15. Bölüm

Otobüs Durağı

Tuğba e
tuaekn

Herkesin gözü birer birer Sinem teyzeden bana dönmüştü. Gözlerimi kırpıştırıp aklıma gelen ilk bahaneyi sunmaya çalıştım "elim terliydi herhalde" deyip hızla acıyan ayağımı umursamadan içeri doğru yürümeye çalıştım. Zaten herkesin ilgi odağı az önceki haberde olduğu için Sinem teyzeye "nereden çıktı?", "nasıl olur?" tarzı sorular yöneltmişlerdi. Açıkçası verdiğim tepkiyi irdelememeleri işime gelmişti. En son Kağan abiden duyduğum "hani bu Ahu evlenmeye karşıydı lan" sözüyle işlerin ne kadar aslında bariz belli olduğunu anlamıştım.

Herkesle tanıştırmıştı, hepsi sanki yıllardır tanıyormuş gibi samimiydi demek ki İstanbul'dan beri vardı bir ilişkileri. Koridordayken bir elimi duvara koyup nefeslendim acıdan yürüyemiyor resmen sürüklüyordum kendimi. Herkesin bana hiçbir şey söylememiş olması da canımı yakmıştı. Her şeyi konuşurduk ki biz. Odama zor bela attım kendimi dolan gözlerimi elimin tersiyle silerken yatağa oturup kanayan ayağıma baktım. Beyaz çorabım kan olurken ben ise o anı izliyor acımı hafifletecek hiçbir şey yapma eğilimi göstermiyordum. Belki de kalbimin acısının önüne geçtiği içindi. Bahçeden gelen seslerle kendimi zor da olsa pencereye yaklaştırdım. Hareket ettikçe ayağımdaki acı daha da şiddetleniyordu. Gördüğüm manzara ile tekrar ve tekrar yutkunmakta zorlanmıştım Pusat ve Ahu gelmiş edilen tebrikleri kabul ediyordu.

Kafamı hızla çevirip dolan gözlerimi daha fazla tutmadım. Gözyaşlarım bir bir yüzümden kayarken kapı sertçe açıldı. panikle gözlerimi silerken bana telaşla bakan Oğuz'a değdi bakışlarım.

"Ayağına mı battı cam?" dedi gördüğü manzaraya inanamayarak. "Küçük bir cam temizlerim şimdi" deyip omzumu silktim. Hissettiğim acı ben çok derinim diye bağırıyordu ama yapacak hiçbir şeyim yoktu. Hala çorabımın üstünde duran cam parçasını saymıyordum bile. Oğuz hızla eğilip ayağıma baktığında şokla gözleri açılmıştı. Panik yapmasın diye ayağımı kendime çekecektim ki ağzımdan acı dolu bir ses yükseldi. Sanırım bir çaresine bakmam gerekiyordu.

"Yürü hastaneye gidiyoruz" dediğinde yüzüne anlamsızca baktım. Değil yürümek ayağımın üstünde bile duramazdım şu an. Ayağımdaki cam parçası hala olduğu yerde dururken "şunu çıkarsana" dedim büyük bir soğukkanlılıkla. Normal şartlarda parmağına iğne batsa saatlerce mızmızlayan biriydim ama şu an tek istediğim yatağıma kıvrılmaktı. Oğuz korkuyla bakıp "olmaz yanlış bir şey yapabiliriz gidiyoruz" deyip bir anda beni kucağına aldı. Korkusunu ve endişesini görebiliyordum. "İndir beni istemiyorum hastaneye gitmek falan" diye direttim. O bahçeden geçme düşüncesi bile canımı sıkıyordu.

