83. Bölüm

60. Bölüm

🌸🤍Tıp 🤍🌸
tipsevdali

Evettt canlar yeni bölümle geldim. Güzel bir bölüm oldu. Umarım sizler de seversinizzz

 

Keyifli okumalar🤍🌸

 

……

 

Hançer 60

 

“Annem beni yetiştirdi bu ellere yolladı.”

 

“Annem beni yetirtirdi bu ellere yolladı…”

 

Hüzünlü bakışlarım altında eğitim yapıyordu erler. Ay Yıldız timi geleli iki saat olmuştu. Oğuz Binbaşı, Gökhan albayın emiri ile erlere eğitim verdiriyordu. Normalde Safir yaptırıyordu erlere eğitimlerini ama şu anda Safir yoktu.

 

Erler, eğitim yaparken bir yandan da ‘Alay Marşı’ söylüyorlardı.

 

Aynı Hançer gibi…

 

“Al sancağı teslim etti Allah’a ısmarladı.”

 

“Al sancağı teslim etti Allah’a ısmarladı.”

 

Yanımda Aycan, Büşra, Asena, Açelya ve Sanem vardı. Beş kişi oturmuştuk bir çardağa ve Hançer’i bekliyorduk. Hiç operasyona gittiklerinde vakit böylesine yavaş akmamıştı.

 

“Boş oturma çalış dedi hizmet eyle vatana!”

 

“Boş oturma çalış dedi hizmet eyle vatana!”

 

Yan tarafımızdan gelen adım sesiyle oraya döndüm. Kızlar duymamıştı, Büşra ve Aycan hariç tabi.

 

“Hoş geldiniz.” dedim anında. Ayaklanmıştım da hemen. Gelenler Uraz, Özgür ve Fatih’ti. Asena, Sanem ve Açelya da fark ettikten sonra birbirlerine yaklaştılar oturmaları için.

 

“Hoş bulduk kızlar.” dedikten sonra sırayla oturdular onlar da. Özgür, Sanem’in yanına; Fatih de Büşra’nın yanına oturmuştu. Ben en başta olduğum için de Uraz yanıma gelmişti. Ani bir şey olur da kalkarım diye düşünmüş olmalıydı.

 

Solumda Uraz sağımda da Aycan vardı. Bir ihtimal yan yana otursunlar diye kalkmayı düşünmüştüm ama sonra fikrimi değiştirmiştim.

 

Gerizekalı bu kız ya, dedi soldaki melek.

Kızım kalk aralarından yemin ederim boğacam bunu, diye de ekledi.

 

“Eğitimdeler..” dedi Özgür. Kafa salladım. Dirseklerimi masaya koyup başımı da ellerimin arasına almıştım.

 

“Hançer ile söylemiştiniz bu marşı. Hatırlıyor musun Özgür?” dedi Açelya. Buruktu sesi onun da. Gülümseyip kafa salladı erlere bakarken Özgür “Hatırlamaz mıyım be Açi? Ne marşlar söylerdik.”

 

“Devamı gelecektir Özgür merak etme.”

 

“İnşallah komutanım.” diye cevap verdi Fatih’e. Operasyona gitmediği için içi içini yiyordu muhtemelen. Bunu anlamayan olamazdı şu masada.

 

“Ne şereftir ölmek bize bu güzel vatan için.”

 

“Ne şereftir ölmek bize bu güzel vatan için.”

 

Kafamı yana eğip gözlerimi kapattım “Yanar yürek yurt aşkıyla daima için için.” diyerek onlara katıldım. Sol gözümden bir damla yaş akmıştı. Artık anında geliyordu yaşlarım.

 

“Yanar yürek yurt aşkıyla daima için için.”

 

Özgür’e değdi gözlerim. Yan gözle Sanem’e bakıyordu. Sanem’in ona olan hislerini tahmin ediyordum ama Özgür’ü ilk defa yakalamıştım. Şimdiye kadar hiçbir kıza böyle baktığını görmemiştim, ilk defa böyleydi Özgür.

 

Ardından Büşra ile Fatih’e değdi gözlerim. Büşra, Fatih’e çok yakındı ve Fatih’in eli onun belindeydi. Gözlerimi kısıp yüzlerini inceledim. Büşra, ortamdan çekinse de Fatih’in asla umrunda değildi.

