
MERHABA CANLAR. 7.BÖLÜM İLE SİZLERLEYİM. UMARIM SEVECEĞİNİZ BİR BÖLÜM OLUR❣️
……
Yaklaşık bir saattir yoldaydık. Hamsiköy ile Sümela Manastırı’nın arası uzak olunca bu kadar sürmüştü yol. Güneşin batmasına da çok az zaman kalmıştı. Tek temennim güneş batmadan eve dönebilmekti. Şayet dönemezsek Trabzon ve sisleri bize selam verebilirdi.
“Evet komutanlarım ve çok sevdiğim iki kardeşim. An itibarıyla Maçka’dayız. En geç beş dakika içerisinde de Manastır’ın sınırına gireceğiz. İnişe hazır olun!” Özgür bazen kendini pilot sanıyordu, artık emindim.
“Kilise’ye gittiğimizden beri az konuştun üstelik moralin bozuk gibi. Bir şey mi oldu Delfin ?” Safir’in bana seslenmesiyle kafamı yasladığım camdan ona çevirdim. “Yok, dalmışım öyle. Bir sorun yok. “ kafasını sallayıp bir daha da üstelememişti.
Nasıl ya bu kadar çabuk mu inanacaktı? diye sordu sağdaki melek.
Hayır tabi ki. Bence inanmadı bakışları anlatıyordu yani inanmadığını. Sen de bir şey desene Delfin.
Ne diyebilirim sol meleğim. Ben asker değilim onlar kadar iyi yüz okuyamam. İnanmadıysa da sonra tekrar sorar. İnandıysa da amacım inanmasıydı zaten.
“Ayy burası çok güzelmiş gerçekten!”
“Lan Barlas bugünkü laflarının yüzde doksanı da bu ‘çok güzelmiş gerçekten’ benim memleketimin her yeri güzel bilmiyor musun?”
“Komutanım içime mi atayım düşüncelerimi. Bu şehir güzelliğini benim dilimden de duymasın mı?”
“Duymasın kardeşim benim Açelyam dururken senden mi duyacak!”
Bu Kuzey de ne mıç mıç bir şey oldu be, dedi soldaki melek.
Üzgünüm Kuzey, haklı.
Atilla,meleğimin sözlerini Kuzey’e bizzat kendi deme gereği duymuş olacak ki Kuzey’e bir tane geçirip “Sen emin misin Açelya kardeşim bu gevşekten? Hayır eminsen söyle ona göre kendimizi tımarhaneye yatıralım. Aksi halde hepimiz bu yavşağa benzeyeceğiz göz göre göre.”
“Lan Kurt ben bir çakarım sana sonra da yer çakar. Sana ne benim Açim’e olan ilgimden!”
“Olan bize olacak yanarım yanarım da ona yanarım yüce mevlam!” diyerek ellerini dua eder gibi açıp konuşmaya devam etti.
“Allahım al canımı da şu aşka daha fazla tanıklık etmeyeyim!” Bu sefer dayanamayarak Aykan cevap verdi.
“Lan Ati aşk güzel bir şey bırak nasıl yaşarlarsa yaşasınlar. Yaşayamayanların yerine.” son cümlesini kısık sesle söylemişti ama arkasında oturduğumuz için ben, Safir ve Aylin duymuştuk. Evet Aylin kiliseden sonra yanımızdaki boş koltuğa gelmişti.
“Hay ağzına sağlık Aykan abi!” diye minnetlerini sundu Kuzey.
“Yaşayamayanlar izin verselerdi yaşanırdı bir şeyler komutanım!” Diyerek Aykan’a lafı soktu Aylin.
Yürü be Aylin kardeş arkandayız, diye destek çıktı soldaki melek.
Ya biz erkenden mi cephe aldık acaba. Ya Aykan’ın haklı bir sebebi varsa, diye ekledi sağdaki melek.
Açıkçası ben de tarafsızdım bu konuda. Aykan ne kadar terk etmiş gibi görünse de Aylin’i, sebebini bilmiyorduk. En kısa zamanda onunla da konuşup durumu açığa çıkarmak zorundaydım. Ne demişler sevenleri kavuşturmak sevaptır.
Nedense ben bilmiyorum bunu Delfin, dedi sağdaki melek.
Çalışmamışsındır canım takma çok, diye ekledi soldaki melek.
İki dakikanın içerisinde gelmiştik Sümela Manastırı’na. Orada bulunan çalışanlardan birisi hem buranın yapısını hem de tarihçesini anlatıyordu. Aralarda burası ile ilgili rivayetleri araya katmayı da unutmuyordu tabi.
“Nasıl yani lan! Madem çift olarak buraya gelenler ileride evleniyor biz de Özgür ile mi evleneceğiz? Bu korkunç!” bu söze büyükçe bir göz devirmiştim. Şayet Barlas akıllanmazdı.
Buradan yine söylüyorum: Sayın TSK bunları nasıl asker, üstüne üstlük ‘Bordo berelisinden’ yaptınız. Bu akılla hayatta bile kalmaları mucize.
“Ulan gerizekalı! Senle ben niye evlenelim? Sevgililerden bahsediyor adam. Ayrıca bu sadece bir rivayet!” Özgür de en sonunda delirmişti.
“İyi de bizim çift olarak geldiğimizi nereden bilecekler ki?” Allahım ben bunların arasında harcanıyorum. Kurtar beni yarabbim. “Atilla sen de mi be?” Atilla dalga geçtiğini bana göz kırparak göstermişti. Belli ki bunları işletmeyi çok seviyordu.
“Sihirli güçleri var Atilla o yüzden anlıyorlar.” Ben de oyunu devam ettirince Barlas iyice telaş yapmıştı. “Sen ciddi misin yoksa bu zevzeklere mi uyuyorsun?” Safir hafif korku barındıran bir sesle sorunca ona döndüm.
“Sence Safir? Ben bu kadar salak bir insana benziyor muyum? Atilla’nın oyununa katıldım. Bunları telaşlandırmak da hoşuma gitti açıkçası . “ rahatlamış bir ifadeyle önündeki sohbete döndü.
“Allahım ne günahım vardı da beni şu adamla aynı yazgıya yazdın? Reva mı bu güzel kuluna bu adam?”
Delfin şu salağa bir el at yoksa ben el atacam,diye makul bir şekilde uyardı soldaki melek.
Vallahi Delfin sustur şunu. Şu saygılı halimi bozduracak bana,diye de ekledi sağdaki melek.
Yavaşça Barlas’a doğru ilerledim. Garibim yorgunluktan mıdır nedir algısını kapatmıştı. Kimsenin dediğini dinlemiyordu. “Barlas!”
“Delfin ben senin bu arkadaşınla evlenemem,olmaz!” Artık sinirlerim bozuldu ve büyükçe bir kahkaha attım. Tabi peşinden de muazzam ciddi bir surata büründüm.
“Barlas! Sence sen Özgür ile evlenebilir misin canım arkadaşım? İkiniz de erkeksiniz ya!” dişlerimin arasından konuşmuştum. Çünkü cidden sinirlenmeye başlıyordum.
Barlas ilk önce özgüre sonra arkada onu izleyen gözlere en son da kendine bakınca pekala olan gerçeği fark etti. “Lan lan LAN!” artık herkes kahkaha ile gülüyordu. Nadiren de olsa tebessüm eden Safir bile.
“Ulan avanak sen bu yaşa kadar nasıl yaşadın bu akılla?”
“Ya Aykan komutanım bir an öyle duyunca benim beyin uçtu. Offff!”
“Barlas ya sen çok yaşa olur mu? Şu halde bile güldürdün ya yüzümü.” Aylin’in dediği ile yüzüm düşmüştü. Bugün onun hakkında öğrendiklerim beni bu kadar yıprattıysa o kim bilir neler yaşamıştı?
“Hep birlikte yaşayalım komutanım inşallah.”
🗡️🩺🗡️
O günün üstünden altı gün geçmişti. Buraya geleli de sekiz gün. Trabzon’un her halini doya doya yaşamıştık. Bu süre zarfında Kaya, Ulu ve Adar ile aramız baya sağlamlaşmaya başlamıştı. Hatta Kaya tayini için tercih bile yapmış, tercihi de açıklanmıştı. Çok az eşyası olduğu için ve lojmanda kalacağı için pek bir hazırlığa gerek duymamıştı. Arabası ile bizi takip edecekti dönüş yolunda.
Evet! Doğru bildiniz! Kaya da bizimle birlikte Mardin yolcusu.
Yarın babamın ve Ayla hanımın düğünü vardı. Hiç gitmek istemesem de timin ve babaannemin ısrarı sonucunda yenilgiyle kabul etmiştim.
Şimdi de günlerdir gitmeye cesaret edemediğim bir yere doğru yola çıkmıştım. Trabzon’a geldim geleli annemin mezarına uğramamıştım hiç. Daha doğrusu hangi yüzle gideceğimi, gitsem bile ne anlatacağımı bilememiştim. Bu his çok kötü bir şeydi genel olarak. Dilinin ucuna kadar gelir ama anlatmak istediklerini anlatamazsın ya, işte onu yaşıyordum anneme karşı.
Bugün hava ekstra bulutluydu. Benim içimi mi yansıtıyordu bilinmez ama akıttığı damlaların göz yaşlarıma tekabül edebileceğini hissediyordum.
En sonunda varmıştım kabristana. Babaannemin evi ile arasında on beş, yirmi dakika yürüme mesafesindeydi. Ama sırf kafam dolu olduğu için yolu uzatmayı tercih etmiştim. İyi de gelmişti açıkçası.
“Merhaba anne!” mezar taşını okşayarak kenarına oturdum. “Seni görmeyeli tam on iki yıl sekiz ay on gün oldu.” gerçekten dile kolay on iki yıl geçmişti. Gelin bir de bana sorun nasıl geçmiş o, on iki yıl...
“Mardin’e gittiğimden beri rüyalarımda yoksun anne. Kızdın mı bana seni bırakıp gittim diye yoksa? Kızma. Benim ruhum hep seninleydi ve seninle kalmaya devam edecek emin ol. Burada daha fazla kalamadım, beni anla nolur. Ciğerlerimi açan, temizleyen Trabzon artık bana dar gelmeye başlamıştı. Nefes almam gerekiyordu, beni anlıyorsun değil mi anne? Gerçi sen hep beni anlardın, sana haksızlık edemem. O kara günde de beni anladığın için binmedin mi o servise zaten?”
Artık göz yaşlarım benden bağımsız damlıyordu annemin üzerine. Küçükken ağladığımda dizlerine yatırırdı beni. Kaç saat dururdu hareketsiz bilmem. Ama bildiğim çok iyi bir şey vardı ki. O da annemin bacakları ne kadar ağrıdan kasılırsa kasılsın ben rahatlamadan asla kalkmayışıydı.
“Anne biliyor musun babam evleniyormuş? Ve benim haricimde üç tane daha çocuğu varmış.” bu sözümden sonra şimşek çaktı, sert bir rüzgar geldi geçti. Öyle sertti ki mezarın başındaki ay yıldızlı bayrak bile direkle sökülebilirdi.
“Bence de anne, kasırgaya bedel, yıkıma eş değer bir haber bu.” derin bir nefes. Bir damla göz yaşı.
“Ama iyi yönü ne dersen çok güzel şeyler de kattı hayatıma babam, bilmeden de olsa. Beni seven iki abi ve bir kardeş…“ bir göz yaşı daha.
“Ha sen şimdi dersin oradan, senin iki kardeşin vardı zaten. Yok. Benim artık iki kardeşten öte, kardeşlerim var. “ bir göz yaşı daha.
“Tabi sen Mardin’e gittiğimden beri gelmediğin için rüyalarıma, bilmiyorsun. Orada birçok kardeşim oldu anne. Hançer timi. Özgür de o timde biliyor musun? Ne haylazlıklar yapıyorlar devresiyle. Orada bir Üsteğmen var Kuzey diye o da bizim Açi’ninki. Çok salaklar birlikteyken ama çok seviyorlar be anne. Özenmiyor da değilim de söyleme sakın. “ bir gülücük, burun çekme.
“Bir gün ben de sever miyim onlar gibi bilmiyorum. Kızlar annelerinin kaderini yaşar derler ya. İşte ondan çok korkuyorum ben anne. Beni sevmeyen bir adamla evlenip, çocuk yapıp sonra da onu bu fani dünyada bir başına bırakıp ölmekten korkuyorum desem…“ bir göz yaşı daha.
“Sen de bana kesin derdin:Sen benim gibi olmayacaksın; aşık olacaksın, eşin ve çocuğunla mutlu bir hayat yaşayacaksın…” derin nefes ve rahatlama.
“Sana söz anne! Senin gibi olmayacağım. Aşık olacağım ve mutlu bir yuva kuracağım. “ bir gök gürültüsü daha.
“Beni eve göndermeye meraklısın erkenden ha Tülin Sultan! Merak etme biliyorum, hasta olmamı istemiyorsun. Bu havalar beni hasta eder hep, değil mi? Küçükken hiç sözünü dinlemez yağmurlu havada dolaşırdım, gecesine de ateşli bir Delfin…” küçük bir kahkaha “Şimdi söz, dinleyeceğim ve gideceğim. Bir sonraki gelişimde neler yaşarım bilmiyorum. Ama bildiğim tek şey sana olan sevgimin ve özlemimin bitmeyeceği annem. “
Son kez göz yaşlarımı akıttım ve sildim. Ayağa kalkıp derince bir nefes çektim içime. İşte burası annem kokuyordu. Gül kokuyordu… Elimde getirdiğim su şişesini yavaşça boşalttım mezarına annemin. Yağmur yağacaktı ama benim elimin değdiği şeyleri daha çok severdi annem.
“Hoşça kal anne. Bu sefer rüyalarıma gel ama olur mu? Yüzünü ve sesini unutmak şu hayatta en son isteyeceğim şey bile değil. Benim için üzülme, benim yanımda dağ gibi duran kardeşlerim var. Sen sadece gamzeni ortaya çıkaran tebessümünle bak bize olur mu?”
🗡️🩺🗡️
“Abi Allah’ını seversen, ben niye sana yalan söyleyeyim? Bak Delfin de yanımda hatta! Ya abiii…” yaklaşık yarım saattir bahçede Açelya ile abisinin konuşmasını dinliyordum.
Açelya tam bir haftadır Trabzon’da olduğumuzu kanıtlamaya çalışıyordu. Tabi abisi de inanmıyordu. Ne kadar çekindiğimiz fotoğrafları göstersek de…
Garibim sadece bir kere Kuzey’in doğum gününü kutlamak için yalan söylemişti. Onda da nereden bilebilir ki abisinin gittiği yerlere artık inanmayacağını.
“Ver şu telefonu Açi!” artık dayanamayıp telefonu almıştım elinden. O sırada timin üyeleri gelmişti bahçeye. Biz düğün için hazırlanmış diğerlerini bekliyorduk.
Vallahi hemen hazırlanıp çıkmalarında bir şey var gibi ama bilemedim, dedi sağdaki melek
Çok haklı bir varsayım sundun komşum katılıyorum, dedi soldaki melek de.
Hiçbir nedeni yoktu. Ben zaten hızlıyım bu konularda. Açelya her zaman geç hazırlanan taraf olurdu. Ki abisi aramasaydı yine aynı sorunu yaşayacaktık.
“Pars! Benim Delfin.”
Konuşunca karşıdan bir süre ses gelmedi. Ben de hem kolum ağrımasın diye hem de Açelya ne dediğini bilmeyip stres olmasın diye telefonu hoparlöre aldım.
“Delfin! Merhaba. Nasılsın, iyi misin?”
Sesi mi titredi bana mı öyle geldi, dedi soldaki melek.
Karıştırma oraları şimdi.
“İyiyim sağ ol sen de iyisin inşallah?”
“İyiyim ben de.”
Otuz saniye falan kimse konuşmayınca söze girdim.
“Açelya’ya inanmıyorsun sanırım. Bu sefer cidden doğru söylüyor. Trabzon’da babaannemdeyiz. Özgür de burada, onun tim arkadaşları da. Toplu halde geldik buraya. “
“Ona niye inanmadığımı sen de o da iyi biliyorsunuz Delfin!” sesini yükseltmemeye çalışıyordu ama sesinin sertliğinden ne kadar zorlandığını belli ediyordu.
“Bizim iyi niyetimizi suistimal etti o!” göz devirdim bu dediğine çünkü Açelya onlara sadece bir kere yalan söylemişti. O da Kuzey’in doğum günündeydi.
“Abartma Pars! Kız sana sadece bir kere yalan söyledi. O da erkek arkadaşının doğum gününü kutlamak istediği içindi. “
“BANA DESEYDİ SEVGİLİSİNİN OLDUĞUNU BEN İZİN VERMEYECEK MİYDİM LAN?!”
Sinirlenmeye başlıyordum. Bir… İki… Üç…
“Önce şu sesinin tınısına dikkat et!” tıslamıştım resmen telefona karşı.
“Hiçte izin vermezdin savcı bey! Yeme bizi. Ayrıca çocuk için sakladık ilişkilerini. Öğrenseydin ne olacaktı? Salak salak triplere girecek zehir edecektin heveslerini.”
Kuzey bu detayları bilmiyordu. Zehir edeceğini söyleyince başta o olmak üzere herkes dikkat kesilmişti.
“Ben daha gelmedim Mardin’e yunus balığı. Gelince görecek onlar. Seninle ilgileneceğim özel olarak, Özgür ile de.”
Özel derken koçum yürek mi yedin?
Kuzey iyice gerilmişti. Ee aslanım Açelya gibi bir gülü seveceksen dikeni olan Pars’a da katlanacaksın.
“Biz ne alaka? Ayrıca sen bana karışamazsın. Ben hür bir bireyim. Sana dava açarım ona göre.”
Biraz alaycı tavır sergilemiştim.
“Emin misin küçük hanım? Bana nasıl dava açabilirsin acaba, ben savcıyım.”
Kısıkça güldüm “Niye? Savcılara dava açılmaz diye bir kural mı var? Var da ben mi bilmiyorum Pars bey?”
Şimdi o da gülüyordu. “Senden bana gelen her davaya razıyım güzelim. Ama sen şimdi telefonu Özgür’e ver bakayım.”
Gözüm direkt Özgür’ü buldu. Onaylarcasına gözümü açıp kapatmıştı. “Duyuyor Özgür seni, gerçi tüm tim duyuyor da neyse.”
“İyi iyi duysunlar bakalım. O Kuzey midir nedir, duydu mu dediklerimi?”
“Of PARS!”
“Tamam tamam. Madem duyuyorsunuz açıklayayım tüm herkese kendimi. Eskiden olsa çok kızardım bu ilişkiye. Ama şimdi farklı, Açelya’nın mesleği var partnerinin kurulu bir düzeni var. O yüzden karışmam ilişkinize. Yani takılıyordum size. Ha ama, kardeşim üzülürse asker falan dinlemem anlaşıldı mı Kuzey efendi?”
Kuzey transa geçmişti. Ama rahatlamışa benziyordu.
“Cevap versene lan dilini mi yuttun?” Kuzey ne yapacam der gibi hepimize bakmıştı sırayla. Bana gelince ‘hadisene’ demiştim kısıkça. O da sağ olsun Pars’a anladım diye cevap vermişti.
“Pars yaklaşık beş dakika önce beni istemiştin. Bir şey mi oldu?”
“Yok olmadı Özgür. Kızlar sana emanet demek için konuşacaktım seninle. Bak asılan rahatsız eden olursa hallet işini. Gerçi Açelya’dan yana rahatım Kuzey bey var ama Delfin…”
Derin nefes verdim “Delfin kendini koruyamıyor muymuş savcı!” sert çıkışıma o da sert çıkmıştı.
“Elbette korursun. Ama tek gezme. Hele o Berk şerefsizi ortalıkta dolaşıyorken. “
Berk için endişelenmekte haklıydı. Çok vukuatı vardı benim üzerimde.
“Merak etme abicim. Etrafımız bordo bereli dolu. Yani istesek de yalnız takılamıyoruz.”
“Ben bilmem Açelya. Bir daha aradığımda olay duyarsam yapacaklarımdan korkun. “
“Tamam Pars. Hadi kapatıyoruz. Malum babamın düğünü var. Oraya gideceğiz. “
“Bak hatırlattığın iyi oldu. Onun için de canını sıkma. Sen değerlisin. “
Bu bize Safir’i mi hatırlattı sanki? Dedi soldaki melek.
Evet evet Safir de öyle demişti, diye ekledi sağdaki melek.
Tamam arkadaşlar kapatalım konuyu artık.
“Sıkmam Pars. Hadi bay.” Cevabını beklemeyip suratına kapatmıştım. Hep böyle yapardım ona. Küçüklükten gelme eğlencemdi ona karşı.
Açelya ile büyüdüğüm için doğal olarak Parsla da beraberdik sürekli. Biz başımıza iş açtıkça o arkamızı toplardı. Hayırlı abiydi vesselam.
“Üzerimden tır geçti resmen!” Ah Kuzeyciğim izin vermeseydi tıra şükrederdin.
Ama merak etme o kızı sana verene kadar dokuz doğuracaksın. Ne de olsa o bir abi ve hiçbir abi kız kardeşini kolay kolay veremez. Tabi sanırım öyle.
“Tır geçmiş gibi olduysa şanslısın devrem. Anladığım kadarıyla Açelya’nın abisi kolay lokma değil?”
“Ati bana destek çıkacağına niye içimi daraltıyorsun? Az rahatlamıştım. Sağ ol!”
Ah be Kuzey. Senin kıvranışlarını da mı görecekti şu gözlerim.
“Dost acı söyler kardeşim. Abi olmak kolay değil. O yaşına kadar büyüt, koru;bir dengesiz gelsin çalsın kardeşinin kalbimi. Aklım dururdu benim. Sen kolay yırttın şu anda yani ben şahsen vermezdim bu kadar izin bile. “ Ah Atilla Kurt; güzeller güzeli kız kardeşinin bunlardan haberi var mı acaba?
Harbi kız Delfin Atilla’nın kardeşi var mıydı? Diye sordu sağdaki melek.
Evet var meleğim. Öğretmen o da. Çokta güzel kız maşallah.
Bir şeyler biliyor gibisin Del. Anlatmak istersen sevinirim yani diye ekledi soldaki melek.
Aaah ah sen ve senin dedikodu sevgini ne yapacağız? Ayrıca bildiğim kadarıyla yok görüştüğü biri.
“Hadi geç olmadan yola çıkalım. Geç kalmayalım daha fazla.”
“Valla Safir, geç kalabiliriz ben okayım şu anda. “
Göz devirdi. Sonra da Özgür’e tek bir göz hareketi yaptı. Anlamı da ’ git şunu al sabrımı sınıyor’ değilse benim adım Delfin değil.
Bu kız da ismini çok seviyormuş maşaallah.
Ah sol meleğim ah! Taşlama yapmasan bir gün rahatlamıyorsun değil mi?
Yok vallahi Delfin. Huyum kurusun.
Cidden kurusun artık şu huyun.
Özgür yanıma gelip kolunu belime attı ardından da kulağıma eğilip “Hadi güzelliğim gidip mekanın gerçek sahibinin kim olduğunu gösterelim? Biraz morarsınlar. Bana izin vermediniz gideyim morartayım suratını ama. Allahtan şimdi kendimi yormama gerek kalmadan seni görünce moraracak. “ dedi sonra da şakağıma bir öpücük bıraktı.
Görecekti o Tekin bey, bize ne yaşattığını görecekti. Belki hiçte utanmayacaktı ama ben Delfin olarak,kızı olarak üstümdeki vazifeyi yerine getirecektim. Trabzon bugünden sonra Tekin beye ağlayacaktı.
……
BÖLÜM SONUUU. NASIL BULDUNUZ? YER YER HÜZÜN, YER YER EĞLENCE DOLU BİR BÖLÜM OLDU. YENİ BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE. YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN. 🙋♀️❣️
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 52.59k Okunma |
5.78k Oy |
0 Takip |
69 Bölümlü Kitap |