
2 Yıl Önce
Yusuf ve Sahra'nın nişan günü,
Elimdeki kahveyi kafama dikip koşarak odama gittim. Sabaha kadar giymek için hayalini kurduğum beyaz elbiseme bakarken yerimde zıpladım. O kadar güzel bir gündü ki bugün. Sahra abla nedimesi olarak beni de seçmiş ve kendisi mavi giyerken tüm nedimelerin de beyaz giymesini istemişti. Ben de ona göre aldığım beyaz uzun elbisemi üstüme tutup etrafımda döndüm. Prenses gibi olacaktım.
Eşyalarımı çantaya koyup kuaföre gitmek için Yusuf abiyi bekliyordum. Önce beni alacak sonra birlikte Sahra ablayı alacaktık. Telefonuma gelen Yusuf abinin aramasıyla hızla kendimi evden dışarı attım. Sokakta abimlerin telaşla son hazırlıklar için konuştuğunu görürken yanlarına koşup Pusat abime sarılmıştım. "Birazdan bu gecenin en güzel kızı olmak için kuaföre gideceğim" gülerek konuşurken kendimi düzeltme ihtiyacı duymuştum "Sahra yengemden sonra tabii" dediğimde Pusat abi gülerek saçlarımı karıştırdı. "Sen her halinle dünyamın en güzel kızısın" dediğinde yüzümdeki gülücükler daha da çoğalmıştı. Abim ile Kağan abi sandalye sayısı hakkında tartışırken Yusuf abinin arabası durmuştu önümde.
Ben kapıyı açıp eşyalarımı yerleştirirken hızla bizimkilere görüşürüz demiş ve kuaföre gitmek için yola çıkmıştık. Asya ablayı da aldığımızda açtığımız neşeli şarkılara eşlik ediyor dans ede ede gidiyorduk.
Asya abla, ben, Sare ve Sahra ablanın bir kaç tane daha kız arkadaşı bembeyaz giyinmişken o da makyajı bitince kıyafetini giymişti. O kadar güzel bir kızdı ki bakarken gözlerim ışıldıyordu. Giydiği mavi kabarık nişanlık da mavi gözlerini öne çıkarmıştı. "Ayy maşallah be yengelerin en güzeli" deyip alkışladım onu neşeyle. İçim içime sığmıyordu. Yusuf abiyi zaten çok seviyordum ve Sahra ablayı da çok sevmiştim bu yüzden bu nişandan en memnun olan insanlardandım. Sahra abla kızarırken Asya abla koluma girip "sen de çok güzel olmuşsun" dedi. Yüzüm kızarırken başımı öne eğdim. 20 yaşına gelmiş hala en ufak iltifatta kızarmamayı öğrenememiştim. Giydiğimiz elbiselerin üstüne şubat ayında olduğumuzdan dolayı üşümemek için mont geçirirken kül kedisine dönüşmüştük. Sare bu halimizin anısı kalsın diye hızla bir iki tane fotoğraf çekmiş ardından bizi almaya gelen arabalara doluşmuştuk.
Pusat abinin arabasına düşerken tam arka kapıyı açmıştım ki "öne gel" dedi sessizce. Gülümseyerek hemen Pusat abinin yan koltuğuna kuruldum. En çok onun arabasını seviyordum bi kere koltuğu çok rahattı. Hepimiz arabaya binince klimayı çalıştırmış bacaklarıma da kendi ceketini örtmüştü. Zaten gece heyecandan uyuyamamış olan ben soğuktan bir anda sıcağa geçince de mayışmıştım olduğum yerde. Kafamı da Pusat abiye taraf dönmüş o arabayı sürerken yavaş yavaş kapanan gözlerimle onu izliyordum. Siyah bir takım elbisenin içine beyaz bir gömlek giymiş yeni traş olmuş yüzü de resmen parıldıyordu. Ben ona bakarken o da gözlerini bana değdirmiş yakalanmış olmaktan gram çekinmeyerek yüzüme yamuk bir gülümseme yerleştirmiştim. Onun da yüzüne dolan gülümsemeyle yola bakmaya devam etti. Maruz kaldığım soğuktan dolayı hapşurmuştum. Gülen yüzü anında düşen Pusat abi bir bana bir yola baktı. Altı üstü hapşurmuştum yahu tamam bu kadar üstüme titremesi mutlu ediyordu ama bunda sinirlenecek hiçbir şey yoktu.
"Bu havada böyle büyük bir nişan yapacak tek salakta bizim Yusuf'tu" dedi Pusat abi sinirle. Ben o kadar mayışmıştım ki ağzımı bile açamamış sadece ona bakıp gülümsemiştim. Yanındayken zaten hep gülüyordum. "Bugün damat olduğu için kötü bir şey diyemezsin dokunulmazlığı var Yusuf'un" dedi Asya abla da gülerek. Nişan yerine varırken sanki o kadar mayışmamışım gibi hızla fırladım yerimden. Bu halime cık cıklayan Pusat abi de arabayı park etmişti. "Az önce uyuma numarası kesiyordun utan be" dediğinde şirince sırıttım. Arabadan inerken montumu çıkarıp arabada bıraktım. Çok çirkin görünüyordum onun içinde. Üstümü ve saçımı düzelttikten sonra kendi etrafımda dönüp Pusat abiye baktım "nasıl olmuşum? Çok güzelim değil mi? Gördüğün en güzel kız benim değil mi? Buradaki en güzel kızım değil mi? Pusat abi elbise çok yakışmış değil mi? Saçım da güzel olmuş değil mi?" Ardı ardına sorduğum sorulara sadece gülüp beni yürütmeye çalıştı.
"Üşüyeceksin hadi" dediğinde omuz silktim. "İnsan bi bari evet derdi ne kadar öküzsün" dediğimde sonda dediğim kelimeyle hızla ağzımı kapattım. Ne kadar yakın olursak olalım onlara saygısızlık yapmazdım. "Öküz demek he" deyip bana yaklaşınca hızla ayağımdaki topukluyu umursamadan salona doğru koştum. O da peşimden hızlı hızlı yürürken kapıda misafirleri karşılayan abimin arkasına saklandım. "Pusat abi bana kızacak" deyip ceketini tuttuğumda bir eliyle kendine çekti abim beni. "Hop hop kim kime kızıyor" dediğinde yanımıza varan Pusat abi suçsuzum der gibi ellerini havaya kaldırdı. Bu hallerimize gören annem "asla büyümeyeceksiniz" deyip gülerken biz de tam içeriye geçecektik ki abim Pusat abiyi durdurdu.
"Oğlum jilet gibi olmuşsun lan geç şuraya da fotoğrafını çekeyim" dediğinde Pusat abi dediği yere geçip onun yönlendirmeleriyle poz vermeye çalışıyordu. Bu beceriksiz haline gülerken hızla arkasına geçip sırtına atladım. Tam o sıra fotoğrafı çeken abim "ulan Leyla ulan Leyla" demiş ben ise Pusat abi beni sırtından fırlatmadan yere inmiştim. "Böyle daha güzel oldu bi kere" deyip omuz silktiğimde Pusat abi halinden memnun bir şekilde gülümseyip konuştu. "Ondan ne şüphe cadı."
Yusuf abi ve Sahra yenge salona giriş yapmış yüzükler takılmıştı. Ben ise o sırada hala etrafta göremediğim Oğuz'u arıyordum. Çocuk abisinin nişanına gelmemiş olamazdı değil mi? Nişan bir nişan değil de sanki düğün gibi o kadar kalabalıktı ki bu kalabalıkta Oğuz'u bulmaya çalışmak çok zordu. Yusuf abinin annesi Esma teyzem "gelin odasına şu nişan tepsisini bırakır mısın kızım" dediğinde hızla gelin odasına ilerledim. Kapıyı açtığımda dakikalardır içeride aradığım Oğuz'u burada görmeyi beklemiyordum.
"Ne yapıyorsun be burada" dediğimde yavaşça aynadan bana döndü. Gördüğüm manzara ile kahkahamı tutamayıp karnımı tuta tuta gülmüştüm. Yemin ederim şahtı şahbaz olmuştu. "Gülmesene salak berbere gittim abimin nişanı fiyakalı olalım dedik görümcemsi bir şeyim ona göre bir saç yap abi dedim nereden bilebilirdim böyle yapacak" dediğinde daha fazla gülersem gözlerimin yaşarıp makyajımı bozmasından korktuğum için hızla nefeslendim. Oğuz'un saçlara bir kamyon jöle dökülmüş gibi tek tek havaya dikilmiş yanlarına da sim yapıştırılmıştı. "Gel buraya gel" dediğimde gelin odasındaki lavaboya girip kafasını evyeye soktum. O mızmızlanırken ben ise kafasını foşur foşur yıkıyordum. "Bak en iyi kuaförlerde göremezsin bu muameleyi" deyip kafasına vurdum keyifle.
Ağzından çıkan küfürlerle cık cıkladım "ayıp oluyo Oğuzcum böyle mi teşekkür ediyorsun" deyip bir sürü kağıt havlu aldım makineden. "Al kurut" dediğimde aynadan daha da toparlanmış haline bakıp şükür çekti. Simler tabii duruyordu ama en azından biraz daha dibe inmişti. O simlerden kurtulmak aylarını alacaktı, bilmiyordu garibim.
"Sare'm beni öyle görse aşkımız başlamadan bitecekti" dedi elini kalbine koyarken. Onu da peşimden sürükleyip nişan boyu gelin odasında kalmak istemediğim için çıktık. "Belki öyle seviyordur ne biliyorsun?" dediğimde gözleri ışıldadı. Bir an ikna olmuş gidip kafasını tekrar öyle yapacaktı. Bu çocuk zaten salaktı aşık olunca apayrı bi salak olmuştu.
Herkesin halay çektiğini görünce koşa koşa Kağan abinin eline girdim. Neşeyle halay çekerken halayın yerini erik dalı onun yerini de roman havası almıştı. Kağan abi kendinde beklemediğimiz bir performans sergilerken Oğuz yanımıza gelip sessice konuştu "bir kaçamak fena olmaz değil mi" deyip en arka masalardan birinin altına sakladığı şişeleri gösterdi. Normalde ağzıma gram alkol sürmemiştim ama her şeyin bir ilki vardı. Birer bardak herkese doldurmuşken önce kendikimi kafama dikmiş ardından gözerim fal taşı gibi açılmıştı her ne verdiyse tadı yüzümü ekşitmişti ama dahasını da istemiştim. Pusat abinin tam ağzına götüreceği bardağı da alıp kafama diktiğimde "hop hop yavaş ol" deyişini durmuş omuz silkip piste geri dönmüştüm.
Saatlerce deli gibi oynarken şimdi de Sare ve Asya ablamla karşılıklı oynuyorduk. Yüzümdeki gülümseme asla silinmiyor içim çoştukta çoşuyordu. Sevdiklerimle bir arada olmak beni her zaman küçük bir çocuk gibi sevindiriyordu. Abim Kağan abiyi davulun üstüne çıkartırken Pusat abi üstlerine para saçıyor Oğuz ise paraları havada kapıp göğsüne sokuşturuyordu. Bu hallerine kahkaha atarken Pusat abi bu sefer benim yanıma geldi. Çok fazla oynamayı sevmezdi sadece kenarda durup akışlayan ya da para atan kişilerdendi. Elini tutup kendime çektim "hadi dans edelim" dedim son heceyi uzatarak. Alkolün kanıma sızdığını hissediyordum resmen. Pusat abide kredim o kadar çoktu ki asla beni kırmazdı. Bunu da bildiğim için her daim ona karşı çok daha rahat olmuştum.
Yanıma gelip kollarını iki yana açıp yavaş yavaş bir sağa bir sola adımlarken parmaklarını da şıklatmaya başladı. Ben de açtığı kollarından bir tanesine yaslanıp oynamaya devam ettim. Birlikte yavaş yavaş dönerken yüzümdeki gülümseme asla silinmiyordu. Pusat abi ışıl ışıl gözlerini benden ayırmazken şarkıya eşlik ediyor kendimden geçmiş gibi oynuyordum. O ise daha yavaş ritimlerle uyum sağlıyordu. Böyle takım elbise içinde ışıkların altında bana böyle bakarken o kadar yakışıklı gelmişti ki gözüme gözlerimi çekememiştim resmen üstünden.
Bir an gözüm kayıyormuş gibi hissettim. Pusat abinin kolunu tutarken her şey dönüyor sandım içim resmen cayır cayır yanıyordu. Pusat abinin uzaklardan gelen sesine yüzümü buruşturdum. Belli belirsiz "Leyla" diye seslendiğini duymuştum.
Hem uykusuzluk hem yorgunluk hem de vücuduma ilk defa giren alkolle sersemleşmiştim. Her yerimin yandığını hissederken kendimi atabilecek bir yer arayıp salonun çıkış kapısına çevirdim bakışlarımı. Hızlı adımlarla çıkışa doğru ilerlemeye başladım.
"Leyla."
Beyaz elbisemin etek kısmını takılıp düşmemek için tutup merdivenlerden koşarken ismim tekrar kulaklarıma ulaşmıştı. Duymamazlıktan gelerek adımlarımı daha da hızlandırdım. Bir an evvel kendimi sokağa atmak istiyordum.
Alev alev yanan bedenimin sebebi ilk defa aldığım alkol müydü yoksa saatlerdir altında ezildiğim bakışlar mıydı bilmiyordum. Tek bildiğim Ruhumun biraz serinlenmesine ihtiyacı vardı.
"Leyla nereye kaçıyorsun?" az önce arkamdan seslenen ses tamamen yanıma vardığında binanın çıkış kapısına varmıştım. Durup ona döndüm. Anlamamazlıktan gelmek her zaman en iyisiydi zaten şu an çok da anlıyor sayılmazdım. "Kaçıyor muyum ki?"
"Her zamanki gibi kaçıyorsun." Aldığım net cevap beni afallatmışken gözlerine baktım. Sanki bana başka bir şey anlatmak ister gibi bir halleri vardı. Lakin ben bunu anlayabilecek kafada hissetmiyordum kendimi. "O zaman sen de peşimden koş."
Cümlem biter bitmez arkamı dönmüştüm ki duyduğum belli belirsiz "bir ömür." cevabını gördüğüm manzaraya attığım çığlık bastırmıştı. Kendimi hızla sokağa attım.
Önüme düşen saçlarımı elimin tersiyle itip kollarımı iki yana açtım. Gökyüzünden birer birer inen kar taneleri yüzüme, saçlarıma, beyaz elbisemden arta kalan çıplak bedenime usul usul değmeye başlıyordu. Bu yıl hiç yağmaz dedikleri karı her yerimde hissediyordum. Etrafımda dönmeye başladığımda arkamda onun varlığını tekrardan hissetmiştim. Bu gece yanımdan ayrılmaya niyeti yok gibiydi.
"Kar yağıyor" neşeyle yükseldi sesim.
Küçükken izlediğim bir çizgi filmdeki karla ilgili şarkı zihnime dolmuştu. Bir yandan onu mırıldanıyor bir yandan da vücuduma değen her kar tanesi ile gülüşüm büyüyordu.
"Görüyorum." homurdanarak söylediği şeyle ona döndüm. Bir iki adımda dibine girmiştim. Vücudumda gezinen alkolün verdiği cesaret ile kollarımı boynuna sardım. Gözleri yakından kesinlikle çok daha güzel görünüyordu. "Napıyorsun?" sonunda kafasındaki kelimeyi toparlayıp konuşabilmişti. Sesi adeta bir fısıltı gibi çıkmıştı. Ben ise daha da sokuldum. Kızarmış yüzüm buz kesmiş yüzüne daha da yakınlaştı.
Tam konuşacakken havanın soğukluğundan ötürü burnumun ucunda bir ıslaklık hissettim. Hiç bozuntuya vermeden ve anın büyüsünün bozulmasını umursamadan sesli bir şekilde çektim burnumu. Bu kadar yakınken burnumun akması normal şartlarda utanctan ağlatırdı beni ama şu an hissettiklerimin yanında o bir hiçti. Yaptığım şeyle gözü daha da açılmıştı. Bir gözlerime bir burnuma bakıyordu. Dudağının kenarı kıvrıldığında boynundaki bi elimi çekip dudağına yapıştırdım. "Gülersen döverim."
Parmaklarım dudaklarındayken sadece kafasını sallayabilmişti tamam dercesine ama o esnada bile homurtu şeklinde gülüşünü duymuştum. Ve yine o an yapmamam gereken en son şeyi ilk yaparak şap diye ağzına vurdum. Gözleri sanki daha da açılabilecekmiş gibi şok içinde yuvarlanmıştı. "Gülme demiştim." sinirle konuştum. "Acıdı ama" dedi hala benden uzaklaşmamışken. Sahii bir şoktan alıp başka bir şoka soktuğum için olduğumuz pozisyonu hatırlamaya vakit bırakmıyordum. Kısacık saniyelere bir sürü rezillik sığdırmıştım. Ve en sonuncusunu da patlattım.
"Acıdı mı? Öpeyim geçsin."
Hala bir elim boynuna sarılmışken bir iki adım uzaklaşıp "yuh" dedi. "Leyla napıyorsun kendine gel." Bana bunu söylerken kendisi kafasını iki yana sallamıştı. Ve sessizce yeniledi "kendine gel."
"Öpmeyeyim mi?" çok başka alemlerde olan ben tekrardan konuştum. "Leyla hasta olacaksın gir içeri hadi." O da beni asla umursamadan üzerindeki ceketi bir hamleyle çıkarıp omuzlarıma bıraktı. Beyaz gömleği ile kalınca bir üstümdeki beyaz elbiseye bir de ona baktım. "Ya bak sen beyaz ben beyaz çok yakışmıyor muyuz sence de?" kaşlarımı kaldırıp sorduğum soruyla bir parmağımı gömleğinin sardığı göğsünde gezdirdim. Parmağımın altında anlık titrediğini hissediyordum ya da soğuktan da titremiş olabilirdi. Derin bir nefes alıp kolumdan tuttu. "Hadi."
Omzumu silkip geri döndüm ve kaldırıma oturdum. Dizlerimi de kendime çekip iyice sarılmıştım. Beni istemiyordu işte. Öpeyim demiştim ve sanki üzerine kusayım demişim gibi tepki vermişti. Sahii şu an o da olabilirdi. Felaket başım dönüyordu. Ona bakmak ve son kez şansımı denemek için başımı kaldırdığımda çoğalmış gibiydi. "Aaaa bir sürü sen bir sürü seni tek tek öpücem" Gülerek konuştuğumda bir anda havalandım.
"Bakalım yarın yüzüme bakabilecen mi?" sinirle konuşup ben kucağındayken adımlamaya başladı. Ben ise istediğini elde etmiş çocuklar gibi yerime daha da sokuldum. Bu kollar sanki yıllardır eksik olan huzurumdu da şimdi tamamlanmıştım. Saçlarıma konan hafif öpücük ile gözlerim kapandı.
Gözlerimi zor bela açarken başımda dehşet bir ağrı vardı. Neredeydim ne yapıyordum hiçbir şeyi anımsayamamıştım. Yatağımda doğrulurken üstümdeki pijamalarıma baktım. Bunları ne ara giymiştim? Bir şeyler hatırlama amacıyla etrafıma bakarken sandalyenin üstündeki etek kısımları çamurlu beyaz elbisemi görünce zihnime bir bir anılar dolmaya başlamıştı. En son hatırladığım Yusuf abinin nişanında olduğumuzdu. Yerimden adeta fırlayıp kapalı perdeyi açtım her yer bembeyaz kar olmuştu. Gözlerim şokla açılırken ne zamandır uyuyorum böyle diye düşündüm. Saçlarımı kaşırken saçımdaki tel tokaların da çıkarılmış olduğunu fark ettim.
Duş alma ihtiyacı duyup banyoya kendimi sürerken annemi görünce yüzündeki sinirli bakışları beklemiyordum. "Alkol ne kızım ya?" değinde hasss dedim içimden geliyordu gelmekte olan. Tülay reis azabı Allah düşmanımın başına vermesindi. "Hayır Pusat seni toparlayıp eve getirmese ne halde olurdun kim bilir" annem hala söylenirken omuz silkip duşa girdim. Sıcak su vücudumdan akarken kendimi dün geceyi hatırlamak için zorluyordum. Ama tek hatırladığım en son Pusat abi ile dans ettiğimizdi. O kısım bile tam değildi zihnimde. Gerisini zaten koca bir boşluktu. Duştan çıkıp bornozumu kendime sararken odama geçtim. Üstüme yeni bir pijama takımı giyip beyaz elbiseme baktım. Ne kadar da güzel olmuştum oysaki onun içinde. Bir hapşuruk tutunca ağrıyan boğazlarım da kendini belli ediyordu hasta olmak şu an en son isteyeceğim şeydi.
Perdeyi açıp Pusat abinin penceresine baktım. Perdesi hala kapalıydı artık dün gece ne kadar uğraştıysa benimle hala uyuyordu demek ki. Yüzümde bir sırıtış olurken hem onu uğraştırdığım için özür dilemek hem de teşekkür etmek için en sevdiği tatlıyı yapacaktım.
Mutfağa gidip annemin hazırladığı kahvaltıdan hızla bir şeyler atıştırmıştım. Şu an tek isteğim daha fazla hasta hissetmeden Pusat abiye tatlı yapmaktı. Limon kremalı kek...
Malzemeleri çıkarıp şarkılar eşliğinde yaptığım keki fırına verdim. Annem hala bir şeyler hakkında söylenip dururken gözlerimi devirmeden edememiştim. Bir daha olamazdı zaten bu kadar leş gibi uyanacağımı bilsem hiç ağzıma bile sürmezdim. Kekim fırından çıkarken hemen en güzel tabağa dört beş dilim yerleştirdim. Özellikle sıcak sıcak çok severdi. "Ben Sinem teyzelere gidiyorum" dedim anneme neşeyle. "Sıkı giyin bak kar yerde" dediğinde kafamı sallayıp üstüme montumu geçirdim. Karşıya geçecektim altı üstü ama annem zorla atkımı da sarmıştı yüzümün yarısını kapatacak şekilde. Botlarımı da giydikten sonra kekin üstüne bir peçete koyup sokağa çıktım.
Karlara bastığımda çıkan sesler oldum olası çok hoşuma gitmişti. Şimdi gidip güzel bir çay demleyecek Pusat abiyle birlikte kek yiyip sonra abimleri de çağırıp zorla karla oynatacaktım. Kafamda binbir plan yapıp zile bastım. Biraz beklediğimde açılmayan zille tekrar bastım. Sinem teyze kapıyı açınca gözlerinin yaşlı olmasını beklemiyordum. Telaşla ne yapacağımı bilemeyerek konuştum. "Ne oldu Sinem teyze ne bu hal?" dediğimde gözlerini sildi.
"Pusat İstanbul'a gitti." dediğinde kaşlarım çatıldı. Ne alakaydı ki şimdi bu? Hem gitti diye ağlanır mıydı kocaman adamdı işi vardır halleder gelir yani dedim içten içe. Ben daha bir şey diyemeden Sinem teyze tekrar konuştu.
"Temelli gitti."
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 36.53k Okunma |
2.07k Oy |
0 Takip |
37 Bölümlü Kitap |