49. Bölüm

36. Bölüm

🌸🤍Tıp 🤍🌸
tipsevdali

EVET CANLARRR 36.BÖLÜMÜMÜZ İLE BURADAYIMMM😊

UMARIM BEĞENİRSİNİZZZ

BU ARADA KİMLER KANALA GELDİ BAKAAYIMMMM👉👉

37.BÖLÜM İÇİN;

OKUNMA SINIRI:100

OY SINIRI:30

YORUM SINIRI:40

LÜTFEN OY VE YORUMLARINIZI EKSİK ETMEYİNNN

YORUMLARI BELİRLİ KİŞİLER YAPIYOR LÜTFEN HERKES YORUM YAPMAYA ÇALIŞSIN OLUR MUUU???

SİZİ ÇOK TUTMADAN BÖLÜME UĞURLUYORUM EFENDİMM❣️❣️❣️

 

……

36.BÖLÜM

 

Hayatta dönüm noktaları vardır. Kimisinin dönüm noktası bir acıdır kimisininki de yaşadığı mutlu bir an. Son birkaç aya kadar acıların; insanı, insan kıldığını düşünürdüm. Fakat artık öyle düşünmüyorum. Her acının sonu ne kadar yıpratıcı olursa olsun mutlak bir huzura çıkıyormuş.

 

İnsanı insan yapan şey acıları değil, yaşanmışlıklarıymış. İyi kötü ne olursa olsun. Yaşanmışlıklar, geleceğimizin yolunu kurmamızı sağlıyormuş onu anladım.

 

On dört yaşında babam beni yetimhaneye verdiğinde hayatımda artık mutlu olmayacağımı zannediyordum. İlk defa on beş yaşında tacize uğrayıp, kardeşim dediğim Özgür ile tanışmıştım. Bir yıl sonra ilk defa yüzümün güldüğüne şahit olmuştum. Tacize uğramış olsam bile.

 

Özgür ile yetimhaneden çıktıktan sonra üniversiteyi kazanmamız, hayatımızın dönüm noktalarından biriydi belki de. O asker, ben doktor olup Mardin’e atanmasaydık büyük ihtimalle Hançer timi ile hiç tanışmayacak, böyle büyük bir aile olmayacaktık.

 

Sonra babamın aslında annemi çok kez aldattığını,bizi hiç sevmediğini öğrenmiştim. Ama babam ilk defa belki de benim için bir iyilik yapmıştı. İki abim ve bir erkek kardeşimin olduğunu öğrenmiştim. Dedim ya, her acı yeni bir mutluluk getiriyormuş. Onlar da benim mutluluğum oldular.

 

Sonra hayatımın aşkını bulmuştum. Safir. Buluşmalara katılmadığında çok kızıyordum ona. Siz hiç tanımadığınız, yüzünü bile görmediğiniz birine kızabilir misiniz? Ben harikulade bir şekilde kızmıştım. Onu ilk kez o hastanede gördüğümde mavi gözleri dikkatimi çekmişti. Okyanus mavisi gözleri…

 

Kendime bile itiraf edememiştim bir süre sevdiğimi. Ama sonra hissettiğim duygularım ağır basmış, açmıştım duygularımı ona. O an gözünde, yüzünde olan ışıldamayı görmeliydiniz. Anlamıştım gördüğümde benim sevdam olacağını.

 

Doktor olduğum ilk zamanlarda benim şansıma hep DNA vakaları geliyordu. O kadar çok kişiyi gerçek ailesine kavuşturmuştum ki sayamadım bile. Uraz bana DNA testini kimlere yapabiliriz diye sorduğunda asla benden bahsetmiş olabileceği aklımın ucundan geçmemişti. Sonra öğrenmiştim ki aslında tüm o araştırmaların kaynağı benmişim.

 

Uraz’ın aslında benim dayım olduğunu öğrendiğimde yaşadığım şoku size anlatamam. Ailesinin yanına götürdüğünü söylediğinde o an ölmek istemiştim. Annemi evlatlıktan reddeden bir aileyi değil görmek varlığını sevmek istememiştim fakat Uraz, ön yargılarımı kırarak abim ile birlik olmuş beni ikna etmişlerdi.

 

Gitmiş, onlarla tanışmış, cidden sevmiştim. İlk dakikadan birisine alışma rekoru sahibi bendim evet. Ertesi gün uyanmış ve Nurdan hanımın, anneannemin, hem annemin ölüm yıldönümü hem de beni bulmalarının şerefine yemek verdiğini öğrenmiştim.

