
HELLO CANLAR! YENİ BÖLÜMLE BURADAYIM.KEYİFLİ OKUMALARR. ❣️
……
Tekin bey ve Ayla hanımın düğünündeydik. Geleli daha bir saat olmadı ama bilin bakalım kim daha ilk dakikadan sıkılmaya başladı? Evet, doğru bildiniz. Ben.
İçim sıkılıyordu daha doğrusu. Aksine, sıkıcı bir ortam değildi fakat ben gerilmiştim iyice. Malum babam evleniyordu…
“Delfin! Şimdi horon tepecekler mi?” Barlas’ın sözüyle ona döndüm. Ben ne diyorum o ne diyor ya rabbim!
Sen onlara demiyorsun ki Delfin. Bize diyorsun, diye makul bir cevap verdi sağdaki melek.
Üzgünüm ama haklı Delfin. Ayrıca umarım horon teperler görmeyeli bayağı oluyor,diye de ekledi soldaki melek.
“Oğlum bir horon başlasın, sen gör Delfinimi. Nasıl da oynayacak. Tam Karadeniz kızı. “ Özgür’ün sözüyle sinirlerim bin beş yüzdü artık.
“Tabi!” dedim korkunç bir sakinlikle “Kalkıp horonun başı olacağım hatta!” bu noktada artık dayanamamıştım. “Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz ya?! Buraya zorla geldim, zaten dakika sayıyorum bir de horon mu tepeceğim?”
“Ama Delfin senin boy göstermen lazım burada. Hem horon tepsen ne olur ki?”
Sabır sayacı yaz: İki.
“Barlas! Senin üstünde bir horon teperim aklın hayalin şaşar. Benimle dalga mı geçiyorsunuz?! Sizi bana parayla mı verdiler lan?!” Aaah ah bu timin komutanı olacaktım ki şimdi, bir açarlardı ki ağızlarını.
“Aman be Delfin abarttın sende şurada! Ne var sanki iki oynasak?”
“Açi sen git oyna. Hatta şu iki salağı da yanına al. Hatta ne yapın biliyor musun? Tüm Hançer olarak gidin. Babam ve Ayla hanımı da ortanıza alın bir güzel dökün kutlarınızı. Tamam mı?”
Dediklerim ile oflayıp etrafına bakınmaya başladı hepsi.
“Seni anlayabiliyorum desem?” Safir’in seslenmesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. “Efendim?”
“Seni diyorum. Anlayabiliyorum desem, dedim. “
“Ha! Umarım anlıyorsundur Safir. Burada olmak bile canımı yakıyor. Anneme ihanet ediyormuşum gibi hissediyorum. “
“Annene gittin dün değil mi?” Gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Hiç kimseye bahsetmemiştim, nereye gittiğimi bilmiyorlardı. Hava alacağım diyip çıkmıştım ve kimse de benimle gelmek için ısrar etmemişti.
“Sen beni mi takip ettin yüzbaşı?” Derin bir nefes çekti ciğerlerine.
“Tahmin ettim diyelim doktor. Geldiğinde gözlerin kıpkırmızıydı ve yanakların benek benekti. Yani anlamak zor değildi. Kötü bir şey yaşamış olsaydın, Özgür ya da Açelya’yı arardın. “ beni bu kadar iyi nasıl tanıyabiliyordu bu kısa zamanda? Ben daha onun nereli olduğunu da yeni öğrenmişken.
“Beni bu kadar iyi tanıman haksızlık değil mi yüzbaşı? Hangi ara çözdün beni?” Kısıkça güldü,
“Seni o kadar incelemedim Delfin. Tim kendi arasında konuşurken duymuştum. Bir kere yine böyle üzülmüş müydün neydi? Özgür dertleniyordu kendi kendine, niye bu kadar üzüyor bu kız kendini, diye. “
Özgürüm benim ya. Kendi dertlerini düşünmeyip benimkileri düşünüyordu hep. Yapmamalıydı bunu kendine.
“Vay çakal demek time boş zamanlarında beni ispiyonluyor?” içimden kıyamasam da öyle hemen durulamazdım sonuçta değil mi yani?
“Çocuk seni düşünüyor. Sen time, seni anlatıyor diye dert mi yanıyorsun Delfin?” aşk olsun der gibi çıkmıştı sesi. Artık gülüyordum.
“Şaka yapıyorum yüzbaşı, tabi ki konuşabilirler benim hakkımda. Buluşmalarımızda da dertleşiyoruz biz. Her şeyimizi döküyoruz ortaya. O yüzden sorun yok. “ artık birbirimize tebessümle bakıyorduk. Ta ki alkış sesine kadar.
Babam ve müstakbel eşi el ele tutuşmuş nikah masasına gidiyordu.
Nefes al. Nefes ver. Nefes al. Nefes ver.
İlk nikahları kıyılacaktı.
Özür dilerim anne, bu ana şahit olacağım için.
Artık duyulan tek ses nikah memurunun sesiydi. “Hepiniz hoş geldiniz sayın konuklar! Bugün burada Ayla hanım ve Tekin beyin nikah merasimi için toplanmış bulunmaktayız!”
Bu kadar da uzun boylu değildi. Dinlemeyecektim bu saçmalığı. Kulaklıklarımı takıp arkadan ‘Valse’ açtım. Beni şahsen rahatlatıyordu. Artık tek tük kelimeler duyuluyordu şükür ki.
Yaklaşık beş dakika sonra kopan alkış tufanı ile kendime gelip gözlerimi açtım. Her şey bitmiş miydi yani? Babam annem ile geçirdiği on beş yılı silip atmış mıydı bu kadar çabuk?
Etrafı gözlerimle taradığımda girişte Adar’ın elleri önünde,dolu gözlerle onlara baktığını gördüm. Sanırım biz birbirimizi anlayacak tek kişiydik. Kaya ve Ulu da nikah masasının hemen önünde dolu gözlerle bakıyorlardı anne ve babalarına.
Ama onlar Adar ve benim gibi acı çekmiyorlardı.
Anne ve babalarını evlendiren iki çocuk ne hissederse öyle hissediyorlardı sanırım. Ben asla bu hissi bilemeyecektim. Ama bildiğim tek bir şey vardı ki babam eğer değişmediyse; Ayla hanım çok fazla katlanamazdı. Bakalım bu kadar aşık olup eşlerinin gözlerinin içine baka baka aldatan iki insan bizi şaşırtacak mıydı?
Yoksa annem kadar sabırlı davranmayıp hızlı harlanıp çabuk mu söneceklerdi? Orasını Allah bilirdi. Ama tek temennim annemin onları görüp üzülmemesiydi.
‘Anne ben hiç üzülmüyorum. Sen de üzülme. Üzülme ki onlar mutlu olmasın. ‘
🗡️🩺🗡️
İlk danslarını yapmışlar ardından bir posta da horon tepmişlerdi. Kaya beni dansa kaldırmak istemişti fakat ben istememiştim. Horon tepilirken de hiç şaşırmayacağınız üzere tüm tim yine beni kaldırmaya çalışmış, başarılı olamamışlardı.
Arada Ankara oyun havası çalmıştı. Bizimkiler;Aylin, Açelya,Safir ve ben hariç ortaya geçip kurtlarını dökmüşlerdi. En son babam ve Ayla hanım ortalarına geçmeye yeltenince hepsi birden oynamayı bırakmış, yanımıza gelmişlerdi.
İkisini yan yana gördükçe aklıma annem geliyordu. Gerçi ne zaman çıkıyordu aklımdan orası ayrı bir muammaydı ama. Yine de annemin yaşayıp şu an yanımda olmasını dilerdim.
“Abla ne hayallere daldın?” Adar’ın bana seslenmesiyle ona dönüp tebessüm ettim. Kendisi nikahtan sonra yanımıza gelmiş bir gram da kalkmamıştı.
“Yok ablacım! Dalmadım bir yere. Düşünüyordum sadece.”
“Neyi düşünüyorsun peki? Bizi mi?” şebek. Sorduğu soruya karşılık saçlarını karıştırdım.
“Sizi de düşünüyorum tabi. Ama şu anda annemi düşünüyordum. “ sıkıntılı bir nefes verdik aynı anda. Canını sıkmıştım.
“Abla sen üzüldükçe ben de üzülüyorum. Annen orada güzel bir yerdedir eminim ki. Üzme kendini daha fazla…Sana bir şey sorabilir miyim?” kafamı salladım. “Annen… Onu unutmaktan hiç korkuyor musun?”
Düşüncesi bile canımı yakıyordu. Annemi unutmak? Bu mümkün bile değildi.
“O kadar çok korkuyorum ki Adar. Bu korkumu sana anlatacak büyüklük kavramını bile dile getiremiyorum. Hem insan annesini niye unutsun? Hep düşünür, her zaman onunla konuşursan unutmazsın.” Gözlerini büyütmüştü.
“Nasıl yani? Nasıl konuşuyorsun ki?” Sorusuyla kahkaha attım.
“Bücürük seni. Karşılıklı konuşmuyoruz. Sadece ben içimden konuşuyorum ona hitaben. “
“İyi de nasıl duyacak ki seni?”
“Duyarlar anneler.”
“İyi de içinden konuşuyorsun. “ Derince bir tebessüm ettim.
“Onlar hissediyor merak etme. Anne olunca anlarsın diyeceğim… Öyle bir ihtimal yok. “ bu sefer gülen taraf oydu.
“İlahi abla ya hiç güleceğim yoktu!”
“Evet sayın konuklar! Şimdi de takı merasimine geçiyoruz!”
“En sevdiğim zamana geldik lan devrem.” Barlas’ın sözüyle Özgür gözünü devirdi. “Bu ne heyecan Barlas? Gören de sana takı takılacak sanır.”
“Bana taksalar bu kadar heyecanlanırdım kardeşim. O derece yani.”
“Allah akıl fikir versin o zaman ne diyeyim. “
“Delfin! Sen mi takacaksın takıyı?” Takı işi görünürde yoktu ama ninem sağ olsun ‘Biz razı olmasak da düğün sahibi sayılırız. Küçük de olsa takı takmamız lazım.’ diyerek altın aldırmıştı.
“Vallahi Aylin hiç istemiyorum o adamla yüz yüze gelmek. Ninem! Sen taksan takıyı? Zaten sen aldırdın zorla. “
“Olur midur heç ole şey Delim? Hep beraber takacağuz.” Derince bir of çektim. Niye yaşıyordum şu anda bunu ben?
“Hadi kardeşim. Bak biz de geleceğiz seninle. Yalnız değilsin.” Özgüre minnetle baktım.
“Adar sen geliyor musun ablacım?”
“Yok Açelya abla. Abimler toplu bir takı taktı bizim adımıza. Ben de ablam gibi düşündüğüm için hiç gitmek istemiyorum. “ dudaklarını birbirine bastırarak anladım der gibi kafa salladı Açelya.
“Heh! Bak Adar ne güzel dedi. Ben de canım kardeşimle oturayım. Siz benim yerime de takın takı. Olmaz mı?” Bir umut kabul ederler sandım ama hiç birinin suratında beni destekler tek bir mimik yoktu. Safir, Açelya ve Özgür hariç. Babamın gerçek yüzü tek onlar görmüş ve gerçekten benim ne kadar haklı olduğumu anlamışlardı.
“Hadi kizum hadi. Korkinun ecele faydasi yohtur. “ kaderime razı gelerek kalktım ayağa. Yürürken sağlam basıyordum yere ama içim yıkık döküktü. Babamın bir şey deyip demeyeceğini bilmiyordum. Ve bu da beni çok geriyordu.
“Abicim! Niye ayaklandınız topluca, gidiyor musunuz?” Ulu abim telaşlı bir şekilde gelip sormuştu. Hafif tebessüm ettim. “Yok abi nerede? Takı takmaya gidiyoruz gelin ve damada.”
“Tamam abicim siz öyle diyorsanız. Kaya da orada zaten. Bir şey diyemez babam merak etme. “ kolumu sıvazlayarak söylediği şeylerle çok şaşırmıştım açıkçası. Benim korkumu görmüştü. Ve bu beni istemsizce mutlu de etmişti.
Gerçek bir gülümseme bahşettim abime “Sağ ol abi. Beni anladığın için. “
Göz kırpıp şakağıma öpücük bıraktı “Ne demek abicim. Ben senin abinim. Abiler kardeşlerinin yüreğini okur. “
Abimi arkamızda bırakıp sürü halinde sıraya girmiştik. Önümüzde iki kişi vardı. Babam bizi görüp yüzündeki sırıtışı kısa bir anlığına silmişti. Bunu kimse fark etmemiş olsa da ben çok net anlamıştım. Bu çok kırıcıydı. Gerçi artık babam beni kırmak haricinde hiçbir şey yapmıyordu.
Sıra bize geldiğinde babannem, elindeki burma bileziği Ayla hanıma taktı. Ardından sırayla ikisi de elini öptü babaannemin. Tim üyeleri de ‘hayırlı olsun’ diyerek tebrik etti. Sıra bana gelince Ayla hanımın elini sıkarak tebrik ettim. Babama gelince, yüzünde oluşan ifade yüzünden yarım ağız tebrik etmiştim.
“Ne oldu Delfin hanım? Ağzının ucuyla mı tebrik ediyorsun babanı? Bu mudur değerim?”
Hala böyle konuşmuyor mu bir de, diye tepkisini gösterdi sol meleğim.
Şeytan diyor çak ağzına iki, diye eklediğinde sağdaki meleğim,sol melek bir hayli şaşırmıştı. Ondan beklenmeyecek sözlerdi şayet.
“Baba! Kız buraya kadar geldi, takısını taktı, şimdi de tebrik etti. Daha fazla zorlamasan mı artık?” Diyerek uyardı abim babamı.
“Bir şey demedim ki evladım. Sadece sade buldum tebriğini.” Sinirleniyordum yine.
“Geldim bu saçmalığa katlandım. Ama yeter baba! Mutlu ol ve bana bulaşma artık. Benim ne dayanacak gücüm kaldı ne başka bir şeyim. O yüzden herkes kendi yoluna baksın. “
“Bak bak laflara bak! Anandan öğrendin hep diklenmeyi. Ah ben eğitseydim seni böyle olmazdı. “ alaycı bir ifadeye büründü suratım.
“Eğitseydin baba, sana eğitme diyen mi vardı? Annem şehit olunca vermeseydin beni yetimhaneye veya ondan önce gitmeseydin gizli gizli Ayla hanımın yanına da benimle ilgilenseydin. Zor muydu o kadar sorumluluk almak?”
Babam sözlerimden sonra üzerime yürümeye kalkmıştı ama hangi ara geldiğini bilmediğim Adar önümde dağ gibi durmuştu “Ablam her dediğinde haklı Tekin bey. Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar hesabı sen de onu kovamazsın. Çünkü buradaki köyün sahibi biziz. Ve biz köyümüzde huzursuzluk çıkartanları barındırmayız. Anladın?”
“Adar babanla nasıl konuşuyorsun sen?”
“Ne babası anne? Bize babalık mı yapmış bu adam? Bir de baban diyorsun. Benim tek bir babam vardı. O da altı ay önce vefat etti. O kadar. “
İki elimle omuzlarını tuttum Adar’ın. “Ablacığım! Daha fazla üsteleme boşver. O yine kendi bildiğini yapacak. Ayrıca nasihat dinleyecek yaşı da geçti. Yani değmez dil döktüğüne.”
“Seninle böyle konuşamaz abla! O kadar uzun boylu değil. Abimler onu uyarmıştı önceden ama hala bu cesareti nereden buluyor bilmiyorum.”
Abimler benim hakkımda uyarmış mıydı babamı? Demek o yüzden başta bana bir şey demeden önce Kaya abime bakıyordu. Abime baktığımda kaşlarını çatmış tehtitvari bir şekilde babama bakıyordu. Bu durum da Adar’ın dediğini doğruluyordu.
Aykan yanıma gelip omzuma dokununca ona sorgularcasına baktım.
“Hadi Delfin, buradaki tiyatro sona erdi. Yarın yol var. Gidip dinlenelim. “ kafamı sallayarak onayladım. “Tamam, gidelim. Çok bile kaldık burada.”
Açelya ve Aylin gelip iki yandan sarıldı. “Heyt be Delfin. O Tekin nasıl da morardı. Canıma değsin. “ Aylin ile aynı anda küçük bir kahkaha attık “Harbiden Delfin! Neydi o duruşun öyle. Erkek olsam düşmüştüm. “
Gözlerimi pörtletip Aylin’e döndüm. “Saçmalama Aylin. Benden çok Adar konuştu zaten. Sen düşeceksen ona düşebilirsin.” Bunun olmayacağını biliyordum ama ona takılmayı seviyordum.
“Onun gönlü dolu canım. Sen kendine yeni bir gelin adayı ara.” Açelya’nın dediğiyle Aylin ile birlikte ona döndük.
“Ne diyorsun Açi Allah aşkına benim gönlüm gayet de boş. Sen yanlış anlamışsın. Bir daha böyle imâlarda bulunma rica ediyorum.”
“Yav tabi canım tabi. Kusura bakma ama yakalandın. Kuşlar bana öttü. “ dedikten sonra önden yürümeye başladı.
“Delfin sen yemedin içmedin Açelya’ya mı yetiştirdin Allah aşkına. Senden beklemezdim. “ sessizce bana söylediklerinden sonra başımı hızlıca salladım iki yana.
“Saçmalama Aylin! Ben ne diye söyleyeyim Açelya’ya. Hem hangi ara anlatacağım ben ona. Ayrıca anlatmam da kimseye. Sen bana sır olarak verdin bu bilgiyi. “
“Sen demediysen kim dedi Delfin o zaman!” Yakınır gibi dediği şeye karşılık cevap verdim. “Benden başka kim biliyor Aylin?” başta düşündü biraz o sırada kapıya kadar gelmiştik. Birden bana döndü sorgular gibi “Tek Safir abi ve Kuzey biliyordu duygularımı.”
Sanırım muhbir çıkmıştı ortaya. Şahsen Safir’in yapacağını düşünmüyordum. Kuzey de yapmazdı böyle bir şey ama söz konusu Açelya ise yapabilirdi. Öyle bir kişilikti kendisi. Yani biri söylediyse, söyleyen kesinlikle Kuzeydi.
“Kuzey!?” sinirle sorguladığı isimi çekingenlikle onayladım. “Kuzey bittin sen Kuzey! Derini yüzüp üstüne tuz dökeceğim Kuzey. Sonra bir güzel çamaşır suyuyla yıkayacağım Kuzey. Seni bitireceğim hayvan herif!!”
Aylin’in içinden cellat çıktı resmen Delfin. Hemen uzaklaş ondan sana da sarmasın bu manyak, diye korkusunu dile getirdi soldaki melek.
Bence damarına basmazsak bir şey yapmaz. Değil mi Delfin? Diyerek bana attı topu sağdaki meleğim de.
Evet. Biz bir şey yapmazsak bize dokunmayacaktır.
Aynen o yüzden kaçma şansın var Delfin,diye söylenmeye devam etti soldaki melek.
Saçmalama! İyice kafayı yedin sen de.
Aylin bir hışım otoparka ilerliyordu. Sanırım Kuzey’e dediklerini yapacaktı.
Koş kız koş! Adamı canlı canlı mezara sokacak bu deli, diye uyardı sağdaki meleğim.
Uyarısını dinleyerek peşinden koştum. Tabi o bir bordo bereli olunca ben daha kapıdan çıkmadan o varmıştı arabanın yanına. Herkes buradaydı ama üç kişi yoktu: Nenem, Açelya ve pek âlâ Kuzey.
Nefes nefese kaldığım için eğilip avuçlarımı dizlerime bastırıp soluklarımı düzenlemeye çalıştım.
“Hayırdır kızlar? Birinden mi kaçıyorsunuz?” Aylin, Atilla’nın sorusunu cevaplamadan yeni bir soru yöneltti bize şaşkınca bakan time.
“Kuzey nerde?” Bu sefer yüzlerde merak değil sorgu vardı. “Ne olmuş Aylin,Kuzey’e?”
Sorma Safir. Birazdan ölü olacak bir Kuzey kendisi.
“Komutanım. Nerede o kardeşin!?” Aylin’in gözlerinden resmen ateş çıkıyordu.
Derince bir nefes vererek Aykan yanıtladı sorusunu.
“Nene, yorulduğunu söyleyince Açelya ile birlikte taksiye binip yola çıktılar. Sorun ney?” Aylin galiba sinir krizi geçirecekti.
“Kaçtı demekki piç herif. “ aaah Aylin ah!
Safir yanıma gelip kulağıma eğildi “Kutlu niye böyle Delfin. Ne oldu Kuzey ile? “
Safir. Ne sen sor ne ben anlatayım. Neler olmadı ki. Aylin sadece Safir abi, sen ve Kuzey biliyorsunuz dediği için kısıkça anlattım olayı. “Yani anlayacağın biz anlatmadığımıza göre tek şüpheli kardeşin Kuzey kaldı. “
Dişlerini dudaklarına bastırıp gözü kapalı bir şekilde kafasını salladı ‘vah vah’ der gibi. “Haketti desene Kuzey, Kutlu’nun gazabını.”
Kafamı salladım “Dedim gitti vallaha!”
Herkes binmişti minibüse. Tek biz kalmıştık. Anlaşılan zorlu ve stresli bir yol bizi bekliyordu. Umuyorum ki Aylin gidene kadar sakinleşirdi. Yoksa koskoca Hançer timi bile kurtaramazdı elinden Kuzey’i.
Yani anlayacağınız Allah Kuzey’i korusundu…
……
8. BÖLÜM SONU. NASIL BULDUNUZ?
SİZCE KUZEY AYLİN’IN ELİNDEN KURTULABİLİR Mİ?
ADAR’IN TEKİN’E TEPKİSİ NASILDI?
YENİ BÖLÜMLE GÖRÜŞMEK ÜZERE! ❣️
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 52.53k Okunma |
5.77k Oy |
0 Takip |
68 Bölümlü Kitap |