 

Adam Yüzbaşı kimden çekinecek sanki, dedi soldaki melek.

Garibim Büşra ‘yer yarılsa da içine girsem’ diyor kesin, dedi sağdaki de.

Büşra da halinden memnundur da işte… İki tane komutanı da olunca burada, dedi soldaki bu sefer.

 

İkisinin de haklılık payı vardı.

 

“Yastığımız mezar taşı yorganımız kan olsun.”

 

“Yastığımız mezar taşı yorganımız kan olsun.”

 

Bize doğru gelen bir asker ile ayaklandı Uraz, Özgür ve Fatih üçlüsü. Biz de onlara bakıyorduk. Hemen selam durdu ve konuşmaya başladı.

 

“Komutanım! Hançer timinden haber varmış, Gökhan albay sizlere de iletmemi söyledi.” Fatih, Büşra’nın yanından ayrılıp Özgür ile Uraz’ın yanına geldi.

 

“Dinliyoruz…”

 

“Komutanım, Hançer timi Safir yüzbaşıma ulaşmış. Helikopter ile dönüş yapıyorlarmış.” duyduğum şey ile heyecanla ayaklandım. Fakat ani kalktığım için sendelemiştim. Yanımda olan Aycan kolumdan tutmuştu anında düşmemem için.

 

“Biz bu yoldan döner isek namus bize ar olsun.”

 

“Biz bu yoldan döner isek namus bize ar olsun.”

 

“Na- nasıl? Bulundu mu Safir?” Asker sadece kafa sallamıştı bana. Hemen diğer yanımdaki Uraz’ın koluna sarıldım “Haydi gidelim. Gidelim helikopter pistine.” Uraz dudaklarını bastırıp askere döndü “Anlaşıldı asker! Sen görevine dönebilirsin.”

 

“Emredersiniz komutanım!” diyerek yanımızdan uzaklaştı er.

 

Kimseye bir şey demeden Uraz’ın önünden sıyrılıp piste doğru koşmaya başladım. Diğerleri geliyor muydu bilmiyordum ama bu sefer içi içine sığmayan bendim.

 

“Biz bu yoldan döner isek namus bize ar olsun…”

 

🩺🗡️

 

 

Uzaktan sesi gelen ve az da olsa görüntüsünü gördüğümüz helikopteri bekliyorduk pistte. Gökhan albay ile Ay Yıldız timi de gelmişti.

 

Sıhhiyeciler de tetikte bir şekilde gelmiş yanımızda bekliyorlardı. Bulunmuştu Safir ama şimdi de tek duam yaralı olmamasıydı.

 

Helikopter yaklaştıkça hareketleniyor yerimde bir gram duramıyordum.

 

Normalde duruyordu sanki. Laflara bak, dedi soldaki melek.

Sen sussana biraz. Ne yapsın kız? Seviniyor işte, diye diklendi sağdaki de.

Bozacının şahidi de şıracı anam, dedi soldaki bu sefer de.

 

“Birileri heyecan yaptı sanırım.” diye bana takıldı Gökhan albay. Gülümseyip kafa salladım “Biraz…” yanıma gelip elini omuzuma koydu “Sen şehit kızısın kızım. Safir de şehit oğlu. Her şeyi geçtim Safir bir asker. Böyle şeylere alışkın olman gerekiyor.”

 

Dudaklarımı birbirine bastırıp kafamı salladım. Dediği şeyler doğruydu ama kalbim ne kadar istese de böyle bir şeye alışamazdı.

 

Gökhan albay gülümseyip az önce beklediği yere gitti yeniden. Derince bir nefes alıp Urazların yanına adımladım. Uraz da kollarını açıp hemen sarıldı omuzuma “Merak etme. Sapasağlamdır benim kardeşim.”

 

“İnşallah Uraz inşallah…”

 

Helikopter iyice yaklaşmış inmeye hazırlanıyordu. Birkaç adım geriledik inmesi için. Yavaşça piste indikçe kalp atışlarım da artmaya başlamıştı. Aniden bir adım attım helikoptere fakat Özgür hemen tuttu kolumdan “Kız deli! Pervane durmadan yaklaşma kellen gider!”

 

Hemen geriye adım attım telaşla. Birkaç saniye sonra pervaneleri tamamen durmuştu. Kapı açıldığı anda hemen atıldım ileriye. Bu sefer diğerleri de hareketlenmişti. İlk Aykan sonra abim inmişti helikopterden.

 

Daha sonra da Aylin ile Atilla indi sırayla. En son Kuzey inmiş ve arkasını dönmüştü. Safir, yavaşça inerken elini uzatmış ona destek olmuştu. Safir’in arkasından da Barlas tutuyordu.

 

Hepsi indikten sonra Aykan tam Gökhan albayın önünde durup selam verdi “Hançer timi; iki yüzbaşı, bir kıdemli üsteğmen, bir üsteğmen, bir asteğmen ve bir teğmen ile emir ve görüşlerinize hazırdır komutanım!” Gökhan albay bir kez kafasını eğip time baktı “Hoş geldiniz evlatlarım!”

 

“Emredersiniz komutanım!”

 

Gözlerim Safir’in üzerindeydi. Onun da gözleri beni bulunca yavaşça bir adım attı. Hemen hasar kontrol yaptım bedeninde. Gözlerim dolu dolu gülümsüyordum ona.

 

Atilla Sanem’e sarılıyordu. Kuzey ile Açelya da bir taraftalardı. Aykan, Aylin ve Barlas ile Safir’in yanında duruyordu. Abim ise çoktan Uraz ile Özgür’ün yanına gelmişti.

 

“Safir…” diye fısıldadım. Dudağımı okuduğu için gülümseyip kollarını iki yana açtı “Buyrun benim…”

 

Gülüşüm büyüdü hemen. Koşarak gidip direkt üzerine atladım. Bacaklarımı beline sardım. O da hemen belimden tutmuştu. Bir eli belimde diğeri ise ensemdeydi.

 

“Safir… Döndün…” burnunu boynuma gömdüğünü hissettim. Geri çıkmadan yanıtladı beni “Döndüm… hep dönerim…”

 

Ben de başımı boynuna sokup derin bir nefes çektim içime. Barut ile karışık deniz ve orman kokusu yerli yerindeydi.

 

“Kalbim ağrıdı Safir. Hem de çok ağrıdı.” boynumdan derin bir nefes daha çekip uzunca öptü “Senim mi benim mi be güzelim? Senin şu yüzünü, gülüşünü ve kokunu bir daha görüp, koklayamayacağımı düşünmek ne kadar zordu biliyor musun?” Gökhan albayın boğazını temizlemesi ile ayrıldık birbirimizden.

 

“Komutanım!” diyerek bir adım atıp selam durdu Safir. Gökhan albay kaşlarını çatmıştı “Rahat asker.”

 

Elini indirip rahat pozisyona geçti hemen Safir. Gözü komutanından ayrılmıyordu “Sana iyi bakmışlar anlaşılan evlat. Maşallah hiçbir yaran yok.” Safir bu söze hiçbir şey demedi. Sanki vardı ama ben olduğum için söylemiyor gibiydi.

 

Ama görünürde açık yarası cidden yoktu. Bir dakika… Görünürde yoktu.

 

“Safir! Hemen içeri geçiyorsun ve sana hasar tespiti yapıyorum!” diyerek kolundan çektim. Uraz da benim kolumdan çekmişti “Sen biraz gel. Komutanım konuşacak Safir ile. Biz içeride bekleyelim Delfin.”

 

Sıkıntıyla nefes verip kafa salladım. Gökhan albay konuşacaksa mecburen gidecektim. Büşra yanıma geldi ve gülümseyerek beni ilerletmeye başladı “Geçmiş olsun komutanım.” Safir sadece kafa sallamıştı Büşra’ya.

 

Safir’e baktım giderken. Sadece yavaşça gözlerini kapatıp açtı. Ben de aynı şekilde karşılık verdikten sonra beni çekiştiren Büşra’ya döndüm “Kızım çekiştirme sen de be!” kıkırdayıp kulağıma yaklaştı “Az daha dursaydın orada Gökhan albay seni top gibi fırlatacaktı Delfin. Adam gözleri ile ‘Git!’ diyor sen inadına duruyorsun.”

 

Kaşlarımı çatıp kolumu çektim elinden “Adamın sevdiği birkaç saat düşman elinde kalmış mı da? Nereden anlayacak benim düşüncemi?” Büşra, dediğim ile yerinde durdu şaşkınca. Totalde baktığımızda doğruydu söylediklerim. Ama tabi ki daha önemli olan ve benim de bilmemem gereken şeyler olduğunun da farkındaydım. O yüzden gidiyordum zaten.

 

Gören de tekte gitti sanacak laflara bak, dedi soldaki melek.

 

Kes be!

 

Neyi kesiyorum seni mi, diye cevap verdi bu sefer.

 

Göz devirip dönmüş ve Büşra’nın koluna ben girmiştim bu sefer. Açelya, Asena ve Sanem de gelmişti yanımıza “Gel haydi gel… Şaka yaptım.” diyerek çekiştirdim. Derin bir nefes verdi. Bir ara cidden inanmış olmalıydı bana.

 

“Şükür sağlam bir şekilde geldi Safir abi ya.” dedi Açelya. Daha sonra da Asena’ya döndü “Kızım senin baban niye böyle Allah aşkına?”

 

Anında Asena ile Açelya’ya döndüm durup. Ben durunca mecburen hepsi durmuştu “O niye be? Nasıl babam?”

 

“Adam bizi istemiyor yanında. Kovdu ya lan bizi.” kahkaha attı sonra hemen “Bir albay tarafından kovulacağım aklımın ucundan dahi geçmemişti.” Asena teessüf edercesine kafasını eğdi. Daha sonra yarım ağız gülmüştü.

 

“Siz daha ne gördünüz acaba? Adam evde odadan kovuyordu bizi. Hele hele operasyon dönüşündeysek yandık.” diye gerçeği gün yüzüne çıkarttı.

 

Gülümsedim genişçe. Diğerleri kahkahasını tutmamıştı. Telaşla elimi kaldırıp salladım ortalarında “Kız susun! Askeriyenin ortasında deli gibi gülüyorsunuz!” Açelya, poposuyla ittirdi beni “Ne be aa? Gülmek suç mu?”

 

Arkamızdan gelen Aycan duyup yanıtladı Açelya’yı “Normalde hayır ama burada evet Açi.” Açelya bezgince nefes verip somurttu “Aman be iyi! Gülmeyiz biz de.”

 

Aycan üstten yüzüne baktı dik bir şekilde bu sefer “Kızım, gülebilirsin ama kahkaha atma. Tüm tugay duyuyor.”

 

Dudağımı yalayıp kafamı salladım. Haklıydı, Açelya’nın kahkahası zaten sesli olurdu bir de topluca güldükleri için iyi ses olmuş olmalıydı.

 

“Safir gidecek mi kontrole?” omuz silkti dudağını bükerken “Bilmiyorum vallahi Delfin. Ama gitmek zorunda genel kontrol için. Çünkü o farkına varmadan bir şeyler yapmış olabilirler.” kaşlarımı çattım “Nasıl yani?”

 

“Yani zehir falan enjekte etmiş olabilirler diyor Del…” dedi Asena. Korkuyla açıldı gözlerim “Bunu yapmış olamazlar değil mi?” Büşra, Aycan arası mekik dokudu gözlerim “Bir şey deyin.” Büşra ters gözle Asena’ya bakıp bana döndü ve kolumu sıvazladı “Yok güzelim merak etme. Enjekte etmiş olsalardı şimdiye belli olurdu. Bu tetkiklerin hepsi prosedür.”

 

Rahatlamıştım. Safir’in kanında bir zehirin olması bile yüreğimi daraltmıştı.

 

“Şimdi hala oradalar mı?” göz devirdi Aycan “Ortalama kaç cevap sonra sormayı keseceksin Delfin? Oradalardı, gitmiş de olabilirler gitmemiş de olabilirler. Ben bilmem.”

 

“Tamam tamam. Ben en iyisi odasına çıkıp bekleyeyim. Zaten çantam da orada kaldı.” binaya ilerlerken hatırladığım şey ile arkamı döndüm “Ha unutmadan… Revir neredeydi?”

 

“Alt katta soldan üçüncü kapı canım.” dedi Büşra. Kafamı sallayıp hızlı adımlarla girdim içeriye. Ya yukarıya çıkıp çantamı alacaktım ya da aşağıya inip Safir’i bekleyecektim. İkinci seçenek daha mantıklı gelmişti o yüzden koşar adım aşağıya indim.

 

Soldan üçüncü kapı olduğunu söylemişti Büşra. Sola döndüm. Odadan doktorun sesi geliyordu. Yaklaştığımda daha net duyabiliyordum.

 

“Yani Safir bey bu vücuda bu yaralar asla yakışmıyor.” kaşlarımı çattım duyduklarımla. Safir gelmiş miydi çoktan? Hangi ara?

 

“Sana ne doktor? Bakacaksan bak. Sağ tarafımda hafif yarık var. Dikeceksen dik de gideyim. Sırf komutanım istedi diye geldim zaten…” son cümlesini kısık sesle söylemişti ama duyuluyordu rahatça.

 

“Tam da göğüs kasınızın altındaymış…” gözlerim, şaşkınlıkla açılmıştı. Yarasını ve doktorun sözlerini geçmiştim. Safir, bu kadının karşısında çıplak mıydı?

 

Çayda çıra çıra… Yakarım çırasını!

 

“Hanımefendi! Okşamayacaksınız dikeceksiniz! Çattık ya!” bundan sonrası beni aşıyordu. Sinirle daldım odaya. Safir’in bakışları anında bana döndü. Doktor kadın da yavaşça bana dönmüştü.

 

Bulundukları konum şuydu: Safir üzeri çıplak bir şekilde sedyedeydi. Kadın ise bir tane basamağın üzerine çıkmıştı. Ve tam karşısına denk geliyordu.

 

Safir’in boyuna yetişememişse demek ki, dedi soldaki melek.

Fesatlığına başlayacağım kes sesini, dedi sağdaki de.

 

“Böldüm sanırım…” dedim. Tek kaşım havalanmıştı. Doktor kafa sallayıp Safir’in yarasına geri döndürdü bakışlarını. Pardon! Yarasını değil karın kaslarını inceliyordu.

 

“Rahatsız ettiniz hanımefendi. Burası revir. Askerlere bakıyorum ama sadece.” sağ elini havaya kaldırıp çıkmam için salladı “Çıkın lütfen.”

 

Kaşlarımın ikisi de kalkmıştı. Safir’e döndüm sert bakışlarla. Derince yutkunduğunu bu mesafeden anlayabiliyordum. Sırıtıp kafamı yana eğdim.

 

“Yerin rahat herhalde Yüzbaşım? Masaj da yaptır tam olsun…” Safir, donduğu için sadece ‘Ha?’ diyebilmişti fakat çok geçmeden kendine gelip kadını itmişti. Kadın, basamaktan aşağı düşmüş şaşkınca Safir’e bakakalmıştı.

 

“Safir Bey ne yapıyorsunuz? Düşüyordum…” sinirle genizden güldüm “Vah vah!” sahte bir surat ifadesi ile Safir’e döndüm “Ne yaptınız Safir bey?” Sinirle karışık oyunculukla konuştuğum için ‘Safir Bey’ kelimesini vurgulamıştım.

 

“Hanımefendiyi düşürüyorsunuz. Ha ama hanımefendi çoktan size düşmüş gerçi orası ayrı…” deyip esas yüz ifadem ile doktora baktım. Hem meslektaşım hem da hemcinsimdi. Ama bu sevgilimin içine düşeceği anlamına gelmiyordu.

 

Safir benim sevgilimdi. Benimdi…

 

Bir tespihi bir de passatı eksik şu anda, dedi soldaki melek.

Ya benimsin ya kara toprağın da desene Delfin lütfen, diye de ekledi.

Biraz daha susmazsan seni toprak yapacak, dedi sağdaki melek.

 

Haklıydı…

 

“Delfin vallahi ben suçsuzum.” diye ellerini kaldırdı havaya Safir. İçimdeki Delfin kahkaha atsa da dışımdaki sinirliydi. Doktordan bakışlarımı çekmeden yan tarafımdaki eldiven kutusundan iki tane eldiven aldım. Elime geçirirken bir yandan da doktora doğru yürüyordum.

 

Safir, sedyeden öne kaymış bir ayağını yere koymuştu. Kadının gırtlağını falan sökeceğimi mi düşünüyordu yoksa? Öyle bir ihtimalim vardı.

 

Hipokrat yeminim vardı sökmezdim. Ama ellerim de kaşınmıyor değildi…

 

“Siz çıkabilirsiniz…” yaka kartındaki isime baktım “Nejla hanım… Sevgilimin yarasına ben bakarım.” Nejla hanım, Safir’in sevgilisi olduğumu düşünmemiş olacak ki bariz bir şekilde şaşırmıştı “Ama doktor-“ lafını elimi kaldırarak kestim “Merak etmeyin. Ben beyin cerrahıyım. Dikiş atmayı en profesyonel bir şekilde biliyorum. Siz çıkabilirsiniz…”

 

Dudağını yalayıp kafa salladı. Masanın üzerindeki telefonu alıp telaşla çıktı dışarıya. Çıkarken allahtan kapıyı kapatmayı unutmamıştı. Bir de onu hatırlatamayacaktım. Kapıdaki gözlerim yavaşça Safir’i buldu. Kadına tepkisini koymuştu ama sinirli olduğum konu o değildi.

 

Bana neden haber verilmemişti?

 

“Evet Safir Bey… Gelelim lahananın faydalarına. Değil mi efendim?” Derince bir kez daha yutkunup sedyeye tamamen oturdu. Tehlike geçti sanıyor olabilirdi ama esas tehlike şimdi başlıyordu.

 

“Sen bana ne diye haber vermedin? Ben buraya gelmesem revire indiğinden haberim bile yok.” göz kırptım kafamı sallarken “Ne iş?”

 

“Gökhan albay gönderdi be güzelim. ‘Delfin’e haber vermeyeceksin!’ dedi ne yapsaydım ben?”

 

“Niye öyle dedi peki?” sol tarafımdaki dikiş kitine yöneldim. O cevap verirken hazırlayacaktım.

 

“Bilmem ki… İnan bilmiyorum. Belki çok sıkıntı çıkarttıysan yaralarımı görünce daha da ses yaparsın diye olabil-“ sertçe ona dönmem ile sözü yarıda kaldı “İnan ki hiçbir şey yapmadım. İnanabiliyor musun Safir. Sadece senin odanda uyudum. Hiçbir şey yapmadım.”

 

Kaşlarını kaldırıp gözlerimin içine baktı. İnanmıyordu…

 

Ben de bir inananamadım ama, dedi soldaki melek.

 

“İnanıyorum güzelim…” dedi sakince. Kafamı sallayıp lokal anesteziyi aldım. Yaraya enjekte ederken elimi karnına koymuştum. Yer yer morarmalar vardı.

 

“Tek yaran bu mu?” kafa salladı dudağını yalarken “Bu…” ben de kafamı sallayıp sütur işlemine başladım. Bir yandan dikiyor bir yandan da geçmiş yaralarına bakıyordum. Ne kadar acı çekmişti kim bilir?

 

“Öyle bakmaya devam edersen bir daha yaram olduğunda sana gelmem doktor!” bakışlarımdan rahatsız olmuş olmalıydı. Suçlu hissettiğim için hemen kendimi açıklama gereği hissettim “Ben ondan değil…”

 

“Canını yakıyorsun Delfin. Ben askerim, evet yaralarım fazla ve evet… Maalesef hepsinde de canım yandı ama en çok yakan ne biliyor musun canı?”

 

‘Ne?’ der gibi kafamı eğdim “Sevdiklerini, silah arkadaşlarını,’ailem’ dediğin kişileri o toprağın altına koymak… En çok can yakan o.”

 

Dudaklarımı bastırıp kafa salladım. En kötününün bu olduğunu biliyordum. Yaşamıştım da. Safir, esir düştüğünde de o hissi iliklerime kadar hissetmiştim. Geldi diye seviniyordum ama onun içinde ne fırtınalar esiyordu kim bilir.

 

Dikiş işlemi bitince yarasını kapattım gazlı bez ile. Eldivenlerimi çıkartıp tıbbi atık kutusuna attım. Dağıttığım malzemeleri toplarken gözüm bir anlığına Safir’e kaydı. Beni izliyordu.

