28. Bölüm

27. Bölüm

🌸🤍Tıp 🤍🌸
tipsevdali

MERHABALARRR YİNE BEN!!!

DİĞER BÖLÜMÜN SONU BİRAZ UCU AÇIK KALDIĞI İÇİN BU BÖLÜMÜ DE ATIYORUM.

BOL BOL OY VE YORUM ATMAYI UNUTMAYINNN❣️❣️❣️

 

……

 

Gelen silah sesi tüm herkesi tedirgin etmişti. Şok ile Safir’i ittim. Diğerleri hemen silahlarına sarılmıştı. Önümde dikilmeye devam eden Safir kısa bir anlığına hasar kontrolü yapıp belindeki tabancasına sarıldı.

 

Gözlerinden ateş saçıyordu resmen. Odağımı ondan çekip meydana diktim. Yerde iki kişi vardı. Birisi silah çeken adam ve diğeri ise Raşit Ağa’nın kızı Elmas…

 

Bize çok uzak değildi ama yarasını göremiyordum. Yanında eşi çökmüş bir şekilde bakıyordu Elmas’a. Bir anlık gaflette bulunup ona doğru adımlayınca yandan Uraz tuttu kolumu. “Sakın bizim aramızdan çıkma Delfin! Tehlike geçmiş değil.”

 

Kafamı iki yana sallayıp Açelya’ya baktım. Korkmuştu belli fakat mesleği daha ağır basıyor olmalıydı ki yerde yatan iki yaralı arasında mekik dokuyordu gözleri.

 

“Yaralılara bakmam gerekiyor Uraz. Bırakır mısın beni?” Sinirli gözlerini bana dikti bu sefer Safir “Sakın Uraz’ın sözünden çıkma Delfin! Şu anda değil. “

 

“Ama Elm-“ sert bir şekilde yeniden bana bakınca bir süreliğine sabretmeye karar verdim.

 

“Kim bu adam?” Burnundan soluyarak cevap verdi Atilla “Araz Beyin sağ kolu kendisi!” Gözlerimi açtım sonuna kadar. Esas amacı geline öldürmek miydi yani?

 

Çok cesaretliymiş maşallah, dedi soldaki melek.

Gerçekten. Asker ve polis kaynayan yerde sağ kolunu cinayet işlemesi için göndermiş, dedi sağdaki melek de.

 

“Aylin, Güney! Siz Aykan ile yaralıların yanına gidin. Biz de Kaya ve Atilla ile şu Araz Bey’i bulalım. “ Aylinler yaralıların yanına gidince bize döndü “Özgür, Uraz, Aycan ve Kuzey siz de burada kızlarla kalın. Ben demeden ortalığa çıkmayacaklar!”

 

“Emredersiniz komutanım!” Sinirle öne adımladım “Hayır, emredemezsiniz komutanım. Yaralı var iki tane ve biz doktor olarak burada duruyoruz. Bırakın da gidip bakalım yaralılara!” Açelya da bana destek olurcasına konuştu “Evet Safir abi. Yaralılara bakmamız gerek!”

 

Sinirle nefes verip Kuzey’e baktı. Aralarında sözsüz bir konuşma geçtikten sonra gitti. “Haydi gidelim. Sakın ama sakın hızlı hareket etmek yok! Anlaşıldı mı?”

 

Hevesle kafa salladım “Anladık haydi gidelim. “ beraber kalabalığın içine yaklaştık. Damat, Elmas’ın başından ayrılmamıştı. Diğer yanında da yerde annesi duruyordu Elmas’ın. Raşit Ağa da mıhlanmış gibi bakakalmıştı kızına.

 

“Açılın. Doktorlara yol verin!” Uraz ve Aycan kalabalığı yarıp bizi yaralıların dibine getirmişti. Hemen Açelya’ya baktım daha sonra da saldırganı işaret ettim. Kafa sallayıp yarasına bakmaya başladı.

 

Ben da Elmas’ın yanına çöktüm. İki kurşun yarası görünüyordu. İkisi de göğüsündeydi. Birisi tam kalbinin yakınında diğeri de muhtemelen akciğerindeydi. Kanaması fazlaydı. Omuzundan ittirip sırt kısmında kurşun çıkışının olup olmadığına baktım.

 

Akciğerinden geçen çıkmıştı fakat kalbinin yanında olan hala içerideydi. Ya göğüs kafesine ya da omurgasına saplanmış olmalıydı. Nabzını ve nefesini kontrol ettikten sonra boynuma aldığım atkı ile yaralarına baskı uyguladım.

