
HELOOO YİNE BEN!
11. BÖLÜM İLE SİZLERLEYİM EFENİM!
ÇOK UZATMADAN BÖLÜME GEÇELİMMM ❣️❣️
OYLARINIZI VE YORUMLARINIZI EKSİK ETMEZSENİZ SEVİNİRİMMMM ❣️❣️
……
“Delfin hocam acilden bekleniyorsunuz!” gelen anonsla bıkkınca ofladım. Geldik geleli yirmi dört saat olmamıştı ama acil sağ olsun geçirdiğim on beş günün acısını çıkartıyordu.
Gün içerisinde tam sekiz dikiş yapmış, iki ameliyata girmiştim. Dikişler zorlamıyordu fakat en kısa ameliyatlar bile yoruyordu. En ufak bir hata hasta hayatına mal oluyordu çünkü. Yani anlayacağınız iki ameliyata girmek yerine yirmi dikiş atsam daha az yorulurdum.
O yüzden mi en riskli ameliyata sahip alanı seçtin Delfin, dedi soldaki melek.
O ayrı meleğim. Ameliyatlardan şikayetçi değilim, zorluğunu dile getiriyorum.
Sen bakma ona Delfin. Ne kadar kutsal bir mesleğinin olduğunun farkında, diye beni telkin etti sağdaki melek.
Acile geldiğimde hala aynı kalabalığın kol gezdiğini gördüm. Adımlarım danışmaya doğru yol alırken bir yandan da hastaları inceliyordum. Bir tanesi hele çok feciydi. Batından giren bir demir parçası vardı. Kafasında da gördüğüm kadarıyla derin bir kesik vardı. Muhtemelen onun için çağırılmıştım.
“Hah Delfin Hocam! Şuradaki hastaya bakmanız gerekiyor!” Bingo! Tam tahmin ettiğim gibiydi. Kafamı sallayıp hastanın yanına yürümeye başladım bir yandan da Sevgi hemşireden bilgi alıyordum.
“Mahmud Akça, kırk sekiz yaşında. İnşaatta altıncı kattan demir direklerin üzerine düşmüş. Geldiğinde durumu stabildi fakat tansiyonu yükselmeye başladı. “
Göz bebeği refleksleri normal gibi duruyordu. Cebimdeki stetoskop ile kalp atışı ve nefes hareketlerini dinledim. Sağ tarafından ses derinden geliyordu. Nefesi de seyrekti. Göğüs tüpü gerekiyordu.
“Hocam ateşi kırk üç dereceye yükseldi. “
“İç kanama geçiriyor olabilir. Genel cerrahiye haber verdiniz mi?”
“Verdik hocam bugün izinliymiş normalde. Evden geliyor. Birazdan burada olur. “
“Tamam. Göğüs tüpü takacağım hemen malzemeleri getirin!” Sevgi hemşire malzemeleri hazırlamış, getirmişti. Hemen batikon sürüp tüp takma işlemini tamamlamıştım.
Hasta sonunda rahat nefes almaya başlamıştı. Fakat iç kanama riski vardı. Kafasındaki yaranın görünmeyen yüzünü ise bilmiyorduk.
“Hemen tomografiye alalım hastayı. Herhangi bir komplikasyon olursa diye ameliyathaneyi hazır tutun. Esra hoca de gelince yönlendirirdiniz tomografiye.”
“Tamamdır Delfin hocam!”
Hastayı yatakla beraber götürüyorduk. Koridorun kalabalıklığı işimizi zorlaştırıyordu. “YOLU AÇIN HEMEN! ÇEKİLİN LÜTFEN!” dışarıdan bakan biri bizim yaptığımıza delilik diyebilirdi. Sedyenin yanında koşan doktor ve birkaç hemşire. Ama bunu yapmak mecburiyetindeydik. Zamanla yarışıyorduk biz.
On dakikadır tomografide hastanın sonuçlarını inceliyordum. Kafasında çarpmaya bağlı ufak bir çatlak vardı. Ameliyatlık değildi şükür ki. Ama karnındaki demir çok riskli bir bölgedeydi. Karaciğerini yırtmış gibi görünüyordu. Demirin etrafından çok az bir kanama vardı. Demirin oradan hareket etmemesi büyük mucizeydi.
Şayet hareket etseydi demir, hasta buraya gelene kadar kan kaybından ölebilirdi.
“Delfin hocam!” kapının açılmasıyla kafamı oraya çevirdim. Esra hoca gelmişti. “Durum çok mu kötü Delfin!” Hemen sonuçları incelemeye başlamıştı.
“Hoş geldin. Şu anlık çok sorun yok gibi duruyor. Ama ameliyat esnasında ne olur bilemem. “
Kafasını sallayarak onayladı beni “Sorun değil. Şu anda stabilse bana yeter. Ameliyathane hazır mı?”
“Evet evet. Ne olur ne olmaz diye hazırlatmıştım. Ben de seninle gireceğim ameliyata. Sen işini yaparken kafasını dikerim ben de. “
“Süper o zaman. Alalım hastayı hemen. “
Hızlıca hastayı ameliyathaneye almıştık. Biz de hemen sterilize olup işimize başlamıştık. Kafasındaki kesik derindi ama işime engel değildi. Esra demiri çıkartırken. Ben de plastik dikişi bitirmiştim bile.
“Benim buradaki görevimin sonuna geldik. Sana kolay gelsin Esra hocam. “
Gülümsediğini maskenin görünen tarafında kısılan gözlerinden anlamıştım.
“Tamamdır. Sağ ol Delfin hocam. Eline sağlık!” Ben de ona gülümseyip dışarı adım atmıştım. Hızlıca ameliyat önlüklerinden kurtulup Açelya’yı aramaya başladım. Bi kahve molası vermem gerekiyordu.
“Hah Murat Bey! Açelya hocayı gördünüz mü acaba?”
“Yok hocam görmedim ben. Ama en son yatan hastalara çağırıldığını anons etmişlerdi. “ tebessüm edip teşekkürlerim sundum.
Yatan hastalar iki kat üstteydi. Hızlıca merdivenlerden yukarı çıktım. Koridorda sağ tarafa dönmemle bir kapıdan oflayarak çıkan Açelya’yı görmem bir oldu.
“Açim hayırdır? Yüzünde güller açıyor. “
“Sorma Delfin ya! Ben hayatımda bu kadar yoğun bir gün görmedim. Daha öğlen olmadı! Bir de bu hasta çıktı başıma!” İyi bari yalnız değilmişim.
“Neyi var hastanın?” Gözünü kapatıp kafasını iki yana salladı.
“Neyi yok ki? Adam mükemmeliyetçi. Tutturdu bana sen bakamazsın diye! Benden başka kardiyolog da yok. Diyorum beyfendi benden bir tane daha yok!” son dediğine istemsizce kıkırdadım.
“Doğru senden başka yok da. Niye başka kardiyolog istiyor?” Ellerini önlüğün cebine koydu. “Ay ne bilim Delfin ya! Bir şekilde ikna etmem gerekiyor. “
Açelya’nın kolunu tuttuğum gibi odaya sürükledim “Delfin! Ne yapıyorsun?” ona dönüp sertçe baktım “Sus bakim!” Kapıyı tıklatmam ile gelen ‘gel’ komutuyla içeriye girdik.
İçeriye girmemle altmışlı yaşlarda bir adamı görmem bir olmuştu. Ben daha genç birini bekliyordum. Klasik kadın doktor istemeyen hastalardan.
Yaşlı hastalar çok ponçik olurdu genellikle.
Demek ki sana öyle denk gelmiş Delfin. Baksana ponçik olmayanlar da varmış hayatta,dedi soldaki melek.
“Geçmiş olsun beyefendi! Ben Beyin Cerrahı Delfin Aydoğan. Bir sorun olmuş sanırım aranızda. Nedenini öğrenebilir miyim?”
“Evet oldu. Ben bu doktoru istemiyorum. Bana başka doktor bulun!” Ah amcacım başka doktor olsa seve seve ama yok!
“Amca diyebilirim değil mi?” Kafasını salladı.
“Bakın amcacım Açelya’nın size karşı bir ayıbı, hatası mı oldu?” Kafasını salladı iki yana. “Sizinle ilgilenmedi mi?”
“İlgilenemedi. İzin vermedim çünkü. “
“Peki neden amcacım? Size karşı bir hatası, saygısızlığı olmadıysa sorun nedir?”
Az önce bize sert bakan kendisi değilmiş gibi birden bire gözünden yaşlar boşalmaya başladı. Açelya ile bakakaldık. “Amcacım, sizi üzecek bir şey mi dedim ben?”
“Yok kızım. Aksine ikiniz de çok iyi davrandınız bana.”
“Niye ağlıyorsun amcacım o zaman?” Gözleri şefkatle bize döndü.
“Ölen kızıma çok benziyor.” Dediği şeyle ikinci bir şok yaşamıştık. Biz hiç böyle bir şey beklemiyorduk.
“Bana onu hatırlatan şeylerden uzaklaşmak için Mardin’e gelmiştim. Birden doktor kızı görünce karşımda. Nefesim kesildi. “ şu anda sarıp sarmalamak çok isterdim. Bizim babamın bizden nefret ederken bazı babalar evlatlarının acısını unutmak için şehir değiştiriyordu. Ne kadar acı bir durumdaydım.
“Amcacım ben çok özür dilerim. Dilersen seni başka bir hastaneye nakledelim. Gerçekten burada başka seninle ilgilenecek hekim yok. “ Açelya da çok üzgündü. Gözlerinden yaşlar aktı akacaktı.
“Hayır hayır! Gayrı başka hastane istemem. Senin şu dolu gözünü gördüm ya, kızımı üzmüşüm gibi oldu. Sen bak bana. Başka kimse bakmasın. Seni koyayım kızım yerine olur mu?” Artık benim de gözlerim aktı akacaktı.
“Gel hele yanıma!” Açelya yanına kadar gidince birden bileğinden tuttu. Kendine çekip sıkı sıkı sarıldı. Ve hıçkıra hıçkıra ağladı. Artık göz yaşlarımı tutmuyordum. Baba kız kavuşması kadar duygusaldı çünkü.
“Kızım, kızım…” kaç kere kızını sayıkladı sayamadım. En sonunda ayrıldıklarında ikisinin yüzünde de buruk bir mutluluk vardı. Açelya aylardır çektiği baba hasretini,isminin Adnan olduğunu öğrendiğim amca da belki yıllardır çektiği evlat hasretini bir nebze de olsa dindirmişti.
Peki içindeki hasreti dindiremeyenlere ne olacaktı. Orası koca bir hiçlikti.
🗡️🩺🗡️
Günümüz akşama kadar acildeki tempodan devam etmişti. Çok yorucuydu ama tatlı bir yorgunluktu. Onlarca hasta ile yollarımı mutlu ayırmıştım. Bu bile içimi huzurla dolduruyordu.
Zaten doktorluğun asıl yanı bu değil midir? Dokunabildiğin kadar cana dokunup onların hayır dualarıyla, sevinçleriyle şenlenmek. Bambaşka bir duygu bence. Şimdi de salonda oturuyorduk elimizde kahvelerimizle.
“Yani anlayacağın Kaya abi, Selahattin amca ile en sonunda iyi anlaşabildik. Şimdi de tedavisine başladık. Hayırlısıyla iyileşecek. “ Açelya bugün Selahattin amca ile yaşadıklarımızı anlatıyordu abime. Abim de çok şaşırmıştı asıl nedene. Kim düşünebilirdi ki adamın içinde olan yangını.
“Kim bilir nasıl acı çekmiştir sonra seni kırdığı için. “
“Sorma abi! Adam hıçkıra hıçkıra ağladı. Tabi biz de ağladık. Çok duygu yüklü bir adam aslında Selahattin amca. Onun kızı olan kişi çok şanslı. “ burukça söylediğim şeyle beraber abim beni omuzlarımdan tutup göğsüne yatırdı.
Artık sözler tükenmişti çünkü. Sadece yanımda destek olarak durabiliyorlardı.
“Ama Delfin’i görecektin abi! Adam ters bir şey söyler diye nasıl tetikte. Canım benim ya.” Uzaktan öpücük attım hemen.
“Sensin benim canım. “
“Ee abilik. Sen neler yaptın. Belli miymiş timin? Umarım gönlünden geçen olmuştur.” tam cevap verecekken çalan kapıyla duraksadı. “Ben baktım ayol!” Diyerek Açelya gitti açmaya kapıyı.
Merakla Açelya’nın dönmesini bekliyordum ama tek bir şekilde; tim ile birlikte gelmesini değil. Abimle ayağa kalktık o şaşkınlıkla.
“Aa hoş geldiniz! Hangi rüzgar attı sizi buraya?”
Beni cevaplamadan Özgür ve Barlas aynı anda arkalarındaki konfetiyi çıkartıp patlatmışlardı bile. Ağzım açık kalmıştım.
“Ya ne yapıyorsunuz ya! Kimsenin doğum günü de değil?”
Özgür elindekini bırakıp yanıma geldi ve omuzlarıma sardı kolunu “Delim?”
Kafamı ‘efendim’ dercesine salladım “Konfeti neden patlatılır?” Kafamı kaldırmadan gözlerine baktım “Partilerde, kutlamalarda…”
“Hah evet! Parti ve kutlamalarda!”
“E ama neyi kutluyoruz?” Açelya bir şeyleri anlamış gibi “Yoksa?” diyip abime baktı. Ben de bakınca yüzündeki gülümsemeyi gördüm. Gözlerim yuvalarından çıkarcasına açıldı. “AY ABİ!”
Ne diyeceğimi anlamış gibi kafasını salladı. “Ya cidden mi?” Hemen boynuna sarıldım “Senin adına çok mutlu oldum abim. Gönlünden de geçen olmuş şükür. “
Hemen ayrıldım yüzünü görmek için “Evet güzellik. Artık ben de Hançer’in bir üyesiyim. “ duygulanmıştım. Gözümden istemsizce bir damla düştü. Yüzü hemen endişeli bir hal aldı “Abim neden ağlıyorsun şimdi?”
Gülerek kafamı salladım “Mutluluktan abim. Mutlu olduğum için. Dağılmadık. Hala bir aradayız. “
“Hançer hiçbir zaman dağılmaz Del.” Dedi Atilla, dolu gözlerle bakıyordu o da. Timin duygusalı da oydu işte. Ne kadar sert olsa da kalbi pamuktu.
“E o zaman bi kutlama şart oldu. Ha Hançer!” Hep bir ağızdan “EVET!” dediler. İşte bu huylarına bayılıyordum. Hep bir bütünlerdi. Ayrılmaz bir dünyaydılar, yuvaydılar birbirlerine.
Gözlerim hepsinin üzerinde gezerken gördüğüm bir yüzle donakaldım:Güney. Görmeyeli iki haftadan fazla olmuştu. Ve özletmişti kendini. “Güney?”
Tebessüm etti o da “Delfin?”
Dayanamayıp yanına gidip sarıldım sımsıkı. “Nasıl özlemişim. Bana bak bir daha ceza alınca ayrı gitme bizden. Özlüyorum seni.”
Sonradan aydınlanma gelmişti “Aman ha sakın ceza almayın da. Sizinle biz de yanıyoruz sonra. “ herkes dediğime kahkaha atmıştı.
“Sanki tek sen Özlüyorsun Delfin. “
“Yok canım siz de özlüyorsunuz. Ama en çok ben. “
“Lan devrem yarın hatırlat Başar’ı yoklayalım bir. Benim Delim benden çok bunu özlüyor. “
Barlas ikiletmeden kabul etti bu teklifi “Bana uyar devrem. Zaten iki haftadır en çömez bizdik aralarında hırslandım. “ dedikleriyle gözlerimi devirip kolumu Güney’in omzuna attım. Çalıştım diyelim çünkü gerçekten sırık gibiydi o da.
“Abartmayın be! Özgür sen sürekli dibimdesin o yüzden seni özlemek gibi bir sıkıntım olmuyor. Kuyruğum gibi geziyorsun. Bu çocuğu normalde de az görüyorum zaten. Bırak da özleyeyim. “ bu sefer dediğime burun kıvırdı.
“Aman! Özlemezsen özleme. Onu da özlersen özle karışmıyorum ben.” Kısa bir kahkaha attım “Zaten karışamazsın.” Bana bakışı her şeyi açıklıyordu. Bittin sen bakışıydı gördüğüm.
Olsun abim vardı. Beni bu hödüğe yedirmezdi. Yani, inşallah.
Gözüm Aylin’i aramıştı ama az önce burada olmasına rağmen şimdi yoktu. Balkonda olduğunu düşünüp mutfağa ilerledim. Doğru bilmiştim buradaydı.
Koltukta oturmuş, elinde sigarası dalmış uzaklara bakıyordu. “Aylin!” Seslenmemle daldığı yerden ayrıldı “Delfin?” Boğazımı temizledim ve karşısındaki koltuğa oturdum. Balkonumuz büyük ve camlı olduğu için koltuk koymuştuk.
“Seni göremedim içeride burada olduğunu tahmin ettim. “ dudaklarını bastırıp kafasını salladı. “Düşünüyordum. “
“Neyi?” Derince sigarasından çektiği nefesi bıraktı. “Her şeyi.” devam etmesi için gözlerine bakıyordum “Hayat ne kadar adaletsiz değil mi Delfin?” Başta düşündüm bu dediklerini ama hak vermiştim.
Eğer adaletsiz olmasaydı bugün burada olan amcanın kızı ölmemiş, ben de babama sarılıyor olurdum. Böyle söyleyip Aylin’i iyice üzmek istemedim ama.
“Belki.” Diye cevapladım sorusunu. “Belki…”
“Hep bir belki hayat. Belki gelir, belki gider, belki yaşar..” duraksadı birkaç saniye “Belki sever ya da belki seviyor. “
Acı çekiyordu. Bilinmezlik içerisinde acı çekiyordu. Sarıp sarmalayıp içime çekmek istiyordum. Ama ben daha kendi sorularıma cevap bulamazken Aylin’e yetebilir miydim?
“Bugün biriyle konuşurken duydum onu Delfin? ‘En kısa zamanda yanına geleceğim güzelim. Ben de seni çok özledim. Sana kavuşmak için can atıyorum.’ dedi karşıdaki kişiye.” Acılı bir tebessüm vardı dudaklarında.
“Sevdiği kadındır belki, değil mi? Sevgilisidir. Belki de bana haber vermeden gitmesin nedeni o kişidir…” gözünden bir damla yaş düştü. Ama hemen sildi o yaşı.
“Çok yıprattım ben kendimi Delfin. Beni neden terk etti diye. Belki de hiç sevmedi. Sevse yaşanılanların hatırına bir özür veya bir açıklama yapmaz mıydı? Hiç mi hak etmedim açıklamayı?”
Ah Aylinim! İçinde o kadar çok soru vardı ki. Sadece kendi kendini tüketmeye yarıyordu. Yaşatmıyordu onu, yaşatan bir ölüye çeviriyordu.
“Benim de annem babam yok biliyorsun. Bir kazada kaybettim onları. Tek ailem oydu Delfin. Ama o bunu göremeyecek kadar kör oldu bana. Sadece saf sevgi istedim ondan. Vermedi. “ artık silmiyordu göz yaşlarını. Sildikçe yenisi ekleniyordu yüzüne çünkü.
Ben de ne kadar dirensem de pek başarılı değilim zaten. “Kalbim artık taşlaşmaya başladı, Delfin. En çok korktuğum başıma geliyor. Annemin ilmek ilmek işlediği şefkat duygum yok oluyor. Ben bu duyguyu kaybedersem ben olmam. “
Ellerini aniden masada olan ellerime sardı “Yalvarırım yardım et bana! Yok mu bunun tedavisi, ilacı. Unuttur onu bana, yalvarıyorum sana! Yalvarırım kurtar beni bu işkenceden. “ dayanamayıp yerimden kalktım ve yanına oturdum.
Ensesinden tutup dizime yatmasını sağladım. Ardından yavaşça saçını okşamaya başladım. Ne kadar güçlü gibi görünse de yalnız büyümüş bir kız çocuğuydu içi hala. Anne ve babasının ona verdiği sevgiyi özlemiş ve onu dışarıda aramıştı.
Ama hep uzaklaştırılmıştı bu duygudan. “Bu acının ilacı yok Aylin. “ gözüm istemsizce kapıya kaydığında Aykan’ı bize bakarken görmeyi beklemiyordum. O da gözleri dolu dolu bakıyordu. Aylin’in ağladığını görebiliyordu. Ama Aylin gözlerini dışarıya diktiği için fark etmemişti.
Aykan seviyordu Aylin’i gözleriyle anlatıyordu her şeyi. Ama neden gitmişti. Aykan’ın gözlerine bakarak sözlerime devam ettim.
“Ama bazen dertlerin dermanı yokmuş gibi hissetsek de etrafımızda bizim için pervane olan insanları görmeliyiz. Aykan olmasa da ben varım, Açelya var en önemlisi sürekli beraber omuz omuza savaştığın sana kardeş olan Hançer var. Tek bir kişi için atmıyor senin o kalbin Aylin. “
Aykan gözleriyle yalvarıyordu resmen bana. Ama yaptığı şey sadece kendini avutmaktı. Oysa gelip açıklama yapsa, sevdiğini söylese bunların yaşanması son bulacaktı. Ama Aykan gelmiyordu. Sanki ayağı prangalıydı.
“İnsan sadece aşk için yaşamaz. Tek aşk, bir insanın ruhuyla yeşermez. Vatanın ruhuyla yeşerir, hastalarının ruhuyla yeşerir, çok küçük bir kedi yavrusuyla bile yeşerir. Ama aşk, yalnızca bir erkeğin ruhuyla yeşermez. Tek bir kadının ruhuyla yeşermez. “
“Aşk bu değil mi zaten Delfin? Birini seversin ve ona aşk denir.” Görmese bile kafamı salladım.
