
SÜPRAYZZZZ BEN GELDİM 😆😆
EMİNİM Kİ BEKLEMİYORDUNUZ AMA BEN DE BEKLEMİYORDUM🫠🫠
BU BÖLÜM O KADAR DUYGUDAN DUYGUYA GEÇECEĞİZ Kİİİİ…
NEYSE.
DİĞER BÖLÜMÜN OYU DOLMADI AMA BU BÖLÜMÜNKÜ DOLACAK BEN EMİNİM EHEHEHE😁
46. BÖLÜM İÇİN;
OY SINIRI: 45
YORUM SINIRI: 120
KEYİFLİ OKUMALAR (İNŞALLAH)
Dipnot 🥹
ARKADAŞLAR BÜŞRA İLE FATİH GERÇEK HAYATTA VARLAR. VE ÇOOOK ŞEKER BİR İLİŞKİLERİ VAR. DEMEK İSTEDİM🫠
……
45.BÖLÜM
Gözlerini kısmış mağara girişinde duran ikiliye bakıyordu Fatih. Kaya ile Aykan, şu anda giriştelerdi. Ormanın içerisinde gezinen üç teröristi etkisiz hale getirmiş, şimdi de içeriye girmek için alana inmişlerdi.
İçinde değişik bir his vardı Fatih’in. Bu mağarada bir şey vardı. Geldiğinden beri sanki birisi yüreğini eliyle sıkıyordu. Kötü bir his değildi. İlk defa yaşadığı için değişik hissetmişti. Derince nefes aldı gitmesi için o hissin ama sanki kök salmıştı ciğerine o his.
Yanında mevzi almış devresine döndü. Toplantıdan beri düşünceliydi. Birkaç kez de Kaya’ya sert bir şekilde bakışını yakalamıştı. Harekat merkezinde Delfin ile arasının bozuk olduğunu ima etmişti. Aklı, yeğeninde kalmış olmalıydı. Kulaklığını kapattı. Gözü, mağaradaydı “Devrem!” diye fısıldadı.
Uraz, gözünü tüfeğinin dürbününden çekmeden kafa salladı “Hım?” Fatih; ne kadar gülmek istese de bu tepkiye, görevdelerdi.
“Kulaklığını kapatsana bir.” diye istekte bulundu devresine. Uraz, anında kapattı kulaklığını. Fatih, kolay kolay kapattırmazdı kulaklıklarını çünkü.
“Bir sorun mu var?” Derince nefes verip yanıtladı devresini “İçimde bir sıkıntı var devrem. Şehitlik mi gelecek acaba? İlk defa böyle hissediyorum.”
Uraz, göz devirdi bu çıkarıma.
“Allah korusun lan! Yok sana şehitlik. Sil at kafandan onu. Şimdi… De bakayım bana, nasıl bir hismiş içindeki.”
“Bilmiyorum ki devrem. Kelimelerce karşılık bulamıyorum. Nefesim daralıyormuş gibi ama daralmıyor gibi de…” kaşlarını çattı Uraz “O nasıl bir anlatım lan? Bir şey anladıysam ne olayım.” bezgince bir nefes verdi Fatih.
“Oğlum, ben de bundan bahsediyorum işte. Anlatamayacağım bir his bu.” Dudağını büktü Uraz. İçinde bir sıkıntı oluştu. Fatih, ‘Şehit mi olacağım acaba?’ derken ciddi miydi, diyerekten gerildi.
Sonuçta böyle bir hissi sadece şehit olurken hissedebilirlerdi…
‘Yok yok.’ diyerek telkin etti kendini. Karşılarındakiler o kadar da güçlü değillerdi. Mermiye kafa atmazsa da vurulmazdı. Şimdilik kafasından attı bu düşüncesini.
“İşaret veriyorlar, hazır olun!” Safir’in sesi ile kulaklıklarını açtılar. Aykan, görünürde yoktu. İşaret veren Kaya’ydı. Muhtemelen içeridekiler tamamdı.
“Aylin, saat dokuz yönündekiler sende. Önümden bir mermi dahi geçmeyecek!”
“Emredersiniz komutanım!” diyerek indirmeye başladı bir bir Aylin.
