58. Bölüm

39. Bölüm

🌸🤍Tıp 🤍🌸
tipsevdali

HERKESE SELAMLARRRRR!

ÖZLEDİNİZ Mİ BENİİİİ😁🫠

EVET DİYECEĞİNİZİ UMARAKTAN DEVAM EDİYORUM 😆😆

HANÇER EVRENİ, YENİ BÖLÜM GURURLA SUNARRR…

YENİ BÖLÜM İÇİN SADECE OY SINIRI VERECEĞİM AMA İKİ HAFTA SONRA GELECEK BÖLÜMÜMÜZZZZ 🙃

HAYDİ BÖLÜMÜMÜZE GEÇELİMMM🤍🤍

 

……

 

Hastane odasında bekliyordu herkes. Delfin, yaklaşık yarım saat önce resmen ölmüş ve geri dönmüştü. Tam ümitler bitti derken yeniden gelen kalp atışı sesi ile yeniden doğmuştu, biten ümitler.

 

Komadan çıktıktan sonra normal odaya almışlardı Delfin’i. Zor da olsa kendi kendine nefes almaya başlamıştı. Hava makinesine bağlı şekilde uyuyordu. Henüz uyanmamıştı fakat yaşaması bile herkesin rahatlamasına neden olmuştu.

 

Seren ve Çiçek, Güney ile Uraz’ın görevden önce kaldığı eve gitmişlerdi. Burada beklemelerini istememişti Savaş. Nurdan Hanım, tansiyonu yükseldiği için başka bir odaya alınmış, sakinleştirici verilmişti. Fazıl Bey de eşinin yanında duruyordu.

 

Güney hariç Hançer ekibi, Delfin’in kaldığı odanın önünde bekliyordu. Açelya, içerideydi. Delfin’in uyanmasını dört gözle bekliyordu hepsi. Delfin uyanınca rahat nefes alacaklardı.

 

Bu süreçte Safir, Kaya, Ulu, Özgür ve Uraz çok yıpranmıştı. Sanki Delfin’in değil de onların ciğeri çökmüştü. Delfin uyanana kadar burada beklemeye yemin etmişlerdi resmen.

 

Açelya’nın odadan çıkmasıyla hepsi ayaklandı. Yüzündeki gülümsemesiyle çıkmıştı Açelya içeriden.

 

“Delfin, daha iyi. Çok şükür nefesi düzene girdi. Birkaç dakikaya kendine gelir diye umuyorum.” Sevinçle birbirine sarıldı hepsi.

 

“Peki biz ne zaman göreceğiz Açelya?” yüzündeki gülümsemesiyle yanıtladı Açelya.

“Birazdan alırız içeriye sizi. Ama iki üç kişi girebilir haberiniz olsun.”

 

“İyi, ben gireceğim.”

 

“Ben de gireceğim.”

 

Safir ile Özgür’ün sözüyle Ulu ve Kaya birbirlerine baktı şaşkınlıkla.

 

“E biz kaldık lan!”

 

“Vallahi abiciğim sen dışarıda kalabilirsin. Ben gireceğim içeriye.” kaşlarını çattı Kaya “Ne demek ‘Sen dışarıda kalabilirsin.’ lan? Dalga mı geçiyorsun benimle? Sen kal dışarıda, ben gireceğim kardeşimin yanına.”

 

“Allah Allah! Senin kardeşin de benim neyim? Bacanağım mı sanki? Benim de kardeşim. Ben de gireceğim. Açelya?” Açelya iki kardeşin atışmasını tebessümle izliyordu.

 

“Bir kişiyi mi ayıracağım ben abilerim? Aşk olsun! Dördünüz de girebilirsiniz.”

 

Omuzlarını dikleştirdi hemen Ulu “Tabi ayırmayacaksın kız. Abileriyiz biz. Ayıracaksan bu ikisini ayır.” en son Safir ile Özgür’ü göstermişti.

 

“Biz ne alaka Ulu? ‘Girebilir miyiz?’ demedik. Gireceğiz dedik.” Özgür de ciddiyetle kafa salladı Safir’in dediğine.

 

“Komutanım haklı. Biz gireceğiz, nokta.” Kuzey, Barlas, Aykan ve Atilla da gelmişti yanlarına.

 

“Siz yine neye tartışıyorsunuz acaba?” Aykan’ın sorusuna Açelya cevap verdi “Odaya kim girecek diye tartışıyorlar, Aykan abi. Ben hepsine izin verdim ama hala tartışıyorlar. Amaç ney anlayamadım.”

 

Kafasını tavana dikip derin bir nefes verdi. En sakin anlarından biriydi bu dörtlünün.

 

“Kız izin vermiş işte. Daha neyi tartışıyorsunuz acaba? Kaya devrem, bari sen akıllı davransan da uymasan şunlara.”

 

Safir, kafasına vurdu yandan “Niye? Biz gerizekalı mıyız?” Kuzey ve Barlas gülmemek için zor tutuyorlardı kendilerini. Atilla ise tebessüm ediyordu bu duruma sadece.

 

“Bu sorun bile ne kadar akıllı olduğunu gösteriyor, devrem. Merak etme sen?”

 

“Gökhan Albaydan haber var mı? Araz’ın leşini almışlar mı?” Hepsi bu soruyla yeniden sinirlenmişti. Araz, artık ölüydü fakat ölüsü bile içlerini soğutmuyordu.

 

“Araz, öldü mü?” Açelya’nın şaşkınca sorduğu soruya Kuzey cevap verdi “Evet güzelim. Araz piçi artık bir leş. Kurtulduk ondan.”

