
Ben geldim efenim.
Yeni bölümümüz ile karşınızdayım. Umarım severek okuyacağınız bir bölüm olur.
Bol bol yorum ve oy atmayı unutmayın. Zaten pek atmıyonuz ama olsun ben yine de diyeyimmm.
Çok tutmayayım sizi. Keyifli okulamar 🤍🌸
……
Hançer 56
Küçüklüğümden beri limonata içmeyi çok severdim. Annem ile birlikte yaptıklarımız çok farklı olurdu. Ben başta dışarıdaki limonatalar hariç içmezdim. Annem ise onlarda tatlandırıcı olduğunu, sağlıksız olduğunu söylerdi. Ama ben inat eder hep dışarıda içmek isterdim.
Bir gün o kadar inat etmiştim ki annem benimle uğraşıp bana laf anlatmaktan bıktığı için bana ev yapımı limonata yapmıştı.
O gün bugündür hep ev yapımı limonata içmek istemiştim. Şimdi de Hançer ve Ay Yıldız timi göreve gittiği için Özgür’ün önderliğinde bir kafeye gelmiştik. Önümde de annemin sağlıksız dediği limonatadan duruyordu.
İçinde olan nane parçalarını, sırf limonatayı ev yapımıymış gibi göstermek amacıyla koyduklarına kalıbımı basardım. Ama tabi ki ispatlayamıyordum…
“Şu limonata için arabamı bile satarım.” diyen Özgür’e ters bir şekilde baktım “Özgür, araban olmadığı için bu kadar rahatsın. Arabanı al, ondan sonra gel de konuş.”
“Aman be Del! Lafın gelişi diyorum ben. Gerçekten arabam olsa onu hiçbir şeye değişmem ben.” Uraz ve Aycan kahkaha atarken Açelya sadece göz devirmekle yetinmişti.
Bir yudum aldı limonatadan Özgür. Peşinden de Uraz içmişti fakat Özgür gibi sevdiği söylenemezdi. Anında yüzünü buruşturdu “Bu ney oğlum? Glikoz yığını resmen limonata. Siz nasıl içiyorsunuz şunu?”
“Teessüf ederim komutanım. Gayet de güzel. Ayrıca limonatada şeker olur. E şekerin de olmasını sağlayan glikoz olduğuna gö-“
“Ay Özgür yeter! Tamam limonata çok güzel olabilir ama bir şeyi de abartma da!” Açelya en sonunda patlamıştı “Ben abartmıyorum ki siz üsteliyorsunuz. Haksız mıyım Aycan komutanım?”
Aycan, geldiğimizden beri çok sakindi. Biz Mersin’deyken o da Gaziantep’e gitmişti. Geldiğinden beri çok durgundu. Sürekli bir şeyler düşünüyordu.
“Açıkçası ben limonatanın içeriğini pek bilmiyorum Özgür. Ama şekerin glikozdan oluştuğundan haberdarım.” Özgür sağ elini şıklatıp işaret parmağını da Aycan’a uzattı “Bakın görün… Aycan komutanım da onayladı beni.” ya sabır çekerek kafamı eğdim. İkna edene kadar asla vazgeçmiyordu.
“Senin neyin var Aycan? Kaç gündür durgunsun.” Uraz, sonunda dile getirmişti durgunluğunu. Açık söylemek gerekirse ben de merak ediyordum.
“İyiyim Uraz. Ailevi bir sorunum var ama çözmek üzereyim. Sağol sorduğun için.” kafa salladı Uraz. Aycan’ın eğer anlatmak isterse anlatacağını biliyordu.
Birkaç dakika hep havadan sudan denecek cinsten konuştuk. Arada Açelya ile Kuzey’in kız istemesi de yatırılmıştı masaya. Açelya, biraz tez canlıydı bu konuda fakat Safir de bir o kadar yavaştan aldırıyordu bu süreci.
Senin süreci de yavaştan alıyor sanki, dedi soldaki melek.
Her zaman her şeye bizi sokmasa olmuyordu zaten…
Daha sonra üstü kapalı TAD hakkında konuşmuştuk. Önceden bize gelen not, çok şüphe çekmişti. O şüpheler, hala dünkü gibi tazeydi. TAD, hala yakalanmamıştı. Ve hala peşimizde adamları olabilirdi.
Aniden kalbime giren sancıyla kaşlarımı çattım. Elim göğsümde olacak şekilde iki büklüm kaldım.
“Delfin!” Açelya, durumumu hemen fark etmiş, Uraz’ı kaldırıp yanıma oturmuştu “Ne oldu birdenbire? Nasıl bir ağrı? Kalbin mi ciğerin mi? Delfin, bir şey de!”
Aynı zamanda nefesim de kesildiği için bir süre cevap veremedim Açelya’ya.
“İyiyim iyi. Bir anda girdi öyle ağrı. Anlamadım ben de.” kaşları kalktı hemen Açelya’nın.
“Hiçbir kalp ağrısı bir anda gelmez Del. Sen de bunu çok iyi biliyorsun. Gel bir hastaneye uğrayalım da bakalım. EKG falan çekeriz.” kafa salladım iki yana “Gerek yok. Cidden iyiyim Açi’m.”
Uraz’a değdi anlık gözlerim. Eli çenesinde düşünceli bir şekilde yere bakıyordu. Kaşlarımı çatıp ayağa kalktım “Askeriyeye dönelim!” şaşkın ifadeleriyle bana baktılar. Böyle bir karar vereceğimi beklemiyorlardı.
“Neden durduk yere gidiyoruz Delfin?” dudağımı yalayıp Özgür’e döndüm “Çünkü içim hiç rahat değil gittiklerinden beri. Hatta görev emri geldiğinden beri… Siz de durgunsunuz. Hislerim çok baskın. Kesinlikle bir şey oluyor.”
Eğilip Özgür’ün cebinde olan arabamın anahtarını aldım “O yüzden şimdi gidip ne durumda olduklarını öğreniyoruz!” diyerek kafeden çıktım. Şaşkınlıklarını bir kenara bırakıp peşimden gelmeye başladı hepsi.
“İyi de Delfin… Sana hiçbir bilgi vermezler ki. Boş yere gitmiş oluruz oraya.” peşimden koşup yetişmişti Uraz “Evet, bana hiçbir bilgi vermezler fakat sana verirler. Özgür ve Aycan’a da aynı şekilde bilgilendirme yaparlar.” elimde anahtarı sallayıp çoktan yanına vardığım arabamın kilidini açtım.
“Siz gireceksiniz, öğreneceksiniz ve bize söyleyeceksiniz kuyruk koruma dayıcığım.” Uraz, bezgince nefes verirken Özgür; kolları belinde olacak şekilde kafa salladı “Güzelim… İyi diyorsun hoş diyorsun da görev gizliliği diye bir şey var ya hani. Biz sana gelip anlatamayız ki.”
Derin bir nefes verdim. Evet, anlatamazlardı; evet, görev gizliliğiydi… Fakat benim amacım o değildi ki zaten. Ben, sağlık durumlarını öğrensem o bana yeterdi.
“Biliyorum zaten Özgür. Görev gizliliği dolayısıyla anlatamazsın. Ben de zaten bana operasyon detayını söyle demiyorum ki. İyiler mi değiller mi onu öğrenmek istiyorum.”
“Tamam.” dedi Uraz “Haydi gidelim o zaman. En azından şansımızı deneriz yani.” diyerek arabaya döndü.
Arabama binip bütün camları açtım. Yanımda benimle birlikte Açelya ile Özgür geliyordu. Aycan ile Uraz da beraber geliyorlardı. Direksiyonu o kadar sıkı tutuyordum ki gerginlikten, ellerimin eklem yerleri bembeyaz olmuştu.
“Gerilmene gerek yok Del. Eminim ki herkes sağ sağlam dönecek. İçindeki sıkıntı çok normal. Her zaman hissettiğimiz bir şey. Ben de Kuzey’i gönderirken böyle hissediyorum.” Kafa salladım.
Anlamıyorlardı beni ya da anlamamazlıktan geliyorlardı.
“Ben hislerimi bilmiyor muyum Açi? Her zamanki gibi değil bu. Göğsüm daralıyor, nefes bile alırken zorluk çekiyorum ben.” Sıkıntım, gittikçe büyüyordu. Sonunda ne olacaktı bilmiyordum ama Safir ve diğerlerinin iyi olduğunu duyup görmeden içim rahatlamayacaktı.
Özgür, oflayarak radyoya uzandı. Birkaç parça geçmişti. Aradan duyduğum bir melodi ile sağ elimi koluna attım “Bu dursun!” dudağını büküp kafa salladı.
Pera’dan ‘Sensiz Ben’ çalıyordu.
‘Ne kâğıt kalemsiz olmayı bilir.
Ne de ben sensiz kalmayı.