 

“Ambulans çağırdınız mı?!”

 

“Çağırdık doktor kızım. Beş dakikaya burada olacaklarını söylediler. “ kafamı sallayıp Açelya’ya baktım. Anlamış gibi o da anında bana döndü.

 

“Dalağından girmiş kurşun. Kanaması var ama durumu ağır değil. Gelin nasıl?” Dudaklarımı birbirine bastırıp yavaşça kafamı iki yana salladım. Gözlerini sımsıkı yumup Kuzey’e baktı.

 

Yanıma çöken Özgür’e baktım. Tedirgince bakıyordu bana. O da anlamıştı demek istediğimi. Gelinin nabzı ve solunumu çok yavaştı. Muhtemelen kendi kanında boğuluyordu.

 

Ambulansın gürültülü sesi ile daha güçlü bağırdım “Açın yolu! Ambulansa yol verin!” Hemen iki sedye ile geldi paramedikler.

 

“Bana hemen bir steteskop verin!” Bir tanesi hemen cebindeki steteskopu uzattı bana. Ciğerlerini dinledikten sonra sıkıntıyla nefes verdim. Tıkanmıştı solunum yolu.

 

“Gelinin solunumu durmak üzere göğüs tüpü takmalıyız. Hastayı hemen sedyeye alalım!” Elmas’ı sedyeye aldıktan sonra Açelya’ya devrettim göğüs tüpü işini. Hastanede olmadığımız için uzmanı tarafından dışarıda takılması daha iyiydi.

Sonuçta Açelya Kalp damar cerrahıydı.

 

Ben de o sırada saldırganın yanına geldim. Yarı baygındı. Yüzünde pişkince bir sırıtış vardı. Bu sıfata ben sadece tiksinerek bakmakla yetindim. Daha sonra hemen ambulansa sokup hastaneye göndermişlerdi.

 

“Aylin ve Barlas siz peşinden gidin bu herifin. Biz de gelin ile geleceğiz. “

 

“Emredersiniz komutanım!” Aylin ve Barlas’a emirini verdikten sonra yanımıza geldi Safir. O sırada da Elmas ambulansa koyulmuştu. “Ben gelin ile gidiyorum. Durumu ağır müdahale etmem gerekebilir. “

 

Kuzey Açelya’ya bir şey demeden direkt yanına girdi. Paramedikler başta laf etseler de Kuzey’in inadından dolayı üstelemediler. Safir yanıma gelip elimi tuttu ardından bir saat öncesindeki gibi otoparka sürüklemeye başladı.

 

Sadece tek fark arkamızdan diğerlerinin de gelmesiydi. Abime baktım bir yandan yürürken. Çok sinirli ve düşünceli duruyordu. Böyle bir saldırıyı tahmin ediyorlardı Maho Ağa’nın geleceğini duydukları andan beri.

 

“İnanamıyorum ya! Adam hiçbir şey olmamış gibi dolanmıyor mu bir de?” Arabanın yanına gelince Güney’e döndüm “Sahi o Araz nerede?” Sinirle nefes verdi Safir.

 

“Gönderdik sorguya ama bir şey çıkacağını sanmam.”

 

“Kim girecek sorgusuna? “ Özgür yanıma gelip kolunu omzuma attı “Münker nekir.” Dediği şeyle hızla çıktım kolunun altından “Adamı öldürdünüz mü yoksa?” Kesikçe güldü yarım ağaz “Sence öldürsek sorguya nasıl gönderelim güzel kardeşim benim?”

 

Omuz silktim “Bir an münker nekir deyince öldürdünüz sandım. “

 

“O ölmeden bize rahat yok zaten Delfin. Ne kadar çabuk ölürse o kadar çabuk kurtuluruz. Sinir katsayılarım ile oynuyor. Şeytan diyor ‘Çek vur!’ Ondan sonra çek ceremesini!”

 

“Aynen! Aylin komutanım çok haklı. Çekip vursak kim vurduya gitse?” Kahkaha attım bu dediğine “Aynen Güney. İnsanlar da bu işin aslını sorgulamayacaktır zaten. “

 

“Hastaneye gidecek misin Delfin?” Kaya abimin bana yönelttiği soru ile ciddiye döndüm “Gideceğim abi. Açelya’yı tek bırakmayayım. Hem Elmas’ı da merak ederim.” kafa salladı dediğime.

 

“Biz de gideceğiz zaten. O herifi de sorgulamamız gerekiyor. Öyle değil mi devrem?”

 

“Haklısın Aykan. Gidelim de sorgulayalım bakalım. “

 

Daha sonra arabalara binip hastanenin yolunu tutmuştuk.

