
Merhabalar efenim yeniden buradayım.
Umarım iyisinizdirrr
Yeni bölüm ile geldim. Çok güzel bir bölüm olduğunu düşünüyorum umarım sizler de seversiniz. Bol bol oy ve yorum yapmayı unutmayınız.
Oyu geçtim de artık yorum atmanızı cidden istiyorum. Umarım beni kırmazsınız.
Çok tutmayayım sizi. İyi okumalar 🤍
……
Hançer 58
Güvenli bölgede herkes bir yere dağılmıştı. Hançer ve Ay Yıldız timi önemli bir göreve çıkmışlardı fakat jammerın olması ve Safir’in esir düşmesi operasyonu ciddi manada etkilemişti. Gökhan Albaya bile şans eseri ulaşıp Safir’in esir düştüğünü söylemişlerdi.
Esir düştüğüne eminlerdi fakat kimin elindeydi Safir? TAD için gelmişlerdi bu bölgeye. TAD’ın Safir’i esir almış olması büyük ihtimaldi.
Hepsi kendilerini suçluyordu. Safir’e uzun bir süre ulaşmayınca gidip bakmaları gerekiyordu fakat bakmamışlardı. Büyük bir hataydı bu ve Safir ile mal olmuştu onlara.
“Nerede olabilir komutanım ya? Koskocaman arazide nasıl bulacağız?” Barlas, bir taşa oturmuş ellerini de dizine yaslamıştı. Anlam veremiyordu.
“Bakmalıydık amına koyayım ya! Tek bırakmamalıydık.” Aykan sinirle volta atıyordu. Devresi düşman elindeydi. Her şeyi geçmişti bir Türk askeri esir durumdaydı.
“Sakin olun bi! İlk önce planlama yapalım. Çok uzakta olamaz herhalde. Gruba ayrılalım, arayalım Safir’i.” Kaya aklına gelen ilk planı söylemişti fakat Gökhan albay, kendisinden gelecek emiri beklemelerini emretmişti. Ne kadar plan yaparlarsa yapsınlar bulundukları bölgeden ayrılamazlardı.
“İHA araştırma yapsa? En azından bir ipucu bile bulsak kardır bizim için.” elini alnına atıp yanındaki ağaca dayandı Aykan. Duramıyordu…
Yanına gelip elini Aykan’ın omuzuna attı Aylin. Safir yokken komuta ondaydı. Sakin kalması ve akıllıca düşünmesi gerekiyordu.
“Nabız düşürün komutanım!” diyerek ikaz etti Aykan’ı. Sivil hayatta sevgilisi olsa da burada üstüydü Aykan Aylin’in. Aykan, Aylin’e dönüp gözlerinin içine baktı birkaç saniye. Gözleri bağırıyordu resmen ‘Ben suçluyum!’ diye.
“Devrem kayıp Aylin. Sakin falan olamam.” derin bir nefes verip kafasını eğdi yere “TAD’ın eline düştüyse hele ki… İşte o zaman onun çekeceği eziyetleri düşünebiliyor musun? TAD ve o yanındaki şerefsiz ailesinin katili onun. TAD da bunu çok iyi biliyor. Kışkırtacak, canını yakacak. Hatta…”
Ne kadar dile getirmek istemiyor olsa da sonu şehitlik bile olabilirdi Safir’in.
“Deme onu komutanım. Safir komutanımı bulacağız. Hançer’iz biz. Ne zaman ardımızda birisini bıraktık biz? Ne zaman bıraktınız?” Kaşlarını kaldırıp alttan Aykan’ın gözlerine baktı. Aylin esir düştüğünde bile yememiş içmemiş onu aramıştı Hançer timi. Şimdi de bunu hatırlatıyordu Aykan’a.
“Seni o itlere bırakmadığımız gibi Safir’i de bırakmayacağız.” tebessüm edip kafasını salladı Aylin. İşte şimdi özüne dönmüştü sevdiği. Derin bir nefes çekti içine. Herkes dağılmıştı. Ay Yıldız timi de gelecek emiri bekliyordu. Safir için can vermeye bile hazırlardı.
