41. Bölüm

33. Bölüm

🌸🤍Tıp 🤍🌸
tipsevdali

HELO CANLARR!! 8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜNÜZÜ KUTLUYORUMM YENİDEN♥️🤍♥️ BU GÜNE ÖZEL 33. BÖLÜM İLE GELDİMMM🥹

BAZI YERLERİNDE DIYGULANDIĞIM, BAZI YERLERİNDE KAHKAHA ATTIĞIM BİR BÖLÜM OLDU.

UMARIM SİZ DE BEĞENİRSİNİZZZZ😊

SON BİRKAÇ BÖLÜMDÜR YORUMLAR ÇOK AZ GELİYORR YORUMLARINIZI BEKLİYORUMM😊

34.BÖLÜM İÇİN;

OKUNMA SINIRI: 90

OY SINIRI:25

YORUM SINIRI: 40

LÜTFEN YORUMLARINIZI VE OYLARINIZI EKSİK ETMEYİN OLUR MU??🥺🥺

 

……

 

 

33.BÖLÜM

 

Arabanın sarsılmasıyla yattığım koltuktan doğruldum. Akşam olmuş, hava kararmıştı. Araba durduktan sonra yanımda oturan Uraz’a baktım. Sağ tarafımızda olan koruma kılıklı adamlara bakıyordu.

 

“Geldik mi?” Bana bakıp kafa salladı tebessümle “Geldik. Hadi in.”

 

Emin olamıyordum. Abime güvenip gerisini düşünmeden gelmiştim ama şimdi ne olacaktı? Ne yapacaktım? Sonuçta bir kere bile yüzünü görmediğim kişilerdi. Beni nasıl karşılayacaklarını bile bilmiyordum üstelik.

 

Uraz arabadan inip önden benim tarafıma dolaşmış, kapımı açmıştı. Kapı açılınca yüzüme esen ılık rüzgar ile derin bir nefes aldım. Uraz beklentiyle bana bakıyordu. Dudaklarımı birbirine bastırıp elimde çantam ile indim arabadan.

 

“Ya Uraz emin miyiz? Onlarala nasıl konuşmam gerektiğini bile bilmiyorum.”

 

“Normal insanlarla nasıl konuşuyorsan öyle konuşacaksın Delfin. Merak etme, sana çok yakın davranacaklardır.” Kafa sallayıp kapı ile arasından çıktım. O da kapıyı örtüp eliyle ilerlemem için işaret verdi.

 

“Sen önden geçsen?” Kafa sallayıp önden ilerlemeye başladı. Kapıdaki adamlara selam verip tahtadan olan koca kapıyı açıp içeriye girdi.

 

Uraz bir şeyi unutmadın mı acaba? Mesela, baş harfi: Ben.

 

Sıkıntıyla nefes verip eşikten adımımı attım. Sağ ayakla girmek önemli tabi. İçeriye girdiğimde beni büsbüyük bir avlu karşılamıştı. Orta kısmında kocaman ‘U’ şeklinde bir oturma grubu bulunuyordu.

 

“Oğlum?” Uraz’a seslenen; altmışlı yaşlarında saçı beyaz, yeşil gözlü kadına baktım. Boyu benden bir tık kısaydı fakat yine de uzun bir kadındı.

 

“Annem.” duyduğum isim ile gözlerimi büyüttüm. Bu kadın Uraz’ın annesi ise benim melek annemin de annesi yani benim anneannem oluyordu. Uraz hemen gidip sarıldı annesine. Ama annesinin gözü benim üzerimdeydi.

 

“Misafirin kim oğlum? “ kulağına eğildi “Kız arkadaşın mı yoksa?” Kısık sesle sormuştu ama ben duymuştum. Duyduklarım ile gülmek istesem de yapamadım. Şey… ben biraz sizin torununuz olabilirim ama?

 

“Hayır anneciğim. Başka birisi. “ kaşlarını çattı annesi “Kim?” Elinden tutup oturma grubuna yönlendirdi. Cevaplamamıştı sorusunu “Babamlar nerede?” Arka tarafta bir yeri işaret etti “Çalışma odasındalardı. Seren ve Çiçek de mutfaktalardı. “

 

Hala girişte dikilmiş bekliyordum. Uraz, annesinin çalışma odasında dediği yere gitmişti. Ben de annesiyle, anneannemle, bakışıyordum iki dakikadır.

 

“Nerede?!” gelen bağırış ile yerimde hopladım. Dalmış olmalıydım “Nerede o?!” Bir adam bağırıyordu avluya doğru. Adım sesleri de yaklaşıyordu. Koltukların arka tarafındaki yerden önce Uraz’ın annesi yaşlarında bir adam ardından da orta yaşlarda iki adam çıktı. En arkalarından da Uraz çıkmıştı.

 

Üçü de tam karşımda durup bana dolu gözlerle bakmaya başladılar. İki adım geriye çıktım. Ne yapacağımı bilemediğim için Uraz’a dönüp başımı eğdim.

 

“Baba ne oluyor, neden bağırdın öyle? Aa bu güzel kız da kim?” Nereden bakılsa otuzlu yaşlarda bir kadın ve onlu yaşlarda bir kız çıktı yandaki bir kapıdan. Yanlarında da başında baş örtüsü olan bir teyze vardı. O da muhtemelen atmışlı yaşlarının sonlarındaydı.

 

“Delfin?” Uzun olan adam, bana seslenince ona döndüm. Saçları kumral ve yana yatıktı. Gözleri de bal rengindeydi. Bana bir adım atıp elini uzattı “Ben Göktuğ. Tülin benim ablam olur.”

 

Anladığım kadarıyla ortanca dayım oluyordu kendisi. Bu durumda diğeri de en büyükleriydi. Onun da saçları kumraldı fakat gözleri benim gözlerimle aynı renkti. Annem gibi o da annesine çekmiş olmalıydı.

 

“Hoş geldin!” Hiçbir tepki vermeden Uraz’a baktım. Güven verircesine kafasını aşağıya eğdi. Adının Göktuğ olduğunu öğrendiğim dayımın bana uzattığı elini sıktım ben de. Elini tuttuktan sonra yüzünde oluşan gülümseme çok anlamlıydı.

 

Daha sonra abileri olduğunu düşündüğüm adam geldi yanıma “Ben de Savaş. En büyükleriyim. Telefonda görünenden daha güzelmişsin. “ kaşlarımı çatıp Uraz’a baktım. Elleri cebinde dudaklarını büküp omuz silkti. Benim fotoğrafımı göstermiş olmalıydı.

 

“Anne şu anda neler oluyor? Ben anlamıyorum da.” Genç kızın söylediklerine kulak kesildim. Ama gözüm hala Uraz’daydı “Ben de seninle birlikte görüyorum kızım. Böyle dolu gözlerle baktıklarına göre çok önemli bir kişi sanırım!” Sitemle konuşmuştu.

 

Göktuğ ya da Savaş’ın eşi olmalıydı. Kıskanmıştı sanırım. Gözlerimi Uraz’dan çekip Savaş’a diktim. Eli havada kalmıştı. Mahcupça gülümseyip onun da elini sıktım. O da aynı şekilde karşılık verdi tabi.

 

Anneleri de yanımıza gelmişti. Sorgulayıcı gözlerle bakıyordu. Ona haber vermemişlerdi bellli ki.

 

“Neler oluyor çocuklar? Hepiniz bir tuhafsınız babanız da dahil olmak üzere. Kim bu hanım kız? Söylemeyecek misiniz?” Babaları bana doğru bir adım attı.

 

Daha bir şey demeden kollarını bana doladı. Şaşkınlıkla açılan gözlerimle kollarım havada kalakaldım. İlk önce saçımın bir tutamını kokladı. Ardından sırtımı sıvazladı. Bir daha hiç bırakmayacakmış gibi sıkıyordu bedenimi.

 

“Bu kız bizim Tülin’imizden bize kalan tek varlık Nurdan Hanım. Torunumuz Delfin. Evladımızın evladı.” Yutkunup ona baktım. Hala eski yerindeydi ama duyduklarıyla ağzı açık kalmıştı.

 

Sol tarafta duran evin diğer üyeleri de şok olmuş bir şekilde bakıyorlardı. Haklılardı sonuçta. Birdenbire adı sanı bilinmeyen torun çıkıp gelmişti evlerine.

 

“Ne diyorsun Fazıl? Ciddi mi? Bulduk mu sonunda torunumu? “ benden ayrıldı Fazıl bey. Ardından eşinin elini tutup diğer eliyle okşadı “Bulduk! Bulduk!”

 

Nurdan hanıma baktım. Fakat eğer sezgilerim kuvvetliyse birkaç saniyeye yere yığılacaktı. Telaşla Uraz’a baktım. Ne olduğunu anlamamıştı?

 

“Bayılacak! Tutun!” Ne dediğimi algılayamasalar da tutular hep bir elden annelerini. Tahminimde yanılmamış, on saniye sonra bayılmıştı Nurdan hanım.

 

“Anne! Anne uyan, kendine gel!” Göz devirip yanlarına adımladım.

 

“Seslenmek yerine bir yere yatırsanız da durumu nasıl kontrol etsem? “ kibarca sormuştum. Normal bir zamanda olsa iğneleyici bir şekilde söylerdim fakat madem onlar benim ailemdi gerçek Delfin’i görmelerinde sakınca yoktu.

 

“Hemen şuraya koyalım Savaş!” Savaş diyen kadına baktığımda sol elindeki alyansı fark ettim. Aynı alyanstan Savaş’ta da olduğuna göre bu kadın Savaş’ın eşi; kız da çocuğuydu.

 

Oturma grubunun üzerine yatırdılar “Açılın şimdi. “ elimle açılma hareketi yaparken Savaş’ın eşine döndüm “Kolonya ile tansiyon aleti varsa getirebilir misiniz?” Sorgulamadan kabul etti ve içeride bir yere girdi.

 

Ben de hemen boğazını havalandırıp göz bebeklerini kontrol ettim. Tepki vardı. Muhtemelen tansiyonu yükselmişti ani heyecanla. Fakat tansiyonu ölçmeden kesin bir şey diyemezdim. Çünkü eğer çok yüksek çıkarsa beyin kanaması riski olabilirdi.

 

Savaş’ın eşi, elinde tansiyon aleti ile koşarak geldi ve bana uzattı. Oyalanmadan alıp ölçmeye başladım. Tansiyonu on dörde sekizdi. Normalde bu yükseklikte hastalar baygınlık yaşamazdı kolay kolay ama muhtemelen, Nurdan hanım düşük tansiyon hastasıydı.

 

Aniden tansiyonu yükseldiği için bayılmış olmalıydı. Kolonya ile boynunu ve bileklerini ovaladım. Ara sıra da göz bebeklerini kontrol ettim. Hiçbir sorunu yoktu. Birazdan uyanırdı.

 

“Uzun zamandır böyle olmuyordu. Bir sorun olmaz inşallah. “ yalnızca bakma gereği duydum Savaş’ın eşine. Çömeldiğim yerden kalkıp ayak ucuna oturdum Nurdan hanımın. Uraz da yanıma oturmuş omzuyla dürtmüştü beni.

 

“Dakika bir hemen yardımın dokundu bak.” Kısık sesle söylediği şeye aynı şekilde cevap verdim “Yalnız kadın beni görünce bu hale geldi hatırlatırım. İnsan önceden haber verir. Şok oldu resmen. “

 

“Sürpriz olsun istemiştik. “ kafa salladım kaşlarım kalkık “Hayatına mal olacak bir sürpriz oluyordu az daha. “

 

Gözlerim hepsinin üzerinde gezindi. Göktuğ ve Savaş onlara bakınca gülümsediler. Ben de tebessüm etmekle yetindim sadece. Fazıl bey ise dokunsam ağlayacakmış gibi görünüyordu.

 

Dokunsana bir ağlayacak mı merak ettim, dedi soldaki melek.

Muzur musun sen ya?! Niye dokunsun adama? Adam torununu bulmuş yıllar sonra. Duygulanmış sadece, diye savundu sağdaki melek.

Hiçbir şey anlamıyor bu kız ya! Takılıyorum sadece. Kime çekti bilmiyorum ki, dedi soldaki bu sefer de.

 

“Ben şimdi anlamadım kayın. Bu kızcağız Tülin’in mi kızıymış?” Kafa salladı Uraz “Evet yenge. Delfin, ablam Tülin’in kızı. “ anlayışla kafa salladı. Tam karşıma geçip elini uzattı “Memnun oldum güzel kız. Ben Seren, Savaş’ın eşiyim. “ gülümseyerek bakıyordu bana.

 

Başta açık söylemek gerekirse çekinmiştim ondan. Ayağa kalktım hemen. Uzattığı elini tuttum “Ben de Delfin. Memnun oldum. “ ilk defa birisine karşılık vermiştim konuşarak. Bu duruma ekstra mutlu olmuştu sanırım.

 

“Lütfen bana Seren de!” Göktuğ sitemle yanına geldi “Bize tutturdun yenge diyeceksiniz diye. Bu kız senin görümcenin kızı ama sen ona isminle hitap etmesini söylüyorsun. Ne çeşit bir manyaksın sen? Nerede adalet?”

 

Savaş yanına gelip kafasına vurdu Göktuğ’nun “Ne biçim konuşuyorsun sen benim karımla manyak falan?” Kaşlarını çattı “Doğru. Manyak değil ruh hastası!” Savaş tam omzuna geçirecekken Seren’in tepkisiyle kaldı ikili.

 

“Ay bir durun! Saçma saçma haller yine! Çiçek bile daha olgun oluyor sizden!”

 

Kaşlarını çatıp baktı Göktuğ’ya “Hem siz ile o bir mi? Kanım ısındı Delfin’e. Ayrıca bana ismimle hitap etmesi bize alışmasını da sağlar. O yüzden onun gözünde Serenim artık ben. Kendi isterse sonra yenge der hem.“ bana bakıp göz kurptı “Öyle değil mi?” Sadece mahcupça gülümsemekle yetindim.

 

Güney cıklayarak kafa salladı “Ayrımcılığın böylesi. “

 

Seren’in kızı da yanımıza geldi çekingence. “Normalde canımızı okur ama seni tanımadığı için çekindi. Bu günlerin kıymetini bil derim ben.” Uraz’ın kulağıma fısıldadığı şeyle ona baktım yandan.

 

“Bu kız da benim, Delfin. Adı Çiçek. Senin kuzenin oluyor yani. “ hafifçe gülümseyerek elimi uzattım Çiçek’e “Merhaba! Delfin ben. “ elimi tuttu anında “Çiçek ben de. “ gülümseyerek ayırdım ellerimizi.

 

“Az önce babaanneme doktormuşsun gibi müdahale ettin. İlk yardım mı biliyorsun?” Kafa salladım “Hayır, gerçekten doktorum Çiçek. “ hayranlıkla baştan aşağı baktı bana. Gözündeki ışıltıyı görünce çok mutlu olmuştum.

 

“Sanırım birileri doktor olmak istiyor.” Heyecanla kafa salladı “Evet. Nereden bildin?”

 

“Ben de zamanında senin gibi hevesliydim. O yüzden tahmin ettim istediğini. “

 

“Ama doktor olması çok zor, Delfin.” Kaşlarımı çatarak baktım Seren’e “Neden öyle dedin?” Göktuğ, Çiçek’i kendisine çekti “Çünkü Delfin ablası… Çiçek’i kan tutuyor. “

 

Göktuğ’nun dediğine ben de dahil herkes gülmüştü “Ya ama amca!” Burnuna fiske vurdu “Ya ama ney yeğenim?” Burukça baktım ikisine. Çiçek’in o yaşlarında ben de amcamlarla ya da bu aileyle olmak isterdim.

 

“Belki sonra atlatır bu korkusunu. “ göz kırptım “Ne dersin Çiçek?” Kafa salladı hevesle “Evet derim. “ herkes bizim sohbetimize dalmışken Nurdan hanım hareketlenince ona döndüler.

 

“Annem. İyi misin? Nasıl hissediyorsun?” Uraz ve Savaş kollarından tutmuş, oturtulmuşlardı annelerini. Görünüşe göre sadece başı ağrıyordu. Eli başında yeşilleri yeşillerimle buluştu.

