
İnsanların birbirinden farklı sevgi dilleri vardır. Kimisi aldığı hediyelerle gösterir, kimisi söylediği sözlerle, kimisi bir dokunuşla belli eder sevgisini.
Benim sanırım sevgi dilim karşımdaki insanin sevdiği yemekleri, tatlıları pişirmekti.
Bu da Pusat için limon kremalı kek oluyordu.
Kek harcını tepsiye döküp bir iki defa tezgaha vurdum. Ardından yaptığım limon kremasını da sıkma torbasına koyup şeritler halinde sıkmıştım harcın üzerine. Önceden ısınan fırına tepsiyi yerleştirirken derin bir nefes verdim.
En son yaptığım kek beni hüsrana uğratmış olsa da her kötü anının yerini iyilerle değiştirdiğimiz için bunu da öyle hatırlamak istemiyordum.
Bugün Pusat sabah erkenden ofise gitmişti. Gözümü mesaj bildirimi ile açmıştım. Eğer vaktim olursa ofise gelmemi istemişti. Öğle arasındaki boşlukta görüşme şansımız vardı.
"Asya yenge fırında kek var ben duşa giriyorum" dediğimde karşı taraftan önce "ne yengesi" diye bir tepki gelince kahkaha atmamak için dudaklarımı birbirine bastırdım. Güneş uyuduğu için sesli bir şekilde kızamayan Asya abla görüş açısına girdiğimde el kol hareketleri ile kızdığını göstermeye çalışıyordu.
Ve kesinlikle bir kabile dansı yapıyormuş gibi görünüyordu. Kocaman öpücük atıp banyonun yolunu tuttum.
Uyandığımdan beri dernek için bir sürü telefon konuşması yapmak zorunda kalmıştım. Her ne kadar gönüllü olan herkesi derneğin bir parçası haline getirip sosyal medya sayesinde kitlelere ulaşıyor olsak da hala resmi işler bana bakıyordu. Buraya geldikten sonra yeniden o sorumluluğu olmayan rahat kız olmaya alışmıştım sanırım.
Hızla duştan çıkarken elimdeki havluyla saçımı kurutup bir yandan da mutfağa adımladım. Ev misler gibi limon kokmuştu. Tezgahın üstünde gördüğüm kekle gülümsedim, fazlasıyla iyi duruyordu.
Odama gidip hızla makyaj masasının önüne oturdum. Biraz allık biraz maskara derken kırmızı ruju en sona saklamıştım. Seviyordum az makyajı kırmızı rujla vurgulamayı. Büyük mavi gözlerimle uyum içinde oluyordu.
Üstümdeki bornozdan kurtulmaya çalışırken ıslak kollarımdan çıkarmak oldukça zorlasa da başarmış resmen savaş vermiştim. Bir bornoz çıkarmak bu kadar zor olmamalıydı.
Kafamda planladığım kombini üzerime olabildiğince hızlı hareketlerle geçirdim. Dizimin hemen üstünde biten beyaz, etek kısmında ve yaka kısmında incecik çiçekli nakış detayı olan elbisemi giyip aynanın karşısına geçtim. Bence yakışmıştı.
Altına da kırmızı babetlerimi giymeyi düşünürken otobüse bineceğim için üstüme bol bir kot ceket almıştım. Takı olarak hiç boynumdan çıkarmadığım kolyem o an yeterli gelince sadece bir iki tane bilezik de takmış tamamlanmıştım.
Aynadaki görüntüme bakıp gülümserken nemli saçlarımı da başımı eğip hafifçe salladım. İşlem yapmak için fazla üşeniyordum. Hem elbise giydiğim günler saçımı doğal bırakmayı seviyordum. Duşta da taradığım için bir iki defa başımı aşağıya eğip elimle sıkarken doğal dalgalar oluşmasını sağlamıştım.
Sonunda odamdan çıkabilince salona ilerleyip Güneş'le ilgilenen Asya ablanın önünde kendi etrafımda döndüm. "Nasıl olmuşum yenge?" dediğimde çatları tekrardan çatıldı. Elini savurup "demesene öyle" dediğinde umursamaz bir biçimde omuz silkmiştim. Abimin eşine yenge demeyip de kime diyecektim?
"Çok yakışmış, çok güzel olmuşsun Pusat akıllı çocuktu hep zaten" dediğinde gülüşüm daha da büyüdü. Güneş'e de kendimi gösterip yorumlamasını bekledim çıkardığı bol tükürüklü seslerin onun dilinde çok güzelsin teyzelerin bir tanesi demek olduğunu biliyordum. Asya abla Güneş'in akan ağzını silerken "ağzının suyu aktı güzelliğimden" deyip zıplayarak mutfağa ilerledim.
Kekten kestiğim dilimlere pudra şekeri serpip saklama kabına yerleştim. Bez çantamın el altına yerleştirdiğim saklama kabıyla da tamamen hazırdım. İçimde sanki Pusat'ı ilk defa görecekmiş gibi bir heyecan varken görüşürüz demek için tekrardan Asya ablanın yanına gittim.
"Annem nerede?" diye sordum daha yeni yokluğunu fark etmemle. İyiden iyiye iyileşiyordu. "Biricik dünürleriyle kahve içmeye gittiler annemlerdeler" dediğinde kahkaha atmıştım. Bir gecede hem Zehra teyzeyle hem Sinem teyzeyle dünür olmuştu. Daha ne yapsındı bu çocukları onun için. En yakın arkadaşlarını akraba etmiştik.
"Ben çıkayım artık görüşürüz" deyip el sallarken koltukta uzanan Güneş'e yaklaşıp hızlıca öptüm. Ruj sürmediğimi o an fark etmiştim ki çantama attığımı hatırlayıp sevindim otobüste sürerdim artık. Asya abla elinin tersiyle baybay yaptığında kaşlarım çatıldı o an gördüğüm tek taş yüzük ile neye uğradığımı şaşırmıştım.
"Ay canım elim ağrıyor baybay yapmak için kaldırdığımda malum çok ağır" deyip diğer eliyle bileğini tutup taş taşıyormuş gibi yapınca kahkaha atmıştım.
Hızla yanına adımlayıp eline bakarken "ay çok güzel" diye bir tepki çıkmıştı ağzımdan. Normalde böyle şeyleri sevmezdim pek ama kesimi çok zarifti. "Abin almış neymiş evli olduğumuz belli olsunmuş" dedi az önce hava atmıyormuşcasına memnuniyetsiz bir tavırla. Abimden böyle şeyleri beklemeyen ben ise gülüp "iyi, adam oluyor desene" dediğimde kocasını savunma bakanı Asya abla bana kızmadan hızla kapıya doğru koştum.
Babetlerimi de giydiğimde sokağa adımladım. Hafif hafif esen ılık rüzgar saçlarımı dağıtırken otobüs durağına neşeyle yürüyordum. Ofisin önünden geçtiğini bildiğim otobüse bindiğimde boş koltuk bulmanın sevinciyle hızla oturdum. Kırmızı rujumu da taşırmadan sürebilirdim böylelikle. Bu işi de hallettiğimde son görüntümü beğenmiş ve gülümsemiştim.
Otobüsten inip plazaya doğru şarkı söyleyerek yürüyordum. Buraya bir defa tek gelmiştim ama yer yön hafızam fazlasıyla iyiydi. Eh bir de Bursa'yı avuç içim gibi bilmemin faydalarıydı. Plazaya girdiğimde içerisinin dışarısından sıcak olmasına yüzümü buruşturdum. Daha eylül ayına yeni girmiştik klimaları kapatmak için biraz erken değil miydi?
Saçlarımı bir omuzuma atarken hızla Pusat'ın olduğu kata ilerliyordum. Heyecan içimi kaplarken sakinleş dedim kendime sanki ilk defa göreceksin adamı.
Ofisin kapısına gelince terleyen avuç içlerimi kot ceketime silip açık olan kapıyı biraz daha ittim. Pusat geldiğimi fark etmemiş başı masaya eğik önündeki evraklarla ilgileniyordu. Bakışlarım ofisin diğer tarafındaki küçük masaya değerken kaşlarım çatılmıştı. Pusat'ın asistanı falan mı vardı? Ve ben bunu bilmiyordum. Pusat hala beni fark etmemişken sorgulamak için hızla başımı tekrar ona çevirdim.
O an çatım kaşlarım gevşedi . Yüzüme yarım yamalak bir gülümseme yerleşti. Olduğum yerde durup adeta nefesimi tuttum dikkatini dağıtmamak için. Böyle ciddi ciddi bir işle ilgilendiği hali gözüme fazlasıyla iyi gelmişti. Az önce beni sinirlendiren tüm ihtimaller beynimden silinmişti.
Başı usulca kalkarken hala kapının önünde dikilen beni görmüştü. Yüzündeki ciddi ifade hızla dağılıp yerini derin bir gülümseme alırken içeriye adımlayıp ne yapacağımı bilemediğim kapıyı da en son kapatmıştım.
Hala odanın ortasında dururken tam diğer masayı gösterip kafamda dönüp duran ihtimalleri sıralayacaktım ki ofisin minik mutfak kısmından elinde kupa ile çıkan tahmini benden küçük oğlan ile şaşkınlıkla bakakalmıştım.
Pusat'ta baktığım yere dönerken derin bir nefes verdi. "Oğlum ben sana kaç defa dedim bana kahve yapma ben istersem kalkar yaparım diye" dediğinde çocuk elindeki kupayı masaya bıraktı. "Abi kendime de yapmışken yapayım dedim" deyince Pusat'ın yüzünde beliren anlık sinir dağılmıştı.
Bana dönüp "Kutay, stajer olarak yanımda okulu açılana kadar" dediğinde başımı hafifçe sallayıp isminin Kutay olduğunu öğrendiğim esmer çocuğa baktım. "Leyla, ölene kadar yanımda" diyerek eliyle beni gösteren Pusat onu tanıştırdığı cümle kalıbını bana da uydururken ufak bir kıkırtı kaçmıştı.
Kutay başını hızla sallarken "tanıştığımıza memnun oldum yenge" dediğinde ben de başımı salladım. Hala ofisin ortasında garip garip durduğumu fark etmezler diye düşünüyordum. "Ben o zaman yemek molasına çıkayım abi" dedi Kutay. Ardından yüzüne kocaman bir gülümseme kondurup "uzun bir yemek molasına" diye de eklemeyi ihmal etmedi.
Pusat sırıtırken "bana yazdır" diye seslendi Kutay'ın arkasından. Ofisin kapısı tekrar kapanırken hızla Pusat'a doğru ilerledim. "Bir stajerin olduğunu bilmiyordum" dedim hızla.
Bez çantamı Pusat'ın masasının önünde duran koltuklardan birine koyarken Pusat'ta "senin yanındayken aklıma Kutay gelmedi güzelim" dedi sırıtırken ardından yüzündeki sırıtış yerini derin bir gülümseye bıraktı. "Hoş geldin."
Yüzümdeki memnuniyetsiz ifadeyle hızla kot ceketimi çıkarıp koltuğa atarken kapalı olan pencereye doğru ilerledim "hoş geldim hoş geldim de bu ne ya çok sıcak" diye söylenip sonuna kadar açtığım pencereden içeriye dolan rüzgarın saçlarımı savurmasıyla gülümsedim. Sonundaydı gerçekten. "Giyersen öyle kocaman kot ceke-" diye söylenmeye başlamıştı Pusat'ta benden geri kalmayan bir sesle.
Arkamı döndüğümde cümlesini bitiremedi. Üstümdeki elbiseyi süzerken yutkunmaya çalıştı. Yükselen adem elmasını takip eden gözlerim gözleriyle buluşurken o ise kitlenmiş gibi beni izliyordu. Saçlarımı savurup ona doğru seke seke adımlarken oturduğu sandalyenin yanında durdum.
"Ne diyordun?" dediğimde alık alık bakıyordu suratıma. "Hiç" dedi sonunda kurabileceği tek kelimeyi söylerken. Yüzümde bir gülümseme oluşurken omzuna vurdum "insan bi kalkar sarılır hoş geldinmiş uzaktan uzaktan" dediğimde başını iki yana salladı hızla. "Kalktım" dediğinde ise hala sandalyede oturuyordu. Bu şapşal hali beni oldukça eğlendirirken bol bol böyle elbiseler giyip nevrini döndürmeyi hızla beynimin bir köşesine not etmiştim.
Kendini hızla toparlayıp ayaklandığında ise tüm bedenimi iki kolunun arasına alıp sardı beni büsbütün. Saçlarıma kondurduğu öpücükle fısıltıyı andıran bir sesle "hoş geldin sevgilim" demişti. Sevgilisiydim yahu her hatırladığımda içim ayrı bir hoş oluyordu.
"İşte şimdi gerçekten de hoş buldum" dedim kollarımız ayrılırken. Masanın üstündeki dosyalara başımı çevirirken iki elimi arkamda birleştirmiş bir bu yana bir o yana ayağımın üstünde döne döne gram anlamadığım kağıtları inceliyordum. "Çoğu bitti" dedi Pusat açıklama yapmak istercesine.
Başımı usulca sallarken "her şey çok karışık duruyor" dediğimde ise sadece gülmüştü. Beni arkasında bırakıp mutfak olduğunu bildiğim kısıma doğru gittiğinde ben de peşinden gitmek yerine bez çantama doğru adımladım. En alttaki saklama kabını aldığımda Pusat'ta elinde bir tepsiyle mutfaktan çıkmıştı.
"Sana tiramisu almıştım."
"Sana limon kremalı kek yaptım."
İkimiz de aynı anda konuşup elimizdekileri birbirimize uzatırken yüzümde kocaman bir gülümseme oluştu. Onun da gözleri hayranlıkla parlarken elindeki hem tiramisu olan hem de iki bardak çay olan tepsiyi masaya koydu.
Adımlarım masaya dönerken ben de saklama kabını masaya koyup hızla yanımda duran Pusat'ın yanağına uzanıp kocaman bir öpücük kondurdum. "Ay beni de düşünürmüş" dedim bebekleri severken çıkardığımız seslere benzer bir sesle. Yüzü buruşurken yanağındaki kırmızı ruj lekesi yüzümdeki sırıtışı daha da büyütüyordu.
"Sen beni düşünmemişsin sanki" dedi tüm dikkati kekteyken. Ne kadar çok sevdiğini biliyordum. "Kabarmadı çok ama" dedim mahcubiyetle. Ne kadar denemiş olsam da bir türlü anneminkiler gibi ya da Sare'ninkiler gibi kabarmıyordu asla.
"Ben kabarmamış seviyorum zaten" derken gözlerimin en içine bakıyordu. Heyecan zaten sıcak olan ofisi daha da sıcaklaştırırken kolundan tutup masaya çekiştirdim. "Hadi çaylarımız soğuyacak" diyerek konuyu bir güzel dağıtmıştım.
Bir iki adımla pencereyi kapatıp masadaki kumandaya uzanırken gördüğüm klima ile kaşlarımı çattım. Madem vardı da niye açmamıştı?
"Bana sıcak gelmemişti" dedi sanki beynimden geçenleri okuyormuşcasına. Başımı usul usul sallarken masanın üstünde duran kupaya baktı. "Bir sabah kötü adam olarak uyanıp bu çocuğa kahve yapmayı bilmediğini söylemem lazım" deyip kupayı alarak mutfağa gitti geri. Gelen sesten kahveyi döktüğünü fark ettiğimde kahkaha atmıştım. "Ben de stajerini hizmetçi olarak kullanmayan nadir insanlardansın sanıp duygulanmıştım" dedim beni duysun diye yüksek bir sesle.
Yüzümde kocaman bir gülüş varken mutfaktan çıkıp iki elini de havaya kaldırmıştı. "Ben suçsuzum" dediğinde girdiği roller beni daha da eğlendieiyordu. Yanaklarımın gülmekten acıdığını hissediyordum.
Yanıma vardığında beni hızla havaya kaldırıp masaya oturttu. Gözlerim şokla açılırken o ise hiç zorlanmamıştı bile. Kendisi de sandalyeye oturup dibime kadar gelince ayaklarımı salladım oturduğum yerden. Yanımızdaki tepsiden tiramisumu kucağıma koyup kocaman bir kaşık ağzıma götürdüm. Şu an beni bundan daha fazla mutlu eden hiçbir şey olamazdı.
Pusat'ta kendi kekine aşkla bakarken bu halimiz yüzümü güldürüyordu. Çayımdan bir yudum alırken sessizliğimizi bozdum. "Bu keki İstanbul'a ilk gittiğin sabah da yapıp getirmiştim" dedim sessizce.
Amacım bu anı bozmak falan değildi. O an aklıma gelmişti ve nerelerden nerelere geldiğimizi anımsamıştım. Başını usul usul sallarken bir anda dönüp "özür dilerim" dedi. Bunu beklemediğim için ağzıma götürdüğüm kaşığım yarı yolda kalmıştı.
"Ne için?" diye sordum afallayarak. "Her şey için" dedi kendinden emin bir ses tonuyla. Çatalını tepsiye bırakırken önüme düşen saçlarıma değdi parmakları. "Gözünden akıtmak zorunda olduğum her yaşın için, içinde kırılan her umut için" diye devam ettiğinde bir elimi hızla dudaklarına götürdüm.
Böyle içli içli bakıp suçlu bir şekilde konuşması içimi titretiyordu. "Sus yoksa ağlarım" dediğimde parmaklarımın altında olan dudaklarını hızla hareket ettirip parmaklarımı öptü. Başını usul usul sallarken geri çektim elimi. "Sustum" dedi suçlu bir çocuk gibi.
"Ne yapacaksın buradan sonra?" diye konuyu değiştirdiğinde aklım nedensizce az önce sus dediğim konudaydı. "Neden gittin o sabah İstanbul'a?" dedim onun sorusunu havada bırakırken. Sandalyesini biraz daha bana yaklaştırırken bacaklarımı kollarının arasına alıp sarıldı.
"Yusuf'un nişanında sen içtin ilk defa hatırlıyor musun?" dedi sakince. Evet, Oğuz'un salona soktuğu şişeleri hatırlıyordum. Başımı yavaşça salladım sonundan korkmaya başlamıştım bile bu hikayenin.
"Sonra zaten ilk içişin bünyen de çok hassas malum hemen sarhoş oldun. Sahii normal biri de o kadar içmeye sarhoş olabilirdi" dedi sonlara doğru sinirlenen bir sesle. Başımı omzuma eğip öpücük attım uzaktan uzaktan. Sinirlenip konudan sapmasındı.
"Sonras bir anda salondan koşarak kaçtın ben de peşinden geldim, hava soğuktu endişelendim. Yapıştın yakama 'Pusat beni öp' diye" keyifle anlattığı kısımda benim söylediklerimi kendinden geçercesine taklit edince yüzümü buruşturdum. "Öyle bir şey demiş olamam" dedim kendimden emin bir sesle.
"Kar yağıyordu" dedi sessizce. "Küstün öpmedim diye hatta burnun bile aktı karşımda" diye keyifle devam ettiğinde dehşete düşmüş gibi bakıyordum ona. Ben bunları cidden yapmış mıydım? Çocuğun arkasına bakmadan kaçması çok normaldi o halde.
"Annem demişti Pusat'ı uğraştırdın diye falan ama" dedim o gecenin sabahına dair hatırladığım şeylerle. "Hatta o öyle deyince özür dilemek için yapmıştım keki" diye de sessizce devam ettim. Bu cümlelerim biraz da kendime hatırlatmak içindi. "Ama bu kısımları hiç hatırlamıyorum" dedim.
Yüzündeki gülümsemeyle başını salladığında hala benim taklidimi yapıyordu. Bir elini göğsüne koyup başını iki yana sallarken dramatik bir tavırla "öp beni Pusat, lütfen öp" diye keyifle taklidimi yapmaya devam etti.
Omzuna vurup durmasını sağlarken "hem niye öpmedin burnum aktı diye mi?" deyip kollarımı göğsümde birleştirdim. Madem bu kadar zırlamıştım öpsündü ne diye inat etmişti.
"Sarhoşken olsun istememiştim." dedi tekrardan ciddileşerek adeta gözlerim ışıldamıştı cevabıyla. Ama yine de içim rahat etmemişti "sırf seni öpmek istedim diye mi arkana bakmadan gittin?" dediğimde kaşlarını kaldırıp dilini damağına vurup 'tch' sesi çıkardı. Anlaşılan gecenin bir de devamı vardı.
Bir mekana gittiklerini ve abimin söylediği salak saçma cümleleri de anlattığında artık gözümden yaş akıyordu gülmekten resmen.
"Yani o gece anlayacağın abin Asya'yı seviyor diye Kağan'ı yemleyip tepkisini ölçmeye çalışmış ama işler biraz ters gitti. Yarası olan gocunur misali ben atladım ortaya. Sonra da Kandemirlerin işiyle ilgili gelişmeler derken bir baktım tası tarağı topluyorum" dediğinde her cümlesiyle başımı sallıyordum.
Artık geçmişin nedenleriyle uğraşmayacaktım ama insan bilmek de istiyordu. Her ne yaşanmışsa yaşanmıştı sonuç itibariyle şu an dizimin dibinde oturup bana aşkla bakıyordu. Evet, içimde onu affetmek uzun sürmüştü ama insandık ikimiz de hatalar yapmıştık. Önemli olan o hatalardan dönebilmekti.
"Özledin mi peki beni?" dedim omuzlarımı sallarken. "Çok" dedi net bir sesle. "Hep dibindeydim zaten uzaktan uzağa sen bilmiyordun sadece. Üstüne gölge olmak istemedim elini tutamadığım sürece" dediğinde çayımdan bir yudum almıştım. "İşte buradayız" dediğimde yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu. "Şükür."
"Buradan çıkınca Sare'ye uğrarım diye düşündüm malum" dedim az önce cevapsız bıraktığım soruya ithafen. Çayından bir yudum alıp kekini iyice önüne çekerken "Ay kız ne olmuş böyle Oğuz ve Sare arasında?" dediğinde şokla gözlerim açıldı. Anında girdiği dedikoducu teyze moduyla neye uğradığımı şaşırmıştım.
"Bir 'ay kız' mı? İki, sen benimle dedikodu mu yapıyorsun?" dediğimde ağzımın kenarına bulaşan kakaoyu sildi parmağının ucuyla. "Yapamaz mıyım sevgilimle dedikodu?" dediğinde gülüp tatlıma gömülmeye devam ettim. Beni güldürmek için her fırsatı büyük bir profesyonellikle kullanıyordu.
"Ay bu Oğuz salağı Sare'ye küsmüş neymiş bu zamana kadar yüz vermemiş tam umudunu kesince yüz vermiş de elinden alınmış oyuncağı için ağlayan çocuk gibiymiş de" ağzımdaki lokmaları yutmadan konuşurken çıkan sesimi hiç bozuntuya vermeden dinliyordu. "Haklı Oğuz" dedi net bir sesle. İkisi de çok sevdiğim insanlar olsa da Sare'yi kuzen kontenjanından dolayı içten içe savunuyordum.
"Niyeymiş o?" dediğimde tatlıma bakıyordu. Kendime bir kaşık alıp tabağı uzattığımda o ise elimdeki kaşığa uzanıp yedi. Tiksinmiyor oluşu hanesine artı bir puan daha kazandırırken sorduğum soruyu cevaplıyordu. "Oğuz kız için neler neler yaptı hiç ciddiye almıyordu şimdi mi alası gelmiş? Sare bacımdır severim sayarım ama az üzmedi Oğuz'u."
Benden gizli yaptıkları erkek erkeğe dert masalarından dolayı benden daha çok hakimdi Oğuz'un kırgınlıklarına. Ben de bir o kadar Sare'ninkilere hakimdim.
"Bir şeyi ne kadar dillendirip sıradanlaştırırsan o kadar değersizleştirirsin. Oğuz o kadar dalga geçercesine seviyorum yaptı ki Sare de artık şüpheye düşmüştü. Hisleri olsa bile bunları kırılıp üzülmemek için göz ardı etti. Oğuz onunla dalga geçiyor sandı." dedim hızlı hızlı konuşurken.
"Herkes de dalga geçtiği kız için tüm hayatını şekillendirecek meslek seçimini de ona göre yapar zaten" diye üstte çıktığında ses tonu bir tık sertti. Kaşlarım çatılırken bir anda ne yaptığımıza baktık. Dedikodu diye başladığımız konuşmanın sonu elimizdeki tatlıları yiyip birbirimize laf yetiştirmeye doğru evrilmişti.
İkimiz de bir anda kahkaha atarken "ilk kavgamızın Oğuz için olması canımı sıktı" dedi Pusat gülüşlerinin arasından. Omzuna vurarken önüme düşen saçlarımı geriye attım. İki elimle yüzümü yellerken gülüşümü durdurmak için derin nefesler alıyordum.
Ben kendime gelmeye çalışırken o ise masanın altındaki çekmecelerden birini açıp eğildi. Ben de başımı hafifçe eğerken elindeki defterle başını doğrultmuş göz göze gelmiştik. Hızla başımı çekerken aramızdaki o garip enerjiyi dağıtmak için "o ne ki?" diye sordum. Derin bir şekilde yutkunup "sana bahsettiğim mezuniyet defteri" dediğinde hatırladığım şeyle başımı hevesle salladım. Hepimiz dönem dönem kendikimizi açıp bakardık ama o sır gibi saklamıştı.
"Mezuniyet defterinin ofisinde ne işi var?" diye sordum merakla. Başını kaldırmadan "senden saklıyordum" dediğinde kaşlarımı çatmıştım. İşaret parmağını çattığım kaşlarımım arasına koyup oluşan kırışıkları düzeltirken "sabah mesaj attığım için yanıma aldım" diyerek asıl yapması gereken açıklamayı yapmıştı.
İki kocaman sayfalık sert kartondan kırmızı kadife kaplama defteri açtığında bir sayfanın kocaman dördüncü sınıf resmi ile dolu olmasına kahkaha atmıştım. Bu hallerini çok net hatırlıyordum en çok başına bela olduğum zamanlardı.
"Hatırladığımdan daha tipsizmişsin" dedim burun kıvırırken. Gözleri şokla bana dönerken "o yüzden mi yakamdan düşmüyordun?" dedi hızla. Tepkisine gülmemek için dudağımı ısırırken "hiç erkek görmemişsem demek ki" dedim huysuz bir şekilde.
"Görme zaten" diye sinirli sinirli konuşmaya devam etti. Diğer sayfaya eğerken bakışlarımı sinirden kızardığını görmüştüm. Bu hali gülme isteğimi tetiklese de dayanmıştım.
"En sevdiğiniz renk?" defterin ikinci sayfasında o zamanı hatırlatacak klasik sorular ardından da sınıfın sizin hakkınızda yazdığı güzel cümleler olurdu. "Mavi" diye okudu cevabını. Küçük Pusat'ın el yazısına bakarken derin bir iç çektim. Küçükken hep beni zorbalardı bu konuda. O hem hızlı hem de inci gibi yazarken ben hem yavaş hem de kocaman çirkin bir şekilde yazardım.
Verdiği yanıtla gözlerim gözlerine değerken "gözlerinin rengiydi diye" devam etti. O zamamda sürekli maviş diye dolanırdı peşimde. Bir gün "ben muhabbet kuşu muyum ki?" diye saatlerce ağladığım içinse söylemeyi bırakmıştı.
"Maviş" dediğinde yüzüme sıcacık bir gülümseme yerleşti. Hatırladığım replikle kaşlarımı çatarken "ben muhabbet kuşu muyum Pusat abi?" dediğimde kahkaha atmıştı.
"Neden öyle bir şey demiştim ya?" diye sordum gülmeye devam ederken. "Sınıfındaki bir çocuk sana çilli maviş bir muhabbet kuşu gibisin demişti de sen çok konuşuyorsun diye öyle dediğini sanıp ağlamış tüm gün başımızın etini yemiştin." cevap vereceğini düşünmeyerek sorduğum soruya noktasına virgülüne kadar hatırladığını belli ederek cevaplayan Pusat ile kaşlarım havalandı. Her zaman hafızası ile dalga geçerdi abimler oysa ki.
"Seninle ilgili hiçbir şeyi unutmam" dediğinde havalanan kaşlarım çatıldı.
Yine yapmıştı zihnimde dolanan düşüncelere cevap vermişti. Zihin mi okuyordu bu?
"Hayır zihnini okumuyorum güzelim seni tanıyorum." dediğinde dehşete düşmüş gibi baktım. Vallaha okuyordu işte zihnimi.
"Az önce sesli düşündün" dedi çatılan kaşlarımın arasına parmağını koyup düzeltirken. Derin bir nefes alıp elimi kalbimin üzerine koydum. "Sevgilim vampir değilmiş ben salakmışım oh be" dediğimde kahkaha atmıştı.
Başım tekrar defterin ikinci sayfasına dönerken Pusat'ın bir sorunun üzerine elini koyup kapattığını yeni fark etmiştim. "O ne? Orada ne yazıyor?" diye hızlı hızlı konuşurken derin bir nefes aldı. Sanırsam asıl göstermek istediği buydu.
"Çok gülmeyeceksin." diye uyardığında başımı 'evet' dercesine usul usul salladım. Tabii ki de gülecektim.
Elini yavaşça çekerken soruyu okudum. "İleride ne olmak istiyorsunuz?" aynı soru yıllar sonra mezun olan benim defterimde de yazdığı için hatırlamış gibi nefeslenmiştim. Ardından gözüm cevap kısmına giderken az önce söylediğim söze zıt bir şekilde kahkaha atmıştım.
"Gülmeyecektin." dedi huysuz bir şekilde. Ben ise kahkahalarımın arasından zor bela konuşmuştum. "Ciddi olamazsın?" dediğimde başını iki yana salladı yavaşça. Demek ki bu yüzden köşe buçak saklıyordu bizden.
Gözüm tekrar cevaba giderken yazan "Leyla'nın kocası" cümlesiyle tekrardan kahkaha atmıştım. Bunu bana yaklaşık bir yarım saat önce söyleseydiniz asla inanmazdım. "Hocalar annemi çağırdı bu cevap yüzünden" dedi sessizce.
