
Sözler ağızdan döküldü, dudaklar bir serçe parmağı ucu kadar yukarı çıkarken toprak rengi gözlerinde kendi içi parlayan gözlerimi gördüm. O kadar masum bakıyordu ki o an ruhumu ona teslim bile edebilirdim, bedenimi demiyorum çünkü beden güzelliğinden bahsetmiyorum ben şuan ruhun güzelliğinden bahsediyorum, ruhun uyumundan ne dediği mi anlıyor musun? Belki de bende neyden bahsettiğimi bilmiyorum. Ellerini sigarayı tuttuğum ellerime uzattı, yarısına kadar gelmiş sigaramı hemen yere atıp kahverengi botumun tabanıyla söndürdüm ve uzattığı o sütbeyazı elini parmak uçlarından tuttum. Muzip bir ifadeyle "Sözler tutulmak için söylenir" ama dedim. Yüzündeki ciddi ifadeyi bozmadan "Biliyorum ve ben de tutmak için söylüyorum" demişti.
O güne dair bunları hatırlıyorum. Kendimi kandırarak yaşamanın ne lüzumu var, biliyordum tabii hatırlıyordum ama hatırlamak istemediğim anılar var unuttuklarımın sayısı kadar. "Eğer yazmak istiyorsan oğlum ne dediğini hatırlamam gerekiyormuş" dedi kafamın içindeki ses kısaca k.i.s. K. i. s hep benim düşündüklerimin tersini söylerdi bana ya görmüş geçirmiş biriydi ya da bir kaçığın teki olmalıydı. Bana kalırsa 1.seçenek
k. i. s 'di ikinci seçenek ise ben. Karar vermek arasında bile kararsız kalabilen biriyim ama yazmam gereken bu değildi.
"Hatırlaman lazım oğlum" ne söylemişti sahi? O gün hava yarı sisliydi daha fazla da olabilir ama sigaramın içerken bile sadece ateşin ucunu görebiliyordum. Zaman eksikliklerine, önceye sonraya takılmayın ne denildiğine odaklanın. Eksiklik ve fazlalık olduğunun ben de farkındayım ama hafıza Denen yavşak her şeyi hatırlıyamıyor. Kafayı iyice bulduktan sonra gecenin dördünde uykusundan kaldırdığın o kadının sana küfürler savurmasını nasıl bir karaktersiz olduğunu, adam bile olamadığını hatırlatır sana.
Karşımda sisler arasında elini uzatmış biri, şimdilerde adını bile söylemediğim o zamanlar ise dilimden düşüremediğim "Muazzez". Adını söylemiyorum dedim ama bu korkudan değil, hüzünden değil, ayrılık acısı saçmalığından bile bahsetmiyorum, sadece bazı şeyler öyle olması gerektiği için olur. O da öyle bir şeydi. Sisler arasında sigaramı zar zor görürken "Muazzez'in"
yüzü sise hiç maruz kalmamış gibi gözümün önündeydi.
Simsiyah saçları çenesinin altına kadar uzanmıştı, toprak rengi gözleri gözlerimdeydi, dudakları kıpkırmızıydı ruj da olabilir ama sanmıyorum. Ne giydiği önemli değildi şuan ya yeşil bir elbise ya da beyaz pantolon ve gömlek ne farkederdi. Dedikleri önemliydi, hafızamın ve sizin dikkatinizi buna çekiniyorum neden diye sormayın Allah belamı versin ben de bilmiyorum. Evet... Evet dedikleri önemliydi
Demişti ki "yarın olucak ben senin yanında olucağım günler geçmeye başlıcak herkes ölücek sevdiğim bir bir herkes ölücek beraber geçirdiğimiz zamanlarda birileri öldüğünde anlıcağız hiç ayrılmayacağımızı. O zaman bileceğiz birbirimize muhtaç olduğumuzun farkına varacağız. Bugün ellerini tutan ellerim hiç bırakmıcak ama senin ellerin genelde yanlış yerde sigarayı değil benim ellerimi tutmalı azaltmalısın şu sigarayı
Bu son dediklerini dediğinde demiştim ki
Yanlış yerde değiller nereye koyacağını bilemiyorlar onlarda
Sana söz sevdiğim sana söz...
Nazik bir manevrayla bedenimi kendi bedenine yaklaştırdı kollarını açtı ve kollarıyla bedenimi sardı, uzun bir gece yürüyüşünden sonra salonun köşesinde duran tekli koltuğa tüm ağırlığımı bırakmam gibi hissediyordum. Sarıldı ve zaman durdu. Donup kalmıştım, tepki verememiştim. Kollarımı daha açamayıp, yaşamımın sonuna kadar bir daha da dokunamayacağım, tutamayacağım o ellere serbest bırakmıştım tüm bizliğimizi. "Muazzez" de bunun farkında olmalıydı ama anı bozmak istememiştir. Böyle bir hatıra karesini, bu zamanlarda hatırlayıp geçmişe dair özlem duysam da, bu anı bozmaya kimsenin hakkı değildi. Kaç dakika kaç saat geçtiğinin farkında değildim, dedim ya zaman durdu, sigarasını ağır ağır içen dayının dumanı ağzında, kavgada okul formasını yırtmış sağlı sollu girişen çocuğun yumruğu havada, her sallayışta annesine daha yükseğe diye bağıran kızın salıncağı gökyüzünde ben ise "Muazzez" de kaldım. Hep "Muazzez" de kaldım, o gitti benim de bi yanım öldü - bir yanım geçmişe döndü - bu hatıraları hafızamın mezarlığına gömdüm - ama ölüleri defetmekle ızdırap bitmiyor aynı döngü-bu aşağılık dünyadan senle beraber bende göçtüm.
Sanki bir bebek uyanıcakmışcasına kollarımı yavaş yavaş haraket ettirdim ve o bebeği uyandırmadan kollarımla vücudunu sardım. Kollarım kollarında buluştu, kainattaki tüm taşlar yerine oturdu. Bu insanlar kadar kendisinin de şartları berbat olan, uçurum dediğim insanlara sırtımızı verip tutunmaya çalıştığımız, dünyanın tüm eksiklikleri, Muazzez'in kolları ile benim kollarımın buluştuğunda doldurulmuştu sanki;eksik olan her bir iyiniyetlilik, eksik olan her bir dürüstlük, eksik olan her bir samimilik, eksik olan her bir insanlık, insanların birbirine olan muhtaçlığı...
O zaman inanmışmıydık birbirimize? Evet baya baya inanmıştık. Kendimize bile güvenemeyen biz, birbirimize teslim olmuştuk. Sözler tutulamadı uzun yıllar geçti...
Ben bunları hatırlarken tebessüm ediyorum her hatırladığımda elimdeki sigaraya bakıyorum ucundan birazdan ciğerlerimde dolaşacak olan dumana bakıyorum günün karanlığında o zaman inanmışmıydım ona evet baya baya inanmıştım fazlasıyla kendime bile güvenemeyen ben sana teslim olmuştum "Muazzez". Aşık biri iyi bir yalancıdır dedim yanımda duran bira şisesine. Sözler tutulmadı uzun zamanlar geçti değişmeyen şeyler içtiğim sigaranın markası ve biram. Bi sen gittin bi de mavi ceketim..
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |