27. Bölüm

Güneş'in Doğuşu

Tuğba e
tuaekn

"Uyansana Leyla hadi" gözlerimi kırpıştırırken kafamı yastığın altına gömdüm. Hiç uyanmak istemiyordum gerçekten de "beş dakika daha" dedim son kelimemi uzatırken. Gece yarısına kadar çalışmıştım gözlerim sızlaya sızlaya uyumuştum resmen. Kafamın üstündeki yastığı çekip "toplantın vardı hadi geç kalacaksın" diyen Asya ablayla yavaş yavaş açılan gözlerim fal taşı gibi olmuş adeta yataktan fırlamıştım. Az önce uyanmamak için mızmızlayan ben değilmişim gibi yataktan kalkarken ayağıma takılan örtü ile yere kapaklanmıştım.

Olduğum yerde huysuzca saçlarımı kaşırken Asya abla elini uzatmıştı ki zaten bir can taşıyan ablama bir de kendimi taşıttıramazdım. Zor bela ayağa kalkarken Asya abla şişmiş göbeğine elini koyup konuştu "bebeğim sen sakın teyzene çekme olur mu bir Leyla'yı zor idare ediyorum" dediğinde banyoya girmiş olan ben kafamı uzattım kapıdan. "Kalbim kırıldı ama bak" dedim sahte bir oyunculukla.

Hızla aldığım duşla banyodan fırlamış saçımdaki havluyu sadrazam gibi sararken Asya ablanın yaptığı tostu ağzıma tıkıştırıyordum. "Bir saatim kalmış ve ben hala bornozlayım" dedim ağzımda tost olduğu için boğuk çıkan sesimle. "Ağzında nimet varken konuşulmaz" diyen Asya ablaya şok içinde baktım. Daha doğurmadan gerçek bir anne olmuştu.

Yeniden odama koşarken dün geceden giyeceklerimi ayarladığım için şükretmiştim. Tabii bunu yapmam da içerideki otoriter anamın rolü de çok büyüktü. Kendimden beklenmeyen bir hızla giyindikten sonra saçımı ellerimle düzeltmiş çantama attığım makyaj malzemelerini yolda kullanırım diye düşünmüştüm. Evin içinde hazırlanırken bir o tarafa bir bu tarafa koştuğum için şimdiden yorulmuştum. Soluklanıp defterimi de çantama koyarken içimdeki telaş sonunda yerini heyecana bırakmıştı.

Öylesine diye başladığım kitabı sıfır umutla yayınevlerine atmıştım. Ben bile geri dönüş almayı beklemezken gelen iki geri dönüşten benim için daha iyi olanı oturup seçmiştim ve şimdi de son toplantım vardı. Bugün kitabımın ilk basımı olacaktı. Bu cümle bile içimde bir sürü havai fişek patlamasına sebep oluyordu. Mardin'in bir köyünde başladığım cümlelerin sonunun buraya çıkması benim için oldukça beklenmedikti.

Asya abla iki elini karnına koymuş beni izlerken tereddütle bir adım attı. "Sana bir şey söyleyeceğim" dediğinde kaşlarım çatılmıştı. Bu kadar acelem varken söylediğine göre oldukça önemli bir şeydi. "Buyur abla" dedim bir iki adım atıp yanında biterken. "Şimdi zamanı mı bilmiyorum ama ben de yeni öğrendim" dediğinde içimde büyüyen korku filizlerini göz ardı etmeye çalıştım.

"Baran hapse girmiş" dedi yüzünde zafer kazanmış bir gülümseme ile. Bunu beklemediğim için iki elimle ağzımı kapatıp minik bir çığlık attım. "Ne?!" diye yükseldiğimde beyaz kurdele bağladığı saçını düzeltti. "Sabah Mardin'deki karşı komşum aradı. Baran ile yaşadığımız evde yakın olmuştuk komşumla da" dediğinde kaşlarım çatıldı. Bir ayda ne kadar samimi olmuş olabilirlerdi ki?

Asya abla yüzümdeki ifadeyi anlamış olacak ki göz devirip "evlenmeden önce de beraber yaşıyorduk daha doğrusu o çoğu zaman benim evimde kalıyordu" dediğinde başımı salladım. Asya ablanın Mardin'de olduğu sürede iyice bizden kopmuştu ve bunun için içten içe suçluluk hissediyordum. Onu böylesine yalnız bırakmamız aptallıktı. Her ne kadar kendi hayatını yoluna koydu, kendi çizgisini çekti diye düşünmüş olsak da oldukça zor yıllar geçirmiş yanındaki yılana sarılmıştı.

"Neden girmiş peki?" diye sordum kaşlarım havalanırken. Asya abla asıl şok olacağım şeyin bu olduğunu belli eden bir bakışla "şirketlerine vergi müfettişleri baskına gelmiş biri şikayetçi olmuş herhalde yüklü miktarda vergi kaçakçılığı falan dedi komşu o da duyduklarını biliyor işte" dediğinde ikimiz de birbirimize aynı bakışı atıyorduk. Kimin şikayet ettiği gayet açıktı. Abimin dediğine göre bir kişi vardı onu araştırıp soran.

İkimizin de aynı anda ağzından tek bir isim çıktı.

"Pusat?"

"Pusat."

Ben sorarcasına söylemiştim ismini ama Asya abla oldukça emindi. Gözlerimi şaşkınlıkla kırpıştırırken ne diyeceğimi bilemedim. Başka şartlarda olsa koşa koşa teşekkür etmeye giderdim ama şimdi ağzımdan sadece "iyi aferin ona" çıkmıştı. Asya abla bu tepkime gülerken çalan zil ile konuşmamız bölündü. "Hii, geç kaldım" dediğimde kapıyı açmaya koşmuştum.

"Koşma evin içinde düşeceksin" diye geldi arkamdan Asya abla son haftasına girdiği için yuvarlanmıştı resmen. Pıtı pıtı yürüyor izne çıktığı için de kendini tam zamanlı annem sanıyordu. Açıkcası bu durumdan gram şikayetci değildim. Aksine birine nazlanabilmek benim için çok büyük bir lükstü. Kapıyı açınca yüzünde kocaman sırıtışıyla Deniz ellerini iki yana açıp reverans yaptı "şoförünüz hizmetinize hazırdır Leyla Hanım" dediğinde bu şapşal haline gülmüş o beni beklerken hızla Asya ablaya sarılmıştım. Ardından göbeğine eğilip "teyzene şans dile tamam mı? Ben gelene kadar da sakın doğma" dedim. Asya abla dolan gözlerini saklamaya çalışırken hızla Deniz'in yanına adımlamış uzaktan onlara öpücük atmıştım.

Deniz bu beş ayda her anımızda yanımızdaydı. Burada üç buçuk kişilik bir aile olmuştuk. Sürekli gelip giden abimle de tanışmış ve birbirleriyle çok iyi anlaşmışlardı. Abimi kendisi burada yokken güvenip bizi emanet edebileceği birini bulmuş olmak çok rahatlatmıştı.

Arabanın kapısını açtığında "buyurun Leyla Hanım" demiş onun bu tavırlarına göz devirip omzuna vurmuştum. "Şimdi yalakalık yapıyorum ki ünlü bir yazar olduğunda beni unutmayasın" dediğinde kahkaha atmıştım. Unutacağım en son insanlardandı. "Sen kimdin ya?" deyip açtığı kapıdan arabaya yerleştim. O da hızla şoför koltuğundaki yerini alırken hala gülüyordu söylediğime.

Arabanın güneşlik kısmındaki aynayı açıp ufak tefek dokunuşlarla makyaj yapmaya başlamıştım. Özenilmiş bir görünüm sunmak istiyordum. Tabii bu kadar geç kalmayla bu ne kadar mümkünseydi.

"Doktor arkadaşlarından beş kişi ile irtibata geçtim" dediğimde bahsettiğim konuyu hızla anlayan Deniz başını usul usul sallamıştı. Ben de son aşama olan rujumu sürüp dudağıma yedirmek için ağzımı açıp kapatıyordum. "Diğerlerine de zaten bugün söyledim hepsi yavaş yavaş ulaşacaktır sana. Böyle böyle de duyulur." dediğinde sessizce "umarım" demiştim.

Buradaki beş ayımı oldukça dolu geçirmeye çalışmıştım. Bir iki defa herkesten gizli Bursa'ya gitmiş son yılında olduğum okulun sınavlarına girip dönmüştüm. Geçen sene üstten aldığım dersler için her fırsatta kendime teşekkür ediyor bu sene mezun olmak istiyordum. Daha da uzamasındı bir şeyler.

Diğer boş vakitlerimi de faydalı geçirmek için zamanında içten içe Meva'ya verdiğim sözü tutmaya çalışıyordum. Bir hayır kurumu üzerinde çalışmıştım. Gerekli izinleri almıştık ve şimdi yavaş yavaş yürürlüğe sokuyorduk. Doğu'da, Batı'da okuyamayan her çocuğa ulaşmaktı amacım. Her ne kadar şimdi imkanlarımız çok kısıtlı olsa da bu kitap işine ayırdığım mesainin en büyük sebebiydi bu. Gelebilecek iyi bir gelirin çoğu bu kuruma gidecekti. Yavaş yavaş ulaşabildiğimiz çocukların eğitim masraflarını karşılayacaktık. Deniz'e bahsettiğimde çok mutlu olmuş elini taşın altına koymuştu. Açıkcası o el attığında işler daha da hızlı ilerlemiş daha çabuk yoluna girmişti.

"Banka hesabıdır, sesimizi duyurmanın en güçlü yolu olan sosyal medya hesaplarıdır hepsini şimdilik ayarladık. Hastanedeki hangi doktora söylesem büyük bir gönüllülükle katılmak istiyor" dedi Deniz göz ucuyla bana bakarken. Başımı olumlu anlamda sallayıp yetmeyeceğini bilsem de "teşekkür ederim" demiştim.

Yolculuğu sonrasında sessiz geçirirken içimden sürekli söyleyeceğim cümleleri prova ediyordum. Arabayı park eden Deniz"Burada bekliyorum" dediğinde arabadan inmeden önce ona döndüm "gerek yok taksiyle dönebilirim bekleme" dediğimde kafasını salladı. "Bugün kendimi özel şoförün olarak atadım itiraz istemiyorum" dediğinde kabullenmiş kafamı usul usul sallamıştım.

Tam arabadan inmiştim ki Deniz'in sesi adımlarımı durdurdu. "Başaracaksın" dediğinde sıcacık gülümsemesine karşı gülümsedim. Bu başaracaksının altında yatan şeyleri gayet net görüyordum. "Teşekkür ederim" dedim umarım o da bu teşekkür ederimin altında yatanları görebilirdi. Sadece şu an için değildi cümlelerimiz yaşadığımız her zorluğa ve her desteğeydi.

Topuklu ayakkabımın çıkardığı ses içimi karıncalaştırırken bir an evvel bu işin de hallolmasını istiyordum. Yayınevinin ofisine girdiğimde kapıda beni karşılayan asistan toplantı odasına almış diğer kişilerin de hemen geleceğini söylemişti. Stres ve heyecan seviyem her geçen saniye artarken gelen insanlarla da küçük toplantımız başlamıştı. Başkanın söylediği şeyleri kafamla çok anlıyormuş gibi onaylarken "çıktığımız yol hepimize hayırlı uğurlu olsun" dediğinde işte bunu anladığıma emin bir şekilde kafamı sallamıştım. Tuttukları ufak bir alkış yüzümü kızartırken gerekli son işlemleri de yapmıştık.

Başkan bana dönüp "sadece editörümüz bunu yüzyüze sormak istemiş ithaf kısmı boş kalmış Leyla Hanım" dediğinde bunu eninde sonunda soracaklarını bildiğim için konuşmadan önce ufak bir öksürükle boğazımı temizledim. Bu kitaba başlarken içten içe hala Pusat'a kavuşabileceğime olan minik bir umut taşıyordum. O yüzden o kısımda onun isminin yazacağını düşünmüştüm hep. Sonunda konuşabildiğimde "Çocukluğum'a" demiş bulunmuştum. Benden bi haber çıkan kelimeyle Başkan'ın yüzünde kocaman bir gülümseme oluşmuş iki elini birbirine vururken "harika" demişti.

Ofisten çıkarken hala söylediğim kelimenin şoku üstümdeydi. İthaf kısmını boş bırakmayı düşünürken neden öyle demiştim bilmiyordum. Telefonuma gelen bildirimle düşüncelerim dağılmış kaşlarım çatılmıştı. Kurum için açtığımız banka hesabına para geldi bildirimine şok olmuştum. Daha bu sabah her yerde paylaşmıştık ama bu kadar çabuk dönüş alacağımızı tahmin etmemiştim. Attığım imzadan çok daha büyük bir heyecan içimi kaplarken hızla şifreyi grmiş gördüğüm not ile gözlerim resmen yaşarmıştı.

"Sevdiğim kadın için."


​​​​​​Yazan nota iç çektim her kimdi ise çok şanslıydı. Ona alınmış pahalı hediyeler yerine onun için çocuk sevindiren biriyle olmak asıl hediyeydi bence.

Telefonumu geri çantama koyarken arabanın kaputuna yaslanmış Deniz beni görünce hızla doğruldu. Yanıma adımlarken ben de hızla ona doğru adımlamış heyecanla açtığı kollarına girmiştim. "Toplantı güzel geçti sanırım" dediğinde zaten güzel geçeceğini biliyorduk ama benden de bir onay bekliyordu benim ise asıl heyecanım çok başkaydı. "İlk bağışımız geldi" dedim resmen sevinçle yerimde zıplamıştım. Bunu o da beklemiyordu ki gözlerini kırpıştırdı "ciddi misin?" dediğinde elimi ağzıma götürüp sevinçle başımı salladım. "Budur be" dediğinde ikimiz de arabaya yerleşmiş mutlulukla eve gidiyorduk.

Eve varmayı beklememiş hızla Asya ablayı aramıştım. İki haberi de verdiğimde ayrı ayrı sevinmiş bizim için güzel yemekler yapıp bu anı kutlamamız gerektiğini söylemişti. Kendini yormasını hiç istemiyordum ama evde durmaya alışık olmadığı için çok sıkıldığını da biliyordum.

Hem Baran denilen itin bebekten haberi vardı. Ne seni ne de bebeğini istiyorum demiş ne haliniz varsa görün demişti. Ben duyduklarımla hem üzülüp hem de küplere binerken Asya abla ise huzurlu ve sevinmiş duruyordu. Nedenini sorduğumda ise 'işte şimdi gönül rahatlığıyla bebeğimi babasına göstermeyeceğim' demişti. Eh, bize bela olmasındansa istememesi daha hayırlıydı neticede. Ayrıca saatler önce öğrendiğimiz hapse girdiği bilgisi üzerimizden daha büyük bir yük kaldırmıştı. Sürünsündü pislik.

Evin önüne vardığımızda arabadan inmeden önce yeniden Deniz'e döndüm. "Biliyorsun Asya abla şu sıralar sardı mutfağa döktürmüştür. Gel bize eşlik et lütfen" dediğimde kararsızca telefondan saate baktı. "Israr ediyorum" dedim kolunu çekiştirirken. Az çok beni tanımış onu yemeksiz bırakmayacağımı anlamıştı ki "tamam tamam" deyip arabayı park etti.

Binaya doğru adımlarken adımlarımız yavaştı Deniz kararsız olduğunu belli eden bir ses tonuyla konuştu. "Barandan haber var mı?" dediğinde yüzümdeki gülümseme ile Deniz'e döndüm. "Hapse girmiş" dediğimde kaşları şaşkınlıkla havalandı. "Nasıl?" dediğinde gülümsedim "ilahi adalet şirketlerindeki usulsüzlükler yüzünden girmiş" dediğimde derin bir nefes aldı. Hepimiz bir yerden fırlayıp Asya ablaya bela olmasından korkuyorduk ama Baran çok daha farklı biriydi. Ne yapacağını kestiremiyordunuz bile.

"Sağlam bi tedaviye ihtiyacı var herifin" dedi Deniz sessiz bir şekilde. Onu başımla onaylayıp vardığımız kapıyı açmak için çantamdan anahtarımı çıkardım. Kapı açılıp da içeriye bir adım attığımda Deniz de peşimden adımlamıştı. "Asya abla biz geldik" diye seslendim içeriye muhtemelen mutfakta olan Asya abla bizi duysun diye.

Önde ben arkamdan Deniz salona girdiğimizde bir anda yüzüme patlayan konfetiyle aklım resmen yerinden oynamış korkuyla Deniz'in kolunu tutmuştum. Karşımdaki yüzler hep bir ağızdan "sürpriz" diye bağırdığında şok içinde baktım herkesin yüzüne. Bunlar da bana sürpriz yapmaya iyi alışmıştı.

Gözlerim anında mutluluktan dolarken bir şey söylemek için araladığım ağzım yeniden kapandı. Aylar önce ağlaya ağlaya uyuyan ben şimdi sadece mutluluktan ağlıyordum bu değişim için bile şükrediyordum hayatıma.

İlk en önde olan Sare'ye sarılırken abim de dostane bir şekilde Deniz'e sarılmıştı. Oğuz Sare ile bana aynı anda sarıldığında yüzüme kocaman bir gülümseme yerleşti. Arkada kalan Yusuf abi "hiç bu kadar dışlanmış hissetmemiştim" dediğinde Oğuz'un sırtındaki elimi havaya kaldırıp 'gel gel' yapmıştım. O da diğer taraftan sarıldığında kocaman bir sevgi yumağı oluşturmuştuk. Ayrıldığımızda gözlerimi silip "nereden çıktınız siz?" demiştim hepsi bu tepkime gülerken içeriye geçmeye başlamıştık. Asya ablanın gülen suratıyla onun haber verdiğini anlamıştım her durumda beni mutlu etmek için uğraşıyordu. Hakkını asla ödeyemezdim.

"Kitap için bir kutlama yapalım dedik" diyen Sare'ye tekrar sarıldım. Bu süreçte en çok özlediğim insanlardandı. Her ne kadar görüşmeye çalışsak da evimizin iki sokak ötede olduğu zamanki gibi olmuyordu. Yusuf abi yüzünü buruşturup "kız sen saçına ne yaptın böyle" demişti. Sanki başıma bir kuş kondurmuşum gibi kıstığı gözlerine gülmek istesem de hiç havamı bozmadım.

"Güzel olmamış mıyım?" dedim uçları sarı röfleli ve kahkül kestirdiğim saçlarımı savururken. Biraz değişiklik iyi gelir diye düşünmüş Asya ablayla kuaföre gitmiştik. Sadece kahkül diye oturduğum sandalyeden böyle kalkacağımı ben de düşünmemiştim ama yeni imajımı çok sevmiştim bir olgun hissettiriyordu.

"Eski Leyla tercihimdir" dediğinde bahsettiğinin sadece saç olmadığını anlamış omuz silkmiştim "ona ulaşamıyoruz maalesef" dediğimde Yusuf abi başını yavaşça iki yana sallayıp gülümsedi. Bizim konuşmamızı bölen Oğuz parmağıyla Deniz'i göstermiş resmen parmağını adamın gözüne sokmuştu "bu kim yeni Oğuz mu?" dedi tripli tripli.

Bir kaç defa daha gelmişlerdi Yalova'ya ve her seferinde Deniz'e aynı tepkiyi veriyor sonra da en çok o onunla iyi anlaşıyordu. Bu hallerine gülerken baştan başa cam olan salon duvarımızın önündeki masaya göz attım. Asya abla envayi çeşit yemek yapmıştı. "Bunları tek başına yapmadın umarım?" diye kızmak için Asya ablaya dönmüştüm ki mutfaktan elinde tabakla çıkan abim en değişik hayallerimde bile olamayacak kadar tuhaf geldiği için kal inmişti resmen. "Ben yardım ettim" diyen abim beni kalpten götürmeye niyetliydi. Şok içinde kaldığım için konuşamamış herkes bu halime gülerken masaya geçmişti. Abim ki odasında uzanırken beni çağırıp "ışığı kapatsana" diyen biriydi şimdi onu böyle görmek şok etkisi yaratıyordu her seferinde.

Kutlama yemeği için hepimiz masadaki yerimizi alırken Deniz bir yanıma Meriç abim diğer yanıma oturmuştu. Hepimiz yapılan lezzetli yemekleri yavaş yavaş muhabbet ede ede yerken karşımda oturan Oğuz neşeli ortamı daha da neşelendirmek için ayaklandı. "Hadi Leyla bir şeyler söyle" dediğinde uzun zamandır kimsenin yanında şarkı söylememiş olmanın getirdiği utançla "yok", "hayır" çekmiş ama sonunda gelen itirazlara dayanamamıştım.

Herkesin yüzündeki gülümsemeyle bana baktığını görünce geceyi daha da neşelendirmekte bir sorun görmemiştim. "Ne söyleyeyim?" dedim utançla. Diğerlerine nispeten daha sessiz kalan Yusuf abi ki bunun sebebinin masadaki eksik iki kişi olduğunu anlayabiliyordum "her zamanki" dediğinde aklıma dolan şarkıyı daha fazla düşünürsem gözlerimin dolacağını bildiğim için hızla şarkıya giriş yapıp her zaman söylediğim kendi kısmımı söylemeye başladım.

"Aşk nedir söyle, kayboldum."

"Belki bir düşte unutulmak."

"Her sabah bir dev masalında uyanınca"

"Hep çocuk kalmak, kurtulmak"

Herkes ayaklanıp alkış tutmaya başlamışken ben de ayaklandım. Sesimi daha da yüksek tutarken bu şarkıyı hep bahçede bana söylettikleri zamanlar gelmişti gözümün önüne. Benim kısmımdan sonrasını hep birlikte söylerdik acaba hatırlıyorlar mı diye gözlerimi üstlerinde gezdirdiğimde hepsi birden söylemeye başlamıştı. Yüzümde kocaman bir gülümseme canlanırken devam ettim.

"Kar yağıyor bu gece"

"Öyle beyaz ki şehir"

"Anlamak bir ömür sürer"

"Hayat niye kirlenir?"

O an aklımda bir bir dönen anılarla boğazım düğümlendi. Asya abla beni anlar umuduyla ona baktığımda o ise cama kitlenmiş kocaman açtığı gözleriyle sokağa bakıyordu. Bakışlarımı baktığı yere çevirmeye niyetlenmiştim her ne gördüyse oldukça şaşkın duruyordu. Tam başımı çevirecekken herkes susunca geri masaya döndü bakışlarım.

Şarkının bu kısmında herkes susunca ben de sustum. Her zaman burayı da nasıl başını söylüyorsa öyle Pusat söylüyordu. Yoktu, aylardır olmadığı gibi. Tekrar gözlerimi masadakilerden çekip beni anlasın bu durumdan kurtarsın diye Asya ablaya döndürmüştüm ki hala gözünü camdan çekmezken belli belirsiz bir şey söylemiş ben ise sadece dudaklarının kıpırdamasını fark etmiştim. O an duyduğum yanımdan gelen sesle yutkunamadım.

"Karlı bir gece sen buldun"

Hızla başımı şarkıya devam eden Deniz'e çevirirken daha fazla dayanamayacağımı düşünmüş hızla masadan kalkmıştım. O yokken bu şarkıyı söylemeye başlamamız bile saçmalıktı. Ne yapmıştık yani yerini başkasıyla mı doldurmaya çalışmıştık? Bu düşünce bile içimin cayır cayır yanmasına sebep olurken nefes almak için dışarı çıkmaya ihtiyacım olduğunun farkındaydım.

Peşimden seslendiklerini duymuştum ama onları düşünecek halde değildim. Merdivenleri hızlı hızlı inerken tek istediğim bir an evvel kendimi sokağa atıp derin derin nefesler almaktı. Her tıkandığımda olduğu gibi yine bir transa girmekten korkuyordum artık.

Aylar sonra ilk defa ruhum bu kadar daralırken yanımda olmasını istediğim tek bir kişi vardı. Sanki bir yerden çıkıp gelecekmiş gibi yakın hissediyordum kendimi ona ama imkansızdı. O yoktu. En yakın hissettiğim anda bile aramızda kilometreler vardı . Başka şehirde ona denk gelme umudumun acizliği de yaktı geçti beni. Ondan bir adım ileriye gidememiştim. Bunu her ne kadar kabullendim sansam da eninde sonunda dönüp dolaştığım yer burasıydı. O an kitabıma yazdığım son cümle zihnime doldu.

"Baştan başladığı yer sonu olacaktı."

Duyduğum çığlıklarla başım az önce nefes nefese çıktığım kapıya kaydı. Çığlıklar arasından seçtiğim seslerin bizimkilere ait olduğunu anlayınca kaşlarım çatıldı. Ne olduğunu çözmeye çalışmak için burada öyleyce durmanın bşr anlamı yoktu.

Bir adım attığım an merdivenlerin başında kucağında Asya abla olan Meriç abimi görmeyi beklemiyordum. Hızla merdivenleri inerken Asya ablanın çığlıkları kulağıma doldu. Gözlerimi hızla kırpıştırırken abim telaşla binanın çıkışına doğru geliyor bir yandan da Asya ablaya bakıp bir şeyler söylüyordu.

Hemen arkalarından gelen Deniz, Asya ablaya yapacağı şeyleri komut olarak veriyor Asya abla ise sadece çığlık atıyordu. Gördüğüm manzarayı anlamaya çalışırken yanımdan geçen abimin Asya ablaya "ne olur dayan" sesi uğultu gibi gelmişti kulağıma. Sare beni kendime gelmem için sirkelemiş arabaya bindirdikleri Asya ablayla "bebek geliyor" demişti.

Nereye geliyordu? Çatık kaşlarımla arabaya binip gidişlerini izlemiştim. Yusuf abi, abim Asya abla ve Deniz aynı arabaya binip gitmişler ben ise yerimden kıpırdayamamıştım bile. Şok anında girdiğim transtan Oğuz'un bana vurması ile çıkmıştım. "Lan dayı oluyorum senin alık alık bakmanı bekleyemem" demiş hızla arabaya doğru gitmişti. Arkada kalmak istemediğim için ben de koşarak bindim arabaya.

"Çanta" dedim zar zor çıkan sesimle. Hala ne olduğunu idrak edemiyor korkudan ve Asya ablayı öyle görmenin yarattığı panikle titriyordum. Sare elindeki çantayı gösterip arabanın kapısında olan sulardan birini bana uzatıp sakinleştirmeye çalıştı. Uzattığı sudan bir iki yudum aldıktan sonra derin bir nefes aldım. Bizimkilerin burada olması büyük bir şanstı çünkü benim kritik anlarda mala bağladığımı iyiden iyiye anlamıştık.

Yeğenim iki doktor yanında gelmeye karar vermişti. Zeki bebekti vesselam. Hala cinsiyetini bilmediğimiz için onunla bebek diye konuşuyordum. Asya abla öğrenmek istememişti biz de saygı duymuştuk. Bu yüzden heyecanım çok çok daha fazlaydı. Hastaneye vardığımızda koşarak girdik içeriye doğumhanenin önündeki bizimkilerin yanına gittiğimizde direkt doğuma aldıklarını söylemişlerdi. Herkes telaşla ordan oraya yürürken bir duvara yaslanmış dimdik karşısındaki duvara bakan abimin yanına gittim. "İyi misin?" dediğimde başını salladı evet dercesine. Hiç iyi durmuyordu ama şu an daha fazla kurcalayıp canını sıkmak istememiştim.

Herkes koridorun bir köşesinde panikle gelecek haberi bekliyordu. İçimizde hem Asya ablaya bir şey olacak korkusu hem yeğenimizi görme heyecanı vardı. Babası kim olursa olsun o bizim yeğenimizdi. Yanlış bir adamın kanını taşıyor oluşu hiçbirimizin umrunda değildi. O Asya ablanın bebeğiydi hepimizin biricik yeğeni olacaktı.

Telaşlı bekleyişimiz sonunda bitmişti. Asya ablayı gördüğümüzde derin bir nefes vermiş odasına geçirmelerini beklemiştik. Odada tıkış tıkış dururken hızla yanına gidip sarıldım. "Bitti" dediğimde o da usul usul başını salladı. Alnındaki terleri sildiğimde yüzünde masum bir bakışla izliyordu etrafını. "Bebeğim nerede?" dediğinde biz de odadaki tek doktorumsu olan Yusuf abiye döndük. "Kilosu ve gelişimi gayet iyiydi baktığımda küveze falan almazlar gelir birazdan" dediğinde zaten doktorun verdiği günden iki üç gün önce doğan sabırsız bebeğimiz kapıdan içeriye girdi.

Doktor kucağında Sare'nin verdiği eşyaların giydirilmiş bebeği getirdiğinde hepimizin bakışları direkt ona dönmüştü. "Hoş geldin" dedi Deniz kocaman bir gülümsemeyle hepimiz bebeğin başına toplanırken yavaş yavaş Asya ablaya doğru götürdü doktor bebeği. Asya ablanın başında sadece Meriç abim kalmışken hepimizin gördüğü pamuk gibi olan bebeği o ikisi aynı anda görmüştü.

Abim bir bebeğe bir Asya ablaya bakarken ağzı açılıp açılıp kapanıyordu. Sanki ne diyeceğini bilemiyor gibiydi. Gözlerindeki heyecanı izlerken derin bir nefes aldım. Asya abla bebeğinin alnına minicik bir öpücük kondururken kafamı Oğuz'a çevirip normalde onun sorabileceği bir soruyu sordum "kız mı şimdi bu erkek mi hiçbir şey anlaşılmıyor tipinden" dediğimde hayvan gibi kahkaha atmıştı. Yusuf abi gülümseyip "kız" dedi.

Kız teyzesi olmuştum. Hepimizin bakışları bir Asya ablada bir kucağındaki yeğenimizdeydi. Herkes heyecandan nefesini tutmuş gibiydi Oğuz "adı ne bunun şimdi pişt mi diyeceğiz?" diye sorduğunda bakışlarımız pamuk gibi bebekten Asya ablaya döndü.

Cinsiyetini bilmediğimiz için isim bile düşünmemiştik. En azından ben öyle sanıyordum Asya abla bebeğine bakıp dolu gözleriyle konuştu.

"Güneş olacak kızımın adı hayatıma Güneş gibi doğdu."

Dudaklarından dökülen kelimelerle gözlerim direkt Meriç abime kaydı ağzı şok içinde açılmış bir Asya ablaya bir de Asya ablanın kucağında isminin Güneş olduğunu öğrendiğimiz bebeğe bakıyordu. Hepimiz en az onun kadar şaşkındık. O an zihnime dolan anılar gözümün önünde resmen canlandı beni yıllar öncesinden bir güne götürmüştü.

​​​​​​"Kaç dakika kaldı?" yanımdaki Aslı'nın bilmem kaçıncı kez sorduğu soru ile yüzümü buruşturdum. "Sen sordukça zaman hızlı geçmeyecek" dedim ters bir sesle. Aslı omuzlarını düşürüp derin bir of çekti. Coğrafya hocasının anlattığı bitmek bilmeyen ders artık hepimize işkence gibi geliyordu. Son ders olmasının verdiği bıkkınlıkka herkes birbirine bakıyor, dersi dinlememek için elinden geleni yapıyordu.

Çalan zil sesi ile adeta yerimizden fırladık. Aslı sonunda zincirlerinden kurtulmuş gibi derin bir nefes aldığında ona gülmüş ve sınıftan çıkmıştım. Onuncu sınıf olmuştum artık kendimi iyice büyük hissediyordum. Mahalledeki abimlerin mezun olduğu sene başladığım lisede herkes tanıdık sayılırdı. Bahçede adımlarken önümde hızlı hızlı yürüyen esmer kızla gülümsedim. "Sare" dedim avazım çıktığı kadar. Muhtemelen kulağında kulaklık vardı ve beni duymayacaktı.

Koşarak okulun bahçesinden çıkmadan yakaladığımda kolunu tutup kendime çevirdim. "Ay Oğuz sandım seni" dedi Sare bir elini göğsüne koymuşken. Bu haline gözlerimi devirmekle yetinmiştim. "Bu kadar mı istemiyorsun çocuğu?" dediğimde gülmüştü. "İstememek değil acelem var annem kızıyor geç kalınca eve Oğuz'a takılınca da geç kalıyorum biliyorsun" dediğinde başımı salladım.

Koluna girdiğimde kalabalık okul bahçesinde minik minik adımlar atabiliyorduk. Herkes birbirini iterken derin bir nefes aldım. "Bize gelsene abimin sürprizi varmış herkese dünden haber etti bahçede toplanacağız" dediğimde Sare bıkkın bir şekilde omuz silkti. "Ablam geldi bebeklere bakmaya yardım ediyorum salmaz asla beni" dedi. Gözlerim duyduğum cümleyle kocaman açılırken "Allah kolaylık versin" demekle yetinmiştim.

Zeynep abla Sare'nin ablası ve altı aylık ikiz bebeklerinin annesiydi. Evlenip Antalya'ya taşınmıştı. Bebekleri ise altı aylık olmasına rağmen o kadar yaramazlardı ki beş dakika bile durmuyorlar sürekli ağlıyorlardı. Sare ablası her geldiğinde isyan bayraklarını çekiyordu.

"Gel kaçırayım seni" dedim onu o ateşe atmak istemediğim için gülmekle yetinmişti sadece. Arkamızdan insanları yara yara gelen bir sesle ikimiz de arkamızı döndük. Oğuz son sınıf ve okul başkanı olduğu için bu kalabalıkta kendine saygı duyulması gerektiğini bağırıp bize doğru yol açtırıyordu. "Zor oldu ama kavuştum sana zeytin gözlüm" dediğinde Sare "aha, geldi" dedi. Bu esnada da sonunda azap gibi olan o çabamız bitmiş kapıdan çıkabilmiştik.

Sare ile Oğuz kavga ede ede yürümeye başladıklarında ben hala olduğum yerde duruyordum. Kafamı kaldırdığımda okulun karşısında kalan çay ocağının önünde duran Pusat abi ile artık şaşırmayı bırakmıştım. İsteksiz olduğumu belli eden adımlarla yanına doğru ilerledim. "Sen yine mi geldin?" dedim bezmiş bir sesle.

Haftanın illa bir günü bir bahaneyle geliyordu okul çıkışıma. "Burada okurken bu kadar çok gelmemişsindir abi" dedim ters ters. "Yine yüzünde güller açıyor bakalım" dediğinde dalga geçercesine gülümsedim.

Okulun bahçesinden çıkıp yanımıza adeta zıplaya zıplaya gelen kızla tekrar bakışlarım Pusat abiye değdi. "Başkası için beni bahane etmene sinir oluyorum haberin olsun" dedim gayet açık ve net bir dille. Tam bir şey diyecekti ki yanımıza varan Eylül sarı saçlarını savururken yüzüme çarpan saçlarla çileden çıkmıştım artık.

"Merhaba Pusat" dedi adeta cıvıldarken. Son sınıf olan Eylül Pusat abi son sınıfken dokuzuncu sınıftı ve o zamandan beri Pusat abiyi seviyordu. En azından ben bunu gayet net bir şekilde anlıyordum. "Merhaba" dedi Pusat abi yüzüne bakmazken.

Ben ise kollarımı göğsümde birleştirmiş onları izliyordum çatık kaşlarla. Başka birisi olsa umrumda olmazdı ama Eylül'den nefret ediyordum yahu. "Nasılsın? Hayat nasıl?" dedi Eylül. Konuşmanın uzayacağını anladığımda eve doğru hızla adımlaya başladım.

Arkamdan gelen "Leyla, dur" seslerini umursamadan hırsla ayaklarımı yere vuruyor çantamın saplarını çekiştiriyordum. Madem Eylül'ü görmeye geliyordu dümdüz ona gelseydi ne diye her seferinde eve benimle dönüp Leyla'yı almaya gittim diyordu? "Durmuyorum" diye bağırdım daha da hızlanırken peşimden koştuğu belli olan Pusat abinin ayak seslerine rağmen durmadım.

Hızla yanıma yaklaştığında kolumdan tuttu. "Bir dur be" dediğinde omuz silktim. "Bırakıp geldin Eylül'ün küsmesin sana" dediğimde bu ihtimal bile yüzünü buruşturmuştu. "Eylül için gelmiyorum buraya" dedi gözlerimin içine bakarken.

"İsabet olur abi okuldaki herkes olur ama Eylül olmaz nefret ediyorum o kızdan" dedim yeniden yürümeye başlamışken bu sefer adımlarım biraz daha yavaştı. "Okuldaki her kız olur mu?" dedi şaşkın bir sesle. Sorusunu cevapsız bırakıp bakışlarımı kısarak ona baktım. "Abimin sürprizi ne biliyorsundur sen?" dediğimde iki omzunu havaya kaldırıp indirdi. "Bilmiyorum dünden beri de görmedim zaten" dediğinde başımı sallamıştım.

Bakışlarım onda olduğu için önüme bakarak yürümüyordum bu da bir şeye takılıp neredeyse yere kapaklanmama sebep oluyordu. Pusat abi beni hızla çektiğinde dengemi sağlamaya çalıştım. Ayağımın takıldığı sokağın ortasına gerilmiş ipe bakarken beş altı tane çocuk gizlendikleri araba arkalarından çıkıp "ya mum ya para" diye bağırmışlardı.

Gözlerim şaşkınlıkla Pusat abiye dönerken "bugün kandil" dedi. Tüm gün okulda olmaktan ötürü hatırlayamadığım şeyle ağzım şaşkınlıkla açıldı. Pusat abi yanına çağırdığı çocuklara harçlık verirken ben ise artık istediklerini almış çocukların başka birini tuzaklarına çekmek için götürdükleri ipe bakıyordum. "Biz de yapıyorduk" dedim fısıltıyı andıran bir sesle.

Bursa'da çok eski bir adetti bu çocuklar kandil günleri ya da arefe günü sokağın bir tarafından diğer tarafına ip gerdirir 'ya mum ya para' diye sorarlar kimse de yanında mum taşıma gereksinimi duymadığı için harçlık verir yolun açılmasını sağlardı. Oldukça sevdiğim bir adet olduğu için beni çocukluğuma getirmişti. "Hasan amcaya gitmedik bugün" dedim hüzünle Pusat abiye bakarken. Her kandil, bayramda ziyaret ederdik mezarlığı hep birlikte.

"Biz gittik" dediğinde omuzlarım çöktü. Okul yüzünden gitmemiş olmak moralimi bozmuştu. "Götürürüm seni sonra" dediğinde usul usul başımı salladım. Her ne olursa olsun gitmemezlik yapmazdım yıllardır böyleydi bu. Pusat abinin babası hala hatıralarımda yaşıyordu. Yüzümün düştüğünü görünce konuyu değiştirip az önceki 'ya mum ya para' meselesine getirdi.

"Fatihler bir arefe günü tel gerdirmişlerdi" dedi Pusat abi hatırlıyorum mu diye yüzüme bakarken. Anında buruşan yüzümle bacağıma döndü bakışlarım.

"Takılıp düşmüştüm de bacağım soyulmuştu adeta" dedim yeniden hissettiğim acı yüzümü buruştururken. Pusat abi ağzının içinde bir küfür yuvarlerken sonunda bizim eve varmıştık. Yusuf abi, Kağan abi ve ne zaman geldiğini bilmediğim Oğuz bahçeye kurulmuşlardı bile.

"Oo hoş geldiniz" dedi Kağan abi gülümseyerek bize bakarken. Bir parmağımla Pusat abiyi gösterirken "yine beni bahane edip Eylül'ü görmeye geldi" dedim ve arkama bile bakmadan eve doğru koştum. Mutfağın bahçeye açılan kapısından çıkarken merdivenleri koşa koşa adımlaşım odama girmiştim. Annemin arkamdan "yavaş ol" seslerine omuz silktim.

Hızla üstümdeki okul kıyafetlerinden kurtulup elimi yüzümü yıkadıktan sonra saçlarımı da toplamış aşağıya inmiştim. Yeniden bahçeye çıktığımda Yusuf abi semaveri yakmakla uğraşıyordu. "Gelmedi mi abim daha?" dedim meraklı bir sesle. Hepsi aynı anda başını olumsuz anlamda sallarken açılan bahçe kapısından bir ses geldi. "Geldik."

Abimin sesini duymayı beklerken duyduğum Asya ablanın sesi ile şaşkınlık içinde başımı kaldırdım. Koşar adımlarla bahçe kapısına varıp hızla sarıldım. Ankarada sınıf öğretmenliği okuyan Asya abla son sınıf olduğu için bu senenin yoğun olduğunu ve Bursa'ya mezun olana kadar gelemeyeceğini söylemişti. Onu o kadar özlemiştim ki adeta içime hapsetmek ister gibi sarıldım. En güzel sürprizdi bu.

"Canım bi Ankara'ya uğramak istedi" diyen abimle herkes gülmüş Asya ablayla hasret gidermek için ayaklanmıştı. "Kurtulamıyorum bu kızdan" diyen Kağan abi ablasına sarılırken Yusuf abi de kafasına vurmuştu. Asya ablanın açık kahverengi saçlarını boyatmış sarışın haline iç çekmiştim o kadar güzel ve büyüleyici görünüyordu ki.

Pusat abi ile de sıkıca sarıldıklarında annemleri de görmek için içeriye geçmişti. Ardından Yusuf abi "çay hazır" diye bağırdığında tekrardan bahçedeki masadaki yerini aldı. Herkes hasret gidermek istercesine yoğun bir sohbetin içindeyken çayımdan bir yudum aldım. Bahçe kapısından giren teyzemle kocaman gülümsedim. Karşımdaki Oğuz'un ayağını masa altından dürtükleyip kaşlarımla bahçe kapısını gösterdim. Zeynep abla kucağında erkek olan ikizle içeri girerken Sare'nin kucağında da kız olan vardı. Teyzem önde onlar arkada bahçeye girdiler.

Hepimiz bir ağızdan selam verirken Oğuz sessiz kalmıştı. Oldu olası teyzemden çok çekinirdi. Zeynep abla ile Asya abla sarılırken oğlan olan bebek ağladığı için Zeynep abla içeriye geçmiş Sare ise yanımıza adımlamıştı. "Hoş geldin havuçlu kekim" diyen Oğuz ise çoşkuyla ayağa kalkıp Sare'nin kucağındaki kız bebeğe yöneldi.

"İsmi neydi bebeklerin?" sorusu Kağan abiden çıkmıştı. İsimleri o kadar garipti ki ben de her gördüğümde çaktırmadan Sare'ye soruyordum.

Sare elindeki yeğenini gösterirken "bu prensesin adı Birim Dora erkek olanın ise Barın Bora " dedi. Oğuz duyduğu isimlere yüzünü buruştururken "ikizlere iki isim koymak nasıl bir kafa" dediğinde ablasına laf etmesine izin vermemek için Oğuz'a boşta olan eliyle yapıştırdı bir tane Sare. Ardından sandalye çekip oturduğunda Dora bana gelmek için hareketlenmişti.

Dora, Bora'ya nazaran daha güler yüzlüydü. Bora sürekli yüzünü buruşturur ondan nasıl çıktığını anlamadığımız bir sesle bağıra bağıra ağlardı. "Gel bakalım ablaya" deyip kucağıma aldığım Dora parmaklarıyla yüzümü tutuyordu. Parmak uclarını öptüğümde yanımda oturan Pusat abiye dönüp yüzüme yaklaştırdığım Dora ile "çok benziyoruz değil mi?" diye sormuştum.

Pusat abi gülerek başını sallayıp "çok" dedi. Alakamız yoktu ama onaylanmış olmak mutlu etmişti. Kucağımdaki Dora ile oynayan Pusat abi ile masadaki sohbetten soyutlanmıştım adeta.

"İleride çocuğum olduğunda kızın adı Saresu oğlanın adı da Oğuzcan olacak böyle absürt isimler koymayacağım" dedi Oğuz gevşek gevşek konuşurken. Yanında oturan Yusuf abi kafasına bir tane geçirirken Sare ise yüzünü buruşturmakla yetinmişti.

Açılan isim konusuna Kağan abi de katılırken her bir ağızdan bir ses çıkmaya başladı. Yusuf abi, Kağan abi ve Oğuz isimler söylüyor hepsi de birbirinin söylediği isimle dalga geçiyordu. Asya ablanın "sizi alacak kıza acırım" demesiyle kahkaha atmıştım.

Üçü de Asya ablaya bir şey diyemedikleri için gülen bana kızarken Pusat abi de onlara kızmıştı. Biz yine beş dakikada birbirimize girerken masanın başında geldiğinden beri sessiz sessiz oturan Meriç abim bakışlarını masadan kaldırmadan konuştu.

"Bir kızım olursa adı Güneş olacak.

Hayatıma Güneş gibi doğacak."

❄️

Güneş hoş geldin prensesimm. Dünyanın en şanslı bebeği olmak nasıl bir his şöyle dayıların ve teyzelerin varken.

Ayrıca şehir dışı bölümlerinde zaman atlaması olacak biraz zaten neler olup bittiğini de Leyla bize özet geçiyor umarım bu durum hoşunuza gidiyordur.

Ve geçmiş kısımları, hikayenin gidişati için olması gerekiyor. Beğenmişsinizdir umarım açıkcası ben farklı dönemlerdeki onları yazmayı çok seviyorum.

​​​​​​Bu uygulamayı hala çözemediğim için bu bölümü düzenleyeceğime silmişim... Çok üzüldüm favori yorumlarım bu bölüme gelenlerdi... Aynılarını tekrar istiyorumm.

Yorumlarınızı ve oylarınızı beklerimm. Keyifli okumalar.

 

Bölüm : 29.01.2025 02:39 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...