Yanlarına koşarak gelen Güney’i gördü. Hemen Aykan’ın omuzuna vurup Güney‘i gösterdi. Aykan, ilerledi kendisine doğru gelen Güney’e doğru.
“Gökhan Albay mı?” sertçe kafa salladı Güney “Evet komutanım. Sizi istiyor!” diyerek telsizi verdi Aykan’a.
Fatih, Kuzey, Atilla ve Kaya da gelmişti yanlarına. Merakla gelecek olan emiri bekliyorlardı. Başta cızırtılı bir ses geldi. Daha sonra Gökhan Albay’ın sert sesi doldurdu kulaklarını.
“Aykan!” dikleştiler yerlerinde “Dinliyoruz komutanım!” diyerek karşılık verdi Aykan. Biraz durduktan sonra telsizden komutanlarının sesi yükseldi.
“Geri dönüyorsunuz!” kaşlarını çattı hepsi duydukları emir ile. Nasıl geri dönüyorlardı? Kurtarma emri gelecek diye beklerlerken geri dönüş emri gelmişti.
“Anlaşılmadı komutanım?” diyerek teyit etmek istedi Aykan fakat gelen emir kesin ve netti. Hiçbir yanlış yoktu “Geri dönüyorsunuz Hançer ve Ay Yıldız!”
Birbirlerine baktılar. Yanlış yoktu. Gökhan albay geri dönüş emri vermişti.
Kuzey anında telsize atladı “Komutanım! Ab-“ dilini ısırdı diyeceği kelimeyi dememek için. Safir, abisiydi fakat şu anda komutanıydı.
“Safir komutanımı burada mı bırakacağız? Yakınlarda olabilirler. Emir verin arayalım komutanım.” diyerek itiraz etti Kuzey. Zaten abisini konumlandığı yerde göremeyince yeterince telaş yapıp endişelenmişti. Şimdi ‘Geri dön’ emri gelmesi demek abisinin bir süre daha ellerinde olması demekti.
“Emrimi duymadınız mı Üsteğmenim? Helikopter, yirmi dakika içerisinde üç kilometre doğunuza inecek. Hızlı hareket edin.” deyip karşı cevap beklemeden görüşmeyi sonlandırdı Gökhan Albay. Şaşkınlıkla kalakaldı hepsi. Bu yapacakları hiçbirine doğru gelmiyordu fakat gelen emir netti.
“Ne yapacağız şimdi? Komutanımızı bırakacak mıyız burada?” dedi Barlas. Hepsi hüzünle bir yana dağılmıştı. Emir geldiği için gitmek zorundalardı.
“Buluşma alanına gitmek zorundayız.” diye sessizliği bozdu Kaya “Gitmemiz ve o helikoptere binip ülkeye dönmemiz gerekiyor.” diye de ekledi. Kimse gitmek istemiyordu. Giderlerse vakit kaybedeceklerdi çünkü.
“Gidemeyiz Kaya! Safir’i bırakamayız.” bir adım attı Aykan’a doğru Kaya “Kesin emir geldi Aykan. Ne yapabiliriz ki? Emir mi çiğneyeceğiz?” gerilmeye başlamıştı ortam. Fatih, Tomris ve Bora da gelmişti yanlarına. Altan ve Deniz ise geride duruyorlardı.
“Gerekirse çiğneyeceğiz. Ben devremi senin aksine burada bırakmayacağım Kaya!” bir adım atmıştı o da Kaya’ya doğru. Sinirler gerginken anlaşmazlık iyice ateşleyecekti fitili.
“Kesin emir var Aykan! Gitmek zorundayız!” sinirle güldü Aykan “Sen git o zaman amına koyayım ya! Siktir git o helikoptere bin. İçin rahat edecekse defol Kaya!” Hançer üyeleri iki komutanının bu hale gelmesiyle telaşla toplandı etraflarına. Kuzey ve Aylin Aykan’i tutmaya çalışırken Atilla ve Barlas ise Kaya’yı tutuyordu.
“Komutanlarım yapmayın Allah rızası için. Yeri mi Allah aşkına?” diye durultmaya çalıştı ortamı Aylin fakat ortam daha da hararetlenmişti “Bak düzgün konuş Aykan! Sonu kötü olacak!”
“Ne olacakmış acaba?” diyerek üzerine yürüdü tekrar Aykan Kaya’nın. Asla durmaya niyeti yoktu. En son Fatih ortalarına girmiş, iki yana savurmuştu ikisini de.
“Yeter lan! Kendinize gelin! Askerleriniz var yanınızda! Sağlam durup birbirinize destek olacağınıza bıraksak öldüreceksiniz birbirinizi!”
Dudağını yalayıp kafasındaki kaskı çıkarttı ve fırlattı Aykan. Parmaklarını saçına geçirip canını acıtmak için sıktı. Sakinleşmeye çalışıyordu fakat ile yaramıyordu.
“Onu Aykan’a diyeceksin Fatih. Kendisi olay çıkartmak için yer arıyor!” dişlerini dudaklarına bastırıp güldü Aykan. Peşinden gelen kahkahasını da tutamamıştı.
“Ulan sen ne biçim askersin? Silah arkadaşın için komutanına ağzını bile açmaya acizsin.”
“O acizlik değil Aykan. Bizler emir kuluyuz ve emir ne gelirse onu yapmak zorundayız. Askeriz biz asker! Her kafamızın estiği şekilde davranamayız!” Kafa sallayıp işaret parmağını Kaya’ya uzattı Aykan “Evet askeriz ama eksiğin var Yüzbaşım. Emir kulu olduğumuz doğru fakat aynı zamanda vatan koruyoruz biz! Safir de vatanın bir parçası, askeri! Onu bırakmayacağız.”
“Aykan yeter!” diyerek kolundan çekip kulağına fısıldadı Aylin. O da gitmek istemiyordu ama Kaya haklıydı. Emir gelmişti, gitmek zorundalardı.
“Yetmez Aylin!” diye bağırdı Aykan “Nasıl lan? Nasıl gönlünüz el verecek onu burada düşmanın elinde bırakmaya?” hüzünle hepsinin başı düştü. Kimsenin gönlü el vermiyordu ki.
Kuzey, yere oturmuştu. Atilla ise yanına çöküp elini omzuna koydu devresinin. Abisinin ne halde olduğunu bilmiyordu ve çok korkuyordu Kuzey. Abisini kaybetmek istemiyordu.
“Ya Delfin…” diye devam etti konuşmasına. Sözlerinin tek hedefi Kaya’ydı.
“Ya o kız ne olacak? Gidince nasıl bakacaksın kardeşinin yüzüne? Tamam gidelim eyvallah. Gidip o kızın yüzüne nasıl bakacağız lan? Safir, söz verdi o kıza geri döneceğine dair.” gözü doldu. Sol gözünden bir yaş düştü. Silmedi ama. Onlar da insandı ve ağlayabilirlerdi.
“Dondurma yiyeceklerdi…” dedi. Yanındayken söz vermişti Delfin’e Safir. Nasıl gidip diyecekti ki ‘Safir esir düştü!’ diye?
“Annesi yetmiyormuş gibi bir de sevdiğinin acısını mı yaşayacak o kız?” Kuzey hırsla kalktı ayağa “Yaşamayacak! Abim şehit olmayacak, onu sağ sağlam bulacağız!” diye diretti Kuzey. Bulacaklardı. Gerekirse emire karşı gelirdi ama bırakmazdı abisini onların elinde.
“Gitmeyelim komutanım!” diyerek düşüncesini dile getirdi Aykan’a karşı “Kim gitmek istiyorsa gitsin. Ama biz kalalım. Ben gerekirse tek de kalırım. Alacağım cezaya da razıyım. Yeter ki abimi sağ bir şekilde bulayım ve kurtarayım onların ellerinden.”
Gururla baktı askerine Aykan. İstediği teklif gelmişti sonunda. O da gitmek istemiyordu zaten. Fatih’e döndü. Elini omuzuna koydu “Ay Yıldız timi dönüyor Fatih. Hançer timi tam kadro burada kalacak.” duyduğu şeyle kaşları havalandı Fatih’in.