Buraya geldiğimden beri o kadar çok gülmüştüm ki artık yanaklarım acıyordu. İki elimi de yanaklarıma koyup derin nefesler alırken "koca olmak gibi bir hayalin olduğu için çağırmış olabilirler" dediğimde sanki çok yanlış bir şey söylemişim gibi kaşları çatıldı. "Senin kocan lütfen düzeltelim" dediğinde tekrar gülmüştüm.
"Dur lütfen" diye elimi kaldırdıp nefeslendim. Birazdan gülmekten hık diye diğer tarafa gidecektim.
"Leyla'nın kocası he" diye sordum hala yüzüm gülerken. İki elimi boynunda birleştirip başımı arkaya doğru atmış kendimi yavaş yavaş sallıyordum.
"Hadi gel de şu gariban sabinin tek hayalini gerçekleştir" dediğinde geriye attığım başımı dikleştirip yüzüne baktım. Bu da iyice evde kalmış kırkındakiler gibi her lafının sonunu nikaha bağlıyordu. Abimle takılmayı yasaklamalıydım en kısa zamanda.
Gözlerimi kısıp "o gariban sussun bence" dediğimde sırıttı. "Hazır beyaz da giyinmişsin" dediğinde gözleri üstümde dolanıyordu. Hızla başımı elbiseme çevirirken "inanamıyorum sana Pusat ne bu evlenme merağı" dedim şok olmuş bir sesle. İşin şakasında da değildi bakışları gayet net ve ciddiydi.
"Hayırdır evlenmeyecek misin benimle?" dediğinde başımı evet anlamında salladım. Elimi havaya kaldırıp sallarken "seninle eğlenip annemin köyden bulduğu oğlanla da evleneceğim şehirlilere güven olmaz" dedim ciddi tutmaya çalıştığım sesimle.
"Sizin köyün tam adresini alabilir miyim bir takım yakma işlemlerine girişeceğim de" dedi yaptığım role uyum sağlarken. Göğsüne vurup gülerken başımı havaya kaldırdım.
"Mezun olmam lazım önce mesleğimi elime almam lazım" dedim gözlerimi kısıp bunların ne kadar zamanda olabileceğini hesaplarken.
"Yazarsın zaten" dediğinde başımı usul usul salladım. "Diplomasız" dediğimde gülmüştü. "Sen ne zaman istersen Leyla'm" dediğinde zaten bunu biliyordum. Mezun olmama da az kalmıştı ama evlilik şu anlık çok uzak olduğum bir şeydi.
Pusat'ı seviyordum hem de çok evet ama önce düzene sokmamız gereken bir ton şey vardı. Hem aileme yeni dönmüştüm tekrar ayrılmak beni çok yıpratırdı.
"Yeşil mavi dördüncü tombilibu olacağım."
Düşüncelerimden koparan Pusat'ın keyifli sesiydi. Söylediği cümlenin yazdığı yer aklıma geldiğinde hızla başımı ona çevirip şokla açılan ağzımın üstüne koydum bir elimi. "Unut bunu ya" dediğimde alt dudağını ısırıp başını iki yana salladı. "Asla" dediğinde kıstığım gözlerimle onu izliyordum.
Bu da benim 'ileride ne olmak istiyorsunuz?' sorusuna verdiğim cevaptı. İlkokul dördüncü sınıf öğrencisi için fazla çocukca kalan bir cevap olduğu için sınıfta alay konusu olmuş ardında eve gelip bizimkilere zırlayınca da bir posta onlar dalga geçmişti.
"Hem sor bakalım neden olmak istiyordun?" dedim burnumu havaya dikerken. Benim mantıklı sebeplerim vardı kendimce ama hiç kimse dinlememişti. "Nedenmiş bakalım?" dedi gerçekten de merak ediyormuş gibi ilgili bir ses tonuyla. Az önce evlilik düşünen kız değilmişim gibi hevesle oturduğum yerimi düzeltip anlatmaya başladım.
"Şimdi hani onların evinin kapısı küçücüktü ya her girdiklerinde popoları sıkışıyordu" dedim hatırlamasını beklerken. Bazı günler benimle izlediğini hatırlıyordum. Başını salladı devam etmem için.
"Ben de tombilibu olup o kapıyı büyütecektim. Hem birinin rengi sarı, pembe birinin rengi kahverengi, pembe diğerinin rengi de kırmızı yeşildi. Ben de kırmızı yeşil yalnız kalıp üzülüyor, dışlanıyor sandığım için yeşil mavi olmak istemiştim."
Her cümlemi sanki dünyayı kurtarmanın formülünü bulmuş bir profesörü dinliyormuş gibi dikkatle dinleyen Pusat dudaklarını birbirine bastırıp gülmemeye çalıştı. "Kalbinden öperim senin" dediğinde gülmemek için kendini zor tutuyordu.
"Sesinde gülme tınısı var" dedim kollarımı göğsümde birleştirirken. Dalga geçiyordu işte "yok kurban olduğum valla bak" dediğinde ise gram yumuşamamış uzaklara bakıyordum.
Bir anda geldiğimden beri masada oturan beni kucaklamış "hadi Sare'ye bırakayım madem seni" demişti. Zaten kalkmam gerekiyordu ama küstüğüm için beni postaladığını fark etmemiş değildim.
Beni resmen omzuna atarken sırtına geçirdim yumruklarımı. "Başından atıyorsun beni" dedim şiddetle. Bir yandan da sırtına vurmaya devam ediyordum.
Koltuğa yanaşıp çantamı ve kot ceketimi de alırken ben inmek için debeleniyordum ama o hiç oralı olmuyordu. "Kovuyorsun beni" dedim tekrar sinirle çıkan sesimle. Baş aşağıya durduğum için görüş alanımda sadece sırtı vardı.
"Tövbe haşa" dedi kovuyorsun demem çok büyük bir günahmış gibi. Bu tavrı gülmemi getirse de ciddiyetimi korumuştum. Hem hayalime gülmüş hem de beni kovuyordu yahu üç gün küs kalacaktım ona. Üç gün de yetmezdi beş gün küs kalacaktım. Belki yedi bilemiyorum.
Plazanın koridorunda böyle yürümek rezil oluyormuşuz gibi hissettirse de oralı olmadım. Sonuçta her gün bu insanları ben değil o görecekti. O ağır abi triplerinin dağılması onun umrunda değilse benim de umrumda değildi.
Pusat'ın adımları yavaşlarken duyduğum "Merhaba Pusat ben de tam senin yanına geliyordum" sesi bir anda olduğum yerde resmen dikleşmemi sağladı. Bu sesi çok net hatırlıyordum ilk ofisi temizlemeye geldiğimizdeki sarışın tahminimce diş doktoru olan kadındı.
Sesindeki şaşkınlığın muhtemelen merhaba kısmını işveli cilveli söylediği Pusat'ın omzunda bir kız görmesinden dolayıydı. Bu düşünce zaten gergin olan sinirlerimin iyice tavan yapmasını sağlarken yanına geliyorum kısmı zihnime dolduğunda da anlık kıskançlık içime zuhur etti.
"İndir beni" diye fısıldadım Pusat'a resmen sesim emir verir gibi çıkmıştı. İkiletmeden beni indirdiğinde saçlarımı hızla düzeltip elini tuttum Pusat'ın.
Burada kadına kötü şeyler söyleyecek değildim. Sonuçta Pusat'ı beğenmiş olabilirdi ama sevgilisi olan bir adam olduğunu bilsindi. Bundan sonraki hareketleriyle ilgilenirdim artık öncesiyle değil.
"Merhaba, Arzu" dedi Pusat. Ha merhabasını da alıyorduk yani? Az önce oynadığım medeni rol beni terk etmişti bile. İçimdeki bir ses abartma Leyla dese de her an fırlayacaktım resmen üstlerine. Neydi baş harfi a isimli kızlardan çektiğim be.
Ben olduğum yerde elli senaryo kurup kendi kendime kudururken Pusat elimi sıkıca tutup "Leyla, sevgilim." diye tanıttı beni. Evet merhaba canım sevgilisiyim ahaha garip değil mi? Valla ben de inanamıyorum ama oldu işte diye içimden saydırırken dışımdan gülümseyip kibar bir "merhaba" demiştim.
İsminin Arzu olduğunu öğrendiğim kadın şöyle bir göz ucuyla beni süzdüğünde içim huzursuzlukla kıpırdandı. Bir an kendimi o kadar yetersiz hissettim ki altında ezildiğim bakışlarla bir an evvel gitmek istiyordum.
Karşımda benden muhtemelen yaşça büyük, başarılı, olgun, zarif, güzel bir kadın vardı. Bakışlarında duruşunda bile kendine çeken bir hava vardı kesinlikle. Kısa boylu bir kız değildim 166 oldukça ortalama bir boydu bence ama karşımdaki manken gibi kadına yetişememiştim. Kadın bana bakarken benim bakışlarım ayağımdaki babete dönmüştü. Keşke sizi giymeseydim her şey sizin suçunuzdu!
Kadın tekrar konuşup dikkatimi ona vermemi sağlamıştı. "Ben sizi bir yerden tanıyorum" dediğinde ise muhtemelen ofisteki karşılaşmamızdandır diye düşünürken "bir dakika" deyip hızla kendi kliniğinin olduğunu düşündüğüm kapıya doğru ilerledi.
Huzursuz bakışlarımı Pusat'a dikerken "gidelim boşver" dedi hızla. Beklememek ayıp olurdu her ne kadar garip hissetsem de başımı 'hayır' anlamında salladım. Arzu sarı saçlarını savura savura geri gelirken topuklu ayakkabısının sesi ondan önce geliyordu.
Diş doktorluğu yaparken o ayakkabılarla nasıl rahat ediyordu ben iki üç toplantıya giderken bile bilek sızısından nefes alamıyordum. İlgisinin Pusat'ta olduğunu fark ettiğimden beri kafamda otuz çeşit soruyla kendimi onunla kıyaslamıştım ve her seferinde de açık ara farkla o kazanmıştı.
Bu saçma davranışımı durdurmak istesem de beynimdeki düşünceler beni gram takmıyordu. Elinde sıkı sıkı tuttuğu kitaba bakarken resmen dumura uğradım.