 

Beş dakika geçmemiş bütün Hançer üyelerini avluya girerken görmüş, olan tüm özlemini geçirmiştim. Daha sonra da Safir’in doğum günüm için bana hediye ettiği bilekliği takmış bir daha çıkartmayacağıma dair söz vermiştim.

 

Fakat sözümü ilk dakikalarında tutamayarak çiğnemiştim. Niye mi? Şu anda bir sandalyede bağlı oturuyordum. Araz, beni konağın bir sokak aşağısına kadar bir çocuk kullanarak çekmiş ve kaçırmıştı. Ve ben de o arbedede düşürmüştüm bilekliğimi.

 

Bir 8 Mart’ta doğmuş ve annemi en mutlu kadın yapmıştım. On dört yıl boyunca her 8 Mart’ta mutlu bir çocuk olarak doğum günümü kutlamış, anneme sıkıca sarılmıştım. Ama 8 Mart 2012’de annemi kaybetmem ile bir daha doğum günü kutlamamaya yemin etmiştim. 8 Mart’lar bana göre lanetliydi artık.

 

Şimdi yine bir 8 Mart’tı ve ben yine mutlu değildim. İlk defa belki de Safir sayesinde kutlayacaktım ama yine kursağımda kalmıştı.

 

İçinde tutulduğum odanın kapısı açılınca yorgun gözlerimi oraya çevirdim. Bayıltıldığım için saatin kaç olduğunu tahmin edemiyordum ama Hançer’in beni aradığına adım kadar emindim.

 

Araz, yavaş adımlar ile karşıma geçip çektiği sandalyeye oturdu. Gözlerini asla üzerimden çekmiyordu. Bu beni ekstra geriyor ve sinirlendiriyordu.

 

“Uyandığından beri hiç konuşmadın Delfin. Üzülüyorum ama. “ göz devirip yere diktim gözlerimi. Burnunu çekip ayağa kalktı. Eliyle çenemi kavrayıp başımı kaldırdı. El mecbur göz göze gelmiştim.

 

“Sana bir şey dedim Delfin!” Çenemi sert bir şekilde kurtardım elinden. Böyle insanlardan tiksiniyordum. En sert bakışımı kuşanıp diktim gözüne.

 

“Ne var ne?! Ne istiyorsun benden, bizden?” Memnun bir ifade ile gülümsedi arkadaki sandalyeye geri oturdu. Burnunu çekti yine.

 

“Bilmem, ne istesem acaba?”

 

Bir de dalga geçiyor bok herif, dedi soldaki melek.

Bu herife katlanmak zorunda kaldığımıza inanamıyorum, dedi sağdaki de.

 

“Dalga mı geçiyorsun sen ya?! Ne istesem acaba, nasıl bir cümle? Bak Araz mısın nesin, ateşle oynuyorsun. Sonun hiç iyi olmayacak. “ gözlerini kısarak baktı bana.

 

“Bunu şu anda elimde olan sen mi söylüyorsun? Esir olan ben değilim, sensin hatırlatırım. “ bu sefer gülen taraf bendim. Sinirimi böyle bastırıyordum.

 

“Esir… Esirliğin bedensel olduğunu sana düşündüren ney? Benim şu anda bedenim esir olabilir ama ruhum esir değil. “ kaşlarımla kendisini işaret ettim “Ya sen? Senin bedenin esir olmayabilir ama ruhun esir Araz! Kim bilir nasıl kandırdılar seni de bu hale düştün? Yazık gerçekten. “

 

Kaşlarını çatıp yutkundu. Dişlerini de sıktığını görebiliyordum. Tüm boyun damarları da gerilmişti.

 

Sanırım damarına bastık Delfin, dedi sağdaki melek.

Oh olsun ona. Kudursun köpek, dedi soldaki de.

 

“Sen bulunduğun konuma göre fazla cesursun Delfin. Karnıma da dirsek attın. Unutmadım sanma.” Kahkaha attım dediğine.

 

“Uf mu oldun sen? Kıyamam sana!” Sahte bir üzgünlükle dediğim şeye burundan gülerek tepki verdi. Kaşlarını kaldırdı.

 

“Sen işin ciddiyetinin farkında değilsin sanırım! Şuracıkta kafana sıksam kimsenin ruhu duymaz!” Omuz silktim “Ne duruyorsun yapsana o zaman?!” Hafifçe öne eğildim. Onun gibi kaşlarımı kaldırdım.

 

“Ha! İzin yok ama değil mi? Sahiplerin beni canlı istiyordu, doğru!” Ayağa kalktı bir hışım “Düzgün konuş!”

 

“Ben gayet düz konuşuyorum. Bam bam! Ne eksik ne fazla… Eğik konuşan sensin!” Yüzüme eğildi “Ateşle oynuyorsun Delfin!” Kafasını yana eğdi “Çok canın yanar!”

 

Bilmişlikle gülümsedim. Canımın yeterince yandığını bilmediği için boş boş atıyordu.

 

“Senin canının yandığı gibi mi? Öyleyse sinek ısırığı gibi gelir bana!” Tam saçıma atılacakken sinirle, açılan kapı ile ikimizin gözü de oraya döndü. 1.90 boylarında kara kaş kara göz bir adam girmişti içeriye. Bakışları nötr bir şekilde bakıyordu. Diğerlerinin aksine takım elbiseliydi.

 

“Misafirimize zarar mı verecektin gelmeseydim, Araz?” Araz anında dikleşip ellerini önünde birleştirmişti. Gözlerim şaşkınlıkla açıldı.

 

Adam çok yakışıklı yalnız, dedi soldaki melek.

Tek derdimiz oydu yani! Yakışıklı olması!

Yalnız hatırlatmak isterim. Araz’ın tepkisine bakılacak olursa adam üstü bunun, dedi sağdaki melek.

Yani bu adamın da terörle bağlantısı var?

Bravo müneccimler bulmacayı çözdünüz! Aferin size, dedi soldaki melek bu sefer.

 

“Öyle saçma sapan konuşunca dayanamadım. Özür dilerim efendim!” Dudağımı büktüm. Araz küçücük kalmıştı adamın karşısında.

 

Gözlerini gözlerime dikti. Kaşlarını çatıp Araz’a döndü. Başıyla beni işaret etti.

 

“Çöz!” Araz anında arkama geçip ellerimi çözdü. Sonrasında da ayaklarımı çözüp resmen hazır ola geçti.

 

“Böyle güzel bir misafirim var ve benim beyinsiz adamlarım hiç hoşgörü ile yaklaşmıyor!” Gülümseyerek bana döndü “İyisiniz ya Delfin hanım?”

 

Şaşkınlıkla bakıyordum yüzüne. Cevap verme gereği duymadım. Böyleleriyle konuşulmazdı çünkü. Yüzündeki gülümseme donarken Araz’a baktı “Çık!” Araz kafa sallayıp koşar adım çıktı odadan.

 

Şimdi baş başa kalmıştık.

 

Araz’ın karşıma koyduğu sandalyeye oturdu. Bacak bacak üstüne atıp tamamen bana döndürdü bedenini. Yüzümün her santimini ezberlemeye çalışırcasına inceliyordu. Rahatsızca kıpırdadım yerimde.

 

“Safir Viran’ın sende ne bulduğunu çok iyi anladım.” Şaşkınlıkla açıldı ağzım.

 

“Çok güzel bir kadınsın. Ayrıca, Araz ile konuşmalarına da kulak misafiri oldum. Cesaretin taktire şayan. Dobrasın ve bu Yüzbaşı’nın seveceği bir özellik. Şimdi daha iyi anlıyorum. “ konuşmamaya kararlıydım fakat merak ettiğim çok fazla şey vardı.

 

Mesela bu adam kimdi?

 

Neden beni kaçırmıştı?

 

Safir’i nereden tanıyordu?

 

Çenesini yukarıya dikip gözlerini kıstı “Tam iki dakika önce seni susturamıyordu Araz. Şimdi de ağzından kerpetenle alacağız kelimeleri, az kaldı. “ dudaklarımı yaladım. Çok modern görünüyordu ve eminim ki altında daha karanlık bir insan yatıyordu.

 

“Peki madem, sen konuşmayacaksan ben konuşayım. “ bacağını indirdi ve dirseklerini dizlerine koyup öne eğildi.

 

“İlk önce kendimi tanıtayım. Ben Tankut Devil, Suriye’de çok büyük bir şirketim var ve ticaret yapıyorum. “ bu kısımda genizden gülmüştüm. Ticaretmiş, e süper!

 

“Senin sevgilin olan Yüzbaşı Safir Viran benim için çok önemli birine zarar verdi. Gerçi ölümcül değildi yarası ama bizim gerizekalılar Suriye’ye getiremedikleri için kendilerince halletmeye çalışıp yarayı rezil etmişler. “ kaşlarımı çattım. Kimden bahsettiğin, anlamıyordum.