“Hurafe bunlar Aylin! Her şeye aşık olabilirsin. Birini sevmek daha önemlidir. Hani sevda derler ya. işte o aslında bizim aşkımızı aşk yapan şey. Sevdaya aşk demişler sadece. “
Nefes vererek kısıkça güldü “Ben kara bir sevdaya mı düşmüşüm yani?” Tekrardan gözlerim Aykan’ı buldu. Bizi duyabildiğini biliyordum. Dışarıdan açılamadığı için kapı tam kapatmamıştım.
Gülümsedim derince “Hayır sen bembeyaz, tertemiz bir sevdaya düşmüşsün Kutlu. Kara sevda imkansız ve güçlü aşk anlamına gelir. “
“Yani biz. Daha doğrusu yalnızca benim hissettiğim. “
“Cık. Yanılıyorsun. İmkansız diye bir şey yoktur. Güçlü aşk sizinki. Beyaz dememin nedeni de imkansız olmaması. “ derin bir nefes daha alıp verdi “Başkasına aşık bir adam var karşımda Delfin. Bu mu imkanlı. “
Cevap vermemi beklemeden yattığı yerden doğruldu. Gözüm istemsiz kapıya kaydı. Aylin direkt karşısında kalıyordu çünkü kapının. Ama Aykan orada yoktu. Ya gitmişti önceden ya da Aylin’in kalkacağını anlamıştı.
“Sağ ol Delfin. Bana o kadar iyi geldin ve geliyorsun ki. “ sıkıca sardı bedenimi. Ben de karşılık verdim “İyi ki tanımışım seni, iyi ki girdin hayatıma Delfin.” Sırtını boylu boyunca sıvazladım.
“Sen de … Sen de iyi ki varsın ve iyi ki girdin hayatıma Aylin. “ ayrılır ayrılmaz ayağa kalkıp kendine çekidüzen verdi. Ben de hızlıca sildim gözümdeki yaşları. “Şimdi savaş vakti. O beni kaybettiğine yanacak artık Delfin. “
Evladına bakan gururlu anne gibiydim “Aynen öyle Aylin. Benim tanıdığım güçlü Aylin olarak kal olur mu? Sen de yıkılırsan benim ümidim kalmaz. “ dudaklarını birbirine bastırdı.
“Denerim Del. Sen de yıkılma asla olur mu? Bu tim bana ne kadar kardeşse sana da o kadar kardeş. Sen şu kısa zamanda bize o kadar iyi geldin ki. Gidersen dağılırız. “ bu sefer ben ağlayacaktım onun sözlerine.
“Denerim ben de Aylin. “
Kafasını iki yana salladı “Deneme. Yap Delfin. Yap ki biz de sağlam duralım. “
Kafamı sallayınca tebessüm edip içeriye geçti. Ellerim dizlerimde kalktığım yere çöktüm yeniden. Dışarıda hava açıktı hiç bulut yoktu. Bu yüzden yıldızlar görünüyordu. Dikkatlice baktım yıldızlara.
“Umarım anne, umarım pes etmem bu hayattaki savaşta. Şu anda anladım ki ben yalnızca kendim için değil, onlar için de yaşayıp güçlü kalmaya çalışıyormuşum. Ben fark etmeden onlar olmuşum anne. Bana yardım et, güç ver. “
🗡️🩺🗡️
Koskoca iki hafta nasıl geçmişti anlamadım? Hastane abimin lojman işi derken günler su gibi akıp gitmişti.
Abime lojman son anda bulunmuştu. Bizim burada değildi ama ev bulduğumuza sevinmişti. İki sokak aşağıda bir lojman sitesi daha vardı. Orada şansa bir aile tayinini istemişti e abimi de oraya yerleştirmiştik.
Ufak eksiklerini halletmek için çarşıya inmiştim. Açelya’nın nöbeti olduğu için benimle gelememişti. Şimdi de tugaya gidiyordum. Yakalayabilirsem eğitimde yakalamak istiyordum onları.
Tugayın kapısına geldiğimizde duraksamıştım. Nasıl girecektim içeri? Hiçte gelmediğim için bilmiyordum. Çocuklara da sormamıştım sürpriz yapmak istediğimden.
Adlarını söylesen sokarlar bence Delfin, dedi sağdaki melek.
İnşallah sokarlar.
“Merhabalar! Kusura bakmayın görev başında rahatsız ediyorum ama.”
Güvenliğin önünde elinde silahla bekleyen iki asker bana dönmüştü.
Bir gerildik sanki, dedi soldaki melek.
Vallahi öyle oldu, diye de ekledi sağdaki.
Ay biz niye gerilelim. Masum, arkadaşlarını ve abisini görmek isteyen bir kızım ben.
“Buyurun kime bakmıştınız?” Müsade edersen Hançer timine. Demedim tabi.
“Ee Hançer Timi için gelmiştim ben ama. “ dedim. Sert bir şekilde bakmaya devam ediyordu. Bu tarz yüzlere alışkındım ama tanıdıklarıma. Bu er beni çok geriyordu.
“Hançer timine?” masumca kafa salladım. “Bacım kafa mı buluyon bizle? Yürü git işine. “
“Ne kafa bulması asker kardeş. Hançer’e geldim işte!” Diğerine baktı kısaca. Tepki vermiyordu o konuşmamıza.
“ Ablacım Hançer bir tim. Bana isim ver. Ben nereden bileyim hangisine geldiğini.” Sabır çekiyordum içimden.
“Yalan demedim ki hepsine geldim ben.” Cidden yalan değildi.
“Peki giriş kimliğin var mı?” Bir durdum o sıra, giriş kimliğim yoktu ki benim. İçlerinden birini arasam da sürpriz yapmış olmazdım.
“Maalesef önce hiç gelmediğim için yok. Kendi kimliğimi versem. “
“Tanıdığın biri varsa sana kimlik çıkartırdı zaten. Sizi alamam içeriye. “
Ama bu haksızlıktı. Önceden akraba olmadığımız için kimseyle çıkartamıyorduk. Şimdi abim geleli iki hafta olmuştu fakat aklımıza gelmemişti.
“Bu seferlik alsanız. Bak kimliğim de yanımda zaten. Vereyim bakın.”
Yanıma gelip kolumdan tuttu “ Görev başında memuru oyalamaya utanmıyor musun bacım. Git işine. Selametle. “
“Ya kardeşim abim var o timde. Kaya Yüzbaşı, Safir var, Özgür var…”
Hala çekiştiriyordu kolumdan ısrarla. Tam pes ediyorken gördüğüm tanıdık sima ile umut doldum.
“Gökhan Albayım!” Gökhan albay başta sesin nereden geldiğini algılamaya çalıştı. Sonra kapıda kolumda askerin eli beni görünce bu tarafa doğru gelmeye başladı.
“Delfin kızım?”
“Komutanım bu hanımefendi Hançer timi ile görüşmek istiyormuş. Ama bir isim dile getirmedi. Giriş kimliği de yok.”
“Tamam Sarp girebilir, bırak. “ kolumu hemen bıraktı. “Emredersiniz komutanım!”
Koşar adım Gökhan albaya gittim. “Albayım çok sağ olun vallahi. Siz olmasaydınız almayacaktı beni içeriye. “
“Normalde sokulmuyor giriş kimliği olmadan Delfin. Bu seferlik görmezden geliyorum. Ama bir dahakine kimliği çıkart. Artık abin de Hançer’de zaten.”
“Haklısınız. Sürpriz yapmak istemiştim. Sokmayacaklarını düşünmemiştim. Kimlikle girerim sanmıştım. “
Kafa salladı yavaşça “Normalde girilir. Ama burası sınırda olan bir tugay olduğu için risk alınmaz. “ nereye gittiğini bilmeden ben de peşinden adımlıyordum.
“Hançer timi eğitimde. Seni onların yanına götürüyorum. Zaten seni görseler de komutanları izin vermeden gelemezler. Rahatça gider izlersin. “ içimden kahkaha atıyordum. Keşke başka bir şey dileseymişim. Dışıma vurmadım tabi bu duygumu.
“Tabi ki izlerim. Hep merak etmiştim askeri eğitimleri. Özellikle bordo berelisinden olanı. “ tebessüm etti dediğime.
“Dışarıdan rahat görünür bordo bereli olmak. Ama hiçte öyle değildir. Bir Allah bilir sınavlarını bir kendileri. Gittiğinde hareketlerine değil gözlerindeki azime, hırsa bak olur mu kızım?”
“Olur Albayım.” Eliyle ileriyi işaret etti “İşte oradalar yan tarafta da Ayyıldız timi eğitimde. Benim evrak işlerim var, onları halletmem gerekiyor. Hadi iyi günler. “
“Sağ olun. “
İlerledikçe sesleri geliyordu.
“Ya götümden ter aka aka bir hal oldu. Komutanım yetmez mi?” Barlas yorgun sesiyle Safir’e dert yanıyordu.
“Yetmez Asteğmen daha çok var. Devam koşuya. Haydi!” Safir de onların arkasından tempolu koşuyordu. Ama hiç yorgun gibi durmuyordu. Beni hala görmemişlerdi.
Bir gün görürler inşallah Delfin, dedi soldaki melek.
Tam eğitim alanlarının ortasındaki banka oturdum. Tek boş yer orasıydı. Değer banklarda mavi bereliler oturmuş izliyordu iki timi de.
“Lan ben yanlış mı görüyorum yoksa şurada oturan Delfin mi?”
Yok Ati ben aslında rüyadan ibaretim.
“Anam, cidden Delfin ya bu! Delfin!” Aferin Özgür. Şimdi oturan herkes bana bakıyordu. Yer yarılsa da içine girsem. Parmağımı seni geberteceğim diyerek salladım.
Abimle göz göze geldiğimde şaşkınlığı yüzünden okunuyordu. Gerçi hepsi çok şaşkındı. Hemen koşudan çıkıp yanıma geldi.
“Abim, senin ne işin var burada?” Sarılmaya kalktığımda geri çekildi. Kollarını iki yana açtı “Terliyim güzelliğim. Bu sarılmayı sonraya saklıyorum. “
“Size sürpriz yapmak istedim. Kötü mü yaptım?” Kafasını iki yana salladı.
“Hayır tabi ki olur mu öyle şey? Çok sevindik. Ama bekleme alanında kalsaydın ya.”
“Gökhan albay aldı içeri beni. Yoksa kapıdaki asker almıyordu. Sonra direkt buraya getirdi. Benim de işime geldi açıkçası. “ kafasını salladı.
“Peki o zaman. Bi on beş dakikalık eğitim kaldı bitsin geliriz yanına. “ dedikten sonra beklemeden katıldı diğerlerine.
Sonrasında peş peşe mekik ve şınav çekmişlerdi. Yandaki tim de onlarla eş değer bir şekilde yapıyordu.
“Karınlar eğilmeyecek. Elli saniyeye çıktı! “ şimdi de squad denilen hareketi yapıyorlardı. Onların esneme hareketiymiş. Bence daha çok acı çekiyorlardı ama neyse.
“Yaw abi şunlar yüzünden biz de duruyoruz.”
“Burada abi yok Kuzey üsteğmenim, komutanım var. Ayrıca siz bir timsiniz, takımsınız. Her zaman bir hareket etmek zorundasınız. Sahada birinizin hatası eğitimdeki gibi hepinize ceza olur. “ sahadaki tek hata, hepsinin canı demek…
Sıkıntıyla nefesimi verdim. Dirseklerimi dizlerime dayayıp yüzümü ellerimin arasına aldım. Bu söz bile canımı yakmıştı. Biz sıcak yataklarımızda uyurken onlar gözlerini bile kırpmadan, gece gündüz demeden canlarını tehlikeye atıyorlardı.
“Selam!” Yanıma oturan kişiyle irkildim “Korkuttum mu? Kusura bakma.” Sarışın, yeşil gözlü, abim kadar olmasa da kalıplı bir adamdı. Tebessüm ettim.
“Yok ben dalmışım. Sen korkutmadın. “ kafasını salladı, daha sonra de elini uzattı.
“Uraz ben. Ayyıldız timinde yüzbaşıyım. “ elini sıktım “Delfin ben de. Memnun oldum.”
“Seni hiç görmemiştim buralarda. Şimdi görünce tanışmak istedim. “
“İlk defa geliyorum. Ama yedi sekiz aydır Mardin’deyim.”
“Anladım. Ailen mi var burada? Yoksa gezmeye mi geldin? Bazıları yazın çöl gibi sıcak olduğu için kışa doğru gelirler de o yüzden sordum yanlış anlama.”
Sakin koçum, yanlış anlama yok, dedi soldaki melek.
“Hayır hayır. Geçmeye gelmedim. Doktorum da ben. Buraya atandım. Arkadaşımla beraber geldik buraya. Ailem de-“ tam Hançer’in tarafını gösterirken Safir’in sesi geldi.
“Uraz?” İkimiz de Safir’e döndük. “Safir Yüzbaşım. Merhaba. “
Safir neden öldürecekmiş gibi bakıyor Delfin, dedi sağdaki melek.
Belki de cidden öldürecektir, dedi soldaki de.
Saçmalama! Niye öldürsün?
“Hayırdır sen? Eğitiminiz bitti mi?” zaten sert olm yüzü ve sesi level atlamıştı.
“Bitmese gelmezdim buraya değil mi yüzbaşım?” O da sert hale bürünmüştü.
“İyi o zaman git de kendine çeki düzen ver. Terin soğumasın üstünde. “
“Sana mı soracağım yüzbaşım. Ben soğutmak istiyorum üzerimde terimi belki.”
Safir ona doğru adımlayınca Uraz Yüzbaşı da ayağa kalkıp bir adım attı ona doğru. Ben de anım gerginliğiyle kalkmış ve aralarında kalmıştım. “Ne yapıyorsunuz Allah aşkına? Bu ne gerginlik?”
Safir bana dönüp sakince cevap verdi “Gergin olan ben değilim, Uraz yüzbaşı. Ben sakinim gördüğün gibi. “ ya ya ne demezsin. O yüzden tependen duman çıkıyor.
“Tamam o zaman. Sakinsen gidelim haydi!” bir yandan dişlerimin arasından konuşuyor, bir yandan da Safir’in kolunu çekiştiriyordum.
Kolunu ona göre hafif bana göre oldukça sert bir şekilde çekti. Tabi ben de öne yalpaladım.
Tam düşecekken de Uraz sağ olsun tuttu. “Çek elini lan! “ tutmaz olsaydı da düşseydim diyeceğim noktadayız sanırım. “Teşekkürler,Uraz.” Hemen Safir’e döndüm. O da bana sorgulayıcı bir şekilde bakıyordu.
“Uraz? Hangi ara samimiyet kurdunuz siz?”
“Derdi seni mi gerdi Safir yüzbaşım? Size ne oluyor?”
“Lan-“ tam üzerine yürüyordu ki tekrardan abimin sesiyle durdu.
“NE OLUYOR ORADA?”
Abimizin içinde borazan mı varmış mübarek, dedi sağdaki melek.
Harbiden he. Adamda ne ses varmış, dedi soldaki de.
Adam asker bi zahmet fazla çıksın sesi.
O değil de abimin gelmesiyle rahat nefes almadık mı sizce de?
“Bir şey olduğu yok. Konuşuyorduk Uraz beyle!” Abimin tek kaşı havalandı. Arkasında da Hançer üyeleri vardı. Uraz’ın arkasında da Ayyıldız üyeleri.
“Bey? Siz askeriyede böyle mi konuşuyorsunuz? Gelmeseydik ne olacaktı ilerisinde? Söylesenize.” Vallahi üçüncü dünya savaşı olabilirdi abi.
“Uraz, Safir derhal odama geçin!” Ayyıldız’ın tarafından bir asker demişti bunu. İkisine de emir verdiğine ve eğitim tişörtüne bakılacak olursa bahsedilen binbaşıydı.
“Emredersiniz komutanım!” İkisi de tıpış tıpış odaya doğru giderken. Herkes biz ne yaşadık der gibi birbirine bakıyordu. Hakkaten biz ne yaşadık az önce?
“Noldu aralarında Delfin?” Dudağımı büktüm.
“Anlamadım ki abi. Uraz yüzbaşı geldi ilk yanıma tanıştık, neden burada olduğumu sordu. Konuşmanın ortasında da Safir geldi. Birden gerildi ortalık. “
Kıskandı mı bizi acaba? Dedi soldaki melek.
Yok daha neler?
Neden olmasın Delfin? Diye de ekledi sağdaki.
Neden olsun, meleğim?
“Safir komutanım oldum olası sevmez Uraz Yüzbaşı’yı, senin yanında da görünce sinirlenmiştir. “
“İyi de bu onların meselesi değil mi Aylin? Ben ne alaka?” omuzunu kaldırıp indirdi.
“Sadece bir şüpheydi. Ama aralarının kötü olduğu doğru. “
“Neyse hızlıca hazırlanıp çıkalım artık. Delfin! Sen de benimle odaya gel abim. Ben hazırlanırken durursun odada. “ kafamı salladım. “Tamam abi. “
Ana binaya girince bizi Atatürk büstü, istiklal marşı ve gençliğe hitabe karşıladı. Daha sonra sağ taraftaki merdivenden iki kat yukarıya çıktık. Merdivenin karşısında bir pano vardı ve üstünde de Hançer’in üyelerinin fotoğrafları.
Herkes aynı anda koridorun iki yanına ayrıldı ve odalara dağıldılar. Anlaşılan bu kat sadece Hançer’e aitti. Abimi takip ederek ona bahşedilen odaya girdik. Bizi direkt karşıdaki masa karşılıyordu. sağ tarafta iki tane üçlü koltuk, sol tarafta orta boy dolap ve bir kapı vardı.
Kapının ardında da muhtemelen bir banyo vardı. “Sen burada otur ben beş dakikaya duş alır gelirim abim.” Abimin o kapıdan girmesi dediğimi kanıtlamıştı.
Koltuğa oturup Açelya’yı aradım ama açmamıştı. Muhtemelen yoğundu yine hastane. İki haftadır genellikle Selahattin amca ile ilgileniyordu. Ona, babasına benzettiği için çok bağlanmıştı.
Beş dakika sonunda abim, dediği gibi hazırlanmış ve birlikte tekrardan aşağıya inmiştik. Aşağıda herkes vardı. Ne çabuk hazırlanmışlardı bilmiyordum ama çok etkileyiciydi orası kesin.
“Ee komutanım ne dedi binbaşı?” Donuk gözlerle bendeki bakışlarını Atilla’ya çevirdi. “Hiçbir şey. Neden aramızın gergin olduğunu sordu ve bir daha böyle şeyler görmeyeceğini söyledi. Bu kadar. “ rahatlığı beni benden alıyordu gerçekten.
Üstüm gerginlik çıkarttığım için odaya çağıracak, ben de rahat olacağım? Yok daha neler? Ya delirmişti Safir ya da arkası sağlamdı. Başka bir ihtimal olamaz.
“Bir daha olmaz umarım.” Dediğim şeyle bana tekrar döndü gözleri. Yüzümün her yerini inceledikten sonra cevap verdi “Sen buraya gelmezsen ve o benim canımı sıkmazsa olmaz, Delfin meraklanma. “
Ben niye gelmiyorum? Hayır yani, sebep?
“Ben ne alaka ya? Sizin aranızdaki gerginlik beni bağlamaz. Ben buraya onun için gelmiyorum sonuçta. Normal şekilde konuşurken sen gelip gerdin ortalığı. Yalan mı? Yalansa yalan de?”
“Doğru.” Çok isteksiz bir doğruydu ama neyse.
“Hadi hadi, yalvarırım evlere dağılalım artık. Her yerim ağrıdı. “
“Komutanım siz cezada nasıl hamlamışsanız şu iki haftadır bir türlü açılamadınız?”
Özgür, Güney’in sözüyle ensesine şaplak attı “Sana ne çömez. Belki benim canım tatlı, belki komutanıma nazlanmak istiyorum. Sana ne?”
“Yeter Özgür, uğraşma çocukla. Ayrıca gayet haklı. Hala açılmadın mı lan, kasların ?”
“Açıldı açılmasına. Ama ağrı yapıyorlar.” Omuzuna iki kere vurdum.
“Ben sana masaj yaparım evde, bir şeyciğin kalmaz.” Gözleri parladı hemen.
“Vallaha mı Delfin? Allah! Hemen eve gidelim o zaman da yap masaj.” Bu sefer şaplak atan taraf abimdi. “Lan gevşek! Kız kardeşim senin yanında rahat diyoruz. Sen kıza masör muamelesi mi yapıyorsun? Öldürürüm bak seni!”
“Yok abi ya! Delfin demeden bir şey demem ben. Ama yapmasına da hayır demem. Sen bir tat onun masajını da gör bak nasıl istemeden durabiliyorsun. “
Sabır temalı bir baş hareketi yaptı abim.
“Gidelim mi artık eve? Donduk şurada.”
“Hadi bakalım Hançer, dağılın!” Safir’in emrine karşılık cevap netti.
“Emredersiniz komutanım!”
……
VE 11. BÖLÜM SONU.
NASILDI BÖLÜMÜMÜZ?
URAZ YÜZBAŞI HAKKINDA NE DÜŞÜNÜYORSUNUZ, NASIL BİRİ SİZCE?
BİR SONRAKİ BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE. ESENLE KALIN🙋♀️❣️❣️
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 52.53k Okunma |
5.77k Oy |
0 Takip |
68 Bölümlü Kitap |