 

 

🗡️🩺🗡️

 

 

Sıkıntıyla oturduğum yerde ofladım. İki saattir Açelya’nın ameliyattan çıkmasını bekliyorduk. Elmas’ın en hafif hasarla o ameliyathaneden çıkması gerekiyordu. Raşit Ağa ve oğulları önümüzde volta atıp duruyordu.

 

Safir sağ yanımda ayakta duvara yaslı duruyorken Kaya abim ve Özgür sırayla diğer yanımda oturuyorlardı. Diğerleri de burada bunalmış aşağıdaki kafeye gitmişti. Biz de gelecek olan ufak da olsa güzel haberi bekliyorduk.

 

Ameliyathanenin kapısı açılınca herkes heyecanla oraya bakmıştı fakat çıkan Açelya değildi. Saldırganın doktoru çıkmıştı. Yüzeysel bir şekilde ameliyat hakkında bilgi verip işinin başına geçmişti.

 

Yalnızca dalağını almışlardı saldırganın. Maalesef çok iyiydi durumu şu anda. Raşit Ağa küçük oğlunun kulağına bir şeyler dedikten sonra oğlu hemen ayrılmıştı aramızdan. Safir hareketlenince ona döndürdüm yeşillerimi. Eline telefonu almış birisini aramıştı.

 

“Kuzey! Hemen Latif’in yanına geç yanına birini alıp. Ben gelene kadar kimseyi sokmayacaksınız yanına! Anlaşıldı mı?” Kuzey de karşılığında cevap verdikten sonra telefonu kapattı. Bana baktı telefonu cebine koyarken sorgularcasına kafamı salladıktan sonra gözlerini kapatıp yanağımı okşadı işaret parmağıyla.

 

Aniden gelen Sevim hemşire ile ayağa kalktım bir hışım. Elinde kan taşıma çantası vardı. Muhtemelen kan ihtiyacı oluşmuştu içeride. Sıkıntıyla yüzümü okşayıp kalktığım yere çöktüm.

 

“Ne diye çıkmadı bunlar Delfin kızım? Kötü müdür kızımın durumu diyesin hele!” Ne kadar böyle demek istemesem de “Maalesef durumu kritik Raşit Bey. Her türlü sonuca hazırlıklı olmalıyız.” dedim.

 

“Nasıl hazırlıklı olmalıyız? Doktor kurtar karımı!” Dudağımı yaladım “Açelya çok başarılı bir cerrahtır. Kurtulması için elinden gelenin fazlasını yaptığına eminim ben.” Kocası da volta atıyordu artık.

 

Annesi ise hiçbir şey demeden ağlıyordu bir köşede. Başka kimse yoktu onlardan. Zaten olsa bile kalabalıktan başka bir işe yaramayacaklardı.

 

Açelya yarım saat sonra çıkmıştı ameliyathaneden. Dudakları yapışık bir şekilde kafasındaki boneyi çıkartıyordu. Söyleyeceği şey çok belliydi. Onun dudağından birazdan çıkacak olan bir cümle koca bir aileyi ömür boyu acıya mahkum edecekti.

 

Safir’e döndüm. Gözümden her şeyi anlayan adam sessiz yardım çığlıklarımı da duydu. Raşit Ağa’nın yanına adımladı sessizce. Onu gören abim ve Özgür de yanlarına geçmişti. Ben en arkada kalmış olacakları izliyordum.

 

“Raşit bey çok üzgünüm ama Elmas’ın kalbi zarar görmüştü. Çok fazla çabaladık fakat bünyesi bu ağırlığı taşıyamadı. Çok üzgünüm!” Beş saniye kadar durup o acı cümleyi söyledi Açelya.

 

“Başınız sağ olsun!”

 

“KEÇA MİN!” annesinin feryadı ile gözümü kapattım. İnsanın evladını kaybetmesinin acısını bilmiyordum ama tahmin edebiliyordum. Üstelik bu acı kızının en mutlu gününde doğduysa daha da acı verici oluyordu.

 

Abisi tepki vermemişti fakat Raşit Ağa hafifçe sendelemişti. Abim hemen koluna girmişti. Yüreğindeki acı gözlerinde görünüyordu. Belki de gözlerindeki, suçluluk duygusuydu. Safir onu uyardığında tedbirini aldığını söylemişti. Şimdi de kızı yaşamıyordu.

 

Arkamda olan hareketlilik ile hızla arkamı döndüm. Uraz’ı arkamda görünce rahatlamıştım. Bugünlük olay kotam dolmuştu çünkü. Gözleri dolu doluydu. Bu kadar üzüldüğü şeyi merak etmiştim açıkçası.

