43. Bölüm

34. Bölüm

🌸🤍Tıp 🤍🌸
tipsevdali

HEPİNİZE SELAMLAR CANLARRRR!!

34. BÖLÜM İLE GELDİMMM!

HEPİNİZİN MERAKLA BEKLEDİĞİ BİR BÖLÜMLE GELDİMMM😁😁

35.BÖLÜM İÇİN:

OKUNMA SINIRI:90

OY SINIRI:28

YORUM SINIRI: 40

BOL OY VE YORUMLARINIZI BEKLİYORUMMM🤗🤗

KEYİFLİ OKUMALARRR❣️❣️❣️

 

……

 

34.Bölüm

 

Gecenin üçünde Gökhan albay Hançer timine haber vermiş, karargaha çağırmıştı. Hepsi on dakika içerisinde hazırlanıp yola koyuldular. Bu saatte çağırıldıklarına göre görevin olduğunu düşünmüşlerdi.

 

Gökhan albay, harekat merkezinde volta atıyordu. Hayra alamet olmayan bir sessizlik vardı. Araz da bulunamamıştı ve bu onu daha çok germeye yetecek bir nedendi.

 

Kapının çalınmasıyla dışarıya seslendi “Gel!” Hançer timi üyeleri tüm ihtişamıyla gelmişti. “Oturun çocuklar! Emirdir!” Hepsi yerlerine geçtikten sonra Gökhan albay da oturdu sandalyesine.

 

“Gecenin bu saatinde sizi neden çağırdığımı merak ediyorsunuz elbette.” Hepsi onaylarcasına bakıyordu sadece. Ellerini masanın üzerinde birleştirip hepsinin gözlerinde gezdirdi gözlerini.

 

“Ortamda tehlikeli bir sessizlik var çocuklar. Uzun zamandır ne bir istihbarat ne de bir hareket bilgisi var. Ve bu benim canımı çok sıkmaya başladı. “ Aykan söze girdi “Ne yapmamızı emrediyorsunuz, komutanım?”

 

“İnanın bilmiyorum. Bugün yıllar önce yaptıkları saldırının yıl dönümü. “ Safir’e döndü. Ailesini kaybettiği gündü çünkü. Safir de gözlerini kapatıp açtı yavaşça. Devam etti konuşmaya albay.

 

“Korkarım ki yine benzer bir şeyler düşünüyorlar. Ama bu sefer hedefleri farklı.”

 

“Nedir hedef, komutanım?” Söyleyip söylememek arasında kaldı Gökhan albay. Sorunun sahibine döndü. Atilla meraklı gözlerle alacağı cevabı bekliyordu.

 

“Sizsiniz evlatlarım!” Hepsinin kaşları aynı anda çatıldı. Hiçbir şey anlamamışlardı çünkü.

 

“Nasıl biziz, komutanım? “ Özgür’e döndü Gökhan albay. Emin değildi fakat bu şüphesini açıklamazsa, yarın bir gün şüphesinin doğruluğu ortaya çıktığında vicdan azabı çekebilirdi.

 

Gözleri Özgür’ün yanında yan yana oturan Safir ve Kaya’ya döndü. Büyükçe yutkundu. Birazdan diyeceği şey Hançer’i derinden etkileyecekti. Fakat Özgür, Kaya ve Safir üçlüsü bu durumda diğerleri kadar metanetli olamayabilirlerdi.

 

“Sizsiniz çocuklar. Sizin değer verdiğiniz kişiler.” Üçlüye döndü “Daha doğrusu bir kişi. “ ilk defa bir hedefi söylerken bu kadar zorlanıyordu. Delfin, Gökhan albay için de çok önemli biriydi. Kızı gibi görüyordu onu çünkü.

 

Özgür, Kaya ve Safir üçlüsü; komutanlarının hareketlerinden söyleyeceği kişiyi tahmin edebiliyorlardı. Fakat en son isteyecekleri kişi bile değildi Delfin.

 

“Kim komutanım?” Üçlünün yüzüne bakarak diyemeyeceğini anlayınca soruyu soran Aylin’e döndü “Delfin.” Hepsi şok içinde kalakaldılar. Safir masanın altındaki yumruğunu sıkarken, Özgür’ün kalbine bir hançer saplanmıştı sanki. Kaya’nın hali daha beter bir durumdaydı.

 

Kardeşinin örgütün hedefi olduğunu öğrenmişti çünkü az önce.

 

Merakla komutanına baktı Barlas “Peki nereden eminiz komutanım? Yani Delfin’in hedef olduğu ne malum?” Dudağını yaladı Gökhan albay “Aldığımız duyumlara göre Araz sınır dışında şu anda. Fakat istihbaratçıların dediğine göre ülkeden çıkmadan önce Ejder’in bir adamı ile görüşüp Delfin hakkında bilgi verip onu istediğini söylemiş ve Delfin’i araştırmaya başlamış. “

 

Biraz durup tepkilerini tarttı fakat hepsinin gözlerinden ateş çıkıyordu. Derince nefes verip devam etti “Delfin’in annesinin 2012’de yapılan saldırıda şehit olduğunu öğrenmiş, çocuklar! Ve biz şu anda o kara günün gecesindeyiz. Bu demek oluyor ki-“

 

Özgür sinirle kesti Gökhan albayın sözünü. Normal bir zamanda olsa asla saygısızlık etmezdi ama dayanamamıştı “8 Mart günü Delfin’e bir şey yapabilir?” Kafa salladı Gökhan Albay “Bunu istemeyiz ama görünen köy kılavuz istemiyor evlatlarım!”

 

Safir sinirle ayağa kalkıp bir eli belinde diğer eli yüzünü sıvazlarken volta atmaya başladı “Ne yapacağız peki? Delfin şu anda Mersin’de.”

 

“Mersin’de güvende değil mi? Nereden bilecekler ki orada olduğunu?” Sinirle nefes verdi bu sefer Safir “Delfin’i bu kadar araştırdılarsa çoktan takip etmeye de başlamışlardır Güney! Allah kahretsin! Aile maile dinlemeyecek, göndermeyecektik onu. Şimdi yanında bir tek Uraz var. Ne kadar dayanabilir ki?”

 

Gökhan albay ayağa kalktı elleri masada “Siz oraya gidene kadar dayanır.”

 

“Biz gidene kadar dayanır derken, komutanım? Bir şey daha mı var? “ kafa salladı Gökhan albay “Hayır Aykan. Eğer Delfin’i takip ediyorlarsa sizi de takip ediyor olabilirler. Sonuçta sizin yanınızdan Delfin’i almak, onlar açısından imkansız gibi bir şey.”

 

“Bizim Mersin’e gittiğimizi çakarlarsa planı hızlandırırlar yani?” Kaya dakikalar sonra ilk kez konuşmuştu “Aynen öyle Kaya.”

 

“Bizim onlara çaktırmadan gitmemiz gerekiyor yanlarına. Aynı zamanda Uraz’ı da bilgilendirmeliyiz. “ işaret parmağı ile Aylin’i gösterdi Kuzey.

 

“Kutlu haklı. Çaktırmamalıyız. Ama nasıl olacak o?”

 

“Dağılsak, farklı şehirlerden gitsek?” Diye bir öneri sundu Barlas.

 

“Çok dikkat çeker o. Başka bir şey yapmalıyız.” Diye reddetti Barlas’ı Atilla.

 

“Helikopter ile gidelim. Uraz’ın da haberi olursa askeriyeye getirir Delfin’i. Orada yanımıza alırız. “ Kaya’nın önerisi ile elini çenesinden çekti Safir. En mantıklı olan oydu. Ama çok geçmeden yine bir şüphe düşmüştü içine. Dile getirmekten çekinmedi.

 

“Askeriyeye gelene kadar saldırırlarsa?” Gökhan albay gözünü tavana dikip düşünmeye başladı. Her türlü ihtimal vardı. O yüzden Kaya’yı dinlemek en mantıklısıydı. Planı düşük ihtimalle patlardı.

 

“Kaya’nın dediği gibi olacak. Kuzey, sen Uraz’ı saat altı gibi bilgilendireceksin. Saat on gibi askeriye yoluna çıkacak. Yolda onları Mersin’deki bir tim karşılayacak. Siz gelene kadar da güvende olacaklar.” Hepsi ayağa kalktı.

 

“Allah utandırmasın, pişman ettirmesin asker!”

 

“Sağ ol!” Hepsine dolu gözlerle baktı Gökhan albay. Onun bir tane evladı yoktu. Bu ülkenin yiğit askerleri, doktorları, savcıları… hepsi onun bir evladıydı. İçinden dua ede ede çıktı harekat merkezinden. Delfin’e zarar gelmeden sağ sağlim yetişirlerdi inşallah.