Neden bir dert biter, diğeri gelir?
Ateştir bu, iyi bilir yakmayı.’
‘Kuşları anladım da.
Senin kanatların yok, nasıl uçtun da gittin?
Kırık cam misali hatalarım acıtır.
Seni böyle mi kaybettim?’
Sol kolumu kapıya yaslayıp parmaklarımla alnımı ovaladım.
‘Bul beni, kaybolmuşum.
İzim silinmiş, dilim suskun, susmuşum.
Bak bana, mahvolmuşum.
Senden kendimi almayı unutmuşum.
Bul beni, kaybolmuşum.
Gecem günüme karışmış, bir hoşum.
Sanma ki sarhoşum.
Ne var ne yoksa yıkıldı içimde, bomboşum.’
Şarkı bittiğinde nizamiyenin önündeydik. İlk Urazlar ardından da biz girdik. Hızlıca arabaları park edip Gökhan Albay’ın odasına doğru koşmaya başladık.
Daha doğrusu ben koştuğum için diğerleri de el mecbur koşuyorlardı.
Askeriyenin içine girdiğimizde kalabalık karşıladı bizi. İçerisi karmakarışık bir haldeydi. Birlik halinde askerler, sanki emir bekliyormuş gibiydi.
“Ne oluyor acaba?” dedi Özgür. Uraz ile yan yana durmuş anlamaya çalışıyorlardı. Aycan anladı mı diye ona bakmıştım fakat o da meraklı bir şekilde bakıyordu.
Uraz, hemen yanından geçen bir eri durdurdu “Koçum, bu hal ne böyle? Operasyon mu var?” asker, telaşla kafa salladı “Hançer ve Ay Yıldız timine ulaşılamıyor komutanım. Birlikler, her ihtimale karşı teyakkuz halinde bekliyorlar. Ani bir emir geldiğinde aramalara başlayacağız.”
Durduğum şey ile yerimde sendeledi. Aycan tutmuştu beni. Biliyordum…
Bir şey var demiştim…
“Uraz abi, Özgür! Ne diyor bu asker?” diye tepki gösterdi Açelya. Uraz, yanındaki askeri kafa hareketi ile gönderdi “Özgür, benimle gel! Kızlar, siz buradasınız! Aycan…” Açelya ile bende gezindi gözleri “Sendeler.”
Aycan kafa salladı “Bende.”
Uraz ile Özgür yanımızdan ayrılıp ilerideki koridora saptılar. O tarafta Gökhan Albay’ın odası vardı. Ona gidiyorlardı. Yutkundum büyükçe. Kafa salladım kendi kendime. Ben burada böylece beklemezdim, bekleyemezdim…
Hemen peşleri sıra ilerledim. Aycan arkamdan seslendi fakat onu duymuyordum bile.
“Bırak Aycan!” dediğini duydum Açelya’nın arada. Sonra koşma sesleri geldi. Onlar da geliyordu.
Gökhan Albay’ın odasının kapısı açıktı. Kesik kesik, cızırtılı sesler geliyordu.
“Ko- komutanım duyuyor musunuz?” odanın içini görüyordum artık. Kapının girişindeydik. Konuşan Aykan’dı.
“Söyle Aykan! Duyuyoruz evlat!”
“Komutanım, bulunduğumuz noktada jammer var. Telsizler arası iletişimimiz yok denecek kadar az. Size de şans eseri ulaştık komutanım.”
“Herkes iyi mi? Tuzak mıymış yoksa?” Gökhan Albay, bunu değil başka bir şeyi öğrenmek istiyordu.
Mesela neden Safir değil de Aykan bağlanmıştı?
Karşıdan bir süre ses gelmedi. Kapı pervazından tuttum. Dudaklarım kurumuştu iyice. Duyacaklarıma hazırlıyordum kendimi. Ne kadar istemesem de…
“Komutanım… Safir yok! Ve… Ve muhtemelen esir düştü!” gözlerimi sımsıkı kapattım duyduğum şey ile. Korktuğum ve içimde olan his gerçekti.
Safir, düşmana esir düşmüştü…
🩺🗡️
Telsiz telefonunun çaldığını fark eden adam, kimseye yakalanmadan çıktı mağara dışına. Gözleri, anlık TAD’a değmişti. Önündeki haritadan her zamanki gibi kaçış planlaması yapıyordu.
Yapıyordu yapmasına ama her zaman yakalanıyordu Türklere.
Dışarıda olan üç adama yakalanmaması gerekiyordu adamın. O yüzden mağara girişinden biraz uzaklaştı. Normalde dikkat çekmezdi fakat son zamanlarda TAD fazlasıyla şüpheciydi.
“Başkanım?” diyerek açtı telefonu. Yüzündeki maskeyi de çıkarttı. Burada kimse görmezdi onu.
Sürekli iletişim halindelerdi Atıf başkan ile. Fakat bu sefer hattın ucunda o yoktu. Başkan yardımcısı Emel vardı.
“Kunduz, duyduklarım doğru mu? Esir mi düştü Safir?” sesini duyduğu kişi ile bıkkınca gözünü kapatıp nefes verdi burnundan. En olmaması gereken kişiydi Emel Hanım.
“Doğru başkanım.” karşıdan bir süre ses gelmedi. Kunduz, tedirgindi ama. TAD’a ve en yakınına yakalanmak istemezdi. Yakalanırsa bu, büyük bir sorun teşkil ederdi.
“Durum nasıl?” elini beline atıp sağ tarafındaki ağaca sırtını yasladı. Yüzü mağara tarafına dönüktü. Birisinin gelmesi halinde fark edebilirdi böylece.
“TAD, bu fırsatı tepmezdi. Tepmedi de… Başkanım, Atıf Başkanımızın haberi var mı beni aradığınızdan?” yine ses gelmemişti karşıdan. Haberi yoktu.
Emel, Atıf’ı pek dinlemezdi. Kunduz, bunu çok iyi biliyordu.
“Senin görevin ona sahip çıkmaktı. Sen ne yaptın? Hiçbir şey! Seni ne diye soktuk aralarına Kunduz?” dudağını yaladı. Kızmakta haklıydı fakat Safir, resmen bilerek yürümüştü tuzağa.
“Mağaraya kendi geldi başkanım. Nasıl engelleyecektim? Zaten TAD, beni yanından hiç ayırmıyor. Safir yüzbaşı, tek gelip bir de üstüne tek mağaraya girmemeliydi.”
“Kes sesini Kunduz! Ne pahasına olsun onu koruyacaktın. Onu, Hançer’i ve… Delfin’i.” sinirle nefes verip parmaklarını saçına geçirdi Emel. Sakin olmalıydı.
“Delfin’i kaçırdığında ikna ettin fakat vuruldu kız. Şimdi de Safir… Dost musun düşman mısın Kunduz?” düşman iması oldum olası canını sıkardı Kunduz’un.
Canı pahasına mücadele ettiği halde Emel başkanı tatmin olmadığını ve onu tatmin etmenin zorluğunu bildiği için sabırlı davranıyordu.
Tabi Atıf başkan da büyük bir etkendi…
“Safir, ölmeyecek başkanım. Size yemin olsun. Ama hırpalayacaklardır.” Emel’in gözleri doldu anında. Eli, göğsüne gitmişti “En az hasarla teslim etmelerini sağla Kunduz. Aksi bile düşünülmeyecek.”
“Merak etmeyin başkanım. Sözüm, söz. Ben bu vatana bir söz verdim ve bu vatanın askerini onların eline bırakmayacağım.”
Burukça tebessüm etti Emel. Kızıyordu fakat biliyordu sözünde duracağını.
Delfin, Araz’ın üzerine atlamasaydı gerçekten de bırakacaklardı Delfin’i. Fakat Delfin’in Araz’ın üzerine atlaması tamamen ani gelişen bir olaydı.
Telsiz telefonu, kapattıktan sonra aynı şekilde yeniden ayakkabısına sakladı Kunduz. Fark edilmemesi için bot giymişti.
“Ulan, biz bu askerler için canımızı dişimize takalım adamlar düşünmeden sonunu bilmediği mağaraya girsin… Hayata bak.” diyerek geldiği yoldan mağaraya ilerledi. Nöbetçiler yine duruyordu yerinde.
Selam verip içeriye girdi. Girerken maskeyi de takmıştı yeniden. Biraz da o dövse fena olmazdı Safir Yüzbaşıyı.
Sonuçta Kunduz’u uğraştırmaktan başka bir işe yaramamıştı bugün. Bir yerden intikam almak gerekirdi. Ve o şans eline geçtiyse asla kaybetmezdi.
🗡️🩺
Zaman zaman 6. hislerimin gerçekten de tuttuğunu kendime hatırlatırdım fakat bu sefer doğrulamak canımı yakıyordu.
