
Evettt 2. bölüm ile karşınızdayım. Bol keyifli okumalarınız olsun🤍🌸
……
2.Bölüm🗡️🩺
Her güzel şeyin bir sonu olur derler ya… İşte o gün bu gün.
Yere oturmuş sırtımı duvara yaslamış dertli dertli karşımdakileri öldürecekmişim gibi bakıyordum. Çünkü şu anda onları bin parçaya ayırmak istiyordum.
Niye mi? Bulunduğumuz yer gayet açıklıyor.
Nerede miyiz peki? Söyleyeyim: Nezarethanedeyiz.
Safir, arabaya gittikten sonra karşı tarafın bizim bu salaklara laf atmasıyla çıkan tartışma alevlenmiş ve en sonunda o pek harika son olmuştu. Ben ve Safir de ‘Kurunun yanında yaşta yanar.’ misali yanmıştık. Bütün tim, karşımdaki nezarethanede; ben ve Açelya diğer grubun kızlarıyla bu nezarethanede, diğer grubun erkekleri de bizimkilerin yanındaki nezarethanedeler. Çünkü bizimkiler baya benzetmişlerdi bunları. Gerçekten derin bir sessizlik hakimdi.
Özgür ve Barlas yerde oturuyorken, Kuzey ve Atilla da sırtlarını duvarda olacak şekilde ayaktalardı. Aylin, Aykan ve Güney ise oturaktaydı. Safir’i hiç anlatmıyordum bile. Delirmiş gibi bir o yana bir bu yana volta atıyordu. Çok sinirliydi ayrıca çünkü en masum olan o olabilirdi bu durumda.
Garibim, ilk defa geldiği buluşmada haksız yere tutuklanınca.
Sen de haksız yere tutuklandın. Bakıyorum da hiç kendini düşünmüyorsun, dedi sağdaki melek.
Sen boşver onu. Diğerlerini kesmemek için düşünüyor. Yoksa kan çıkacak, dedi soldaki melekte.
Yine ve yine haklı.
“Abi, Allah kitap aşkına bir dur yerinde. Feleğim şaştı!” diye sessizliği bozdu Kuzey. Kardeş vallahi senin mi bizim mi şaştı?
“Öyle mi Kuzeycim? Sence niye duramıyorum yerimde? Ulan biz niye buradayız, niye? Gelmiş pişkin pişkin ‘Abi feleğim şaştı!’ diyorsun.” sesi duruldu “Bekle bekle… Ben şaşırtacağım feleğini. Bekle sen. Hatta hepiniz bekleyin. Aylin, sen bile bu sefer kurtulamayacaksın.“
Garibim Aylin, diye sızlandı sağdaki melek.
Şu anda acımak yok kardeşim, diye cevapladı soldaki.
“Ne yaparsanız başım gözüm üstüne komutanım. Bu sefer ağır hak ettik.“ bu noktada sakince ayağa kalktım ve parmaklıklara doğru alkışlayarak ilerledim. “Gerçekten yürekten, canı gönülden kutluyorum hepinizi.“ diğer gruba da döndüm sözümü söylerken “Şu nöbet çıkışı günümün içine sıçtınız. Yani ne vardı içmeseydiniz şu illeti? Sizin yüzünüzden doktorluğum yanabilir. Her şeyi geçtim…” Hançer’e geri döndü gözlerim “Siz askersiniz ya! Sivil dövmek nedir?”
Serzenişim, karşıdan bir adamın lafıyla sinire döndü.
“Bize ne kardeşim? Bu kadar düşünüyorsun kendini çıkmasaydın dışarı. Kadın milleti değil misiniz işte? Otur evinde iş yap. Olmasaydın doktor. Hem kadından doktor mu olurmuş?” Bende şalter attı tabi. Kimse doktorluğuma hele hele kadınlığıma laf edemezdi.
“Lan bana bak deyyus! Zaten parçalayacak adam arıyorum. Karşıma geçmiş kadınlığım hakkında laf ediyorsun. Siz beyinsiz erkekler, işlerine gelince kadından doktor olmaz diyor sonra da yarın bir gün hastenede karınız kardeşiniz için kadın doktor arıyorsunuz. Sizin de erkekliğiniz bu herhalde ha?”
Adam tam bir şey diyecekken Özgür lafa girdi. “Lan devreler! Ben şu konuşanı iyi benzetmişim ha! Buradan çıkınca hatırlatın biraz daha benzeteyim. Şayet benim kardeşime laf atıyor. Hem suçlular hem güçlü.“
”Kardeşim tek olmaz! Ben de geleyim.“ diyerek Özgür’ün omuzuna elini attı Barlas. Karşıdaki adamlara tehditvari bakışını da atmayı unutmuyordu.
Özgür ve Barlas’ın bu sözlerine karşılık ‘Siz iflah olmazsınız!’ der gibi bir bakış attım. Gerçekten bunlar durulmazlardı.
“Size kalmaz merak etmeyin!” diye giriş yaptı söze Safir. Bu çıkışı ondan beklemiyordum ama ellerini yumruk yapmış, gözlerini laf atan adama dikmişti.
Birimiz mezara girmeden rahat etmeyeceklerdi bence.
“Kimse kimseyi daha fazla benzetmesin. Ben sizi benzeteceğim ama az kaldı gerçekten.“ diyerek tepkimi ortaya koydum. Sabrımı sınıyorlardı.
Benzet Delfin kardeş arkandayız, dedi sağdaki melek.
Bir susmadınız kardeşim be! Durumun ciddiyetinin farkında mısınız acaba siz?
Evet gayet farkındayız. O yüzden kafamızı dağıtmaya çalışıyoruz Delfin, diye cevapladı sağ olsun soldaki melek.
“Kuzey biz niye ayrıyız şu anda?” Açelya yine formundaydı anlaşılan. Gerçi o hep böyleydi ama olsun “Vallahi güzelim ya! Biz niye ayrıyız? Şöyle yamacıma koysalardı seni, elini tutsaydım güzelce nolurdu?“
Kuzey de aynıymış a dostlar! TSK bunları nasıl almış bu gevşeklikle anlamıyordum.
“Arkadaşlar siz ciddi misiniz? Hayır ciddiyseniz ben bu dakikadan sonra sizinle arkadaşlığımı keseceğim. Bu ne böyle mıç mıç?“ dediğim şey çokta tınlarında değilmiş gibi duruyordu.
“Sabahtan beri susayım susayım diyorum ama gençler, gerçekten boku yedik. Del ve Safir de arada kaynadı yani. Şimdi ne halt edeceğiz onu düşünmeliyiz bence. Buradan çıkmasak ayrı dert çıksak ayrı… Şayet çıkarsak Safir’in gazabını geçtim Gökhan Albaydan nasıl kurtulacağız?”
Aykan sonunda ağzını açabildin kardeşim ya helal!
Safir’in gazabına ve benim gazabıma uğrayacakları açıktı ama Gökhan Albaydan emin değildim. Tanımıyordum çünkü. Ama bunları dize getirmesi için sert olmalıydı değil mi?
“Niye komutanım? Biz meraklı mıydık bunlarla tartışmaya? Ayrıca haklıyız sonuçta ilk onlar başlattı.“ Aylin hemen çıkışmıştı Aykan’a. Haklı olduğunu savunuyordu ama Aykan’ın ise hiç Aylin ile uğraşmak istemediği belliydi. Çünkü Aylin, haklı olduğu bir konuda asla susmazdı. Evet ne kadar konuşmayı sevmese de.
Yaklaşık yarım saat geçmişti karşıdaki saatten gördüğüm kadarıyla. Ne gelen olmuştu ne de kimse tek kelime etmişti. Açıkçası kaostan beslendiğimi düşünmeye başlamıştım.
Tabi ki de kaostan besleniyorsun bebeğim,dedi sol melek.
Aa niye kaostan beslenelim? Ne güzel herkes sakin sakin oturuyor. Yeni bir bela gelmeyecek sonuçta başımıza, diye çok masumca karşılık verdi sağdaki meleğim de.
Derken nezarethanenin kapısının açılmasıyla herkesin dikkati o yöne döndü. Gelen Gökhan albay ve çok sevgili komiser Murat’tı. Timdekiler, komutanlarını görünce hemen ‘Hazır ol!’ pozisyonuna geçmişti. Onları görünce istemsizce biz de dikleşmiştik.
“Güzel evlatlarım! Nasıl geçti buradaki zamanınız?” Gökhan albayı ilk görüşümdü. 1.70 civarında boyu vardı. Saçları ağarmaya başlamış, yüzünde de hafif kırışıklıklar vardı. Ama maşallah zaman hiçbir şey eksiltmemiş gibiydi. Çokta şeker bir adama benziyordu.
“Ahanda şimdi sıçtık gardaşlar. Hakkınızı helal edin. Gökhan komutan fazla sakin.” dedi fısıldayarak Atilla.
Dediği şeyi açıkçası anlayamamıştım. Çok sakin birine benziyordu buradan. Tamam, başta ben de sert olduğunu düşünmüştüm fakat görünüşü gayet de normal duruyordu.
Sen oradan görüyorsun Delfin. Onların ne çektiğini nereden bileceksin pardon, diye düşüncemi silip attı kafamdan sol melek.
“Helal olsun komutanım. Yanarım yanarım da şu gençliğime yanarım. Genç yaşımda ölmek istemezdim oysaki.“ diye cevap verdi Atilla’ya Güney. “Şimdi komutanım götümüzde el bombası patlatacak susun bence.” dedi Aylin de.
“Demek siz eğlenmek için gittiğiniz kafede içki içtiniz ha? Afiyet olsun. Üstüne de bir güzel sarhoş olmuşsunuz. E yarasın… Hadi onu geçtim zıkkımlandınız… Ne diye tartışmaya girip sivil dövüyorsunuz? Beyin kıvrımlarınızın arasındaki odacıkların içindeki hücrelerini siktiklerim!”
Diğer kavgaya karışanlar da başta korkup daha sonra gülmemek için kendilerini sıkmışlardı. Fakat Gökhan Albayın bu patlamadan sonra Açelya esas patlamayı yaratmıştı “Abowww bu Albayda da ne küfür birikimi varmış maşallah!”
Diğerleri tutabilmişti gülmelerini fakat ben tutamamıştım ve en büyük rezilliğimi yapmıştım: Kahkaha atmak. Evet arkadaşlar şu anda resmen kahkaha atıyordum. Ve bu Gökhan albayın bana garip bir şekilde bakmasına sebep olmuştu. O bakınca kahkaham direkt kesilmişti. Çünkü adam öyle bir bakıyordu ki küçük dilimi bile yutmuş olabilirdim.
Şimdi son kozumu oynayacaktım: masumiyet.
“Komutanım, çok haklısınız tüm dediklerinizde.“
Ne dedi ki Delfin? Adam konuşmasının yüzde doksanında saydırdı, diye kesti beni soldaki melek.
Haklıydı ama yapacak bir şey de yoktu. Bu noktada elimi albaya uzattım o da tuttu sağ olsun.
“Ben Delfin bu arada. Bu yanımdaki şirin kız da Açelya. Özgür’ün yetimhaneden arkadaşlarıyız. Bu olayda biz de oradaydık. Baştan deme gereği duydum. Bu kavgada ne ben ne de Safir yüzbaşı suçlu. Biz ayırmaya çalıştık sadece ama memur beyler bizi de aldılar buraya. Ben şahsen açıklamıştım am-“ artık Gökhan Albay, konuşmama dayanamamış olacak ki güzel bir dille susturma gereği duydu.
“Kızım bir sus! Anlattığın her şeyi detaylı bir şekilde izledim ben zaten. Buraya sadece hesap sormaya ve çıkacağınızın haberini vermeye geldim.“ bu sözlerden sonra herkes birbirine sarılmıştı. Çok mutlu olmuştuk ama bizim mutluluğumuz hep kursağımızda kalırdı vesselam.
“Ama hepiniz on beş gün görevden uzaklaştırma aldınız. Bu da size ilk hediyem olsun. Hadi bana eyvallah.“ diyerek dışarıya çıktı.
Biz de arkasından far görmüş tavşan gibi bakakaldık.
🩺🗡️
“Eee ne yapacağız şimdi? Göt gibi kaldık tam anlamıyla.“ haklısın Güneycim. Gerçekten göt gibi kalmıştık. “Şaka gibi… Cidden büyük bir eşek şakası gibi. Sizin zıkkımlanmanızdan biz de nasibimizi aldık. Püh sıfatınıza sizin!“
Harbi tükürdü ya lan, diye şaşkınlığını dile getirdi sol melek.
Kardeşim bu sefer harbi hakettiler ama, diyerek yanıtladı sağdaki melek.
“Ohh yarabbi şükür… Bugün de gusül aldık bir şekilde.“ Deyince Özgür, katil olmamak için uzaklaşmaya başladım. Sakinleşmek için de başımı boynumu kütletirmiş gibi eğdim. Böyle giderse gerçekten sinir krizi geçirmeme ramak kalmıştı. Resmen on beş gün uzaklaştırma almıştık.
“Yani okul hayatımda bir kere bile ceza yemeyen ben, şu yaşımda birkaç kendini bilmez yüzünden ceza aldım.“ sinirimden susamıyordum da. Açelya konuştu bu sefer “Ya Del, abartma! Hem çok yoruluyordun biraz dinlenmiş olursun. Fena mı oldu?”
“Fena mı oldu derken?” Kahkaha atmaya başladım. Sakin kalmaya çalıştıkça bir şeyler oluyordu.
“Bir de diz çöküp önünüzde size teşekkür mü edeyim yani Açi? Hah bir yapmadığım o kalmıştı zaten ne dersin?” Hepsinin gözüne tek tek bakarken gözüm Safir’e takıldı. İlginç bir şekilde yorum yapmıyordu. Komutanlarına bile kendini savunmamıştı.
“Safir, sen niye bir şey demiyorsun? Gören de seni de suçlu sanar. Ben olsam senin yerinde ohooo… Neler yapmamıştım bunlara.” dudaklarımı yalayıp kaşlarımı kaldırdım “Yapmak istiyorum türlü türlü şeyler ama hem gücüm hem rütbem hem de Hipokrat yeminim izin vermez.“ başını ‘peki’ anlamında salladı ve ayağa kalktı. Ayağa kalkınca Açelya da dahil tüm tim üyeleri oturdukları yerden dikleşti. Evet, devresi Aykan bile.
“Çok haklısın Delfin. Bunların analarından emdiği sütü burunlarından getirmek lazım. Ama o gün bu gün değil. Çünkü şu anda sivil pozisyondayız. Hele bir cezamız bitsin o zaman görecekler Safir’in yüzünü.” İşaret parmağını hepsinin üzerinde teker teker gezdirdi. “Bu son rahat günlerin. Tadını çıkar Hançer.”
“Vay be! Yüzbaşı olmak varmış. Nasıl da dut yemiş bülbüle döndüler. İçimin yağları eridi.“ artık ciddiyetimi bozabilirdim. Çünkü birazdan günah çıkartmak için kendilerini taşlayabilirdim “Neyse olan oldu. Şimdi dökülün bakalım. Neler yapacaksınız ceza günlüklerinde?”
İlk söze Aylin girdi “Valla ben evime gidip hiç çıkmamayı düşünüyorum. Diğerlerini düşünmeden on beş gün. Mis…” derken söze Atilla girdi “Ben de Kuzeyime takılırım ha?” Kuzey çok kibar bir dille yanıtladı.
“Siktir git oradan! Ben Açim ile gezeceğim.“ bunu demesiyle Kuzey ve Açi cephesini de öğrenmiştik. Tek; Özgür, Barlas , Aykan, Güney ve Safir kalmıştı.
Güney ailesinin yanına gideceğini, Özgür ve Barlas da beraber takılacaklarını söylediler. Aykan ise sessizdi, ne diyeceğini bilememiş gibi duruyordu.
“Sen ne yapacaksın peki? Hep bize soruyorsun.“ diye soru soran kişi Safir oldu. Ani gelmişti ama benim planım belliydi. İlk fırsatta yanına gitmek istediğim biri vardı: babannem.
“Trabzon’a gideceğim. Babannem beni bekliyor. İlk fırsatta geleceğim dedim. Kötü de olsa bir fırsat bu benim için. “
“Anam bu benim niye aklıma gelmedi?” Sorgular gibi Açi’nin yüzüne baktım. “Biz de gelelim Trabzon’a. Hem doğal ortam görürüz az. Ayrıca ben de Meliha babaannemi çok özledim. Ne dersiniz?” Tüm tim şaşkın şaşkın bakıyordu. Bende şaşırmıştım.
“Açi dev gibi adamları nenemin iki odalı evine nasıl sığdıralım? Hem milletin işi gücü varmış baksana.“
“Aslında hiçte fena bir fikir değilmiş? Eğleniriz de doğal ortam.“ Atilla’nın bu sözünden sonra herkes olumlu yanıt vermişti. Güney hariç. Ailesine haber verdiğini söyleyerek bizden özür diledi.
Daha sonra herkesle vedalaşarak evlerine geçti. Biz de eve geçip hazırlanmaya başladık.
🩺🗡️
“Evet, herkes hazır mı?” Trabzon’a gitme kararımızın üzerine uçak bileti aramıştık ama bize verilen bu ceza, tam okulların ara tatiline denk geldiği için bulamamıştık. Daha sonra pek sevgili kardeşim Özgür de bir adet minibüs bulup şoförlüğünü Barlas’a muavinliğini de kendine layık görmüştü. Kısacası hapı bir güzel yutmuştuk.
Çünkü Özgür yolculuklarda asla uyumazdı. Bu da demek oluyordu ki biz de uyuyamayacaktık.
“Hazırız hazırız da… Bu minibüs işinden emin miyiz bilemedim ya. On saatlik yol nasıl geçecek?” dedi Barlas. “Kardeşim muavininiz benim. Ben buradayken sıkılmak mümkün mü?”
Arkadan Aykan kıkırdadı “Aynen Özgür sıkılmak mümkün değil sayende sikilmek mümkün.” Deyince ben de gülmeye başladım. “Yahu Aykan senin şu gerektiği yerde çıkan ve dile getiremediklerim bazı şeyleri söyleyebiliyor olman harika.” Kalbime iki defa yumruğumu çarpıp ona doğru işaret ve orta parmağımı uzattım. “İdolümsün. “
‘Ne demem’ der gibi başını eğdi.
Araba gelince hemen en arkaya koştum. Kim olursa olsun en arkayı kaptırmazdım. Yerime kurulurken yanıma birinin oturmasıyla irkildim. Safir ve tüm heybeti yanımda duruyordu. ‘Hayrola’ dercesine tek kaşımı havaya kaldırdım. Anladı sağ olsun. “Yer kalmadı. Herkes çift çift oturunca bana da sen düştün.“ maalesef haklılık payı vardı.
Timde herkes çift çiftti. Ama Aylin ve Aykan’ı anlayamamıştım. Çiftlik ve onlar?
Bu işte bir bit yeniği var Delfin. Çözelim,diye bir öneri sundu soldaki melek.
Ya hayır bırakın da rahat rahat dursunlar işte her anları beraber geçiyor.
Hem onlar da mantıken sen ve Safir gibi tek kalmış baksanıza, dedi sağdaki melek.
Yahu komşum öyle olsa Aylin direkt Delfin’in yanına gelmeliydi. Niye Aykan’ı seçsin, diye çok mantıklı bir soru sordu soldaki melek.
Evet meleklerim kazanan sol melek oldu.
Bunlarda kesin bir şey vardı. Ben de Delfin isem Trabzon’da çözerdim bu işi.
Safir’e döndüm “Ee on saat böyle oturacağız nasıl geçecek bu yol?“ dudaklarında zor seçtiğim bir tebessüm oldu. “Ben alışkınım yollara, sen kendine yan.“
Az önceki gülüşünün alaycılar bir gülüş olduğunu anlamıştım. Sinirle ellerimi önümde bağlayıp, sırtımı ona dönüp, dışarı bakmaya başladım.
Tam o sırada da araba hareket etmeye başlamıştı. “Efendim şu anda Kızıltepe-Trabzon arası yolculuğumuz başlamıştır. Bendeniz Özgür Güner, size bu yolculuk sırasında muavinlik yapacağım. Şoför koltuğunda oturan yakışıklı beyefendimiz de pek sevgili Barlas Aydın. Herhangi bir tuvalet, acıkma, fenalaşma hissinizde bana danışmanız yeterli. Umarım yolculuğunuz keyifli geçer. Saygılarımla…“ bu çocuk insanı deli ederdi ya.
“Delfin! Delfin, çocuk musun Allah aşkına? Ne yani şimdi trip mi atacaksın yol boyunca? Hem öyle belin tutulur düz dur. Delfin?” Benim dönmeyeceğimi anlamış olacak ki susmuştu. Sustuğu da iyi olmuştu bir lama.
Oturur oturmaz uykum gelmişti çoktan. Gözümü kapattım ve arkadan çalan müzikle birlikte uykuya daldım.
“Ben seni sevduğumi da
Dünyalara bildirdum.
Ben seni sevduğumi da
Dünyalara bildirdum.
Endirdun kaşlaruni.
Babani babani mi eldurdum?
Endirdun kaşlaruni.
Babani babani mi eldurdum?”
🩺🗡️
Yola çıkalı dokuz saat geçmişti. Yavaş yavaş bunalmaya başlamıştı Safir. İlk önce omzunda yatan kadına baktı. Yola çıktıklarından beri uyuyordu Delfin. Başta ona trip attığı için uyku numarası yaptığını sanmıştı. Ama başını omzuna yasladığında anlamıştı uyuduğunu.
‘Acaba o ne yaşamıştı? Anlatmadı, daha ne kadar acısı vardı?’ diye düşünmeden duramıyordu. Daha fazla düşünmek istemediği için hemen onu düşünmekten alıkoydu kendini.
Ön tarafta şarkı söyleyerek eğlenen kardeşlerine baktı teker teker. Bu time geldi geleli asla yabancılık çekmemişti. Hep kardeşleri gibi olmuştu Hançer. Çok acı çekmişti, çok hor görülmüştü anne ve babası şehit düştüğünde. Kuzey’in anne ve babası ona sahip çıkmasaydı yine aynı Safir olabilir miydi? Hiçbir fikri yoktu. Yine de her yaşadığı şeye şükretmeyi ihmal etmezdi. Yine şükretti bu günleri için.
Kendi kendine düşünürken omzundaki kadının mırıldandığını duydu. Kaşları çatılmıştı. Onu öyle görünce aklına üç gün önce ilk karşılaştıkları gün gelmişti. Yarasını diktirmek için hastaneye gitmişti. Normalde Delfin’e diktirmesini söylemişti Açelya ama o hiç görmediği için yüzünü, boş bulduğu bir doktorun yanına gitmişti. O doktor da ‘Başka bir hasta bekliyorum.‘ diye kovmuştu onu.
Safir, inat ettiği için gitmemiş ve doktor en sonunda dayanamayıp kabul etmişti. Nereden bilebilirdi ki aslında bilmeden Delfin’in yanına gittiğini? Özgür ile konuşmalarını da duymasa yine bilmezdi de…
Teröristlerin saldırdığı gün de sırf onu merak ettiği için o buluşmaya gitmişti. Açıkçası ilk defa bu denli bir kadından etkilenmişti. Onu görünce kalp ritmi istemsizce hızlanıyordu. Yüreğine zarardı. ‘Allah sonumuzu hayretsin…’ diyerek başını koltuğun kafalığına dayayıp gözlerini kapattı. Uzun zaman sonra on beş dakika da olsa huzurlu bir uyku çekmişti.
🩺🗡️
Birden irkilmemle gözümü açtım. Başta bulunduğum yeri sorguladım daha sonra yine o cezamız aklıma gelince yüzümü buruşturmadan edemedim. Fakat tuhaf bir durum vardı. Benim kafam Safir’in omuzunda mıydı? Evet. Omuzundaydı.
Kafasını başlığa dayamış uyuyordu. Omuzundan iterek uyanmasına sebep oldum. Başta sanırım o da bir ortamı sorguladı daha sonra kaşlarını kaldırarak bana döndü. Yüzünde endişe vardı sanki. “Delfin bir şey mi oldu?” Evet birazdan olacak az kaldı “Sizi bana parayla mı gönderdiler? Yoksa beni delirtmek için bu kadar çabalamazdınız.”
“Neyden bahsediyorsun Delfin?” Ebenden. Öhöm. “Başım niye omuzundaydı? Neden başımı omzuna yatırdın? Ve ne kadardır bu haldeyiz?” Gülmemek için sıkıyordu kendini “istediğimiz sorudan başlayabiliyor muyuz? “ kafamı aşağı yukarı salladım. “Yola çıktığımızdan beri uyuyorsun. Ki toplam dokuz saat.“ bu noktada çüş demeyi ihmal etmemiştim.
“Bence de ondan. Ayrıca sen kafanı koydun omzuma. Çok meraklı değilim senin kafana.“
‘Öyle mi?’ der gibi kaşlarımı kaldırıp kafamı salladım. O da kaşlarını kaldırıp kafasını salladı. Bu hareketine gülmeden edemedim. Ben gülünce o da tebessüm etmişti. “Rahatsız mıydın kafam omuzundayken?” Cevap vermesine fırsat vermeden işaret parmağımı ona çevirip salladım.
“Ama ne olursa olsun dürüst ol.“ kafasını sallayarak alt dudağını dişledi ve derin bir nefes alıp verdi. “Peki, hiç rahatsız olmadım. Normalde olurdum ama sen koyunca hiçbir şekilde sıkıntı hissetmedim. Aksine huzur verdi başın bana. “
Öpelim, dedi soldaki melek. Beklemeye gerek yok, diye de ekledi.
Saçmalama ne alaka şimdi, diye karşı sağdaki melek de.
Ya filmlerde öyle olmuyor muydu, diye sordu soldaki melek.
Kesin bir dille reddettim. Hayır.
“Peki. O halde kalabilir değil mi?” Onaylar bir mırıltı çıkardı. Ben de tabi hemen kafamı yasladım. Ellerimi de koluna dolamıştım. Fazla samimiyet göstermiştim. Allah sonumu hayır etsindi.
Kızım ahtapot gibi ne sarıldın ya? Rezil ediyorsun bizi, dedi sağdaki melek.
Sen karışma aşkın arasına girilmez, dedi soldaki melek de.
Aşk derken yalnız? Aşk maşk yok ben diğerlerine de böyleyim.
“Sana o saldırıdan sonra anne babanı gösterdiler mi Safir?” Sıkıntılı bir nefes verdiğini hissettim saçlarımda “Hayır, göstermediler DNA testi yaptırana kadar inanmadım öldüklerine. Zaten kim kolay kolay inanır?“ haklıydı. Ben de şahsen annemin öldüğünü kabullenememiştim bir süre. “Dediklerine göre çok fazla hasar almışlar. O yüzden göstermemişler. Niye göstermediler ki? Annemden korkmazdım ben hiç.“ sorumu cevaplamamıştı. Konuşmamız burada bitti sanmıştım ama o bu varsayımımı çürüttü.