 

Gökhan albay çıktıktan sonra Safir, gözünü avına kestirmiş bir kurt gibi bakıyordu. Bundan sonra acıma yoktu. ‘Zaafınız olmasın!’ demişti komutanı. Dediğinde artık çok geçti. Delfin onun zaafı çoktan olmuştu. Ama o, Delfin’in zaafı olduğunu anladığı an kendine bir söz vermişti: Ne pahasına olursa olsun yaşatacak, zarar görmesine izin vermeyecekti.

 

“Hazırlan Hançer! Mersin’e gidiyoruz!”

 

“EMREDERSİNİZ KOMUTANIM!”

 

 

 

🗡️🩺🗡️

 

 

“O masaların üzerine örtüleri güzelce yerleştirin olur mu?” gelen bağırış sesleriyle gözümü açtım. İlk işim yanımda duran telefondan saate bakmak olmuştu. Saat tam sekizdi ve bu saatte bu kadar ses hayra alamet değildi?

 

Yatakta oturur hale geldikten sonra karşıdaki makyaj masasından yüzüme baktım. Çok uyumak bana yaramıyordu onu anlamıştım artık. Aksi halde ruh gibi görünen yüzümün başka anlamı olamazdı.

 

Ayağımı yataktan sarkıtıp terliğimi giydim. Banyoda elimi yüzümü yıkadıktan sonra pijamalarımı da çıkartıp dolaba yerleştirdim. Üzerime beyaz, şık bir göğüs bölgesi dantel desenli bir gömlek giydim. Altına da siyah dar paça pantolonu giyip gömleğimi içine soktum.

 

Kapıya çıktığımda karşı kapının da açılması bir olmuştu. Göktuğ tüm ihtişamı ile dikiliyordu karşımda. Ellerini iki yana açıp bir şeyler mırıldandıktan sonra yüzüne sürdü. Muhtemelen dua etmişti.

 

Ya da senin gibi bir yeğeni olduğu için şükretmiştir Delfin, dedi soldaki melek.

Bu sefer çok haklı benim komşum, Delfin. Kesinlikle şükretti, diye destek çıktı sağdaki de.

 

“Allahım oluyor mu bunlar ya rabbim? Güzel hanımefendi, ışığınız gözlerimi aldı. Rica etsem biraz kısabilir misiniz?” Gülerek kafamı eğdim Göktuğ ile çok işimiz vardı.

 

“Günaydın!” Yüzündeki gülümseme gitmemişti “Günaydın prenses!”

 

“Dışarıdaki sesler ney?” Omuz silkti “Annem seni bulmamızın hayrına yemek veriyormuş. Kurban bile kesmiş biliyor musun? “ ellerini birbirine sürttü iştahla “Üstelik o kuzularda ne varsa normal etten bir farklı oluyor tadı anlatamam Delfin.” Kolumdan hafifçe çekti “Hadi gidip ziyafet çekelim!”

 

“Saat sabahın bilmem kaçı. Sabah sabah et mi yiyeceksin?” Cıkladı “Ben eti her saat diliminde yerim! Sen merak etme! Hadi hadi, bitmeden gidelim!” Bitmeden mi? Bu saatte kim gelirdi ki?

 

Açıkçası Uraz olmadan kalabalığa girmek istemiyordum fakat Uraz ortalıkta görünmüyordu. Göktuğ çekingenliğimi anlamış olacak ki dik dik bakmaya başladı bana.

 

“Uraz dayıcığını bekliyorsan daha çok beklersin. Kalıbımı basarım ki şu anda aşağıda kavurmalardan tıkınmakla meşguldür. “

 

“Ben Uraz’a dayı demiyorum. Yani, alışkın değilim o yüzden. “ dudak büktü dediğime “Ben de olsam kendimden dört yaş büyük birine dayı demek istemezdim. Ama kendime densin isterim yani şimdi. O yüzden küçük hanım bana dayı demeye başlamalısın. “

 

“Çabalarım, dayı.”

 

“Heh şöyle! Kulaklarım da açıldı şükür! Abime de de olur mu? Yıllardır ikimiz de bu günün hayaliyle yaşadık çünkü!” Onu onaylayıp koridor boyunca yanında yürümeye başladım.

 

Beraber üst katın avlusuna çıktığımızda Nurdan hanımın elleri kenardaki taş korkulukta, aşağıya baktığını gördüm. Bir yandan da yapılacakları söylüyordu. Yanına adımlayınca aşağıdaki kalabalığı görmüştüm.

 

Ben kim bu saatte gelecek diyordum değil mi? Millet bugünü bekliyormuş herhalde.

 

“Günaydın Delfin!” Gülümsedim hafifçe “Günaydın! Bu kadar kalabalık ney?” O bu dediğime Burukça gülümsedi “Her sene 8 Mart’ta yemek dağıtıyordum Tülinim adına. Ama şimdi senin hayrına da dağıtıyorum. Her sene geldikleri için bir de zaten oturduğumuz yerde de komşuluk fazla olduğu için akın akın geliyor, dualar edip gidiyorlar.” Anlayışla kafa salladım.

 

“Seren! Savaş gitti mi dediğim şeyleri almaya?” Elindeki yemek tepsisini bir masaya bıraktıktan sonra bize döndü Seren “Gitti anne! Bin sekiz yüz elli beş kere sordun! Gitti!” Kıkırdadım bu serzenişe.

 

Ben gülünce Nurdan hanım bana baktı. Hemen durdursam da gülümsememi kızmış gibi durmuyordu. Dudağının kenarı havalandı ama sonra hemen düzeltip Seren’e geri döndü.

 

“Eksik bir şey istemediğim için soruyorum kızım!”

 

“Uraz nerede acaba?” Bana döndü. Göktuğ da kaybolmuştu yanımızdan. Nurdan hanım bana döndü “O mu? Sabah bir tuhaftı gergin görünüyordu. Dedenle konuşmaya gitti diye biliyorum. Çalışma odasındalardı.”Dedemle…

 

“Çalışma odası nerede peki?”

 

“Avlunun tam ortasında bir koridor var aşağıda. Oradan gir zaten tam karşına çıkacak kapısı. “ kafa salladım hızlıca.

 

“Bir bakayım o zaman ben!” Yanından ayrıldıktan sonra sağ tarafımızda kalan merdivenden aşağıya indim. Kalabalığa karışmak istemiyordum ama çalışma odasında gitmek için inmek zorundaydım.

 

Tam koridora girmek üzereyken bir teyzenin bana seslenmesiyle durdum.

 

Anksiyete tavan, dedi sağdaki melek.

Gazamız mübarek ola arkadaşlar, dedi soldaki de.

 

“Kızım, sen Nurdan’ın yeni torunu musun?”

 

Yeni mi? Eşya mıyım ki ben?

 

“Evet teyzecim. Yeni torunuyum!” Bozmadım tabi kadını.

 

“Pekte güzelmişsin maşallah! Tü tü tü tü!” gerçekten tükürdüğü için yüzüm irkilmişti. Elimin tersiyle sildim hemen.

 

Yarabbi şükür elhamdülillah! Teyze gusül aldık sayende, dedi soldaki melek.

 

Dezenfektan banyosu en acilinden!!!

 

“Sağ ol teyze! Benim ufak bir iş-“ tam gidecekken kolumu tuttu “Kızım dur nereye gidiyorsun iki sohbet ediyoruz?” Bıkkınlıkla nefes verdim.

 

“Birini bulmam gerek o yüzden acele ediyorum teyzeciğim!”

 

“Sonra bulursun onu kızım. De hele bakalım neredeydin bunca yıldır? Tülin’i tanırım ben kimin için ailesine sırt dönmüş anlat hele!” Sinirlerim geriliyordu.

 

Bir de sana şeceremi mi dökeceğim teyze?

 

“Annem kimseye sırt dönmedi! Ayrıca cidden çok acelem var-“ bu sefer beni bölen o değil ana kapıdan giren kişileri görmemdi. Başta Safir arkasından da bütün Hançer üyeleri… Buradalardı.

 

Teyzeyi orada bırakıp koşarak yanlarına gittim. Safir benimle göz göze gelince gülümsemişti. Hızımı kesmeden boynuna atladım hemen.

 

Kızım millet ne der? Ne diye atlıyorsun adamın boğazına,dedi sağdaki melek.

Sen sus babaanne! Aşkımız geldi, diye azarladı soldaki melek de.

 

Safir de sağ olsun beni belimden yakalamış, burnunu da boynuma gömmüştü “Çok özlemişim be!” Gülerek söylediği şeyle tebessüm ettim. Abimin boğaz temizleme sesiyle ayrıldık Safir’le.

 

“Tamam anlayışlı adamız ama bu kadar da olmaz yani! Biz de buradayız kız!” Gülerek abime sarıldım “Hoş geldin abim!”

 

“Hoş bulduk hoş bulduk! Bakıyorum da Safir’den başkasını gözün görmüyor. İnsan bi arar abi nasılsın diye?” İkinci dediği cümleyle utanmıştım. Fakat son dediği ile utanma namına hiçbir şey kalmamıştı.

 

“Arar mı? Abi ben seni aradım dün? Sen açmadın. Oyun oynuyormuşsun, daha sonra ararmışsın.” Şaşkınlıkla Safir’e baktı. Safir dudaklarını birbirine bastırmış sırıtmamak için kendini sıkıyordu.

 

Abim eliyle omuzuna sıvazlayarak vurmaya başladı “Safirciğim! Canım benim, acaba senin bir bilgin var mı bu konuyla alakalı?” Gözlerim ikisi arasında mekik dokuyordu.

 

Safir de ellerini cebine atmış pişkince omuz silkmişti “Yoo bir bilgim yok!”

 

“Safir!”

 

“Kaya!” Hançer üyeleri katıla katıla gülmeye başlamıştı. Ben ise sadece olayı anlamaya çalışıyordum.

 

“Komutanım eşeği sağlam kazığa bağlamış!” dedi Özgür arkadan çıkarken. Hemen ona koşup sıkıca sarıldım.

 

“Güzelim benim! İyisin değil mi?” Kafa salladım “İyiyim Özgür. “ şakağımdan öpüp elini belime beni de kendine yasladı.

 

“Safir sen telefon çalınca bir arkadaş arıyor demedim mi?”

 

“Dedim.” Sinirle gözünü kapattı abim “O telefon bir daha çalmadı Safir!”

 

“Eee?” Tek kaşı kalktı abimin “Ee mi? Oğlum sen benle dalga mı geçiyorsun? Delfin’in aradığını ne diye söylemedin? Söylesen o oyunu bırakmaz mıydım ben?” Şaşkınlıkla Safir’e baktım. Yüzü sabitti bu sefer.

 

“Cidden böyle bir şey yaptım mı Safir ya?” Bana dönüp gözünü kırptı “Hadi onda ben demedim. Sen Delfin ile konuşurken duymadın mı beni Kaya? Senden bahsettiğimi çok rahat anlardın. “

 

“Lan gerizekalı ben niye senin telefon konuşmanı dinleyeyim?” Kuzey arkasından kafasını uzattı “Yanındayken duyarsın.”

 

“Duymam! Dinlemek istemediğim hiçbir şeyi duymam ben!” Abimin bu özelliğine hayran kalmıştım açıkçası. Güzel hareketti. Hepsine sırayla bakıp abime döndüm.

 

“Siz niye geldiniz bu arada?” Hepsinin yüzü bir anlığına gerildi.

 

“E bugün senin doğum günündü.” Tek kaşımı kaldırdım “Birincisi doğum günüm için onca yol gelinir mi? İkincisi…” Özgür’e döndüm.

 

“Siz benim doğum günümü kutlamadığımı bilmiyor musunuz?” Omuz silkti Özgür “Sadece ben biliyorum. Ha bir de Açi.” Açi…

 

“Sahi! Açelya ve Ulu abim neredeler? Aycan da yok.”

 

“Açelya’nın nöbeti varmış. Aycan onun yanında biliyorsun zaten. Ulu da Pars ile konuşacaktı, kalacak mı gidecek mi diye.” Kafa salladım. Pars’ı uzun zamandır görmüyordum. Gitti sanmıştım.

 

“Hoş geldiniz arkadaşlar!” Uraz, Fazıl bey ile birlikte yanımıza gelmişti. Fazıl bey kaşları sorgularcasına çatık bir şekilde bakıyordu bizimkilere.

 

“Hoş bulduk komutanım!”

 

Uraz babasına dönüp eliyle Hançer timini işaret etti “Size bahsettiğim Hançer timi baba. Delfin’in en büyük abisi Kaya, yetimhaneden arkadaşı Özgür ve erkek arkadaşı Safir.” Ciddiyetle baktı Fazıl bey. Bir adım atıp abime baktı.

 

“Timin başı kimdi?” Safir boğazını temizleyip Fazıl beye yaklaştı “Benim, Fazıl amca.” Ben Uraz ile Safir’in dost olduğunu biliyordum fakat görünüşe göre Safir Gündoğdu ailesini tanıyordu.

 

“Anladım evlat.” Biraz durup devam etti “Odamda görüşelim biraz sizinle. Soracaklarım var. “

 

“Tabi ki geliriz. “ bana döndü sonra “Biraz konuşabilir miyiz Delfin?” Gülümsedim “Olur konuşalım. “

 

Fazıl bey bana döndü ciddiyetle “Uzun sürmesin. Anlatacaklarım önemli. “ geldiğimden beri ilk defa bu kadar ciddiydi. Safir’i sevmiyor olabilir miydi?

 

Senlik değildir belki, diye bir ihtimal sundu sağdaki melek.

Delfin’e niye ters davranıyor o zaman, dedi soldaki melek de.

Ters davranmadı ki. Sadece fazla ciddi, dedi bu sefer sağdaki melek.

 

Safir ile konağın dış kapısının tam karşına geçtik. Burada pek kişi yoktu çünkü.

 

“Sizde bir şey var Safir. Anlıyorum, doğum günüm diye geldiniz ama ben kutlamam doğum günümü. Bunun nedenini en iyi sen anlarsın. “ gülümsedi hafifçe “Biliyorum ama senin benimle ilk doğum günündü. Gelip seni görmem, hediyeni vermem gerekiyordu. “

 

Hediye lafını duyunca kaşlarım şaşkınlıkla kalktı “Hediye derken?” Elini cebine sokup bir kutu çıkarttı. Ben ne yapacağını merak ederken o fazla beklemeden kapağını açmıştı kutunun.

 

Bu bir bileklikti. Üstelik ucunda zümrüdüanka kuşu olan bir bileklikti.

 

“Anka kuşu… Küllerinden yeniden doğma demekmiş. Görünce aklıma sen geldin direkt. Bu sana ilk hediyem ve bu hediyeyle bugün yeniden doğ Delfin. Evet 8 Mart denilince kalbimiz yanıyor ama aynı zamanda da sen doğdun Delfin. Bir yandan kalbime yara açın bir gün olsa bile diğer yandan kalbimdeki yaraları tek tek saran bir doktorun doğduğu gün. O yüzden, bugün yeniden doğuyorsun ve benim de yaşamamı sağlıyorsun. Anlaşıldı mı?”

 

Gözlerim dolu dolu dinlemiş en son sol gözümden bir yaşın düşmesini engelleyememiştim. Benim kendime lanet okuduğum bu günü yaşama sebebi yapmıştı. Koca bir adım atıp yaşlı gözlerime tezat gülümsemem ile sımsıkı sarıldım Safir’e. O da hiç beklemeden bir kolunu boynuma diğer kolunu da belime sarmıştı.

 

“İyi ki varsın yüzbaşı! İyi ki tanıdım seni. “ başımın üzerini öptü “Asıl sen iyi ki varsın doktor hanım! İyi ki doğdun ve iyi ki benimsin!” Tebessümüm büyüdü duyduklarımla. Huzurla gözlerimi kapattım.

 

Birkaç saniye sonra ayrıldı benden. Kutunun içinden bilekliği çıkarttı. Sağ elimi tutup öptü ardından çıkarttığı bilekliği taktı bileğime. Elimi bırakmadan alnımdan öpüp tekrar sarıldı sımsıkı.

 

“Şimdi dedenin yanına gitmem gerekiyor. Sen evden çıkma sakın! Tamam mı?” Kafa salladım. Bilmiyordum ki buraları zaten pek. Nasıl çıkabilirdim?

 

“Tamam, merak etme. Buradayım. Döndüğünde göreceksin hemen beni.” Benden ayrılıp kapıdan içeriye girdi. Çalışma odasının olduğu koridora girmeden önce bana baktı uzun uzun. Gülümseyip elimle git işareti yaptım. Dudağının sol tarafı hafifçe yukarı kalkıp indi ardından koridora girip gözden kayboldu.

 

Çok sürmemişti Uraz çıktı aynı koridordan. Beni görünce derin bir nefes verip yanıma adımlamaya başladı. Ben de tam avluya girecekken bana çarpan bir çocukla kaldım olduğum yerde.