“Dalga mı geçiyorsun sen? Ne demek kalmak? Mesleğinizden olursunuz Aykan.” kafa salladı Aykan “En fazla rütbemiz düşer Fatih. Suriye yönetimine yakalanmayalım yeterli.”
Hançer timine döndü. Hepsi ayaktaydı.
“Hançer! Safir yüzbaşı için burada kalacağım. Benimle olanlar bir adım öne çıksın!” deyip sabırla bekledi. Emindi hepsinin öne çıkacağına ama prosedür gereği sormak zorundaydı. Ciddi bir durumdu çünkü.
Hemen öne çıktı hepsi. Bir tek Kaya çıkmamıştı öne. Aykan, dik bir şekilde bakmaya başladı. On saniyesi vardı. O kadar süre tanımıştı Kaya’ya. Öne çıkmazsa kızmazdı, kızamazdı ama döndüklerinde hiçbir şey eskisi gibi de olmazdı.
Son üç saniye kala Kaya da bir adım öne çıktı “Kocaman time bir tane komutan az Aykan. Ben olmadan yapamazsın.” dedi Aykan’a. Küçümser bir ifade ile genizden güldü Aykan. O tek başına bir orduydu zaten. Bunu bilmeyen yoktu.
Sakince nefes alıp verdi. Fatih’e döndü. Gözünü kapatıp açtı “Son on dakikanız kaldı. Erkenden varın Fatih. Delfin’in haberi var mı bilmiyorum. Ama eğer yoksa bilmemesi için elinden geleni yap. Varsa da ona inandırın geri geleceğimizi.” çenesini dikti “Safir ile geri geleceğimizi…”
Dudaklarını birbirine bastırıp kafa salladı Fatih. Mecburen gidecekti. O da kalmak istiyordu fakat Aykan’ın emri vardı. En azından bir tim dönerse acil bir durumda tam teçhizat destek için geri dönebilirlerdi.
“Dikkat edin Hançer!” hepsi, Aykan hariç, hazır ola geçti “Emredersiniz komutanım!” deyip dağlarda seslerinin yankılanmasını sağladı Hançer timi. Fatih gülümsedi. Hançer başkaydı. Bambaşka…
“Gidiyoruz Ay Yıldız!” dedikten sonra seri adımlarla Gökhan albayın dediği buluşma noktasına doğru ilerlemeye başladı. Ay Yıldız timi de peşindeydi.
Aykan, gözlerini gökyüzüne dikti.
“Bekle bizi devre! Seni bulduğum an yumruklarımdan kaçamayacaksın.”
🩺🗡️
Elindeki raporlara bakıyordu Atıf Başkan. Safir’in esir düştüğünü öğrendiğinden beri odasından çıkmamıştı. Arada Emel uğruyordu yanına fakat anında çıkartıyordu Emel’i dışarıya.
Kapının tıklanmasıyla sabır çekmek için gözünü kapattı. Sınanıyordu.
“Gel!” deyip gözünü açtı. Gelen her zamanki gibi Emel’di. Elindeki raporları masaya bırakıp sandalyesinde geri yaslandı. Karısının halini görüyordu. Ne hissettiğinin de farkındaydı. Kendisi de aynı histeydi fakat elinden hiçbir şey gelmiyordu.
“Emel, beş dakikada bir gelmenin tek nedeni Safir mi?” Emel, yorgunca nefes verip masanın önündeki tekli koltuğa oturdu. Elini saçından geçirip Atıf’ baktı. Beyazlaşmaya başlayan sakalı ve bıyığı ona daha da başkan havası katıyordu.
“Sen merak etmiyor musun Atıf? TAD’ın elinde Safir TAD’ın! Planlarını çöp eden adamı ele geçirdi TAD. Sence sağ bırakacak mı onu?” Gözlüğünü çıkartıp az önce masaya koyduğu kağıtların üzerine yavaşça fırlattı Atıf.
“Kunduz demedi mi sana Safir’in nasıl olduğunu?” şaşkınlıkla dikleşti Emel. Atıf’ın hemen haberi olacağını düşünmemişti.
