82. Bölüm

59. Bölüm

🌸🤍Tıp 🤍🌸
tipsevdali

Merhabalar efenim yine ben.
Özlediniz mi beni??

Yeni bölüm ile geldim. Uzun bir bölüm oldu. Doya doya okuyun. Bol bol oy ve yorum bırakmayı unutmayınız ‼️

Keyifli okumalar🤍🌸

 

……

 

Hançer 59

 

Sabır neydi? Beklemek de sabır işi miydi? Eğer öyleyse o, bugün bende işlemiyordu. Sabırlı olmak istesem de sabırlı olamıyordum. Safir’i düşünmeden duramıyordum ve gerçekten sabrımın son demlerindeydim.

 

Elimde olsa çıkar dağ, tepe,arazi, demeden arardım sevdiğimi. Ama öğrendiğim kadarıyla Suriye’delerdi ve oraya elimi kolumu sallayarak gidemezdim.

 

Asena ve Sanem de gelmişti yanımıza. Şans eseri Aycan’ı aramışlar ve olanları öğrenmişlerdi. İki yanımda oturuyorlardı. Benim dizlerim stresten sallanıyordu nefesim zaten uzun zamandır yoktu.

 

Artık oturamayınca ayaklandım. Hepsinin bakışı aynı anda bana dönmüştü “Delfin? İyi misin?” derin bir nefes almaya çalıştım ama aldığım nefesler de dar geliyordu bana.

 

“Olamıyorum iyi falan. Hançer gelecek demişti Gökhan Albay. Gelmediler mi daha?” Aycan, yüzünü eğmişti aşağıya. Bu demek oluyordu ki gelmemişlerdi.

 

Elimi, boynuma atıp ovaladım. Bir nebze de olsa rahatlarım diye umuyordum fakat Safir’i görmeden rahatlamayacağıma da emindim.

 

Bir ihtimal nefes alabilirim diye dışarıya adımladım ama benden bağımsız hareket ederek üst kata çıktı bacaklarım. Tam Safir’in odasının önüne gelmiştim. Uraz, kriz geçirdikten sonra beni buraya getirmişti. Yaklaşık yarım saat boyunca Safir’in montuna sarılıp uyumuştum.

 

Yarım saat de olsa her şeyi unutmak iyi gelmişti fakat uyandığımda gerçeğin soğuk yanı yüzüme buz gibi vurmuştu. Hemen haber var mı diye gitmiştim Uraz’ın yanına ama tek öğrendiğim Hançer ile Ay Yıldız timine ‘Geri dön!’ emri verildiği olmuştu.

 

Yavaşça kapının kulpuna dokundum ve aşağıya ittim. Safir’in barut ile karışık deniz ve orman kokusu doldu burnuma. Burnunun direği sızlamak deyimini şu anda bire bir şekilde yaşıyordum. Gözlerimin doluşu benden bağımsızdı. İçeriyi girip kapıyı kapattım. Burada yalnız olunca sanki Safir varmış hissi oluyordu.

 

Ama yoktu…

 

Bu kızı bu kadar yıkan hayat bize ne yapmaz, dedi soldaki melek.

Safir dönemezse sen o zaman gör ondaki yıkımı, dedi sağdaki melek de.

 

Uzun zamandır sesleri çıkmamıştı. Burukça tebessüm ettim. Gerçekten Safir gelmezse işte o zaman yıkım ile karşı karşıya kalacaktım emindim.

 

“Bana geleceksin değil mi Safir?” derken ağlamamak üzere direniyordum fakat çok zordu. Nasıl dayanılırdı ki buna?

 

Az önce uyuduğum montu aldım elime. Safir’in odasındaki büyük deri koltuğa oturup bacaklarımı de kendime çektim. Kokuyu solumak için burnuma götürdüm montunu. Hala Safir gibi kokuyordu ama Safir değildi ki bu.

 

“Bana geri dön gök gözlüm… Yapamam, ölürüm… Annemden sonra seni de koyamam o kara toprağa. Ne olur beni yaşayan enkaza çevirme. Geri dön bana…” sol gözümden düşen damla ile kafamı monta gömdüm. Hıçkırıklarım duyulsun istemiyordum.

 

Safir, ağladığımı görse çok kızardı ama engellemezdi ağlamamı da. Bilirdi, ağlayınca rahatlardım. Ama şu anda rahatlamıyordum çünkü Safir yoktu. Çünkü güvende değildim…

 

Tıklanan kapı ile burnumu çektim yavaş bir şekilde. Ya Uraz ya da Özgür’dü gelen “Gel!” dedim beklemeden. Kapı yavaşça açıldı ama gelen kişi hiç beklenen birisi değildi.

 

“Delfin, rahatsız etmiyorum inşallah.” diye çekingence gelen kişi Büşra’ydı. Hafifçe öne eğdim başımı “Gel Büşra o nasıl söz öyle?” diyerek içeriye aldım onu.

 

Mahcup bir ifade vardı yüzünde. Görmemiştim Mersin’den döndüğümüzden beri “İyi görünüyorsun.” dedim. Hafifçe tebessüm de etmiştim. O da karşılık verdi “İyiyim sağ ol. Peki… Sen iyi misin?”

 

Tebessümüm yüzümde donarken gözlerim de peşi sıra dolmuştu. Ağırca kafa salladım “İyi gibi görünüyorum ama içimde bir enkaz var Büşra. Böyle sanki birisi dışarıdan kalbimi tutmuş da sökmüyor ama eziyor gibi. Ne zaman geçer ya da geçer mi inan hiç bilmiyorum.”

 

Dudaklarını birbirine bastırıp derin bir nefes verdi. Anlıyor muydu beni bilmem ama üzgündü. Net bir şekilde fark ediliyordu.

 

“Duyduğuma göre Viran komutan çok güçlüymüş Delfin. Eminim ben… Sağ sağlam dönecek aramıza.” gözlerimi kapatıp kafa salladım. İnşallah dönerdi. Dönmezse tek ben değil tüm Hançer mahvolacaktı.

 

“Ben aslında hem seni görmeye hem de çağırmaya geldim Delfin. Helikopter yaklaşmış. Hançer de geliyor ya… Belki…” dudağımı yalayıp elimdeki monttan yine içime çektim Safir’in kokusunu. Ayağa kalkıp dolabına yerleştirdim. Safir burada olsa onu yerine koymadan asla gitmezdi biliyordum.

 

“Gidelim o zaman.” dedikten sonra ayaklandı Büşra da. Kapıyı açtı geçmem için. Tebessüm edip çıktım koridora. Etraf asker kaynıyordu ama tanıdık hiçbir yüzü göremiyordum. Bu gerginliğimi artırsa da göstermemeye çalışıyordum.

 

Aşağı kata indiğimizde Uraz, Özgür ve Gökhan albay çıkışa ilerliyorlardı. Beklemeden peşlerinden koştum. Hızlı adımlarla gittikleri için ancak pistte yanlarına gelebilmiştim. Büşra da benimleydi.

 

“Geldiler mi? Safir de var deyin ne olur?” oysaki yoktu biliyordum. Bir ümit belki bulmuşlardır da bana söylememişlerdir diye düşünmüştüm. Hüzünle baktı bana Gökhan Albay. Acımı o da hissediyordu, emindim bundan. Kaç yıllık askeri, şehit emaneti düşmanın elinde esirdi.

 

“Bulacağız Delfin.” dedi Uraz sadece. Başka hiçbir şey demiyordu. Yalnızca bulacağız…

 

Helikopter piste inerken pervanesi yüzünden fazla rüzgar oluştuğu için elimle yüzümü kapattım. Tozdan zaten göremiyordum. Helikopter kapısının açıldığını ve yere çarpan adımları duyduğum an açtım gözümü. Yine tozlar vardı ama eskisi kadar engellemiyordu görüşü.

 

Sırayla ilk Fatih sonra diğerleri indi. Ay Yıldız timinin komutanı Binbaşı Oğuz da gelmişti yanımıza sonradan. Gözüm Hançer’i aradı fakat onlara dair hiçbir kişi yoktu. Merakla kaşlarım çatılı bir şekilde baktım karşımda duran Gökhan Albaya. O da beklemiyor olacak ki şaşkınlığı yüzünden okunuyordu.

 

“Hançer nerede Fatih?” diye sordu anında. Sanki duyacağı şeyi biliyormuş ama onun ağzından da duyup teyit etmek istiyormuş gibiydi. Fatih, çekingen bir şekilde bir adım attı komutanına doğru.

 

“Komutanım-“

 

“Gelmediler değil mi?” diye sordu kendinden emin bir şekilde. Gözüm Özgür ile Uraz’a döndü. Özgür, tebessüm etmişti. Uraz ise sıfır mimik bakıyordu.

 

“Gelmediler komutanım.” Gökhan albay sinirle elini alnına attı “Bu tim bir gün benim sebebim olacak ya rabbim! Nasıl gelmezler?” diye bağırdı en son. Beklemediğim için irkilmiştim.

 

“Benim emrimi hangi hakla çiğnerler? Ben bilmiyor muydum ‘Geri dönmeyin, orada kalın.’ demeyi lan!” yutkundu derince Fatih. Diğerlerinde gezindi gözlerim. Hepsi dik bir şekilde karşıya bakıyordu. Hiçbiri Gökhan Albay ile göz temasında bulunmuyordu.

 

“‘Verecekleri her türlü cezaya razıyız.’ dediler komutanım. Komuta bende değildi. Bende olsaydı gelmeleri için elimden geleni yapardım.” kaşlarımı kaldırdım. Sanki daha çok ‘Ben de istemedim ama zorla geldim.’ diyormuş gibiydi.

 

“Kesin yaşanırdı bu evet Fatih!” diye düşüncesini dile getirdi Gökhan albay. Bıkkınca nefes verdi. Düşüncelerle boğuşuyor gibiydi.

 

“Uraz ve Özgür! Fatih ile birlikte gelin yanıma. Teşkilat ile görüşme yapacağım.” diyerek ayrıldı yanımızdan.

 

“Ne olacak şimdi? Gerçekten ceza alacaklar mı?” bunu istemezdim. Bunu kimse istemezdi hele ki Safir, onu kurtarmak için razı geldiklerini öğrenirse asla kendini affetmezdi.

 

“Onu bilemiyoruz.” dedi Oğuz binbaşı “Ama ihtimal yüksek.” diyerek de ekledi.

 

Ay Yıldız timi içeriye geçmişti. Uraz, Özgür, Büşra, Fatih ve ben kalmıştık pistte. Özgür gelip sarıldı hiçbir şey demeden. Benim içimi biliyordu ve ne kadar acı çektiğimin farkındaydı.

 

“Gelecek Del… Gelecek…” demişti sadece. Kafamı sallayıp onaylamaktan başka hiçbir şey yapamadım.

 

“Bekletmeyin Gökhan Albayı. Bir şey bulursunuz belki.” dedim ayrılırken.

 

“Umarım buluruz Delfin.” dedi Uraz ve gelip şakağımdan öpüp içeriye geçti. Geçerken diğerlerini de çağırmayı unutmamıştı.

 

Ellerimi saçıma geçirdim ve diplerini sıktım. Dayanamıyordum. Yanıma gelip elini omuzuma koydu Büşra “Az kaldı Delfin bak ben hissediyorum. Akşama kalmayacak kavuşacaksın ona.”

 

“İnşallah Büşra inşallah…”

 

 

🩺🗡️

 

Yaklaşık yarım saattir çevreyi tarıyordu Hançer timi. Fakat ne Safir’e dair bir iz ne de başka birilerine dair bir iz yoktu. Sanki terk edilmiş bir yerdelerdi de komutanlarını arıyorlardı.

 

Aykan ve Kuzey başta olmak üzere hepsi deli gibi merak ediyordu. Nerede bulacaklardı bilmiyorlardı. Bu daha da sıkıyordu canlarını.

 

“Yemin ederim ki yeri yardılar da içine soktular komutanımı ya. Bulamamamızın başka hiçbir anlamı olamaz.” dedi Barlas.

 

“Komutanım bu işte bir bokluk var. Etrafta bir tane mağara yok. Hendek yok, yaşam belirtisi bile yok!” dedi Atilla da. Dediği doğruydu yaşam belirtisi bile yoktu. Bu işte gerçekten bir bokluk vardı.

 

“Gerekirse her taşın her çalının altına bakacağız Atilla. Safir’i bulmadan çıkmayacağız buradan.” Aylin’e döndü “Fatih ile ayrıldığımız konumdan kaç kilometre uzaktayız?” Aylin, haritayı yere serip birkaç saniye ölçtü mesafeyi “Yaklaşık olarak beş kilometre komutanım. Arayarak gittiğimiz için zaman kaybettik.”

 

Sıkıntıyla nefes verip tüfeğinin namlusunu omuzunun üzerine yasladı. Sinir, tüm hücrelerine işliyordu. TAD ve çetesinin zekasını biliyordu ama şu anda birebir bir şekilde görmüştü.

 

“Ulan aklımı kaçıracağım. Dağ gibi adam esir düştü ama biz nitelikli bir tim olarak onu bulamıyoruz! Sikerler ha!” onayladığı için kimse bir şey demedi Aykan’a. Haklıydı Aykan çünkü. Normalde anında yer tespiti yapabilecek kapasitedeyken şu anda yakınında bile olduklarını zannetmiyorlardı.

