70. Bölüm

50. Bölüm

🌸🤍Tıp 🤍🌸
tipsevdali

BEN GELDİMMMMM

BAYRAMDAN ÖNCE BÖLÜMLE KARŞINIZDAYIM EFENİM🥹

Şimdiden kurban bayramınız mübarek olsun. Allah tekrarını nasip etsin 🙏

SİZİ ÇOK TUTMADAN BÖLÜME ALACAĞIM. YALNIZZZZZZZZ

GEÇEN BÖLÜMÜN YORUMLARI ÇOK AZDI. LÜTFEN BOL YORUM YAPIN OLUR MUUUU???

 

KEYİFLİ OKUMALARRR

 

……

 

 

50.BÖLÜM

 

Eğlence deyince akla ilk Hançer timi geldiği için bizde ortak bir karar ile pikniğe gitmeye karar vermiştik. Açelya, ailesine evlenme teklifi aldığını söylemişti. Muhtemelen birkaç güne de bize Trabzon yolları görünürdü.

 

“Petek teyze, gelmek istemediğine emin misin?” Gülümseyip kolumu sıvazladı “Size iyi eğlenceler çocuklar. Benim evde birkaç işim var. Güzelce gidin ve eğlenin, tamam mı?” dudaklarımı bastırıp kafamı salladım. İstemiyorsa zorla götüremezdik.

 

Bence yaşlıların gelmesine de gerek yok Delfin. Misal: anneannen ile deden, dedi soldaki melek.

Ayıp ayıp! Onlar ne diye gelmiyormuş, diye karşı çıktı sağdaki melek.

 

Bence de. Onlar da gelmeli.

 

“O zaman bir an önce çıkalım da geç olmadan geri döneriz.” Safir’in sözü ile herkes arabalara doluştu. Ben de Gündoğdu ailesinin zoru ile onların VİP aracına binmiştim. Safir’e attığım bakışı Göktuğ dayım fark etmişti. Ama işaret parmağı ile başımı ona bakmamam için çevirmişti. Ters bir şekilde baktım ona.

 

“Kız ne diye öyle bakıyorsun?” Kafamı salladım “Sence?” Sinir bozucu bir şekilde güldü “Hep ona bakıyorsun. Biraz da bizleri gör canım!” göz devirip camdan dışarıya çevirdim başımı. Ardından da cama yasladım.

 

Yarım saatlik bir yoldan sonra deniz kenarına gittiğimiz sahil yoluna gelmiştik. Arabada giderken denizi izlemeyi özlemişim onu fark ettim buradan geçerken. Trabzon’u özlemiştim.

 

Babaannemi, oranın havasını, en çok da annemi özlemiştim. Mezarına gidip su dökmek ve konuşmak bile iyi geliyordu bana.

 

Arkadan gelen melodi ile kafamı kaldırdım camdan. Annemin sürekli dinlediği şarkı çalmaya başlamıştı. Gözlerim doldu anında.

 

‘Uyandırın anamı.

Söyleyin gidiyorum.

Yolumu gözlemesin

Dönemem belki geri’

 

Kalbim, sert bir şekilde vurdu göğüs kafesime. Soluğum kesildi bir anlık. Sanki yanımdaymış gibi hissetmiştim. Çok güzel bir andı.

 

‘Arkadaşlarım duysun

Kardeşim bunu bilsin

Söyleyin gidiyorum

Dönemem belki geri’

 

“Arabayı durdurur musunuz?” dedim anında şoföre. Tüm Gündoğdu ailesi şaşkınlıkla bana bakıyordu “İnmem gerekiyor. Nefes almam lazım!” anında durdu araba. Kimseye bir şey demeden inip sahile koşmaya başladım. Annemin yüzü geliyordu gözümün önüne. Ağlamalarım artıyordu artık.

 

“Ben bakarım!” diyen Özgür’ün sesini aldım derinden. Birkaç saniye sonra da ayak sesleri geldi “Delfin!” bir kez burnumu çektikten sonra arkamı dönüp sıkıca sarıldım Özgür’e. Safir, Uraz ve abim de gelmişti.

 

Çocuk iyi ki ‘Ben bakarım!’ demiş, dedi soldaki melek.

 

“Ne oldu birden güzelim? Niye böyle oldun?” derin bir nefes vererek iç çektim.

 

“Annemi hatırladım Özgür. ‘Sürgün’ çalıyordu radyoda.” kafamın üzerini öpüp çenesini yasladı. Yetimhanede az dinlememiştik annemi anacağımız zaman.

 

“Özlediğini biliyorum kardeşim. Ama o artık bir melek. Bunu biliyorsun sen de.” kafamı salladım. Biliyordum öyle olduğunu ama annemdi o benim. Bir insan nasıl dayanabilirdi ki böyle bir acıya?

 

Özgür’ün ailesine ne olduğunu bilmiyordum mesela. Öldüler mi yoksa Özgür’ü onlar mı bıraktı? Hiçbir şey bilmiyordum.

 

“İyi misin abiciğim?” abimler de yanımıza geldiğinde ayrıldım Özgür’den. Yüzüme gelen saçları çektim. Göz yaşlarımı da sildikten sonra kendime gelmiştim.

 

Abime bakmadım hiç “İyiyim.” abim, içten içe üzülüyordu ama dile getirmiyordu. Benim bu davranışlarımı sonuna kadar hak ediyordu.

 

“Ne oldu birdenbire Delfin? Bir şey mi dedi deden?”

 

“Ne diyecek babam lan? Bir şarkı çalıyordu birdenbire oldu ne olduysa.” Uraz, doğru söylüyordu. Gülümseyip Safir’in yanına gittim. Elimi koluna sarıp arabalara sürükledim “Kuyruk koruma dayım haklı Safir. Annemin sevdiği bir şarkı çalınca duygulandım.”

 

Hiçbir şey demeden sadece kafamın üzerinden öptü. Ben de koluna yasladım başımı. Huzur bulmuştum iki dakikada.

 

“Kızım iyisin değil mi?” anneannem ile dedem bana üzgün gözlerle bakıyorlardı “İyiyim merak etmeyin.”

 

Daha fazla kimsenin sorusuna maruz kalmadan arabaya bindim. Uraz da geldikten sonra yolumuza devam ettik. Yaklaşık birkaç dakika sonra piknik alanına gelmiştik.

 

Akdeniz çok güzel bir şekilde görünüyordu buradan. Dağın üstündeydik ama koy gibi bir yerdi burası.

 

“Ay Delfin! Burası çok güzelmiş. Tülin teyzemin memleketi diye demiyorum ama harbili güzel ha!” genizden gülüp yandan sarıldım Açelya’ya “Evet Açi. Gerçekten harika…”

 

“Ya kızlar, şunlara bir şey deyin. Susmadılar bir türlü. Gelene kadar dır dır dır vır vır vır…” Özgür ve Barlas ikilisinden bahsediyordu Sanem. Haklıydı serzenişinde de. Bir araya geldiklerinde çeneleri düşüyordu.

 

“Gören de saçma şeyler konuşuyoruz sanar. Silah konuşuyoruz. Ne var?” Kahkaha attım Barlas’ın savunmasına.

 

Bu çocuğa lütfen beyin takviyesi yapalım, dedi soldaki melek.

 

“Kızların yanında silah mı konuşuyorsunuz itler?” dedi Aykan.

 

“Biz asker adamız komutanım. Başka ne konuşalım ki?” Aykan, boka bakar gibi baktı Atilla’ya.

 

“Yemin ederim gerizekalı bunlar. Bir de abi olacak.” Atilla, yan gözle baktı Aykan’a. O kadar komik duruyordu ki bir posta da ona güldüm “Ay Atilla ya! Valla ne güldüm ya.”

 

“Abilikle askerliğin ne alakası var komutanım Allah aşkına?” Atilla, elini ‘Haydi haydi’ der gibi salladı. Uğraşmak istemiyordu vesselam.

 

Safir, omzuma kolunu atıp kulağıma eğildi “Allah hep güldürsün güzelim.” tebessüm edip yanağını öptüm. “Amin amin!” O daha kendine gelmeden kaçtım yanından.

 

Bir kere dursan kafamı keseceğim, dedi soldaki melek.

 

Göktuğ ve Savaş dayım, Çiçek’e hamak kurmaya çalışıyorlardı. Dedem ve anneannem, deniz manzarasına karşı koltukları koymuş, çoktan oturmuşlardı bile.

 

Hayat onlara güzel be, dedi sağdaki melek.

 

Yaşanılan acılar kabuk bağlayınca artık bir nebze de olsa mutlu olmaya çalışıyorlar meleğim.

 

Aylin, Aykan ve Güney malzemeleri taşırken; Kuzey, Kaya abim, Safir ve Uraz mangal ile semaveri yakıyorlardı.

 

Sanem, Seren ve Asena da çoktan yemekleri hazırlamaya koyulmuşlardı.

 

Biz, arabadaki kalan eşyaları indirirken; Atilla, Özgür ve Barlas da çoktan işlerini halletmiş Çiçek’i de yanlarına almış beraber ortamı taramaya gitmişlerdi. Ben de hemen kızlara katıldım.

 

“Üç güzel olarak neler yapıyorsunuz bakalım?” Başlarını kaldırıp gülümsediler bana “Salata yapacağız. Gel sen soy ben doğrayayım.” dedi Sanem “Cık. Sen onları bana ver. Koş abinin arkasından. Gezmeye çıktılar. Hatta Asena’yı da al. Biz canım yengemle hallederiz. Değil mi yengem?”

 

Seren, ona yenge dediğim için sevinmiş olacak ki hevesle kafa sallamıştı “Evet evet! Siz koşun Atilla’nın peşinden.”

 

“Ama size zah-“ sözünü kestim Asena’nın “Asena! Haydi gülüm haydi!” El mecbur Sanem ile beraber koşar adım gittiler Atillaların peşinden.

 

Seren ile beraber ilk önce sofrayı kurduk ardından da salata ve etleri hazırlamaya koyulduk. Bizimkiler kolay kolay doymadığı için üç kilo et iki kilo da tavuk almıştık.

 

Öküz bile bu kadar yemez Delfin, dedi soldaki melek.

 

Farkındaysan on beş kişiyiz. Bırak da alalım o kadar.

 

“Şu semaverin kapağını bir kere daha kapatırsan çok kötü olacak Uraz!”

 

“Asıl sana çok kötü olacak. Ulan semaverin kapağı açık olur muymuş? Sönecek onu istiyorsun.” Safir, gayet sakin bir şekilde karşılık verdi “Kapatıp dumanaltı mı yapalım burayı? Delfin’in ciğerleri daha tam iyileşmedi. Özgür desen zaten yeni kalkmaya başladı. Sönsün, yine yakarız ama duman yapmayalım.”

 

Gülümsedim bu düşüncesine. Uraz da hak vermiş olacak ki açmıştı kapağı. Bana bakıp gülümsedi ardından. Özür dilercesine bakmıştı bana.

 

“Kız bana bak!” Seren’e döndüm “Heh!” İmalı bir şekilde bana baktı “Çok seviyorsun ha sen bu çocuğu.” teessüf eder gibi baktım. E sevmesek ne diye sevgili olalım değil mi?

 

“Ben de öyle düşünüyorum Seren. Öyle olmasa ne diye beraber olalım?” kahkaha attı Seren. Takılıyordu belli ki bana.

 

Elinin tersi ile alnındaki terlerini sildi. Sabahtan beri tuhaftı yüzü. Hafif beyazlamıştı. Gözlerine bakmaya çalıyordum ama bir türlü bana bakmıyordu.

 

“Sen iyi misin yenge?” daldığı yerden bana kaldırdı gözlerini. Kaşlarımı çattım. Boncuk boncuk da terlemişti “İyiyim canım. Niye öyle sordun ki?” Omuz silktim “Boncuk boncuk terlemişsin bir de beyazladın. Tansiyonun düşüyor gibi geldi bana.”

 

Halsizce gülümsedi. Elinin tersiyle alnındaki terleri sildi. Gözleri de kayıyordu. Savaş dayımı aradı gözlerim. Yoktu. Muhtemelen arabaya gitmişti. Göktuğ dayım benim baktığımı anlamış olacak ki bana bakmıştı. Kaş göz yaptım ve Seren’i gösterdim. Kaşlarını çatıp fark ettirmeden yanımıza geldi.

 

“Hayırdır, bir sorun mu var?”

 

“Seren iyi değil. Buralarda çeşme falan var mı? Elini yüzünü yıkayalım.” endişe ile Seren’e baktı dayım “Yenge, neyin var?” dudağını yaladı Seren “Bir şeyim yok kayın ya! Delfin, evham yapıyor öyle.”

 

Kafamı sallayıp koluna girdim ve çekiştirdim “Aynen, ben evham yapıyorum. O yüzden şimdi o çeşmeye gidiyoruz.” El mecbur halsizce yürümeye başladı.

 

Açelya’yanın yanından geçerken diğer kolumu da onun koluna atıp çekiştirdim. Kuzey ile konuşuyordu ve sözü yarım kalmıştı.

 

“Ne oluyor be? Kızım manyak mısın? Kuzey ile konuşuyorum.” kafamı salladım “Görüyorum Açi. Ama şu anda daha büyük bir problem var. Seren iyi değil.”

 

Çatık kaşlarla hafif öne eğilip Seren’e baktı. Bir kolundan ben diğer kolundan Göktuğ dayım tutuyordu. Kol kola gittiğimiz için çok garip duruyorduk ama Seren halsiz olduğu için mecburduk tutmaya.

 

“Kız Seren abla! Ne oldu sana?” Göktuğ dayım bezgince soluk verdi “Kızım bilsek böyle olur muyduk sence? Siz daha iyi bileceksiniz. Doktor olan sizsiniz.”

Göz devirdim. Çeşmeye kadar kimse konuşmadı.

 

Çeşmeye geldiğimizde yanındaki oturaklardan birine Seren’i oturttuk. Yüzünü çok boğmadan yıkadık. Hala bembeyaz görünüyordu.

 

Açelya ile birbirimize baktık. Kafa salladı. Hiçbir şeyi görünmüyordu. Nabzı falan yerindeydi. Göz bebeği refleksi de vardı. Aklıma gelen ihtimal ile karnına baktım Seren’in.

 

“Sen en son ne zaman regl oldun bakayım?” Açelya, şaşkınca bana baktı. Yüzünde aptal bir sırıtış oluşmuştu. Göktuğ dayım da şaşkındı “Ne alaka kız o?” ona bakmadan elimi kaldırdım “Bir dakika dayı. Seren, iyi düşün bakayım.”

 

Bir süre inanamadı ama daha sonra hatırlamış olacak ki şaşkınlıkla ayaklandı “Beş hafta önce.” gülümsedim “Hamile olabilir misin peki?” Göktuğ dayım şaşırmış olacak ki “Ney!” diye tepki vermişti.

 

“Ay cidden yeğenim mi olacak benim?”

 

“Daha emin değiliz dayı. Sakin ol bi.”

 

Telaş yapmamaları gerekiyordu. Sonuçta olmayadabilirdi.

 

“Tamam. Şimdilik bir şey demeyin kimseye. Yarın hastaneye gider öğreniriz.” Seren, şaşkınlığını yavaş yavaş atıyordu “E peki nasıl gideceğiz ki? Savaş soracaktır.” omuz silktim ve dudağımın kenarı havalandı “Sen bana güven. Onun ruhu bile duymayacak yengoşum.” Gülümsedi genişçe. Dayanamayıp yanına oturdum ve sıkıca sarıldım. Açelya ile Göktuğ dayım da bize katılmıştı.

 

“Oho! Biz de ‘Ne yapıyorlar?’ diyoruz. Adamlar, burada sefa sürüyorlar.” Safir, Uraz, Savaş dayım ve Kuzey gelmişti. Hemen toparlandık. Bir şeyleri çaksınlar istemezdik neticesinde.

 

“Ne var be? Kıskandınız mı yoksa?” Safir ile Savaş dayım tebessüm ederken, Kuzey ile Uraz kahkaha atmıştı.

 

“Aynen kıskandık. Haydi verin kızları bize.” Göktuğ dayım, oyunu devam ettirdi “Onlar benim esirlerim. Kimse ben istemeden alamaz onları.”

 

“Emin misin Göktuğ Gündoğdu?” Safir’in tehditkar sorusuyla derince yutkundu dayım.

 

Çok kaşınıyor ha, dedi soldaki melek.

Hem de nasıl kaşınıyor, diye destek çıktı sağdaki.

 

“Aman be aman! Alın sevdiceklerinizi. Bize gelince sevgi yok size gelince hemen bir tehdit.” Kahkaha atarak sarıldım dayıma “Sana olan sevgimiz bitmeyecek dayı. Merak etme sen!” Yanağımı öpüp omuzumdan çekip sıkıca sarıldı bana.

 

Nispet yapar gibi bir yandan da Safirlere laf yetiştiriyordu “Hey yavrum hey! Gör Safir efendi gör. Kimlerle aşık atıyormuşsun.” Bu sefer topluca kahkaha attık. Alem bir insandı Göktuğ dayım.

 

“Haydi haydi. Seren, Çiçek seni arıyordu. Bir şey bulmuş herhalde. Gezerken sana gösterecekmiş.” Seren kafa sallayıp kalktı oturduğu yerden. Az öncekine göre daha iyiydi.

 

Safir, yanıma gelip elini koluma koydu “Gel, biraz da biz gezelim.” gülümseyip kafa salladım “Olur. Ben de merak ediyordum buraları zaten.”

 

Elini uzattı hemen. Düşünmeden tuttum ve yürümeye başladık ormana doğru. Ağaçlık bir alandı burası ama orman gibi de değildi. Akarsu akıyordu yanımızda. Sesi, huzur veriyordu.

 

“Sanki Seren’de bir şey var Delfin. Hasta falan mı?” telaşla gözlerim açıldı. Ama o anlamasın diye bakamadım yüzüne. Hemen fark etmişti bir şey olduğunu.

 

Adamın bordo bereli olduğunu unuttuğun anlardayız yine, dedi soldaki melek.

Çok unutuyor son zamanlarda komşum, dedi sağdaki de.

 

“Delfin?”

 

“Hım?” kafasını öne eğip yüzüme baktı “Bir şey sordum güzelim.” alt dudağımı ısırıp yüzüne baktım “Safir?”

 

“Evet? Neler oluyor?” derin bir nefes verdim “Bir şey var ama kesin değil. Şimdilik sormasan olur mu?” tebessüm etti imalı bir şekilde “Tamam, olur.”

 

Rahatlamanın verdiği his ile kafa salladım. Karşı tarafta bir köprü vardı “A bak köprü. Haydi gidip fotoğraf çekinelim.” elimi çekti “Haydi!”

 

Sanki ilk defa köprü görüyor ya rabbim,dedi soldaki melek.

 

Birkaç adımdan sonra köprüye gelmiştik “Birazcık sağlam değil gibi duruyor Delfin.” dedi Safir. Baktığımda bazı yerlerinde kırıklar olduğunu gördüm.

 

“Ya hızlıca fotoğraf çekineceğiz. Gel de hemen çekelim. Sonra ineriz.” Hızlıca çıktım köprüye. Safir burnundan nefes verdi sıkıntıyla. Elleri de belindeydi.

 

“On saniye ama bak! Sağlam durmuyor güzelim. Hem yüksek de…” Kafa salladım heyecanla “Tamam tamam gel.” ayağını tedbirli bir şekilde basarak yanıma geldi.

 

Hemen telefonu çıkartıp birkaç fotoğraf çekindik. Işık çok güzel vurduğu için resimlerimiz de güzel çıkmıştı. Telefonumu Safir’e de göstermek için kaldırdığımda yanımda Safir’i bulamadım. Çünkü adam çoktan köprüden inmişti.

 

“Ya hangi ara gittin?” Tek kaşını kaldırdı “Şimdi.” içimden sabır çekerek ben de yanına adımladım. Fakat ayağımı bastığım yer kırılınca düşmem kaçınılmaz olmuştu.

 

“Ayy-“ Safir, hemen suya düşmeden tutmuştu beni “Tuttum!” gözümü kapattım o anki korkuyla. O sırada da Safir beni yukarıya çekiyordu.

 

“Ben uyardım seni!” Yanına çektikten sonra belimden tuttu düşmemem için “Yanımdan gitmeseydin böyle olmayacaktı. Uyuz herif!” Alaycıl bir şekilde kaşlarını kaldırdı.

 

“Asıl ben yanından gitmeseydim düşecektin akıllım. Ağırlık yapıyorduk ve ben kenarda olmasaydım ikimiz de düşecektik. Şimdi sadece düşme tehlikesi atlattın.”

 

Dudağımı yaladım. Haklı olabilirdi.

 

“Tamam neyse!” gülümsedi “Neyse?” Kafa salladım “Evet Safir. Düşmedik işte.”

 

Omuz silkip geldiğimiz yöne doğru yürümeye başladı. Orada kalakalmıştım “Bu ney şimdi?” durmadan, arkasını bile dönmeden cevapladı “İnsan bir teşekkür eder. Benimki utanmasa tuttum diye kafamı kıracak!”

 

Sinirimden kahkaha atmaya başladım. Koşarak ona yaklaştım ve sırtına atladım. Refleksle beline dolanan bacaklarımı tuttu düşmemem için. Arkadan yanaklarını öpmeye başladım.

 

“Teşekkür ederim kahramanım benim!” keyifle gülümsediğini tahmin edebiliyordum. Çünkü baş parmağı tuttuğu bacaklarımı okşuyordu.

 

“Ne demek!” Elimle omuzuna vurdum şakayla “Bak bak! Bir de trip atıyor. Yalnız beyfendi ben trip atan erkek sevmem.”

 

“Hım?”

 

Kafa salladım “Hımhım.”

 

Sağ bacağımı birden bırakınca korkuyla boynuna sarıldım “Safir!” keyifle kıkırdadı “Efendim?”

 

“Düşüyordum!” kahkaha attı bu sefer “Allah Allah! Gerçekten mi?” sinirimden omzunu ısırdım “Delfin!”

 

“Buyrun benim!”

 

“Yapma güzelim.” Şimdi gülen taraf bendim “Bir daha böyle şeyler yaparsan o zaman görürsün kim ney yapıyor.” derin bir nefes verip kafasını hafif geriye doğru eğdi.

 

Ben de başımı onun başına yaslayıp gözlerimi kapattım. Şu anda çok huzurluydum ve huzurumu bozmak istemiyordum. Safir’in omuzunda uyusam ne olurdu ki?

 

Hiç canım ne olacak? Alt tarafı adam fıtık olur, dedi soldaki melek.

Adam elli kilo teçhizat taşıyor komşum. Delfin mi sorun olacak sanki, dedi sağdaki de.

 

“Uyuma Delfin.” Yandan yüzüne baktım “Niyeymiş o?” gülümsedi “İşte… Şimdi uyuma.” Niye ‘uyuma’ dediğini anlamamıştım ama onu dinleyerek uykuma direndim. Birkaç dakika sonra düşme tehlikesi atlattığımız akarsuyun başka bir tarafına gelmiştik.

 

Burada oturaklar vardı diğer tarafa göre. Açıkçası çokta güzeldi. Masalar, diğer yerlerdeki gibi karada değil sudaydı.

 

“Bu kısımda masaları suyun içine yerleştirmişler. Biraz burada oturalım dedim.” hevesle aşağı inmek için hamle yaptım. O da düşmemem için hafifçe eğildi. Yere indikten sonra etrafı incelemeye başladım. Bizim oturduğumuz yerden çok farklıydı burası.

 

Gerek sakinliği gerekse görünüşü olarak.

 

“Haydi gel! Ayakkabılarını çıkart girelim suya.” kafa sallayıp yanına adımladım. Ayakkabılarımızı çıkarttıktan sonra ilk önce Safir girdi suya. Soğuk mu değil mi anlamıyordum. Hiçbir mimik değişikliği olmamıştı yüzünde.

 

“Soğuk mu su?” Kafa salladı “Cık, değil.” dudaklarımı bastırıp elimi uzattım. Anında tuttu. Suya bir adım attığımda bu konularda Safir’e asla güvenmemem gerektiğini yine ve yine anlamıştım.

 

“Allahım dondum! Sence bu su, soğuk değil mi Safir?” bilmişçesine sırıttı “Değil. Ben daha soğuk sular görmüştüm.” sabır çekerek gözümü kapattım. Açtığımda aynı sırıtışla bana bakıyordu. Ama bu sefer gelen sabrım geri gitmişti.

 

“Ulan gerizekalı! Sence sen ile ben bir miyim? Tabi ki sen daha soğuk sular gördün. Ben dağ tepe dolaşıp sulardan geçiyor muyum?” kahkahaya dönüştü bu sefer gülüşü. Seviyordu bana takılmayı.

 

Kahkahası durulduktan sonra derin bir tebessüm ile baktı bana “Seni kızdırmayı çok seviyorum Delfin.” istemsizce beni mutlu etmişti bu dediği. Ama sahte bir kızgınlıkla kaşlarımı çattım “Gidiyorum ben ya!” diyerek arkamı döndüm. Fakat Safir, asker yetileriyle beni tutup suyun içine soktu “Safir!”

 

“Efendim?” arkamdaki yüzüne baktım “Sen salak mısın ya? Soğuk diyorum, sen sokuyorsun suya.” Cevap olarak kafamı öpüp arkadaki masalardan bize en yakın olana geçip oturdu.

 

Ellerim belimde ona döndüm. Kaşlarıyla beni işaret etti “Sanırım alıştın suya.” Şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırıp ayağıma baktım. Cidden alışmıştım suya.

 

Adamın bir bildiği varmış demek ki, dedi soldaki melek.

Safir’in hep bir bildiği var komşum, dedi sağdaki de.

 

Yine ve yine haklılardı…

 

Hiçbir şey diyemeyerek Safir’in karşısına oturdum. Ellerimi, masanın üzerinde birleştirdim. Bir süre karşılıklı birbirimize baktık.

 

Sessizce konuşsanız neyse diyeceğim. Biz hiçbir şey anlamıyoruz Delfin, dedi soldaki melek.

 

“Safir, sana bir şey soracağım.” Kafa salladı “Sor bakalım.” derin bir nefes verip masaya iyice yaklaştım.

 

“Annen ile babanı defnettikten sonra ne yaptın? Benim neler yaptığımı hepiniz biliyorsunuz neredeyse ama ben… Senin hakkında çok az şey biliyorum.” bir süre daha baktı bana. En sonunda arkasına yaslanıp kollarını göğsünde birleştirdi.

 

“Kuzey’in anne ve babası sahip çıktı bana. Dediğim gibi zaten yakındık. Ailem şehit olunca da nüfuslarına aldılar. Öyle okuttular, asker olmama destek oldular. Hakları ödenmez.” kafamı salladım ciddiyetle. Gerçekten hakları ödenmezdi.

 

Benim babam bile bana sahip çıkmamışken Safir, bu konuda çok şanslıydı. En azından acısını paylaşabileceği birileri varmış etrafında. Ben ise Özgür ile tanışana kadar yalnızdım…

 

“Delfin?” daldığım yerden dikkatimi Safir’e verdim “Efendim?” yüzümü inceledi ve konuşmasına devam etti “Aslında ben seni önceden tanıyorum.” duyduğum şey ile şaşkına döndüm “Nasıl yani?” derin bir nefes verdi “Şehitlik töreninde tanışmıştık.”

 

Bu dediğiyle hafızamı zorladım. Ama Safir’e dair hiçbir anı yoktu beynimde.

 

“Ama ben seni hatırlamıyorum hiç.” kafa salladı “Ben, sana göre biraz daha iyiydim. Sen kendinde bile değildin. Hatırlamıyor olabilirsin. Hatta ufak bir sohbetimiz bile olmuştu yani.”

 

“Ne konuştuk ki?” gülümsedi ve öne eğildi “Sen bana ‘Annem bir daha hiç gelmeyecek, değil mi?’ diye sormuştun. Ben de sana ‘Sen anneni ben ise ailemi kaybettim.’ demiştim.” Acı bir tebessüm oldu dudaklarımda.

 

Ben de bir nevi ailemi kaybetmiştim aslında. Babam bana pek aile sayılmazdı sonuç olarak. Safir de bunu anlamış olacak ki kalkıp yanıma gelmiş bir de üzerine sarılmıştı.

 

“Keşke annem değil de babam ölmüş olsaydı. Bunu söylemek hiç hoşuma gitmiyor ama böyle olunca daha mutlu olacaktım en azından.” cevap olarak başımın üzerini öptü.

 

“Bunu, hiçbir zaman bilemeyiz güzelim. Her şerde bir hayır vardır. Bak bizimle tanışman bile şerrin hayırı değil mi?” Kafa salladım. Bu yönden doğruydu ama annem yoktu işte. O bile benim için büyük bir eksikti. Babalar normalde içimizdeki eksikliği tamamlarken benim babam bana daha çok eksiklik yaratmıştı.

 

Şu dünyadaki baba tarafından şanssız olan çocuklardan biriydim ben de.

 

Daha fazla duygusallık olmasını istemediğim için Safir’den ayrılıp ellerimi birbirine çarptım “Ee dönüşte Kuzey’e Açi’yi isteyecek misiniz?” kafa salladı “Tabi ki de. Döndüğümüzde tim olarak başka derdimiz yokmuş gibi direkt olarak Kuzey beye kız isteyeceğiz.”

 

Başta dediği şeyle ciddi olduğunu düşünürken sonraki cümlesi ile kaşlarımı çattım. Bariz bir şekilde ‘Hayır’ diyordu.

 

“Dalga mı geçiyorsun Safir?” suratı ciddi bir hal aldı “Sence dalga geçer gibi bir halim mi var Delfin? Başımızda binbir bela varken şu anda Kuzey’e kız isteyemeyiz. Şu anda izinli olmamızın nedeni TAD’ın yurt dışında olması. O yüzden sen de bir süre kimseye bir şey deme bu konu hakkında olur mu?”

 

Açıklaması ile haklı olduğunu anladım. TAD, Hançer timi için gerçekten ciddi bir sorundu. Benim de kaçırılmamın altında o vardı. Kaçırılmamı geçtim, bizi takip ettiriyor üstüne üstlük de tehdit notu bıraktırıyordu. Safir’in düşüncesi de bir an önce bu sorunu ortadan kaldırmaktı eminim ki. Bu durumda Açelya ile Kuzey bekleyebilirdi. Beklemekilerdi de.

 

“Peki TAD? Ondan haber var mı?” gözümün önüne gelen saçımı, kulağımın arkasına attı “Bu konuda bilgi veremem güzelim ama biz tetikteyiz merak etme.” durgunca kafa salladım. Anlatmaması gereken şeyleri daha fazla sormamın lüzumu yoktu neticesinde.

 

“O zaman artık gidelim mi? Hem yemekler de hazırdır bence.” tebessüm edip ayağa kalktı. Elimi tutup beni de kaldırdı oturduğum yerden. Kıyıya geldikten sonra ayakkabısını giyip bana da yardım ettikten sonra koluna girdim. Başımı, koluna yasladım. Huzurdu burası.

 

Az önce dediği gibi şer, bizim birbirimizi bulmamızı sağlamıştı…

 

 

……

VEE BÖLÜM SONUUU

NASILDI BÖLÜMÜMÜZZZ?

DİĞER BÖLÜMDE PİKNİK SAHNESİ DEVAM EDECEK HABERİNİZ OLAAA🥰

SEREN SİZCE GERÇEKTEN HAMİLE Mİ?

GÖKTUĞ İLE DELFİN?

SAFİR İLE DELFİN?

YENİ BÖLÜM YORUMLARINIZI BEKLİYORUM. KANALDAN DA SOHBETE AÇIĞIM BİLİYORSUNUZ NGL’DEN BEKLENİYORSUNUZ. SORULARINIZI DA CEVAPLAYACAĞIM BU SEFERRR

YENİ BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZEREEE

SİZİ ÇOOOK SEVİREM🤍🌸

 

 

 

 

Bölüm : 04.06.2025 18:32 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...