İçimdeki hissin nedeninin bu denli bir şey olmasını istemezdim.
Açelya ve Aycan ile oturuyorduk. Uraz ve Özgür de Gökhan Albay ile birlikte harekat merkezindelerdi. Gelecek olan en ufak bir haberi bekliyorlardı.
Önüme gelen botları görüp gözümü kaldırdım. Omuzundaki rütbeye değdi gözlerim. Gelen kişi bir Teğmendi. Elindeki tepside ise üç tane çay vardı.
“Uraz komutanım gönderdi. İçtikten sonra da sizi eve bırakmamı söyledi.” derin bir nefes verip elindeki tepsiye uzandım. O kadar getirmişti sonuçta.
Çayı alıp önümdeki sehpaya koydum çayı. Almam, içeceğim anlamına gelmiyordu. “Uraz komutanına de, ben hiçbir yere gitmiyorum. Yapabiliyorsa gelip o götürsün beni.” asker, kafa sallayıp Açelya ile Aycan’a da verdi çaylarını.
Onlar da çaylarını sehpaya koymuşlardı. Kimsenin iştahı yoktu.
Açelya ağlıyordu. Aycan ise duygusuz bir şekilde yere bakıyordu. Benim de Aycan’dan bir farkım yoktu. Ağlamayacaktım. En azından herkesin içinde…
Safir, ne olursa olsun dayanacak ve bana gelecekti. Söz vermişti.
Geri geleceğine söz vermişti…
“Aklım almıyor ya. Safir abi nasıl düştü onların eline?” diye göz yaşları arasında konuştu Açelya. Ağlaması canımı sıkıyordu. Safir, ölmemişti ki…
“Ağlama Açelya! Canım burnumda ağlama…” Açelya yaslandığı yerden doğruldu “Kendini sıkıyorsun Delfin. Nasıl ağlamayacağım bu durumda ben? Kim bilir ne haldeler. Sen niye ağlamıyorsun?” hışımla ayağa kalktım. Sehpaya çarptığım için çaylar da dökülmüştü.
“Çünkü canı sağ… Evet, belki acı çektiriyorlar ona, belki zorlanıyor ama canı sağ… Ölmedi ya da yaralanmadı Açelya. Bulacaklar onu!” Açelya kafa salladı iki yana.
“Bağıra bağıra ağlamak istediğini ikimiz de iyi biliyoruz Del. İçin yanıyor, en çok senin için yanıyor. Kalbine zarar veriyorsun.” histerik bir şekilde güldüm. Biraz daha burada olursam ağlayacaktım zaten.
“Kalbime gelecek olan en büyük zarar, Safir’in al bayrağa sarılı tabutunu görmem olur Açelya. Safir bana bir söz verdi. Şimdiye kadar de verdiği sözlerini tuttu ve asıl olay ne biliyor musun?” baktı öylece gözlerime. Cevabımı bekliyordu.
“Asıl olay şu: Safir, asla tutamayacağı sözler vermez. Geri gelecek. Ne zaman geleceğini bilmiyorum evet ama o bana dönecek Açelya. Her zaman döndü.” diyerek hızla dışarıya çıkmak için çıkışa yöneldim.
Nefesim daralıyordu. Gözlerim de dolmuştu artık. Astım ilacım arabadaydı. Bir an önce gitmem gerekiyordu oraya. Yoksa nefesim kesilecekti.
Çıkışa geldiğimde hızımı arttırdım. Koşmam, nefesimi daha da zorluyordu ama iki türlü de nefes alamıyordum zaten.
Otopark, tugayın çıkışına yakındı. Bina ile arası uzak olduğu için yol resmen bitmiyordu. Solumda gördüğüm ağaca yasladım elimi. Sağ elim göğsümde olacak şekilde yere eğildim. Nefesim kesiliyordu artık. Öksürmeye başladım ciğerlerim sönmesin diye.
Nefesimi düzene sokmaya çalışıyordum ama çok zordu.
“Delfin!” diye bana seslendiğini duydum birisinin. Sesi tanıdıktı ama kim olduğunu seçemiyordum. Gözüm karardığı için yere yıkılacakken sesin sahibi düşmeden tuttu beni.
“Geldim Delfin dayan!” diyerek yere oturdu. Ben de kucağındaydım hala. Dizlerini hafif kaldırdı bedenim havalansın diye. Birkaç saniye sonra ağzımdan giren ilaç ile rahatlamaya başladım.
