

kubrasakays: ben bibliobibuli oldum galiba
543.393 beğeni, 23.302 yorum
bulurumyolumumanifest: o ne be
>>cancigerbogaz: sarhos olcak kadar kitap okuyanlara deniliyomus
erkektenhayirgelmez: özlemişim lan bunları
sessizsedasizgelyanima: KUBRA COK GUZEL OLMUSSUN KIZIM UNIYE GECINCE BIR RENK GELMIS YUZUNE BE
arstaskisyo: kübra yakiyo
>>yuksekhizdagizlem: biz de kübraya yakıyoruz (sigara)

oykulys: yeni bir yaza giriş (vizeler sonrası karpuz yeme seansı)
2M beğeni, 123.202 yorum
metecancidurak: bu kiz liseden sonra bambaşka oldu aga
>>derinsugocmen: ben yeni takipçisiyim de neden öyle dedin anlamadım
>>metecancidurak: bu kızın lisedeyken yüzü çok farklıydı şimdi bambaşka bir şey oldu üstelik estetik bile yaptırmadı
asyakirginlikci: yaz ayı zenginlere güzel
sensizolmazgonlum: arda ile bunlar cidden nişanlanıyo mu
sultanimiistergonul: arda ile işleri ciddileştirdiklerine inanamıyorum hala
ardaozdmr: güzelim benim (349.302 beğeni)
ayagimhictakilmaz: BU KIZIN AURASINA BAYILIYORUM
barlasalcm: kızçem bensiz karpusları götürüyo
catkapigelirimaklinaoglum: söyle kaç kere kalp severmiş? (kaç kere sevdim bu kızı ben be) not: kızım arda abi kızma

goncaozdmr: fotoğrafçı arda (abimoluyokendisi) sakın bu fotoğrafı gönderme dedi ama ben özellikle bu fotoğrafı koydum buraya (acikgiyinmemikiskaniyo)
234.302 beğeni, 2.101 yorum
ardaozdmr: yine de koymuşsun fotoğrafı
yerlerseniguzel: hesap adım yeterli bence duygularımı anlatmak için
manifestseverizmhj: olum 3 yıl geçti bu kız hala sap
djcalmuzigi: saplar birliği kurucam artık
yazgunugunesi: sana gülmek çok yakışıyo
severlercokseni: saçların mükemmelll
encoksendedim: su kizi sevmeyenin amk

elvanblys: benim mesleğin güzelliği
234.202 beğeni, 0 yorum
Yorumlar kısıtlandırıldı.
Elvan Adal.
"Yüzükler de takıldığına göre buradan tüymeliyiz." Mert'in kurduğu cümleyle birlikte sırıttım, onu başımla onayladıktan sonra elimi eline kenetledim. Mert, sanki bu anı bekliyormuş gibi elimi sıkıca tuttu, beni ve kendisini hemen yanımızdaki kapıdan dışarı attı. Salondan tüymemize özel suratımda garip bir zafer sırıtışı vardı. Mert bunu fark ettiğinde güldü, yanağıma kokulu bir öpücük kondurdu. Öpücüğünü kondururken gözlerim de aynı zamanda kapanmıştı.
"Artık ablamla Arda abi nişanlı. İnanamıyorum."
"Ben de seninle birlikte olduğuma inanamıyorum. Yine de her gün şükrediyorum, yanımdasın diye." Mert'in ani itirafıyla birlikte güldüm, yürümeye başladım. Ellerimiz birbirine kenetli olduğundan o da peşimden gelmek zorunda kalmıştı.
"Artık büyüyoruz. Çok garip. Mesela ben ne ara üniversiteye geçtim, bilmiyorum."
İnanamaz ses tonumla birlikte Mert, dudaklarını büzdü. "Her zaman öyle olmuyor mu zaten?" diye mırıldandığında, dediklerini anlamasam da bozuntuya vermedim. Kısa sürede bahçeye çıktık, oradan da sahile indik. Gecenin bir vakti olduğundan sahil bomboştu, kimse yoktu.
Yerdeki kumların üzerine, üstümdeki elbiseyi toplayarak oturdum. Mert de hemen yanıma yerleştiğinde, başımı omzuna yaslamış, denizi izliyordum.
"Ben ne ara 19 yaşına geldim acaba." dedim, reşit olmamı hala kabullenemiyordum. Dün doğum günümdü, ama hiçbir şeyi kabullenemiyordum. Daha ben geçen on yediydim, sonra on sekiz olup reşit olmuştum. Bir de üstüne on sekizi doldurmuştum.
Zaman gerçekten çok hızlı akıp gidiyordu. Üstelik belli bir vakitten sonra 24 saat 12 saate iniyormuş gibi hissettiriyordu. Muhtemelen yarına da yaşlanırdım.
"Çok düşünüyorsun." İç çektim, Mert'i başımla onaylayamadığımdan dolayı elimi gözünün önüne getirip bir parmağımı kaldırarak sözlerine onay verdim. Bu hareketime güldü, ben ise sadece kıkırdamakla yetindim.
"Abim evlendi. Şaka gibi bir şey. Üstüne ablam da nişanlanıyor."
"Ne güzel işte. Sıra bize geldi."
Cıkladım. Sıra bize gelmiş olabilirdi ama üç yıldır Mert'i kabullenebilmiş değillerdi. Annem ve babam Mert'e yumuşak davranıyor, onu kabulleniyorlardı ama aynı şey abimle ablam için geçerli değildi. Hatta Mert'in, nişanda olmasını bile istememişlerdi en başta ama annemle babam onları azarladığı için Mert'i nişana davet etmiştim. Mert'in bu nişan meselesindeki istememe şeysinden haberi yoktu, ama anladığını biliyordum.
Mert dışarıdan salak gibi gözükse de, aslında gerçekten akıllı birisiydi. Sadece bunu dışına yansıtmıyordu, şakacı bir yapısı vardı. Ayrıca abisinden de nefret ediyor, onunla görüşmüyordu çünkü abisinin ablama neler yaptığını öğrenmişti. Bu hareketi bile aslında nasıl birisi olduğunu yansıtıyordu.
"Anne ve baban dışında, bütün arkadaşlarının ve abinle ablanın bana olan düşüncelerini biliyorum." diye mırıldandı Mert, bir yandan da parmaklarımla oynuyordu. "Bunu değiştirebileceğime inanıyorum. Her ne kadar üç yıldır değiştiremesem de."
Mert'in bu sözleri beni üzerken, kafamı kaldırmadan gözlerimi kaldırıp ona baktım. "Böyle düşünmemelisin," dedim, ama en az Mert kadar benim de inancım yoktu. Yine de ablamla abim, ilişkimize saygı duyuyorlardı. Sadece Mert'e güvenmiyor, etraflarında görmek istemiyorlardı. Muhtemelen benim de etrafımda Mert olduğu için rahatsızlardı ama ilişkimize duydukları saygı, buna karışmalarına engel oluyordu.
Annemle babam bize inanıp, güvenmese muhtemelen abimle ablamın zoru yüzünden Mert benden uzak durmak zorunda kalırdı. Bunu söylemişti. Ailemle aramı bozmamı istemediğini söylemişti, çünkü Mert ailesi olmayan birisiydi. Babasıyla annesi onu terk ettiği için, benim de anne ve babasız kalmamı istemiyordu.
Düşüncelerim boğazıma yağlı bir urgan gibi sarılırken, derince bir nefes alıp gözlerimi kapattım ve anın tadını çıkartmaya odaklandım. Yarınımız belli değildi, bir saniye sonramız bile belli değildi aslında. Anın tadını çıkartmak gerekiyordu.
Her şeye rağmen.
"Mert, Elvan! Fotoğraflar çekilecek." Gonca'nın bize seslenmesi üzerine Mert'le toparlanıp, ayağa kalktık. Mert parmaklarını parmaklarıma kenetlerken, ona gülümsedim. Aceleci olmayan, ama aynı zamanda yavaş da olmayan adımlarla birlikte eve doğru yürüdük. Kısa sürede içeri girdiğimizde, süslü püslü duvarın önünde dizilmiş kişilerin yanına yerleşmiştik.
En ortada Arda abi ve ablam duruyordu. Parmaklarındaki yüzüğü kameraya göstermişlerdi, gülümsüyorlardı. Hemen yanlarında da anne babaları vardı, ipin devamını da abim ve Arda abinin kardeşleri çekiyordu. Çağatay abi, bizim en uçta olduğumuzu görünce eliyle gelmemizi söyleyen bir işaret yaptı. Ablam da bizim uzakta olduğumuzu görünce gülümsedi, bu, "gelin" demekti.
Mert'le birlikte aynı nezaketle gülümseyip, akraba ve arkadaşlardan oluşan et yığınını geçtikten sonra abilerimizle ablalarımızın olduğu yere yerleştik. Fotoğrafçı, "Üç, iki, bir," derken herkes aynı anda gülümseyip, "Peynir!" dedi.
Hayat, aynı "peynir" kelimesiyle fotoğraf çekilmek gibi klasik şeylerle doluydu. Önemli olan, bunlarla mutlu olabilmek, anın tadını her ne olursa olsun çıkartabilmekti. Ve ben; acısıyla da, tatlısıyla da hayatımın devamında her saniyede şükretmesini bilecek, elimdekilerle yetinmeyi bilecek ve bunlarla mutlu olabilecektim.
Bu, kendime verdiğim, son nefesimi verene kadar tutacağım en büyük sözümdü.
SON.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |