11. Bölüm

Ahu Beyazı

Tuğba e
tuaekn

Beyaz normalde insanın içini açardı, ruhunu ferahlatır, iyi hissettirirdi. En azından benim için öyleydi. Beyaz rengini severdim ama şu an bakıştığım beyazlık ruhumu daraltmış, içimi sıkmıştı. Muhtemelen yaklaşık bir saattir aynı pozisyonda tavanı izlediğim için de sıkılmış olabilirdim. Derin bir of çekip ayaklarımı havaya kaldırıp kaldırıp sertçe yatağa vuruyordum.

İki hafta olmuştu.

Gökhan'ın beni affet yazılı ateşi yakalı, Pusat abiye bağırıp vuralı ve bizi bahçede göreli tam tamına iki hafta olmuştu. Ve Pusat abiyi de görmeyeli iki hafta olmuştu.

Koskoca iki haftada ne görmüş ne sesini duymuştum. Odasının ışığının açık olduğu bir ana bile denk gelmemiştim. Karşı komşum olan biriyle nasıl iki haftadır denk gelmemiş olabilirdik ki? Tabii bunun son bir haftadır İstanbul'a dönmesi ile de ilgisi vardı ama öncesindeki bir hafta da görmemiştim işte. Sonra Sinem teyze demişti apar topar İstanbul'a gitti diye.

İstanbul'da çalıştığı yere karşı çok büyük bir minnet duyuyordu, biliyordum. Oradaki patronu Metin Kandemir ülkenin önde gelen avukatlarındandı. Üniversite yıllarında Pusat abi Hukuk fakültesi birincisi olduğu için Metin Kandemir burs vermiş ardından yanında da işe almıştı. Pusat abi onu bir abi hatta belki de bir baba gibi seviyor, saygı duyuyordu. Aralarında çok farklı bir bağ oluşmuştu. Başarısıyla kurmuştu bu bağı.

Bir an içimi huzursuz bir düşünce daha sardı. "Ya bu da geçen sefer ki gibi bir gidişse?" dedi zihnimin en derinliklerinden bir ses. İnanmak istemiyordum buna. Sürekli kaçıp gidemezdi ya geçen sefer gidişinin yaşattığı şoku haftalarca atlatamamıştım. Yusuf abinin nişanındaki sonraki gün gitmişti. Bir veda bile etmeden, arkasına bile bakmadan öyle apar topar gitmişti ki Sinem teyze bir hafta sonra peşinden gitmişti. "Annesini bile bırakmıştı geride bana mı veda edecekti?" dedim kendi kendime.

Kabir sorgusu gibi uzadıkça uzayan iç tartışmamı bölen telefon sesimle yatakta kendimi sürüyerek ayak ucumdaki telefona ulaştım. Arayanın Sare olduğunu görünce ofladım. İçimdeki minik saçma sapan umut da böylelikle puf olmuştu. "Aramayın beni" dedim açar açmaz. Bu hallerime alışıktı dert edecek biri değildi. Sare hiç kızmamışım gibi konuştu "çikolatalı kek yapıyorum en sevdiğinden kalk gel hadi" dediğinde içimin gittiğini hissettim. Severdim çikolatalı keki hele Sare böyle ıslak yapardı. Gözümün önüne gelen iştah kabartıcı görüntülere rağmen yatağımda döndüm. "İstemiyorum" dedim kısık bir sesle. "İyi hepsini Oğuz yer o zaman" deyip şak diye suratıma kapatınca bari biraz ısrar etseydin be diye geçirdim içimden. Telefonla bakışmamı sürdürürken yüzüme düşen yatağımın kenarına dik bir şekilde koyduğum ayıcığımla kaderime boyun eğip yüzümde ayıcık varken uzanmaya devam ettim.

Hayat enerjim sıfırdı anlıyor musunuz? Pişmandım. Pişmanlık içten içe yiyip bitiriyordu beni. Pusat abiyi gördüğüm ilk yerde özür dileyecektim. Beni affetmesi için bir ara sokağa beni affet yazılı ateş yakmayı bile düşünmüştüm ama sonra hemen vazgeçtim. İçimden bilmem kaçıncı kez özrümün provasını yaparken duyduğum araba sesiyle yatağımdan fırladım. Biri sokakta arabayı resmen bağırtmıştı. Ani frenin çıkardığı sesle kaza olduğunu düşünmüştüm. Kendimi balkona fırlatırken Pusat abinin arabasını görmeyi beklemiyordum. Heyecanla yerimde zıpladım hemen aşağı inip yakalayıp özür dilemeliydim. Pusat abinin arabayı park edişini izlerken gördüğüm şeyle dumura uğramış gibi kalakalmıştım.

Pusat abiden nefret ediyordum. Ohhh ellerime sağlıktı keşke elim değmişken biraz daha dövseydim. Bu az gelmişti demek ki. Beni fark etmemeleri için balkonda bir iki adım gerileyip duvara sindim. Görüş açımdaki kahverengi saçlı, uzun boylu, beyaz kısa bir elbise giymiş kızı süzüyordum. Pusat abi de kızdan sonra arabadan inince birlikte eve doğru yürüdüler. Derin bir şekilde yutkunup ben de sessizce odama girdim perdeyi bir hışımla çekerken aklıma gelen fikirle sinsi sinsi sırıtmıştım. Telefondan son arayan kişiyi arayıp bir ayağımı sert sert yere vururken açılmasını bekledim. "Sare çabuk yaptığın keki alıp bize geliyorsun ama keki sakla gelirken görmesin kimse" dediğimde Sare'nin sorgulamasına izin vermeden telefonu kapattım. Muhtemelen bunun yüzünden gelir gelmez pataklayacaktı beni, biliyordum.

Sare gelene kadar hızla depresif tipimi düzeltmek geldi aklıma. Üstümdeki paspal pijamalarımı çıkarıp bu benim ev halim ben hep böyle güzelim havası verecek olan siyah taytımı ve bol bir beyaz tişörtümü giydim. Hava biraz soğuktu elime gelen ilk hırka ki ne hikmetse konser gecesi arabasından inerken Pusat abinin bana verdiği ve vermeyi unuttuğum hırkaydı tesadüfe bak ya deyip gülerek onu da üstüme geçirdim. Ben tipimle uğraşırken çalan kapıyla uçarcasına kapıyı açıp gördüğüm tiple kahkahamı tutamamıştım. Bir yandan gülüp bir yandan da siyah upuzun bir trençkotu giyip önden bağlamış kocaman siyah şapka takıp bir de teyzemin kokoş güneş gözlüğünü takan Sare'yi içeri sokmaya çalışıyordum.

"Bu ne tip?" dedim gülüşümün arasından. Havalı olduğunu sandığı bir hareketle gözlüğünü çıkardı "saklanarak gel demedin mi ben bu sokağa girdiğim an Oğuz dibimde bitiyor son çareyi böyle buldum" dediğinde asıl konumuzu hatırlayıp elindeki karton poşeti ve içindeki yeni pişmiş çikolatalı keki aldım. Koşarcasına mutfağa giderken Sare de peşimden gelmişti "bana bir açıklama yapmak ister misin? Neler oluyor Leyla?" dediğinde ben bizim evdeki tabağa kek dilimlerini yerleştirmekle meşguldüm. Cevap vermeden hızlıca işimi bitirince yanağını öpüp "anlatıcam söz şimdi acele etmem lazım" deyip hızlı adımlarla çelik kapıya gittim. Tam açacakken çok hızlı davrandığım için nefeslenmem gerektiğini fark ettim. Ben derin bir nefes verirken arkamdan gelip mutfak kapısına yaslanıp beni izleyen Sare güldü "gelirken kapıda Pusat abinin arabasını görünce anlamlıydım" dediğinde zeki bir arkadaşa sahip olduğum için sevindim.

Sokağın karşısına geçince bir anlık geri mi dönsem demiştim ki elim benden bağımsız zile gitti. Çaldıktan sonra etrafıma bakınırken açılan kapıya hızla çevirdim bakışlarımı. Pusat abi...

Traş olmadığı belli olan kirli sakallı yüzü, günlerdir uyumamış gibi çöken gözaltında gezdirdim bakışlarımı. O ise sorgularcasına bakıyordu bana. Burada ne işin var dermiş gibi ya da ben tüyden nem kapıyordum. Konuşmam gerektiğini fark edince tabağı uzattım "şey kek yapmıştım da" dediğimde keke uzanıp konuştu "sağ ol" deyip tam elimden tabağı alacaktı ki tabağı geri çektim. O özrü şimdi dilemesem bir daha asla yüzüm tutmazdı. Ayrıca bana böyle uzak davranması canımı yakmıştı. "Özür dilerim" dedim kafam eğikken.

Karşımdaki kişiden bir cevap alamazken ayaklarımı izlediğim gözlerimi yavaş yavaş yüzüne çıkardım. Bunu beklememişti ki sadece bakıyordu. Hiçbir cevap vermeden suçlu olan benim dedim içimden ondan bir şey beklememeliyim. Kendimi gaza getirdikten sonra aramızdaki mesafeyi biraz kısmak için bir adım daha attım. Benim attığım adımla o da geri adım atmıştı. Bu hareketiyle kaşlarım çatılmışken olduğum yere çakıldım. Tekrar sessizce "özür dilerim" dedim. Elimden başka bir şey gelmiyordu. İçten içe kendimi yiyip bitirmiştim içerideki kişi kim diye de bunu sorgulayacak durumda değildim.

"Tamam diledin özrünü gidebilirsin" Pusat abinin sert ses tonu tüm tüylerimi diken diken etmişti. Umarım dedim umarım dolmazsınız gözlerim. Yüzüne sadece baktım. Hiçbir şey demeden, diyecek hiçbir şey bırakmamıştı çünkü. O bakışlarını benden çekip tam kapıyı kapatacaktı ki arkadan neşeli bir ses geldi "Ay Pusat bir kapı açacaktın altı üstü kimmiş gelen?"

Adını bilmediğim yabancı kızın sesi o kadar tanıdık gelmişti ki kaşlarım çatıldı. Ardından burada daha fazla durmamam gerektiğini kendime hatırlatıp resmen yere çakılmış ayaklarımı güçlükle hareket ettirdim. Pusat abi kapının önüne doğru elini açıp yere doğru savurdu. Dur komutu vermişti ki bu beni daha da sinirlendirmişti. Sesi gelen kız Pusat abinin yarım örttüğü kapıyı sonuna kadar açıp "aaa Merhaba" dedi resmen cıvıldayarak.

Pusat abi bir adımla kızın dibine girip yüzüme bile bakmadan eliyle beni işaret edip "Leyla, Meriç'in küçük kardeşi" dedi küçük kelimesini tükürürmüşcesine söylerken. Ardından bir elini kızın belinin arkasına koyunca gözlerimin oraya kaymaması için üstün bir çaba sarf etmiştim. O an tabağı o kadar sıkı tuttum ki sanki tabaktan güç alıyormuşum gibi. Çenemi dikip meydan okurcasına konuştum. "Evet ben Meriç'in küçük kardeşiyim kek getirmiştim de" deyip uzattım tekrar. Kız gülümseyerek aldığında daha yakından görme şansım olmuştu, güzel bir kızdı.

"Ahu ben de" dediğinde tanıdık gelen sesin tanıdık gelme sebebini anlamıştım. Ofise eşya seçen Ahu'ydu. "Ay Meriç evdeyse çaya çağırdığımızı söyler misin?" dediğinde daha da konuşacak gücü bulamadım kendimde kafamı sallayıp "gideyim ben" deyip hızla arkamı döndüm. Demek Meriç abimle de tanıştırmıştı kızı. Pusat abilerin bahçesinden resmen koşarcasına çıkarken duyduğum çelik kapının kapanma sesiyle omuzlarım çöktü. Üstümdeki hırka sanki alev alev yanıyordu. Tüm hırsımı ondan çıkarmak istercesine üstümden çıkardım. Sokağın ortasında bir elimdeki hırkaya bir sokağa bakarken hayır Leyla diye tenkinliyordum kendimi. Hayır Leyla ağlanacak bir şey yok.

Hayır Leyla, hayır Leyla...

 

******

Keyifli okumalar, yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum.💖

 

 

Bölüm : 06.12.2024 23:57 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...