 

“Komutanım, Gökhan Albay arıyor.” diye koşarak yanına geldi Güney. Gözlerini kapattı ve başını gökyüzüne çevirdi. Helikopter, varmış olmalıydı oraya.

 

“Allahım bana yardım et…” dedikten sonra aldı telsizi eline. Derin bir nefes verdikten sonra kulağına götürdü “Komutanım!” dedi anında.

 

Cevap gecikmemişti karşıdan “Sikerler komutanını! Neredesiniz siz Aykan? Tim nerede tim? Emrimi çiğnemeye utanmıyor musunuz?” dedi Gökhan albay. Sinirini telefondan net bir şekilde hissetmişti. Cesaretini topladı “Komutanım, Safir’i burada bırakmak içimize sinmedi. Gelecektik ama aklımız onda kalacaktı. Sandık ki-“

 

“Ne sandın Yüzbaşı? Suriye topraklarındasınız Suriye! Hükümet askerlerine yakalanırsanız ne olur haberiniz var mı sizin? Uluslararası suç bu. Bilmiyor musunuz siz? Gıt beyinliler!”

 

Biliyorlardı. Yakalanmayacaklarını da biliyorlardı. Yakalanmamak için eğitilmişlerdi. Gökhan Albay da biliyordu bunu net bir şekilde ama siniri arştaydı. Derin bir nefes verdi sakinleşmek için. Diyecekleri vardı ve önemliydi.

 

“Madem oradasınız beni iyi dinleyin…” Aykan hemen dışa aldı sesi. Dinleyin dediyse hepsi dinleyecekti.

 

“Bulunduğunuz konumu söyleyin bana.”

Aykan, Aylin’e baktı hemen. Gözünden anladı Aylin emrini. Kafa sallayıp söyledi Aylin “Fatih Yüzbaşım ile ayrıldığımız koordinatlardan beş kilometre batıdayız komutanım.”

 

“Güzel. Şimdi o yürüdüğünüz yolu geri dönüyorsunuz ve helikopter ile buluşacağınız konuma geliyorsunuz.” bu emri duyduklarında birbirlerine baktılar. Gökhan albayın helikopteri geri gönderme ihtimalini düşündüler. Bu emiri reddedeceklerdi.

 

“Komutanım-“

 

“Sözümü kesme asker!” diyerek tepki gösterdi Aykan’a. Aykan kafa salladı görmese bile.

 

“O konumdan da sekiz derece kuzeybatıya gideceksiniz. Karşınıza bir mağara çıkacak. Mağara var ama girişi belli olmuyor. Sizin bulmanız gerek. Komutanınız orada!” en son duydukları şey ile yüzlerindeki sırıtışı engelleyemediler.

 

“Nasıl yani?” dedi Kuzey “Komutanım bulundu mu?” dedi Güney de.

 

“Ulan biliyordum ulan! Gitmememizin işe yarayacağını biliyordum!” diye devam ettirdi Barlas.

 

“Susun lan!” diye kesti sözlerini Gökhan Albay “Siz mi buldunuz sanki? Teşkilat buldu. Yatın kalkın da şükredin teşkilata.”

 

“Teşkilatımızın Allah’ına kurban be!” dedi Barlas. Sevincini saklayamıyordu. Sevinçle yanındaki Kaya’ya sarıldı Barlas “Komutanım bulundu komutanım!” derken sıkıca sarmıştı boynunu. Boğazını temizledi ciddi bir şekilde Kaya.

 

“Kendine gel Barlas!” Barlas, kime sarıldığını anlayınca telaşla geri çekildi “Kusura bakmayın komutanım ben sevinince öyle şey ettim.”

 

İmalı bir şekilde kafa salladı Kaya. Safir’in bulunduğuna çok sevinmişti. Özellikle kız kardeşinin mutluluğunu düşününce yüzünde tebessüm oluşmuştu.

 

“Hançer! Kendine gel ve emrimi uygula. Bu sefer dinlersiniz diye düşünüyorum.” dedi Gökhan albay. Hepsi aynı anda gereken cevabı verdi.

 

“Emredersiniz komutanım!”

 

 

🩺🗡️

 

 

“Bahsedilen konum burası mı?” diye nefes nefese konuştu Kaya. Yürüdükleri yol fazlasıyla uzundu ve asla durmamışlardı. Buna göre eğitim almışlardı fakat ciğerin sınırı da bir yere kadardı.

 

“Sanırım burası Kaya. Ama burası da sessiz amına koyayım! Adam yok etrafta.” Aykan’ın sitemi tam yerindeydi. Cidden etraf sessizdi. Aklına Gökhan Albayın sözü düştü. Mağaranın girişi gizliydi. Tüfeğini kaldırıp dürbün ile gözetledi etrafı. Mağaraların girişleri genellikle ya dağların arasında ya da çalıların altında olurdu.

 

Safir’in tutulduğu mağaranın girişi nasıldı?

 

“Aylin sen bir yerde konumlan. Herhangi bir şey görürsen bize haber ver!” kafa sallayıp temkinli adımlarla ayrıldı yanlarından Aylin. Yüksek bir yer bulmalıydı. Sol taraftaki ufak tepe yeterliydi görüş alanı için.

 

“Suriye askerleri de yok.” diye kendi kendine mırıldandı Kuzey. Olmaları gerekiyordu oysaki. En azından onları basit bir İHA ya da termal kamera ile fark edilebilirlerdi. O kadar da gizliden gelmemişlerdi buraya kadar.

 

Birkaç dakika sonra “Komutanım etraf temiz. Herhangi bir hareketlilik de yok. Siz mağara girişini bulun yeterli.” diye durum bildirdi Aylin. Aykan kafa salladı “Sen de araştır.” Dedikten sonra eli ile toplanmalarını işaret etti. Hemen geldi hepsi.

 

“Dağılmak vakit kazandırır. Bu civarlarda tuzaklama fazla olabilir. Özellikle mayın ve el yapımı bombalara çok dikkat edin. Misinalamış olabilirler.”

 

“Emredersiniz komutanım.” dağılmalarına müsade etmeden elini kaldırdı “Gizlenmiş olabilirler. TAD’ın sağı solu belli olmaz. O yüzden Hançer’in görünmezliğini devreye sokun. Tüy olun düştüğünüz yeri bulamasınlar aslanlarım.”

 

“Emredersiniz komutanım!” bu sefer daha sert cevap vermişlerdi Aykan’a. Gururla gülümsedi Aykan “Kuzey! Sen Kaya ile bu dağın Batısına gidin. Atilla! Güney ile doğuya gideceksiniz. Ve sen Barlas! Benimlesin…”

 

“Emredersiniz komutanım.”

 

“Haydi alalım Safir taşımızı.” diyerek ortamı yumuşatmaya çalıştı Aykan. Başarılı da olmuştu. Kulağına Aylin’in kıkırtısı dolduğu an tebessüm etti. Aylin neşelendiyse hepsinin morali yükselmiş olmalıydı.

 

“Bunu Safir komutanıma da deyin olur mu komutanım?” dedi sonrasında Aylin. Barlas’ın kıkırtısını duydu yanından bu sefer Aykan. Kaşlarını çatıp ensesine vurdu Barlas’ın “Gülme lan!” dedikten sonra Aylin’e cevabını verdi “Ona da deriz evelallah. Önce bir bulalım da…”

 

“İnşallah komutanım.” dedi hepsi bir ağızdan.

 

Çok geçmeden esas yüzüne dönüş yaptı Hançer. Tüm mimikleri sıfırlandı, hedefleri Safir’di.

 

Hepsi Aykan’ın emrettiği gibi konumlandı yerlerine. Kuzey ile Kaya, batıdaki çalılıkların arasındalardı. Üzerlerine etrafta fazladan olan çalılardan almış, yüz üstü yatmış tüfekleri ile etrafı kolaçan etmeye başlamışlardı bile.

 

Atilla ile Güney ise doğudaki hendeğin içine girmişlerdi. Öyle bir hendek bulmuşlardı ki dışarıdan asla kazılı durmuyordu. Ayaktalardı fakat dışarıyı izleyebiliyorlardı.

 

Barlas ile Aykan, sadece ağaçların arkasına konumlanmışlardı. Etraf sessiz olduğu ve tetikte olmaları gerektiği için ikisi gizlenmemişti.

 

“Komutanım! Size göre saat bir yönünde hareketlilik var. Muhtemelen ya TAD’ın adamları ya da Suriye örgütünden bir birlik.”

 

“Zaten başka seçenek yok Aylin.” dedi Kuzey bezgince. Gergindi yeterince ve birisinden çıkartmak istiyordu.

 

“Kuzey!” diye uyarıda bulundu Aykan. Herkes gergindi ama bunu kendilerinden çıkartmayacaklardı.

 

“Pardon komutanım.” diyerek özür diledi Kuzey. Aykan ise Aylin’e döndü yeniden “Aylin! Kim oldukları belli olduğunda haber ver.”

 

“Emredersiniz komutanım.”

 

Gözü dürbünde konuştu Kaya “Umarım TAD’ın adamlarıdır. Suriye örgütüyse hiç iyi olmaz.” sessiz kalarak onayladı hepsi Kaya’yı. Eğer Suriye örgütüyse çatışma çıkmamalıydı. Hatta karşılaşmamalılardı bile.

 

“Komutanım sanırım örgüt. Anladığım kadarıyla kamuflajlarında Suriye bayrağı var.” bezgince dudağını yaladı Aykan. Gözleri, yanındaki Barlas’a döndü. Barlas ne dediğini anlamıştı. Onların da saklanması gerekiyordu.

 

“Komutanım belki diğer tarafa yönelirler hiç bu tarafa gelmeden?” Güney’e Aylin cevap vermişti “Buraya geliyorlar Güney. Tedbirli olun. Çıt sesini bile duyarlar. Etraf sessiz.”

 

“Emredersiniz komutanım.” dedikten sonra sessizleşti Güney de. Aykan ise hala düşünceliydi. Suriye askerleri eğer bir şeylerden şüphelendilerse ve onları arıyorlarsa diye düşünüyordu. İşte o yüzden en son göründükleri yer burası olduğu için burayı didik didik arayabilirlerdi ve bu da Hançer açısından hiç de iyi olmazdı.

 

İç cebindeki dürbünü aldı ve gelen birliği incelemeye başladı. Tetikte ilerliyorlardı.

 

Onlardan haberleri vardı…

 

“Siktir, koca bir siktir!” dediği şey çok açıktı. Gelen Suriye örgütüydü. Sessizlikten bir şeyler olduğunu anlamıştı. Dürbünü aldığı yere yerleştirip ağacın yanında çömeldi Aykan. Barlas da onunda birlikte diğer tarafa çömelmişti. Gözleri gelen askerlerdeydi.

 

Sağ taraflarından duyulan ses ile bir anlığına odakları şaştı. Dağın bir yerinden ses gelmişti. Kaşlarını çattı Aylin. Tek o fark etmişti gizli kapıyı. Henüz hareket etmemişti fakat açılma sesinin geldiği noktada ufak da olsa orantısızlık vardı. Bu da oradaki gizli kapıyı belli ediyordu.

 

“Komutanım, kapıyı buldum.” diye fısıldadı kulaklığa. Sırıttı Aykan. Gizli mağara bulunmuştu ama daha büyük bir sorun vardı. Suriye askerleri.

 

“İçeriden birkaç adam çıkıyor komutanım.” diye yeniden bilgi verdi Aylin. Kaşlarını çatıp omuzunda olan tüfekten çekti elini ve çenesini sıvazladı Aykan.

 

“İçeriden çıkıyorlarsa…” diye konuştu Kaya “Biz de onları birbirine düşürürüz.” diye tamamladı Kaya’yı Atilla. Aykan, çenesini dikip elini yeniden tüfeğine koydu. Gözleri kısılmıştı. Tam da onu düşünüyordu.

 

“Aylin!” diye seslendi Aykan. Bu onun dilinde ‘plan aktif’ demekti. Kaya’nın ve Atilla’nın dile getirdiği onun da düşündüğü planı devreye sokacaktı.

 

“Emredersiniz komutanım!” dedi Aylin.

 

“Haydi kızım. Allahım atışımı hayırlı eyle. Bismillahirrahmanirrahim…” diyerek ilk atışı yaptı Aylin. Boşluğa sıkmıştı. Sıktığı yer tam olarak Atilla ile Güney’in yakınındaydı.

 

“Böyle olmadı Teğmenim sen kafamıza sık gel.” dedi Atilla. Aylin mahcupça yüzünü buruşturdu “Komutanım ben sizi görmedim ki…” Aykan, Kaya, Kuzey ve Barlas kıkırdamıştı. Bir tek Atilla ile Güney gülmüyordu. İyi kamufle oldukları için yerlerini unutmuştu Aylin.

 

Sıkılan kurşun ile Suriye askerleri ve TAD’ın adamları telaşlandı. Suriye askerleri bulundukları noktaya doğru koşuyordu. TAD’ın adamları da mağara çıkışında cephe almıştı. Kapıdan bir metre ileridelerdi. Bu da Hançer için önemli bir gelişmeydi. Karşılıklı ateş olduğu için Hançer hareket etse dahi fark edilmeyecekti.

 

“Hançer! Şarjör değiş! Kuru sıkı mermilere geç. Kurşun kovanı istemiyorum.” hepsi anında değiştirdi şarjörleri. Hem kurşun kovanı bırakmamaktı amaçları hem de Suriye askerlerine zarar vermemekti.

 

Atilla, yanlarına saplanan kurşun kovanını aldı ve cebine attı. Sonradan burası incelenirse fark edilebilirdi atılan kurşun. Kaşla göz arasında cebindeki çakı ile kurşunun saplandığı yeri de iyice oymayı ihmal etmemişti. Büyüklüğünden de anlaşılabilirdi.

 

“Aykan, sen Barlas ile ateş açarak gir. Daha sonra Atilla ile Güney çıksın. Biz en son çıkacağız.” dedi Kaya. Aykan kafa sallayıp Barlas’a işaret verdi.

 

“Aylin, koru ama ateş açma. Yerini tespit etmesinler. Risk olduğunda söyle sadece.”

 

“Tamamdır komutanım.” diyerek yeniden onayladı Aykan’ı.

 

Aykan ile Barlas gizlice mağaranın kapısına yaklaştılar. Atilla ile Güney de kapının tam karşısındalardı. TAD’ın adamlarının görme ihtimalleri vardı fakat sadece Suriye askerlerindeydi gözleri. Onları fark etmemişlerdi bile.

 

Aykan, sol elinin işaret ve orta parmağını kaldırdı. Etrafında döndürdü ve kendini gösterip içeriyi işaret etti. Atilla sert bir kafa hareketiyle onayladı komutanını.

 

Aykan ile Barlas içeriye girerken diğerleri burayı kolaçan edecekti.

 

“Dikkat edin komutanım. Tuzaklanma riskine karşı tedbirli olun.” dedi Aylin. Bu sefer uyaran kişi oydu.

 

“Anlaşıldı Kutlu.” dedikten sonra derin bir nefes verip TAD’ın adamlarının arkasından gizlice içeriye sıyrıldı. Peşinden her zamanki gibi Barlas da geliyordu.

 

İçeriye girer girmez tüfeği ile kolaçan etti. İleride bir perde vardı. Perdenin görünen yüzünde ise işkence aletleri…

 

“Perdenin arkasındayım devrem.” diye gelen sesle şok içinde kalakaldılar. Kaşlarını çatmış birbirine bakmıştı ikisi de. Safir’in sesiydi gelen. Ama onları nasıl tanımıştı ki? Görünürde yoktu.

 

“Ellerim bağlı da artık kangren olacaklar. Gelip bir çözseniz mi acaba? Orada kukumav kuşu gibi dikilmeyin.” ilk kendine gelen Barlas olmuştu.

 

“Komutanım?” diye şaşkın bir dille seslendi “Barlas?” diye karşılık verdi Safir de aynı şekilde. Aykan’a döndü Barlas.

 

“Vallahi de Safir komutanım billahi de Safir komutanım.” diyerek perdeye koştu.

 

“Lan oğlum!” diye peşinden atladı Aykan ama Barlas çoktan perdeyi açmıştı. Gördüğü yüz ile durdu birden. Safir gerçekten de sedyede oturuyordu ve elleri bağlıydı. Barlas heyecan ile yanına adımlayıp sıkıca sarıldı Safir’e “Komutanım Allah’ıma kitabıma sensin.” bir sağdan bir soldan sarılıyordu Barlas.

 

Sevincini asla geri planda tutamıyordu.

 

“Lan Aydın bir dur!” diye bağırınca Safir hem Barlas gerilemiş hem de Aykan kendine gelmişti.

 

“Çözecek misin oğlum elimi?” diye kollarını Barlas’ın gözünün önüne getirdi. Aykan sırıtarak adımlamaya başladı yanlarına “Sen çözemedin mi lan? Hamladın mı yoksa birkaç saatte?” Safir gözlerini kısıp kafasını eğdi “Sen o birkaç saatte neler yaşadığımı biliyor musun acaba?” dedi. O konuşurken Barlas çoktan çözmüştü ellerini.

 

“Anlat da bilelim devrem.” diyerek son adımını attı ve Barlas gibi sarıldı Safir’e “Şuradan bir çıkalım da devrem.” derken çoktan sarılmaları bitmişti. Kafasını salladı Aykan.

 

“Dışarıda çatışma var. Süzüleceğiz, dikkatlice gelin.” dedikten sonra girdiği mağara girişine doğru ilerledi Aykan. Barlas ile Safir de takip ediyordu onu. İçeriye birdenbire giren adam ile duraksadılar.

 

Aykan, adam tam bağıracakken ön cebindeki hançeri çıkartıp tam gırtlağından soktu “Bu kadar konuşman bile ödüldü döl israfı!” dedikten sonra çıkarttı hançerini adamın boğazından. Daha sonra temizlemek için adamın kıyafetine hançerini sürtmeyi de ihmal etmemişti.

 

Safir kafasını eğdi “Fesuphanallah… Ya yürü Aykan Allah aşkına.” diyerek omuzundan itti devresini. Aykan kesikçe gülerken ilerledi.

 

Kapıdan çıkan ilk kişi Safir olmuştu. Kuzey, abisini gördüğü an dikleşti yerinde. Kaya, onu tam kalkmadan telaşla geri yatırdı yerine “Ulan gerizekalı beynini dağıttırmak mı istiyorsun?”

 

“Pardon komutanım sevinçle oldu.”

 

“Sevincine de sana da Kuzey…”

 

Aykan, Barlas ve Safir üçlüsü aynı yoldan Hançer’in bulunduğu yere geldiler. Yolda Atilla ile Güney de katılmıştı aralarına.

 

“Kaya, Kuzey! Sürünerek on metre doğuya gelin sonra tedbirli bir şekilde kalkabilirsiniz.” dedi Aykan. Kaya ile Kuzey, Aykan’ın dediği şekilde on metre süründükten sonra ayaklandılar yavaşça. Onlar da kalktıktan sonra tabana kuvvet Aylin’in bulunduğu tepeye koştular. Zaten çok uzak olmadığı için üç dakika sürmüştü varmaları.

 

Aylin de onlar yanına gelince toparlanmıştı. Matını ve kuru sıkı mermilerini çantasına koyup sırtına astı.

 

“Abi!” diyerek Safir’in boynuna atladı ilk fırsatta Kuzey. Az bile dayanmıştı. Safir, halsizliğinin verdiği etki ile başta sendelese de Kuzey’in fark edip verdiği destek ile kendine geldi “Bir daha sakın esir düşeyim deme. Yüreğime iniyordu.”

 

Burnundan gülüp sıkıca sarıldı kardeşine Safir “Söz veremiyorum ama denerim kardeşim.”

 

“Denemek ne demek lan? Kıçımızdan ter aktı, saçlarımız beyazladı seni kurtaracağız diye. Suriye askerleri bizi fark etseydi ne olurdu senin haberin var mı?” göz devirip Kuzey’den ayrılırken Aykan’a değdi mavilikleri “Var tabi. O derste ben de vardım ya devrem.” diye dalgaya vurdu Safir. Sırıtıyordu ama Aykan gayet ciddiydi.

 

“Geç dalganı amına koyayım geç sen… Bu dalgalarını Delfin’e de gösterebilecek misin bakayım?” dedikten sonra bu sefer sırıtan oydu. Aykan’ın son dediği gülümsemesinin suratında donmasını sağlamıştı Safir’in. Delfin’e sarılıp bir süre bırakmamayı düşünüyordu.

 

“Siz onu bunu boşverin komutanlarım.” dedi Güney “Safir komutanım sağ sağlam bizimle. Artık kötü şeyler konuşmayalım.” dedi ve o da sarıldı Safir’e. Güney sarılırken sırayla Barlas, Atilla, Kuzey ve Aylin de katılmıştı onlara. Tepenin üstünde Safir’e sarılıyorlar ve bırakmıyorlardı. Hepsi fazlasıyla korkmuştu komutanlarını kaybedecekler diye.

 

Aykan, Kaya’ya baktı. Kaya da Aykan’ın ona baktığını anlayarak ona baktı. Dudaklarını bastırıp derin bir nefes verdi Kaya. Kafasını eğdi ve gözü ile Safir’e sıkıca sarılmış olan timi gösterdi. Aykan da kafa sallayıp onlara ilerledi.

 

Kaya ile birlikte aynı anda katıldılar birbirine sımsıkı sarılan timlerine. Kardeşti onlar, aileydi…

 

Birisinden birisine bir şey olsa diğerleri mahvolur, biterdi. Onlar bir takım bir ruhtu. Hançer bir timden ziyade ülkeydi, vatandı. Hançer, her şeydi…

 

……

Evettt nasıldı bölümümüz?

Delfin ile Büşra?

Gökhan Albayın tepkisi?

Hançer?

Safirimiz kurtuldu. Operasyon nasıldı?

Yeni bölümde görüşmek üzere. Ngl’den bekliyorum okuduğunuzda yorumları.

Bölüm : 08.08.2025 12:15 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...