77. Bölüm

55. Bölüm

🌸🤍Tıp 🤍🌸
tipsevdali

HELLOOO BEN GELDİM

NASILSINIZZZZ

ARAYI ÇOK AÇTIK GİBİ OLDU. GERÇİ BİZE GÖRE O AMA OLSUN 😁

OY SINIRLARI DA DOLMUYOR. BEN DE HEYECANLA YAZMAYA DEVAM EDİYORUM BİR UMUT.

AMA HEYECANLI VE AKSİYON DOLU BÖLÜMLERE GİRDİK EFENİM. O YÜZDEEEEEEN SINIR YOK DEMİYORUM. SİNİR VAR EFENİMMM

56. BÖLÜM İÇİN;

OY SINIRI: 50

YORUM SINIRI: 200

BOL KEYİFLİ OKUMALAR🤍🌸

 

……

 

HANÇER 55

 

Zor şartlar altında ilerliyordu Hançer ve Ay Yıldız timi. Suriye’delerdi ve rüzgar ile oluşan kum fırtınası, fazlasıyla zorluyordu. Eğimli, sarp bir araziye paraşüt ile inmişlerdi. Yamaç, fazlasıyla dik olduğu için de yavaşlatıyordu onları.

 

Sabah aldıkları tek bir emir vardı: TAD Suriye’de. Alın ve gelin.

 

Safir, özellikle son cümleye takılmıştı: Alın ve gelin.

 

Önceden Gökhan Albay ‘Kanıtların olması gerekiyor.’ Diyerek sürekli almadan dönmelerini sağlıyordu. Şimdi ise alma nedenlerini çok merak etmiyor da değildi.

 

Delfin’invurulduğu zaman bile ‘Alacaksınız!’ emiri gelmemişti. Halbuki her şey apaçık da ortadaydı. Delfin’inkaçırılması bile almaları için büyük bir nedendi.

 

En son Delfin’den ayrılırken çok üzülmüştü. Kaç defa göreve göndermişti Delfin onu ama bu seferki farklıydı. Farklı bakıyordu Delfin yüzüne. Sanki ‘İçimde bir his var, gitme… En azından bu sefer…’ diyordu.

 

Ama Safir, gitmek zorundaydı. Hep gitmişti. Anne ve babasının katiliydi TAD ve en yakın adamı Ejder. Onları alıp adalete teslim etmeden rahatlamayacaktı.

 

Hızlı adamlarla yanına gelen Kaya’ya değdi gözleri. Resmen nefes nefese kalmıştı Kaya.

 

“Hayırdır? Maraton mu koştun?’’ yüzünü buruşturdu Kaya ‘’Şakacı günündesin bakıyorum… Sana yetişmek için koştum onca yolu. Ayrıca ‘Maraton mu koşuyorsun?’ diyorsun da asıl maraton koşan, sensin kardeşim. Aldın başını gittin. Sesleniyoruz sesleniyoruzduymuyorsun da!’’

 

Safir, kaşlarını çatıp arkasına baktı. Timden gerçekten de uzaklaşmıştı. Düşünceleri, hızlı yürümesine sebep olmuş olmalıydı. ‘’Fark etmemişim. Bir sorun mu oldu?’’ kafasını salladı iki yana Kaya. Herkes gibi tüfeği elinde yürüyordu.

 

“Hiçbir sorun yok. Açıkçası bu durum canımı sıkmıyor da değil.’’ Doğruluk payı vardı Dediklerinde Kaya’nın. Şimdiye kadar hiçbir düşman teması görmemişlerdi. Oysaki düşmanın inine de yaklaşmışlardı.

 

‘’Temkinli olun! Suriye, hendekler iledolu bir ülke. Bir çukur izini bile kontrol etmeden geçmeyin! Açıkçası bu kadar yakalayacağımızı da sanmıyorum. Burada bir bit yeniği var. Çıkar yakında kokusu.’’

 

Dudağını yalayıp arkasına baktı Kaya. Her iki tim de yetişmişti onlara.

Herkes, kendi halindeydi. Yanlarına Fatih, Aykan ve Aylin de gelmişti. Üç de mimiksiz bir şekilde bakıyordu.

 

‘’Fatih Bey, uzun zamandır yüzünüzü göremiyoruz. Nerelerdeydin?’’ Fatih, Safir’in sorusuyla genizden güldü ‘’Buralardayım ben, asıl sizler nerelerdesiniz? Bir Mersin’e gitmiştiniz, gidiş o gidiş. Bir daha göremedik sizleri. Hayır, bir de hep birlikte gittiniz. Devrem de sizinle geldi zaten.’’

 

Kahkaha attı Aylin. ‘’Fatih komutanım, Uraz komutanımın ailesinin yanına gittiğimiz için devreniz; doğal olarak bizimle gelmiş olabilir mi acaba?’’

Fatih, gözlerini kısıp yapay bir tebessümle güldü ‘’Sen çok mu zekisin acaba Teğmenim?’’ cevap veren kişi, Aylin değil Aykan’dı.

 

‘’Evet, çok zekidir Aylin. Ne oldu Fatih Bey, kıskandın mı?’’ göz devirmekle yetindi Fatih ‘’Aynen kıskandım. Kıskançlıktan içim içimi yiyor hatta!’’ diyerek tepkisini ortaya koydu Fatih.

 

Bir süre kimse konuşmadı. Ay Yıldız timi normalde de konuşmazdı pek fazla. Şu anda da konuşmuyorlardı. Ama konuşmayan bir tim daha vardı. Hançer timinden de kimse konuşmuyordu. Normalde olsa dağları inletecek o tim, şimdi sessizdi.

 

Barlas, devresi olduğunda cıvıl cıvılolurdu. Bu sefer hem Özgür yoktu hem de aklı Alçin’deydi. Kuzey ve Atilla da sakindi bu sefer. Güney de zaten konuşmazdı pek.

 

‘’Komutanım! Bahsettiğiniz koordinatlar burası! Konumlandıkları ev, buralarda bir yerde olmalı.’’ Diyerek yanlarına geldi Tomris. Safir, elini havada yumruk yaptıktan sonra işaret parmağını havada döndürdü.

 

Hepsi emiri anlayıp etrafta konumlanmaya başladı. Bulundukları yerde hiçbir ev ya da sığınak tarzı bir şey yoktu. Kaşlarını çatıp dürbününü eline aldı.

 

Etraf, çok sessizdi…

 

‘’Herkes tedbirli olsun! Herhangi bir temas halinde atış serbest!’’

‘’Emredersiniz komutanım!’’ diye kulaklığa gelen seslerle tebessüm etti.

 

Bulunduğu kayanın arkasında tek o vardı. Tüfeği ile etrafını kontrol etmeye başladı. İki tim de dağılmışlardı araziye.

İleride… Tam 500 metre ileride bir hareketlilik sezdi gözleri. Eli telsizine gitti ve haber vermek için konuştu.

 

‘’Hançer 1 konuşuyor! 500 metre ileride, kuzeybatı tarafında hareketlilik var. Tetikte olun!’’ cevap gelsin diye bekledi fakat karşıdan hiçbir cızırtı bile gelmiyordu.

 

‘’Hançer 1 konuşuyor! Hançer ve Ay Yıldız timi, duyuyor musunuz beni?’’ birkaç saniye bekledi karşıdan cevap gelmesi için fakat ses, yine gelmemişti. Derin bir nefes verip bekledi bir süre.

 

10 metre ilerisinde Fatih ile Kaya’yı görebiliyordu. Duyarlar umuduyla telsize konuştu yeniden ‘’Hançer 1 konuşuyor! Kaya, Fatih! Duyuyor musunuz?’’ bir yandan telsizine sesleniyor bir yandan da onlara bakıyordu dürbünü ile. Hiçbir tepki yoktu ama onlardan gelen.

 

Duymuyorlardı…

 

Aklına gelen şeyle gözünü kapatıp baş ve işaret parmağı ile alnını ovaladı.

‘’Allah kahretsin! Tabi ki duymuyorlar beni çünkü jemmer var.’’ Diyerek 500 metre ileride olan hareketliliğe baktı tekrardan. Gizlice ilerliyorlardı. Diğerleri de fark etmişler miydi bilmiyordu.

 

‘’Sikerler!’’ diyerek kayanın arkasından çıktı. Sol tarafından ilerleyip Kaya ve Fatih’e görünebilirdi. Eğer yanlarına gitmeye çalışırsa diğerleri tarafından fark edilirdi. Çünkü tam tepenin üzerine konumlanmışlardı.

 

Hafifçe çömelerek önündeki ağacın yanına gitti. Herhangi bir tehlike anında ateş edecekti fakat kaç kişi olduklarını bilemediği için hiç ateş etmek de istemiyordu.