Arzu diğer elindeki kalemi bana uzatırken "Leyla Yaman'sınız değil mi?" diye sormuştu. Buraya geldiğimden beri unuttuğum hafif ünlü hayatım ilk defa karşıma çıkarken usulca başımı salladım.
"Kitabınızı bayılarak okumuştum madem böyle denk geldik bir imza isteyebilir miyim?" dediğinde ise şok olmuş bakışlarımı Pusat'a çevirdim. Pusat ise gururla bakıyordu bana.
Başımı hızla sallarken önüme gelen saçlarımı bir elimle tutup diğer elimle de verdiği kalemi aldım. İlk sayfaya imzayı atmıştım. Katıldığım imza günleri dışında ilkti bu. "Tanıştığımıza memnun oldum" dediğinde artık şokun etkisindeki sessizliğimi bir kenara bırakıp "ben de memnun oldum" diyebilmiştim. İçimde müthiş bir pişmanlık ve utanç hissi vardı kadına karşı.
Yüzümde oluşan gülümseme ile tam "görüşürüz o halde" demek istemiştim ki sanki az önce imza istediği kişinin sevgilisi değilmişcesine Pusat'a diktiği bakışlarıyla "görüşürüz Pusat" demişti.
Bir anda değişen tavrına gözlerimi hızla açıp kapatırken Pusat ise tuttuğu elimle beraber çıkışa doğru ilerlemişti. "Ne yaşandı az önce?" dedim sessizce. Omuz silkip plazadan çıkarken bir eli elimi tutarken diğer elinde tuttuğu kot ceket ve çantam ile hızlı hızlı yürüyordu. "Normalde de böyle mi?" dedim bakışlarımı Pusat'a dikerken. "Bir iki defa selamlaştık da çok hatırlamıyorum" dedi umursamaz bir ses tonuyla.
Karşıdan gelen Kutay bizi görüp koşarak yanımıza gelince Pusat cebinden çıkardığı anahtarı verip "ofis sana emanet ben Kandemir davası için adliyeye geçeceğim birazdan" demişti. Kutay başını hızlı hızlı sallarken içeriye geçmişti. Ben hala yaşadığım olayın şokundan çıkamadığım için Pusat'ın arkasında kalmıştım.
Başta kadının takındığı tavıra ve söylediği cümleye sinir olsam da sonra suçluluk hissedip pişman olmuş ardından attığı bakışlarla tekrar sinirlenmiştim.
Arkamı dönüp çıktığımız plazaya bakarken zaten sinirliyken iyiden iyiye sinirlenmiştim. "Sadece selamlaşma yani?" dedim kaşlarım havalanırken o zaman neden geliyordu yanına?
Pusat ise arabanın yanına gelmiş kapıyı açacakken yavaşça bıraktığı bana döndü. "İnanmıyor musun?" dedi sinirli çıkan sesiyle.
İnanmamak değildi ama kadın öyle bir bakıyordu ki sanki yasak aşk yaşayan dizi çiftleri gibiydi. Gözlerimi devirirken "bunu nasıl buraya çektin?" deyip arabanın koltuğunu açıp içine yerleştim. Pusat ise derin bir nefes alıp arabaya binmişti.
"Bakışların öyle demiyordu ama" dedi kaşlarım çatılırken başımı hızla ona çevirdim. "Nasıl bakmışım pardon?" dedim sesim beklemediğimden yüksek çıkarken.
"Hem apar topar çıkarıyorsun beni ofisten, hem koridorda sana saçma sapan bakışlar atıp yanına geliyordum diyen yanında elini tuttuğun bir kız olmasına rağmen baştan aşağıya seni süzen bir kadınla karşılaşıyorum. Kadın dengesiz davranıyor ama tüm suç benim bakışlarımda yani" diye devam ettim.
Hızlı hızlı sıralıyordum cümlelerimi. Alev alıyordu içim resmen allak bullak olmuştum. Az önceki tatlı hallerimizden eser yoktu.
"Apar topar çıkarıp kadınla karşılaştık derken? Ne ima ediyorsun açık açık söylesene Leyla" dedi benden alta kalır bir tarafı olmayan siniriyle. Direksiyonu o kadar sıkı tutuyordu ki parmakları bembeyaz olmuştu resmen.
Bu tavrı daha da sinirlendirirken "beni ofisten çıkardın ve kadın yanına geliyordum dedi" dedim içimde dönüp duran düşünceler dilimden dökülürken.
"Ben seni kadından kaçırdım yani yakalanmamak için?" diye konuştu şokla gözleri kocaman olmuş bir bana bir de yola bakıp duruyordu. Sessiz kaldığımda da "buna ihtimal verdin" diye sordu sinirle.
Ben değil başkası da olsa aynı şeyi düşünürdü. Hiçbir şekilde açıklama yapmayıp bu kadar sinirlenmesi iyice zıvanadan çıkarmıştı beni. Nasıl bu kadar hızlı suçlu konumuna düşürülmüştüm bilmiyorum ama "evet verdim ve bu hareketlerin de haklı olduğumu kanıtlıyor suçlayıp duruyorsun" diye bağırdım resmen.
"Aynen diğer sevgilimle karşılaşma diye kaçırdım seni ofisten bravo çözdün tüm sırrı aferin sana" diye dalga geçercesine bir ses tonuyla konuşurken sesine eşlik eden siniriyle araba daha da hızlanıyordu.
Takındığı tavır kalbimi kırarken ağzımı açarsam ağlayacakmış gibi hissettim. Zor bela yutkunurken elimle kapıyı tutmuştum. Resmen midem bulanmıştı kırgınlıktan.
Karşısında ağlamayacaktım. "İndir beni" dedim hızla. Yüzüme bile bakmadan arabayı sürmeye devam ederken tekrar bağırdım. "İndir dedim."
Araba yavaşlamaya başlayınca arka koltuğa attığı ceketim ve çantama uzanıp alırken bile yüzüne bakmadım. Onun da çok bakmaya niyeti yok gibi karşı yolu izliyordu.
Hızla açtığım kapıdan çıkarken kırarcasına kapatıp derin bir nefes aldım. Ben daha adım atmamışken resmen lastiklerin çığlık sesini duymuştum. Başımı çevirip gidişine dahi bakmazken zaten Sare'nin bir sokak altında oluşumu görünce derin bir nefes alıp sarsak sarsak adımlarla yürümeye başladım.
Sanırım cidden ilk kavgamızı etmiştik.
Ve bu beni gerçekten de yıkmıştı. Bacaklarımın ağrıdan sızladığını hissederken derin bir nefes aldım. Kalp kırıklığım nasıl bacaklarıma vurmuş olabilirdi? Tüm sinirimle bacaklarıma dönüp bağırdım. "İnanim hiç dikkatimi size veremem!"
Sokakta yürüyen bir kaç kişinin bakışları bana dönerken yaptığımın saçmalığını yeni fark etmiş ağrıyı umursamadan hızlı hızlı yürümeye çalışmıştım. Sare'nin evine vardığımda başımı iki yana sallayıp adeta kendimi sirkeledim. Omuzlarımı dikleştirirken kapıyı çaldım.
Sare kapıyı açtığında hızlıca sarılmıştık. Buraya onu dinlemeye gelmiştim. Yeteri kadar sorunu olduğunu bildiğim için Pusat olayını ona çaktırmamaya karar vermiştim.
"Dökül" dedim iki kolumu göğsümde birleştirirken.
Sare'nin odasına girer girmez Oğuz ile son olanları dinlemek ve yardımcı olmak amacıyla psikolog edasıyla karşısına oturmuştum. "Dökülecek bir şey yok ortada" dedi Sare omzunu silkip önündeki çizimine dönerken.
Elinde çevirdiği kalemi çekerek "Gayette var" dedim kalemi masaya koyarken. Sürekli böyle kendi dertlerinden kaçması sinirimi bozuyordu.
Hislerinden kaçması Oğuz'u kaybetmesine sebep olmuşken bile hala inatla susup duruyordu. "Aynı, yüzüme bakmıyor" dedi bana dönüp ellerini göğsünde birleştirirken.
"Bakması için bir şey yaptın mı?" diye sordum cevabı bilmeme rağmen. Başını usul usul sağa sola 'hayır' anlamında sallarken elimle alnıma vurdum. "Yapman lazım Sare" dedim onun da farkında olduğu şeyi belli etmek isteyerek.
Saçını kaşırken konuyu dağıtmak ve sıkıştığı köşeden kurtulmak için "Pusat abi mi bıraktı seni?" dedi ofiste olduğumu bilerek. Konuşmak istemediğini belli etmişti ve ben de üstüne gidip daha da zora sokmayacaktım onu.
Duyduğum isimle aklıma dolan sahnelerle içimde yine bir sinir yükselmişti. "Evet, tamamen bıraktı beni." diye dramatik bir sesle konuşup yanında durduğum Sare'nin yatağına attım kendimi. Belli etmeyeceğim diye verdiğim tüm sözler dağılmıştı bile.
"Ne saçmalıyorsun be" diye yükselip gözüyle süzdü beni. "Boşandık Pusat ile." dedim burnumu çekip yatağın üzerindeki örtüye sarılırken üç çocuğu ile ortada kalmış gibi rol kesiyordum.
"Evli değilsiniz?" dedi Sare sanki tek sorun buymuş gibi. "Evlenmeden boşandık o kadar durum vahim" dedim bacaklarımı yatağa vurup debelenirken.
"Düzgün anlatsana şunu." diye kızdı Sare de bu tepkilerime dayanamadığı için. Dönen sandalyesini tamamen bana çevirince ben de yatakta onun tarafına dönüp uzanmaya devam ettim.
"Biz Pusat ile ofiste konuşurken bir anda beni sırtlandı resmen kaçırırcasına varya sonra işte koridorda ne oldu biliyor musun?" hızlı ve gizemli bir şekilde anlatırken ellerim de duruma daha da gizem katmak için hareketlenmişti. Sare sandalyeden doğrulup tüm dikkatini bana verirken "ee" diye devam etmemi istemişti.