Gözlerimi zar zor açtığımda bana endişe ile bakan Uraz’ı gördüm. Yüzüme gelen saçlarımı geriye atıyordu.
“Allahım şükürler olsun. İyisin Delfin!” diyerek alnını alnıma yasladı. Zor bela yutkunup göğsüme bastırdım elimi. Resmen yine ölümden dönmüştüm.
“Kızım sen niye koşuyorsun nefesin kesildiği halde? Öldürmek mi niyetin kendini?” diye beni azarlamaya başlayınca kaşlarımı çatıp doğrulmaya çalıştım.
Eliyle sırtımı destekleyip kucağından kaldırdı ve yanına oturttu beni. Sırtımı ağaca yaslayıp bacaklarımı kendime çektim.
“Arabadaydı astım spreyim. Nefesim kesilince daha çabuk gitmek için koşmuştum ama tıkandım.”
Bu kız bu akılla nasıl doktor oldu acaba, dedi soldaki melek.
Kafasını sallayıp elindeki spreyi bana uzattı “Bunu tut yanında. Lazım olur belki.” burukça tebessüm edip aldım elinden. Gözünün önüne getirip salladım “Bunun sende ne işi var?” omuz silkti “Tedbir amaçlı. Bak olmasaydı şimdiye… Allah korusun.”
Kafa sallayıp kucağıma indirdim elimi “Peki nereden buldun beni?”
“Bizim Erdem gitmeyeceğini söyledi. Sana bakmaya gelirken de dışarıya çıktığını gördüm.”
“Anladım…”
“Tek bende yok ayrıca.” diyerek az önceki sohbeti devam ettirdi. Kaşlarımı kaldırıp ona döndüm “Nasıl? Başka kimde var?” gülümsedi.
“Safir, Özgür, Kaya-“ elimi kaldırdım durması için “Tüm time dağıtsaydınız ya! Ne uğraşıyorsunuz böyle?”
Yanağımdan makas alıp çevik bir hareket ile ayağa kalktı. Elini uzattı sonra da “Haydi gel. Eve gitmeyecekmişsin madem seninle bir yere gidelim.”
Dudağımı yalayıp elini tuttum. Ayağa kalkınca kolunu omuzuma atmıştı. Ben de beline attım kolunu.
“Haber var mı Safir’den Uraz?”
“Yok.”
Üzgünce önüme döndüm. Haber yoktu. Ne zaman haber gelecekti?
“Peki nereye gidiyoruz?” askeriye binasına geri giriyorduk.
“Seninkinin odasına… Biraz uyu. Uyumazsan zaman geçmez.” uyumak istemiyordum ki. Ben sadece Safir’i istiyordum.
“Gitmesem…” bana döndü. Gözleri kısılmıştı “Öyle bir şansın yok. Uyuyacaksın biraz.”
Bıkkınca nefes verip kafamı havaya diktim. Uykum yoktu ama. Ayrıca iyi olduğunu bilmediğim için uyku tutmazdı beni.
“Merak etme. Ona dokunamazlar.” sonra sesi kısıldı “Tabi biraz hırpalarlar ama…”
Kısık sesle söylemişti ama ben duymuştum. Adımlarım durdu yerinde. Uraz da durup bana döndü “Siz de onlar hırpalamadan bulun Uraz. Ben annemi kaybettim, Safir’i de kaybedemem. Duydun mu beni?” dudağını yalayıp kafa salladıktan sonra kafamın üzerini öptü.
“Elimizden geleni yapıyoruz güzelim benim. Bulacağız onu. Ablam gibi can dostumu da kaybetmeyeceğim.”
Sol gözümden düşen bir damla ile sıkıca sarıldım Uraz’a. O benim dayımdı. Bana yalan söylemezdi. Bulacağım dedi ve bulacaktı. Aksi söz konusu değildi.
……
Ve bölüm sonu.
Nasıldı bölümümüz?
Sizce Aycan’ın ailesi ile sorunu ney?
Kunduz sizce kim?
Atıf ve Emel Başkan da girdi evrenimize?
Nasıl biriler sizce?
Delfin’in astım sorunu bir çözülseydi ama değil mi?
Yeni bölümde görüşmek üzere. NGL’den de bekliyorum yorumlarınızı.
QR kodu bulamıyorsanız da şuraya koyuyorum efenim👇👇

Kendinize iyi bakın efenim. 🤍🌸
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 52.59k Okunma |
5.78k Oy |
0 Takip |
69 Bölümlü Kitap |