2. Bölüm

2. Bölüm

tubi
tubi371

Yazım yanlışları için şimdiden özür dilerim; telefon üzerinden yazdığım için yazım hataları olabiliyor. Elimden geldiğince düzeltmeye çalışıyorum. Kitabı okuduktan sonra lütfen oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın, geri bildirimleriniz benim için çok önemli. Keyifli okumalar dilerim.

___

 

"Güçlüyüm! çünkü başka seçeneğim yok. Düşersem tutanım olmayacak,biliyorum."

 

Bölüm 2; kaybolan yıllar

Hazar Saraçoğlu

 

 

 

"Otur."

 

Sesini duyunca irkildim. Tamam, sapık gibi adamı incelediğimi kabul ediyorum. Yine de dikkatimi ondan ayıramadım. Geçip masanın önündeki deri koltuğa oturdum; öylesine rahattı ki burada kıvrılıp uyuyabilirdim. Sandalyeye yaslanmış, kollarını göğsünde bağlamıştı. O kol kasları ne yiğidim. Kol kasları, güneşin altında bronzlaşmış gibi parlıyor, her hareketinde gücünü ve özgüvenini yansıtıyordu.

 

"Benim kim olduğumu biliyorsun zaten"

 

Maalesef biliyorum... Kafamı salladım, iç çekerek gözlerimi kaçırdım. O an, ağır bir çekmeceyi açtı ve içindeki fotoğrafları bana uzattı. Fotoğrafları alıp incelemeye başladım. Gözlerim birer birer karelerin üzerine kayarken, her birinde aynı kadınla çekilmiş fotoğraflar vardı.

 

Kadının yüzü neredeyse aynadaki yansımam gibiydi; sanki yıllar öncesine ait bir ben. Gözlerindeki ifade, dudaklarının kıvrımı, yüz hatları... Her ayrıntı, benimle olan şaşırtıcı benzerliğini ortaya koyuyordu. Bu görüntüler içimde bir yerleri derinden sarsıyor, aklımda cevaplanmayı bekleyen onlarca soruyu doğuruyordu.

 

"Bu fotoğrafları bana göstermen hiçbir şeyi değiştirmez kadın annem ola bilir ama senin benim öz babam olduğunu nereden bilebilirim?"

 

Kaşları havalandı, sanki yalan mı söylüyorsun der gibiydi. "Devir kötü, götü kollamak lazım," dedim, hafif bir gülümsemeyle. Bu adam, ünlü mafya babasının ta kendisiydi; namı sokaklarda yankılanan, korku salan bir figür.

 

Böyle bir durumda, aceleci davranmak ve olaylara sazan balığı gibi atlamak aptallık olurdu. Onunla yüzleşmek, her kelimenin ve hareketin dikkatle tartılması gereken bir satranç oyununa benziyordu. Hatalı bir hamle, tehlikeli sonuçlara yol açabilirdi.

 

"DNA testi yaptıra bilirim." Dedi.

 

Koltuğa yayılıp çimen yeşili gözlerine baktım. Yeşil gözleri sevmediğimi söylemiş miydim?

 

"Diyelim ki ben senin oğlunum.. Beni ailene nasıl açıklamayı düşünüyorsun? Karşılarına beni çıkartıp bu benim piçim diyecek halin yok herhalde?" Diyip derin bir nefes aldım.

 

"Ne çok konuştum be," diye derin bir nefes aldım. O sırada gözlerim, çenesini sıkmış olan adama kaydı. Yüzündeki kaslar gerilmiş, gözleri sert bir ifadeyle bana bakıyordu. Bu haliyle oldukça korkutucu görünüyordu. Çenesinin sıkılışı, sabrının sınırlarında dolaştığının bir işaretiydi.

 

Odanın içindeki hava, neredeyse elle tutulacak kadar ağırlaşmıştı. Her nefes alışımda, gerilimi ve tehlikeyi iliklerime kadar hissediyordum. Bu adamın yanında her kelimenin, her hareketin özenle seçilmesi gerektiğini bir kez daha anladım.

 

"Seni aileme nasıl tanıtacağımı bana bırak genç adam." dedi, sesindeki soğuk ve kararlı ton, içindeki öfkeyi yansıtıyordu. Gözlerimi kısarak ona bakmaya devam ettim; bu bakışlar, içimdeki kararlılığı ve ona karşı olan tepkimi açıkça ortaya koyuyordu.

 

Karşılıklı sessizlik, odadaki gerilimi arttırıyordu. Her iki taraf da kararlıydı, geri adım atmayı düşünmüyordu. Bu an, bir çatışmanın eşiğinde olduğumuzu gösteriyordu; her iki tarafın da gücü ve kararlılığı, ortamı gerilimle dolduruyordu.

 

"Bak açık olacağım.. Ne seni nede aileni hayatımda istemiyorum ve bunu söylemeye geldim bırak peşimi hadi eyvallah." Diyerek oturduğum yerden kalkıp kapıya yönelmek üzereydim ki o da hızla yerinden fırladı ve önüme geçip kolumu tuttu. "Hey maşallah, o boy ne amk," diye düşündüm, adamın boyu en az 1.88 olmalıydı. Geniş omuzları ve heybetli duruşuyla beni gölgede bırakıyordu.

 

Kolumu sert ama kontrollü bir şekilde kavramıştı; gücünü hissetmemek imkânsızdı. Onun pençesinden kurtulmak için çabalarken, kalp atışlarım hızlandı. Nihayet kolumu onun demir gibi sıkışından kurtardım ve bir adım geri çekildim, ama bu anın gerilimi damarlarımdaki adrenalinle birlikte kalıcı bir iz bırakmıştı.

 

"Bekle gidip DNA testi yaptıralım en azından oğlum olup olmadığını öğrenmek istiyorum."

 

Elimi enseme götürüp kaşıdım, bu hareketle biraz rahatlamaya çalışıyordum. O anın gerginliği tenime işlemişti. Avuçlarımın terlediğini hissediyor, düşüncelerimi toparlamaya çalışıyordum.

 

Adamın gözleri hala üzerimdeydi; dikkatli ve analizci bakışları, en küçük hareketimi bile kaçırmıyordu. Rahatlamaya çalışırken aslında ne kadar diken üstünde olduğumu fark ettim. Bu durumun ciddiyetini göz ardı etmek mümkün değildi, ama biraz olsun sakinleşmek için elimden geleni yapmalıydım.

 

"Öğrenipte ne yapacan amk zaten beş oğlun var yetmiyormu sana?"

 

Adamın çenesini sıkıyordu; gerginliğini ve sabrının tükenmekte olduğunu belli eden bir işaretti. Yüz hatları sertleşmiş, kasları gerilmişti. Bu durum onun üzerindeki baskıyı ve içindeki öfkeyi açığa çıkarıyordu. Gözlerinde karanlık bir parıltı vardı, adeta bir fırtınanın habercisi gibiydi.

Onun bu duruşu, ortamın gerilimini daha da arttırmıştı.

 

"Gidip yapalım şu DNA testini söz veriyorum peşini brakacağım."

 

İzimi kaybettirebilirdim, ama bu adamın peşimi asla bırakmayacağını biliyordum. Beni sadece ikna etmek için konuşuyordu, ama gözlerindeki kararlılık, onun çok daha fazlasını yapmaya hazır olduğunu gösteriyordu. Kafamı salladım ve odadan çıkarken arkamdan geldiğini hissettim. Adımlarının yankısı, koridorun sessizliğinde birer birer duyuluyordu.

 

İçimdeki kararlılığı artırarak, "Gidip öğrenelim bakalım," diye düşündüm, "onun oğlu muyum, değil miyim." Bu yolculuk, sadece gerçeği ortaya çıkarmakla kalmayacak, aynı zamanda hayatımın gidişatını da belirleyecekti. Onunla yüzleşmek, kaçınılmaz bir kaderin parçasıydı artık.

 

Holdingden çıkıp hastaneye gidene kadar tek kelime etmedik. Her şey o kadar hızlı gelişmişti ki, yaşananları zihnimde toparlamakta zorlanıyordum. Şimdi ise hastanenin soğuk bekleme salonunda, birbirimize bakmaktan başka bir şey yapmıyorduk.

 

Altı saat önce kan vermiştik ve sonuçları bekliyorduk. Zaman adeta durmuş, her saniye bir ömür gibi geliyordu. İçimdeki gerilim, sessizliğin altında büyüyordu. Onun da aynı şekilde sabırsızlandığını, ama dışarıya belli etmemek için direndiğini görebiliyordum. Bu an, hayatımızın dönüm noktası olacaktı; gerçeği öğrenmek üzereydik ve bu bilinmezlik, ikimizi de derinden etkiliyordu.

 

Eh, ucundan da olsa bir ihtimal ondan olmayabilirim; tek tesellim bu. Karşımda duran manyak herifin ciddiyeti, içimdeki tedirginliği daha da artırıyordu. Verdiğim kararı sorgulamaktan kendimi alamıyordum. "Verdiğim kararı sikeyim," diye düşündüm. Buraya hiç gelmemeliydim.

 

Hastanenin steril kokusu ve bekleme salonunun soğuk ışıkları altında otururken, kendimi kapana kısılmış hissediyordum. Her şeyin bu noktaya geleceğini tahmin etmemiştim. İçimdeki pişmanlık, giderek büyüyen bir düğüm gibi boğazımı sıkıyordu. Bu anı yaşamak istememiştim, ama artık geri dönüşü yoktu.

 

"Bak oğlun olup olmadığım umrumda bile değil sonuç ne olursa olsun seninle birlikte hiçbir yere gitmiyorum. Bunu kabul etsen iyi olur."

 

Tek nefeste konuştuğum için susup derin bir nefes aldım. Söylediklerim den hiçte etkilenmiş gibi görünmüyordu. Acaba ondan para isteyip ülkeyi terk mi etsem?

 

Onun gözlerine bakmaya son verip doktorun kapısına bakmaya başladım. Dilimin ucuna gelen soruyu sormamak için dilimi ısırdım. Sonunda doktor bizi çağırınca birlikte içeriye girdik. Doktor elindeki beyaz zarfın içindeki kağıdı çıkarıp okumaya başladı.

 

"Karan Çakır'dan alınan örnek ile Hazar Saraçoğlu'dan alınan örnek arasında %99.99 uyum yakalanmıştır."

 

Vay be on sekiz yıl sonra biyolojik babamın resmiyete kim olduğunu öğrene bilmiştim. Ama hiçbir şey hissetmiyorum lan acaba ben mi çok duygusuzum? Kapı kolunu tutup çektim. Hastaneden çıkınca bana yetişip yine kolumu tutu yeter artık amk.

 

"Bırak kolumu amk öğrendin işte peşimi bırak babalık yoksa olacaklar dan ben sorumlu değilim."

 

Çimen yeşili gözlerini benim mavilere dikmişti ve onun korumaları etrafımı sarmıştı.

 

"Bu saatten sonra gitmene izin vermem."

 

Dişlerimi sıkmaya başladım. Ulan! Kimseye güven kalmamıştı anasını satayım.

 

"Senden izin isteyen mi oldu lan zaten."

 

Bir ailenin içine girmem ben ben sokak çocuğuyum. Kolumu sıkıca tutuyordu yapacağım şey için zere pişmanlık duymadım. Sol elimi kaldırıp yüzüne yumruğu geçirdim darbenin etkisiyle kolumu bırakıp sendeleyip benden uzaklaştı.

Korumalar silahlarını çıkartıp bana doğrultu. Dudağında ki kanı silip tekrar konuşmaya başladı.

 

"Benimle birlikte geliyorsun."

 

"Gelmiyorum ne yapacan öldürecek misin? Öldür o zaman aga."

 

Gidecekken bir koruma aniden önümde belirdi. Parmaklarımı çıtlatıp adama sert bir yumruk attım, ardından dizimi karnına geçirdim. Adam acıyla kıvranırken, bana yaklaşan bir diğerine güçlü bir tekme savurdum. Tekmenin etkisiyle yere savrulan adamın iniltisi, hastanenin bahçesinde yankılandı.

 

Çevremizdeki insanlar olan biteni merakla izlerken, onlara sert bir bakış attım. Kalabalığın fısıltıları ve şaşkın bakışları arasında, içimdeki adrenalin doruğa çıkmıştı. Kontrolü ele almanın ve bu beladan sıyrılmanın tek yolu, güçlü ve kararlı olmaktı.

 

Biri kolumu sıkıca tutunca önümdeki adam karnıma yumruk attı bende boş durmayıp onun tutuğum gibi kafa attım, sikeyim adamın kafası taş gibi serti iki kolumdan tutulmuştum ama durmaya niyetim yoktu birden boynuma saplanan şeyi hissettim ve her yer karardı.

 

Boynum ağrıyordu, ve gözlerimi zorlukla açtım. Beni karşılayan beyaz bir tavan olmuştu. Ne oluyor? O adamı doğduğuna pişman edecektim. İstemiyorum dedikçe üzerime geliyordu, piç kurusu. Yataktan kalktığımda gözlerimin önünde küçük siyah noktalar uçuştu. Bir an dengesiz hissettim, ama derin bir nefes alıp kendimi toparladım.

 

Odanın havası boğucu geliyordu, bu yüzden hızlı adımlarla dışarı çıktım. Koridorun serinliği, yüzüme çarpan taze hava gibi geldi. Aklımdaki karmaşayı ve öfkeyi bastırmaya çalışarak, olan biteni anlamlandırmaya çalışıyordum. Bu kısır döngüden çıkmak için bir yol bulmalıydım.

 

Hızlıca merdivenlerden aşağı inmeye başladım. Koridorlardan yankılanan sesler, dikkatimi çekti ve o yöne doğru ilerledim. Salona adım atar atmaz, içerideki herkes konuşmayı kesti. Mankenlere taş çıkaracak güzellikte bir kadın ve beş erkek, ifadesiz yüzleriyle bana bakıyordu.

 

Gözlerim odadaki gerilimi hissederken, onların bakışları altında bir an duraksadım. Sonra babalığı gördüm ve içimdeki öfke yeniden alevlendi. Hızla ilerleyip yakasına yapıştım, gözlerim ateş saçıyordu. Odadaki sessizlik, artık daha da yoğunlaşmıştı ve herkes nefeslerini tutmuş, olacakları bekliyordu.

 

"Lan neyini anlamıyorsun? Seninle birlikte yaşamak istemiyorum ulan anla artık."

 

Büyük gözüken çocuk, ani bir hareketle beni babasından ayırdı. Güçlü elleri omuzlarıma sıkıca bastırırken, yüzünde öfkenin izleri belirginleşti. Sinirden boynundaki damarlar belirgin bir şekilde atıyordu, sanki her an patlayacakmış gibi.

 

Karşı koymaya çalıştım ama o, güçlü ve kararlıydı. Bu arbedenin ortasında, içimdeki öfke ve hayal kırıklığına rağmen etrafıma baktım; herkes nefesini tutmuş, olan biteni izliyordu. Çocuğun kararlılığı ve gücü, babasına olan sadakatini ve beni durdurma arzusunu açıkça ortaya koyuyordu. Bu anın gerilimi, odanın havasını daha da ağırlaştırmıştı.

 

"Sen benim oğlum sun bu evde alimle birlikte yaşamak senin hakkın."

 

Sinirle saçlarımı çekiştirip, adama ters ters baktım. Gözlerimdeki ateş, ona olan öfkeyi açıkça yansıtıyordu. Bu durum, içimdeki kaynayan öfkenin bir yansımasıydı; kontrolümü kaybetmek üzereydim. Saçlarımı çekiştirirken, o anki acı bile içimdeki öfkeyi dindiremiyordu. Karşımdaki adam, sert bakışlarımla ona olan tepkimi açıkça görebiliyordu. Bu bakışlar, sessiz bir çatışmanın habercisi gibiydi.

 

"Hakım makım yok sal lan beni 18 yıldır yoktun şimdide olma istemiyorum seni."

 

Sinirden sert nefesler alıp vermeye başladım. Hiçbir şey söylemedi bende evin çıkışına doğru yürümeye başladım. Kapıyı açıp bahçede yürümeye başladım.

 

Akıl edip kafamı kaldırıp etrafa bakınca ağzım açık kaldı ormanlık alanda bulunan villanın etrafı duvarlarla çevriliydi ve iki metrelik bir kapısı vardı bu yetmezmiş gibi etrafta korumalar ile çevriliydi ben buradan hayata çıkamam.

 

Sinirden inleyerek saçımı tutup çektim. Lan polise haber versem adam zengin ve mafya beni tekrar buraya geri getire bilir olduğum yerde ne kadar bekledim bilmiyorum ama sinirim geçmişti madem kendim gidemiyorum o zaman onları kendimden bıktırırım.

 

Geri dönüp hızlıca çıktığım eve geri döndüm. Zili çalıp beklemeye başladım birkaç dakika sonra kapı açıldı bekleme yapmadan içeriye girip salona girip boş bir koltuğa çöktüm.

 

Size çocukların görünümünü uzun uzun anlatamam ama çoğunluk adama benziyordu sade iki kişi bunlar ikizler olmalıydı sarışın ve çimen yeşili gözleri vardı.

İnce ve güzel bir ses duyunca kadına baktım.

 

"Merhaba Hazar hoş geldin."

 

Kaşlarım havalandı yanına gidip senin kocanın piçiyim ben düzgün tepki ver be kadın diyerek onu sarsmak istiyorum.

 

"Hiç hoş gelmedim."

 

Adama baktım.

 

"Evime gitmek istiyorum."

 

"Artık evin burası abilerin ile tanış."

 

Bir gözüm seyirdi lanet olasıca herif robot gibi büyükten küçüğe kendilerini tanıtmaya başladılar.

 

"Asrın Çakır 28 yaşındayım ve aile şirketini yönetiyorum."

 

"Can Çakır 26 yaşındayım ve galeri işletiyorum."

 

"Eflatun Çakır 24 yaşındayım üniversiteste öğrencisiyim."

 

"Eren Çakır 18 yaşındayım lise son sınıf öğrencisiyim."

 

"Erdeniz çakır 18 yaşındayım lise son sınıf öğrencisiyim."

 

Oturduğum yerden kalkıp odayı terk etmeden önce son sözlerim söyledim.

 

"Tanıştığıma hiç memnun olmadım."

 

Onlara kendimi tanıtmak la hiç uğraşmam. Kendi isteğim ile burada değilim nede olsa merdivenlerden yukarı tırmanıp çıktığım odaya geri döndüm. Kasıtlı olarak kapıyı çarparak kapattım. Yatağa yaklaşıp kendimi yüz üstü yatağa attım.

 

Bölüm : 19.12.2024 00:13 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...