20. Bölüm

İki Kırık Kalp ve Bir Yeni Yol

Tuğba e
tuaekn

Hayat, yaralarını sarmak ve iyileşmeyi beklemekten ibaretti.

Doğardın, düşen göbek bağını sarar iyileşmesini beklerlerdi.

Yürürdün, kanayan dizlerini sarar iyileşmesini beklerlerdi.

Büyürdün, bedeninde oluşan her yarayı kendin sarmaya başlardın. Bazen iyileşmesini beklemez yeniden kanatırdın.

Sonra asıl yaralarla tanışırdın. Kalp yaralarıyla. Ne sarabilirdin ne kanatabilirdin. Öylece iyileşmesini beklerdin, sabırla. Ben kalbimde olan her yaranın iyileşeceğine inanırdım belki ama bu son yara çok derindi.

 

Taksiden indikten sonra bavulumun tıkır tıkır eden tekerleği ile vardığım havaalanına baktım. Esen rüzgar sanki bana olduğum gerceği hatırlatmak ister gibiydi. Kimseye haber vermeden çekip gitmiştim. Bu sefer gitme sırası bendeydi.

Nişanlar bize uğurlu gelmiyordu sanırım. Soğuktan ürperirken uçağımı kaçırmamak için hızlı adımlarla kontrol noktalarına gittim. Rutinler bir bir hallolurken camdaki yansımam ile adımlarım durdu.

Perişan haldeydim gözlerim şiş yüzüm kupkuru dudaklarım çatlamıştı. O an kendime karşı içimde öyle büyük bir merhamet oluştu ki sanırım annemin yokluğunda kendime annelik de yapmam gerektiğini fark etmiştim. Ellerim kendi saçıma giderken yavaşça okşadım. Derin bir nefes alıp camdaki yansımama bir söz verdim.

İyileşecektim.

Kim hislerimi duyar, anlar korkusu olmadan yaşayacaktım.

Arkama bakmayacaktım.

Üzüntülerimi sırtıma yükleyip kendimi kambur etmeyecektim.

 

Çenemi dikip uçağa bindim. Madem yeni bir yol çiziyordum kendime o halde bu yolu sonuna kadar tek başıma emin adımlarla yürüyecektim. Daha fazla üzülmek istemiyordum. Yeteri kadar üzülmüş başkalarını düşünmüştüm en kötü anımda bile annemi kırmamak için her şeye koşmuş en sonunda kırılan dökülen yine ben olmuştum.

 

Gözlerimi kapattığım gibi zihnimde yankılanan annemin sesi ile hızla gözlerimi açtım. Anlaşılan yolculuğu uykusuz geçirecektim. Zaten kısa sürecek diye kendimi teselli ettim. Telefonumu uçak moduna almadan önce bindiğime dair Asya ablaya mesaj atmıştım. Ondan başka kimsenin haberi yoktu. Birine söyleme fırsatım olmamıştı. Ya da benim önüme engel olmalarından korktuğum için de söylememiş olabilirdim.

 

Uçaktan indiğimde ilk defa geldiğim toprakların yabancılığı içimi acıtmıştı. Tanıdık bir yüz görebilmek için etrafıma bakındım ardından duvarın yanında bana el sallayan Asya ablamı gördüğümde içime bir mutluluk doldu. Hızla yanına gidip kollarımı doladım zayıflamış bedenine. Kaşlarım çatılırken kollarımı daha da sıkı sardım. İkimiz de kendi derdimizi bir kenara atıp birbirimize merhem olmak ister gibi sarılmıştık.

 

"Hoş geldin" dedi buruk bir sesle. Hoş gelmediğimi herkesten çok biliyordu.

"Hoş buldum" dedim sanki çok normal şartlarda gelmişim gibi.

 

Havaalanınından çıkıp Asya ablanın arabasına binerken aramızda bir sessizlik hakimdi. İkimiz de birbirine neler olduğunu sorma cesareti gösteremiyorduk.