 

Tamam bu olay da üzücüydü ama bu tarz şeylere alışık olduğunu zannediyordum.

 

“Ağlayacak mısın?” Kısık sesle sorduğum soruya kafa sallayarak cevap verdi. “Ağlamam merak etme. Sadece gelinin annesini görünce aklıma kendi annem geldi. “ kaşlarımı çattım. Annesinden bahsediyordu. Ablasının vefat ettiğini söylemişti.

 

“Delfin!” Abim seslenince Uraz’da olan gözlerimi ona çevirdim “Uraz ile eve gidin artık. Biz de geliriz buradaki işimiz bitince. “ abimi üstelemeyip kabul ettim teklifini. Buraya Elmas için gelmiştim. Artık yaşayacak bir Elmas olmadığına göre benim de burada durmama gerek yoktu.

 

Açelya da üzerini değiştirdikten sonra Aycan’ı da alıp yola koyulduk. Abimler saldırganı sorgulayıp öyle geleceklerini söyleyince Özgür de bizimle gelmişti. Daha doğrusu Kuzey, Safir, Kaya ve Ulu abim hariç hepimiz eve gidiyorduk.

 

Çok mutlu başlayan bir gün, hüzünlü bir güne; düğün evi olan ev ise yas evine dönmüştü.

 

🗡️🩺🗡️

 

Mutfakta kahvenin olmasını bekliyordum. Açelya, Özgür ve Aycan odalarına geçmiş uyuyorlardı. Daha doğrusu Aycan ile Açelya aynı odadalardı. Açelya’nın odasında olan bir koltukta yatıyordu Aycan.

 

Ben de Uraz’a ve kendime kahve yapıyordum. Uraz’ın gözlerindeki o acıyı gördüğüm için konuşmak istemiştim. Belki anlatsa acısı hafiflerdi. Kahve makinesinin uyarı barındıran sesini duyduktan sonra kahveleri fincanlara doldurdum.

 

Yani senin gibi bir kızın kahve makinesinde kahve yapmasını anlamıyorum, dedi soldaki melek.

İstersen kahveyi de kendim öğüteyim meleğim. Başka bir isteğin var mı?

Bir de su koy bari Delfin, dedi sağdaki.

Haklısın koyayım.

 

Suları da koyduktan sonra salona geçtim elimde tepsiyle. Uraz görür görmez elimden alıp sehpaya koydu tepsiyi “Ne gerek vardı kahveye Delfin? Bir su bile yeterdi. Zahmet ettin. “

 

“Cık cık cık! Duymamış olayım. Ne zahmeti? Yorucu bir gündü zaten yorgunluk kahvesi gibi düşün. “

 

“Peki öyle diyorsan. “ hastaneden geldiğimizden beri yüzünden düşen bin parçaydı. Geçmişi acılıydı bunu fark edebiliyordum. Zaten Safir ile aralarında olan şey de onu yıpratmış olmalıydı. Ama bu farklıydı sanırım.

 

“Neden bu kadar üzüldün hastanede? Tabi çok özelse anlatmanı istemem ya da üzüleceksen falan…” kafa salladı iki yana. Elindeki kahveden bir yudum alıp sehpaya bıraktı fincanını. Yan bir şekilde dönüp bacağını koltuğa yasladı. Ben de karşısına onun yaptığı gibi yaparak oturdum.

 

Tek bir farkla: Elimde fincanım vardı.

 

“On sekiz yaşındaydım. Evimizin kocaman bir avlusu vardı. Gerçi hala var da çok önemli değil, uzun zamandır gitmedim. Küçük yeğenim vardı daha bir yaşındaydı. Onunla oynuyordum. Annem ve yengem çalışanlarla mutfakta; abimler ve babam da şirkettelerdi. “ durup kafasını toparladı.

 

“Saat öğleden sonra üç gibiydi kapıya iki tane siyah araba ve ambulans geldi.” ben bu senaryonun devamını tahmin edebiliyordum. “Meraklı gözlerle avluya giren albay ve birkaç askere bakıyordum. Annem ve yengem diğer çalışanlarla beraber dışarıya çıkınca gördükleri manzarayla ne yapacaklarını şaşırdılar tabi. “

 

Ne yapabilirlerdi ki bu durumda. Gelecek şeyi tahmin ediyordu insan. Böylesine rütbeliler ve ambulans tek bir haberde gelirdi: şehitlik haberi.