Tomris, Deniz, Kuzey ve Bora sağ taraftan; Safir, Uraz, Fatih ve Atilla da sol taraftan çıkış yaptılar alana doğru. Geri kalanlar da arkadan destek ateşi veriyorlardı.
Hızlı adımlarla indi iki grup aşağıya. İnerken de bir bir avlıyorlardı hedeflerini. Kimsenin yaşamadığına emin olmaları gerekiyordu. Safir; Uraz ile Fatih ile beraber içeriye giriş yaptı hemen.
“Aykan!” Aykan, başta ses vermedi. Ama sonrasında derinden sesi geldi “Hemen buraya gelin, çabuk!” Üçü birden koşarak sesin geldiği yöne gittiler.
Rutubetli bir odaydı burası. Gerçi oda demeye de bin şahit isterdi. Yerde iki tane fare geziyordu, camları kırık döküktü ve karton ile kapatılmıştı. Zaten odanın temizliği desen yoktu. Fare olan yerden temizlik mi beklenirdi?
“İncelemeyin de bana bakın! Alın şu kızın boynundan ipi!” transtan çıktı hepsi. Uraz, koşarak gitti Aykan’ın yanına. Aykan, Büşra’yı belinden yakalamıştı ve havada tutuyordu. Çünkü Büşra’nın boynunda bir ip vardı.
Safir de Uraz’ın peşi sıra hareketlendi. Birisi Aykan’a yardım ederken diğeri de Büşra’nın boynundaki ipi çözüyordu.
Fatih, hala şaşkındı. Çünkü buradaki kızı tanıyordu. Esmer, gür saçlar… Yüzündeki burun, ağız, kaş ve kirpik detayları… Bu kız, günlerdir rüyasını süsleyen kızın ta kendisiydi.
Rüyasında gördüğü ve aşık olduğu kız tam karşısında duruyordu. Teğmen Büşra Aksoy…
Aptalca bir sırıtış oldu dudaklarında. Çok şaşkın ve mutluydu. Gözleri, Büşra’da takılı kalmıştı.
“Hey, Fatih! Yüzbaşım!” diye bağıran Safir’in sesini zar zor algıladı. Kafasını iki yana sallayıp gözlerini kırpıştırdı birkaç kez “Ef- efendim?” Sert sesiyle gerginliğini belli etti “Duracağına gel de yardım et!”
Fatih’e emir verdikten sonra kulaklığı aktif hale getirdi “Özgür, hemen buraya gel. Teğmen, nefes almıyor.”
İki kelime, Fatih’in kalbini acıtmaya yetmişti. Nasıl Büşra’nın yanına çöktü hangi ara kalp masajına başladı bilemedi. Seri darbelerle göğüs kafesine baskı yapıp kalp masajını uygulamaya başladı. Otuz kere göğüse baskı yaptıktan sonra Büşra’nın burnunu kapattı ve ağzından iki kere nefes verdi. Yıllardır beklediği ve günlerdir rüyalarını süsleyen aşkını bulmuş, kurtarmıştı. Kaybetmeyecekti…
Birkaç defa daha tekrarladı setleri. Üçüncü sete geldiğinde ağzından titrek bir nefes alan Büşra ile hepsi tuttukları nefesi verdi. Teğmen, dönmüştü…
“Hadi, çabuk olalım.” diyerek kucağına aldı Büşra’yı Fatih. Büşra’nın başı, Fatih’in soluna denk geliyordu. ‘Keşke ayılmış olsaydı da kalp atışlarımı duysaydı.’ diye geçirdi içinden. Duysaydı, bir daha nefesinin kesilmesini ister miydi?
Dışarıya çıktıklarında Aylin de dahil olmak üzere hepsi oradaydı. Özgür, arkadan koşarak geliyordu “Komutanım, geldim!” Safir, sert bir şekilde baktı Özgür’e “Neredesin sen? Bu kız burada ölüyordu az kalsın!” suçlu bir şekilde başını eğdi.
“Birisi tuttu komutanım, boğuşuyorduk.” sesi, fısıltılı çıkmıştı çünkü suçlu hissetmişti. Safir, vücudunu inceledi seri bir şekilde. Karnında derin bir kesik vardı.
“Özgür, ne oldu sana?” Aylin de fark etmişti. İki adımda geldi yanına “Bir şeyim yok komutanım. Dedim ya, boğuştuk biraz.”
Bu sefer Safir, suçlu hissetmişti. Derin bir nefes verip geldi yanına “Özür dilerim koçum. Bilmeden yargıladım. Yaran derin görünüyor. Ne yapmamız gerektiğini söyle, halledelim.” kafa salladı Özgür “Gerek yok komutanım. Derin değil zaten. Biz Büşra Teğmen ile ilgilenelim. Döndü mü geri?”
Elini, Özgür’ün omuzuna koydu Safir “Döndü merak etme.” Özgür, gülümsedi aldığı cevapla “Çok sevindim komutanım.”
Fatih, duymuyordu konuşmaları. Tek odağı Büşra’ydı. Bilinci kapalı olan, kesik kesik nefes alan kadının yüzünü inceledi. Sertti duruşu. Baygın olduğu halde belli ediyordu kendini. Bu duruşun arkasında olan kızı merak etti.
Kaşlarını, kirpiklerini inceledi detaylıca. Özenle çizilmiş gibiydi. O anda içinden saymak geldi kirpiklerini. Ama vakit yoktu. Yavaşça yüzünün altına indi gözleri. Dudağının üzerindeki bende takılı kaldı. Rüyasındaki gibiydi aynı. Tam dudağının üzerinde.
Fatih, Büşra’yı incelerken onu da inceleyen birisi vardı: Uraz. Fatih’in içindeki hissi artık daha iyi anlıyordu. Fatih, kalbinin yarısını hissediyordu. İlk ve belki de son olacak aşkını…
Aklına iki gün önce Fatih’in ona anlattığı rüya geldi. Ne eksik ne fazlaydı yaşadıkları.
Beraber bir operasyondalar ve bir asker kurtardılar. Artık emindi. Fatih, rüyasında birçok kez Büşra’yı görmüştü…
Tomris geldi Fatih’in yanına. Elini, Büşra’nın boynuna koyup bekledi birkaç saniye “Nabzı derinden geliyor. Geç olmadan götürmemiz lazım hastaneye. Ne kadar süre nefessiz kaldığını da bilmiyoruz. Bir an önce gidelim, müdahale etsinler.” Hepsi onayladı Tomris’i. Hızlıca helikopterin onları alacağı alana doğru yürümeye başladılar.
“Devrem, on beş dakikadır taşıyorsun kızı. Engebeli yol, biraz da ben alayım bırak da.” Uraz, biliyordu Fatih’in onu vermeyeceğini. Devresinin sevdalanması hoşuna gitmişti. Takılmanın tam sırası, diyerekten laf atmıştı.
“İyiyim ben böyle devrem. Sen rahat ol.” Sırıttı Uraz “Ben zaten rahatım oğlum. Sırtımdaki çantam var tek. Sende… En az altmış kiloluk kadın ve sırtındaki çanta var.”
Fatih kendinden emin bir şekilde konuştu “Altmış kilo değil. Elli yedi kilo Büşra.” kaşlarını çattı şaşkınlıkla Uraz. Diğerleri de duymuştu Fatih’i “Oğlum elinde kantar mı var senin? Ya da direkt kantar olabilir misin? Nasıl anladın kızın kaç kilo olduğunu?”
Fatih, sert surat ifadesiyle yanıtladı Aykan’ı “Ağırlık antrenmanından dolayı devrem. Yoksa insanız Allah’a şükür.” genizden güldü Aykan. Değişik adamdı Fatih.
Yanındaki Aylin’in omzuna attı kolunu “Sen ne yapıyorsun bakalım Asteğmenim? Nasıldı leş avlama?” Aylin, yan gözle baktı Aykan’a “Seninki nasılsa benimki de iki üç katı falandı işte komutanım.” Resmiyeti bozmamıştı. Ama alttan alta laf sokmuştu “Ben, en büyük görevi yaptım bir kere. İçeridekileri etkisiz hale getirdim. Bu da bir şey.”
Göz devirdi Aylin “Zaten sen olmasan bu tim de olmazdı eminim ki.”
“Teessüf ederim Kutlu.”