 

“Tülin’ime olan benzerliğini nasıl fark etmedim ben Fazıl? Kızımın yavrusu…” eliyle gelmemi işaret etti. Çekingence yanına gidip oturdum. İlk önce yüzümün her detayını inceledi. Ardından eliyle ilk önce saçlarımı sonra da yanağımı okşadı.

 

Anne şefkati görmeyeli yıllar oluyordu. Verdiği huzurla gözümü kapattım. Sonuçta bu eller annemi de bir zamanlar böyle şefkatle okşamamış mıydı?

 

“Yıllarca bu anı bekledim ben kızım. Her yerde aradık seni, her yerde… Neredeydin be güzel torunum sen?” Sıkıntıyla nefes verdim ardından Uraz’a baktım. Ne kadarını biliyorlardı hayatımın?

 

Annesinin diğer yanına oturup elini omzuna koydu “Annem, Delfin yorgun ve aç. Gelene kadar uyuduğu için uyandırmaya kıyamadım ve doğal olarak yemek yemeğe durmadık. Yemek saatine yetiştiğimizi göre sofrana bir tabak daha mı eklesen acaba?”

 

Yorgunca gülümsedi “Petek abla!” içeriye doğru seslenmesiyle geldiğimizde çıktıkları yerden Seren ve Çiçek’in yanında gördüğüm teyze çıktı. Adı Petek’miş demekki.

 

“Efendim Nurdan Hanım?”

 

“Torunuma da bir servis açın olur mu? Sofra hazırsa hemen oturalım. “ gülümsedi hemen bu dediğine “Açmam mı hemen açarım ben Tülinimin yavrusuna servis. Şu ey güzel Allahım bana dünya gözüyle Tülin’in evladını da gösterdin ya! Ölsem de gam yemem artık. “

 

Güney hızlıca yanına gidip sarıldı Petek teyzeye “Allah gecinden versin Peteğim! Duymayayım öyle laflar ağzından bir daha ha!” Gülümseyip artık mutfak olduğuna emin olduğum yere girdi yeniden.

 

Aklıma abimi aramadığım gelince ortadaki sehpanın üzerinde olan çantamdan telefonumu çıkarttım. Uraz meraklı gözlerle bakınca sorun yokmuşçasına tebessüm ettim.

 

“Abimlere haber vereyim. Varınca söyle demişti. “

 

“Tamam ver. Ben unuttum aramayı zaten. “ hemen bir iki adım ileriye gidip abimi aradım. Fakat çalıyor çalıyor açmıyordu. Kaşlarımı çatıp bu sefer de Ulu abimi aradım ama onun da telefonu kapalıydı.

 

Son çare Safir yanlarındadır belki diye onu arıyordum şimdi de. Hemen ikinci çalışta açıldı telefonu.

 

“Güzelim?” Gülümseyerek yanıtladım onu “Sanırım ben oluyorum.”

 

Bir hışırtı geldi. Telefonu kulağından çekmişti sanırım “Hay Allah ya Delfinmiş!” Kaşlarımı çattım “Delfinmiş derken yüzbaşı? Senin başka güzelin mi var?”

 

“Yakalandım mı?” Sinirle güldüm kesikçe “Safir!” Gelen kahkaha sesiyle yüzüm hafiften yumuşadı “Ya sen inanabiliyor musun bu ihtimale? Senden başka güzelim var mı benim?”

 

“Ne bileyim ben? Müneccim miyim sanki?” Derince bir nefes verdi “Sen Delfinsin. Emin ol müneccimlere taş çıkartırsın.”

 

“Ya he he!” neden aradığım aklıma gelince kestim bu sohbeti “Safir, abimler yanında mı?”

 

“Evet, yanımdalar. “ gelen rahatlama ile derin bir oh çektim “Niye sordun?”

 

“Telefonlarını açmadılar da merak ettim.”

 

“Sen sırf onlar için aradın yani beni? Onlar telefonlarını açsa, merak etmemiş olsan aramayacak mıydın?” Bıkkınlıkla gözümü yumdum.

 

“Safir!” Burundan bir gülme sesi geldi “Tamam tamam. Buradalar, bizim evde. Ulu’nun şarjı bitti Kaya’nın da telefonu çaldı ama oyun oynadıkları için bakmadı. “

 

“Oyun mu?”

 

“Evet, play station oynuyorlar.” Havaya diktim gözümü. Allah bana sabır versindi cidden.

 

Biz adamları merak edelim onlar oyun oynasın. Ne ala memleket, dedi soldaki melek.

Delfin’in gitmesini bekliyorlarmış sanırım, diye ekledi sağdaki de.

Bari telefonu açsalardı. Ya önemli olsaydı, dedi soldaki bu sefer.

Ya başına bir şey gelmiş olsaydı da Uraz da yet- sükunetle durdurdum sağdaki meleği.

AY YETER! İKİ DAKİKADA KURDUNUZ!

 

“Telefonumu açmayacak kadar önemli olan bu oyuna saygılarımla…” biraz durup devam ettim konuşmama “Sen açsaydın ya?”

 

“Cık. Ben başkasının telefonuna karışmam. “ dudağımı yaladım “Benim aradığımı görmedin mi?”

 

“Gördüm.”

 

“Niye açmadın?”

 

“Dedim ya başkasının telefonuna karışmam. Açarsa açar.”

 

“Peki ya başımıza bir şey gelmiş olsaydı?” Bilmiş bir şekilde cevap verdi “Öyle bir durumda beni aramanı söylemiştim ya sana. Kaya’yı aradığına göre sorun olmadığına emindim. “ tek kaşımı kaldırdım “Ya can havliyle abimi arasaydım?”

 

Yine bilmişlikle yanıtladı “Aramazdın. Zaten tehlikeyi sezmiş olurdun muhtemelen.” Beni bu kadar tanımamalıydı. İlerde bir şey saklamam gerektiğinde bu hiç kolay olmayacaktı. Artık emindim.

 

“Bravo. Etkilendim komutan bey!” Güldü genizden “Biliyorum doktor hanım!”

 

“Ukala!”

 

“Aşık!”

 

Uraz’ın yanıma gelmesiyle ona döndüm “Sofra hazırmış. Annem yemekler soğumadan gelsin diyor. “ gülümsedim bu dediğine. Aklıma annem ile anım gelmişti.

 

On yaşındaydım. Kitap okuyordum ve kitabın en heyecanlı sahnesinden biriydi okuduğum yer. Aşağıdan annem seslenmişti.

 

“Delfin, hadi kızım gel sofraya!” babam yine yoktu. Annemin dediğine göre işi yoğundu. Ama ben hala babamın ne işle uğraştığını bile bilmiyordum.

 

“Geliyorum anne! Son iki sayfam!” Odamdan seslenmiş iki dakika daha istemiştim. Ama annem dinler mi, tabi ki dinlemez?

 

“Delfin yemekler soğuyacak! Kitap kaçmıyor ya oradan! Hadi üzme beni, gel yemek soğumadan ana kız yiyelim beraber. Baban olunca gergin gergin, ne yediğimizi anlamıyoruz!” bıkınca nefes verip kitabı iki kanadından çarpıp kapattım.

 

Annem haklıydı. Babam olduğunda sofrada gereksiz bir gerginlik olur, ne yediğimizi anlamazdık. Ellerimi yıkayıp hemen mutfağa geçmiştim. Annem dumanı üstünde tüten ‘Topalak Çorbasını’ servis ediyordu. Çok seviyordu bu çorbayı.

 

Mersin’e özgü bu çorbayı annem çok güzel yapıyordu. Her ne kadar salçasını ayarlayamasa da… Ama canım annem yapıyordu işte.Ben de hem bu yüzden hem de annem sevdiği için bayıla bayıla içiyordum. Gülümseyerek uzanıp aldım bana uzattığı çorba kasesini. Masaya koymadan kokladım. Mis gibi anne eli kokuyordu.

 

“Soğumadan yiyelim yemeklerimizi!” anneme baktım bir kaşık ağzıma çorba atarken “Anne bir şey soracağım?” O da çorbadan bir kaşık almadan önce yanıtladı beni “Sor annem.”

 

“Neden yemekler soğumadan sofraya oturmamız gerekiyor?” Gülümseyerek baktı bana gülümseyince gözleri tek sıra haline geliyordu.

 

“Geçmişten gelen, sofra adaplarından biri kızım. Düşününce her şeyin bir nedeni olduğunu anlıyorsun. Mesela en basitinden bu çorbayı ısıtmazsan tadı sıcak yediğindeki gibi haz vermez sana. Bir de sofraya herkes hemen otursun, tez vakitte yenip tez vakitte kaldırılsın diye. “ dudaklarımı birbirine bastırıp çorbamı içmeye başladım.

 

O zamanlar annemi anlamazdım kolay kolay fakat şimdi kaybettiklerimle kıymetini anladım o sıcak yemeklerin. Dumanı üstünde tüten yemekleri yerken her zaman mutluymuşuz, onu anladım.

 

Uraz ile avlunun sol tarafındaki merdivenden yukarıya çıktık. Tüm aile, Petek teyze de dahil olmak üzere, sofraya oturmuşlardı.

 

“Bekletmedik umarım çok. Abime haber vermem gerekiyordu. “ Nurdan hanımın gözleri sorgularcasına Uraz’a dönmüştü. Bir abim olduğunu tahmin etmemişti sanırım.

 

Nurdan anneanneciğim vallahi iki abimiz bir de nur topu gibi kardeşimiz var, dedi soldaki melek.

Kadın Delfin’i görünce baygınlık geçirdi bunu öğrense ne olur ben pek bilemedim, dedi sağdaki de.

Hiçbir şey olmaz. Sonuçta onu bağlayan bir şey değil meleğim.

 

“Yok kızım bekletmediniz. Haydi buyurun sofraya.” Fazıl bey eliyle tam yanındaki sandalyeyi işaret etmişti. Çekinsem de oturmak zorundan kaldım.

 

“Ee anlat bakalım Delfin. Nasıl gidiyor doktorluk?” Petek teyze önümden boş kaseyi alırken cevapladım “İyi gidiyor. Hastalara bakıyorum, iyileştiriyorum bazen de maalesef kaybediyorum. Ama iyi sanırım. “

 

Burukça gülümsedi Fazıl bey. Ardından Petek teyzenin elinden dolu kaseyi alıp önüme koydu. Önüme gelen çorba ile gözümün dolmasını engelleyemedim. Annemin en sevdiği çorba önümde duruyordu. Annemi kaybettiğimden beri içmemiştim.

 

“Yavrumun en sevdiği çorbaydı bu çorba. Haftada bir yaptırırdı küçükken. Abileri ile yarışırdı bu çorbayı bitirmek için. “ burnunu çekti Nurdan hanım “Şimdi de yarışacak bir kızım yok işte. “

 

Uraz’ın hemen annesinin omzuna dokunduğunu gördüm “Annem! Şimdi yeri mi sultanım? Bak, ablamın kızı da yanımızda artık. Üzme kendini daha fazla. “ hemen kafasını sallayarak dolu gözlerini sildi. Gülümseyerek baktı bana.