 

Çocuğa baktığımda iyi mi diye yüzünün her yerinin morarmış olduğunu gördüm. Kaşlarım çatıldı anında.

 

“İyi misin? Ne bu halin?” Çocuk telaşla arkasına bakıp aşağı sokağa koşmaya başladı. Birisinden kaçıyordu belli ki. Düşünmeden peşinden koşmaya başladım.

 

“Delfin! Dur! Tuzak!” Uraz arkamdan seslense de o çocuğu öylece bırakamazdım. İleriden sağ tarafa dönünce peşinden koştum. Tam sokağa girdiğimde çarptığım bir adamla durmak zorunda kaldım.

 

Bana sırıtarak bakıyordu. Araz’dı bu!

 

“Elime düştün sonunda küçük hanım!” Gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Küçük çocuğa baktığımda bana pişmanlıkla bakıyordu “Özür dilerim abla, çok özür dilerim!”

 

Geriye adım atacağım sırada kolumdan tutup beni ters çevirdi. Elini ağzıma kapatıp geriye doğru çekmeye başladı. Tam o sırada gördüğüm kişiyle rahatladım. Uraz tam köşeyi döndüğünde bizi görmüştü.

 

“Delfin!” Bir adım attı “Bırak onu hemen!” Eli silahına gitti. Bize doğrulttu silahını.

 

“Ah Uraz yüzbaşı! Bu sefer engelleyemeyeceksiniz! Bu kızı alacağım ben!” Sinirle bir adım daha attı Uraz “Denemekle kalırsın! Bırak hemen Delfin’i!” Cıkladı Araz uzunca “Olur mu hiç öyle Yüzbaşı? Ben artık aldım, bırakır mıyım bir daha?” Geriye doğru sürüklemeye devam ediyordu beni.

 

Ne kadar çırpınsam da koala gibi sarmıştı boynumu, kurtulamıyordum. Uraz tam arkamdakine nişan almış, vuracakken arkasından bir adam çıktı. Başta Fazıl beyin adamı olduğunu sansam da değildi. Elindeki odundan anlamıştım.

 

Gözümle Uraz’ı uyarmaya çalıştım fakat Uraz yalnızca arkamdaki adama odaklanmıştı. Görmüyordu beni. Bağırmaya çalışsam da adamın eli engelliyordu. Arkadaki adam Uraz’ın ensesine odunu vurunca Uraz anında yere yığıldı.

 

Adam korkunç bir kahkaha attıktan sonra beni yeniden sürüklemeye başladı. Özgür’ün bana öğrettiği savunma tekniklerini hatırladım. İlk önce kendimi ayaklarımdan ittirip havaya kaldırdım. Ardından o ne olduğunu anlamadan sağ dirseğimi geçirdim karnına. Bırakmak zorunda kalmıştı tabi beni.

 

“Uraz!”

 

İki büklüm olduğu anda Uraz’a koştum “YARDIM ED-“ tam Uraz’ın silahını alacağım esnada biri ağzıma bir bez tuttu. Duyduğum koku ile daha çok çırpınmaya başladım. Bu sefer kollarımı başka biri tutuyordu. Hareket dahi ettiremiyordum bu sefer.

 

Kollarımı kurtarmaya çalışırken o arbedede Safir’in bana hediye ettiği bileklik de düşmüştü bileğimden. Anka kuşu, bu sefer de yeniden doğmama izin vermiyordu.

 

Ne kadar nefesimi tutsam da bir süre sonra mecburen almıştım nefes. Gözlerim kararmaya başlamıştı. Daha fazla dayanamıyordum. Sağ gözümden bir yaş düştü zemine. Son kez kendimi kurtarmaya çalıştım fakat gücüm kalmamıştı.

 

Tamamen bilincim kapanmadan önce gördüğüm tek bir silüet vardı karşımda:Safir.

 

……

 

VEE BÖLÜM SONUUU 📣📣

NASILDI BÖLÜMÜMÜZZZ?

BEKLEDİĞİNİZE DEĞDİ Mİİİ?

SAFİR VE DELFİN?

GÖKTUĞ VE DELFİN?

BİR SONRAKİ BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZEREE❣️❣️

ESENLE KALIN SİZİ ÇOK SEVİYORUM ♥️♥️♥️

Bölüm : 09.03.2025 22:15 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...