Barlas, Özgür, Güney ve Deniz gülmüştü bu söze. Bora ve Altan, tepkisiz kalmıştı. Altan, operasyon boyunca hiç konuşmamıştı. Konuşma taraftarı da değildi pek. Konuşmanın, zaman kaybı olduğunu düşünüyordu.
“Devrem, iyisin değil mi? Yaran çok zorluyor mu?” Barlas, tedirginlikle takip ediyordu Özgür’ü. Hafif terlemişti ve nefesi hızlanmıştı. Yarası derin durmuyordu dışarıdan ama içerisini bilemezlerdi. Derinse sıkıntı yapardı.
“İyiyim dedim ya lan! Daha ne üsteliyorsun?” Barlas, elini omuzuna koydu “Korkuyorum lan sana bir şey olacak diye. Anla beni de…” Özgür, tebessüm ile baktı devresine. Durdu olduğu yerde. O da elini Barlas’ın omuzuna attı “Sen merak etme. Ben kolay kolay ölmem. Sen, kendi kıçını kolla yeter devrem.” En son kahkaha atıp devam etti yoluna. Barlas da gülmüştü.
Geçen zamanın ardından buluşma yerine gelmişlerdi. Helikopter, yaklaşık üç dakika sonra geldi. Hemen bindiler. Hala düşman hattında oldukları için riskliydi fazla durmaları da zaten. Helikopter havalandıktan sonra derin bir nefes verdiler.
Bu operasyondan da alınlarının akı ile çıkmışlardı çünkü…
🗡️🩺🗡️
Aycan ve Açelya ile oturuyorduk. Çok gergindim. Nottan haberleri yoktu ve ben bildiğim için Hançer’i düşünmeden edemiyordum.
Sen hep gerginsin Delfin, dedi soldaki melek.
Sert bir dille reddettim. Ben, gergin değildim. Ben, fazla düşünüyordum.
“Ay yeter Delfin! Ayağını titrete titrete bir hal oldun. Beynim uyuştu hareketten. Sakin ol biraz. Hayır, nereye gittiklerini de demedin. Biz neden buradayız, onu da anlamadım.” Yardımcı olması için Aycan’a baktım. Kaşlarımı çatıp kafamı büktüm.
Yardım et nolur…
Yavaşça gözünü kapattı ve Açelya’nın koluna elini koydu “Gel biz seninle dolaşalım. Delfin de konuşmuyor zaten. Hem sıkıldık da… Haydi!” Açelya bezgin bir nefes verdi. Dizlerine vurup ayaklandı “Geldiğimizde böyle olma Delfin, rica ediyorum. Tüm enerjimi sömürdün.” geçiştirmek için kafa salladım. Hançer gelmeden rahatlamazdım çünkü.
Dirseklerimi, dizlerime yaslayıp öne eğildim. Sol dizimi hala sallıyordum. Dizim sallandıkça kolum yaslı olduğundan bedenim de ciddi bir şekilde sallanıyordu.
“Off!” diyerek geri kalktım geriye. İçim daralıyordu. Sağ sağlim gelselerdi rahatlayacaktım. Üzerime düşen karartı ile tepeme baktım.
Asena ile Sanem gelmişlerdi. Gergince gülümsedim “Siz nereden çıktınız ya?” hemen karşıdaki koltuğa oturdular “Vallahi ben babamın yanına gelmiştim. Sanem ile burada karşılaştık.” Abim ile olan olaydan sonra ilk defa konuşuyorduk.
“Sen iyi misin?” Sanem’e döndüm. Sorgularcasına bakıyordu. Elime astım spreyimi alıp iki defa ciğerime çektim “Nefesim daralıyor. İçimde bir sıkıntı var.” dudaklarını bastırıp kafa salladı. Gözlerim Asena’ya değdi “Sen hangi okulda olacaksın Asena?”
Geriye yaslanıp kollarını, göğsünde bağladı “Kızıltepe sınırında bir okul var, orada olacağım. İlkokul, ortaokul, lise hepsi varmış.”
“Alanın ne senin?” diye sormak için yer aradığım soruyu sordu Sanem “Sınıf öğretmeniyim ben.” kaşları hayretle kalktı Sanem’in “E ben de.” sırayla ikimize göz gezdirip konuşmasına devam etti “Acaba ben de mi buraya aldırsam tayinimi.” Asena dudak büktü. Kolay mıydı hemen gelmek?