Kafamı cama yaslayıp çorak arazilerden geçtiğimiz yolu izledim. Güneş doğmuş hava yavaş yavaş aydınlanmaya başlamıştı. Telefonuma göz attığımda abimden gelen bir sürü cevapsız çağrı ve "neredesin" içerikli mesajları görmezden geldim. Biliyordum çok kızacaktı ama artık kendimi düşünme vaktimdi.

 

"Kahvaltı için buradaki fırından ekmek alayım köyde ekmek satan yer yok" dedi Asya abla arabayı park ederken. Kaşlarım çatılırken neden köye gittiğimizi sorguladım. Bildiğim kadarıyla Baran ile Mardin'in merkezinde bir ev tutmuşlardı. Kafamı onaylarcasına salladığımda fırına gitmiş ben ise zaten bir şeylerin yolunda olmadığı belli olan durumdan iyice şüphelenmiştim.

 

Asya abla sıcak ekmekleri kucağıma koyduğunda ucunu koparıp ona uzattım. Oldu olası çok sevmişti bu kısımlarını. Yüzüne kondurduğu sıcacık bir gülümseme ile kahverengi gözleri ışıl ışıl oldu. Hızla elimden alıp keyifle yerken gülüşüne ne kadar hasret kaldığımı iyiden iyiye anlıyordum.

Sessiz sayılabilecek şekilde geçen yol ile köye varmıştık. Arabadan indiğimde bavulumu almış etrafıma bakıyordum. Burası bana çok yabancı bir yerdi. Hayatımda ilk defa gördüğüm küçük sarı kerpiç evlere şokla bakmıştım. İnsanların hala böyle evlerde yaşıyor oluşu benim için beklenmedikti.

Asya ablanın ilerlediği ev köydeki diğer evlerden çok daha iyi durumda gözükse de o da bir hayli kötü durumdaydı. Tereddütle attığım adımlarım içime sıkıntı düşürdü. Burada yaşadığına göre işler gerçekten de sandığımdan da daha kötüydü. "Burası köy okulunun lojmanı burada kalıyorum biraz kötü ama idare ediyor beni" sonlara doğru mahçup çıkan sesiyle gülümsedim. Kötüyse de beraber kötüye katlanacaktık.

Kapıyı açtığımda gördüğüm evle gülümsedim. Kadının elinin değdiği her yer gerçekten de güzelleşirdi. Evin içi sımsıcak ve çok temizdi. Eşyalarımı yerleştirirken kahvaltı hazırlamak için Asya ablaya yardım etmeye gittim.

Sonunda birer birer bardaklarımıza çaylarımızı doldurmuş ve kahvaltıya oturmuştuk. İkimiz de aslında konuşmak için bir adım bekliyorduk karşımızdakinden. İlk adım ev sahibinden geldi "Neden geldin Leyla?" dedi dertli dertli. Sonrasında sorduğu sorunun başka anlamlara çekilebilecek olduğunu fark edince telaşla konuştu. "Tabii geldiğin için ne kadar sevindim bilemezsin ama Pusat'ın nişan gecesi apar topar gelmen içimde korkmam gereken bir şeyler olduğuna dair bir his büyütüyor" dediğinde çayımdan bir yudum alıp kuracağım cümleleri kafamda sıraladım.

 

Hiçbiri çıkmamıştı ağzımdan tek bir cümle net bir şekilde çıktı. "Annem evden kovdu" dediğimde ağzı şokla açılmış ardından ne diyeceğini bilemeyerek bir kapanıp tekrar açılmıştı. Üstünden şoku atlatmasını beklerken bu sefer ben sordum. "Sen neden burada yaşıyorsun?"

Bu sefer şok olma sırası bendeymiş gibi baktı "Baran'la ayrıldık" dediğinde gözlerim kocaman açılmış ardından ikimiz de birbirimize şok içinde bakarken hiç beklenmedik bir şey yapmıştık. İkimiz de kahkaha attık.

Paramparça olmuş iki kız. Hayatları ellerinden alınmış Mardin'in bilmedikleri bir köyünde kerpiç bir evde kimsesiz oturan iki kız. Çaresizliklerine ağız dolusu gülüyorlardı. Tüm evi saran kahkahalarımız kesilince araya karışan göz yaşlarımızı da sildik. "Bu biraz fazla ironik" oldu deyince Asya abla omzumu silktim.

"İlk sen başla" dediğimde ağzıma bir lokma attım. Normal şartlarda kendimi yerlere atar ağlar anlatırdım ama artık nasıl bir bağışıklık kazandıysam sanki indirimde yaptığımız alışverişten bahseder gibi bir rahatlık hakimdi.

"Baran evlendikten sonra çok değişti. Onun için ailemi karşıma almam elinde bir kozmuş gibi davranıyordu. Bir aydır işitmediğim söz, küfür kalmadı. Her seferinde de zaten gidecek kimsen yok diyordu" Bu cümleyi hatırladığında dolan gözlerini sildi.

"Haklıydı, yoktu ama bunu bana o yapmıştı. Kavgalarımız büyüdü huzur denilen şeyi hiç yaşamadık. Ailesi de beni istemiyordu bu da onu iyiden iyiye gazlıyordu. En son bir gece gözü dönmüş gibiydi masadaki sürahiyi fırlattı. Can havliyle yatak odasına kaçtım. Gözü dönmüştü resmen. Ertesi gün çekip geldim buraya. Ne kadar özür dilese de nafile geri dönmeyeceğim ona." dediğinde bu sefer az önceki gamsız halimi bir kenara bırakıp gözleri dolan bendim.

Hızla ayağa kalkıp sarıldım Asya ablayaya. Hangi cümleleri kursam boştu. Hiçbir teselli etki etmiyordu insana sevdikleri tarafından kırılınca. "Yani anlayacağın bebeğim bir ay evli kalan çıtır bir dulum" dediğinde ağzımdan minik bir kıkırtı kaçtı. Sanırım artık iyice delirmiştik.

Anlatma sırası bana geldiği belli olurken ilk defa birine tamamen kendi ağzımla anlatacağım şeylerden ötürü huzursuzca kıpırdandım. "Pusat nişanlandı biliyorsun. Ben Pusat'ı seviyordum." Anlatımımı bölen Asya abla'nın ağzına götüreceği çay bardağının kurduğum cümleyle havada kalmasıydı. "Sen Pusat'ı mı seviyorsun?" diye resmen şok içinde bağırdı. Kafamı mahcubiyet içinde onaylarcasına salladığımda açık kalan ağzını eliyle kapatıp kendini duyacaklarına hazırlamaya çalıştı.

Bir nefes alıp devam bu süreç benim için çok zordu her sabah cenazeme uyanıyor gibiydim. Nişan gecesi artık dayanamayıp kaçtığımda Pusat geldi peşimden biz konuşurken annem bizi görmüş. Ardından işte olanlar oldu." Yüzü her cümlemle daha da dehşete düşmüş gibi olurken asıl şaşkınlığını şimdi yaşayacaktı. "Tokat attı bana sonra da evimden defol git dedi."

 

Bu sefer ağlayıp teselli etmek için sarılma sırası ondaydı. Kendi dertlerimiz yetmiyormuş gibi bir de birbirimizinkilerle dertleniyorduk. "Yani anlayacağın senden başka kimsem yok" dedim gülerek o da gülmüş "inanır mısın benim de" demişti.

Biz hala sarılırken "biliyordum" dedi Asya abla. Kafamı yasladığım göğsünden kaldırıp şaşkınca baktım ona. "Neyi abla?" diye sorduğumda söylemek ve söylememek arasında kaldığını belli eden bakışlarla beni süzerken "Pusat ile birbirinize aşık olduğunuzu" dedi.

Ağzımdan histerik bir kahkaha çıkarken "aşkından gözü o kadar dönmüş ki başkasıyla nişanlandı bak" diye dalga geçtim. Dalgaya vurmasam beni seviyor olma ihtimali yüzünden günlerce ağlayabilecektim biliyordum.

Asya abla okula gitmek için hazırlanırken ben de yol yorgunu olduğum için bir duş alıp uyumak istemiştim. Asya abla sıcak suyu bir kovaya ayarladıktan sonra verdiği yoğurt kabına bakıp "gerçekten de mi?" demiştim. Bu soruma alınıp gücenecek biri değildi, biliyordum. "Sefalete hoş geldin bebeğim" deyip kalçasını yandan bana vurdu. Gülerek aldığım yoğurt kabı ile kaderime teslim oldum.

 

Çok da kolay sayılmayan bir duş aldıktan sonra evdeki iki çekyattan birini açmış kendime yatak yapmıştım. Bir iki saatlik güzel bir uyku beni kendime getirirdi. Ardından abim ve Sare ile konuşacaktım. Zaten onlar gerisini hallederdi. En azından ben öyle umuyordum.

 

Gözlerimi açtığımda telefonuma baktım. Bir iki saatim dört saat olmuştu. Şokla olduğum yerden fırlarken telefonumun artık gelen bildirimlerle kafayı yiyeceğini düşündüm. Abimin bu kadar sinirliyken vereceği tepkilerden korkuyordum. En iyisi sadece Sare'yi haber etmekti. O abime bir şekilde durumu izah ederdi.

Biraz hava almak ve konuşma cesaretimi toparlayabilmek adına evden çıktım. Bahçede volta atarken artık kaçmanın bir çare olmayacağını kabullenmiş çöken omuzlarımla Sare'yi aramıştım. İlk çalışta açılan telefonun karşı tarafından telaşlı bir ses geldi "Neredesin kızım sen aklımı oynatacağım sabahtan beri teyzem ağlıyor" dediğinde duyduğum cümleyle içim tekrar cayır cayır yanmaya başladı.

 

"Teyzen ağlamak için çok geç kaldı" dedim net bir şekilde. İstediği kadar ağlasındı onu affetmeyecektim. O her şeyi sineye çeken Leyla yoktu artık karşılarında. "O ne demek şimdi?" dediğinde dün gece olanları ona anlatıp canını sıkmak istemedim, en azından şimdilik. "Bak şimdi beni iyi dinle ben Mardin'deyim" dediğimde karşı taraftan bir bağırma sesi geldi "NE" dediğinde telefonu uzaklaştırdım kendimden. Sanırım geçici süreli bir işitme kaybı yaşıyordum.

"Asya ablanın yanındayım ama bunu sadece abimlere söyle annem ve" cümlenin devamını getirmek için hayali bir elle kendime güç vermek istercesine omzumu sıktım. "Ve Pusat'ın haberi olmasın" dedim. Yapmıştım sonunda çıkmıştı dudaklarımdan özgürlüğümün ilk cümleleri.

 

"Ne? Neden?" dedi anlamsızca. "O kısmı da teyzen anlatsın pek sevdi bu hikayeyi" dediğimde kendime ben bile şaşırmıştım. Sanırım bu dobralık işini kapıyordum yavaş yavaş. Ardından Sare'ye onu sık sık arayacağıma, habersiz bırakmayacağıma dair bir sürü söz verip telefonu kapattım. Az önceki dobra halimden eser kalmamış olduğum yere çökmüştüm. Her ne kadar kendime iyiyim yalanları söylesem de her zerrem iyi olmadığımı biliyordu. Bunlar benim için çok geliyordu.

O an Asya ablayı düşündüm. Onca şey yaşamış yine hiçbir şey olmamış gibi kendini kuşanmış okula gitmişti. Onun gibi olacağım dedim içten içe. Çöktüğüm yerden zorla kalkıp kendimi sirkeledim. Belki biraz köyde dolanmak iyi gelirdi.

 

Ellerim şortumun cebinde ilk girdiğim yoldan devam ederken beni gören her kadın başındaki beyaz tülbenti ağzının önüne örtüyor ve yanındakine anlamadığım şekilde sesleniyordu. O an üstüme baktım. Gri şortum ve üstündeki siyah beli açık askılı üstümle sanırım burası için biraz kültürel anlamda farklı gelmiş olabilirdim.

O an nefes almak için kendimi dışarı attığımdan ötürü bunu hiç düşünememiştim. Tam geri dönmek için bir adım atmıştım ki kadınlardan birinin sesini işittim.

"Tu ki ye?" kaşlarım çatılmışken beyaz tülbentiyle ağzını örtmüş kadın yavaşça yanıma yaklaştı. Belki başkasına seslenmiştir diye etrafıma bakınırken toprak yolda tek olduğumu gördüm. "Pardon?" dediğimde kadın gülümsedi.

 

Eve doğru bir şeyler daha dediğinde durup onu bekledim. Muhtemelen bir şey soracaktı ve her ne kadar anlamasam da çekip gitmezdim. Anlaşmanın yolu elbet vardı.

İçeriden koşa koşa kıpkırmızı yanaklı uzun örülmüş saçlarıyla bir kız geldi. Kadın ona bir şeyler dediğinde bana dönüp konuştu. "Anne sana kimsin demiş" dedi kibar çıkan bir sesle. Yanlarına doğru iyice yaklaşıp gülümsedim. Benimle anlaşabilmek için kızını çağırmış çeviri yaptırıyordu.

"Ben Leyla, Asya öğretmenin arkadaşıyım" dediğimde o an küçük kızın gözlerinin parladığına yemin edebilirdim. Annesine dönüp bir şeyler söylediğinde annesi de tekrar bir şeyler demişti. Onların kendi aralarında yaptığı konuşmadan hiçbir şey anlamadığım için suratımdaki gülümsemeyle dinledim. Kadın içeri gittiğinde şaşırmıştım. Hala konuşmaya devam ederiz sanıyordum.

 

Küçük kız bana doğru yaklaşıp "anne bekleyesen dedi" dediğinde kafamı salladım. Şiveli bir şekilde konuştuğu kibar türkçesi çok sevimli gelmişti.

Önünde eğilip elimi uzattım "tanışalım mı küçük hanım ismin ne?" dedim. Yüzünde kocaman sıcacık bir gülümsemeyle tereddütle elimi sıktı "Meva'dir" dedi sonundaki r'yi sevinçle uzatırken. Tam bir şey diyecektim ki o benden erken davranmış "sen de muallimsin" demişti. Değildim, neden bu kadar net bir şekilde demişti bilmiyordum ama başımı iki yana salladım. "Hayır, değilim." Omuzları çökerken yaşının okul yaşı için gayet yeterli olduğunun farkına vardım o an.

 

"Sen neden okulda değilsin?" dediğimde yüzü düştü. İlk geldiğim andan beri ışıldayan gözleri an ve an soldu. O an kendimi çok kötü hissettim. Sebebini sormak, irdelemek istemiştim ama o sırada gelen annesinin ellerindekilerle o da dikkatini oraya vermişti.

Annesi heyecanlı heyecanlı konuşurken o da çeviri için bana döndü. "Tandır ekmeği yapmış anne bu muallimin payıdır." deyip uzattıkları bez içindeki sıcak ekmeklerle kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. Ardından karşı evden de bir kadın hızla yanımıza gelmiş elindeki kovayı uzatmıştı. "Bu da muallimin yoğurdudur Hasine teyze yapmış" dediğinde isminin Hasine olduğunu öğrendiğim kadına "teşekkür ederim" demiş minnetle başımı sallamıştım.

Meva'nın ağzından bir kıkırtı kaçınca dikkatim tekrar ona kaydı. "Muallim yoğurt yapmayı bilmiyor" dedi sanki yoğurt yapmak nefes almak gibi basit bir şeydi. ben de bir anda gülmüş hepsine kendimce teşekkür edip eve doğru yürümüştüm.

Anlaşılan burada Asya ablayaya çok iyi bakılıyordu. Kendi ellerinde olan az şeyi bile bu kadar dağıtmaları şaşırtmış, bir eğitimciye verdikleri değer içimi ısıtmıştı.

 

Ben ellerim dolu dolu evin bahçesine girerken Asya abla da eve gelmişti. "Ooo bakıyorum biri köylülerle kaynaşmış" dediğinde gülerek elimdekileri mutfağa götürdüm. O da peşimden gelince ekmeği mutfakta bulunan plastik çekmecenin üstüne yoğurdu ise tezgahın üstüne koymuştum.

Mutfak tam bir felaketti. Küçücük bir tezgah tezgahın altında bulunan eşyaları gizlemek için çekilmiş bir perde. Tezgah'ın üstünde bir iki tane açık raf ve bir buzdolabı ile plastik bir çekmece vardı. Bu halimize de şükürdü. Asya abla sıcak ekmekten bir parça koparıp uzattı. "Hayatında böyle güzel bir şey yememişsindir bak nane tandıre" dediğinde kahkaha attım. Buraya fazlasıyla uyum sağlamış görünüyordu. "O ne demek be?" diye sorduğumda gülmüş ağzına attığı ekmekle konuşmuştu. "Tandır ekmeği ilk öğrendiğim kelimeydi."

 

Yemek hazırlarken sabahtan beri aklıma takılan Meva'yı sonunda sorabildim. "Asya abla köyde Meva diye bir kız vardı okula gelmiyor mu?" dediğimde yüzü düştü. Sanırım tahmin ettiğim şeylerdi.

"Maalesef Leyla buranın gerçekleri bizimkinden çok farklı. Köyde bazı kızlar okula gelemiyor ailesine yardım edip kardeşlerine bakmak için" duyduğum cümleler ile başım öne eğilmişti. "Ben çok savaştım ailelerle kavga ettim eğitim hakları için ama baktım olmuyor her gün birinin evine gidip ders vermeye çalıştım. Dördüncü sınıf olması gereken kız ikinci sınıf konularını yeni bitirdi mesela. Ama bitirdi sonuçta bir şeyler öğrenebildi. Hala bir umudu var. Bir zaman sonra burada umutların o kadar düşüyor ki her şeye tamam diyorsun" Asya ablanın çaresiz sesi içimi acıtırken yemekten sonra köydeki bir kıza ders vermek için evden ayrılmış ben de biraz etrafı temizleyeyim demiştim.

 

Uzun zamandır geçirdiğim en sakin gündü. Bünyem buna alışkın değildi. Elimdeki çalı süpürgeyle kapının önünü de süpürürken telefonuma gelen mesajla sonunda daha fazla kaçmayıp telefonu açtım.

Abimden gelen yüzlerce mesajın en sonunda yazan "her ne olursa olsun ben senin abinim herkes sana sırt çevirsin yine benim yüzüm bir tek sana dönük olur ne yaptıysan yaptın sormayacağım sen anlatmadığın müddetçe ama nolur Leyla beni habersiz bırakma" okuduğum mesajla derin bir nefes aldım. Sadece "tamam" yazıp göndermiştim. Bu bile şu an abime yeterdi biliyordum.

O belki içimde yanan yangınları görmemişti ama görseydi ilk o elinde suyla koşardı. Hep böyleydi benim için. Annemin söylediklerini duysa o da çekip giderdi o evden o yüzden duysun istemedim.

Ben yeteri kadar yanmıştım ateşimin başkasına sıçramasına gerek yoktu. Asya abla da geldiğinde kahvemizi yapmış evdeki tek lüks eşya olan televizyondan yerel bir dizi açmıştık. Koltuğun bir tarafına o yayılmış bir tarafına ben yayılmışken sanki hayatımız tamamen yolundaymışta tek derdimiz dizinin yeni bölümüymüş gibi davranıyorduk.

Açıkcası bu işime geliyordu derken Asya abla konuştu "Pusat'ı hala seviyor musun?" dedi. Kendime bunu sormamıştım. Bir gecede bitebilecek bir sevgi değildi. "Seviyorum ama artık sevmek dahi istemiyorum abla." dedim tüm gerçek duygularımı dile dökerken. Tam olarak bu konumdaydım.

"Bir şeyler geveledi sana anlatmam gerekenler var diyerek. Şimdiye kadar neredeydi? Tamam benim onu sevdiğime belki ihtimal vermedi diyelim. Belki yapamadı. Ama dün annem bana vururken neredeydi? Ben gittim diye çekip gitmiş miydi? Aklım almıyor Asya abla başka biriyle nişanlanırken gelip bana öyle umut dolu bakmasını aklım almıyor" dedim titreyen sesimle. İlk defa tüm iç yangımlarımı böyle dışarıya vuruyordum.

"Hele annem, hiç mi demedi bu kız bir gün bile sesini çıkarmadı her şeye tamam dedi diye? Nasıl ihtimal verdi böyle bir şeye? Neden sadece bana suçluymuşum gibi davrandı? Orada ben tek miydim? Nişanını bırakıp gelen Pusat'a ağzını açmış mıydı?" kafamdaki tüm sorular dilime dökülürken hiçbirinin cevabı onda olmayan Asya abla çaresizce baktı. O da zihninde dönüp duran şeyleri dökmeye başlayınca güzel bir terapi seansına dönüşmüştük.

 

"Ya Baran? İki yıldır peşimdeydi elde edince mi bitti aşkı? Aşkı bitti ya saygısı? Hiç mi bi kadına el kaldırırken insanlığını düşünmedi? Benim kadar cesur değildi demek ki de ailesine sustu? Ya ben bir erkek için tüm ailemi karşıma aldım." Sonlara doğru kendini suçlamaya dönerken omzunu silktim bu evreyi gayet iyi biliyordum. Başına gelen her şeyden kendini sorumlu tutma evresiydi. İnsanı delirtirdi.

"Biz bu sorulara sanırım hiçbir zaman cevap alamayacağız." dediğimde acı acı gülümsedi. "Hadi uyuyalım" diye hevesle yerinden sıçrayınca anlık duygu değişimine şok olmuş uyku için bu kadar heveslenmesine şaşırmıştım.

"Uyuyalım da noldu birden" deyip ayaklandım. Yataklarımız bir köşede üst üste koyulmuştu. Yastık ve çarşafı alıp koltuğa dönerken Asya abla bana bakıp sırıttı. "Burada uyumayacağız." duyduğum şeyle kaşlarım çatılırken buradan başka nerede uyuyabiliriz ki diye düşünmüştüm. Ama bu sorumun cevabına asla evin çatısı yerine dümdüz bir alan olan dam olacağı ihtimalini vermemiştim.

Elimdeki yastığa sarılmışken damdaki beyaza boyanmış demirleri olan bir yüksek yatak bazasına benzeyen şeye baktım. Bir şeylere benzetip çözmeye çalıştığım büyük eşyayı gösterip "Tadaa burada yatacağız" dedi Asya abla büyük bir keyifle. Elimle anlayamadığım şeyi işaret ettim "burada?" dedim tek kaşımı kaldırarak.

Sırtına yüklediği döşekleri seyit onbaşı misali taşırken o demirlerin düz kısmına çıkmış döşekleri sermişti. Ben hala anlamsız anlamsız bakarken sonunda Asya abla bana durumu açıkladı. "Buna taht diyoruz burada böyle sıcak havalarda bunun üstünde yatarız." Evet gerçekten de Bursa'ya nazaran haddinden fazla sıcaktı bu gece burası.

