
"Anne çantam nerede?"
"Anne kolyemi bulamıyorum?"
"Anne hırkam yıkamada mı?"
Ardı ardına sorduğum soruların hepsine annem nereye koyduysan oradadır minvalinde cevap verdiği için bir yandan evin içinde koşuşturuyor bir yandan da hazırlanmaya çalışıyordum. Üstüme giydiğim siyah düz ve dizlerimin altında biten elbisenin üstüne giyebileceğim bir hırka arıyordum ama tüm hırkalarım elele verip evden kaçmış gibiydiler. En son pes edip çokta soğuk olmamasını umdum. Çantama da bir iki eşyamı attığımda iki saattir yana yakıla aradığım kolyemin masanın üstünde görünce derin bir nefes alıp onu da taktım.
Telefonuma gelen mesaj bildirimi ile koşa koşa aynanın önüne geçip ellerimle saçımı son kez düzelttim. Odadan çıkarken bir yandan da Gökhan'dan gelen sokağın başındayım mesajına çıkıyorum yazmaya çalışıyordum. "Anne ben çıkıyorum" salona doğru seslenip kapıya giderken annem de arkamdan "aman dikkatli ol kızım bir şey olursa hemen bizi ara kendine dikkat et güzel güzel eğlen" cümlelerini sıralıyordu.
Evin kapısını kapatırken konser alanı ters bir yerde olduğu için almaya gelen Gökhan'ın arabasına doğru ilerledim. İçime garip bir his çökerken açık saçlarımı omuzlarımdan sırtıma attım. Arabaya varmışken ön koltukta birini daha görmeyi beklemiyordum. Arka koltuğa binip gülümseyerek "merhaba" dedim. Bir yandan da lotodan çıkan arkadaşı süzerek. Gökhan arabayı çalıştırmadan önce hafiften arkasını dönüp konuştu. "Umut da bizimle gelecek söylemeyi unuttum."
Kafamı gelişi güzel sallarken isminin Umut olduğunu öğrendiğim çocuk arkasını döndü. "Merhaba ben müzik grubundan tanıştığımıza çok memnun oldum." simasını yavaş yavaş hatırlarken Ezgi'nin beğendiği solist olduğunu anımsadım. Uzattığı ele karşılık olarak elimi uzatıp "Leyla ben de memnun oldum." demiştim. Kısa tanışmamızdan dikkatimi telefonuma gelen bildirim dağıtmıştı. Bugün bizimkiler dağa pikniğe gideceklerdi. Oradan fotoğraf atıp gelmediğim için çok şey kaçırdığıma dair abartılı cümleler kurmuştu Oğuz bu haline gülümserken ben de anlık bir fotoğraf çekip gruba attım. Pişman olmadığım belli olsundu.
Telefonu kapatıp öndekilerin muhabbetini dinlemeye başladım. Umut siyah saçlı kahverengi gözlü pırlanta küpeli ve yaptığı simsiyah kombinin üzerine giydiği deri ceketi ile solist havasını buram buram veriyordu. Kafamda onları Ezgi ile tanıştırıp sevgili yapıp üstüne evlendirirken dinlediğim sohbetten kopmuştum bile. Araba durunca daldığım hayal dünyamdan Ezgi'nin nikah şahidi olduğum kısmında ayrıldım. Etrafıma bakındığımda konser alanına yakın olduğumuzu fark ettim. Buralar bile tıklım tıklımdı. Gökhan kapımı açınca ağzımdan ufak bi kıkırtı kaçtı. "Hanımefendi buyrun" kibarlıktan kırılacaktı birazdan. Umut arkasından gelip ensesine vurunca tüm havası dağılmıştı. Bozuntuya vermeden uzattığı elini tutup indim arabadan.
Gökhan'ın tişörtünü annesiyle pazara gidip kaybolmamak için tutmuş küçük bir çocuk gibi tutuyordum. Onunda önündeki Umut daha da önlere gitmek için insanların arasından sıvışıyordu. Biz de onu takip ediyorduk. Hissettiğim bakışların altında bir tık rahatsız olmuştum. "Burada duralım yeter işte" dedim sesimi Gökhan'a ulaştırmak için biraz yükselterek. Kafasıyla beni onaylayıp Umut'un omzunu dürtmüştü. Sonunda durduğumuzda bizimle beraber sahnede dolmuş şarkılar söylenmeye başlanmıştı. Yüzümdeki sırıtışla ki en sevdiğim şarkıları bir bir dinliyordum bir o yana bir bu yana sallanıyordum. Yanımdaki Gökhan yüksek sesle şarkılara eşlik ederken beni kendine doğru çekmişti. Etrafımdaki insanlardan biraz uzaklaşmak için mantıklı bir hareket olduğunu düşünürek yaklaştım Gökhan'a bir kolunu omzuma atıp bir elini havaya kaldırmış eşlik etmeye devam ediyordu.
Ufacık huzurlu anımızı önümüzdeki Umut bölmüş elindeki nereden bulduğuna dair en ufak bi fikrim olmadığı alkol şişelerini Gökhan'a uzatmıştı. Çölde su bulmuşcasına sevinen Gökhan'a göz devirdim. Çevremdeki erkekler kadın yanında alkol almadığı için Gökhan'dan da böyle bir jest beklemiştim saçma sapan bir şekilde. Ama o bana da ikram ettiğinde gülmeden edemedim. İlk ve tek alkol aldığım gece aklıma dolarken ki bu Yusuf abinin nişanına tekabül ediyordu ertesi sabah ettiğim yeminleri bir bir hatırladım. "Kullanmıyorum" dedim bunu duyan Gökhan omuz silkip içmeye devam etti.
Hafif çakır keyif olmuşlardı bile etrafımızdaki insanlarla arkadaş olmuş Gökhan onlarla dans ediyordu. Kendimi anlık yalnız hissetmiştim kollarımı göğsümde birleştirip tek başıma da şarkıların tadını çıkarabileceğimi kendime hatırlatıyordum. Hem o kadar güzel bir atmosfer vardı ki gün batmaya başlamış gökyüzü tupturuncuydu en sevdiğim şarkılara eşlik ediyordum. Umut yanıma geldiğinde yanında Gökhan'ı görememiştim. Tam Umut'a Gökhan nerede diye soracaktım ki bir kolumu tutup içinde ne varsa önüme dökmüştü. Şu hayatta en tahammül edemediğim şeylerden biriydi birinin kusması üstüme sıçramasın diye kendimi geriye atarken yorgunluktan düşecekmiş gibi olan Umut'u da bırakmak istemiyordum. Arkamı dönüp o iğrenç manzarayı görmemeye çalıştım bir yandan da çantamdaki su şişesini bulup arkama doğru uzattım. Umut'un aldığını hissedince de hızla Gökhan'ı gözlerimle aradım. Gerilmiştim, fazlasıyla.
Gökhan bizden bir kaç insan ötede bir kız grubunun videosuna dahil olmuş dans ediyordu. Gördüğüm manzarayı normal şartlarda kıskanmam gerekirdi belki ama ben sadece öfkeyle dolup taşıyordum. Eğlenmek için geldiğim yerde iki çocuğa bakıcılık yapıyordum resmen. İnsanlara çarpa çarpa Gökhan'a ulaştım. "Umut kusuyor çok kötü oldu" sesimi olabildiğince yükseltirken Gökhan duymamıştı tekrarladım cümlemi daha da yüksek bir sesle. Bana göz ucuyla bakıp "eğlence yeni başlıyor ya" demişti ağzını yaya bu tavrıyla zaten gergin olan her hücrem çığlık atıyordu adeta. Bir elimle Gökhan'ın ensesinden tutup sertçe kendime çevirdim. "Eve gidelim Umut kusuyor." tekrar bağırdığımda yüzünü buruşturdu. Kaşlarımla ileriyi gösterip "hadi" diye emri vaki konuştum.
Omzunu silkip küçük bir çocuk gibi mızmızlayarak konuştu. "Ama daha bir sürü şey yapacaktık hem ben çok eğleniyorum" an itibariyle sabır sınırlarımın sonuna gelmiştim. Çok bile dayanmıştım. "Ben gidiyorum ne haliniz varsa görün." Gökhan'ı arkamda bırakıp insanlara çarpa çarpa çıkışa doğru yürüdüm. Midem o kadar bulanıyordu ki bir elimle karnımı tutmuş bir elimi de önüme siper etmiştim. Peşimden geleceğini falan zaten düşünmüyordum ama gelmemesi de kendi kotasını doldururdu.
Çıkışa tamamen yaklaşmış müzik sesi azalmıştı. Burada boş taksi bulmam imkansız gibi bir şeydi. Otobüsler de gelmiyordu buraya kadar. Gökhan 'a bilmem kaçıncı kez sövmüşken çantamdan telefonumu çıkarıp abimi aradım. Bir kaç çalışın ardından "ha gülüm" sesini duymuştum. Normalde bu seslenişine gülerdim ama o kadar midem bulanıyordu ki kendimde değildim. "Döndüyseniz beni almaya gelebilir misiniz diyecektim de boş taksi bulmak imkansız gibi duruyor" dedim tek nefeste. Abim haşur hışır seslerinin arasından konuştu. "Abicim biz daha buradayız dönene kadar çok geç olur ama Pusat abin dönmüştü erken onu ara gelsin alsın seni" duyduğum her bir kelime ile yüzüm daha da asılmıştı. Bir kaç onaylayıcı mırıltıyla kapattım telefonu. Tamamen çıkmış kaldırıma çökmüştüm. Otostop çekmek mi Pusat abiyi aramak mı yoksa eve kadar yürümek ki bu belki de saatler sürecekti arasında tercih yaparken en son kötü ihtimaller arasından en kötüsünü seçerek Pusat abinin numarasına dokundum. Derin bir nefes alıp arama tuşuna bastım.
Telefon çaldıkça kalbim de bir o kadar hızlanıyordu. Tam umudumu kesecektim ki Pusat abinin "Alo, Leyla" sesi doldurdu kulağımı. Bir an için neden aradığımı unutmuştum. Kafamı iki yana sallayıp kendimi toparlayıp konuşmaya çalıştım. "Pusat abi ben abimi aradım da beni almaya gelebilir mi diye onlar daha dönmemişler rica etsem sen gelebilir misin abim dedi seni ararsam-" ben daha kendimi açıklarken Pusat abiden gelen "konum at" cümlesi benim kurmaya çalıştığım belli belirsiz cümleyi kesmişti. Sanki görecekmiş gibi kafa sallayınca sonra tamam demeyi akıl etmiştim ama geç kalmıştım bip bip sesi gelince kulağıma pişmanlıkla dolup taştım. Yürümek bile daha makuldu cidden. El mahkum konum atıp telefonumu kucağıma koydum. Ayak bileklerimi ovarken bir yandan da son suyumu Umut'a vermenin içten içe pişmanlığını yaşıyordum. Etrafıma bakındım su alabileceğim bir yer var mı diye ama hiçliğin ortasına konser yapmışlar gibiydi.
Hem Gökhan'a hem Umut'a sinirlendikçe zaten bulanan mideme vuruyordu sinirim rengim atmış betim benzim solmuştu. Çok eğleneceğimi düşündüğüm gecenin böyle bitmesine de ayrı sinirlenmiştim.
Önümde duran araba ile hızla ayaklandım. Arkama bir iki el darbesi vurup bulaşan tozlardan kurtulunca arabaya ilerledim. Derin bir nefes alıp ön kapıyı açıp bana bakan Pusat abiye zoraki bir gülümsemeyle konuştum. "Özür dilerim seni de rahatsız ettim böyle." koltuğa yerleşip kapıyı kapattım. Hareketlerimde hızlı olmaya çalışıyordum daha fazla vakit kaybetmemek için. Özrüme cevap vermesini beklerken duyduğum "Kimin arabasıydı o" cümlesi ile kaşlarım çatılmıştı.
"Hangi araba?"
"O araba."
Anlamsız bakışlarımı yüzünde gezdirdim. Dalga mı geçiyordu benimle? "Ne arabası?" dedim tekrardan. "Fotoğraf attığın araba" bir yandan arabayı geri geri çıkartmakla uğraşırken sonunda bilmeceyi çözmüştük. "Gökhan'ındı" dedim takıldığı kısmın saçmalığına içten içe göz devirirken. Gökhan çok açıklayıcı olmamış olabilirdi ama nasıl ifade edebilirdim bilmiyordum.
"Gökhan" diye sessizce tekrarladı. Onun ismi sindirme işlemine karşın emniyet kemerimi takmakla meşguldüm. Yerimde sus pus otururken konser alanında uzaklaşmasını izledim. Böyleydi işte bir an çok yakındık bir an dünyanın en yabancı iki insanı. Asla dengemiz yoktu. Ortamız yoktu. Hep en uçtaydık. Benim beynim allak bullakken Pusat abi yüzüme milimlik bir bakış atıp kendi tarafındaki kapının bölmesine eğilmiş aldığı suyu bana uzatmıştı.
Susuzluğum dışarıdan anlaşılacak kadar mıydı diye geçirdim içimden bir iki yudum hızla içip mide bulantımı bastırırken "teşekkür ederim Pusat abi" diyebilmiştim. O ise belli belirsiz başını sallamakla yetindi.
Aramızdaki sessizlik uzayıp giderken aniden önümüze kıran arabayla fren yapmış öne doğru hafif itilmiştim. İçimden emniyet kemerini taktığım için şükrediyordum. Aksi halde kafamı çarpabilirdim. Pusat abi öfkeyle arabadan inmek için hareketlenince onu az çok tanıdığım için hızla uzanıp kolunu tuttum. "Lütfen abi devam edelim yolumuza" bir bana bir önümüzdeki arabaya bakarken yalvaran gözlerimle tekrar kısık bir sesle "lütfen" dedim gereğinden fazla uzun bir gün yaşıyordum bir de kavga kaldıracak halde değildim. Bir hışımla açtığı kapıyı yavaşça kapatıp kafasını arkaya yaslayıp derin bir nefes aldı. "Bari kulaklarını kapat da şu it oğlu ite içim rahatlayacak kadar söveyim" dediğinde kafamı usulca sallayıp kulaklarımı kapattım.
Pusat abi ağız dolusu söverken araba basmış gitmiş biz de tekrar hareketlenmiştik. Bir an yaşadığımız anın korkusu yeni nüksettiği için kulaklarımı kapattığımı unutmuş öylece duruyordum. Pusat abinin elini elimin üstünde hissedince ateş değmiş gibi çektim elimi.
Tanıdık sokağa girince derin bir nefes verdim. "Orada biri bir şey mi yaptı sana?" şüpheli sesiyle konuşan Pusat abiyle kafamı iki yana salladım. "Yok biraz yoruldum sadece" dediğimde onaylarcasına kafasını sallayıp arabayı kapının önüne park etti. Bursa'ya döndüğünden beri bu arabada fazla vakit geçiriyordum. Bu durum beni gererken tesadüf dedim içten içe. Böyle denk geliyor.
Tam arabadan inecekken Pusat abinin sesi ile durdum. Arka koltuğa uzanmıştı. Bana döndüğünde bir ona bir elindeki hırkaya baktım. "Eve geçene kadar geçir üstüne."
Dediğini yapıp hırkayı alıp hızlıca kollarımdan geçirdim. Arabadan inip kapıyı kapatınca derin bir nefes verdim. Şu an tek istediğim eve gidip yatağıma girmekti.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 36.53k Okunma |
2.07k Oy |
0 Takip |
37 Bölümlü Kitap |