 

“Bakalım kurtulduk mu? Yoksa arkasındakileri mi başımıza sardık? Orasını zaman belirleyecek.” Kaya sıkıntıyla nefes verdi. Haklıydı Safir. Arkasındaki adamları daha çok kışkırtacaktı bu durum. Sonuçta Türkiye’deki en önemli adamlarını öldürmüşlerdi. Karşılığını vereceklerdi.

 

“Şimdilik düşünmeyelim en iyisi. Delfin bir uyansın, kendine gelsin. Ondan sonra düşüneceğimiz bir durum bu. Tankut Alexander Devil… Esas adam o. Onu bulmalıyız.”

 

Delfin’in vurulduğu yerde o da vardı. Hatta Delfin’i kaçıran Devil’in kendisiydi. Fakat Safir bir şey fark etmişti. Bomba eyleminin yapılacağını öğrendikleri gün ensesi kapalıydı. Delfin’in vurulduğu gün de kapalıydı. Bu, Safir’i fazla şüphelendiriyordu. Ensesinde iguana dövmesi olduğu kesindi fakat onun anlamadığı, Tankut Alexander Devil neden ensesini kapatıyordu?

 

“Şimdi sırası değil Barlas. Şimdi düşüneceğimiz tek şey: Delfin. O uyansın ilk önce.”

“Aynen öyle. Aykan komutanım çok haklı. Del bir uyansın ondan sonra onun da zamanı gelir.”

 

Safir, kafasını sallayıp elleri arkada olacak şekilde yürümeye başladı. Delfin’i çok özlemişti. Yüzünün güldüğü anı görmek için zamanı sayıyordu. Bir kulağı Açelya’nın vereceği ‘Girebilirisiniz!’ komutundaydı.

 

Delfin’in kalbinin durduğu zaman diliminde hiç olmadığı kadar çaresiz hissetmişti. Çaresizlik ney pek bilmezdi ama en acı bir şekilde öğrenmek vesile olmuştu Safir’e.

 

Delfin’in dedesi Fazıl Bey’i uzaktan da olsa tanıyordu. Birkaç kez evlerine gitmişti Uraz ile yakınken. Özünde çok naif bir adam olsa da söz konusu Delfin olunca içinden başka biri çıkmıştı. Onu ilk defa bu kadar sert görüyordu. İçindeki acıyı da tahmin edebildiği için alttan alıyordu aynı zamanda da.

 

Kaya ve Ulu, onun gibi düşünmüyordu ama. Ne kadar Delfin’in dedesi olsa da Fazıl Bey, onlara olan tutumu hoşlarına gitmemişti iki kardeşin. Vicdan azabının getirisi büyük olurdu fakat bu, onlara göre ileri dereceydi.

 

Açelya, Kuzey ile danışmanın oraya gidip gelmişti. İmzalaması gereken belgeler vardı ve birikmeden imzalamak istemişti. Hançer’in yanına geldiklerinde hiç düşünmeden Delfin’in odasına girdi. Değerleri iyice stabil hale gelmişti. Gururla gülümseyip eli kapı kolunda meraklı gözlerle ona bakan arkadaşlarına döndü.

 

“Girecek beyfendiler buyursun bakalım! Delfin, kuvvetle muhtemel birazdan uyanır. İlk sizi görmesin mi uyanınca?” Hemen hareketlendi dörtlü.

 

Hepsi anlaşmış gibi hareket edince diğerleri bu duruma gülmekle yetinmişti. Adları geçince düşmanlarına korku salan Hançer üyeleri şimdi yeni doğmuş bebek masumluğundalardı. Heyecanla girdiler odaya.

 

Safir ile Özgür bir tarafa, Kaya ile Ulu da diğer tarafa geçtiler. Açelya da el mahkum ayak ucunda duruyordu Delfin’in.

 

“Eee ne diye uyanmıyor?” hiç bakma gereği duymadı Açelya “Sinyal çekmiyordur Özgür. Geldiğini anlayamadıysa demek ki. Seni bekliyordu zaten uyanmak için değil mi?”

 

Özgür başta ciddi algılasa da sonra Açelya’nın onunla dalga geçtiğini anlamıştı.

 

“Ayıp ayıp! Senin gibi güzel bir doktora yakışıyor mu böyle ithamlar? Hasta yakınına saygı kalmamış. Peh!” Safir ensesine sertçe vurdu “Biraz daha salak salak konuşursan sana çok detaylı bir şekilde hasta yakınına saygıyı öğreteceğim Güner! Tüm hıncımı senden çıkartırım ona göre!”

 

Kaya ve Ulu bıyık altından gülüyorlardı. Özgür, tez canlı bir insan olduğu için Safir gibi sakin birinin gözüne çok batıyordu.

 

Kaya Delfin’in gözünün önüne gelen saçını çekti kenara. Kardeşinin böyle yatması canını yakıyordu. Bir an önce uyanmasını istiyordu artık.

 

“Uraz’ı da alsaydık keşke içeriye. Dışarıda kaldı öylece.” Kafa sallayarak destek çıktı Ulu “Abim haklı. Ne kadar babasından hazzetmesek de Delfin, onun için de değerli.”

 

Safir derin bir nefes verdi. Uraz’ın Delfin’in üzerine ne kadar düştüğünü görebiliyordu. Açelya’ya döndü mavilikleri. Tek kaşını kaldırdı “Alamaz mısın?” Açelya anında dikleşti yerinde “Alabilirim aslında. Durun! Çağırayım.”

 

Açelya hemen getirdi Uraz’ı. Çökmüştü iki günde Uraz da ama dayanıyordu diğerleri gibi.

 

“Uyandı mı?”

 

“Cık. Bekliyoruz biz de.” anlayışla kafa sallayıp elini pantolonunun cebine soktu Uraz. Gözleri Delfin’in üzerindeydi.

 

“Çok korktum kaybedeceğiz diye. Gitseydi ne yapardık bilmiyorum.” Sessizce onayladı hepsi. Kimse kestiremiyordu böyle bir sonda ne yapacaklarını.

 

Özgür de Delfin’e döndürdü gözlerini. Fakat gördüğü şey ile kalbi hızlandı. Delfin, yeşilleriyle ona bakıyordu. Uyanmıştı.

 

“Del!” Hepsinin gözü Delfin’e döndü anında.

“Abim, nasılsın?”

 

Delfin hiçbir şey demiyordu. Tek yaptığı şey gözleriyle etrafı incelemekti. Safir, ne olduğunu anlayamadığı için Açelya’ya döndü “Neden tepki vermiyor? Bir sorun mu var?”

 

Eliyle çekilmelerini söyleyip yanına geldi Delfin’in, Açelya. İlk önce önlüğünün cebindeki ışığı alıp göz bebeklerine tuttu. Refleksleri normaldi. Şimdiye tepki vermesi gerekiyordu.

 

“Delfin, ses ver kardeşim hadi.” Derince yutkundu Delfin. Komadayken entübe halde olduğu için boğazında ağrı vardı. Zor da olsa konuşmaya çalıştı.

 

“Boğ- boğazım çok kötü.” Açelya anında anladı nedenini. Meraklı gözlere döndü “Entübe oldu ya. Boğazı tahriş olmuş olmalı. Ağrı kesici verdireyim ben hemen.” Delfin’e döndü geri “Sen konuşabilirsin Del. Korkma, konuştukça açılacak boğazın. Sen de iyi biliyorsun kardeşim.”

 

Delfin göz kapaklarını yavaşça kapatıp açtı.

 

“Abim, iyisin değil mi?”

 

“İyi tabi komutanım. Benim kardeşim nasıl kötü olabilir ki? Değil mi Del?” yorgunca gülümsedi Delfin.

 

Ne kadardır bu halde olduğunu bilmiyordu. Ne olduğunu hatırlıyordu, ara sıra yanına girdiklerinde de duyuyordu seslerini ama cevap veremiyordu. Konuşması gerektiğini bildiği için çabaladı.

 

“İyiyim abi. Boğazım ağrıyor sadece. Siz? Siz iyi misiniz?” Sonda Safir’e dönmüştü gözleri. Safir, dolu gözlerle bakıyordu Delfin’e. Açmıştı canı gözlerini. Ondan mutlusu yoktu şu anda.

 

“Biz iyiyiz bücür. Sen uyandın ya… İşte şimdi daha iyiyiz.”

 

Uraz hala bir şey dememişti. Kendini çok fazla suçluyordu Delfin’in kaçırılmasında. Engelleyememişti Delfin’i almalarını. Biraz daha atik olsa ya da arkasındaki adamı fark etse belki de bunların hiçbiri yaşanmayacaktı bile.

 

Delfin, anlamıştı ama Uraz’ın durgunluğunu. Kaşlarını çattı anında “Küçük dayıcığım. Sen ne diye uzak duruyorsun bakalım? Gel şöyle yamacıma.” Uraz mahcubiyetle yaklaştı yanına.

 

“Özür dilerim Delfin. Seni koruyamadım. Görevim sadece sana sahip çıkmaktı. Ben onu bile beceremedim. Sana karşı çok utanıyorum.” Dudaklarını birbirine bastırıp elini tuttu Uraz’ın Delfin.

 

“Sen elinden geleni yaptın Uraz. Kalabalıklardı, bir süreden sonra illaki alırlardı beni. Senin bir suçun yok. Kendini sakın suçlama. Anladın mı beni?”

 

Uraz da burukça gülümseyip baş parmağı ile okşadı tuttuğu eli. Haklıydı Delfin. Ama yine de içi hiç rahat değildi ona karşı.

 

“Yine de hemen kendimi affetmemi bekleme olur mu Delfin? Zamana ihtiyacım var.” Anlayışla baktı Uraz’a. Zaman istiyorsa verirdi.

 

“Artık çok durmasak ya? Bir kişi kalsın odada.” Açelya’nın uyarısıyla durgun hava dağıldı anında.

 

“Safir kalsın biraz. Biz çıkalım.” Kaya’nın anlayışla dediği şeyle Safir, kafasını eğdi teşekkür edercesine. Kaya ikisinin ilişkisine önceden olduğu gibi karışmıyordu. Belki kendine hak vermiyordu karışmak için. Abilik yapmamıştı şimdiye kadar karışma gibi bir hakkı olmadığını düşünüyordu. Aksi bir durumu olsaydı da karışmazdı ama. Safir’den iyisini bulamazdı kardeşi. Bu devirde Safir gibi birisini bulması, Delfin’in en büyük şansıydı.

 

Ulu, Özgür ve Uraz da ikiletmedi bu isteğini Kaya’nın. Onlar da görmüştü. Safir, hiç olmadığı bir şekildeydi şu geçen günlerde. O yüzden Delfin ile baş başa kalmaları onun açısından iyi olacaktı.

 

Oda boşaldığı anda ikisi de ne yapacağını ne diyeceğini bilmiyordu. Çok şey yaşanmıştı. Hangi birisi konuşulacaktı…

 

Safir iki adımda Delfin’in yanına gelip ilk önce dikleştirdi yavaşça bedenini. Kafasına da bir öpücük kondurmayı ihmal etmemişti. Arkasına yastığını da koyduktan sonra serumlu eline dikkat ederek yanına oturdu yatakta. Elini tutup katarerin giriş kısmını okşadı. Hala göz teması kurmamıştı Delfin ile.

 

Asıl suçlu oydu ona göre. Araz’ı başlarına o sarmıştı. Ona inat almışlardı Delfin’i. O vurmuştu Ejder’i. Her şey ona çıkıyordu.

 

“Ne zaman bana bakmayı düşünüyorsun?” Delfin’in kaşları kalkık sorduğu soruyla nihayet kaldırdı bakışlarını ellerinden Safir. Delfin çok tatlı bakıyordu ona. Elinde olsa göğsüne sarar, bir daha da bırakmazdı.

 

“Elimde olsa hiç bakmazdım. Bakacak yüzüm yok Delfin.” Sinirle nefes verip kurumuş dudağını ıslattı “Niye yüzün yok? İtler mi yedi Safir?” Ani gelen soruyla şaşkınca bakakaldı Delfin’e. Böyle bir çıkış beklemiyordu.

 

“Yok… Yani şey-“

 

“Sen de Uraz gibi ‘Her şey benim suçum.’ edebiyatına başlamayacaksın inşallah!” Sıkıntıyla nefes verdi Safir. Tam olarak ona başlamak üzereydi üstelik. Her şey onun suçuydu…

 

Derin bir nefes verip devam etti Delfin “Daha kaç kere daha söylemem gerekiyor bilmiyorum. Sizin bir suçunuz yok. O herif zaten ben olmasam da başka birine takardı. Karşınızdayım. Hem de capcanlı bir şekilde. Şükretmek yerine benden uzaklaşıyorsunuz.”

 

Telaşla kaşlarını çattı Safir. Delfin, hayata geri döndüğünde şükür namazı bile kılmıştı hastanenin mescidinde. Nasıl şükretmezdi? Nefes alma sebebi dönmüştü hayata geri.

 

“Varlığın için her daim şükrediyorum ben Delfin. Şu anda da öyle. Ama suç..” elini göğsüne koydu “Şurama oturdu, gitmiyor. Ne yapsam atamıyorum içimden. O yüzden bu halim.” başını yana eğip gözlerini Safir’e dikti Delfin. Anlıyordu onu. Hem de çok iyi. Ama Safir üzüldükçe Delfin’in canı daha da yanıyordu.

 

“Geçti bitti Safir. İyiyim ben, yanındayım…” tebessüm edip biraz daha yaklaştı Delfin’e. Ellerini belinin iki yanına koyup alnını alnına koydu Delfin’in. İkisinin de gözleri anında kapandı. En huzurlu anlardan birini yaşıyorlardı.

 

“Keşke hep böyle kalsak…” Derince gülümsedi Safir “Sen iste zaman bile durur benim için.”

 

Bir süre daha böyle kaldıktan sonra ilk teması Delfin kesti. Elini Safir’in yanağına koydu, okşadı yavaşça. Sakalları yeni çıkmaya başlamıştı. Tebessüm etti.

 

“Kendinize bakmamışsınız Yüzbaşım. Bu ne bakımsızlık?”

 

“Senden ayrılamadım ki. Ne bakımı be Delfin?” dudağını yalayıp en çok merak ettiği soruyu yöneltti Safir’e.

 

“Araz… Ona ne oldu? Kaçtı mı?” anında yüzü düştü Safir’in. Olan huzuru öfkeye dönmüştü. Hatırladıkça geçmişe gidip yeniden öldürmek istiyordu onu. Delfin’e döndü bakışları. Meraklı gözlerle bakıyordu Delfin.

 

“Boşver sen şimdi onu. Ağrın sızın var mı senin? Boğazın ağrıyordu. Açelya’nın verdirdiği ilaç iyi geldi mi?” bıkkınlıkla baktı Safir’e Delfin. Sorusunu es geçmişti çünkü.

 

“Bilmem belki vardır belki yoktur.” tripli bir şekilde verdiği cevapla anlamaz bir yüz ifadesine büründü Safir. Neden böyle davranmıştı Delfin durduk yere?

 

“Bu bir cevap değil, doktor hanım. Sen hastalarından böyle bir cevap duysan ne yapardın?”

 

“Ama şu anda ben hastayım. Sen de doktor değilsin üstelik.” Safir dişlerini göstererek sırıttı. Kafasını yana eğip alt dudağını ısırdı. Bu tatlılığı bir daha gördüğü için sevincini hiçbir yere sığdıramazdı.

 

“Ben gideyim de doktorunu çağırayım bari. Ona de en azından.” Delfin, ne kadar gitmesini istemese de trip attığı için bir şey diyemiyordu.

 

Safir ayağa kalkıp bir adım geriledi. Baş parmağıyla kapıyı gösterdi “Gidiyorum.”

Delfin hiç umursamadan bakıyordu Safir’e. Safir ise bir hareket bekliyordu kalmak için.

 

Bir adım daha attı “Bak gidiyorum.” Delfin inatla gitmesini bekliyordu ne kadar istemese de. Safir korkarak bir adım daha attı. Artık kapının önündeydi.

 

“Gidiyorum dedim.” Delfin en sonunda patlamamak için zor duruyordu.

 

“Kızım ciddi ciddi gitmemi mi istiyorsun sen?” Delfin tek kaşını kaldırdı “Belli değil mi sence de?”

 

“Cık, değil. Dil yalan söyler de gözler, söylemez.” kendini çok kasmadan öne eğildi azıcık Delfin “Ya! Söyle bakalım bay bilmiş. Ne diyor dilim ve gözlerim?”

 

Safir kendinden emin bir şekilde attığı adımları yeniledi. Ama bu sefer Delfin’e yaklaşmıştı. Göz hizasına kadar gelip durdu.

 

“Dilin ‘Git!’ diyor. Gözlerin ise…” gözleri ilk dudaklarına sonra da gözlerine kaydı. İki eli de belinin iki yanında yatağa yaslıydı.

 

“Evet, gözlerim ise?”

 

“Resmen ‘Gitme!’ diye bağırıyorlar.”

 

Dudağının kenarı havalandı Delfin’in. Her zamanki gibi okuyordu onu Safir. Asla bu durumdan şikayetçi değildi. Hep yanında olsun o, ona yeterdi.

 

“Bravo! Gerçekten bravo! Etkilendim.” Burnunun ucunu öptü Safir “Ne kadar etkilendin?” Düşünür gibi tek gözünü kapatıp dudağını büktü Delfin. Safir ile uğraşmak hoşuna gidiyordu.

 

“Kelimelerce karşılığını bulamadım.” Safir tam bir kere daha öpecekken çalan kapıyla söve söve ayrıldı Delfin’den.

 

“Girin!” Delfin’in ikazı ile kapı açıldı. İlk önce Fazıl Bey girdi içeriye. Ardından sırasıyla Nurdan Hanım, Göktuğ ve Savaş girdi. Uraz da yanlarındaydı.

 

“Torunum? İyisin değil mi?” Nurdan Hanım gözü yaşlı bir şekilde az önce Safir’in oturduğu yere oturdu. Delfin, anında fark etmişti iyi olmadığını yine.

 

“İyisiniz değil mi? Göründün mü doktora?” Nurdan Hanım burukça gülümsedi düşünceli torununa. Kendi acısını unutup onunla ilgilenmesi çok değerliydi onun için.

 

“Sen beni boşver yavrum. Sen iyisin ya artık ben de çok iyiyim.” yandan ona sarılan kişiyle odağı dağıldı Delfin’in. Solunda, Göktuğ sıkıca sarılmıştı ona.

 

“Ortanca dayı, hayırdır?” burnunu çekip omzunu silkti Göktuğ. Delfin onun için farklı olmuştu. Çok etkilemişti bu durum onu da.

 

“Sus kız! Kalacağım az böyle.” Derince tebessüm edip elini omzuna koydı Göktuğ’nun.

 

“İyiyim ben dayı. Böyle sarılmaya da devam edersen eğer dikişlerim patlayacak.” Aslında ne kadardır yattığını kestiremese de dikişlerinin acımamasından dolayı tahmini vardı. Dikişlerinin patlaması artık düşük bir olasılıktı fakat yine de dikkat etmekte fayda vardı.

 

Göktuğ hemen ayrıldı Delfin’in sözüyle. Kendisi yüzünden canı yansın istemezdi “Çok… Çok özür dilerim Delfin. Bir yerin acımadı değil mi?”

 

Gülümsedi bu telaşına Delfin. Göktuğ dayıları arasındaki en değişik ama en sevdiği olabilirdi. Nedense Uraz’ı dayısı olarak değil de arkadaşı olarak görmek daha işine geliyordu. Belki de ilk arkadaş olarak gördüğü için olabilirdi.

 

“Sadece takıldım dayı. Dikişlerim kapanmış, hissedebiliyorum. En az iki haftadır uyuyorum sanırım değil mi?” hepsi gözlerini kaçırmıştı bu soruyla. ‘Keşke daha fazla uyusaydı da dünkü olay hiç yaşanmamış olsaydı.’ diye geçirdiler içlerinden.

 

Kimse cevap vermeyince Delfin, üstelemedi daha fazla bu durumu. Onları da yıpratmış olduğunu fark edebiliyordu. Bir sürü hasta yakını görmüş, tanımıştı. Artık kimin ne hissettiğini anlayabiliyordu.

 

Savaş abisine döndü gözleri “Çiçek ile Seren neredeler? Onları da görmek isterim.”Savaş hemen gelip Göktuğ’yu itti kenara. Kısacık da olsa sarılıp başına bir öpücük kondurdu yeğeninin.

 

“Onlar burada durmasınlar diye Uraz’ın evine gönderdik. Gelip gittiler onlar da kaç gündür. Senin uyandığını söyledim içeriye girmeden önce. Çok sevindiler. Muhtemelen yolda bile olabilirler şu anda.”

 

Mahcupça gülümsedi Delfin. Onlara böyle bir şey yaşatmak istemezdi. Belki Araz’ın üzerine atlamasaydı bunların hiçbiri olmayacaktı. Ama o an gözü dönmüştü. Annesinin katilini iyileştirmiş olma ihtimali çok koymuştu Delfin’e. Bu durumda esas suçlu Safir ya da bir başkası değildi ki… Delfin’in ta kendisiydi.

 

Kapı tıklandı ve içeriye Açelya girdi. Delfin, kapıyı göremiyordu ama önünde Hançer timinin olduğuna adı gibi emindi.

 

“Artık yalnız bırakalım Delfin’i. Biraz dinlensin, henüz tam olarak kendine gelmiş de değil. Tetkitlerini yapalım ilk önce sonra da çıkıp çıkmayacağına karar veririz.”

 

Delfin bıkkınca oflayıp baktı Açelya’ya. Uyanalı saat olmamıştı ama şimdiden sıkılmıştı hasta odasından.

 

“Beni bugün çıkartıyorsun Açelya. Ben burada kalamam.”

 

“Allah Allah efendim! Niyeymiş o?”

 

“Sıkıldım çünkü Açelya.” Safir alaycıl bir ifadeyle döndü Delfin’e “Sen ve hastaneden sıkılmak? Bağdaştıramadım.” göz devirdi bu dediğine Delfin.

 

“Hastaneden sıkılmadım zaten. Hasta odasından sıkıldım.” bu sefer Uraz konuştu “E her zaman görüyorsun.”

 

Delfin patlama noktasındaydı artık “Hasta olarak hastane odasında olmaktan sıkıldım Uraz, oldu mu!?” diye bağırınca hepsi gülmeye başladı. Eski Delfin dönmüştü. Bu mutluluklarını anlatamazlardı.

 

“Siz benimle kafa mı buluyorsunuz?” Safir gülerek kafasından öptü tekrar “Çok mu belli ettik?” Sinirle üstüne baktı Delfin. Safir, pişkin pişkin sırıtıyordu. Kafa sallayarak söylenmeye başladı Delfin “Ben göstereceğim size bu dalgayı. Bekleyin siz. Dönüşüm muhteşem olacak.”

 

🗡️🩺🗡️

 

Uyanmamın üzerinden koskoca on saat geçmişti. Boğaz ağrım artık kalmamıştı ve bu beni çok mutlu ediyordu. Hançer timi, Gökhan Albay çağırdığı için karargaha gitmek zorunda kalmıştı.

 

Safir’i zor ayırmışlardı benden orası ayrı…

 

Adam kim bilir kaç gündür sana hasret acaba Delfin, dedi soldaki melek.

Delfin’de düşünce nerede? O şu anda kafasında başka tilkiler dolandırıyor, dedi sağdaki de.

 

Ya siz nerelerdeydiniz? Özlemiştik vallahi!

 

Tabi özlediniz. Bizsiz olur mu hiç, diye konuştu yine soldaki.

 

Doğru, olmaz.

 

Şimdi de Seren, Çiçek, anneannem ve Açelya tüm kadro benim odamdaydık. Dedem ve dayılarım eve gidip üzerlerini değiştireceklerini söylemişlerdi.

 

“Delfin abla sence de bu çok güzel değil mi?” Çiçek’in bana olan sorusuyla düşünce dünyasından gerçek dünyaya dönüş yaptım. İnternet sitesinden baktığı bir elbiseyi gösteriyordu bana.

 

Gülümseyerek ona döndüm “Çok güzel Çiçek. Sana da çok yakışır eminim ki.” Heyecanla kafa sallayıp annesinin yanındaki koltuğa oturdu. Derin bir iç çekti.

 

“Bence de çok güzel. Düğünde giymelik tam.” Seren ters bir şekilde kızına bakıp yandan bir gülüş sergiledi “Düğünlükmüş… Te Allahım ya! Kızım, kaç kere dedim gitmeyeceğiz biz diye. “ omuz silkip telefonuna bakmaya devam etti Çiçek “Gitsek ölürüz sanki…”

 

Atışmaları aynı annemle bendi. Ben de çok kıyafet kavgası ediyordum onunla.

 

“Aman be torunum! Bir düğün için öyle denir mi? Elbet gideceğimiz bir düğün olur. O zaman alırsın istediğini.” suratı düşük bir şekilde kafa salladı sadece Çiçek.

 

Üzülmüştüm bu durumuna. El atmak gerekiyordu bana göre.

 

“Çiçek sana ne diyeceğim…” üzgün surat ifadesiyle bana baktı. Aldığım onayla devam ettim konuşmama “O elbiseyi alsan da biz beraber mi giysek?”

 

Dediğimi anlamamıştı. Kaşları çatıldı.

 

“Nasıl yani?”

 

“Yani şöyle… Aynısından bana da kendine de sipariş et birlikte ,iki kuzen, takım olalım. Ne dersin?” yüzünde oluşan hafif sırıtışla ben de gülümsedim.

 

“Aa Delfin ne güzel düşündü öyle. Hem günlük gibi duruyor kız elbise. Her zaman giyilir.” Açelya, Çiçek’in diğer yanında oturduğu için elbiseyi telefonundan görmüş olmalıydı.

 

“Aynen öyle. Günlük giyilebilir.” işaret parmağımla Çiçek’i işaret ettim “Senin için elbise giyeceğim, kıymetini bil kuzen.”

 

“Niye benim için ki?” omuz silktim “Normalde çok elbise giymem de ondan.” anlayışla kafa salladı.

 

Derin bir nefes vererek Açelya’ya döndüm. Gülümseyerek bana bakıyordu o da. Dudağımla ‘Çıkar artık beni buradan!’ diyerek isyanımı belli ettim. Sırıtışı büyüdü. Kaşlarını kaldırıp indirdi birkaç kez ‘Hayır!’

 

Açelya bizimle oyun oynuyor Delfin, dedi soldaki melek. Aksi halde bu kadar rahat olamazdı, diye de ekledi.

 

Anneannem ikimizin arasındaki şeyi fark etmiş olacak ki söze girdi.

 

“Siz ne diye kaş göz yapıyorsunuz bakayım? Bizden mi rahatsız oldunuz yoksa?” Açelya’ya bakarak bakışımı sertleştirdim kısa bir an. Anladı sağ olsun. Hemen anneanneme döndüm.

 

“Olur mu hiç öyle şey? Sizden neden rahatsız olalım? Sadece hastane boğmaya başladı beni. “ dudaklarını birbirine bastırarak bacağımı okşadı “Kolay şeyler yaşamadın kızım. Sorun olmaması için tutuyorlar seni.”

 

Biliyorum anneanne ben de doktorum ya hani! Ama elimde değil oda boğuyor ne yapayım?

 

Böyle diyemedim tabi.

 

“Haklısın anneanne ne diyeyim?”