 

Yavaşça ağacın arkasından da süzülerek önündeki kayalığın arkasına geçip yere çöktü. Kalbi, kanındaki adrenalinden dolayı normalinden hızlı atıyordu.

 

Nefes alıp verişleri derinleşmişti. Öfke miydi içindeki yoksa korku muydu bilmiyordu ama bir an önce bir an önce fark edilmeden diğerlerine haber vermeliydi.

 

‘’Umarım gelenleri görmüşsündür Aylin…’’ diyerek sessizce konuştu ‘’Sen görmediysen o mesafeden diğerlerinin görmesi imkansız…’’ diye de ekledi konuşmasına.

 

Eli ensesine gitti. Bir daha onlara ulaşmayı deneyecekti ‘’Hançer 1 konuşuyor! Beni hala duymuyor musunuz?’’ çaresizliği sesinden de anlaşılıyordu. Ses gelmiyordu. Çaresiz gibi görünüyordu fakat içindeki öfke de artıyordu.

 

Jammer olabileceğini nasıl tahmin etmemişlerdi? Aklı bir türlü almıyordu. Şu anda timine ulaşamamasının tek nedeni o jammerdı.

 

Dudağını yalayıp boyunluğunu burnunun üzerine kadar çekti. Kum fırtınası artıyordu ve bu durum, görüş mesafesinin azalmasına neden oluyordu.

 

Soluna doğru birkaç adım attı. Vücudu hafif eğik bir şekilde gidiyordu. ‘Bizdeki gibi onlarda da nişancı olabilir.’ diye düşünmüştü. Nişancı, hareket halinde olan Safir’i görürse diğerlerini de pekala fark edebilirdi.

 

Gelen adım sesleri ile yere çömeldi. Gelenlerin kim olduğunu bilmiyordu. Birkaç saniye sonra görüş alanına yaklaşık on kişi girdi. Daha iyi seçebilmek için gelenleri silahına sarıldı. Silahının dürbününden bakması daha karlıydı. Herhangi bir karşı ateş durumunda savunma yapabilirdi.

 

Gelenlerin iki tanesi tanıdıktı. Birisi TAD diğeri ise ailesinin katili Ejder…

 

Eli, anında tetiğe gitti. Vurmak istiyordu. Vurup öldürmek istiyordu. İçindeki acıyı bir nebze de olsa azaltmak istiyordu. Fakat ne kadar isterse istesin yapamazdı. Gökhan Albay’ın kesin emri vardı. ‘TAD ya da Ejder, kim olursa olsun sağ istiyorum evlatlarım!’ demişti komutanı. Sağ bir şekilde ele geçirip devlete teslim etmeye mecburdu. O yüzden namlunun ucunu yanındaki adamlara çevirdi.

 

Beş kişiyi yerini deşifre etmeden indirebilirdi. Kalanları da sırasıyla TAD ve Ejder kaçmadan öldürürdü. Planı hazırdı.

 

Ateş etmek için hazırlandı. Fakat ya diğerleri de gelirse diye düşünmeden de edemiyordu. Geriden gelen grubun kaç kişi olduğunu hala bilmiyordu. Timi için tehlike arz edebilirdi.

 

Ama ateş edince diğerleri de bir ihtimal yerini bulur diye telkin etti kendini. Hançer ve Ay Yıldız timi neler olduğunu anında anlayacak kabiliyete sahipti.

 

Tam ateş edecekken hepsi birden ilerideki bir mağaraya girdiler. Sabır çekti içinden. Halbuki çok yaklaşmıştı.

 

Şimdi iki seçeneği vardı. Ya çıkmalarını bekleyecek ve dışarı çıktıklarında indirecekti ya da içeriye girecek sırayla kafalarına sıkacaktı.

 

İki türlü de istediğini alabilirdi. Ama mağaranın başka çıkışı olup olmadığını da bilmiyordu. Başka çıkışı olursa ne yapacaktı? Yine elinden kaçırmaya asla niyeti yoktu.

 

Hem ailesinin hem de sevdiğinin intikamını alacaktı. O yüzden fırladı ileriye. Girecekti mağaraya. Hızlı adımlarla ilerledi girişe. Bir yandan da etrafı kolaçan ediyordu. Klasik mağara girişiydi. Yerde ince bir misina aradı fakat yoktu. Tuzaklamış olma ihtimallerini göz ardı edemezdi.

