
Mutfağa yayılmış mis gibi kokuyu içime çekerken bir yandan da çay suyunu koydum. Kahvaltılıkları tek tek masaya yerleştirirken telefondan açtığım şarkıya eşlik ediyor usul usul dans ediyordum . "Keten gömlek dört enden, ah ne vazgeçtin benden.Geçeceğini bilseydim gönlüm alırdım senden."
Pencerenin önündeki perdeyi sonuna kadar açıp güneşin üstüme vurmasına izin verdim. Ağlayarak uyuyakaldığım gecelerin sabahında çok enerjik uyanırdım bunu son zamanlarda güzel deneyimlemiştim. Bu da öyle bir sabah oluyor derken annemin sesini duydum. "Ay kız ne bu neşe sabah sabah" dedi esneye esneye girerken mutfağa. Omuz silkip gülümserken fırından çıkardığım puf puf olmuş poğaçaları tabağa diziyordum. Ne zaman kek yapsam asla kabarmazdı ne tarifler denemiştim, olmamıştı en son kek yapmayı bırakmıştım ama bu poğaça işinde elime su dökecek kimse yoktu. Annem neşeli halime gülümserken bir sandalye çekip oturdu. Peşinden de Meriç abim girmişti.
"Erkencisiniz bakıyorum damladınız tek tek" dedim ben de otururken. "Karga gibi sesinle sabahtan beri Oy Ramo diye bağırıyorsun tüm mahalle ayağa kalkmıştır" deyip huysuzca oturdu abim de masaya. "İşte şu güzel poğaçaların kokusunu aldım diyemeyen de ne diyor" dedim göz devirerek. Sonunda babam da masaya gelince bol bol aile saadeti içeren güzel bir kahvaltı yapmıştık. Pazar günlerini seviyordum. Kahvaltıyı toplarken annem de bir yandan pazar kahvesini yapmaya koyulmuştu.
"Anne aslında bana yapmasan Yusuf çağırdı ona gideceğim orada içerim" diyen abimle anında yaptığım işi bırakıp ellerimi yıkadım. Tabii ki de peşine takılacaktım küçük kardeş olmanın kuralı buydu "hadi biz gittik siz karı koca karşılıklı içersiniz" deyip abimin yanına koşarken dün akşam sandalyenin üstüne attığım hırkamı aldım. Anneme öpücük attığımda "ah bu kız ne zaman büyüyecek bilmiyorum ki" söylemleriyle gülerek kahve yapmaya dönmüş Meriç abim de "ben seni davet etmedim" diyerek koluma girmişti.
Biz sokağın ortasındaki evde Pusat abiler karşımızda Yusuf abi ve Oğuz da dört ev ötede Kağan abiler de onun karşısındaki evde oturuyordu. Bahçeden çıkarken gözüm karşı eve kaymıştı. Abim oraya doğru adımlarken şok içinde açıldı gözlerim. "Hani Yusuf abi çağırmıştı?" dedim telaşla. Benim tek derdim sabah sabah öküz gibi uyuyan Oğuz'a musallat olmaktı bu tiple Pusat abiyle karşılaşmak değil. "Pusat'ı da çağırdı" dediğinde göz devirdim karı koca gibi her yere beraber gitmek zorundalardı sanki.
Abim kapıyı çalarken ayaklarımın üstünde bir yükselip bir iniyordum. Sabrım tükenirken kapı açıldı. Pusat abi muhtemelen yeni uyanmış kapıyı açmaya gelirken de tişörtünü giymeye çalışmıştı. Hala üstünü düzeltirken kafamı yere eğdim. Bir taraflarını görmeye meraklı değildim. O an aklıma dolan düşünceyle içime bir sızı oturdu. Dün Ahu buradaydı? Yoksa yoksa yok ya hem Sinem teyze de evdeydi yani diye kendimi sakinleştirmeye çabalarken abimin "Ahu gitti mi?" demesiyle ya sabır çektim. "Akşam döndü İstanbul'a" dedi Pusat abi kapıyı çekerken. Eh bize de yolu açık olsun demek düşerdi.
Onları beklemeden önden önden yürümeye başlamıştım ki biraz fazla hızlı yürüdüğümü fark edip durdum. Arkamı döndüğümde abimin hararetli bir şekilde iş hakkında bir şeyler anlattığını Pusat abinin ise mühendislik hakkında hiçbir bilgisi olmadığı otuz metre öteden bile anlaşılan bakışına güldüm. Gözlerim gözleriyle buluştuğunda yüzümdeki gülüş silinmişti. O da gözlerini yavaşça aşağıya kaydırdığında ben de onunla birlikte kendi üstüme bakmıştım. O an yer yarılsa da içine girsem dedim. Tam şu an şu yol ortadan ikiye bölünebilirdi. Dün akşam bir hışımla çıkardığım hırkasını sabah alalacele giymiştim. Tamam dün belki hırkayı üstümde görsün istemiştim ama dün yanındaki Ahu'dan başka hiçbir şeyi görmediği için fark etmediği hırkayı bugün fark etmesi canımı sıkmış ve utandırmıştı. Kaşları havalanınca anında yüzümü çevirip önüme bakıp hızlı hızlı yürümeye devam ettim.
Esma teyze kapıyı açınca kocaman sarılıp içeri geçtim. Oğuz ve Yusuf abinin şöyle zarif bir kadından çıkmış olmasına hala şaşırıyordum. Abimler mutfak balkonuna geçerken ben koşa koşa Oğuz'un odasına daldım. "Baskın basanındır" diye bağırdığımda Oğuz'dan gram bir hareket gelmemişti. Anlık ölmüş olduğunu bile düşünmüştüm öyle bir uyuyordu ki yanında üçüncü dünya savaşı başlasa en fazla burnunu kırıştırır uykusuna devam ederdi. Eh ben tabii onu uyandıracak sırrı elimde tutuyordum. Pencereye doğru ilerleyip Allah bilir en son ne zaman havalandırılmış olan odasını havalandırmak amacıyla camı açtım. "Ay Sare de gelmiş Sare merhabaa" abartılı oyunculuğum işe yaramış Oğuz yatağından resmen fırlamıştı.
"Nerede hani kahveli lokumum" deyip saçını düzeltiyordu. Bu halini keşke videoya çekseydim sonra Sare ile açar açar gülerdik diye düşünmüştüm ama fazlasıyla geç kalmıştım. Beni görünce tarlası yanmış köylü gibi kalmıştı. "Kandırdın beni" dedi sorgularcasına kafamı usul usul salladığımda o bakışını attı. Evet bu kaç Leyla ecelin olmaya geliyorum bakışıydı. Kapıya yakın olduğum için bu kadar sevineceğim hiç aklıma gelmemişti. Koşa koşa mutfağa doğru gittim tabii peşimde de katil edasıyla koşan Oğuz vardı.
Büyük balkona girdiğimde sandalyelerde oturan abimlerden birinin sandalyesinin arkasına geçtim. "Koruyun beni öldürecek" dediğimde nefeslerimi düzenlemeye çalışmıştım. Şuradan şuraya koşmak bile yormuştu yaşlanıyordum galiba. Bir el arkaya doğru uzanıp beni kendine çekerken saklandığım sandalyenin sahibinin Pusat abi oluşuyla yüzüm ekşidi. Gerçekten de mi dedim kendi kendime üç sandalye arasından en olmaması gereken mi?
"Otur lan gevşek" diye bağırdı Pusat abi Oğuz'a Oğuz ise süt dökmüş kedi gibi sandalyelerden birini çekip oturdu. Ben hala sindiğim yerden kalkmazken abim ve Yusuf abi Oğuz ile dalga geçiyordu. "Kalk hadi" dedi Pusat abi Oğuz'a bakarken ki sert bakışları yerini ilgi dolu bir bakışa bırakmıştı. Sessiz bir şekilde bu komutu bekliyor gibi yavaşça kalkıp boş olan sandalyeye Oğuz ve Pusat abinin arasına oturdum. "Bu Pusat'tan korktuğu kadar benden korkmuyor lan" dedi Yusuf abi gülerek bu diye Oğuz'u gösterdiğinde. Oğuz burun kıvırıp "ben bu muyum?" demişti. İçeriden Esma teyzenin "kahveleri nasıl alırsınız?" sorusu gelince hızla ayağa kalktım. Ben otururken Esma teyzeye kahve yaptırmazdım.
Mutfağa gidip zaten yerini bildiğim cezveyi elime aldım. "Hop Esma sultan sizi de çocuklarınızın yanına alayım kahveler benden" dediğimde gülümseyerek sırtımı sıvazladı. "Eh benim de kızım sen olduğuna göre" dediğinde Oğuz balkondan muhabbetimize katılmıştı. "Annem olmayan kızının eksikliğini seninle gideriyor seni sevdiğinden değil yani" dediğinde ben ona dil çıkarırken Meriç abim "seninle gidermediğine şükret" dediğinde aralarında çıkacak laf dalaşına kulak asmayıp kahveyi yapmaya başladım.
Fincanları çıkarmak için dolaba uzanmıştım ki arkamdan uzanan kolla neye uğradığımı şaşırmış yerimde adeta sıçramıştım. Hızla arkamı döndüğümde tezgah ve Pusat abinin arasına sıkışmış bir halde kalmayı beklemiyordum. O ise sanki burada yokmuşum gibi su bardağını almış tezgaha bıraktıktan sonra iki elini tezgaha yaslayıp beni daha da kapana kıstırmıştı. Göğsünden itmeye çalıştım ama öküz gibiydi mübarek milim kıpırdamamıştı. "Sen iyi alıştın he göğsüme vurmaya" dediğinde ellerim olduğu yerde donup kaldı. "Çekil diye şey etmiştim" dedim sessizce ona bu kadar yakın ve bu kadar saçma bir pozisyondayken konuşmak zor gelmişti. Dilini damağına vurup "tch" diye bir ses çıkarırken kaşlarını da kaldırdı. "Sen önce bana o kekin tarifini vereceksin Ahu çok beğendi" dediğinde tekrar vurdum göğsüne evet çok alışmıştım ve Pusat abi fazlasıyla hak ediyordu. Ben vurunca yüzünde kocaman bir sırıtış belirdi bu daha da sinirimi bozmuştu.
"Çekil dedim sana" dedim tekrar burnumdan solarken ufaktan ufaktan biri bizi görecek diye korkmaya da başlamıştım. Balkondan bu kısım gözükmüyordu ama içeri girebilirlerdi. "Çekilirsem ne yapacaksın gidip Sare'den kek tarifini mi isteyeceksin?" dedi Pusat abi kendinden emin bir ses tonuyla balkondakiler duymasın diye resmen fısıldıyor ve yüzüme doğru eğdiği başı yüzünden nefesi dolanıyordu etrafımda. Mavi gözlerim büyüyebilecek en büyük haline gelmişti şaşkınlıktan "sen?" demiş devamını getirememiştim. Bu salak herif nasıl anlamıştı Sare'nin yaptığını ya diye ağlamak istiyordum şu an. "Senin kekin kabarmaz." dedi tekrardan üstünlük kurduğunu belirten bir bakışla ve kurmuştu da. Her lafıyla daha da küçülmüştüm tezgah ile onun arasında. "Bir daha oyun oynamaya çalışırken karşında benim olduğumun farkına var." dedi her kelimenin üstüne basa basa. Tüylerimin ürperdiğini hissetmiştim. Tekrar elim onu itmek için kalkmıştı ki tezgaha yasladığı ellerinden biri ile elimi havada yakaladı. "Ve seni aldığın nefese kadar ezbere bildiğimi hatırla." deyip arkamdaki çeşmeye eğilip kendine su doldurdu. Ben ne yapacağımı bilemez bi halde hala beni bıraktığı yerde söylediği her sözü sindirmeye çalışırken o sanki hiç bana o kadar yaklaşmamış gibi uzaklaşıp balkona geçmişti.
Kalbimin üstüne koyduğum elimle sakinleşmek için derin derin nefesler aldım kısacık an bana nasıl bir ömür gibi gelmişti anlatamazdım. Ben de bir bardak su doldurup yavaşça içerken yarım bıraktığım kahve işine zor da olsa geri döndüm.
Kahveleri tepsiye koymuş ellerim zangır zangır titremesin diye kendimi sakinleştirirken bir adım attım. O an aklıma çok meşhur bir komedi filmindeki kahve taşıma sahnesi gelince kendi kendimi güldürmüş az önce yaşadığım olayı zihnimden atmıştım. Sırıtarak balkona girdiğimde gözlerim en son değmesi gereken kişiye ilk değmiş sandalyede bacak bacak üstüne atıp geniş geniş oturan Pusat abinin bana bakıp sırıttığını görünce hızla kafamı tepsiye çevirmiştim. "Acaba hangimizin üzerine dökecek?" diyen Oğuz bile o an kafamı tepsiden kaldıramamıştı. Masaya koyduğum an sevinçle yerimde zıpladım "bakın gördünüz mü bi damla bile dökülmedi" dediğimde kimse beni umursamamıştı. Yusuf abi kahvesini alıp Pusat abiye döndü "Ahu naptı döndü mü eve?" dediğinde sinirle kahvemi aldım önüme. Ne Ahu'ymuş kardeşim tanışmayan kalmamıştı. Amacım asla konuyu bölmek ve değiştirmek değildi tamamen aklıma geldiği için konuşmuştum. "Kağan abi nerede? Onu niye çağırmadınız dışlıyor musunuz yoksa?" dediğimde Oğuz kafama vurdu "onu dışlamıyoruz da keşke seni dışlasaydık" dediğinde bu sefer de ben onu duymamazlıktan gelip bozulan saçımı düzelttim.
"Çağırdım da sabahın köründe bize meraklı değilmiş uykusu daha önemliymiş falan filan bir sürü şey zırvalayıp bir posta da sövüp suratıma kapattı" dedi Yusuf abi. Kağan abinin bunları dediği an gözümde canlanmıştı o an. Mahallede bir emlak dükkanı vardı Kağan abinin ve telefon konuşmalarından o kadar bıkmıştı ki her aradığımızda önce bir posta söver sonra konuşurdu eh öfke problemleri olan bir insan olduğu gerçeğini de kenara atmamak lazımdı.
Biz gülerken sokakta önce bir şeyin kırılma sesini duymuştuk. Hepimiz şokla sokağa dönerken ardından gelen çığlık sesi sokakta adeta yankılanmıştı.
Ses Kağan abilerin evinin açıkcamlarından sokağa taşıyordu.
*****
Aman Kağan neler oluyorr
Yorumlarınızı bekliyorum, keyifli okumalarr💖
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 36.53k Okunma |
2.07k Oy |
0 Takip |
37 Bölümlü Kitap |