 

“Ejder… Benim Türkiye’deki elim kolumdur. Genellikle sınırda iş yapar ama Hançer timi bir türlü geçit vermiyor. En sonki buluşmalarında da vurmuş bizimkini seninki. Ben de dedim ona çok başarılı bir doktor getireyim. “ işaret parmağını bana uzattı.

 

“İyi demişim değil mi? Benden âla dost mu olur?” Gözümü kapatıp dudağımı yaladım. Beni onu iyileştirmem için mi kaçırmıştı yani?

 

“Seni onun yanına götüreceğim ve iyileştireceksin!” Dakikalar sonra ilk defa açtım ağzımı.

 

“Ben bir terörist iyileştirmem! Safir vurduysa ben, onun size açtığı yarayı kapatmam! Ben bir doktorum. Türk doktoruyum. Ve asla bir Türk, bir teröristi yaşatmaz!” Tehlikeli bir sakinlikte gülmeye başladı.

 

“Senin hakkında çok zeki diyorlardı. Ama sen pek zeki değilmişsin?” Kafamı eğdim gözümü kısarken. Devam etti konuşmasına.

 

“Sana ‘İyileştirir misin?’ demedim! İyileştireceksin dedim. “ alt dudağımı dişleyip güldüm. Hayal aleminde yaşıyordu vesselam.

 

“Ülkeme zarar veren birini ölsem iyileştirmem ben! Başka kapı arayın kendinize!” Ayağa kalkıp önüme geçti. Başımı kaldırıp bakmak durumunda kalmıştım.

 

“Zaten sen ölmezsin iyileştirmediğin zaman! O çok sevdiğin Hançer timi ve doktor arkadaşın ölür!” Sinirle kalkmaya çalıştım oturduğum yerden ama omuzlarımdan tutup kalkmama izin vermedi.

 

“Sen beni tehdit etmeye utanmıyor musun? Dokunamazsın onlara!” Dudaklarını birbirine bastırıp tek kaşını kaldırdı “Bence o kadar emin olma Delfin. Her yerde seni arıyorlar ve yerini söylediğim anda buraya gelmeleri yarım saatlerini almaz. Ama geldiklerinde bulacakları şey muhtemelen hoşlarına da gitmez, orası ayrı!”

 

“Ne demeye çalışıyorsun sen?” Yaklaştı iyice. Burunlarımızın arasında bir karış var yoktu. Geri çekilmeye kalktığımda elini enseme atıp kafamı sabitledi.

 

“Burayı tuzaklayıp onları tuzağa çekmem bir telefonuma bakar! İyi düşün Delfin! Bir teröristi yaşatıp Hançer’in de yaşamasını sağlamak mı? Yoksa, bir teröristin ölmesine göz yumup Hançer’e veda etmek mi?” Bıkkın bir ifadeyle nefes verdim. Onları buraya çekip tuzaklamakla tehdit ediyordu.

 

Bence Ejder denilen adamı iyileştir gitsin Delfin, dedi sağdaki melek.

Bu sefer haklı komşum. Safir sonra yine yaralar bu adamı zaten işi ne, dedi soldaki de.

 

Teslim olurcasına konuştum. Haklılardı. Sadece yarasına bakacaktım. Sonrası benden çıkacaktı.

 

“Tamam! Bakacağım yarasına!” Elini ensemden çekip bir kez birbirine vurdu “Süper!” Sonra da kapıya uzattı “Öyleyse önden buyurun doktor hanım!”

 

Sinirle nefes verip ayağa kalktım. Kapıya geçtiğimde dışarıdaki bir adam anında açmıştı. Tankut Devil beni omuzlarımdan yönlendirerek Bodrum gibi bir yere indirdi.

 

Elini çeksen diyorum modern terörist!?

 

Aşağı kata indikçe gelen rutubet kokusuyla yüzümü buruşturdum. Eğer kaldığı oda böyleyse zaten Safir’e ya da bir başkasına gerek yoktu. İki gün kalsa ciğerleri iflas ederdi.

 

“Şimdi sen burayı görünce içinden diyorsundur ‘Adam burada kalsa zaten ölür!’ diye.” Birden boynuma vuran nefes ile irkilsem de belli etmedim. Korkuyor muydum? Evet. Ama nefretim daha ağır basıyordu.

 

Biraz daha yürüdükten sonra sol tarafa açılan bir kapıdan içeriye girdik. Burası dışarıya tezat olarak çok ferahtı. Gözlerim odanın içini taradı hızlıca. Cidden çok steril bir odaydı.

 

“Şaşırdın kabul et!” Göz devirdim dediğine. Şu anda ne dese gözüme batıyordu çünkü. Evet temizdi, ferahtı ama eşeğe altın semer vursan gene eşekti. Burası da öyle bir hesaptaydı.

 

“Birkaç doktor geldi fakat yarasının kötü olduğunu söyledi. Bakmadılar.” umursamaz bakışlarımı diktim ona “Ben de aynı şeyi söylersem?” Arkamdan çıkıp önüme geçti.

 

“Öyle bir şansın yok maalesef! İyileştirdin iyileştirdin aksi taktirde…” şakağıma işaret parmağını silah dayar gibi dayadı “Bam! Sen de o tim de ölürsünüz!” Sinirle dilimi yalayıp gülmeye başladım. Gerçekten delirmeme ramak kalmıştı çünkü.

 

“Hayal aleminde yaşamak böyle bir şey demek ki! O bahsettiğin tim bu vatan için canlarını vermekten gurur duyar. Ben de öyle! Sizin anlamadığınız şey bu! Bizi ölümle korkutuyorsunuz fakat ölümün bizi daha da güçlendirdiğini bilmiyorsunuz!”

 

Bir adım attım Tankut Devil’a. Gözlerimi kısıp kafamı omzuma eğdim “Türklerin bir sözü var bilir misin? Bir ölür bin diriliriz!” Arkasındaki Ejder’e diktim gözümü. Ardından yanına adımladım yavaşça. Arkamda kalan mahlukat beni izliyordu.

 

Kasıklarının aşağısında battaniye varken üstü çırılçıplaktı Ejder’in. Yarasının üzerindeki bezi kaldırdım. Çok kötü mikrop kapmıştı yara. Yüzümü buruşturdum. Kötülere de böyle acılı bir ölüm yakışırdı zaten.

 

“Siz ise böyle küçücük bir yaradan can çekişe çekişe geberip gidersiniz!” Bir hışım gelip ellerini saçıma dolamasıyla dişlerimi birbirine geçirdim.

 

“Bana bak, Delfin misin nesin? Bana ahkam kesmek yerine sevgilin ve arkadaşlarını düşünsen iyi olur?” Kafamı Ejder’e itti “Yalnızca yaşatmaya odaklanacaksın! Anladın mı beni?”

 

Bir şey demeden sadece yüzüne bakıyordum. Saç diplerim uyuşmuştu fakat onlara yenilmemek için dayanmalıydım. Ellerini saçımdan çektikten sonra yan tarafımızda duran dolabım kapağını açtı.

 

“Burada bulabileceğin, ihtiyacın olabilecek ilaç ve ekipmanlar fazlasıyla var! İşini düzgün yap, ölürse hayatında yaşayabileceğin en büyük acıları yaşatırım sana!” Dudağımın kenarı havalandı kaşlarımla eş zamanlı olarak. Tabi o arkamda olduğu için görmemişti.

 

Elimle ‘kış kış’ dercesine işaret ettim “Sen çık itlerin gelsin! Bir de senin çeneni çekemem. “ sinirle güldüğünü duydum. İyi sabrediyordu. Onun yerinde olsan çoktan sıkmıştım kafama. Sabırlı adammış vesselam.

 

O çıktıktan sonra bahsettiği dolabın yanına geldim. Birkaç kırmızı reçeteli antibiyotik vardı.

 

İlaç kaçakçılığı yapıyor sanırım Delfin, dedi sağdaki melek.

Komşum bu kaçakçılıkta çağ atlamış herhalde. Bu ne kadar ilaç, dedi soldaki de.

Sürekli yara alıyorlarsa bizimkiler tarafından!?

 

Yarasına baktıktan sonra iyice oksijenli su ile temizlemiş daha düzgün bir dikiş atmıştım.

 

Kendimi intern hekim olma zamanlarında hatırladım. Güzel anlardı.

 

Birkaç karıştırdığım antibiyotikleri yeni bir serum açıp içine enjekte ettim. Direkt verip şoka da sokmayalım adamı değil mi?

 

Sanki biraz öldürmeye niyetlisin Delfin, dedi sağdaki melek.

Bırak öldürsün, dedi soldaki de.

Aynen Hipokrat beyfendi de öyle diyordu. Bunlar karıştırılabilir antibiyotikler. Adamı öldürmeyi çok istesem de doktorum ben. Öldüremem.

 

Çok geçmeden kapının açılmasıyla yan gözle oraya baktım. Araz gelmişti yine!

 

“Ooo bakıyorum da işinde gücündesin Delfinciğim!” Bıkkınca nefes verip serumları değiştirdim. Şeytan diyor al neşteri daya şah damarına. Dünya bir pislikten arınsın ama nerdee?

 

Sen yine de şeytana uyma Delfin, dedi sağdaki melek.

Niye uymuyormuş? Şeytan bile bunları görünce kendinden utanıyordur, dedi soldaki de.

 

“Safir, seni terörist iyileştirirken görse senden nefret ederdi herhalde!” Kaşlarımı çatıp ona döndüm “Ne münasebet?! Bence onun yarım bıraktığı işi tamamladığım için gurur duyardı benimle.” Biraz yalandan kim ölmüştü?

 

“Ne dedin sen? Ne demek yarım bıraktığı iş?” Omuz silktim “Ne anladıysan o?” İki adımda yanımda bitip saçımdan geriye çekti beni. Ardından sol tarafıma indirdiği yumruk ile yere savruldum. Vazgeçtim bir yalanla ben ölebilirmişim.

 

Yumruğu beklemediğim için savrulmuştum. Dudağımın kenarı patlamıştı. Tekrardan saçımın kenarına asılıp kaldırdı beni. El mahkum kalktım yerden.

 

“Öldürdün mü lan?! KONUŞ! ÖLDÜRDÜN MÜ?!” yüzüne baka baka sırıtıyordum ve bu da onu daha çok kışkırtıyordu “LAN!”

 

“NOLUYOR BURADA?” Devil bey de geldiğine göre buyurun cenaze namazıma!

 

“Bu orospu, Ejder’i öldürmüş! “ şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırıp önce Araz’a sonra da Devil’e baktım.

 

“Öyle bir şey olmadı! Yalan söylemeye utanmıyor musun Araz, sahibine?”

 

“Seni var-“ Sol elini vurmak için kaldırdığında Tankut Devil’in sesi ile havada kaldı eli “Kes şunu Araz!” Bir adım atıp kolumdan çekti beni.

 

“Kontrol ettin mi? Cidden öldürmüş mü?” Kafasını salladı “Hayır efendim.”

 

“Nereden eminsin o zaman?”

 

“Safir’in yarım bıraktığı işi ben tamamladığım için gurur duyardı, dedi efendim.” Yan gözle bana baktığını gördüm Devil’in. Sonra Araz’a döndü.

 

“Kontrol et!” Araz hemen kafa sallayıp nabzına baktı Ejder’in. Donakalan bir ifadeyle Devil’e baktı “Yaşıyor efendim!” Omuz silktim “Ben demiştim ölmediğini!”

 

Çatık kaşlarla bana döndü Araz “Ne diye öyle dedin o zaman lan?!” Çenemi diktim “Türklerin şakası olmadığını anlamanız için!” Burnundan soluyordu resmen. Tankut Devil’in kısıkça güldüğünü duydum.

 

Gözlerimi ona çevirdiğimde kolumu tutan elimi bırakmış alkışlamaya başlamıştı “Bravo! Gerçekten bravo!” Araz’a başı ile çıkmasını söyledikten sonra üzerime gelmeye başladı. Ben de geriye adım atmaya başladım tabi.

 

Sırtım duvara çarpınca gözlerimi gözlerine diktim. Son kez adım atıp bir kolumu başımın yanından duvara yasladı. Üzerime eğildi gözleri kısık bir şekilde “Sevdim seni Delfin! Özellikle o dikbaşlılığın beni benden aldı. Ama ateş çemberinin ortasında bir barutsun. Ona göre ayağını denk al!”

 

Birdenbire kasığına geçirdiğim dizim ile iki büklüm oldu. Ruhsuz bir şekilde bakıyordum acı çekişine. Hak etmişti.

 

“Delfin, Delfin, Delfin. Pişman olacağın şeyler yapıyorsun!”

 

“Ben pişman olmam! Yaptıklarımın hepsinin bir karşılığı var! Bir terörist iyileştirdim az önce! Adamın önünü arkasını düşünmeden yumruk attı bana! Sorun, yumruk savurmaktaysa onu da yaparım! Ama ben doktorum ve bir yemin ettim. Bana yeminimi bozdurmayın!”

 

Acısı geçince dikleşti durduğu yerde. Kolumdan tuttu. Bu sefer tutuşu çok sertti. Geldiğimiz yerden geri yukarı çıkmıştık. Ama bu sefer odaya değil çıkış kapısına gidiyorduk.

 

“Arabayı getirin! Hançer’e de buluşma noktasını bildirin! Şenlik başlasın bakalım!” Kolumu kurtarmaya çalıştım fakat o kadar sert tutuyordu ki yerinden oynamıyordu bile.