“Bana o saldırının doğum gününde olmasından ve anneni kaybettiğinden dolayı doğum gününü kutlamadığını söylediler. Neden kutlamadın, annen kutlamanı istemez miydi?“ buruk bir gülüş belirdi dudaklarımda. “Sana babamın annemin ölümünden beni sorumlu tuttuğunu söylemiştim, hatırlıyor musun?”
Cevap gelmeyince dinlediğini anladım ve devam ettim konuşmaya “Hep kızardım babama ‘Beni niye suçluyor?’ falan diye. Beni yetimhaneye verince çok kızmıştım. Hatta o günden sonra iyice nefret etmiştim ondan. Ama daha sonra düşününce… Haklı biliyor musun? Saldırı günü o minibüse benim için bindi, sırf ben mutlu olayım diye. İşte o gün anladım ki babam bir konuda haklı. Annem benim yüzümden öldü. Ben de bu yüzden bir daha doğum günümü kutlamadım. Çünkü kutlarsam anneme ihanet edermişim gibi geliyor.”
Gözümde biriken göz yaşını sildim ve dikleştim. “Ne acınası bir durum değil mi? Öyle.“ tam bir şey diyecekken Özgür’ün sesi ile sustu.
“Değerli yolcularımız an itibariyle Trabzon’a varmış bulunuyoruz. Yaylaya çıkmadan önce bir yemek molası vereceğiz. Lütfen herkes tek sıra halinde insin.” Safir ile birlikte aynı anda kalktık ve bana geçmem için yol verdi. Tam merdivenden iniyordum ki Safir’in bileğimi tutmasıyla kaldım.
“Sen bu dünyadaki en masum insanlardan birisin Delfin. Bir kere çok merhametli, sevdiğinde tam seven bir kişiliğin var. Ve unutma! Bu hayat, sen varsın diye güzel ve sen bu hayattaki en değerli şey olmalısın. Kendin için de herkes için de. Emin ol doğum günün; senin doğduğun o gün orada canını veren şehitler, sen bir sonraki yıl yine doğduğun o günü kutla diye canlarını vatan uğruna feda ediyorlar. Ve hiçbirine sırf doğduğun günü kutladığın için ihanet etmiş olmazsın. Aksine onlar mutlu olurlar. Bu vatanın bir evladı yine mutlu bir şekilde doğduğu günü kutluyor diye. Bunu asla unutma olur mu?” Dedikleri yüreğimin tam orta yerinde mıhlanmıştı. Bu sefer yüzümde olan derin bir tebessüm vardı. Üstelik acı bir tebessüm de değildi. İlk defa bu denli mutluluktan gülümsemiştim.
Yemeği yedikten sonra yaylaya gitmek için yola çıkmıştık. Buraları gerçekten çok özlemiştim. Dağ yollarından geçmek bile insana huzur veriyordu. Ama aklımdan geçen bir söz vardı. Yemekten beri aklımdan çıkmayan Safir’in sözü. Uzun zaman sonra ilk defa kendimi değerli hissetmeme neden olmuştu.
Ve ilginç bir şekilde hatırladıkça karnıma ağrılar giriyordu. ‘Seni mutlu edecek bir şey söyledi, bu hisler normal Delfin!’ diye kendime sürekli hatırlatıyordum. Ya da sevmek, bağlanmak istemiyordum belki de. Kızıltepe’ye gelmeden önce çok güzel bir ilişkim vardı. Ama daha sonra aldatıldığımı öğrenmiş, hayatımın bilmem kaçıncı yıkımını yaşamıştım. Alışmıştım artık yıkımlarıma. O ihanet günü de kendime bir söz vermiştim. Yıkılmayacaktım. Benim adım Delfin ise yıkılmayacaktım.
❣️2. Bölüm sonu. Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum canlaar.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 52.59k Okunma |
5.78k Oy |
0 Takip |
69 Bölümlü Kitap |