"Upuzun boylu, sapsarı saçlı manken gibi bir kız. Bununla aynı yerde kliniği var görmüştüm temizlik için gittiğimizde de. Kız böyle bir bakışlar, süzmeler benim zaten kafam attı. Sonra ne dedi biliyor musun? Yanına geliyordum yani bu ne demek?" Sare artık bu anlatımıma dayanamadığı için bölüp "ne demek?" diye sordu. O da gizeme dalmış bir sırrı çözen dedektif edasıyla konuşmuştu.
"Yani Pusat kızın ofise geldiğini görmeyeyim diye beni kaçırdı." Elimi diğer elime vururken asıl resmi göstermeye çalışıyordum.
"Yuh, baya baya saçmalamışsın" tepkisi gelince Sare'den yataktan fırlamıştım. O şu an benim yanımda durup teorimi desteklemeliydi.
"Bana biraz kıskançlıktan gözün dönüp de kendini kızla kıyasladığın için olayı bi taraflarından yorumlamışsın gibi geldi ama yine de sen bilirsin tabii aşkım" cümlenin başında beni yerden yere vururken sinirimi ondan çıkaracağımı anlayıp sonunda kıvıran Sare ile kendimi tekrar yatağa attım.
"Salak değilim Sare kız baya baya hoşlantı dolu bakıyordu ve Pusat'ın yanına geliyormuş. Pusat da hiç şaşırmadı demek ki ilk gelişi değil" tek tek söylediğim yerden en anlamsızına takılan Sare "hoşlantı bakışı nasıl oluyor?" demişti.
O an sorunun saçmalığını kavrayamadığım için hızla o bakışı tekrar ettim. Önüme düşen saçlarımdan bir tutamı parmağıma dolarken bakışlarımla Sare'yi süzüyordum. "Böyle"dedim girdiğim rolden hemen çıkarken.
"Etkilendim" diye fısıldayıp hızla masasındaki defteri ve kalemi alıp bir şeyler yazmaya başladı. "Ne yapıyorsun?" dediğimde çok normalmiş gibi "not alıyorum Oğuz'a yapacağım" diye cevap verdi. Gözlerim büyürken bilmem kaçıncı defa kendimi yatağa fırlattım geri geri.
"Ben burada dul kalmışım Pusat gidip o kızla evlenip beş tane sarı sarı bebe yapacak isimlerini de Lale, Emre, Yaren, Latife, Ajdar koyacak. Bayramda hepsini tek tip giydirip anasının evine gelecek komşuyuz diye de çocuklar bizim kapıyı çalacak ben de millattan önce kalmış susamlı şekerlerden vereceğim. Ajdar'ın boğazında kalacak aralarında en çok o Pusat'a benziyor diye dişlerimi koyduğum suyu verece-" kendimi mahallenin cadı yaşlı teyzesi rolüme kaptırmışken Sare öğürüyormuş gibi yapıp ağzını tutmuştu.
"Midemi bulandırdın lanet kadın" dediğinde ise omuz silkmiştim.
"Ayrıca Latife ve Ajdar'ın ne suçu var ölüm gibi isimler" dediğinde bir sır veriyormuş gibi parmaklarımı kaldırdım.
"Lale."
"Emre."
"Yaren."
"Latife."
"Ajdar."
Her ismi saydıktan sonra bir parmağımı kapatırken Sare anlamsız bakışlarla izliyordu beni "baş harfleri Leyla yapıyor aşkımızın simgesi olaraktan" dedim.
Masanın üstündeki kalemkutusunu fırlattığnda kendimi korumak için hızla yastığı önüme siper ettim. "Gerçekten de gerizekalısın." dedi pes edercesine.
"Git ve Pusat abiden özür dile tamamen kıskançlıktan kafanda senaryo kurup çocuğu suçlamışsın resmen eminim mantıklı açıklaması vardır" dediğinde bakışlarımı yastığın kenarından gösterirken "beni savunman gerekiyordu." dedim.
"Ben her daim hakkı savunurum." dediğinde ise artık pes etmiş gibi yatakta uzanmıştım.
Evet, belki de haksızdım ama kendini savunmak yerine sürekli olarak beni suçlamıştı. Mantıklı açıklamasını ben yanındayken yapabilirdi beni bırakırken değil.
Tavanla olan münasebetimiz Sare ile olandan daha iyiymiş gibi mavi gözlerimi kitlemiştim. Biraz sonra konuşup 'haklısın Leyla' diyecek tavanı bekliyordum.
"Hem seviyorum ki kıskanıyorum" dedim hala içten içe kendimi aklamaya çalışırken.
"O zaman git bunu Pusat abiye söyle bana değil" diyen Sare ile bakışlarımı ona çevirdim.
"Söz konusu kendi hislerin değilken nasıl da profesör oluyorsun ama baksana. Bana dediklerinin yarısını kendin yapmış olsaydın şu an bi tane bebe kucağında bi tane bebe karnında Oğuz da yanında olurdu." dediğimde her cümlem onu daha da sinirlendirmişti.
"Burada kal diyecektim ama bugün fazlasıyla canımı sıkıyorsun" dediğinde haklı olduğumu bilerek ayağa kalktım.
"Kahve yapacağım ve siz de kalacağım" deyip mutfağa ilerledim Sare de peşimden ilerliyordu. Eve gitmek istememiştim birden zaten bayadır Sare ile kalmıyordum iyi olurdu, kafamız dağılırdı.
Mutfaktaki sandalyeyi çekip otururken Sare 'ciddi misin' bakışlarını üzerimde gezdirdikten sonra kabullenip kahveyi yapmaya başladı.
"Sizi Oğuz ile barıştırmamız lazım." dedim düşünceli bir şekilde. Aklıma hiçbir şey gelmiyordu Oğuz bir kere bir şey dedi mi maalesef ki geri döndürmek oldukça zordu.
Olan kahvelerden birini önüme koyarken diğerini de yudumladı Sare. "Projeyi de bitirdik bir bahanem de kalmadı." dediğinde kahvemi içmeye başladım.
"Yani sen de bu çocuğun sevgisini ciddiye almadım diyorsun ama çocuk senin için mimar oldu be" dediğimde çikolata almak için ayaklanmıştı. O da bunun gayet farkındaydı artık. Boşu boşuna her oturduğumuzda aynı konuları konuşuyorduk. Hiçbir şey demeden geri yerine oturduğunda çikolatayı ağzıma attım.
"Pusat abiyi ara" dedi Sare yeniden konuyu değiştirirken. Sıkıştığı an kurtuluş için bize sarıyordu. Artık suçlu olduğumu kabullenip masanın üstüne koyduğum telefona uzanıncs bir anda çalması ile yerimden sıçramıştım resmen.
Pusat'ın aradığını görünce "yuh gerçekten de kalp kalbe karşıymış" diyen Sare'yi duymamazlıktan gelip telefonu hızla açtım.
"Alo, efendim" derken saatlerdir kendimi haklı bulan ben bir anda içime düşen suçluluk hissi ile başımı öne eğmiştim. Karşı taraftan gelecek her türlü kelimeye hazırken "kapıdayım" dedi Pusat net bir şekilde.
Telefon kulağımdayken Sare'ye dönüp "beni idare et" demiş o başını sallarken de mutfak kapısından teyzemin şıpıdık terliklerini giyerek çıkmıştım. Resmen koşarcasına sokağa çıkmıştım.
Hızla etrafıma bakandım. Arabası görüş alanıma girmezken panikle olduğum yerde dönüp duruyordum. Telefonun açık olduğunu unutmuşken gelen "arkana da bi dönsen" sesi ile resmen yerimden fırlamıştım.
Arkamı döndüğümde Pusat arabanın kapısına yaslanmış kulağındaki telefonu çekip kapatırken beni izliyordu. Telefonu hızla kapatıp yanına adımlarken "özür dilerim" dedim hemen hiç düşünmeden.
"Ne için?" dedi sessizce kaşlarım çatılırken unutmuş olabileceğine ihtimal vermemiştim. "Ofisteki olay için" dedim hala kaşlarım çatıkken. "Hatırlamıyorum" dedi umursamaz bir sesle hala arabanın kapısından doğrulmamışken bakışlarımı etrafımda gezdirip dudağımı yaladım sabır çekerken.
Bir özür dileyelim demiştik herifin beyni sıfırlanmış gibiydi sanki. Önüme düşen saçlarımı omzumda tutarken "kızla seni şey sandım ya" diye açıkladım. O an açıklamayı yaparken jetonum düşmüştü sanki. Çatık kaşlarım hüzünle eğilirken "yani öyle sanmadım da" diye toparlamaya çalışmıştım.
"Gayette sandın" dedi zaten bunu söyletip durumu anlamamı sağlamak için bilmemezliğe yattığını belli eden Pusat.
Derin bir nefes verip omuzlarımı kaldırıp indirdim. "Özür dilerim" diye tekrar konuştum tüm içtenliğimle. Bir elini belime yerleştirip biraz beni kendine yaklaştırırken "bir daha sakın benden şüphe etme" dedi her kelimesini bastırırken.
Başımı hızla salladım onaylarcasına "söz" derken diğer elini de belime koymuştu. Sokak ortasında olduğumuz ve teyzemin şöyle bir cama bile baksa bizi göreceği gerçeği beynime zuhur ederken hızla kendimi çekip "sen de o zaman mantıklı açıklama yapıp bana kızmasaydın" dedim hızlı hızlı.
Hafiften yakınlığımızdan utandığım için kızaran yüzümü saklamak için bir şey arıyormuş gibi arkama bakınırken Pusat'ın sesini duydum. "Sinirliydin, ben de öyle. Ayrıca davaya yetişmem gerekiyordu. Kandemir itinin davasına." başta durumu bana açıklamak için sakin sakin konuşurken son cümlesinde sesinin tonuna müthiş bir sinir sızmıştı. "Pardon" diye de ekledi 'it' dediği için.
"Ve öyle yüksekdiğim için özür dilerim" dedi gerçekten de üzgün olduğunu belli ederken.
Başımı sallayıp elimi uzatırken "anlaştık ve barıştık o halde" dediğimde elime manasız bakışlar atıyordu "küsmedik yavrum" dediğinde sıkmadığı elimi hala havada tutuyordum.
İçeride üç çocukla ortada kalmış gibi ağıtlar yakıp senaryolar ürettiğimi bilmiyordu ne de olsa derdi böyle. Boşta kalan elimi tutup bir anda kendine çekince resmen üstüne savrulmuştum. Hızla kollarını bana sardı. Yuvasını bulmuş gibi sokuldum hemen.
"El mi sıkışacağız yabancı gibi" dediğinde gülüp göğsüne yasladım başımı. "Neyse bunlar ilişkinin tuzu biberi değil mi?" dedim kendimi aklamak için sessizce. Başımı göğsünde kaldırıp ona bakarken alnımı öpüp "öyle güzelim ama biz yine de birbirimizi kırmamaya dikkat edelim" dediğinde başımı salladım hak verircesine.
"Kaçırayım mı seni?" diye sordu konudan apayrı bir şekilde. İkimizin de bakışları ayağımdaki terliklere dönerken omuz silkmiştim. "Annemi biraz atlatırsın ama teyzem seni vurur." dediğimde bakışları teyzemlerin evini buldu.
"Sare bizi idare eder diye düşünüyorum" dediğinde baktığı yere dönmüştü bakışlarım. Elindeki kahvesi ile odasının camından sokağı izleyen Sare ile gözlerim şok içinde açılmıştı. Film izler gibi rahat bir tavırla bizi izlerken gülmeden edememiştim.
Pusat bir eliyle beni gösterip diğer eliyle de kendini gösterdi. Ardından arabayı gösterip elini yola doğru savurdu. Sare ise kolunu kaldırıp sürekli taktığı gümüş saatine vurup baş parmağını havaya kaldırdı. Pusat başını sallayıp eliyle tamam işareti yaptığında sessiz sinema tavırlarıyla anlaşan bu ikiliye şok içinde bakıyordum. Sare bize el sallarken keyifli bir yudum daha aldı kahvesinden.
Şok içinde bakarken arabanın kapısını açan Pusat ile dikkatim dağılmıştı. Başka bir zaman nasıl böyle anlaştıklarına şaşırmaya devam ederdim.
"Nereye gidiyoruz aşkım?" diye sormuştum sevgilimin yan koltuğunda otururken. O an aşkım kelimesini bile bir dönem utanç verici olarak gören benim dilimden dökülmesine şaşırırken yüzüm buruşmuştu.
Pusat keyifle gülümserken "nereye istersen." diye konuşmuştu. Hem kaçırıyordu hem de götürecek yeri yoktu he terliklerimi çıkarıp koltukta bağdaş kurarken camı açıp yolu izledim. "Bilmem ki" deyip omuz silkerken bakışlarımı ona çevirdim.
Başını salladığında onun aklında olan şeye güvenip yolu izlemeye devam ettim. "Oğuz ile Sare'yi barıştırmamız lazım artık" dedim sessizliğimizi bozarken.
"Haftasonu için bağ evi ayarlarım yakınlarda. Hep birlikte gider iki gün kalırız. Aynı evde Oğuz dayanamaz Sare'ye" diye konuşan Pusat ile hızla başımı ona çevirdim.
Fazlasıyla zeki bir plandı ben sabahtan beri düşünüp bir şey bulamamıştım. "Ne zaman geldi aklına bu?" dedim hayretle. Hem bizimkilere zaman geçirmeyi de özlemiştim böyle dolu dolu güzel olurdu.
"Şimdi" deyip omuz silkerken arabayı da bir yere park etmişti. Gördüğüm bizim mahallenin hemen altında kalan lüks mekanla olduğum yere daha da sindim. "Hiçbir güç ve kuvvet beni bu arabadan çıkaramaz" dediğimde bakışları şaşkınla beni buldu.
Tepkimi manasız bulurken kendimi gösterdim. Dağılmış makyajım ve sabahtan kalma saçım, üstümdeki beyaz elbise ve altındaki teyzemin terlikleri ile ev halinden de daha kötü bir durumdaydım. "Yani?" dedi hala beni süzerken anlamsız bakışlarla.
Zaten bugün özgüvensel sorunlar yaşarken dehşet çirkin hissetmiştim. "Bu halimde?" dedim şokla ona dönerken.
"Yavrum ne var her zamanki halin" dediğinde bakışlarım daha da büyümüştü. "Her zaman çirkinim yani" dedim gözlerim dolarken. Kırdığı potla bakışları tavanı bulan Pusat derin bir nefes alıp inmeyeceğimi anlamış olacak ki park ettiği yerden çıkmaya başladı.
"Öyle mi dedim ben?" dediğinde ise başımı yola çevirmiştim. "Demedin" dedim sessizce. Dememişti sonuçta ama bunu da demeseydi daha da iyi olurdu.
Hem neredeydi benim o düşünceli tek bakışıyla içimdekini çözen Pusat'ım cicim zamanlarımız geçti diye miydi bu halleri? Aileler öğrendi gizli saklı kalmadı diye miydi? Ben içimde binbir savaş verirken sessizliğimden rahatsız olan Pusat "şu an kafandan geçenlerden korkuyorum" dediğinde "kork" dedim direkt.
Kollarımı omzumda birleştirirken arabayı park ettiği yere baktım. İlklerimizi yaşadığımız yere gelmiştik. Onu ilk defa öptüğüm ve sevgili olduğumuz tepeydi burası.
"Geç arkaya" dediğinde sessizce arabadan indim. Bakışları sabrının tükendiğini gayet net belli ediyordu. Eh, biraz da haklıydı sanırım sabahtan beri huysuzdum. Ön koltuktan inip arka kapıyı açınca o da hışımla diğer kapıyı açmıştı.
"Otur" dediğinde tekrar bir kavga çıkarıp bana emir verme diye bağıracaktım ki gözlerim gözleriyle buluştu. Oldukça yorgun gözüken gözleri ile sesimi çıkarmadan oturmuştum.
O da arabaya yerleşip kapıyı kapatırken "kay az" dediğinde etrafıma bakındım. İyice kapıya sinerken bu kadar yerin oturmak için ona nasıl yetmediğini sorguluyordum.
Uzanıp başını bacaklarıma koyarken iki büklüm olmuştu resmen arabada bu haline gülmemek için yanaklarımı ısırırken gözlerini kapatıp "yorgunum" diye fısıldadı.
Sabahtan beri ayakta olduğunu davayla uğraştığını ve bu davanın onun için ayrı yıpratıcı olduğunu bilmeme rağmen her lafına kavga çıkarttığımı fark edince suçluluk duygusu beni tamamen esir almıştı.
"Özür dilerim ben böyle davranma-" tekrar hızlı hızlı konuştuğumda gözü hala kapalıyken bir elini havaya kaldırıp ağzımı bulmaya çalışmış üstünü kapatmıştı.
"Kurban olayım az motorun soğusun hatun" dediğinde ağzımın üstündeki eline vurdum. Elini çektiğinde göz devirip bakışlarımı tamamen cama cevirmiştim. Motorum soğusunmuş canı gönülden bi özür dileyelim diyorduk ona da izin vermeyip daha da sinirlendiriyordu beni beyefendi az bile yapıyordum bu öküze.
Dizlerimdeki Pusat'ın nefes alışverişlerinin düzene girdiğini anladığımda bu kadar kısa sürede uyumuş olmasına şaşırmıştım. Gerçekten de fazlasıyla yorgun olmalıydı.
Parmaklarım göz altlarına değerken derin bir nefes aldım. Yormuştum onu "ayrılacak mısın benden?" diye sessizce fısıldarken nasıl buna uyandığını anlamadığım Pusat gözlerini pörtletmiş gibi açmıştı.
"Yavrum sen ters tarafından falan mı kalktın bugün? Yoksa benim sınırlarımı test etmek için özel bir muamele mi çekiyorsun? Allah rızası için ayrılmak ne demek?" dediğinde sabahtan beri ilk defa böyle tepki vermişti.
Ben duymayacağını düşünerek konuşmuştum lakin bu ihtimal bile uykusundan uyandırmıştı onu. "Senin başka bi derdin var mavişim" dediğinde doğruldu. Kollarımı ona sarıp göğsüne sığındım tekrar.
"Beni güzel buluyor musun yoksa hala gözünde yakandan düşmeyen çocukluk aşkın gibi miyim?" dedim sessizce. Belki manasızdı bu sorum ama çevresindeki kadınları gördükçe içime zuhur eden yetersizlik hissi ile baş edemiyordum.
Sanki Pusat eskiden beri alıştığı beni saf ve masum olarak görüyor öyle seviyordu. Çevresindeki kadınlar kadın kadındı. Bu nasıl bir söylemdi bilmiyordum ama hayranlıkla baktığım kadınlardandılar hepsi.
Ben ise belki yaş olarak küçük olmamdan ötürü belki de fiziksel özellikler olarak yanlarında yasemincedeki alican gibi hissediyordum.
Pusat da tamamen doğrulmuş beni sararken "sabır" diye başladı sözüne. "Keşke benim gözümden görseydin kendini Leyla. Seni güzel bulmak da ne kelime her baktığımda içten içe ulan Pusat kedi olalı bir fare tuttun da tavladın şu kızı diyorum" dediğinde yüzümde salak saçma bir gülümseme oluştu.
"Ben sana aşığım Leyla, tahmin dahi edemeyeceğin kadar çok hem de. Islak bıraktığın zaman dalgalanan saçlarına, kocaman mavi gözlerine, yanaklarındaki belli belirsiz çillerine her şeyine aşığım. Dünyamın en güzel kızısın. Bundan bir kere bile şüphe etme."
Asıl karın ağrımı öğrendiği için rahatlamış sessiz sakin bir şekilde kuruyordu her cümlesini. Beni anladığını belli ederek söylüyordu her kelimeyi.
Yetersizlik hissi insanın omzuna sarılan bir karartı gibiydi. Böyle boğazınızı sıkıyor sırtınızda ağırlık yapıyordu. Ne kadar kendinizle barışık olsanız da bir anda öyle bir yerden vuruyordu ki sanki gözünüze perde iniyordu. Her şeyi sorgulamaya başlıyordunuz.
Zaten belli dönemlerde oluşan duygusallık iyiden iyiye beni vururken karnıma giren sancı ile yerimden resmen doğruldum. Pusat ne olduğunu anlamayarak telaşla yüzüme bakarken elimle karnımı tutup derin nefes almaya çalışıyordum.