“Güzel olur bence. Aynı okulda olursak da beraber gider geliriz. Hem tek de kalmayız böylece.” onayladığım için kafa salladım “Nasıl geleceksin peki? Şartları falan ney?”
“Aslında alacaktık buraya tayinimi. Orada benim takıntılı eski sevgilim olduğu için zorunlu olarak alacaktık. Ama hiç konuşmamıştım abim ile detaylı.”
“Evet evet. Eğer sağlık, psikoloji ya da tehdit gibi şartlar varsa atıyorlar.” Gülümsedim “O zaman konuş Atilla ile sen Sanem. Halledecektir.” Kafa salladı “Konuşayım.”
Yanımıza koşarak gelen bir er ile odağımız dağıldı “Delfin hanım! Sizi helikopter alanına çağırıyorlar. Açelya hanım ile Aycan komutanım da orada.” Telaşla ayaklanıp kızlara döndüm. Onlar da ayaklanmışlardı.
Bir şey demeden koşmaya başladım. İçimdeki his büyüyordu. Alana çıktığımızda helikopter gelmişti ve Açelya, sedyede yatan birine bakıyordu. Hızlandırdım adımlarımı.
“Hayır hayır hayır…” yanlarına geldiğimizde sedyede yatanın bir kadın olduğunu gördüm. Siyah, kıvırcık saçları vardı. Gözüm Safir ile Özgür’ü aradı ilk önce. Safir ile göz teması kurunca hemen kafasını eğdi.
İyiyim…
Rahatlayarak nefes verdim. Özgür, görünmüyordu. Kaşlarımı çattım. Etrafıma baktım, yoktu.
“Delfin, nefessiz kalmış. Beyin aktivitesine bakman lazım.” kafa sallayıp yanına geçtim.
“Işığın var mı yanında? Benimki çantamda kaldı.” Atilla yanımdan uzattı “Sıhhiyecide vardı al!” dudağımı yalayıp göz bebeklerine baktım. Fatih, dikkatimi çekmişti. Gergince elleri belinde izliyordu kızı. Gözlerim, kızın gözlerine geri döndü. Refleksleri normaldi, muhtemelen beynine oksijen gidiyordu.
“Aktiviteleri normal duruyor. Yine de hastaneye götürelim.” hemen sedyeyi arkamızdaki ambulansa taşıdılar. Hançer üyeleri olarak kalmıştık. Açelya ile Aycan gitmişti ambulans ile yalnızca.
“Teğmen, değil mi bu kız?” Aylin yanıtladı beni “Aynen, teğmen.” Gözlerim hala Özgür’ü arıyordu.
“Özgür nerede?” etrafına baktı hepsi “Buradaydı, inmiş mi helikopterden?” Kaşlarımı çatıp helikoptere adımladım. Gördüğüm manzara ile donakaldım. Özgür, eli karnında koltukta yarı baygın duruyordu.
“Özgür!” diye bağırdım. Koca bir adımla bindim helikoptere. Kesik kesik nefes alıyordu “Ne oldu sana?” acı ile gülümsedi “Biraz yaralandık D- Del.” bedeninde gezindi gözlerim. Safir ile Barlas iki yanımda duruyordu. Diğerleri de dışarıdan bakıyorlardı bize.
“Lan devrem!” Barlas’a döndüm hemen.
“Siz bilmiyor muydunuz yaralandığını?”
“Biliyorduk.” gözlerimi açıp bağırdım Barlas’a “Ne diye bakmıyorsunuz o zaman? Çok kan kaybetmiş.” Özgür’ün yarasına döndüm geri. Karaciğerinden almış olmalıydı yarasını. Çok derindi…
“İyi görünüyordu. Anlamıyoruz ki yaradan biz. Bizim sıhhıyecimiz Özgürdü. Ay Yıldız’ın da Oğuz komutandı.” Açıklamasını dinleyemiyordum şu anda. Gözüm, Özgür’ün yarasındaydı.
“Dayan tamam mı? Sakın!” yutkundu yüzünü buruşturup “Deniyorum.” Gözlerim dolduğu için sürekli kırpıyordum. Boynunda ve alnında elimi gezdirdim. Ateşi vardı ve boncuk boncuk terlemişti.