Oğuz yüzüme bile bakmayıp gram umursamadan hızla yürüdü. Bahçeye çıktığımızda Pusat'ı görmemek için kafamı iyice Oğuz'un göğsüne gömmüştüm. İlk önce abimin sesini duydum "Ne oluyor?" dedi telaşla ardından annemden çıkan bir "hih" sesini işitmiş ve peşi sıra bir sürü soru gelmişti. İçlerinden Ahu'nun bile sesini duymuş ve seçmiştim. Hiçbir şey demeyen tek kişi Pusat'tı. "Ayağına cam battı çok derin camı çıkarmadık Meriç abi arabayı açarken abimi ara ne yapmamız lazım gelene kadar diye" hızla emirler yağdırdı Oğuz. Böyle anlarda o kadar başka biri oluyordu ki her zaman tanıdığımız Oğuz mu bu diye düşünüyordu insan.

Meriç abim telaşla şoför koltuğuna geçerken arka koltuğa da ben ve Oğuz geçmiştik. Arabanın kapısı kapanır kapanmaz kafamı kaldırma cesareti bulup camdan Pusat'a baktım. Bir kolunu tutan Ahu'ya baktığını görünce tekrar kafamı eğdim. Zaten böyle bir an yaşamış olmak bile çok utandırmıştı. Evet canım acıdı diye bile utanmıştım.

Hızla hastaneye girdiğimizde Yusuf abi karşıladı bizi camı çıkarıp bir kaç dikiş atılması gerektiğini söylediğinde gözlerim şokla açıldı. Hastaneye gitmeyelim diye direttiğim kesik nelere yol açmıştı. "Böyle yüksekten parçalanan camlar oldukça tehlikeli oluyor hassas da bir noktaya denk gelmiş" diye üstünkörü bir açıklama yaptı Yusuf abi. Gözlerimi kırpıştırıp onaylarken dikişten deli gibi korkuyordum. Geldiğimizden beri ağzını bıçak açmayan abim gelip elimi tuttu. "Bir şey yok acımayacak çok" dedi sanki o an neyi dişündüğümü anlamış gibi. Kafamı tuttuğum eline yaslarken gözlerim tekrar dolmuştu. Fazlasıyla sulugöz biri olmuştum şu sıralar.

İşimiz bitince doktorun yazdığı ağrı kesiciyi de almış eve dönüyorduk. Bizimle beraber Yusuf abi de eve dönmüştü zaten hastaneye de benim için haberi aldıktan sonra gelmişti. Dönüş yolunda Meriç abim arabayı sürüyor Oğuz yanında oturmuş ben ve Yusuf abide arkada oturmuştuk. Kafamı Yusuf abinin omzuna koymuşken yolu izliyordum. Sessizliği bozan abim oldu "Pusat Ahu ile nişanlanıyormuş."

"Hadi lan" diye fırladı resmen Yusuf abi olduğu yerinden. Böylelikle kafam da düşmüştü göz devirip doğruldum. Neden bu haberi kime verseler benim başıma bir iş geliyordu ki Yusuf abi hızla bi "pardon Leyla" deyip asıl konusuna döndü. "Biliyordum varya o Metin Kandemir koymuştu kafaya bunları" dediğinde kaşlarım çatıldı. Ahu'nun babası mı istemişti yani? "Yok oğlum Metin'in işi değilmiş Pusat baya aşığım ölüyorum kafasında" dedi abim de. Gözlerimle yolu izlerken derince yutkundum. Artık bu sözlere fazlasıyla maruz kalacaktım alışsam iyi ederdim. Oğuz sessiz bir şekilde "garip" dedi sadece. Ardından Yusuf abi tekrar konuştu "Ahu iyi kızdır da bi anda damdan düşer gibi bu ne lan böyle" dediğinde abim omuz silkti "onu da Pusat'a sorarsın artık" dediğinde Yusuf abi hala şaşkınlıkla bakıyordu.

Damdan düşer gibi dediğine göre öncesinde ilişkileri yok muydu yani? Kaşlarım çatılırken sonra bunu düşündüm diye kendime kızdım. Her ne olursa olsun her ne sebepten olursa olsun o artık nişanlanıyordu. Bunun öylesi böylesi yoktu. Arabadan inmek için bu sefer abim yardım ederken sonra yardım etmenin saçma olduğunu düşünmüş gibi bir anda kucakladı. "İyi alıştırdınız he beni" dedim abime sarılırken "sen iyi ol da ben seni sırtımda bile taşırım" diyen abimle gülümsedim.

Evin kapısını Sare açınca aha dedim geliyor gelmekte olan "Ne oldu bu ne hal? Teyzem söyleyince aklım gitti. Hastaneye gelecektim de izin vermediler zaten geliyorlar diye. Nerene ne oldu bakayım? Niye hiç dikkat etmiyorsun ki anlamıyorum ben?" Sare taramalı tüfek gibi konuşurken abim kucağında ben varken sarsıla sarsıla güldü. "Sana da merhaba canım" dedim olduğum yerde el sallarken. "Nereye park edeyim seni?" diyen abimle daha da güldüm. Odam diyecektim ama odamda olsam sürekli pencereden Pusat'a bakacaktım salon desem teyzemler oradaydı ve maalesef ki duyan gelecekti. O yüzden odam azıcık ucundan daha mantıklı gelmişti. Sessizce "odama" dediğimde abim ben karar verene kadar salona gitmişti bile. Teyzemleri halkını selamlayan başkan edasıyla selamladıktan sonra abim beni odama bırakmıştı. Sare de peşimden gelince arkasından gelen Oğuz'u aradı gözlerim.

"Nerede Oğuz?" dediğimde yatağıma uzanmıştım. Sare ayağımın altına bir yastık koyunca abartısına göz devirmeden edemedim. Sanki ayağıma dikiş atılmamışta beyin ameliyatı olmuşum gibi davranıyordu herkes. "Annemlerden çekiniyor" dedi gülerek bu hallerine ben de gülerken balkon dibinden birinin seslenmesini duyduk. "Sarem az gelsene yüzünü göreyim" diye seslenen Oğuz ile kahkaha atmıştım. Bu çocuk cidden manyaktı. Sare saçını savurup "bir şu balkona dadanan kediyi kovayım geliyorum" deyip salına salına gitti. Ben de o sırada telefonumu alıp aklımdan geçip duran şeyi sonunda yaptım.

Arama butonuna Metin Kandemir yazmıştım. İsmen adamı çok duymuştum da detaylı bilgiye sahip değildim. Şirketleri olan bir avukattı kendisi. Mesleğinde sabit kalmamış bir sürü sektöre atılmıştı. Sadece bir çocuğu olduğu yazıyordu. O da bizim biricik gelinimiz Ahu'ydu. Bu dediğime yüzümü ekştirken kediyi kovmuş Sare geldi içeri.

"Duyduklarım doğru mu?" dediğinde kafamı salladım. "Önceden haberin var mıydı?" dediğinde de başımı sağa sola olumsuz anlamında salladım. "Muhabbetine de doyum olmuyor cidden" dedi yatağın kenarına oturmuşken gülümserken gözlerimi kapatıp yatak başlığına yasladım başımı. Konuşmak bile gelmiyordu içimden.

"Sen nasıl hissediyorsun?" dedi bu sefer tereddütle. "İyi" diyebildim sadece. Sanki bir iki cümle kursam herkes her şeyi anlayacakmış gibi hissediyordum. Sare hiçbir şey demeden gelip yanıma uzanınca hızla sardım kollarımı ona. O gözleri kapatırken ben de perdesi açık pencereye çevirdim bakışlarımı. Pusat pencerenin önünde durmuş telefonla konuşuyordu. Bir an dedim bir an bakışları bana değse de ne hissettiğini anlasam. Sanki o an dilek kapım açıktı da anında kabul olmuştu.

Bakışları bakışlarıma değince yüzünündeki ifadeyi tartmaya çalıştım. Alnını hafifçe kaşıdığında kafamı eğip gözlerimi kapattım. Ona bakmak bile artık çok ağır geliyordu. Nereden bilebilirdim ki daha yeni kabullendiğim hislerim bana böyle bir azap olacaktı.

Orada öylece uykuya dalmıştım. Gözlerimi açtığımda saat kaç Sare ne zaman gitti hiçbir şey bilmiyordum elim telefona denk gelince sabah olduğunu görmemle ağzımdan bir "yuh" fırladı. Ölü gibi uyumuştum resmen. Banyoya gitmek için ayağımı yere basmaya çalıştım. Yusuf abinin binbir ısrarla verdiği değnek o an için şükür sebebimdi. Bu kadarına gerek yok demiştim ama bir şeye destek almadan yürüyemiyordum. İçten içe kendime kızdım anlık bir hata nelere mal olmuştu. Banyodan çıkarken bu değnek işini kaptığımı düşünüyordum ilk an ne yapacağımı bilemezken şimdi iyiden iyiye elim alışıyordu.

Sınavım olduğu aklıma gelince o an olduğum yere çöküp ağlamak istedim. Yapabilecek hiçbir şeyim yoktu bu sınava paşa paşa girmek zorundaydım çünkü hoca o kadar sıkıntılı bir tipti ki ölseniz cenazenize gelir ben soruları okuyacağım a ise bir kere b ise iki kere tabutuna tıklat tamam mı derdi. Öyle bir manyaktı değil rapor yazdırmak doktorlar kurulundan imzali belge götürsem kabul etmezdi. Kaderime boyun eğip yavaş yavaş hazırlandım. Bir ağrı kesici de içip annemin "dikkatli ol bak bir şey olursa ara nasıl gideceksin otobüse binme" demesiyle aklıma gelen ilk kişiyi aradım. Abim bu saatte işteydi ama Yusuf abi genelde okula bu saatlerde gidiyordu.

Maalesef bu da suya düşmüştü. Yusuf abi bugün erkenden hastaneye gittiğini söyleyince hiç ben de okula gidecektim beni alır mısın demek için aradığımı söylememiş bir bahaneyle kapatmıştım telefonu. Bahçeden çıkarken gözümü etrafta gezdirdim. Abimi mi arasam otobüs durağına mı gitsem diye düşünürken karşı evin kapısının açılması ile göreceğim kişiden korkmuş hızla otobüs durağı yönüne dönmüştüm. Yanıma aldığım değneğe tutunup ne kadar hızlı olunabilecekse o kadar hızlı olmuşken arkamda hissettiğim kişiye bakmamak için üstün bi çaba sarf ettim. "Leyla" diye bir ses duymuşken duymamazlıktan gelip yoluma devam ettim. Sabahın köründe Pusat'la konuşmak istediğimi sanmıyordum.

Bir kez daha "Leyla" diye seslenmiş tekrar duymamazlıktan gelip görüş açıma giren otobüs durağına doğru bu sefer daha da hızlandırdığım adımlarımla ilerledim. Bir kaç dakika sonra yanımdan arabayla geçerken yavaşlayıp camı açtı. "Nereye gidiyorsan bırakayım" diyen Pusat abi ile gözlerimi devirdim. Salacak gibi durmuyordu "otobüsle gideceğim teşekkür ederim" dedim yüzüne bile bakmadan. Durağa neredeyse varmıştım zaten.

"Bu halde otobüse binme" dediğinde içimden sana mı soracağım lan ne halde ne yapacağımı. İster otobüse biner ister at üstünde giderim diye yükselmiştim ki dışımdan sadece "gerek yok tekrar teşekkürler" dedim. O ise yürüyüşüme uymak içim resmen kaplumbağa yavaşlığında sürdüğü arabasından tekrar sertçe konuştu. "Sana gerek var mı diye sormadım bin şu arabaya hadi" dedi baştaki ses tonu sonlara doğru hafif bir yalvarışa geçtiğinde ısrarcı haline şaşırmıştım. İnatla yüzüne bakmayıp vardığım durakta duran otobüsle sonunda dedim. Sonunda şans benden yana "Görüşürüz Pusat abi" deyip otobüsün açık kapısından içeriye girdim.

Abi kelimesi zihnimde yankılanırken Pusat demeye içimden de olsa alıştığımı fark etmiştim. Eh artık tekrar eski alışkanlıklara dönme vaktiydi. Otobüs kalkarken şoförün bir kaç arka koltuğuna oturmuştum. Hızla ilerlerken saatime baktım sınavıma daha iki saatten fazla vardı. İyi dedim içten içe biraz kafede otururuz son bi Ezgi ile tekrar yaparız. Ben telefonumu açmış Ezgi'ye mesaj atarken bir anda şoförün sesini duydum. "Ne yapıyor lan bu?" derken kafamı kaldırmış kime dediğini anlamak için arkamı dönmüştüm. Yolculardan bir kaçından da gelen kınayıcı seslerle hala ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Ardından yanımızdan hızla geçip bizi sollayan bir araç görmüş onunla eş zamanda otobüs şoförünun ettiği sağlam bir küfür doldurmuştu içeriyi. Otobüs ani fren yaparken koltuktan düşmemek için tutundum hızla. Kafamı kaldırdığımda gördüğüm arabayla ağzım açık kaldı.

Bunu yapmış olamazdı değil mi? Otobüsün kapısına vururken şoför kapıyı açmış "Ne istiyorsun lan?" demişti ortam kavga çıkmasına o kadar müsatti ki gerginlikten değneği sımsıkı tuttum. Pusat şoförü tınlamadan üstüme üstüme yürüdü. Kendimi koltuğa daha da yaslarken artık kaçacak bir yerimin olmadığını fark etmiştim. "Kalk" dediğinde omuz silktim bana zorla bir şey yaptıramazdı artık geçmiştik o fasılları. Resmen burnundan solurken "ya sabır" diyerek havaya bakıp ardından beni kucaklamıştı. Tam ağzımı açmıştım ki "şoförü dövmemi istemiyorsan sus" dedi sert bir şekilde. Gözüm şoföre kayarken hala Pusat'a sövdüğünü ve üstüne üstüne yürümeye çalıştığını yeni fark etmiştim. Değneği de aldıktan sonra otobüsten çıkarken kafasını kapıdan uzatıp "kusura bakmayın" demiş arabasına ilerlemişti. Ellerimi nereye koyacağımı bilememiş kucağında emanet gibi duruyordum. Şu iki gündür önüne gelen kucaklıyordu resmen. Arabayı otobüsün önüne kırdığı için hızlı adımlarla gidiyordu. Beni ön koltuğa yerleştirip arabayı yola sokana kadar konuşmadım.

Pusat'ı tanıyordum. Damarına basıldığında neler yapabileceğini biliyordum ama o kadar umursayacağını tahmin etmemiştim. "Nereye gidiyoruz?" dedi sanki az önce rezilliği çıkaran bambaşka insanlarmış gibi bir rahatlıkla. "Gidiyoruz diye bir şey yok indir beni." dedim sinirle. Bir öyle bir böyle davranacağı o kız yoktu artık karşısında.

"Aynen o dediğinden" dedi beni umursamadığını gayet net belli ederken. "Bu saatte okula diye düşünüyorum ne zaman çıkacaksın okuldan söyle gelip alayım?" dediğinde rahatlığına karşı şaşkınlıkla sonunda kafamı ona çevirdim. Gerçekten de söyleyeceğimi mi sanıyordu? "Az önce yaşadığımız rezilliği ne çabuk unuttun" dedim sinirle. Otobüsün önüne araba kırmak neydi ya? İyice delirmişti bu ben koymuştum teşhisi.

"Ayağın nasıl oldu?" dediğinde tekrar cama döndüm. Adam gram takmıyordu ya beni. Kendi çalıp kendi oynuyordu resmen. "İyi Pusat abi bu arada diyemedim hayırlı olsun Ahu ile nişanlanıyormuşsunuz" dedim çenemi havaya dikerken. Abiyi öyle bir bastırmıştım ki sanki kendime de bu gerçeği hatırlatmaya çalışır gibi. "Sağ ol" dedi sadece yolu izlerken. Sonunda ağzını kapatabilmiş olmanın rahatlığıyla iki kolumu göğsümde bağlayıp sırtımı yasladım.

Aramızdaki sessizlik uzarken radyoya uzandı. Arabayı saran tanıdık şarkı ile yolu izlemeyi devam ettim.

"Seni yerlerde göklerde bulamazlarken

Bende gizli olduğunu sezenler olmuş"

Sessizliğimiz uzayıp giderken okula varmıştık. Arabayı park ederken şarkının son kısımlarına da içimden eşlik ediyordum.

"Aramızda dağlar yollar yıllar var iken

Beni sana sımsıkı sarılı görenler olmuş

Sargın yaprakmışım dallarına

Yangın toprakmışım yağmurlarına."

İnmek için hareketlenip arka koltuktaki değneğe uzanmıştım. Buna gerçekten de gerek var mıydı diye düşünüp duruyordum. Ama kullanmasam Yusuf abi beni çiğ çiğ yerdi. En azından bir iki gün kullan ayağın hızlı iyileşsin deyip durmuştu. "Sağ ol" dedim belli belirsiz Pusat'a bakarken kafasını eğip "ne zaman çıkacaksın?" diye sormuş ben ise artık bıktığım için cevap vermek yerine kapıyı suratına kapatmıştım.

Ezgi'ye beni beklemesi gerektiği yeri söylemiş durumumu da özet geçmiştim ki çok sorgulamasındı. Hızla beni görür görmez yanıma gelmiş buna rağmen yine bir sürü soru sormuştu.

Sınavdan çıktıktan sonra Ezgi ile vedalaşmış otobüs durağına gidecektim ki karşımdan gelen Gökhan ile bir an arkamı dönüp gitmek istedim. Aynı okuldaydık karşılaşmamız çok doğaldı ama böyle de garip hissetmiştim. Kaşlarını çatmış yanıma doğru gelirken kibarlık yapıp sorgulayacak mı yoksa gidecek mi diye merak etmiştim açıkcası. Gökhan'dan beklediğimi yapıp "ne oldu böyle Leyla?" demişti.

Kaşlarımı kaldırıp gülümsedim "önemli bir şey değil ya cam kesiği iki üç dikiş atıldı diye bizimkilerin işleri" dedim değneği gösterirken. Anlayışla bakarken "iyi yapmışlar dikiş deyip geçme geçmiş olsun" dedi kafamı sallayıp "teşekkür ederim" demiş ve tam adım atmıştım ki "istersen seni eve kadar bırakayım otobüsle uğraşma" demişti. Kardeşim bu kadar ilgi alakala da yeterliydi ama yani. Yemin ederim bunalmıştım. Tam gerek yok demek için ağzımı açmıştım ki Pusat'ın arabasını beni bırakırken park ettiği yerde gördüm. Gitmemiş, beklemişti. Beklesindi o an beni göremeyeceği bir açıda durduğumuz için sevinip Gökhan'a döndüm. "Aslında iyi olabilir" dedim kendim bile verdiğim cevaba şaşırırken.

"Harika, sen burada otur ben arabayı getireyim hemen" deyip aramızdaki banka yöneltti beni. Pusat ile gitmektense Gökhan'la gitmek daha cazip gelmişti. Nişanlanacak bir erkeğe karşı maalesef ki bir takım hisler beslerken yanında bulunmayı kendime yakıştıramıyordum. Gökhan önümde durunca ön koltuğa yerleştim. Vakit kaybetmeden sürmeye başladığında Pusat'ın arabasının önünden geçerken kendimi koltukta geriye yaslamış olası bi beni görme tehlikesini atlatmıştım. Bundan sonra böyleydi. Ondan uzak duracak kaçmam gerekiyorsa da kaçacaktım.

 

 

 

Bölüm : 13.12.2024 13:14 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...