“Teşkilat kalesinde arama yapıyorsun ve benim haberim olduğunu anladığında şaşırıyor musun Emel?” kafa salladı Emel. Bunun için değil de yarım saat önce yaptığı telefon görüşmesini Atıf odasından çıkmadan nasıl öğrenmişti ona şaşırıyordu.
Aslında Atıf’ın bir saat önce ve iki saat önce yaptığı telefon görüşmelerinden de haberi vardı.
“Bir de Safir esir düştü diye Kunduz’u suçluyorsun.” sinirle kesik bir şekilde güldü “Senin oğlun düşünmeden girmiş o mağaraya. Kunduz mu suçlu bu durumda sence?” sinirle baktı Atıf’a.
“Safir’e sinirlenince bana ‘Senin oğlun!’ deyip durma Atıf. İkimizin oğlu ya Safir hani?” konuyu saptırıyordu Emel fakat bu seferlik uzatmayacaktı Atıf.
“Hançer timi binmedi helikoptere.” duyduğu şeyle şaşkınca ayağa kalktı Emel “Nasıl binmemiş? E Gökhan Albaya demedin mi? Herkes dönecekti.”
“Dedim.” kaşlarını çattı Emel “O zaman nasıl binmez Hançer o helikoptere? Peki Gökhan Albayın haberi var mı?”
Gözlüğünü yeniden gözüne takarken yanıtladı karısını Atıf “Hayır.”
“Senin nereden haberin oldu peki?” önündeki açık olan bilgisayarı çevirdi Emel’e. Önünde açık olan şey bir İHA görüntüsüydü. Dudaklarını birbirine bastırıp parmağını şıklattı Emel.
“Doğru ya! Atıf Bey başkandı.” tebessüm etti Atıf “Başkanım ben evet. O yüzden her şeyden anında ilk ben haberdar oluyorum. Gökhan Albayın haberi yok. Söylemeyeceğim de. Çünkü eğer söylersem geri dönüş emri verir helikoptere. Ama ben Hançer’in geri dönmesini istemiyorum.”
Kaşlarını çattı Emel “Suriye topraklarındalar Atıf. Hükümet onları ele geçirirse bu uluslararası bir sorun teşkil eder.” Biliyordu hepsini Atıf fakat bu durum işine yarayacaktı.
“Bırakalım da ne yapacaklar görelim Emel. Gelecekte olacak operasyon için teste girmiş olurlar.” bıkkınca nefes verdi Emel “İyi de onlar istihbaratçı değiller Atıf. Özel kuvvetler…” cıkladı Atıf “Bir bordo bereliyi kendisi istemeden kimse bulamaz. Hançer de en üst düzey timimiz. Ben eminim ki alınlarının akı ile çıkacak hepsi.”
Derin bir nefes verip onayladığını belli etmek için kafa salladı Emel. Tek yapabildiği şu anda dua edip önlerini açmaktı Hançer’in. Tek dileği oğlu başta olmak üzere tüm Hançer’in yurda dönmeseydi.
“Kunduz’a haber verin Emel. Hançer’in arazide olduğunu bilsin. Ve koordinatlarını paylaşsın artık bizimle. Çevreyi tarayalım.”
“Söyleyecek miyiz Hançer’e peki?” onayladı Emel’i Atıf “Koordinatlar geldiği an Gökhan Albay ile paylaşacağım. Sen tez vakitte iletişim kur Kunduz ile. Çokta elinde olmasın Safir TAD’ın.” kocasının yanına gelip sıkıca sarıldı Emel “Hemen başkanım!” deyip koşar adım çıktı odadan.
Tebessüm ile baktı karısının ardından Atıf. Vatan için yıllarca oğlundan ayrı kalmıştı bir anne olarak. Şimdi de oğlu için endişeleniyordu. Babası olarak o da endişeliydi fakat Emel’e göre daha profesyonel düşünebiliyordu. Emel’in ise tek dayanağı bir gün oğluna kavuşacak olmasıydı.