 

“Bak bakalım tadına. Gerçi Tülin eminim ki sürekli yapıyordur bu çorbayı. Ama buradaki gibi olmuyordur tadı. Nasıl oluyorsa salçasını bir türlü ayarlayamıyordu.” Çok haklıydı Nurdan hanım. Annem salçasını ya çok fazla ya da çok az koyuyordu. Her şeyi tam oluyordu fakat bu çorbada ne varsa bir türlü salçasını tutturamıyordu.

 

Burukça gülümseyip bir kaşık aldım. Damağımda yayılan tat gerçekten çok güzeldi. Birkaç kaşıktan sonra bitirmiş, gözlerimi kaldırdığımda bana bakan gözlerle karşılaşmıştım.

 

Rezil olduk baba, dedi soldaki melek.

Bizi izlediklerini bilsek böyle yemezdik, diye de ekledi.

Çok güzeldi yapabileceğim bir şey yok!

 

“Afiyet olsun torunum. Petek abla, bir tabak daha koyuver Delfin’e. “ elimi havada ‘Hayır’ anlamında salladım “Bir tane bana kafi teşekkür ederim.” Petek teyzeye döndüm “Elinize sağlık. Gerçekten yediğin en güzel çorba olabilir. “ gülerek kafa salladı “Afiyet olsun kuzum. Ama çorbayı ben değil Nurdan kızım yaptı.”

 

Şaşkınlık barındıran gözlerim Nurdan hanıma döndü “Kusura bakmayın bilemedim ben. Elinize sağlık. “ gülümsedi derince “Afiyet olsun yavrum. “

 

Bütün yemek boyunca sohbet edildi masada. Göktuğ bu ailenin şebek konumundaki kişiydi sanırım. Savaş daha olgun duruyordu aralarında. Uraz, sürekli yabancılık çekmemem için bana ortadaki mezelerden de vermişti. Ben de mahçupça bakakalmıştım ona.

 

“Doydun değil mi Delfin? Doymadıysan hemen yenilerini getirsin Petek. “ kafa salladım “Doğdum şükür Fazıl bey sağ olun. “ yüzü düştü anında. Yanlış bir şey mi demiştim?

 

Dede demeni beklemiş olabilir Del, dedi sağdaki melek.

İyi de hemen nasıl diyebilirim ki?

 

“Afiyet olsun kızım.” Savaş ayaklanınca ona döndü gözler “E terasta dayılar ve yeğen olarak konuşalım biraz değil mi?” Göktuğ da kalktı “He vallaha! Eğer annemlere bırakırsak bize kalmaz Delfin.”

 

Kahkaha atarak Uraz da kalkınca mecburen ben de kalkmıştım. Bir süre Uraz’ı yanımdan ayırmasam iyi olacaktı.

 

“Aşk olsun Göktuğ! Yıllar sonra torunumuzu bulup bir de size mi bırakacağız?” Kafa salladı telaşla “İlk günün hakkı bizde. Üzgünüm kral ve kraliçem!” Tebessüm ettim bu sözüne. Anne ve babasına verdiği değer gözle görülür bir biçimde çoktu.

 

Elimden tutup çekti sonra “Haydi biricik yeğenim. Yukarıya!” El mecbur peşinden çıkmaya başladım. “E Çiçek’i de alsaydık!” Gülerek baktı bana “Bakıyorum da kuzen dayanışmasına başlamışız ha?!”

 

“Yok da yalnız kaldı kız! Dayısısınız sonuçta, kötü hissedebilir. “ kafa salladı terastaki son basamağı çıkarken “O her şeye takılmaz öyle. Merak etme sen. Zaten şu anda konuşacaklarımızı o duymasa iyi olur. “ bana döndü durup “Ayrıca biz senin de dayınız, yeğenim!” Göz kırpıp devam etti çıkmaya.

 

Açıkçası merak etmiştim ne konuşacağımızı. Çiçek’in bile duymaması gereken bir durum varsa baya derine inecektik sanırım.

 

Teras dedikleri yerin tam ortasında şık bir şömine vardı ama diğer şöminelerden farkı üstünün açık olmasıydı. Etrafında da puflara benzer minderler vardı. Çok şık bir ortamdı yani.

 

Göktuğ elimi bırakmadığı için onun oturduğu pufun yanına oturmuştum. Diğer yanıma Savaş, karşıma da Uraz oturmuştu. Ortadaki şömineye de yakıt atmayı ihmal etmemişlerdi tabi.

 

Önümdeki ellerime bakıp parmaklarımla oynuyordum. Ne konuşacaktık bilmiyordum ama ister istemez gerilmiştim. Kafamı kaldırıp Uraz’a baktığımda onun zaten bana baktığını gördüm. Dudağının kenarı havaya kalktı. Bu hareketi biraz olsun rahatlamama vesile olmuştu fakat hala merak içindeydim.

 

“Birbirinize bakacağınıza biraz da bize bakıverin hele!” Göktuğ’nun serzenişiyle dudaklarımı birbirine bastırdım.

 

“Cidden ya!” Yandan omuzuma vurdu hafifçe Savaş “Sanki aylardır o değil de biz yanındayız! Bize de bak azıcık.” Bu sözünden sonra ciddi hale büründü. “Neler yaşadın geçmişte? Tülin şehit olduktan sonra neler değişti hayatında?”

 

Neler olmamıştı ki hayatımda annem gittikten sonra. Yaşamam dediğim her şey birer birer uğramıştı hayatıma.

 

“Yetimhaneye nasıl düştün Delfin? Baban neredeydi?” Gergince yutkunup sorunun sahibine döndüm. Meraklı gözle bakıyordu bana. Ben de olsam meraklandırdım. Sonuçta doğal olarak bir babamın olması gerekiyordu. Yetimhanedeysem babam neredeydi? Bunu pek muhtemel düşünmüşlerdi. Ama ben nasıl açıklayacaktım bilemiyordum?

 

“Çok basit bir şekilde düştüm. Hani bir ailen olmaz ve mecbur kalırsın ya oraya gitmeye. Bende de o olmuştu. Annem ile birlikte babamı da kaybettim ben.”kaşlarını çattı Göktuğ “Nasıl yani?”

 

Derince nefes aldım. Uraz’a baktığımda sakince kafasını salladı. O da ilk defa dinleyecekti babamı. Ne kadar anlatmak istemesem, çekinsem de anlatacaktım. Neticesinde bütün bunları yapan ve utanması gereken kişi o değil miydi?

 

“Aslında bu, annem şehit olmadan önceye dayanıyor. “ pür dikkat izliyorlardı beni “Annem ile babamın arası ben kendimi bildim bileli açıktı. Hatta hiç yoktu. Sabah erkenden çıkar gece de bilmem hangi saatte gelirdi babam. “ biraz duraksama gereği duydum.

 

“Sanki birbirlerine mecburlarmış gibilerdi. Hangi insan sevmediği biriyle evlenip, çocuk yapardı ki? Ben bunu kendime hep sordum ama ne yazık ki mantıklı bir açıklamam yoktu kendime verebileceğim. Yıllarca devam etti bu böyle. Annem işine gidiyordu, geliyordu ama ben babamı toplasan geceleri tuvalete kalktığım zamanlarda bir iki defa görüyordum. “

 

Dudağımı büktüm. Düşününce hiç yaşanmamış ama içinde çok şey saklı bir geçmişim olduğunu görüyordum. Koskocaman ama bir hiç.

 

“Annem şehir dışına gittiğinde de babaannemde kaldım hep. Ta ki o güne kadar… 8 Mart 2012… o günden sonra benim evim olmadı bir daha. Annem gidince anladım ki aslında benim yuvam annemin ta kendisiydi. Ne baba ne bir başkası; anne olunca bir evde koltuklar sana kardeş, duvarlar sırdaş, o ev de bir yuva oluyordu. “

 

Savaş ve Göktuğ’nun aynı anda yutkunduklarını duydum. Bu kadar da belli etmemelilerdi kardeş olduklarını. Uraz’ın gözleri dolu doluydu. Ablasına olan sevgisini biliyordum. O yüzden bu söylediklerimin de ona uzak olmadığını da biliyordum.

 

“Babam zaten bana asla baba olmadığı için annem şehit olduktan sonra da olmadı. Bir şey vardı onda. Nefret ediyordu, hem annemden hem de benden. O gün ilk defa doğum günüm için bir şeyler yapacaktı. Babaannemin zoruyla olsa da yapacaktı. Gözünde de farklı bir şey vardı:pişmanlık gibi...” Gözümden bir yaş düştü. Uzun zamandır bu anıları sesli bir şekilde kendimden dinlememiştim. Tekrardan anlatınca yeniden o günlere dönmüştüm.

 

“Ama annemin haberi gelince… Eski haline döndü. Cenazesinin olduğu gün kim ne der umursamadan yetimhaneye bıraktı beni. Çok yalvardım, bırakmasın bana babalık yapsın çok istedim. Ama o arkasına bile bakmadı. Beni aklının ucundan bir kerecik geçirmedi mi acaba diye çok düşündüm. Düşünse gelirdi. Bunu çok geç algıladım. “ artık göz yaşlarım benden bağımsız akıyordu.

 

“Yetimhanede çok şey yaşadım. Özgür diye biriyle tanıştım. Bana aile oldu. Bir sürü olaydan çekip çıkardı beni. O da mutsuzdu ama biz birbirimize ilaç olmayı başardık. Bu yaşımıza geldik. Okudum, doktor oldum. Aylar önce iki abimin ve bir erkek kardeşimin olduğunu öğrendim. Sonra dedim ki; Delfin, hayat ne kadar darbe vursa da eninde sonunda sana baharı veriyor. “

 

Göktuğ sorgulamadan çekip kolunun altına aldı beni. Gözyaşlarım sicim sicim akarken o sadece saçımı okşuyor, hiçbir yorum yapmıyordu. Zaten söylenebilecek kelime tükenmişti.

 

“O herif önceden de yokmuş şimdi de olmayacak! Sana söz, yüzünü bile görmeyeceksin!” Kafamı sallayarak çıktım koltuğunun altından “Ne olursa olsun o benim babam. Ne kadar babalığını bilmesem de babam.”

 

Bu sefer Savaş okşadı saçımı “Kendini hiç düşünmez misin sen?” Uraz bu soruyla kahkaha attı “Direkt anladı seni Delfin. Helal olsun abi. Tam on ikiden, bravo!”

 

Dik dik baktım Uraz’a. Başkalarını düşündüğüm için doktordum ben zaten.

 

“Sanki kötü bir şey başkalarını düşünmek. Yalnızca kendini düşünse bir insan bu dünya nasıl bir yer olurdu? Ben halimden memnunum anlayacağınız.” Göktuğ elini şıklatıp bana uzattı.

 

“Bu kızın yarın doğum günü değil mi?” Şaşkınlıkla baktım. Daha dün Safir’in doğum gününü kutlamıştık. Hangi ara geçmişti üç hafta.

 

“Evet. Yarın 8 Mart !” Herkes çok heyacanlıydı fakat atladıkları bir şey vardı. Ben o kara günden sonra doğum günümü kutlamıyordum. Çünkü aynı zamanda da annemin ölüm yıl dönümüydü. Ve Safir’in de ailesinin tabi.

 

Benim şu anda burada değil de Safir’in yanında olup onunla geçirmem gerekiyordu 8 Mart’ı.

 

“O zaman-“ Güktuğ’nun sözünü kestim “Annemin ölüm yıl dönümü. Sizin de kardeşinizin aynı zamanda. O yüzden doğum günü meselesini açmayın olur mu?”

Uraz’a döndüm “Biz ne zaman döneriz Mardin’e?”

 

“Niye ki?” Kafamı omzuma eğdim “Safir’in bir zamanlar da olsa dostu değil miydin Uraz? Yarın aynı zamanda onun da ailesinin ölüm yıl dönümü. Onun yanında olmalıydım. “

 

Yutkunup gözlerini kaçırdı benden. Unutmuş olmalıydı. Ayağa kalktım. Oturmaktan tutulacaktım çünkü artık.

 

“Nerede uyuyorum ben? Bir yeriniz vardır herhalde bana verecek?” Göktuğ zıplayarak ayağa kalktı “Var tabi ki yeğenim! Follow me!” Kafa sallayarak güldüm. Çok garip biriydi.

 

“Sure! I am following you! “ onun gibi cevap verdim ben de. Ardımdan aşağı kata inip sağ tarafta bir koridora girdik. Soldan üçüncü kapının önünde durup kapıyı açtı. İçeriden gelen ferah koku ile gözlerimi kapattım. Anne eli değmiş gibiydi.

 

“Burası sizin odanız hanımefendi. Karşıdaki oda da benim kral dairem. “ tek kaşım havada kulağına yaklaştım “Kral baban değil miydi? Sanki yemekte öyle demiştin!”

 

Telaşla omuzumdan ittirdi “Ne münasebet! Ben öyle bir şey demedim!”

 

“Ya he he!” Dudaklarımı büküp odanın içerisine göz attım. Sırtımdan birisi odaya ittirince az daha yere kapaklanacakken girişteki sehpaya zar zor tutunmuştum.

 

“Ay Delfin!”

 

“Oğlum öküz müsün ya! İttiğin kişi bir kadın! Gerizekalı.” Göktuğ hemen yanıma geldi “Özür dilerim Delfin ya! Ben bu kadar hafif olduğunu düşünmemiştim.”

 

Samimiyetten uzak bir şekilde tebessüm ettim “Çokta zeki birine benziyorsun halbuki!” Yüzü süzüldü dediğim şeyle “Biliyordum. İnsan sarrafı olduğunu biliyordum kız! Kime çektiyse artık!”

 

Uraz omuz atarak onu kenara itince o da tam düşecekken Savaş’a tutunmuştu “Sana çekmediği kesin abi!” Kahkaha atmamak için dudağımı ısırdım. Atışmaları çok iyiydi. Hançer’i hatırlatıyordu bana. Şu anda bir şeyi fark etmiştim.

 

Ben Hançer’i çok özlemiştim. Gözlerim dolu dolu bakmaya başladım bu sefer onlara.

 

“Sen buna bakma Delfin. Hadi yat güzelce. Bir şey olursa seslen hepimizin odası bu katta zaten. “ kafamı sallayıp kapıyı örttüm. Oda çok büyük de küçük de değildi. Orta büyüklükte bir odaydı. Ortasında çift kişilik yatak ve tam karşısında makyaj masası vardı. Sol tarafta büyük bir gardolap karşısında da çalışma masası vardı. Makyaj masasının yanında da bir kapı vardı. Muhtemelen banyoydu orası.

 

Klasik misafir odası işte Delfin! Ne uzun uzun anlatıyon, dedi soldaki melek.

Sen hiç betimleme diye bir şey duydun mu acaba, dedi sağdaki de.

O ney? Yeniyor mu, dedi soldaki bu sefer.

Yok o yenmiyor da bu gidişle ben senin beynini yiyeceğim, dedi sağdaki serzenişle.

Sanki yemiyorsun, deyince soldaki ben olaya el attım.

Bu sussanız mı acaba? Basit bir öneriydi sadece.

 

Yatağın üzerinde çok güzel, kaliteli bir pijama duruyordu. Nurdan hanım benim için hazırlamış olmalıydı. Hemen bir duş alıp temiz temiz pijamaları giyindim. Annemin beni banyo yaptırdığı zamanları anımsadım.

 

Yorganı çekip altına girdim. Gerçekten ev gibi kokuyordu yorgan bile. Annemi düşünerek uykunun kollarına bıraktım kendimi. Yarın nasıl bir gün olacaktı acaba?

 

 

Ya çınar olup kök salacak ya da çınarın yaprağı olup savrulacaktık…

 

……

 

VEE BÖLÜM SONUUU!!

NASILDI BÖLÜMÜMÜZZ?

GÖKTUĞ VE DELFİN?

SEREN VE DELFİN?

ÇİÇEK VE DELFİN?

VE VE VE..

SAFİR VE DELFİN?

SİZİ SEVİYORUM SAĞLICAKLA KALINN❣️❣️❣️

YENİ BÖLÜMÜMÜZ 32 VE 33. BÖLÜMÜN OY SINIRLARI DOLUNCA GELECEKK!!

 

Bölüm : 08.03.2025 14:39 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...