Yeni bir deneyim heyecanı içimi kaplarken bir basamak olan merdivenine çıkıp kendimi içine attım. Fazlasıyla kültür şoku yaşamıştım bugün ama bundan çok keyif alıyordum. Üstüne uzanıp gözlerimi açtığımda gördüğüm manzarayla dudaklarım şok içinde aralandı.

Gökyüzü yıldızlarla doluydu. O kadar net görünüyordu ki sanki siyah bir tabağa tuz dökmüşsün gibi yoğundu. Hayatımda ilk defa bu kadar çok yıldız görmüş olabilirdim. Yanıma uzanan Asya abla "sokak lambalarının olmamasının bazı avantajları" demişti. Zifiri karanlığı sadece ay ve yıldızlar aydınlatırken belki de hayatımın en güzel uykusunu çekeceğime emindim o an. Üşümemek için üstüme örttüğüm örtüyle Asya abla saçlarımı okşadı.

"Bazen keşke diyorum hiç büyümeseydik" gözlerim acı içinde kapanırken yutkunup dinlemeye devam ettim.

"O mahalleden hiç çıkmasaydık. Sadece biz bize yine eskisi gibi sabahtan akşama kadar sizin bahçede olsaydık. Annelerimiz kızdığında ama ne yapalım en büyük bahçe Tülay teyzelerin diye kendimizi savunsaydık. Senin tek derdin seni oyuna almayan abilerinken benim tek derdim evcilik oynadığım bebeklerimin kafasına Meriç'in inatla attığı toplar olsaydı." O anlar gözümde canlanırken ağzımdan bir kıkırtı kaçtı.

Asya abla abimlerden iki yaş benden ise altı yaş büyük olduğu için bizimle takılmaz hep bir köşede bebekleriyle oyunlar kurardı. Sahii ben de bizimle takılıyor sayılmazdım. Abimler kendi aralarında oynar Oğuz'dan dayak yiyen ben ise onlarla oynamak için ağlardım.

İkimiz de hatırladığımız anlarla gülerken şu an ne kadar dağıldığımızı düşündüm. Hepimizin o kadar büyük yaraları vardı ki birbirimizden haberimiz bile olmuyordu. "Yalnız en istikrarlı Oğuz çıktı" dediğinde hemen anladığım şeyle kahkaha atmıştım.

"Hala Sare ile evleneceğim diyor sıfır değişim" dediğimde o da güldü. "Sare de hala saçını savurup çok beklersin diyor mu?" dediğinde kafamı hızla salladım. Küçükken de bükleli bükleli kahverengi saçlarını savurur giderdi Oğuz ise arkasından melül melül bakardı. İkimiz de aynı anda "sıfır değişim" deyip kahkaha attık.

Yıldızların altında duyduğum doğanın sesleriyle gözlerimi yavaşca kapattım. Günün sonunda mutlu ve huzurluydum. Uzun zamandır aradığım sessizliği burada bulmuştum. Belki de yeni bir hayata başlamak için en uygun yerdi. Ve o an kendime bir söz verdim. Ayağa kalkar kalkmaz buradaki diğer küçük kızların da ayağa kalkmasına yardımcı olacaktım. Kendi yaralarımı başkalarının yarasını sararak iyileştirecektim.

 

Gözlerim tamamen kapandığında tek hatırladığım Asya abla'nın "yanımda olduğun için teşekkür ederim" demesiydi.

 

***

Merhabalar, iki kızımızı okuduğumuz bir bölüm geldi. Leyla ve Asya'nın hayatı nasıl şekillenecek bakalım. Keyifli okumalar, yorumlarınızı bekliyorumm.💖

Bölüm : 03.01.2025 11:53 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...