Ne kadar tepkisinden korksalar da zamanı gelince Safir’in karşısına çıkacaklardı.
🩺🗡️
Baygın olan Safir’in başındaydı Kunduz. TAD, yaklaşık yarım saat önce ayılmıştı. Zor bela ikna etmiş Ejder ile güvenli bölgeye göndermişti. Bu da onun daha rahat hareket etmesini sağlayacaktı.
Titreyen uydu telefon ile dikleşti oturduğu yerden. Çorabının içindeki telefonu alıp yanıtladı çağrıyı. Ayağa kalkıp Safir’den biraz uzaklaştı.
“Başkanım?” bugün gerçekten fazlasıyla aramıştı Emel. Bıkkınca açtığı sesinden belliydi.
“Safir nasıl?” göz devirip yanıtladı Emel’in sorusunu “Baygın…” duyduğu şey ile önündeki sandalyeye dayandı Emel “Na- nasıl baygın? Ne oldu Safir’e?”
Bıkkın bir nefes daha verdi “Biraz fazla elektriğe maruz kaldı. Güçsüz düştü haliyle.” Emel sinirlenmişti. Oğlunu koruması için görevlendirdiği ajanı koruyamamıştı “Onu nasıl korumazsın?” diye bağırdı.
Kulağı acıdığı için telefonu kulağından uzaklaştırdı. Safir’i ve dışarıyı kontrol etmeyi unutmadı bu arada “Başkanım biraz sakin olur muzunuz? Ölmedi yaşıyor…”
Sinirle güldü Emel “Ha bir de ölseydi Kunduz?” göz devirdi Kunduz. Bugün fazla sınanıyordu.
“Koordinatları atacakmışsın bize. Atıf başkan emir verdi.” tam cevap verecekken devam etti Emel konuşmasına “Ha bir de… Hançer timi arazide. Geri dönmemişler. Her an baskın yiyebilirsiniz haberiniz olsun.”
“Koordinatları vereceğiniz zaman söyleyin de kendimi buradan çıkartayım başkanım. Hançer’in o siniri beni de öldürür.” sinirle nefes verdi Emel. Emrivakiden nefret ederdi ama sabrediyordu Kunduz’a.
“Gökhan Albay çağıracak demiştiniz. Niye gitmemişler acaba?” elini çenesine koyup çenesini sıvazladı. Cevap basitti: Komutanlarını bırakmamışlardı.
“Ben size koordinatları bildireyim. Helikopter buluşma noktasının sekiz derece kuzeybatısındayız.” Şaşkınca gözleri açıldı Emel’in. Bu kadar yakınlarındalar mıydı yani?
“Bilgi geçeceğim. Seni deşifre edemeyiz. Bir yolunu bul ve çık oradan Kunduz.” kafa salladı “Emredersiniz başkanım!” deyip kapattı uydu telefonunu. Çorabına yeniden yerleştirdikten sonra Safir’e döndü. Fakat gördüğü manzara hiç de istediği bir manzara değildi.
Safir uyanıktı ve ifadesiz bir şekilde bakıyordu ona.
“Kahretsin ya!” diye kendi kendine konuştu. Ne kadarını duymuştu Safir? En yakalanmaması gereken kişiye yakalanmıştı.
“Teşkilatla konuşuyordun sanırım.” diye tek kaşını kaldırıp konuştu Safir. Gözlerini kapatıp kafasını havaya kaldırdı Kunduz. Duymuştu…
“Ama bravo! İyi saklamışsın kendini. Ne yaptın? TAD’ın kardeşini öldürüp kendine yüz nakli mi yaptırdın? Çünkü bir insan bir insana ancak bu kadar benzeyebilirdi.” gülümsedi sinir bozucu bir şekilde Kunduz. Duymuştu evet ama gidip TAD’a ötecek bir adam değildi Safir.
“Nakil yok. TAD’ın gerçekten kardeşiyim.” duydukları gerçekten şok etkisi yaratmıştı Safir’de. Gizleyemedi şaşkınlığını.
“Nasıl lan? Kardeşine mi ihanet ediyorsun sen?” burukça tebessüm edip az önce kalktığı sandalyeye oturdu.
“İkiziz biz. Tek yumurta ikizi…” ağzı açık bir şekilde kafa salladı Safir. Kaşlarını çattı. Az önce fark etmişti. Ensesinde iguana dövmesi yoktu.
Delfin’in dedikleri aklına geldi. ‘Ensesinde dövme yoktu.’ demişti ama Safir emindi o gün TAD’ı gördüğüne. Şimdi çözmüştü olayı. TAD’ın yerine ikizi geçmişti. O yüzden onu TAD sanmışlardı.
“Vay anasını ya! Adamlar çifte teşkilat kurmuşlar…” kaşlarını çatıp öne eğildi Safir “Peki ya sen ne diye ikizinin tarafında değilsin?” göz kırptı “Ne iş bu?”
İşte bu detayı anlatamazdı. Oldum olası annesinin ülkesine düşmanlık etmek istememişti. İkizi ise babasının izinden gitmeyi tercih etmişti. O yüzden ilk boşluğunda Türkiye’ye gidip ikizini ihbar etmişti. Daha sonra da Atıf başkan gelip ona istihbaratçı olmasını teklif etmişti.
Ne kadar kandaşı olsa da TAD, ülkesini seviyordu ve vatan haini olmaktansa kardeşine ihanet tercih etmişti.
“Ülkemi seviyorum diyelim…” deyip sorudan sıyrıldı.
“Senin bir adın yok mu?” güldü Kunduz “Teşkilattakiler bana ‘Kunduz’ derler. Ama adım Tankut Devil.”
Anlamamıştı Safir “E sizin adınız aynı o zaman.” iki yana kafa salladı Kunduz “İkiziminki Tankut Alexander Devil. Bende ‘Alexander’ yok. Adım yalnızca Tankut.”
Kafası karışmıştı Safir’in. Tabi biraz önce yediği elektriğin de etkisi vardı fakat bu gerçekten kafa karıştırıcıydı.
“Ben sana ‘Kunduz’ diyeyim en iyisi. Ama TAD’ın yanında…”
“Kardeşin desen yeter. Onun için de adımın pek önemi yok zaten.” diyerek tercihini dile getirdi Kunduz. Çok üzerine gitmeye gerek yoktu.
“Hançer, Gökhan Albayın emrini çiğnemiş. Haberin olsun. Buralardalar. Ben de teşkilata koordinatları verdim. Erkenden, ömrümün baharında ölmemek için gidiyorum. Sen beni Kunduz olarak değil TAD’ın kardeşi biliyorsun, anlaşıldı mı?”
Kafa salladı Safir. Gözleri çöküyordu. Bedeni yorulmuştu iyice. Kunduz da farkındaydı ama elinden pek fazla bir şey gelmemişti. Kafa selamı verip çıkışa yöneldi.
“Kunduz!” diye seslenince Safir, geri döndü Kunduz “Bu işler bitince Delfin ve kendi adıma iyi dayak yiyeceksin benden haberin olsun.” kısa bir kahkaha attı Kunduz “Delfin için rövanşını alabilirsin fakat senin yaralarının rövanşını almana izin yok yüzbaşım. Haberin olsun.” Sonunu Safir’i taklit ederek söylemişti.
Safir, elini güçsüzce kaldırıp indirdi. Bu kadar bilgi sahibi olmalarındaki kişiyi artık biliyordu. Başta TAD’ın kardeşi olduğunu öğrendiğinde öldürme planları kurmuştu kafasında ama şimdi ona can borcu olduğunun farkındaydı. En kısa zamanda ödeyecekti.
……
Ve bölüm sonumuz.
Nasıldı bölümümüz?
Yeni şeyler öğrendik.
Mesela Kunduz’un kim olduğu, Emel ve Atıf’ı…
Sizce Kaya ve Aykan kavgasında kim haklıydı?
Yorumlarınız ve çıkarımlarınızı NGL üzerinden bekliyorum. 🤍🌸
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 52.59k Okunma |
5.78k Oy |
0 Takip |
69 Bölümlü Kitap |