Panik içinde "ne oldu?" dediğinde ise tekrar giren sancı ile zaten oldukça tanıdık olduğum bu hisse hoş geldin tekrardan diyordum içten içe.
Pusat da hatırladığı şeyle hızla arka koltuktan şoför koltuğuna geçerken başımı geriye yasladım. "Yine mi?" dedi arabayı çalıştırırken. Sanki geçip gidebilecek bir şeymiş gibi.
"Her ay oluyoruz ya Pusat" dedim ağrı içinde kıvranırken bile laf yetiştirme aşkıyla. Kendimi bildim bileli dehşet ağrılı geçerdi bu dönemlerim her seferinde acillik olur iğne yerdim. Zaten buna hakim olan Pusat ise ayrı kaldığımız süre boyunca unutmuştu anlaşılan.
"Yani belki geçmiştir diye düşünmüştüm" dedi hızla arabayı sürerken. "Oralarda ne yapıyordun böyle?" dediğinde ağrı gözlerimi sulandırırken bile gülmeden edememiştim.
"Orada doktor yok mu Pusat hastane falan?" derken önce ağrısı sonra kendisi gelen reglimle yüzüm buruştu. Henüz kendisinin gelmesini istemiyordum lütfen gelmesindi yani.
Ne yapacağını bilemediği yüzünden belli endişeyle arabayı süren Pusat ise ikide bir aynadan beni kontrol ediyordu. Hastanenin önüne park ederken hızla inip beni kucağına almaya yeltenirken "o kadar da değil yürürüm" demiştim.
Başını hızla sallarken aklına gelen şeyle ceketini çıkarıp belimde bağladı. Üstüm beyaz olduğu için yaptığını anlamıştım ama şu an endişelenecek bir şey yoktu.
"Kimliğim yok" dedim panikle. "Abini mesaj attım getiriyor" diyen Pusat ile kaşlarım çatılmıştı ne ara atmıştı hiçbir fikrim yoktu. Bunu sorgulamayı bırakırken nispeten bizim olduğumuz yerden eve daha yakın olan hastanenin kapısında abimi görmemle gözlerim parlamıştı.
Burada kimliksiz olduğum için beklemek hiç işime gelmezdi. Gerekli işlemleri yapmak için abimden kimliğimi alan Pusat ile abimin koluna girip boş olan sandelyelerden birine yığıldım resmen. "Ne oldu ne yaptı bu dangalak sana da hastaneye düştünüz?" diyen abimle ağrı içindeki bakışlarımı ona çevirdim.
Sinirle konuşup sıra bekleyen Pusat'a diktiği bakışlarına göz devirmiştim. "İnanamıyorum sana abi ne yapacak bana" dediğimde omuz silkip bakışlarını Pusat'tan inatla çekmedi.
Pusat yanımıza gelirken "tamam Meriç gerisini ben hallederim hadi git" demişti. Birbirlerine attıkları düşman kovboy bakışlarını izlerken tekrar karnıma giren sancıyla elimle karnımı tuttum.
Sonunda ilgilerini birbirlerinden çekerken bana bakmışlardı. Sıra bana gelirken ikisini de arkamda bırakıp resmen sürüne sürüne doktor odasına girerken zaten duyacağımı bildiğim şeyleri bekledim. Pusat'ı markete göndermek isterken abimle yaptıkları saçmalık yüzünden unutmuştum.
Doktor iğne yazdığında odadan çıkmıştım. Pusat'ın uzattığı poşete bakarken "kantinden aldım lazım olur diye" demişti. Başımı hızla sallarken önce lavaboya sonra da iğnenin vurulacağı odaya girmiştim. Kendimi bildim bileli korktuğum iğneyle gözlerimi kapatırken sedyeye uzanmıştım. Ezbere bildiğim rutin işler yapılırken gözlerimi sımsıkı kapatmıştım. İşte şimdi karnımdaki ağrının bir kısmı da kalçamdaydı.
Odadan duvara tutuna tutuna çıkarken gördüğüm yüzlerle buyrun cenaze namazına moduna girmiştim. "Siz ne alaka?" dediğimde Kağan abi ve Oğuz endişeli bakışlarla beni izliyordu. "Meriç öyle yanımızdan hastanedeler deyip kalkınca korktuk" dedi Kağan abi hızla. Sinirli bakışlarımı abime çevirirken koridorun sonunda yürüyen Yusuf abiyi gördüm. Bir sen eksiktin diyecektim ki hastanede çalıştığı için bu cümlenin çok mantıklı olmadığına karar verip susmuştum.
"Reglmiş Leyla korkacak bir şey yok" dedi dümdüz bir ifadeyle. Regl olmanın utanılacak bir şey olmadığını biliyordum ama Oğuz her seferinde kız bunun için mi acillik oldun deyip canımı sıkacak kadar çok dalga geçiyordu benimle. Başımı ona doğru çevirdiğimde yüzünde gram dalga geçme ifadesi yoktu oldukça ciddi bir suratla izliyordu beni. Ona baktığımı fark edince "korktuk" dedi sadece.
Sanırım Oğuz gerçekten de artık eskiden tanıdığımız Oğuz değildi. O neşeli, ciddiyetsiz tavrını her geçen gün daha da kaybediyordu. Pusat hızla koluma girerken elimi Oğuz'a doğru sallayıp "dalga geçsene" dedim.
Her ne olursa olsundu eski onu tercih ederdim. Hiçbir şey demeden bakarken abim de hızla diğer koluma girmişti. Bir de bunun kıskançlıkları ile uğraşıyordum.
Hastane kapısındaki arabaları görünce gülmeden edememiştim. Üç tane araba peşpeşe dizilmişti konvoy yapacaktık sanki yine bi araba krizinin yaşanacağını bildiğim için hızla Pusat'ın arabasının kapısını açmıştım.
Abim küçük Emrah bakışlarıyla beni izlerken abime gıcıklık yapmak için olsa da şu sıralar kurtarıcımız olan Kağan abi abimin koluna girip arabasına doğru sürükledi. "Yanına ben oturacağım hayatım boşver Leyla'yı" dediğinde gülüp gözlerimi devirmiştim.
Abim de "diğer Gençer'i" deyip ardından bize dönerken boğazını temizlemiş yüzüne yerleştirdiği sırıtışla "pardon Yaman'ı tercih ederdim" demişti. Yüzümdeki gülümseme daha da büyürken ensesine yediği Kağan abinin tokatı ile hızla arabasına koşmuş sevinci yarıda kalmıştı. Her fırsatta Asya abla ile evli olduğunu belirtmekten resmen gurur duyuyordu.
Ön koltuğa yerleşirken Pusat'ın da arabaya binmesini bekledim sabahtan beri olan huysuzluğumun sebebi gayet açık ve net olduğu için yüzünde rahatladığını belli eden bir ifade vardı. Regl benim her ayımdan adeta bir haftayı çalıyordu. Hem duygusal hem fiziksel oldukça yıprandığım bir dönemdi. Saç diplerimden ayak tırnağıma kadar ağrı içinde kıvranıyordum.
Bir eli ile elimi tutarken diğer eliyle de direksiyonu kontrol ediyordu. "İyi misin?" dedi bilmem kaçıncı kez sorarken başımı usul usul salladığımda da tuttuğu elimi kendine çekip kuş kadar hafif bir öpücük kondurmuştu.
Yolu izlerken her bu iğneyi yediğimde olduğu gibi ağrımın yavaş yavaş hafiflemesi ile mayışmış gözlerim de kapanmıştı. Son gördüğüm bulanık ışıklardı.
🌑
"Uyansana Leyla."
Biri beni deli gibi dürtüklerken olduğum yerde kıpırdandım. O kadar çok uykum vardı ki gözlerimi açmayı dahi düşünmüyordum.
Aniden saçımın çekilmesi ve hissettiğim acı ise az önceki düşünceme zıt bir şekilde resmen beni zıplatmıştı. Gözlerim açılırken gördüğüm Güneş ve elindeki saçlarım ile neye uğradığımı şaşırmıştım.
Gözlerimi kaşıyıp başımı çevirdiğimde yatağımın başında iki eli belinde olan Asya abla uyanmamla derin bir nefes almıştı. Bakışlarım bir ona bir de yatağımdaki az önce saçımı yolan biricik yeğenim Güneş'e değerken "son çare olarak üstüne attım" dedi suçlulukla Asya abla.
Güneş'e sımsıkı sarılıp yanaklarını sömüre sömüre öperken "uyandım noldu" demiştim. Sesim bile beklediğimden kalın çıkınca yüzümü buruşturdum. Saat kaçtı böyle?
"İki saattir uyanmadın valizleri hazırladım bile ben" diyen Asya ablayla ne olduğunu hala anlamamıştım. "Ne valizi?" dedim odamın kapısında gördüğüm biri orta boy biri küçük valizle. Gözlerim şaşkınlıkla açılırken neşeli sesini işittim canım yengemin.
"Tatile çıkıyoruz."
❄️❄️❄️
Merhabaa, Pusat ve Leyla'yı sevgili olarak yazmayı çok sevdiğimi fark ettim umarım siz de okumayı çok seviyorsunuzdur.
Araya giren zamandan ötürü diğer bölüm çok az okunmuş her ne kadar üzülsem de beklediğim bir sonuçtu. Umarım bizden vazgeçip kütüphanelerinden çıkaranlar tekrardan görüp gelirler. Tüm okuyucularıma geri kavuşmak istiyorum.
Bölümü reglken yazdığım çok belli oluyor mu? Ben ve Leyla gibi bu süreci kötü geçiren herkesin bir doktora görünmesi gerektiğini şöyle ufaktan hatırlatıp kaçayım. Doğalımız bu ama yine de sağlık kontrolerimizi ihmal etmemeliyiz.
Ben yine konuşmaya daldım size kucak dolusu sevgilerimi gönderiyorum. Ve dört gözle yorumlarınızı bekliyorum.
Umarım sağlık mutluluk ve huzur hiç eksik olmaz hayatınızdan. Gelecek cuma görüşürüz.
arrivederci!
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 36.53k Okunma |
2.07k Oy |
0 Takip |
37 Bölümlü Kitap |