 

Bir adam gelip bileklerimden bağladı daha sonra gelen minibüse bindirdiler beni. Tekerleğin çıkarttığı çığlık sesi tüylerimi ürpertirken sakin kalmaya çalışıyordum.

 

Hançer’e buluşma noktasını bildirin! Şenlik başlasın bakalım!

 

Aklımda sürekli sesi yankılanıyordu. Şenlik derken ne demek istemişti? Tuzak mı kurmuştu yoksa onlara? Aklımı bulandıran sorularla cebelleşirken Araz’ın sesini duydum.

 

“Merhabalar Hançer timi! Beni görmeyeli uzun zaman olmuştu!”

 

“Ulan piç herif seni elime geçirdiğimde ölmek için yalvaracaksın!” Özgür’ün sesini duyduğumda dikkat kesilmiştim telefona. Araz bir telefona bir bana bakıyordu.

 

“Beni bu kadar sevdiğinizi bilmiyordum. Delfin bunu duydu ve eminim ki çok üzüldü. Değil mi Delfin?” Derin bir nefes verip Araz’a diktim gözlerimi. Alaycıl bir şekilde bakıyordu.

 

“Nerede Delfin? Bir şey yaptıysan ona…” uzunca cıkladı Araz. Sonra bana döndürdü telefon kamerasını.

 

Ekranda Uraz da dahil olmak üzere hepsi vardı. Safir ile göz göze geldim. Birkaç saatte göz altları çökmüştü.

 

“Delfin, abiciğim iyisin değil mi?” İlk önce Tankut Devil’e ardından telefona baktım “İyiyim abi, sorun yok. Bir şey yapamazlar bana!” Tankut Devil sırıtırken Araz kahkaha atıp telefonu kendisine çevirmişti.

 

“Ne kadar da koruyucu bu kız Hançer timi. Sizi üzmemek için iyi numarası yapıyor, kıyamam!”

 

Yanıma geçip oturdu. Artık kadrajda ikimiz vardık. Eliyle önüme düşen saçlarımı çekmeye çalıştı ama kafamı uzaklaştırarak engellemiştim.

 

“Bir teröristi iyileştirdiğini niye söylemiyorsun, Delfin? Ejder’i yaşattığını söylesene!” Göz devirip telefona geri çıkarttım bakışlarımı “Safir sen bu adamı vurmuşsun ama daha bunlar adamlarına bile sahip çıkamıyor! Kendilerince bir işe yar-“ sözümü kesen şey Araz’ın boğazımı sıkması olmuştu.

 

“LAN!” elimle engellemeye çalışsam bile bağlı olduğum için çok fazla engelleyemiyordum. Telefonu yere atıp beni iyice koltuğa yaslayınca gözümün kaydığını hissetmeye başlamıştım.

 

“ARAZ, SENİN DERİNİ YÜZECEĞİM OROSPU ÇOCUĞU! KES ŞUNU!” artık kızardığıma emindim. Safir’in ve diğerlerinin sesi derinden geliyordu.

 

Tankut Devil’in de gözleri kızarmış, Araz’a baktığını gördüm. Çok kısa bir andı. Araz’ın yere attığı telefonu alması ile Araz’ı ensesinden tutup çekmesi bir olmuştu.

 

“Ben sana bu kızı sağ istiyorum, dedim it herif!” Onun sesiyle eş zamanlı duyulan bir ses de benim öksürüklerimdi.

 

“Delfin! Delfin ses ver iyi misin? ULAN ARAZ SENİN O SİK BEYNİNİ ÇIKARTIP KARGALARA YEDİRECEĞİM! OROSPU ÇOCUĞU SENİ! DELFİN, SES VER GÜZELİM HAYDİ! ” Safir’in endişeli sesini duysam bile ses veremiyordum. Beni görmedikleri için delirmek üzere olduklarına emindim. Ben ise sadece öksürmekle yetiniyordum.

 

“Bir daha benim emrim olmadan kolunu bile tutmayacaksın! ANLADIN MI LAN BENİ?” Araz öfkeyle harmanlanmış korkulu gözlerle kafa salladı. Tankut Devil’den gerçekten çekindiğine emindim artık.

 

Telefonu kendine çevirdi. Yüzündeki sırıtışı büyüttü.

 

“Hançer timi! Kadim dostlarım! Sizi canlı gördüğüme sevindim. Duydum ki benim peşimdeymişsiniz, böyle hayran kitlemin olması muazzam bir şey fakat ben sosyal bir insan hiç değilim!”

 

“Delfin’i göster lan orospu çocuğu! Senin sik suratını değil.” Özgür’ün çıkışıyla kaşlarını kaldırıp kafasını salladı “Delfin benim elimdeyken benimle böyle konuşmanız gözlerimi yaşartıyor arkadaşlar!”

 

Telefonu bana çevirdi daha sonra da Araz’ı savurduğu koltuğa kendi geçti. Şimdi ikimiz yan yana duruyorduk.

 

“Delfin cidden çok şaşırttı beni. Hala da şaşırtıyor. Çok tapılası bir bayan!” Bana döndü “Öyle değil mi?” Yutkunup en ters ifademle baktım. Genişçe otuz iki diş sırıttı. Dudaklarını birbirine bastırıp arkasına yaslandı.

 

“Utandı sanırım… Neyse! Nerede kalmıştık?” Tekrardan gülüp devam etti.

 

Kesinlikle ruh hastası, dedi sağdaki melek.

Tam Delfinlik desene, dedi soldaki melek.

Ya ya ne demezsin! Sinir ve ruh hastalıkları uzmanıyım ben sanki?

Benzer seninki de. Beyin ve sinir cerrahı, dedi bu sefer soldaki melek.

 

“Gerçi hiç başlamamıştık değil mi? Siz beni zaten tanıyorsunuz. Tanışma faslını es geçiyorum. “ Safir’in bıkkınca nefes verdiğini duydum “Kısa kes Devil!”

 

Kafa salladı “Tabi ki Yüzbaşım! Ne diyorsunuz?” Bana baktı bir süre “Heh!” Telefona geri döndü “Emredersiniz komutanım! Oldu mu?”

 

“Senin o gözlerini çıkartıp timsahlara yedirmeden konuş!” Diye çıkışınca abim, bana döndürdü telefonu “Abin çok kaba, güzel kadın! Yanımızda senin olduğunu bile bile böyle sözler… Cık, yakıştıramadım!”

 

Sinirleniyordum artık “Kısa kes artık! Senin boş goy goylarını dinlemeyeceğiz!” Yüzüme yaklaştı “Vaktimiz olsa bir gece uzun uzun dinletirdim de kendimi, başka zamana artık.” Diye fısıldadı.

 

“Konuş artık ne istiyorsun?” Bendeki gözünü çekti “Çok basit! Sadece Delfin’i almaya gelmenizi istiyorum arkadaşlar!” Kaşlarımı çattım.

 

“Nasıl yani?” Safir tek kaşını kaldırmış ekrana bakıyordu “Basbayağı. Verdiğim adrese gelecek ve alacaksınız Delfin’i.”

 

Sinirime hakim olamayarak konuştum “Sen hasta mısın? Madem bir şey istemeyecektin ne diye kaçırdın beni? MANYAK HERİF!” sakince bana döndürdü kafasını.

 

“E sevgilinin vurduğu adamı iyileştirdin ya! Yetmez mi?”

 

“Umarım o verdiğim antibiyotikler yan etki yapar da geberip gider Ejder midir ne zıkkımsa!”

 

“BEN SENİ-“

 

“ARAZ DEDİM!” ilk defa sesini yükseltince korkmuştum. Yerimden zıpladım bir an.

 

“Kusura bakma Delfin. Kendimi tutamadım bir an!” Gözlerimi kapatıp sabır diledim allahtan.

 

“Konum neresi? Söyle hemen!”

 

“Safirciğim sakin ol! Bugün kavuşacaksın sevdiceğine! “ kendi tarafına geçip bacak bacak üstüne attı. Hay ben bacağına s-

 

“Suriye sınırının altı kilometre kuzeyinde bir vadi var. Orada bekliyor olacağız sizi! Acele etmeyin ha!” Dedikten sonra karşıdan cevap gelmesini beklemeden kapattı telefonu.

 

“Seninkileri çok güzel bir sürpriz bekliyor Delfin!” Dişlerimi sıktım. Tuzak kurduğu belliydi. Allahtan timdekiler tuzak olma ihtimalini düşünebilecek kabiliyette oldukları için tedbirli olacaklardı. Buna emindim.

​​​​​​……

NASILDI BÖLÜMÜMÜZZZ??

TANKUT DEVİL NASIL BİRİSİ SİZCE?

DELFİN’İN DİKBAŞLILIĞI?

ARAZ?

BİR SONRAKİ BÖLÜM SINIRLAR DOLUNCA GELECEKTİRRR☺️☺️

SİZİ ÇOK SEVİYORUMMM❣️❣️❣️

 

Bölüm : 16.03.2025 17:44 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...