
Aynanın karşısındaki yansımama bakarken iyice uzamış uçları sarı saçlarımı omuzlarımdan arkaya attım. Kestirmem lazım deyip duruyor ama sürekli erteliyordum. Dolabı açıp giyecek bir şeyler ararken gayet düzgün katlanmış kıyafetlerin arkasına atılmış siyah kıyafeti görünce kaşlarım şaşkınlıkla havalandı.
Sanırım cidden Asya ablanın dediği kadar dağınık bir kızdım.
Elimi atıp ne olduğunu kestiremediğim siyah kıyafeti çekince gördüğüm elbise ile yavaşça yutkundum. Elimde Pusat'ın nişan gecesi giydiğim düz siyah elbise varken hızla bakışlarımı tavana diktim. Sanki tavandan elbisenin infazını vermek istiyormuş gibi bakarken kalkıp inen göğsüme yaklaştırdım elimdeki elbiseyi. Bakışlarım tavandan dolabımın kapağında olan aynaya kayarken göğsümün üstündeki elbiseyi iki elimle tutup üzerime doğrulttum.
Sanırım giyeceğim elbiseyi bulmuştum.
Herhangi bir şeyin bana travma yaşatmasına izin vermezdim artık. Basit bir siyah elbiseydi bu bana kötü bir anımı hatırlatamazdı. Yerine iyilerini koymayı öğrenmiştim.
"Leyla, hazır mısın kızım?" diyen annemin sesiyle elime aldığım kırmızı allığı hızla yanaklarıma dokundurup dağıttım. Ruju da dudaklarıma yedirince gayet az ve öz olduğumu düşünüyordum. Zaten aman aman hazırlanacağım bir yer de değildi.
Üzerimdeki siyah elbisemin etek ucunu düzeltirken derin bir nefes alıp elimle nefesimi kontrol ettim. Odadan çıkarken salonda Güneş ile oyun oynayan ki bu Güneş'i yere uzatıp karşısında anlamsız sesler çıkarmak anlamına geliyordu, Asya ablaya baktım. "Bizim en kısa zamanda alışverişe gitmemiz lazım" dedim elimle üstümü gösterirken. Kıyafetlerimin yokluğu yüzünden bir yıl önceki Leyla'ya kesin dönüş yapmış gibi duruyordum.
Bakışları Güneş'den bana dönen Asya abla tek kaşını kaldırdı "gerek var mı ki Yalova'da koca bir dolap düzmedik mi sana?" dediğinde elimi önüme düşen saçıma attım. "O tamamen çıkmış aklımdan" derken saçımı geriye atıp annemin odasına doğru ilerledim.
Tam kapıdan girecekken tekrar arkamda kalan Asya ablaya döndüm. "Sen emin misin gelmeyeceğine?"
Bugün hem kandildi hem de Hasan amcanın ölüm yıldönümü yaklaşıyor diye Sinem teyze kolları sıvamıştı. Kazan kazan yemek yapılacaktı hayrına evde oturmaktan sıkılmış olan annem ile de arkaşlarının yanında olsun ve biraz yardımımız dokunsun diye biz de gidiyorduk.
Başını aşağıya yukarı sallayıp gözlerini onaylarcasına kapatıp açtı "tatsızlık çıkmasın" dediğinde diyecek bir şeyim olmadığı için dudaklarım aşağıya büzülmüştü. Başımı hızla sallayıp annemin odasına girdim. Yatağında oturmuş beni bekleyen annemin üzerine giymesi için hırka çıkarayım diye düşünüp dolaba yöneldim. "Çok güzel olmuşsun."
Annemin aniden ettiği iltifatla birden bakışlarım sanki üzerimde ne olduğunu bilmiyormuş gibi elbiseme kayınca geri anneme baktım şaşkınlıkla, tamam belki giyerken tepki alacağımı sanmıştım ama asla tahminimdeki tepkilerden biri bu değildi.
"Alırken de çok yakıştırmıştım zaten. Eskisi gibi olmuşsun" dedi dolan gözleriyle yeniden açılmasını istemediğim konu yüzünden dolabın kapağını hızla açıp elime gelen ilk hırkayı aldım. Bakışlarım annem yerine işimin bitmesine rağmen kapatmadığım dolabımdayken "az kalacağız diye Asya abla o anın telaşıyla doğru düzgün kıyafet almamış yanına mecburen giydim" diye konuştum. Halbuki eve geldiğim ilk gece de gayet kendi isteğimle giymiştim pijamalarımı şimdi de bu elbiseyi. Ama annemin burada kalma konusundaki umutlarını daha da yeşertme niyetinde değildim.
"Uzat bakalım kolunu" deyip önünde diz çöktüm. Yavaşça hırkasını giydirirken bıkkın bir nefes verdi. "Kızım iyiyim giyebilirim mahvettin kendini benimle" dediğinde duymamazlıktan geldim. Burada kaldığım günler boyunca bundan başka bir şey yapmıyordum zaten. Anneme kendimce kusursuz bakmaya çalışıyor ama söz konusu konuşmak olunca iki kelimeyi bir araya getiremiyordum. Hırkasının önündeki düğmeleri iliklerken ellerini hızla ellerimin üzerine kapadı. "İstersen gitmeyelim."
Bugün bilmem kaçıncı kez kurduğu cümleyi yeniden duyunca derin bir nefes alıp ellerimi dizime yaslayarak ayağa kalktım. Aldığım nefesi sesli bir şekilde geri verirken elimi uzattım tutması için. "Bak bir daha dersen bu cümleyi Sinem teyzeye onu görmek istemediğini söyleyeceğim" dediğimde ikna edici olabilmek için gülümsedim. Elimi sımsıkı tutup ayağa kalktığında hızla koluna girdim. Evet, iyiydi ama ben bir kere korkmuştum elimde değildi artık telaşım.
"Ben senin için" diye konuşmaya başladığında devamını bildiğim cümleyi hızla böldüm." Benim için söyleme. Sorun yok çünkü orası benim için Sinem teyzenin evi aklına başka bir ihtimal gelmesin" yalandı. Söylediğim her şey yalandı.
Uyumadan önce en son baktığım pencere de uyanır uyanmaz baktığım pencere de aynıydı. Orası benim için Pusat'ın eviydi. O eve attığım her adımda etrafımı onun kokusu sarardı.
"Ben sen üzülürsün diye korkuyorum" diyen annemle başımı iki yana sallayıp gülümsedim. "Ben üzülmüyorum anne sandığın gibi bir şey de yok" üzülüyordum ve gayette sandığı gibi bir şey vardı. Ama olmadığına kendimi ikna etmek için önce çevremi ikna etmeliydim sanırım.
"Ya o kız da ordaysa" annemin kurduğu cümle ile gözündeki asıl telaşı fark etmiştim. Ahu ve Pusat'ı yanyana görürsem üzülürüm diye korkuyordu. Bunu görmek bir anlık iyi hissettirse de anında geçti. "Bilmiyorum gideceğiz, göreceğiz" dedim hala Pusat'ın nişan olayını bilmeyen anneme.
Benim röportajım başlar başlamaz fenalaştığı için haliyle devamını görmemişti. Onu herhangi bir şoktan da en azından şimdilik uzak tutmamız gerektiği için hiç konusunu açmamıştık. Annem de günlerdir nişanlı sandığı Pusat'tan koruyordu kendince beni. Açıkcası bu beni biraz da olsa mutlu ediyordu. O 'pişmanım' sözlerinin lafta olduğunu hissetmemek güzeldi. Güzeldi güzel olmasına ama artık çok geçti.
Benim şu hayatta asla yolundan dönmeyeceğim çizgilerim vardı. Karşımdaki kim olursa olsun doğruyu yapacaktım. Benim doğrumu. Şu an annemin kolunda olmamın tek sebebi de buydu. Kendi yüzüme içim rahat bir şekilde bakmaktı. Her gece kederle başımı koyduğum yastığa belki bundan sonra rahat rahat koyardım.
Yavaş yavaş odadan çıktıktan sonra Asya ablaya hızla bir "görüşürüz" demiş evden de çıkmıştık. Annem hastaneden çıktığından beri odasındaki yatak ve salondaki koltuk arasında mekik dokuduğu için şu an karşı komşuya gitmek bile onu mutlu etmişti.
Hem dışarı çıkmanın hem arkadaşlarını görmenin onu ferahlatacağını bildiğim için içim rahattı. Annem kolumdayken yavaş yavaş girdik bahçeye. Elim zile giderken annemle bakışlarımız buluştu. Yüzüme kondurduğum gülümseme ile rahat bir nefes alırken zile bastım. "Ay ben baktım kalkmayın hanımlar sakın" telaşlı sesini duyduğum Sinem teyzenin kapı açılınca yüzünü görmemle gülüşüm büyüdü. "Hoş geldiniz" deyip sonuna kadar açtığı kapıyla elini yavaşça kalbinin üzerine götürdü. "Ay şükürler olsun seni ayakta böyle sapasağlam gördüm ya daha ne isterim Tülay."
"Ha, beni görmeyi istemezsin yani" dedim gözlerimi hızlı hızlı kırpıştırıp sahte bi sinirle konuşurken. Sinem teyze sıcacık gülüşünü elinin tersiyle kapatırken diğer elini havada salladı. "İllahi kızım, senin burada olmandan daha mutlu eden bir şey olur mu hiç?" dediğinde bu sefer triplenme sırası içeriye geçerken annemdeydi. "Gördünüz mü saniyesinde sattı beni?"
Mutfaktaki kocaman tencerenin başındaki Esma teyzenin bakışları bize dönerken "hoş geldiniz" dedi gülümseyerek. "Ay hanımlar gördünüz mü Yaman kadınlar ayak üstü haşladı beni" diyen Sinem teyze ile annemin oturmasına yardımcı olduğum sandalyeden Sinem teyzeye dönüp hızla yanına adımladım. Yanağına kocaman bir öpücük koyarken "hiç kıyar mısın ben sana?" diye sordum gülerek. İtiraf etmeliydim ki bu hanımlar arasında açık ara favorim her daim kendisiydi.
Yüzündeki sıcacık gülümseme büyürken balkonda elindeki pirinç torbası ile gelen Zehra teyzeye döndü bakışlarımız. "Onu taşıyacak kimse yok muydu?" diye yükseldim birden. Hızla gidip torbanın bi ucundan tutarken Zehra teyze ise bakışlarını dışarıya çevirdi. "Oğuz'u çağırdık da Allah bilir nerede?" diye sordu. Çalışma saatleri daha esnek olduğu için ya da en küçük erkek olduğu için de olabilir ayakçıları genelde Oğuz olurdu.
"Nerede olacak yine o esmer cadının peşindedir" dedi elindeki tahta kaşığı sinirle havaya kaldıran Esma teyze.
Tam ağzımı açıp savunacaktim ki lafı ağzımdan annem almıştı. "Ne cadı diyorsun kıza? Ne istiyorsun şu kızdan anlamam ki?" diye sordu sona doğru sinirli çıkan sesiyle. Esma teyze torbadaki pirincin bir kısmını alıp ayıklarken "yıllardır süründürüyor benim biricik oğlumu" dediğinde bu sefer Sinem teyze atıldı lafa. "Erkek dediğin az burnu sürtecek. İyi yapıyor Sare kızım" deyip lafını bitirince mutfaktan çıktı. Bir an 'yani ben de iyi yapıyorum değil mi Sinem teyze?' demek istesem de dudaklarımı birbirine bastırıp sustum.
Bakışlarım Esma teyzeye döndüğünde bir yandan da sessizce eti doğrayan Zehra teyzeye bakmıştım. Esma teyze prinçleri tencereye atarken iki elini beline koyup mutfaktan çıkan Sinem teyzenin arkasından bağırdı. "Ay benim oğlumun burnu sürtmedi ki koptu artık o burun. KOPTU!"
Esma teyzenin isyanlarına gülmek istesem de dudaklarımı birbirine bastırdım. Annem elini havada sallarken "tam kaynana olmuş bu" dedi fısıldayarak. Yeniden içeri giren Sinem teyzenin uzattığı mavi yazmayı elime alırken kaosu bölmek istemezcesine sessizce "bunları da dağıtırım diye almıştım bu da seninki tak bakalım" dediğinde hızla yazmayı açıp üçgen yaptıktan sonra başıma attım. Hem böylelikle mutfakta da hijyeni sağlamış olurduk.
Yazmamı kundak başı dedikleri şekilde yaparken biraz geriye atıp öndeki saçlarımı da düzeltirken hala söylenen Esma teyzeye döndüm. "Senin oğlun da koşmasın o zaman peşinden. Kıza isyan edeceğine oğlunla konuş canım" dedim ocakta kaynamakta olan çaya ilerlerken. Sinem teyzenin hazır ettiği çay tepsisindeki bardakların çokluğuna şaşırsam da bir şey sormadan şu an mutfakta olan kişi kadar çayları doldurmaya başladım.
"Dinliyor mu ki sanki beni? Yatıyor Sare kalkıyor Sare. Hayır kızın umrunda da değil ki" diyen ocağın başındaki Esma teyzeye doldurduğum çayını uzattım. Böyle konuşmasına sinirlenmiyordum çünkü onun her şeyi dilindeydi. Konuşur konuşur Sare bir düşse ilk o koşardı.
"Sare akıllı kız. Annesinin kaderini yaşamaktan korkuyor."
Cümlenin sahibi geldiğimden beri yerdeki sofra bezinde et doğrayan Zehra teyze olunca bakışlarım ona döndü. Başını yaptığı işten çekmeden konuşmaya devam edince sadece benim bakışlarım değil annemlerin bakışları da dönmüştü Zehra teyzeye. "O pislik herif az mı koştu Fatma'nın peşinden. Hatırlamıyor musunuz?" Elindeki bıcağı annemlere doğrulturken birden yarım bir gülüşle bıcağı geri kesme tahtasının üzerine koydu. "Hatırladıkça sinirleniyorum."
Annemin derin bir iç çekmesi ile bakışlarım anneme döndüğünde kaşlarım çatılmıştı. Teyzemin yaşadıklarına şahit olmuştum ama bu konuyu normalde hiç açmadıkları için şaşırmıştım. Zehra teyzem ise aralarında annemden sonra bu olaylara en çok şahit olan kişiydi. Fatma teyzem ve Zehra teyze lisede aynı sıraları paylamış hala da arkadaşlıklarına devam ediyorlardı.
"Hatırlamaz olur muyum? İllalah ettirmişti babama kapıdan kovardık bacadan girerdi" dedi annem üzüntülü bir sesle. Eniştemin gençlik yıllarında teyzemin peşinde koştuğunu biliyordum ama hiç aklıma onları şimdiki Sare ve Oğuz ilişkisi ile bağdaştırmak gelmemişti.
"Ne yaptı sonra? İki çocukları varken başkasını seviyorum deyip terk etti onları. Neler yaşadılar bakma Zeynep'in büyük olmasına o kız kardeşlerden asıl büyük olan benim kara kuzumdu" dedi Zehra teyze kendi sorusunu cevaplayıp sonda derin bir iç çekerken. Haklıydı da Zeynep ablamın yanında Sare hep daha olgun kalırdı garip bir şekilde.
"Siz benim pırlanta gibi oğlumu o herifle nasıl bir tutarsınız?" dedi Esma teyze çayından bir yudum alırken. Onun hareketini görünce unuttuğum çayım aklıma geldi. Sessizce dinlediğim sohbeti bir yudum aldığım soyumuş çayımla dinlemeye devam ettim. Yardım ederim diye gelmiştim ama çay servisi dışında pek yardıma ihtiyaçları yokmuş gibi duruyordu.
Sinem teyze bu sefer Esma teyzeye dönerken yıkadığı taze fasulyeleri masaya koydu. Bıçaklardan birine uzanırken taze fasulyeleri doğramaya başladım. "Oğuz oğlum çok iyidir demeyin öyle" dedi Sinem teyze yine bu birbirinden fena kadınlar için ortayı bulmaya çalışırken.
Çalan kapı ile hızla ayaklanıp "ben bakarım" dedim kimse beni umursamayıp hala Sare ve Oğuz için hararetli hararetli konuşmaya devam edince omuzlarım çöktü. "Eskiye de bu kadar hızlı dönmeseydik keşke" diye fısıldadım kendi kendime. Eskiden de asla söylediklerimi umursamazlardı bir an kısa bir an değiştiler sanmıştım. Hızlı adımlarla kapıya doğru giderken "kim o?" demiş soruma cevap gelmeden hızla açmıştım kapıyı.
"Madem cevabı umursamadan açacaksın neden soruyorsun?" diye sorup sırıtan Oğuz'a ters ters bakmaya çalışırken yanındaki Sare'ye döndü bakışlarım. Gülümseyip kaşlarıyla unuttuğum yazmayı gösterirken "yakışmış" dedi. Elim belli belirsiz yazmaya giderken gülümsemiştim.
Ardından aklıma gelen şeyle baş parmağımı onlara doğru salladım. "İçeride koca koca kadınlar sizin için birbirlerini yiyorken siz utanmadan birlikte mi geldiniz?" dediğimde Sare anlamadığını belli edercesine kaşlarını çatarken Oğuz gayet iyi anlamış sabır dilercesine yüzünü sıvazlamıştı.
"Annem biraz halsizdi de bari sen git yardım et diye gönderdi beni" diye açıklama yapan Sare'nin alık bakışlarına gülüp artık içeriye geçmeleri için kenara çekildim. Oğuz bir anda Sare'nin elini tutunca benim de Sare'nin de şok olmuş bakışları kenetlenmiş ellerine kaydı.
"Ne yapıyorsun sen be?!"
Sare'nin hızla köpürmesini Oğuz'un rahat tavırlarla "içerideki kavgaya son veriyorum" demesi bölmüştü. Sare elini çekerken "abartma en fazla koluma girebilirsin" deyince buna izin çıktığı için sevinen Oğuz hızla girdi koluna. Onları arkamda bırakırken içeridekilerin tepkilerini kaçırmamak için hızla mutfağa girdim.
"Yok benim oğlum salak zaten" diyen Esma teyze ile dudaklarımı birbirine bastırdım anlaşılan konu hala değişmemişti. Tezgahın önünde domates soyan Sinem teyze "kimmiş gelen" dediğinde ben daha sorusunu cevaplayamadan kapıdan kol kola Sare ve Oğuz girmişti.
Herkes yaptığı işi bir anlık bırakıp mutfağa giren ikiliye bakarken "merhaba ey ahali!" diye bağıran Oğuz ve gülümseyip sessizce "merhaba" diyen Sare birazdan çıkacak krizden önce gayet masum duruyordu.
Hepimiz vereceği tepkiler için Esma teyzeye bakarken sanki az önce asıp kesen o değilmiş gibi bakışlarını çekip tencereye dönerken "merhaba" demişti sadece.
Bir elimle sessizce Esma teyzeyi gösterip şaşkın şaşkın bakarken annem gülerek omuz silkti. Sare yanımdaki sandalyeyi çekip otururken bir bıçak da ona uzatıp önümüzdeki kilolarca taze fasulyeyi doğramama yardım etmeye başladı. Oğuz istediği kaosu alamadığı için annesine bakmaya devam ederken Esma teyze sanki onlar içeriye hiç girmemiş gibi davranıyordu.
"Sinem teyze yapacak bir şey var mı?" diye sordu Oğuz kendini silkeleyip ciddi bir tavıra bürünürken. Soyduğu domatesleri doğramaya başlayan Sinem teyze ise işlerin ne kadarının bittiğine bakmak istercesine şöyle bir mutfağı kontrol etti.
Zehra teyze doğradığı etleri kavurmaya başlamış, Esma teyze ise üç büyük tencere pirinç pilavı yapmış sonuncu tencerenin başındaydı. Tek kalan malzemelerini doğradığımız taze fasulyeyken geri döndü Oğuz'a.
"Pusat'ı çağırsan çok iyi edersin oğlum Allah bilir benim telefonum nerede. Gelsinler, yemekleri doldurup dağtmayı biz yapacağız dedi sabah" dediğinde bakışlarımı sanki çok önemli bir iş yapıyormuşcasına doğradığım fasulyelerden kaldırmadım. Sıkılan annem de bize eşlik etmeye başlayınca üç kişi hızlı hızlı doğramaya başlamıştık.
"Ay Sinem geçen Yasemin geldi ya geçmiş olsuna" diyen annemle kaşlarım çatıldı. O kadar kişi gelmişti ki kim kimdi hatırlayamıyordum artık. Sinem teyze anneme döndüğünde konuşmaya devam etti. "Yeni kiracılarından bahsetti biraz zorlanıyorlarmış ben de adresini numarasını istemiştim elimizden bir şey gelir belki diye. Onlara da götürsün Pusat" diyen annemle hatırladığım konuşma yeniden içimi sıkmıştı.
"İyi hatırladın götürsün tabii adresi söyle ona" diyen Sinem teyze başını usul usul sallayıp doğradığı domatesleri balkona götürdü. Annem bana dönerken "telefonum sende mi?" diye sormuştu. Elbisemin cebi olmadığı için elime sadece kendi telefonumu aldığımı hatırlayınca başımı iki yana salladım. "Dur getiririm hemen" deyip ayaklandığımda sessiz sessiz fasulye doğrayan Sare'nin bakışları bir anlık beni bulup işine devam etti.
"Zahmet etme" diyen annemle elimi 'önemsiz' dercesine salladım. Balkona koydukları ocağı ayarlamaya çalışan Sinem teyze bana seslenince bir iki adımla balkon kapısına vardım. "Leyla kalkmışken benim odamda yazmalar var kenara ayırdığım kırmızı Sare'nin beyaz da Asya'nın onları da verebilcek misin sana zahmet?" dediğinde başımı hızla sallayıp önce Sinem teyzenin yatak odasına doğru adımladım.
Kapıyı açıp içeri girince etrafa bakındım yazmalar camın önünde açık halde duran ütü masasının üstündeyken hızla ayırdığı kırmızı ve beyaz yazmayı elime alıp arkamı döndüm. Bakışlarım yatağın başucundaki komodine değerken ayaklarım benden bağımsız oraya doğru adımlamıştı.
Sinem teyzenin başucunda Hasan amca ile olan düğün fotoğrafları varken gözlerim dolmuştu. Çercevenin içindeki gencecik Sinem teyzenin gülüşüne bakarken gözlerim Hasan amcaya değdi. Pusat yaş aldıkça iyiden iyiye babasına benziyordu.
Diğer çerçevedeki fotoğrafı gördüğümde dolan gözlerime buruk bir şekilde gülümsemem eşlik etmişti. Küçük Pusat'ın sırıtarak baktığı fotoğrafa parmak uçlarımla dokunurken hızla kendimi silkeleyip odadan çıkmıştım. Derin bir nefes alıp mutfağa girdim. Elimdeki kırmızı yazmayı Sare'ye uzattığımda kocaman gülümsedi. "Ay Sinem teyze çok güzelmiş bu" deyip hızla başına örttüğünde elimdeki beyaz yazma ile çıktım mutfaktan.
Kapıyı elimin tersi ile tıklatırken Güneş'in uyumuş olabilecek ihtimali ile zile basmamıştım. Bu sesi duyup açan Asya ablaya şaşırsam da kucağında gördüğüm Güneş ile ağzım şok içinde açıldı. "Bu nasıl bebek yahu?" dedim yine uyumayıp annesini delirten yeğenime bakarken. Asya abla derin bir iç çekerken kucağında pışpışlamaya devam etti.
"Beşikte sallasana" dediğimde Güneş'e dönen bakışları sinirle bana döndü. "Kullanmayacağım o beşiği" dediğinde ellerimi teslim olurcasına havaya kaldırdım. Anlaşılan abimle olan kavgaları hala sürüyordu ve ben gümbürtüye gitmek istemiyordum. "Annemin telefonunu alıp gideceğim" dedim masum masum konuşup ellerim hala havadayken. Geri geri adımlayıp kıstığım gözlerimi sinirli sinirli bakan Asya abladan çekmedim. Bu kadındaki inat çok başka bir seviyedeydi gerçekten de.
O an havaya kaldırdığım elimdeki beyaz yazmayı hatırlarken ondan en uzak noktaya koydum sanki bombaymış gibi "Sinem teyze yolladı hala unutmamış bak en sevdiğin rengi" deyip gülümseyerek geri geri yürümeye devam ettim.
Annemin odasının kapısına varırken hızla içeriye girip yatağının üstündeki telefonu alıp çıktım geri. Hala salonda dolanan Asya ablanın yanından geçerken konuşmaya cesaret edememiş olsam da tam evin kapısını kapatmadan önce "abimi göndereyim mi barışmak istersiniz belki?" diye sorup cevap olarak aldığım sinirli bir "Leyla!" cevabı ile hızla kapıyı kapatıp peşimden gelmesinden korktuğum Asya abla yüzünde koşarak karşı eve doğru ilerledim.
Tabii bu ilerlemem ayağıma takılan iple yeri boylamamla sonlanmıştı.
Dizimdeki ağrıyla yüzüm buruşurken sokağın ortasında nasıl ipe takıldığımı anlamadan kayan yazmamdan öne dökülen saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım.
Etrafıma bakınırken sokağın iki tarafından üç tane bücürük çıktı. "Abla ne yapıyorsun ya ipimiz koptu senin yüzünden?" diye ellerini iki yana açmış söylene söylene gelen küçük kıza hala yerdeyken çattığım kaşlarımla baktım. "Asıl siz ne yapıyorsunuz be?" dedim yerden doğrulmaya çalışırken. Hele bi kalkaydım o zaman görecekti bu bücürler.
Çocuklar hala bana bakarken yardım dahi etmemeleri ayrı sinirlendirdi. İnsan bi özür dilerdi be. "Kim bu?" dedi arkamda kalan erkek çocuk. Sabır dilenircesine gökyüzüne bakarken "bi kalkayım tek tek döveceğim lan sizi" diye yükseldim kendimden benim bile beklemediğim bir sinirle. Çocuk sevgisi de bir yere kadardı canım bu pişkin pişkin sırıtan veletlere sevgi gösterecek değildim.
"Leyla!"
Bakışlarım yakınımdan gelen sese dönerken Pusat telaşla yanıma koştu. Hala yerden kalkmadığımı fark edince hızla doğrulup avuclarıma dolan minik taşları söylene söylene sirkeledim. Çocuklar hala bana bakarken "kalktım şimdi bence kaçın" diye kıstığım gözlerimle tehdit etmekten de geri kalmamıştım. Yerdeki annemin telefonuna uzanan Pusat alıp cebine koyarken iyice yanıma adımladı. "İyi misin?" dedi hızla beni süzerken. Gözleri dizimde süzülen kana değerken yüzü buruşmuştu. "Ne yaptınız lan?!"
Az önce bana pişkin pişkin bakan iki çocuk ki diğeri arkamda olduğu için onu görememiştim. Pusat'ı görünce üç buçuk atmaya başladılar. "Valla Pusat abi ya mum ya para yapıyorduk biz bir anda koştu" diye hızlı hızlı konuşan erkek çocuğu yanındaki sarı saçlı kız böldü. İki elini göğsünde birleştirip ters ters bana bakarken "Pusatcığım arkadaşın deli danalar gibi koşmasaydı ipimiz kopmayacaktı" dediğinde az önceye nazaran sakinleşmiş olan içim yeniden kaynadı.
"Sen kime deli diyorsun be" diye kıza doğru bir adım atmıştım ki dizimin acısı ile iç çektim. Pusat bir kolunu önüme siper ederken bir adım daha atmamı engelledi. "Çocuklarla kavga etmeyeceksin değil mi?" diye sordu şaşkınlıkla havalanmış kaşları ile.
Gözlerini benden ayırmazken ben de gözümü o küçük sarı fareden ayırmıyordum. "Tabii ki de edeceğim bırak beni duymadın mı ne dedi?" diye yükseldim yeniden. Ben bile yirmi yaşına kadar abi demiştim be kendinden yirmi yaş büyük adama ismiyle seslenmek neydi?
Pusat'ın önüme siper ettiği kolu aşmak için dizimi bile umursamadan çırpınırken o küçük cadı sarı saçlarını savurup "bırak gelsin Pusatcığım" dedi yeniden. Bana 'bu kim?' demeyi biliyorlardı ama onu gayet iyi tanıyorlardı.
Önüme düşen saçlarımı yeniden hırsla kulağımınn arkasına sıkıştırırken "ay bir de Pusatcığım diyor" dedim bir anlık sinirle içimde tutamadığım cümle dilimden dökülürken.
Beni şaşkınlıkla izleyen Pusat'ın yüzüne yerleşen kocaman gülümsemeyi dahi görmüyordu gözüm. O bücürlerle kavga etme hırsıyla kararmıştı gözüm.
Hala sırıtarak beni izleyen Pusat'ı gösterdim elimle "adam senin baban yaşında be" dediğimde yüzündeki sırıtış anlık dondu.
"Ayıp oldu biraz" dediğinde dikkatimi dağıttığı için çatık kaşlarımla Pusat'a döndüm "sus yaşlı" dediğimde yeniden sırıtmaya başladı.
Olduğumuz durumdan neden bu kadar keyif aldığını sorgulamayı bir kenara bırakmışken bana bu sefer dil çıkaran kızla yine atılmıştım ki arkamda olan sessiz çocuk kızın yanına gidip kolundan çekiştirdi. "Ayıp yaptığın Eslem özür dile" dediğinde bakışlarım üçüncü çocuk olan erkeğe döndü.
"Hah aferin aranızda aklı başında olan biri varmış" dediğimde çocuk yüzüne kondurduğu gülümseme ile baktı bana. "Niye özür dileyeceğim bu deliden ipimizi kopardı" diye direten isminin Eslem olduğunu öğrendiğim çocuk 'deli' kelimesini yeniden bastırınca parmağımla göğsümü gösterdim.
"Bak şuradan böyle sinir fokurduyor" dedim iyice dellenirken. Sinirlenince cidden karşımda kim var umrumda olmazdı ve en çok da saygısızlık beni sinirlendirirdi. Şimdiki gibi.
"Eslem abicim uzatma git" diyen Pusat bakışlarını benden çekmeden konuştu. Yüzünde bir an silinmeyen sırıtışı yüzünden ters bakışlarımdan o da nasibini alırken gülüşü daha da büyümüştü. Eslem baş parmağını sallarken "sırf Pusatcığım için" dedi.
Gerçekten de hiç mi terbiye almamıştı bu kız? Yoksa hem canımın acısı hem sinirim yüzünden ben mi çocukla çocuk olmuştum bilmiyorum ama "cım diyen dilini koparırım oraya gelirsem" diye bağırdım iyice mahallenin huysuz orta yaşlı teyzelerine dönmüşken.
Pusat atmak istediği kahkahasını bastırmak için dudaklarını sıkı sıkı kapatırken hala beni tutmaya devam ediyordu. Sanırım son tehdidim küçük şam şeytanını korkutmuş olacak ki hızla geri geri adımladı.
Yanındaki çocukla beraber biraz uzaklamışken arkasını dönüp eliyle sokağı gösterdi. "Herkes duydu bana dilini koparırım dedin Eylül ablama söyleyeceğim seni" deyip koşarak giden kız arkasında gözleri sinirle fal taşı gibi olmuş beni bırakmıştı.
"Eylül ablam mı dedi o?" dedim elimle kızı gösterip Pusat'a dönerken. Vereceğim tepkiden korkarcasına başını sallayıp onaylayınca iki elimi hızla saçlarıma götürüp sabır çektim.
"Ay ablasından çektiğim yetmedi bundan da çektim yani" derken Pusat gülümsemeye devam ediyordu. Girdiğim sinir krizinden hala yanımızda dikilen çocuğun sesi çıkardı.
"Nasıl savundum ama seni? İstersen pansuman falan da yapabilirim."
Çocuğun cümlesinin sonunda göz kırpıp elini havalı olduğunu düşünürek saçlarına atınca ağzım şaşkınlıkla açıldı. "Aaa, ne olmuş bu mahallenin bücürlerine?" derken Pusat'ın saniyeler öncesine kadar sırıtan yüz ifadesi dağıldı.
"Defol lan" diye kızdığında çocuk koşarak gitti. Şaşkınlığım sinirimin dağılmasını sağlarken önüme siper edilmiş kolun sahibine döndü çatık kaşlarım. Bu ne ara bu kadar girmişti dibime?
Pusat'ın sinirli bakışları bana dönerken yumuşayınca benim ifademde hiçbir değişim olmadı. "Uff, çekil" deyip kolunu iterken dumura uğrayan Pusat'ın şaşkın bakışlarını umursamadan seke seke yürümeye çalıştım.
"Bekle yardım edeyim" dedi hızla yanıma gelip koluma girmeye çalışırken. Başımı iki yana sallayıp "hayırdır" dediğimde anında değişen tepkim şoktan alıp başka şoka sokuyordu onu.
"Az önce kıskandın beni" dedi şimdi söylediklerimi umursamadığını belli edip gülümserken "hem de küçücük çocuktan" dediğinde dizimi umursamadan yürümeye çalışırken bakışlarımı Pusat'a çevirmeden konuştum.
"Küçücükmüş neler dedi bana duymadın mı? Ayrıca ne kıskanacağım be seni? Hem onlar yüzünden düştüm hem iplerini kopardım diye azar yedim ya? Ne ipi sokağın ortasında ayrıca?"
Ardı ardına kurduğum cümlelerin arasında nefes dahi almamış seriye bağlamıştım resmen. Arkamdan yürüyen Pusat hangi soruma cevap vereceğini kestirememiş gibi anlık susunca umursamadan bahçeden içeriye girdim.
"Ya mum ya para yapıyordu çocuklar bakıyorum da iyice unutmuşsun buraları" dedi sonunda imali bir sesle konuşurken. Omuz silkip bahçede yürümeye devam ettim "unutmuşum" dedim bir an bile arkama bakmazken.
"Ayrıca beni tanımayıp niye seni tanıyorlar?" diye söylenmeye devam ettim. İçimdeki sinir hala tam anlamıyla dinmediği için bu kadar konuşuyordum onunla. Günlerdir sessiz kalıp kaçmıştım şimdi de öyle yapmaya devam ederdim ama sinir çeneme vurmuştu. El kadar bebe bana deli dana demişti ya.
"Bir yıl on iki gün yoktun. Herkes bir şeyleri unutuyormuş baksana" diye konuşan Pusat'ın sesini duyduğumda kalbim tekledi.
Olmadığım günleri mi saymıştı yani?
Sessiz kalıp vardığım kapıya hızla vurmaya başladım. Bir an bile açılmasa bu kapı arkamı döner ve arkamı dönersem çok da iyi şeyler yapmazdım. Pusat sesini çıkarmamasına rağmen bakışlarını hissederken tam zamanında açılan kapı ile minnetle baktım Sare'ye o ise çatık kaşlarla bakıyordu bana.
"Nerede kaldın?" diye sorup üzerime bakarken tozlanmış elbisemi görünce şaşkınlığını gizleyemedi. "Bu ne hal?" diye sorduğunda ben de üstüme bakıp terliklerimi çıkardım. "Düştüm" dedim önemsiz bir şeymiş gibi.
Mutfağa gitmeden önce banyoya doğru ilerlerken Sare de peşimden geldi. "Nasıl becerdin?" dedi bana bakarken çeşmeyi açıp elimi yıkadığımda bakışlarım Saredeydi.
"Ay ip çekmişler çocuklar takıldım düştüm işte" dediğimde kaşları havalandı inanmadığını belli edercesine. Ki bunda peşimden içeriye giren Pusat faktörünün de etkisi vardı.
"Hayırdır Pusat da mı çocuklarla ip tutuyordu?" dediğinde bir an onu öyle hayal edip gülecek gibi olurken aklıma dolanlarla "keşke!" diye yükseldim.
Sare bana 'iflah olmazsın' bakışları atarken "sonra anlatırım" deyip peçeteyi ıslatıp dizimi de sildim. Biraz kanamış ilk başta felaket sızlamıştı ama şu an çok kötü değildi Allah'tan. Dolabı açıp yarabantlarının hala aynı yerde olmasına gülümserken bir tane alıp küçük yaranın üstüne yapıştırdım.
Banyodan çıkarken odasından çıkan Pusat'ı görünce başımı hızla çevirip mutfağa doğru ilerledim. İçeri girince tüm bakışlar anında bana dönerken geç kaldığımı sorgulayacaklarını düşündüğüm hanımlar harıl harıl yemek yapmaya daldıkları için fark etmemişlerdi sanırım geçen süreyi.
Sinem teyzenin bakışları yeniden bana dönerken "yazman nerede kız beğenmedin mi yoksa?" diye sordu. O ana kadar unuttuğum yazmayı hatırlayınca elim hızla saçlarıma gitmişti.
Annem de bana dönerken "nerede kaldın?" diye sormuştu. "Ayağım takıldı düştüm de o esnada düştü herhalde yazma da" dedim sessizce. Buna rağmen her ağızdan çıkan "ne, nasıl?" sorularına bir bir cevap vermeye çalışırken arkamdaki Pusat anneme doğru adımladı.
Cebinden çıkardığı telefonu anneme uzattığında annem şok olmuş bakışlarla bir Pusat'a bir bana baktı. Gelecek ikinci bir azarlanmayı beklerken telefonu açıp Pusat'a geri uzattı. "Yasemin bir adres atmıştı baksana ona" dediğinde cidden pişmanlığının gerçek olduğuna gözlerimle şahit olmuştum.
"Anam kırmızı başlıklı kız" çoşkulu sesi kendinden önce gelen Oğuz ile hepimizin bakışı içeriye giren Sare ve arkasındaki Oğuz'a kayarken tutamadığım kahkaham dökülmüştü dudaklarımdan.
Sare yazmasını çekiştirirken içeriye giren Yusuf abi, Kağan abi ve Meriç abime bakarken hepsi herkesle selamlaşıp yemekleri doldurmak için tencerelerin başına geçti.
Aklım yazmamda kaldığı için evden çıkıp sokakta yavaş yavaş adımladım. Gözlerimle etrafı yoklarken bizim evin kapısına kadar gelmiştim. Derin bir iç çekip kaybettiğime emin olduğum yazmayı belki evde düşürmüşümdür diye düşünerek kapıyı tıklattım.
Asya abla bu sefer kucağı boş kapıyı açınca kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. "Uyudu mu?" diye sordum şaşkınlıkla. Başını usulca sallarken göz devirip "beşiğe girince anında uyudu" dedi. Duyduğum cümle gülmemi sağlarken koluma yediğim cimcikle susmuştum.
"Yazmamı gördün mü?"diye sordum konuyu dağıtırken. Asya ablanın bakışları salona dönerken geri bana baktı. "Çıkarken başındaydı diye hatırlıyorum" dediğine omuzlarım çöktü.
Geri dönmek istemediğimi fark ederek içeriye adımlayıp kendimi bi koltuğun üstüne attım. Tamamen kaybetmiştim ve Sinem teyze hediye ettiği için mahcup hissediyordum. Bu yüzden gitmek istemedim. Kendi kendimi bulduğum bahaneyle ikna etmişken gözlerimi kapatıp uzanmaya devam ettim.
Ne kadar bu koltukta uzanmıştım bilmiyorum gözlerimi Asya ablanın "Leyla" diye seslenmesi ile açıp doğruldum. "Uyuyor muydun?" dedi içeri girince üzülerek. Başımı iki yana sallayıp gözlerimi ovuşturdum.
"Yok öyle uzanmıştım" dediğimde başını hızla sallayıp üzerine giydiği tişörtü düzeltti. "Hadi bizi bekliyorlar" dediğinde anlamsız bakışlarımı yüzünde gezdirdim. Uyumamıştım ama düşünmekten beynim ağrıyordu adeta.
"Söylemediler mi sana? Hasan amcanın mezarına gideceğiz ziyarete. Annem Kağan ve Yusuf yemeklerle ilgilenecekmiş diğerleri gidecekmiş ben de fırsat bu fırsat gideyim dedim" diyince şaşkın şaşkın izlemeye devam ettim.
Gözlerimi kırpıştırırken ne diyeceğimi bilemiyordum. "Meriç aradı beni de annemin gelmeyeceğini öğrenince geleceğimi düşünmüş" hızlı hızlı konuşan Asya ablaya bir tepki vermem gerektiğini fark edince başımı hızla salladım.
Oradan oraya koşup hazırlanırken bir yandan da bana özet geçen Asya abla sessiz kaldığımdan ötürü başını kaldırıp bana baktı "sen iyi misin?" dediğinde hızla başımı salladım. "İyiyim ya yoruldum sanırım" dedim aklıma başka bahane gelmezken.
Kaçmak istediğim adamın yokluğumu gün gün sayışına hazırlıksız yakalandım o yüzden aklım başımdan gitti. Yeniden ne yapacağımı bilmez bir haldeyim diyemedim tabii.
"Gelince bir bitki çayı yaparım sana uyursun güzelce. Hazırsan çıkalım Güneş'i en son kucağıma alacağım uyanacak en azından uyuyabildiği kadar uyusun" diyen Asya ablayla bahane bulduğum için hızla kalktım oturduğum yerden.
"Uyandırma sen git ben kalır bakarım Güneş'e" dediğimde koluna takmaya çalıştığı saatinden bana döndü şok içindeki bakışları. "Sen ihmal etmezdin Hasan amcaya gitmeyi" dediğinde derin bir nefes verdim.
Hasan amca anılarımda hep çok güzel yerlere sahipti. Bir yıldır gitmediğim mezarına şimdi gitmek istememem kendimi berbat hissettirmişti. Kapının pervazına yaslanırken "Pusat'ı görmeye cesaret edemiyorum" dedim hiç kıvırmadan dümdüz. Babasının mezarı başında ne kadar dimdik dursa da gözündeki acıya her şahit olduğumda günlerce acısına ağlardım. Şimdi bu haldeyken onu öyle görme ihtimali beni korkutmuştu.
"Siz gidin gelin ben de giderim" dediğimde başını anlayışla salladı. Hem güne çok erkenden başladığımız için daha yeni öğleyi geçiyordu hayli hayli gider gelirdim. "Kalsın mı Güneş yanında uğraştırmasın?" diye bir bana bir beşikte mışıl mışıl uyuyan yeğenime baktı kararsızca.
"Ay saçmalama istersen Asya abla hem yeğen teyze başbaşa zaman geçiririz fena mı?" dediğimde gülümseyip sürekli boyattığı sarı saçlarını da bir tokayla toplayıp evden çıktı.
O çıkarken gidişini izlerken ne kadar güzel olduğunu düşünmüştüm. Buğday teni, kahverengi gözleri, yüzündeki belli belirsiz çilleri ile gözümde dünya güzeliydi. Açık kahve saçlarını sarıya boyattığı ilk üniversite yılları gözümün önüne gelirken beşikte uyuyan Güneş'e döndü bakışlarım.
"Ah senin bu annen ne yere bakan yürek yakandır bir bilsen."
Hızla yaptığım kahveyi yudumlarken Güneş'in odasında oturuyor maillerimi kontrol ediyordum. Gelen bağışlar için daha iyi bir sistem kuran Deniz sayesinde artık kafam çokça rahattı. Kitap hakkındaki olanları da kontrol edip telefonu kenara koydum. Koltukta uzattığım bacağıma bakarken havaya kaldırıp yara harekerlerimi kısıtlıyor mu diye şekilden şekile soktum bacağımı. Harika, gayet iyiydim bence. Garip bir şekilde yürürken azıcık sızlıyordu o kadar.
Açılan kapı ile bakışlarım içeriye giren annem Meriç abim ve Asya ablaya döndü. "Uyanmadı mı daha?" dedi şok olmuş bir biçimde sessizce beşiğe adımlayan Asya abla.
"Uyandı da iki defa salladım geri uyudu" dediğimde annemi koltuğa oturtan abim beşiğin uyuttuğunu duyunca sırıtarak döndü bize. Çıkacak kavganın kokusunu şimdiden alırken "oldu o zaman ben kaçayım" dedim yerimden kalkarken.
Annem şaşkınca bana bakarken "biraz işim var dışarıda" dediğimde başını usul usul salladı. Telefondan taksi çağırıp gelene kadar hazırlanmak için hızla odama gittim.
Çantama eşyalarımı koyarken bir tane de yazma koyup banyoya ilerledim. Kahveden dolayı rahatsız olmuş dişlerimi de fırçalamışken saçlarımı elimin tersiyle düzeltip çıktım evden. O an aklıma gelen şeyle üstüme dönerken hala üstümde olan siyah elbisemi değiştirmeyi unuttuğumu yeni fark ediyordum. Tam arkamı dönüp eve geri girecekken kapıda duran taksi ile hızla taksiye binmek zorunda kalmıştım. Hem evde olduğun düşündüğüm Pusat'a da çok görünmek istememiştim.
Taksiden inip çantamdan çıkardığım yazmayı başıma örterken arkamı dönüp taksiye 'bekler misin?' diyecekken basıp gitmesi ile şok içinde baktım arkasından. Bir şey demeden bildiğim yere kadar ilerlemeye başladım.
Önünden geçtiğim her mezara içimden dua ederken Hasan amcanın başucuna varmıştım. "Merhaba" dedim elimle mezar taşına dokunurken.
Şimdiden dolan gözlerimle ayak ucuna doğru ilerleyip orada durdum. Annem hep bizi ayak uçlarında durduğumuzda gördüklerini söylerlerdi.
Gözlerimi yumup ellerimi açarken ezbere bildiğim her duayı okumaya başladım. Buraya her geldiğimde içimde olan sıkıntı bu sefer yoktu. Sebebini içten içe ölümünün sorumlularının cezalandırıldığı için olduğunu biliyordum.
Açtığım ellerimi yüzüme sürdükten sonra kapattığım gözlerimi açtım. Gözlerimi açar açmaz da mavilerim şu hayatta en çok tanıdığım kahverengi gözlere çarptı.
Yüzündeki buruk gülümseme ile "amin" dediğinde şok içinde bakıyordum gözlerine.
Babasının mezarının başında dururken bir iki adımla yanıma vardı. "Hoş geldin" dedi bana değil mezar taşına bakarken. Ne diyeceğimi bilmezken zor bela yutkundum.
Bu sefer gözlerinde her burada olduğunda olan acıyı görmemiştim. Babasının intikamını almak acısını hafifletmemişti belki ama ruhuna dinginlik getirmişti. Gözlerindeki öfke kaybolmuştu.
Yanımda dimdik dururken başımdaki örtüyü düzeltip sessiz kalmaya devam ettim. "Babam görüyor değil mi bizi?" dedi bakışları daha yeni bana dönerken.
Başımı usul usul sallarken sessizce bir "evet" diyebildim sadece. Başını bir defa sallayıp yeniden mezara döndü.
"Baba oğlun beceriksiz çıktı hala gelinin yapamadı Leyla'yı."
Gözlerim şok içinde açılırken hızla Pusat'a döndüm. Ne dediğinin farkında mıydı acaba? Sanki Hasan amca karşımızdaymış gibi utanç içinde sessiz kalırken kaçacak delik aramıştım. "Yeri mi sence?" dedim sessiz ama sinirli bir şekilde. Nerede olduğumuzun bilincinde değildi herhalde.
"Hep senin elinden tutup buraya geleceğimiz günü düşündüm" dedi kızmamı umursamadan.
"Babama geleceğimiz günü" dediğinde sesinin az önceye nazaran daha kötü çıktığını fark edince elim belli belirsiz havaya kalktı. Koluna dokunup 'buradayım' deme isteğimi zor bela zapt edip geri çektim elimi. Değildim burada falan iki üç güne gidecekken bu olanlar, olmamalıydı.
İçimden Hasan amca ile vedalaşıp hızla mezarlığın çıkışına doğru ilerlemeye başladım. Adımlarımı bir an bile yavaşlatmazken taksiyi aramak dahi aklıma gelmiyor hızlı hızlı yürüyordum.
Başımdaki yazma düşmeye yakınken bunu da kaybetmemek için elime alıp çantama attım. Ayaklarımı adeta yere vura vura yürürken yanıma yaklaşan arabayı görmezden geldim.
Pusat arabanın camını açıp "bin hadi" dediğinde daha da hızlandım. Kollarımı göğsümde birleştirirken sanki hiç duymamışım gibi çenemi dikerek yürümeye devam ettim. Bacağımdaki sızıyı sinirim sayesinde göz ardı edebiliyordum şimdilik.
"Leyla eve kadar böyle yürürsen sabaha varırsın artık" dedi bezmiş bir sesle. İyi bezdiyse çekip gidebilirdi ben yürücektim arkadaş o kadar.
Saçımı savurup umursamadığımı belli ettiğimi umarken daha da sert bastım yere. Pusat'ın yavaş yavaş sürdüğü arabasıyla yanımda ilerlemesine göz devrimek istesem de görmemezlikten gelmeye devam ettim.
"Dizin ağrımıyor muydu senin?" diye sordu bu sefer çocuklarla ettiğim kavgayı hatırlayıp gülümserken. Omuz silkip yürümeye devam ederken sesi kesilmişti.
Çaktırmadan yana bakarken görmediğim arabayla kaşlarım çatıldı. Ne kadar hızlı yürümüştüm öyle de geçmiştim sonunda. Hiç umursamadan daha da hızlanarak yürümeye devam ettim.
Bir anda belime değen ellerle çığlık atacaktım ki biri beni resmen omzuna atınca o çığlık şokum yüzünden ağzımdan çıkamamış resmen ağzım açık kalmış bir şekilde görüş açıma giren kalçaya baktım şaşkın şaşkın. "Benden günah gitti artık keçi" diyen Pusat'ın sesi ile girdiğim şoktan çıkıp debelenmeye başladım.
Kız kaçırıyorlardı!
"Bırak beni bırak valla bağırırım kız kaçırıyorlar diye" söylenip debelenirken bir milim bile kımıldayamamıştım. Pusat geri dönüp ilerlmeye başlarken duymuyormuş taklidi yapma sırası ondaymış gibi rahattı.
Dikkatini çekmek içim yumruk yaptığım ellerini sırtına vurmaya başlarken "bırak beni" diye de söylenmeye devam ediyor bir yandan da ayaklarımla vurmaya çalışıyordum artık neresine denk gelirse.
"Iskaladın" dedi keyifli bir sesle. "Genelde göğsüme vurmayı tercih ederdin."
"Bırakırsan göğsüne de vururum" dedim attığı lafı umursamadan söylenmeye devam ederken. Arabanın kapısını açarken tek eliyle beni zapt etmesine şaşırdığım için bir anlık sesim kesildi.
Bunu fırsat bilen Pusat beni koltuğa oturturken üstüme eğilip emniyet kemerini de taktı. İşini bitirmesine rağmen uzaklaşmazken gözlerini gözlerime dikti. "Az uslu dur."
Bakışlarımı ondan çekip kollarımı göğsümde birleştirirken gülüşünü yakınımdan duydum ama yine de başımı çevirmedim. Bu kadar yakınımda kokusu burnumdayken başımı çevirmemek benim için en hayırlısıydı.
Arabanın kapısını kapatırken hızla önden dönüp koltuğa oturunca elimi kapı kulpuna attım. Açılmayınca şok olmuş bakışlarımla baktım Pusat'a.
"Kaçamayacaksın bu sefer" dedi bakışlarını yoldan bir an bana çevirirken. Tekrar yola baktığında kollarımı göğsümde birleştirdim yeniden. Madem bu kadar ısrar etmişti götürseydi eve artık ne yapalım.
"Nereye gidelim?" diye sordu yüzündeki gülümseme ile bana dönerken. Sanki arabaya zorla bindirmemiş de güle oynaya yola çıkmışız gibi sorduğu soruya şaşırmayı bir kenara bırakmıştım. İyice uzaklaşırken mezarlıktan başımı cama çevirdim.
"Sorum cevapsız kaldığına göre ben seçeyim istiyorsun tamamdır" diye kendi kendine konuşurken de bakışlarımı camdan çekmedim. Şu an sadece eve gitmek yarın da eşyalarımı toplayıp Yalova'ya dönmek istiyordum. Burada kaldığım her an asıl yuvamı hatırlıyor bu da geri dönüşümü zorlaştırıyordu.
"Çok güzel bir yer var aklımda" dedi yeniden gülümseyerek. Bakışlarımı camdan çekip "deli misin?" dedim dümdüz bir sesle. Soracak başka hiçbir şey bulamamıştım artık bu durum karşısında.
Başını hevesle sallayıp beni onayladı. İsyan edercesine "deliyim, delirttin sonunda beni" dediğinde burnumu havaya diktim hızla.
"Ben hiçbir şey yapmadım senin deliresin varmış" dediğimde histerik bir kahkaha atmasına sebep olmuştum.
"İlk gördüğüm andan beri vardı."
"Çek kenara ineceğim çakma Mecnun" dedim hızla yerimde doğrulurken. Sessiz sessiz oturmak bile olmuyordu. Sabahtan beri kurduğu aşığım aşığım cümleleri beni delirtmişti. Madem aşıktı biz neden bu haldeydik? Aşkı bu kadar acı olmak zorunda mıydı?
"Konuşacağız Leyla en azından bir kere oturup konuşacağız" diye diretince artık sabahtan beri oynayan sinirlerimin yeniden tavan yaptığını hissediyordum. Böyle emrivaki yapabileceğini sanıyorsa bana oldukça yanılıyordu. "Çek dedim sana" diye bağırdım yeniden.
Bakışları ciddi miyim diye beni bulurken yüzümdeki ifadeyi görmesi yol kenarındaki araziye girip el frenini çekmesine sebep olmuştu. Buraya kadardı sabrım benim de. Hızla arabadan inerken elimi saçlarıma atıp sakinleşmeye çalıştım.
Pusat'ta arkamdan indiğinde hızlı hızlı atan kalbim resmen göğsümü yırtmak istiyor gibiydi. "Derdin ne ya senin?" diye bağırdım arkamı dönüp benden bir kaç adım uzakta olan Pusat'ın üstüne üstüne yürürken.
Bir an bile şüphe etmeden gözlerime bakarken "sensin" dedi.
"Benim, ha" dedim ağzımdan çıkan ha bir kahkahayı anımsatırken. "Her şey bitti gitti yeni mi düşdün benim derdime?" dedim esen rüzgar saçlarımı dağıtırken artık gözümün önünde uçuşan saçlarım bile umrumda değildi.
Madem konuşmak istiyordu gayet konuşabilirdik şimdi burada. En azından içimdeki her şey tamamen bitmiş bir şekilde giderdim bu şehirden.
"Ben hep senin derdindeydim Leyla" dediğinde gayet sakin tavrının bende bir karşılığı yoktu. İçim cayır cayır yanıyordu adeta.
"O yüzden bir sabah uyandım yoktun değil mi?" dedim bu bir sabahı iki defa yaşamışken. "Bir sabah uyandım kar yağmış elimde seviyorsun diye limonlu kek koştum kapına ne duyayım Pusat bey bir hoşçakal demeden çekip gitmiş" elimi savura savura konuşurken bir yandan da içim içime sığmıyor yerimde duramıyordum.
"Gittim çünkü mecbur kaldım. Seni tekrar görsem senden vazgeçemezdim. Sahi vazgeçemedim de iki senenin ardından bıraktım her şeyi. Vazgeçtim babamın intikamından geldim yanına. Geldim, yanında başkası vardı Leyla" cümlesinin sonuna doğru hatırladığı şeyle o da benim gibi yükselmişti.
"Ben senin için her şeyi yakıp gelmişken sen bana bakmadın bile. Gözlerin Gökhan'ı arıyor ona gülüyordun" dediğinde zor bela yutkundum. Evet, o zamanların tek sorumlusu bendim ama o da bir nişan ile gelmişti karşıma.
"Gökhan mı şimdi bahanen?" dedim elimi saçlarıma daldırırken. "Her şey bitti benim iki defa görüştüğüm Gökhan'a mı geldi konu?" dedim sesim daha da yükselirken.
"Sen onun için beni karşına aldığında gittim ben Leyla. Biz seninle mutlu mesutmuşuz da ben çekip gitmişim gibi konuşamazsın" dedi eliyle göğsünü gösterirken. "Sen bir yumruğu da onun için bana attığında ben vazgeçtim kendimden."
Gözündeki acı nefesimi keserken burada bile 'senden' demiyor oluşu bir an sakinleşecekmiş gibi olmamı sağlasa da hatırladığım anlar sinirimi yeniden harlıyordu.
"Gittin Ahu'ya değil mi? Nasıl pişmandım biliyor musun sen? Her gün bekledim gelmeni gelse de özür dilesem dedim. Sen ne yaptın nişanlanacağım dedin" dedim parmağımı her sorumda biraz daha sallarken.
"Sana geç kaldığımı anlayınca bari çıktığım yolu tamamlayayım dedim, intikamımı aldım" dedi çenesini havaya dikip burnunu sinirle çekerken. İkimiz de sinirden delirmiş gibiydik artık.
"İyi bravo sana aldın intikamını. Gittin Ahu ile nişanlandın" dedim sanki tek yolu buymuş gibi yaptığı şeyin üstüne yeniden bastırırken.
Bu sefer göğsünü gösterme sırası bendeymiş gibi elimi küt küt atan kalbimin üstüne koymuştum. "Ben senin nişan tepsini tuttum be" dedim şimdiye kadar bağıra bağıra çıkan sesimin bu cümleyi söylerken kısılmasını ben de beklemezken.
"Bilseydim" diyebildi sadece acı içinde. Elimi kaldırıp sustururken son gücümü de içimdekileri dökmek istercesine kullandım.
"Evden kovuldum bilmediğim şehirlerde yaşamaya çalıştım bir kere baktın mı arkana? Her Allah'ın gününe seni göreceğim umuduyla uyandım ben bir kere geldin mi?" dedim artık vücudumdaki tüm dermanın çekildiğini hissederken.
"Geldim" dedi bir adım atarken sesi o kadar netti ki tüylerimin ürperdiğini hissettim.
"Mardin'e de geldim, Yalova'ya da geldim. Balkonuna mavi balonda bıraktım. Seni ilk günler kaldığın köy yüzünden bulamıyorum diye kafama sıkacak raddeye de geldim" dedi her cümlesinde biraz daha yaklaşırken.
"Sendin" dedim yüzümde canlanan belli belirsiz bir gülüşle sesim adeta fısıltı gibi çıkmıştı. Kaşları çatılırken "ne bendim?" diye sordu.
Bilmiyordu ki o gün kimse bana inanmamış, deli muamelesi yapmıştı. "Mavi balonu bırakan kişi" dediğimde başını usul usul salladı.
"O gün de yanında o vardı. Buraya bir yıl sonra geldiğinde yanında olduğu gibi" deyip yeniden sinirlenip yükseldiğinde ben çoktan dağılmıştım bile.
"Başka adam yüzünden gitmemi sağlarken geldiğinde de başkası vardı yanında" dedi yüzü acı içinde buruşurken. Son kelimesi ile bir adım daha atmıştı ki bir anda aramızdaki mesafeyi kapatıp dudaklarımı dudaklarına kapatıp daha fazla konuşmamasını sağladım.
Elleri havada kalırken hiçbir karşılık vermediği bir kaç saniyenin ardından kendimi çekerken gözlerimdeki hayal kırıklığı ile baktım yüzüne.
O an gördüğüm şok içindeki yüz ifadesine bakarken bir adım gerilemiştim ki Pusat belimden tuttuğu gibi beni kendine çekip yeniden birleştirdi dudaklarımızı.
Belimdeki eli beni adeta kendi ile bir bütün yapıp hiç ayırmak istemiyormuşcasına sararken ellerimi boynuna dolayıp öpüşüne karşılık verdim.
Diğer eli saçlarıma giderken sanki beni öylesine öpen o değilmiş gibi usul usul okşadı. Birbiri için atan kalplerimiz sonunda kavuşmanın sevinci ile atıyordu şimdi daha bir farklı. Yerinden çıkacak sandığım kalbimin sesine onunki eşlik ediyordu.
Öpüşü derinleşirken kendimi kaybediyor gibi hissedip güç almak istercesine saçlarına çıkardığım elimi sıktım. Belindeki eli olduğu yeri okşarken iyice içim hoş olmuş kendimi geriye doğru atarken de dudaklarımı ayırmaya kıyamamıştım.
Sırtım arabanın kaputuna değerken bacağımda hissettiğim elinin soğukluğu ile ürpermiştim adeta. Diğer bacağımı bacağına sarıp biraz daha çektim kendime.
Göğüslerimiz çarpışırırken nefeslenme ihtiyacı ile ayırdı dudaklarımızı. Yoğun bakışları altında kıpkırmızı olduğumu biliyordum. Yüzümdeki gülümseme daha da büyürken durdurmak için alt dudağımı dişlerimin arasına aldım.
"Sana deliler gibi aşığım" diye fısıldadı gözlerini gözlerimden ayırmazken
Başımı usulca sallamıştım bildiğimi göstermek için. Her ne kadar bunu ilk defa duyduğum için heyecandan ölecek gibi hissetsem de biliyordum. Her hareketi ile göstermişti bunu.
"Sana deliler gibi aşığım" dedim ben de nefesimi hala düzene sokamamışken. Bir an gözleri parlayıp benden uzaklaştığında hafifçe sırtımı yasladığım kaputtan doğrulup ne yaptığına bakmaya başladım.
Bir elim sanki elim orada olmasa çıkıp gidecekmiş gibi atan kalbimin üstündeyken bakışlarım ne yaptığını anlamadığım Pusat'taydı.
Pusat ise bir anda kollarını açıp iki elini de gökyüzüne doğru kaldırırken "Allah'ım şükürler olsun" diye bağırmıştı. Bunu asla beklemediğim için şok olmuş bir şekilde bakarken kocaman bir kahkaha attım bu şapşal haline karşı.
Başımı omzuma doğru hafifçe eğerken gözlerimi kırpıştıra kırpıştıra izliyordum yeniden rotasını bana çevirip dağılmış bir şekilde yanıma adımlayan adamı. İyice yanıma yaklaşıp belimin iki yanından tutup kaputa oturttuğunda bakışları elbisemi buldu.
"O gece yapamadığımı yaptım" dediğinde hatırlamasına şaşırmamıştım artık. Kollarımı yeniden boynuna sararken alnıma hasret dolu bir öpücük kondurdu. "Çok özledim" dedi bir fısıltıyı andıran sesiyle.
"Kavuştuk" dedim yüzümdeki kocaman gülümseme ile.
Kavuşmuştuk onca yaşanılandan sonra onca acıdan sonra birbirine bir an bile ihanet etmeyen birbirinden uzakta aşklarını yaşatan o iki kişi olarak sonunda kavuşmuştuk. En çok biz hak ediyorduk kavuşmaları. Alnımdaki dudağını çekmezken bir kere daha öptü sanki yetmiyormuş gibi.
Oturduğum yer sayesinde bacaklarımı sımsıkı Pusat'a sararken iki eliyle beni tutup kucağına aldı ve arabaya doğru ilerlemeye başladı.
Başımı usulca omzuna yaslayıp boynuna hayalini kurduğum gibi minik minik öpücükler bırakmaya başladım. Arabanın kapısını açıp benimle birlikte binerken burnumu boynuna yaslayıp mest olduğum kokusunu içime çektim. Benim evim burasıydı.
Benim yuvam Pusat'tı.
Onun bana hasretle bakan kahverengileriydi. Beni sanki tüm kötülüklerden korumak ister gibi sardığı kollarıydı. Beni sabırla büyüttüğü göğsüydü.
Ben aylardır içimde yanan yangını onun kollarında söndürmüştüm. Saçıma değen öpücüğü ile gözlerimi kapattım. Ömrümü sonuna kadar burada geçirebilirdim. İçimdeki tüm ağırlık gitmiş bahar gelmiş gibi her yanımda çiçekler açtırmıştı.
❄️
Merhabaa, sonunda kavuştularr. Nasıl hissediyorsunuz? Ben o kadar heyecanlandım ki bu bölümde sürekli ara verip salak salak sırıttım..
Kavuşmaların en güzeli de onların hakkıydı gerçekten de aşıklarına aşığım.
Keyifli okumalar diliyorum EN ÇOK YORUMLARINIZI MERAK ETTİĞİM BÖLÜM olduğu için bol bol yorumlarınızı bekliyorum.
Görüşürüzz.💖
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 36.53k Okunma |
2.07k Oy |
0 Takip |
37 Bölümlü Kitap |