14. Bölüm

Cam Kesiği

Tuğba e
tuaekn

Korkularımız, endişelerimiz, sevinçlerimiz, üzüntülerimiz... Hepsi bizimle beraber yaş alıyor, büyüyordu. Bazen durup hayatın akışına baktığımda ne zaman bu kadar büyüdük diye düşünüyordum. Bir sürü hatalar yapıldı ve o hatalar bizi şimdiki biz yaptı. Geçmişe dönüp düzeltmek istediğimiz şeyler belki geleceğin şekillenmesini etkileyecek ve işler daha da sarpa saracaktı. Kadere inanırdım. Kaderin bana getireceklerine karşı büyük bir teslimiyet duygusuna kapılmıştım.

Ben içimde binbir savaş verirken bir yandan da boş boş oturacağına şu fasulyeleri kır diyen annemin verdiği fasulyeleri kırıyordum. Annemin heyecanla izlediği yemek yarışmasına göz ucuyla bakıp tekrar önüme döndüm. Üç gün olmuştu Asya abla geleli ve aynı akşamında gideli. Üç gündür bizimkileri o kadar az görmüştüm ki herkes sanki bu konuyu konuşmamak için kabuğunda saklanıyordu. Açıkcası benim için iyi olmuştu bu süreçte bol bol düşünmüş hislerimi anlamlandırmaya çalışmıştım.

Pusat'ı binbir farklı kefeye koyup başka başka insanlarla tartmıştım. Hepsinin cevabı aynıydı Pusat karşısında kim olursa olsun benim nezdimde ağır basıyordu. Ona içimden bile abi dememe olayına o kadar alışamamıştım ki kendi kendime konuştuğum anlarda bile sanki biri beni duyacak ona abi demiyorum diye kızacaktı.

Zaten aramızda öyle aman aman bir yaş farkı olduğunu da artık düşünmüyordum. Ben 22 yaşında o ise 26 yaşındaydı. Aramızdaki dört yaşın kimse tarafından sorun edileceğini sanmıyordum. Yani en azından öyle umuyordum.

Kimi kandırıyordum ki? Bal gibi sorun olacaktı. Aramızdaki yaş farkı değildi asıl mevzu olduğumuz konumlardı. Yıllardır herkes tarafından onun küçük kardeşi olarak görülmüştüm. Hem nasıl gidip diyebilirdim ki Pusat abi benim sana karşı hislerim varmış diye.

Daha kendimi alıştıramamışken bir de onun karşısına çıkma fikri delilik gibi geliyordu. Sonra diyordum ki ama o gün mutfakta olanlar... Yüzümü bir sırıtış kaplıyor içimde minik minik umutlar yeşeriyordu. Sonra aklıma Ahu denilen kız geliyordu. Onun yanındayken yüzüme bile bakmaması, özrümü bile kabul etmemesi ve beni ona sadece Meriç'in küçük kardeşi diye tanıtması. O zaman da işte o yeşeren minik umutlara öyle bir rüzgar esiyordu ki hepsi yerlerinden sertçe kopup gidiyordu. Yerinde toz toprak kalıyor ve ben bu dumanın içinde ne yapacağımı bilemiyordum.

Biten fasulyelerle düşüncelerimden sıyrılırken mutfağa bırakıp ellerimi yıkadım. Günde 58 defa gittiğim odama tekrar gidip pencereden Pusat'ın penceresini dikizliyordum. Allah'ım iyice liseli platonik ergenlere bağlamış olmak beni çok utandırıyordu ama şu sıralar sürekli ortadan kaybolması canımı sıkmıştı. Eve gelip gelmediğini merak ediyordum. Yine camları kapalı perdeleri çekilmiş görünce omuzlarım çöktü. Kendi kendime buradaki ofisi açalı çok olmadı işleri düzenine sokmaya çalışıyordur diye moral veriyor sonra da aman Leyla sanki burada olsa ne yapabileceksin diyordum.

Yankılanan zil sesini duyunca "ben bakarım" diye seslendim televizyon başında transa geçmiş annem beni duyabilsin diye. Zaten benden de başka bakacak kimse de yoktu ya neyse. Kim o deme zahmetinde bulunmadan kapıyı sonuna kadar açınca gördüğüm Oğuz'la istemsiz bir göz devirdim. Bu sarı kafadan kurtuluşum yoktu.

"Ne var?" dedim kapıya yaslanırken onu içeriye almaya hiç niyetim yoktu. Annemle oturur saatlerce yemek programı izleyip harıl harıl yorumlarlardı. "Acil plan yapmamız lazım" dediğinde işte şimdi ilgimi çekmeyi başarmıştı. Kafama taktığım bandanayı çıkarıp salona doğru fırlatırken anneme seslendim "ben bahçedeyim Oğuzla" dedikten sonra kapıyı hızla kapatıp önden yürüyen Oğuz'un peşinden bahçeye girdim.

"Dinliyorum" dedim ellerimi ciddi bir birleştirirken. "Şimdi Meriç abi Kağan'ı dinlemeden çok kötü dövdü ya" dedi iyice masaya eğilmiş çok önemli bir plan anlatıyormuş gibi. Yine en anlamsız yere takılıp "Abime niye abi deyip Kağan abiye Kağan diyorsun?" dedim. Yusuf abi Kağan abi abim ve Pusat abi aynı yaştaydı sonuçta. Kafama vurup "Meriç abiden korkuyorum şu sıralar" dedikten sonra tekrar ciddiyetr bürünüp "neyse konumuza devam edelim" dedi. Anın büyüsüne kapılıp ben de eğilip kafamı salladım onaylarcasına.

"Bizim bunları barıştırmamız lazım düşündüm ki şimdi ben Sare'ye evlenme teklifi etsem sonra biz evlensek bunlar da düğünde karşılaşsa ve barışsa nasıl olur." sonlara doğru beni ikna etmek için üstün bir oyunculukla konuşurken ağzım açık kaldı. O an kendimden utandım oturup ciddi bir şey söyleyeceğini sanacak kadar enayi olduğum için kendimden utandım. Masaya eğdiği kafasına bi tane gelişigüzel yapıştırdım. "Olum ciddi ol harbi biz bunları nasıl barıştırcaz" dediğimde bahçe kapısından "kimi ayol" diye bir ses geldi.

Kafamı çevirdiğimde Kağan abi Meriç abimin koluna girmiş kıvırta kıvırta yürüyordu. Meriç abim bıkkın bir şekilde bakınca gülmeden edemedim "karı koca arasında küslük olmaz" diyen Kağan abi ile tutamadığım kahkaham bahçeyi doldurdu. "Sardım yaralarımı karımın" dedi abim de iğnelercesine. Yüzümü ekşittiğimde Oğuz salak saçma sesler çıkarıp şaşkınlığını belirtmeye çalışıyordu. Sonunda gırgır şamatayı kesip onlar da masaya oturduğunda "Yusuf abiyi de çağıralım bari böyle yine toplandık" dedim bir bahaneyle. Belki hem Yusuf abiyi çağırmışken Pusat'ı da çağırırlardı. Kendi küçük oyunuma içten içe gülerken Oğuz atladı lafa "sınavı mı ne varmış o ineğin ben lisedeydim tıpı kazandığında mimarlık kazandım bitirdim hala okuyo" diye yine abartılı abartılı konuştuğunda ben içten içe planımın suya düşmesine üzülüyordum.

Üç gündür aklımda dönüp duran soruyu sormak için müsait bir an aramış ama bulamamışken bir anda ortaya attım. "Bu Ahu" dedim önce yüzlerindeki ifadeyi tartmak ister gibi hepsine bir bakış attım "kim ve nereden tanıyorsunuz?" dedim yarım bıraktığım cümleyi tamamlayarak. Kağan abi sanki onların tanıması değil de benim tanımamam asıl mevzuymuş gibi konuştu. "Metin Kandemir'in kızı ve tek varisi Ahu Kandemir" dedi gökyüzüne bakarken bir elini de havaya kaldırmıştı. Kendinden geçmiş gibi konuşurken kaşlarım çatıldı. Bu kadar hayranlık duyması rahatsız etmişti. İçimden bir ses sen buna dümdüz kıskandım desene demiş ben ise onu görmezden gelmiştim.

Abim daha mantıklı bir şekilde konuşmak için söze girdi "İstanbul'da Pusat ile ayni yerde çalışıyorlardı yani kız zaten babasının yanında çalışıyordu. O da hukuk mezunu işte biz de oraya gidip gelirken tanıdık" dediğinde kafamı salladım. Baya bir yakınlıkları vardı anlaşılan neyse dedim anlardık sonuçta eninde sonunda kimdir neyin nesidir diye.

Herkes bir şeylerden bahsedip gülüp eğlenirken bu sefer bahçe kapısından Sinem teyze telaşla girdi. Yemin ederim ev ev değil toplama kampıydı. Herkes her vakit buradaydı. "Kız Leyla annen nerede?" dedi nefes nefese kalmış bir şekilde. "Dur Sinem teyze otur şöyle bir su getireyim annemi de çağırayım" dedim sakinleştirmek istercesine. Kağan abi ile Oğuz hemen ayaklanmış Sinem teyzenin elinden tutup sandalyeye oturturken ben mutfağa gidip bir bardak su almış ve annemi çağırmıştım.

Annem önde ben arkada bahçeye girmiştik. Biraz sakinleşmiş olan Sinem teyze annemi görünce tekrardan heyecanla konuştu.

"Ahu kızımızı Pusat'ıma isteyeceğiz."

Duyduğum kelimeler kulağımdan beynime ulaşmaya çalışırken bir sürü engel ile karşılaşmıştı. Bunlardan en bariz olanı kabullenmeme isteğimdi. Duyduklarımla gözlerim açılırken kalbime sanki biri bir bıçak saplamış da yavaş yavaş döndürüyormuş gibi hissettim. Sanki üstümdeki beyaz tişörte biri baksa kan revan içinde görecekti beni. İçim adeta alev almıştı. Elim titremiş Sinem teyzenin ağzından çıkan her harf vücudumu ayrı ayrı sarsmıştı.

Herkes şokla Sinem teyzeye bakarken elimden kayıp giden bardakla bakışları bana dönmüştü. Ayak ucumdaki kırık bardağa bakarken kendimden bir parça bulmuştum. Ben belki dışarıdan böyle tuz buz olduğumu belli edemiyordum ama o etmişti.

Ağzımdan belli belirsiz bir "ne" dökülürken ayağımda hissettiğim sızıyı umursamadım. Kalbimdeki sızı her şeye ağır basıyordu.

 

*****

Yorum ve oy bırakmayı unutmazsanız çok mutlu olurumm, keyifli okumalar.💖🌺

 

Bölüm : 11.12.2024 13:14 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...