 

O kadar yorgundu ki düşüncelerim, konuşmak bile, ağır gelir hislerim…

 

Safir’i özlemiştim. Gideli çok olmuyordu ama onsuz yapamıyordum resmen. Saate baktım. Yürüme zamanım gelmişti. Yavaşça doğrulmaya çalıştım. Anında tüm gözler bana döndü.

 

“Ay bu kız delirdi, kaçacak!” alttan alttan baktım Seren’e. Aynen, ben daha adımımı yeni atıyorum. Bir de kaçacağım!

 

“Saçma saçma konuşma Seren. Kızın yürüme saati geldi sadece.” Kaşları kalkık elindeki telefonun saatine baktı “Ay cidden gelmiş.” Sol tarafıma geçip kolumdan tuttu “Hadi o zaman. Yürütelim seni.”

 

Yeni doğan bebek yürütüyor sanki, dedi soldaki melek.

Bir nevi öyle sayılır komşum, diye karşı çıktı sağdaki de.

 

Bir beni bebek yapmadığınız kalmıştı. Pes!

 

Yalan mı acaba Delfin? Tek başına yürüyor musun şu anda? Yürüyorsan hemen geri çekeceğim lafımı, dedi sağdaki.

 

Bir şey diyemedim bu lafın üzerine çünkü haklıydı. Henüz desteksiz yürüyemiyordum. Uzun zaman yatınca bacaklarım hissizleşmişti hafiften.

 

Seren ve Açelya’nın yardımıyla ayaklandım. Anlık başım dönse de hemen toparlanmıştım. Yavar yavaş adım atarak odadan çıktık. Hastanenin koridorunu bile özlemiştim. Bu odadan çıkmak o kadar iyi gelmişti ki…

 

“Biraz yürü sonra seni EKG’ye alalım.” kafa salladım sadece. Araz’dan çıkan kurşun kalp zarımı delip sol akciğerime saplandığı için ciğerimin söndüğünü öğrenmiştim. Ameliyat raporumu da zorla okumuştum. Diğerlerine kalsa hiç bilgi vermeyeceklerdi.

 

“Nefesinde sorun yok değil mi Delfin? Tıkanmıyorsun, iyisin?” gülümsedim Açelya’ya.

 

“Sorun yok. Tıkanmıyorum, iyiyim Açim.” o da gülümsedi karşılığında. Birkaç tur yürüdük boylu boyunca koridorda. Artık yorulmaya başlıyordum.

 

“Şurada oturalım mı az?” koridordaki bekleme alanını gösterdim elimle. Hasta yakınları bekliyordu oralarda.

 

“Tehlike-“ sözünü kestim anında Açelya’nın “Tehlikeli değil Açelya. Yaram kapalı, biliyorsun sen de. Bırak, azıcık insan yüzü göreyim.” Seren yandan koluma vurdu “Bir saat öncekiler insan değil miydi kız?”

 

Açelya kısa bir kahkaha atıp yandan Seren’i görecek şekilde eğildi “Biz onlara insan demiyoruz Seren abla. Onlar insan olamaz. Olsa olsa robotlardır.” göz devirip genizden güldüm. Seren, çok eğlenmişti bu benzetmeyle.

 

“İyiymiş o zaman. Robotçuklar ile sona doğru…”

 

Koltuklara geçip oturduk. Karşı tarafta hastaların ameliyat bilgileri vardı. Kimisi çıkmış kimisi ameliyatta kimisi de bekleme alanındaydı. Bir tane aile gözüme çarptı. Çok gergin duruyorlardı.

 

“Şunların hastası kim acaba?” Açelya anında gösterdiğim yere döndü. Kaşları çatıldı, vücudu gerildi “Diyarbakırlı bir aşiretimiş onlar. Oğulları ameliyatta. Kan davasıymış sanırım.”

 

Kan davasıysa iş büyük demekti. Mardin’de olduklarına göre Diyarbakırlı aşiret, burada bir olay dönmüştü.

 

Bu bizi ne ilgilendiriyor pardon? Sen düşününce bir sorun oluyor hep, diye söylendi soldaki melek.

Haklı komşum. Sen bir süre düşünme Delfin, dedi sağdaki de.

 

Aman be tamam! Düşünmem. İnşallah yani…

 

Yaklaşık on dakika sonra sol tarafımızdan gelen doktor heyetini gördüm. Yüzlerindeki ifadeye bakılacak olursa vefat haberi vereceklerdi. Ve sanırım o haber Diyarbakırlı aşirete gidecekti.

 

Vaziyet alın. Ortalık karışacak, dedi soldaki melek.

 

Acaba ben miyim düşünen sen misin?

 

Ha sen ha ben fark etmez, diye kesti sözümü.

 

Doktorlar tam aşiretin önüne durduğunda biz de istemsizce gerildik. Seren yandan kulağıma eğildi “Kaçsak mı yandan acaba? Yaralısın sen de sonuçta. Bir şey falan olur. Vallahi keserler bizi. “

 

“Dur, belki bir şey olmaz.” Kafasını eğdi “Emin misin canım?” diye sordu. Soruşunda bile ima vardı.

 

“Bu konularda emin olamıyorum maalesef. Yaşayıp göreceğiz.” Açelya’ya baktığımda dikkatle oraya baktığını gördüm. Önceden böyle bir olay yaşadığı için korkmuş olmalıydı. Elini tutarak destek verdim ona. Anında sıktı o da elimi.

 

“Ne demek kaybettik doktor! Benimle kafa mı buluyorsun sen?!” Diye hasta yakınının bağırmasıyla yerimde hopladım. Karşısındaki doktoru tanımıyordum ama çok güzel bir kızdı.