 

Güvenli olduğuna kanaat getirdi ve sessiz adımlarla içeriye girdi. Konuşma sesi dahi yoktu. Tüfeğini daha sıkı kavrayıp gece görüşünü açtı. Mağara içeriye girdikçe daha da karanlık olmaya başlıyordu. Üç adım attıktan sonra gürültülü bir ses duydu. Arkasını döndü çevik bir hareketle.

 

Mağara girişi kapanmıştı…

 

Bezgince nefes verdi. Tuzağa düştüğünü hissediyordu.

 

“Ah Safir Yüzbaşı ah!” arkasından gelen sesle yeniden içeri tarafa döndüğünde gördüğü manzara ile şok içerisinde kaldı. Ortam, aydınlanmıştı ve içerisi tam olarak bir mahsene benziyordu.

 

Sol tarafında masalar, masaların üzerinde ise işkence aletleri vardı. Sağ tarafında da üstten sarkan zincirler…

 

Tam bir işkence odası gibiydi içerisi.

 

Silahını doğrulttu TAD’a. Bir yanında Ejder diğer yanında ise yüzü maskeli bir adam vardı. Etraflarında da Safir’e silah çeken yedi tane piç kurusu.

 

“Nasıl bu kadar tedbirsiz davrandın aklım almıyor? Çok basit oldu bu. Senin hakkında hep zeki derlerdi aslında.” dudakları kıvrıldı Safir’in. Burnunun üzerine kadar gelen maskeden dolayı fark etmiyorlardı fakat Safir, gayet sakin bir şekilde gülüyordu.

 

“Mekanın süper olmuş TAD. Kutluyorum seni! Ama bir şeyi atlamışsın…” TAD kafasını eğdi sorgularcasına “Bu mağara, bir emrimizle tonlarca ağırlıkta bir toz yığınına dönüşür. Bilmem anlatabildim mi?”

 

TAD, Safir’in imasıyla kahkaha attı “Çok cesursun Yüzbaşım ama bu cesurluğun burada bana sökmez haberin olsun. Şu anda benim elimdesin, benim mekanımdasın.” bir adım attı elleri de cebine girmişti bu arada “Ve emin ol horoz kendi çöplüğünde öter. Sen de o horozun çöplüğündesin.”

 

Kafa sallayıp kaşlarını kaldırdı Safir “O yüzden mi Türkiye’ye adımını atamıyorsun TAD? Orası bizim ülkemiz olduğu için mi? Ama sana bir şey diyeyim: Bir Türk’ün olduğu her yer onun yeridir. Yani burası seninmiş değilmiş umurumda değil. Ben buradayım ve tüfeğimin namlusu senin üzerinde.”

 

Dudaklarını birbirine bastırıp alkış yaptı TAD. Sırıtıyordu hala. Bu durum ise Safir’i sinirlendirmekten başka bir işe yaramıyordu.

 

Yanındaki bir adama kafa hareketi yaptı TAD. Adam, kafasını bir kez sallayarak cebinden telefonu çıkarttı. Çok geçmeden mağarada arama sesi yankılanmıştı. Birisini görüntülü aramıştı.

 

Arama yanıtlanınca adam, telefonu TAD’a verdi. TAD, telefondaki kişiye tek bir cümle söyledi “Durum?” biraz tıkırtı sesi geldikten sonra telefondaki kişi konuştu “Merkezde bir kafeye oturdular. O üç asker yanından hiç ayrılmadı. Sabah tim göreve gittikten sonra geldiler. Hala buradalar.”

 

Safir, kaşlarını çattı. TAD, kimi takip ettiriyordu? Aklında bir kişi vardı ama içinden olmaması için dua ediyordu. TAD, yanına yaklaştı Safir’in. Kendisini vurmayacağına emindi.

 

“Sanırım seninkiler yokluğunuzu iyi değerlendiriyor yüzbaşım.” diyerek elindeki telefonu Safir’e çevirdi. Gördüğü kişilerle çenesi kasıldı Safir’in. Delfin; Açelya, Özgür, Uraz ve Aycan ile bir kafese oturuyordu.

 

Oturmaları sorun değildi. Sorun, Delfin’in sırtına denk gelen nişancı lazeriydi.

 

TAD, telefonu Safir’in görüş alanından uzaklaştırdı “Bence esas göstermek istediğimi görmüşsündür. Senin gibi bir askerin gözünden kaçacağını hiç zannetmiyorum çünkü.” dedi keyifle “Şimdi elindeki tüfeği bırakıp teslim olur musun yoksa biz gereğini yapalım mı?” diyerek kafası ile telefonu gösterdi.

 

Safir’i Delfin’in canı ile tehdit ediyordu…

 

Uraz ve Özgür, Aycan ile yanlarındalardı ama nişancı tüfeğini fark edemezlerdi. Keskin nişancı hem Delfin’in arkasından nişan alıyordu hem de bu adamlar yakınlarında konumlanmak gibi bir hata yapmazlardı.

 

Dudağını yalayıp birkaç saniye sakinleşmeye çalıştı. Sakinleşmek imkansızdı…

 

Öne atılıp TAD’ın boğazına yapıştı. Etraftaki adamlar, bir adım daha yaklaştı onlara. Fakat TAD, eliyle durdurmuştu onları.

 

“Cesaretin, taktire şayan Yüzbaşım fakat bir de gerçekler var değil mi?” nefes almaya çalıştı “Mes- mesela o lazerin sevdiğin kadının sırtında olması gibi…” sesi iyice kısılıyordu nefessizlikten. Kırmızılaşmaya başlamıştı.

 

“O kurşunun güzel Delfin’in sırtında patlamasını ister misin? Böyle başarılı bir cerrahın bir ‘hiç’ uğruna ölmesini ister misin? Bence istemezsin.” Safir, zor dayanıyordu fakat TAD’ın da ciddiyetinin farkındaydı.

 

Sinirle nefesini verip ellerini TAD’ın boynundan çekti. İşaret parmağını tehditkar bir şekilde kaldırıp salladı.

 

“Eğer Delfin’in saçının teline zarar gelirse o zaman kork benden! Duydun mu lan beni?” Nefessiz kaldığı için öksürüyordu bir yandan da TAD.

 

Öksürüğünün arasında ellerini teslim olurcasına kaldırdı “Sözüm, söz Yüzbaşım. Şimdi…” elini uzattı Safir’e “Alayım namusun gibi koruduğun o tüfeğini.”

 

İşte bu söz, çok yakmıştı canını: Namusun gibi koruduğun o tüfeğini.

 

Askerler; sırf tüfekleri düşmanım eline geçmesin diye kendi canları pahasına, esir düşeceklerini anladıkları an ya da esir düşme ihtimalleri doğduğu an tüfeklerini saklarlardı.

 

Şimdi ise Safir’in ne saklayacak vakiti ne de imkanı vardı. Namusu gibi olan tüfeğini üç defa önce öpüp sonra da alnına koydu.

 

“Yemin olsun seni geri alacağım! Onların elinde kalmayacaksın!” Diyerek TAD’a uzattı tüfeğini. Kısık sesle ettiği yemini TAD duymuştu. Kahkaha atarak aldı tüfeği “Görüyor musun kardeşim? Boş yere yemin etmeye çok alışmış Safir Yüzbaşımız, Delfinciğe de çok sözler verdi kim bilir…”

 

Safir; başta TAD’ın yanında duran adamı, TAD’ın sağ kolu sanmıştı. TAD ‘Kardeşim’ dediğinde yüzündeki şaşkınlığı gizleyemedi. Tek sığınağı maskesiydi.

 

TAD’ın kardeşi olduğunu bilmiyordu. Bu konu ile alakalı eline hiçbir bilgi geçmemişti.

 

“Gördüm TAD… Yüzbaşımız çok emin buradan kurtulacağına.”

 

O gözleri de aklına kazıdı Safir. Kardeşinin maskeli olduğu için yüzü görünmüyordu fakat gördüğü gözleri asla unutmazdı. Bu gözleri de unutmamak için kazıdı beynine.


 

……

 

VEEE BÖLÜM SONİİİİ

 

NASILDI BÖLÜMMM?

 

KAYA?

 

AYLİN?

 

AYKAN?

 

FATİH?

 

SAFİR?

 

TAD’I BULDU AMA KENDİ YAKALANDI🤦‍♀️

 

BAKALIM NASIL KURTULACAK.

 

YENİ BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZEREEE

 

YORUMLARINIZI BE SORULARINIZI NGL ÜZERİNDEN BEKLİYORUMMM🌸🤍

Bölüm : 16.07.2025 19:08 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...