 

“Öyle bakma Safir.” tebessüm etti “Nasıl bakıyormuşum ki?” omuz silkip ona döndüm “Utanıyorum bakma işte…”

 

‘Sabır’ çeker gibi kafasını eğip yarım ağız güldü “Sanki bakmadan durabiliyoruz da…” kısık sesle söylediği için yarım yamalak duymuştum. Ama hoşuma gittiği için arkamı dönüp güldüm.

 

Ciddi yüz ifademi geri aldım yüzüme ve Safir ile göz temasımı kurdum yeniden “Sen şimdi de bakalım bana.” bir adım attım ona “Sen niye kendini korumadın?”

 

Bu soruyu beklemeyecek olacak ki kalakalmıştı ağzı açık bir şekilde. Kafamı eğdiğimde ağzını kapatıp yutkundu “Nasıl?”

 

“Ne nasıl lan? Hepiniz bir aradayken nasıl oluyor da sadece sen esir düşüyorsun?” kaşlarını çatıp yavaşça ayağa kalktı. Yeni dikişli olduğu için yavaş hareket ediyordu.

 

“Delfin…”

 

“Evet, dinliyorum.” bir adım attı bana. Aramızda sadece tek adımlık bir mesafe vardı “Telsiz çalışmıyordu ve benim o adamların peşine gitmem gerekiyordu.”

 

Kaşlarımı kaldırdım “Salak gibi gittin peşlerinden değil mi sen de?” kafasını salladı ağırca. Kabul etmesi de bir şeydi.

 

“Mağaranın kapısını kapattılar. O yüzden çıkamadım geri.”

 

“Mağara ne alaka ya? Seni mağarada mı sıkıştırdılar ki?” Yine kafasını salladı ağırca “Evet.”

 

Güldüm sinirimden. Mağarada sıkışmıştı. Sol koluna sert olmayacak bir şekilde vurdum “Ulan mal değneği! Sen o mağaraya adamların peşine mi girdin?” ses gelmeyince bir daha vurdum koluna “Hiçbir tedbir almadan adamların peşine mağaraya girdin? Öyle mi?”

 

Yine ses vermemişti. Sinirim ise had safadaydı. Trabzon damarım atmıştı bir kere. Dayak yiyecekti “Ulan got kafali. Seni bu akılla nasıl bordo bereli yaptılar?”

 

Gülmemek için dudaklarını ısırıyordu artık. Bacağına tekme attım ayağımın ucuyla. Canı acıdığı için yüzünü buruşturmuş hafifçe öne eğilmişti “Yaralıyım ya Delfin ben?”

 

“Dema?” dedim son hecesini uzatarak “Yaralisun demak ha?” sol taraftaki makası aldım sinirle. Bir adım geriye çıktı hemen. Elimdeki makası havaya kaldırdıktan sonra onun geriye gittiği mesafede ben de adım attım ona doğru “Cık! Sen yeterinde yaralanmamışsın.” elimi salladım makası göstererek “Ben seni yaralayayım da bahanen olsun ha yüzbaşı?”

 

Ellerini hafifçe önüne tutup bir adım daha geriledi Safir ama arkasında sedye vardı. O yüzden oraya oturmak zorunda kalmıştı “Kızım içinden canavar çıktı bir dur! Beş kişilerdi ben nereden bileyim mağaranın içinde adam olduğunu?”

 

“Bak sen… Mağaranın içinde adam olduğunu tahmin edemedin mi? Yazık!”

 

Gözleri, makas ile benim yüzüm arasında gidip geliyordu. Gerçekten bir şey yapıp yapmayacağımı sorguluyor olmalıydı. Hiç fire vermeden üzerine atılacağım sırada içeriye aniden girenlerle kalakaldım.

 

Başım kapıya döndüğünde gördüğüm yüzler ile anında indirdim makası. Uraz da dahil olmak üzere tüm Hançer timi buradaydı.

 

Rezil olmak olayının âlasını yaşıyordum şu anda.

 

……


Bölüm sonuuu!!!

Nasıldı bölümümüzzz?

Alay Marşı sahnesi?

Delfin ile Gökhan albay?

#SafDel’in kavuşması?

Kızların atışması?

Revirdeki doktor?

Delfin’in tepki?

Safir’e hesap sorması?

Son sahne?

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere efenimmm🤍🌸

Bölüm : 11.08.2025 19:49 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...