 

Esmer saçları, koyu kahve gözleri vardı. Esmer güzeli denecek cinstendi.

 

“Size bu konuda yalan söylemem beyfendi. Hastanız geldiğinde zaten zor dayanıyordu. Biz, elimizden geleni yaptık. Tekrardan başınız sağ olsun.” doktor karşısında dimdik duruş sergiliyordu.

 

Tam benim cinstendi, etkilenmiştim.

 

“Nasıl konuşuyorsun sen benimle?” belindeki silaha davrandı anında hasta yakını. Ani bir hareketle yerimden kalktım ama başım döndüğü için Açelya’ya tutundum. O da benimle birlikte kalkmasaydı hiç hoş şeyler olmazdı.

 

Doktor ve hasta yakınına kaldırdım gözlerimi. Hasta yakını, doktora silahını doğrultmuştu. Gözlerinden ateş çıkıyordu resmen. Doktor da asla aman vermeden duruyordu karşısında.

 

Ben hayran kaldım yalnız Delfin. Başkası olsa şimdiye ağlamaya başlamıştı, dedi soldaki melek.

 

Abartmasak…

 

Yavaşça yanlarına yürümeye başladım. El mahkum Açelya ve Seren de benimle geliyordu.

 

“Lütfen elinizdeki silahınızı indirin beyfendi. Karşınızdaki bir doktor. Ben eminim ki elinden gelenin fazlasını yapmıştır.” kızgın gözleri bana döndü bu sefer “Sen karışma! Bilip bilmeden de laf yapma bana!”

 

Sinirleniyordum iyice “Eğer bir meslektaşıma yapıyorsanız bunu, kusura bakmayın ama karışırım.”

 

Anında elindeki silahını bana döndürdü. Seren ve Açelya, beni bir adım geriye çektiler ama ne fayda? O namlu bana dönüktü.

 

Sen de iyice mermi arsızı oldun Delfin, dedi sağdaki melek.

Vallahi haklı bu sefer komşum. Sen iyice arsız oldun Delfin, diye ekledi soldaki melek.

 

“Sen bu kadın halinle bana nasıl kafa tutabiliyorsun lan? Bir kurşunumla gidersin öteki tarafa.” Şimdi sinirlenmiştim işte. Yaralı olmasam, Özgür’ün verdiği eğitimlerden öğrendiğim gibi alırdım elinden silahı ama o çevikliğim şu anda yoktu.

 

“Siz karışmayın lütfen. Benimle hasta yakınının arasında.” Gözüyle bedenimi süzdü doktor “Hem siz de yaralısınız. Geçip dinlenin lütfen.”

 

Seren kolumdan çekti “Haklı, doktor hanım Delfin. Hadi biz odana geçelim.” kolumu kurtardım elinden. Doktora döndüm.

 

“Meslektaşımsınız, her şeyi geçtim bir kadınsınız. Ben burada görmemiş gibi yapıp gidemem hiçbir yere. Kusura bakmayın.”

 

Hasta yakınlarının hepsi toplanmıştı adamın arkasına. Hepsinin gözünde hırs vardı.

 

Pardon da bunlar niye bize taktı bu kadar? Gitsinler de acılarını yaşasınlar adam gibi, dedi soldaki melek.

 

“Bu kadın kaşındı. Kaşımak gerekiyor artık. Öyle değil mi Halis?” Arkasındaki adam hemen cevap verdi “Öyledir ağam.”

 

Ağa olduğunu öğrendiğimiz adam silahın güvenliğini açtı. Elini sıkılaştırdı. Parmağı tam tetiğe dokunacakken gelen başka bir silah sesiyle ağa adamın çığlığı eş değer bir şekilde yankılandı.

 

Elinden vurulmuştu…

 

“Sen kimsin de kaşıyorsun lan?” sol taraftan gelen sese döndük. Safir ve timi tüm heybetiyle duruyordu karşımızda. Silahı da Safir ateşlemişti.

 

“Alın bunların hepsini Hançer! Tek tek ilgileneceğim!” anında ortalık mahşer yerine döndü. Hançer timi tüm aşireti toplayıp götürdü. Yanımızda sadece Kaya abim, Safir ve Güney kalmıştı.

 

Doktor kadın bana baktı memnuniyetle.

 

“Yaralı olduğun halde bu kadar cesur olman çok güzel bir şey. Meslektaş olduğumuzu söyledin. Burada mı çalışıyorsunuz?” gülümseyerek kafa salladım.

 

“Evet, burada çalışıyorum ama şu anda gördüğünüz gibi izindeyim.” elimi uzattım sıkması için “Beyin ve sinir cerrahı Delfin Aydoğan.” O da aynı şekilde gülümseyerek elimi sıktı.

 

“Genel cerrah Eslem Duman. Tanıştığımıza memnun oldum, Delfin.”

 

Gülümsedim. Çok iyi anlaşacağımıza emindim.

 

“Ben de… Ben de memnun oldum Eslem.”

 

……

 

VE VE VE BÖLÜM SONUUUU!!

NASILDI BÖLÜMÜMÜZZZ?

ÖZLEMİŞ MİSİNİZZZ?

YENİ BİR KARAKTERİMİZ GİRDİ HİKAYEMİZE. BAKALIM NELER YAŞAYACAĞIZ ONUNLAAAA?

SİZİ ÇOK AMA ÇOK SEVİYORUM. YENİ BÖLÜME KADAR ESENLE KALINN🤍🌸

BU ARADA BEN DE ÖZLEMİŞİM HANÇER EVRENİNİ 🫠🥹

Bölüm : 16.04.2025 17:59 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...