 

“Yarbay sadece tek bir cümle dedi Delfin. Ya da ben o cümleden sonra başka bir şey duymadım. ‘Kızınız şehit oldu. Başınız sağ olsun!’ bir söz bu kadar acı verici olamazdı. Yıllardır görmediğim yalnızca telefonla konuştuğum ablamın öldüğünü söylemişti o adam. Yıllar boyu unutmadım onun yüzünü.”

 

Gözünden düşen bir yaş benim içimdeki acıyı da tetikledi ve ben de hemen açtım çeşmeleri. Benim de annem şehit olmuştu. Bize anında oradaki ambulans şoförü söylemişti. Bazen iyi ki de onu aramış babam diyorum. Çünkü eğer benim annemin ölümünü rütbeli birisi gelip söyleseydi belki de travmam daha büyük olurdu.

 

“Babam bile ablamı evlatlıktan reddettiği halde bir ay boyunca yasını tuttu. Ben annemin ‘Kızım!’ Diye haykırışını hala ilk günkü gibi duyuyorum.” Burukça tebessüm ettim “Şimdi de sen askersin.”

 

Kaşlarını çattı “Başka kim askermiş ki?”

 

“E ablan.” Kafasını salladı iki yana “Ablam asker değildi. Memurdu. Teröristlerin saldırı sonucunda şehit oldu. “ dudaklarımı birbirine bastırdım “Özür dilerim ben asker sandım bir an. “ gülümsedi “Önemli değil. “

 

Sıkıntıyla nefes verdim. Elimdeki kahvenin son yudumunu içip sehpaya bıraktım. Annemi anlatsa mıydım ben de? Yoksa bugünlük anma yeter miydi?

 

“Senin ailen? Onlar neredeler? Anneni biliyorum ama…”

 

Sanırım birileri öğrenmek istiyor, dedi sağdaki melek.

Aynen komşum, diye destek çıktı soldaki de.

 

“Benimki uzun hikaye be Uraz. Babam Trabzon’da evli. Kaya ve Ulu abimin annesiyle hem de. Bir de küçüğümüz var Adar diye. O Trabzon’da anne ve babasıyla.” Merakla bakmaya devam etti “Siz öz kardeş değil misiniz?”

 

Kafamı salladım “Babalarımız ortak ama annelerimiz değil. Ben üveyim onlar öz kardeşler. “

 

“İyi de bu nasıl oldu? Sen ortanca gibi bir şeysin. “ burukça güldüm “Annemi aldatmış babam. Ayla hanım yani abimlerin annesi başka biriyle evliymiş.”

 

“Bu nasıl bir hikaye yaw!”

 

“Çok değişik bir hikaye. Kaya ve Ulu abim annemle babam evlenmeden önce zaten. Sonra annemgil evleniyor ben oluyorum. “ eğilip suyunu alıp içti “Annen, o nasıl vefat etti peki?”

 

“Annem şehit oldu. On dördüncü yaş günümde hem de. “ yüzü önüne düştü cevabımla “Bilmiyordum kusura bakma. “ tebessüm ettim “Sorun değil. Alıştım bunu söylemeye. “

 

Biraz durul devam ettim “Sonra da evlendiler işte iki ay önce. “

 

“Anneleri eşini aldatmış mı oluyor yani?” Tek kaşımı kaldırıp omzumu silktim “Yani. Sanırım. “

 

Bardağını bırakıp dizimdeki elimi tuttu “Eminim annen de ablam da mutlu bir şekilde bizi izliyorlardır. “

 

Sıkıntıyla yerimden kalktım. Boş bardakları tepsiye doldurup mutfağa gidiyorken Uraz’ın sorusuyla durmak zorunda kaldım “Annen kaç yılında Şehit oldu Delfin?” Neden sorduğunu anlamasam da söyledim.

 

“2012’de. Hain bir saldırı, annemi benden koparttı. “ sonra hiçbir şey demeden çıktım odadan.

 

……

 

VE BÖLÜM SONUUU!!!

GELİN MAALESEF HAYATINI KAYBETTİ😥😥

SAFİR’İN DELFİN’E UFAK TEMASI SİZİ DE YUMUŞ YUMUŞ ETMEDİ Mİ?

URAZ’IN DA HİKAYESİNE İNDİK YAVAŞTAN. DAHA NELER ÇIKACAK ALTINDAN KİM BİLİR??

BİR SONRAKİ BÖLÜM GÖRÜŞMEK ÜZEREEEE

SEVİLİYORSUNUZZZ❣️❣️❣️❣️

Bölüm : 22.02.2025 21:41 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...