“Safir, Safir hastaneye götürmemiz lazım.” Elini, koluma koydu “Çık sen. Biz çıkartalım.” dışarıya bağırdı “Güney, sedye iste çabuk!” Ben helikopterden inerken Güney de sedye getirmek için koşmuştu.
Abime baktım. O da beni izliyordu. Derin bir nefes alıp dudağımı yaladım. Şimdi zamanı değildi konuşmanın.
Güney, hızlıca getirmişti sedyeyi. Ambulans da gelmişti peşine hemen.
“Çabuk, dikkatli koyun.” Hemen yerleştirdiler sedyeye Özgür’ü. Elini istemsizce yarasına koymuştu. Yanına geçtim, elini tutup yanağıma yasladım. Gözüme çok derin bakıyordu “Gidersen, peşinden geleceğim. Biliyorsun değil mi? Ne demiştik?” yutkunup kafa salladı “O, biz yalnızken verdiğimiz bir sözdü Del. Şimdi abilerin ve Safir komutanım var.” Gözümden düşen bir yaş eline düştü.
“Özgür, sakın…” güldü derince. Gözleri kayıyordu. Bilinci gidecekti. Elini sıktım “Çabuk hastaneye.”
Sedyeyi ambulansa götürmek üzere itmeye başladılar. Ellerimiz mecburen ayrılmıştı.
Safir, arkamdaydı. İki eli de omuzlarıma koyup destek olurcasına sıktı. Kafamı göğsüne koydum. Tam ambulansın önüne gelmişlerdi.
Yanlarına gitmek için kafamı sallayıp ayrıldım Safir’den. Özgür’ün yanına binecektim. Ambulansa ilerledim. Koyuyorlardı Özgür’ü ambulansa. Sedyeyi yerleştirirken sarsmışlardı biraz ve eli yana düşmüştü Özgür’ün. Ama bir şey olmuştu. Kaldırmamıştı elini geri.
Ambulansa giden adımlarım yere mıhlandı. Eli, boşluğa düşmüştü ve kaldırmıyordu…
Kalbim, göğüs kafesime o kadar sert çarptı ki nefesim kesildi. Dizlerimin bağı çözüldü. Dengemi kaybettim ama Safir tuttu beni. Yere çöktük birlikte.
“Delfin!”
Yutkunup kafamı iki yana salladım.
“Bilinci gitti.” beni sakinleştirmeye çalışıyordu “Sadece bayıldı güzelim.” Kafamı salladım iki yana yeniden “Hayır bayılmadı. Hissediyorum, bayılmadı Safir.”
Hemşirenin seni geldi derinden “Elektroşoku hazırlayın. Nabız gidiyor.”
“Nasıl gidiyor? Bir şey yap, ölmeyecek benim devrem. Ölmeyecek…” Barlas da bağırmaya başlamıştı. Hıçkırıklarım arttı. Kalkamıyordum ayağa.
Ambulansın içindeki hemşire kalp masajına başlamıştı, görüyordum. Ve ilk defa çok yakından bildiğim bir şeyin yapılmasını izlemek yıkıyordu beni.
“Kalbi durdu…” diye fısıldadım. Sol gözümden bir yaş düştü yere “Gid- gidiyor Safir…” Safir’e dediğim şey ile çenesini kafama yasladı.
“Gitmeyecek, ben inanıyorum. Seni bırakmaz o, bizi bırakmaz…” Boynuma bir yaş düşmüştü. Safir de ağlıyordu.
“Kardeşim ölüyor Safir!”
……
HOPPP KESTİK 💥
VALLAHİ KESMEM GEREKİYORDU.
NASILDI BÖLÜM?
BÜŞRA İLE FATİH?
AYLİN İLE AYKAN?
SAFİR İLE DELFİN?
BÜŞRA SİZCE NASIL BİRİSİ?
ÖZGÜR, CİDDEN ÖLECEK Mİ?
GELECEK BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZEREEE🤍🌸
SEVİYORUM SİZİ 🤍🌸
NGL’YE BEKLENİYORSUNUZZZ 🥹
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 52.59k Okunma |
5.78k Oy |
0 Takip |
69 Bölümlü Kitap |