
Birkaç Yıl Sonrası...
Atlas ile orada karşılaşmak, benim için tamamen bir şok olmuştu. Basit bir restoranda, bir yılbaşı günü elbette ki onunla karşılaşmayı beklemiyordum. Onu hatırlamayı da beklemiyordum.
Yarım kalmış bir hikaye gibi hissettirmişti aslında her şey. Benim İstanbul'dan gidişim, tamamen bir çöküştü benim için. Toparlamam zor olmuştu. Zar zor toparlamıştım. Saatlerce ağladığım o günleri unutmak imkânsızdı.
Oysa şimdi, her şey çok farklıydı.
Atlas ile karşılaştıktan sonra şokumu atlatamamıştım. Siparişlerini onlara teslim ettiğim gibi oradan fırlamış, dışarı çıkıp hava almıştım. Sonrasında da Atlas gelmişti, işte o zaman anlamıştım her şeyin bir rüya olmadığını.
Anladığım gibi ona, "Sen gerçek misin?" diye sormam biraz komikti ama onun da gözleri aynı benim gibi dolu doluydu. İkimiz bir süre birbirimize bakmıştık. Hatta biraz çıtayı abartmış, bir elimi yanağına koyup gerçek olup olmadığını anlamaya çalışmıştım.
Ama Atlas Koçak buradaydı, tam karşımdaydı.
Sonrası da tamamen bir keşmekeşti. Ona sarılmıştım, hem de sıkıca sarılmıştım. Birbirimize sarılışımız, bana o kadar iyi gelmişti ki...
Hikayemizin basit bir mesajla başlaması kadar komik bir şey yoktu. İlişkimiz mesajla başlamamıştı tam olarak ama birbirimizi sevmemize vesile olan buydu.
Mesela yıllar önce Atlas'a yazmasaydım şimdi, sabahın dördünde Yağmur adlı bir bebekle dans eden meyveleri izlemiyor olacaktım.
Bu da ihtimaller arasındaydı.
Şimdiki zamana gelirsek eğer, evet, gerçekten de şu an sabahın dördüydü ve ben, Yağmur denen kızımla birlikte dans eden meyveleri izliyordum. Dans eden ananas, dans eden elma, dans eden kiraz, dans eden çilek, dans eden erik... O kadar çok meyve dans ediyordu ve kızım da öyle bir izliyordu ki meyveleri, kafam allak bullak olmuştu.
Yağmur'un tatlış görüntüsüne içim erirken, manyak manyak dans eden meyveler pek de psikolojime iyi gelmiyordu.
Atlas, kolunu boynuma dolayıp beni kendisine doğru çekti. Kafam göğsüne yaslanırken, uyumaya hafiften geçiş yapmış kızımızı izliyorduk.
"Yorgunum," diye mırıldandım. Atlas başıma bir öpücük kondurdu. "Birazdan diğer bebeğimi de yatıracağım. Şimdi öncelik Yağmur."
Diğer bebek mi? Ne bebeği?
Kaşlarım çatılmış bir şekilde Atlas'a döndüm. "Ne bebeği? Kim bebek?"
Atlas güldü ve dudağıma da ufak bir buse kondurdu. "Sensin." Gülerek göğsüne vurdum ve vurduğum yere yaslandım. Çok garip bir sevme şeklim vardı sanırım.
Pamuk'un ve Gökyüzü'nün yavrusu Sufle, hemen yanıma gelip kucağıma kuruldu. İki yaşındaydı, annesiyle babası ölmüştü.
Pamuk'u ve Gökyüzü'nü çok özlüyordum ama geride bıraktıkları yavrularına da iyi bakmaya çalışıyordum. Onlardan hatıra kalan son şeydi bu kedi.
Ve, annesine çekmişti. Bembeyazdı, kar beyazıydı. Babasına hiç çekmemesi yüzünden kahkahalarla gülmüştüm hatta, ilk doğduğunda.
Bir süre koltukta oturduk. Yağmur'un uykusu derinleşecek diye bekleye bekleye bir hal olmuştum. Hatta en sonunda gözlerimin kapandığını ve birisinin beni kucağında yatağa götürdüğünü hatırlıyorum.
"Yine uyuyakaldın... Seninle nasıl başa çıkacağız, Okyanus Güzeli?"
/*/*/*
Beklenmedik bir özel bölümle merhabalaarrr
Normalde özel bölüm falan gelmeyecekti ama dedim hepiniz yarım kalmış gibi hissettiniz, öyle hissetmeyin diye böyle bir şey yaptım. Yoksa finalden sonrası da mutluydu ama bazılarınız mutsuz olarak düşünmüş.
Zaten istediğim de buydu. İsteyen mutsuz, isteyen de mutlu düşünür diye geçirmiştim içimden ama tepki alınca özel bölüm yazdım. Kısa oldu, texting kitabımda benden uzun bölüm beklemeyin lütfen.
Uzun soluklu dark romanceler istiyorsanız da buyrun efenim, profilim bir sürü dark romance dolu.
Konularını bırakayım, belki okursunuzz
Geç Kaldın: (Atlas'ın annesiyle babasının kitabı)
İki yıl önce terk edilen Ecrin Koçak, iki yaşındaki oğluna bakarken oldukça sıkıntılar çekmiştir.
Bunca sıkıntıya rağmen, çocuğunun babası olan Karan Koçak ile bir kez daha bir araya gelmesi gerekir. Ecrin ilk önce bunu kabullenemese de başka çaresi yoktur.
Zaman akar, geçmişle yüzleşme vakti gelir çünkü bu artık kaçınılmaz olmuştur.
"Geç kaldın, Karan Koçak. Beni terk ettin. Ben de şimdi seni örnek alıp seni terk ediyorum."
Light Of The Night:
Ailelerin sayesinde yapılmış bir evlilik, ne kadar sabrımı sınayabilirdi diye düşünüyordum.
Sonuçta basit bir evlilikti. Evleneceğim kişiyi bir ev arkadaşı olarak görürsem sorun yoktu.
Tabii bu "Sorun yoktu," cümlesinin geçerliliği, evleneceğim kişinin nişanımızı atan Altay Yiğit olduğunu öğrenene kadardı.
Gurur Ve Yargı:
Bir yıl önce sevgilisi tarafından terk edilen Eva, aslında eski sevgilisinin ulusal suçlara karıştığını ve arandığını bilmiyordu.
Asıl kötü olan şey ise, eski sevgilisinin mafyalarla tefecilere bulaşmasıydı. Mafyalarla tefecilerin, Eva'ya yapacakları şeyleri göz önünde bulundurduğunuzda, ortaya berbat bir şey çıkıyordu.
Ta ki, Can Berk Buğalı gelene kadar...
Can Berk Buğalı, Eva Edin'in hayatına bir anda girdi. En başta hedef, Eva Edin'i korumak ve Eva'nın eski sevgilisine ulaşabilmek için Eva ile işbirliği yapmaktı ama durumlar karıştı, sonrasında da kendilerini bambaşka bir şeyin önünde buldular.
Baş döndürücü güzelliğiyle nam salmış Eva Edin ve uluslararası teşkilat ajanı Can Berk Buğalı.
Karşılaşmaları bir tesadüften ibaret değildi.
Planlanmış bir karşılaşma ve ardındansa öngörülemeyecek bir nefret.
Nefret ile aşkın arasındaki o ince çizgiye dikkat etmek, zordu ancak üstesinden gelinebilirdi.
Fakat iki şık vardı: Ya birbirlerine ölesiye âşık olacaklardı, ya da öldüresiye nefret edeceklerdi.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 48.6k Okunma |
3.77k Oy |
0 Takip |
37 Bölümlü Kitap |