8. Bölüm

8. Bölüm

tubi
tubi371

Bölüm düzenlendi ✓

 

Wattpad beni atıp duruyor sinir krizi geçirmeme az kaldı.

 

Bölümü atıp kaçıyorum bu bölümde anlatmak yada hissettirmek istediğim duyguları umarım anlarsınız.

 

Her oy yeni bir bölüm demek bu yüzden oy atmayı unutmayın

Keyifli okumalar.

___

 

"Artık hiçbir şey hissetmeyecek kadar çok şey hissettim."

 

Fernando Pessoa

 

Bölüm 8; Zehirlenme olayı

Hazar Saraçoğlu

『♡』

 

Bu evde yaşamaya başlayalı henüz bir hafta olmuştu. Abiler tayfası ve ikizler Erdeniz ile aramızda sürekli laf atışmaları sürüp gidiyordu. İğneleyici sözler ve alaycı bakışlar, sanki evin havasında asılı kalıyordu. Ama Eren... Eren farklıydı. Onunla aram oldukça iyiydi ve belki de ona karşı hafif bir sevgi beslemeye başlamıştım. Anne ve baba figürleri ise tam bir felaketti. Onlar hakkında konuşmak bile istemiyordum; aramızdaki uçurumlar kelimelere sığmayacak kadar derindi.

 

Evin koridorlarında yankılanan sesler, atışmaların gerginliği ve Eren’in varlığının verdiği küçük teselli, bir hafta gibi kısa bir süre içinde bile karmaşık duygular yumağına dönüşmüştü. Yaşam burada devam ediyordu ama kalbimdeki çatışmaların yankısı, evin dört duvarını aşarak tüm benliğimi sarıyordu.

 

Elim iyileşmişti ama hala kullanamıyordum. Bugün büyük gündü. Onların bana yakınlık göstermelerini değil, acımalarını istiyordum. Çünkü o piç herifler, başkalarının acılarından besleniyorlardı. Akşam yemeğine inmem gerekiyordu. Derin bir nefes alıp odadan çıktım.

 

Koridorlarda yankılanan ayak seslerim, içimdeki huzursuzluğun bir yansımasıydı. Yemek odasının kapısını araladığımda, içerdeki sohbetin bir anda kesildiğini hissettim. Boş bir sandalye bulup sessizce oturdum. Gözler üzerimdeydi ama kimse bir şey söylemiyordu. Masanın etrafında oturanların bakışları, sanki ellerimin işlevsizliğini daha da belirgin kılmak için birleşmişti.

 

Kendimi o an, bir tiyatro sahnesinde hissettim. Herkesin gözleri üzerimde, acımamı izliyorlardı. Onların istediği de buydu zaten; başkalarının zayıflıklarından güç almak. İçimdeki öfkeyi bastırarak, yüzüme zoraki bir ifade yerleştirdim. Bu oyunda acı çeken ben olsam da, seyircilerin istediklerini vermek zorundaydım. Yemek tabağıma uzanırken, elim titredi. Onların zafer dolu bakışları altında, bu zayıflığımı kabullenmek zorunda kalmak canımı acıtıyordu.

 

Yemeği sessiz ve sakin bir şekilde yiyordum. Her lokmada, sofranın etrafındaki gerginliği iliklerime kadar hissediyordum. Suyumu yudumlarken, aniden Eren'in öksürmeye başladığını duydum. Kaşlarım çatıldı, endişe ve şaşkınlık karışımı bir hisle ona baktım. Ne oluyordu?

 

Eren'in yüzü hızla kıpkırmızıya dönüyordu, gözleri panikle açılmıştı. O an odadaki herkesin dikkatini çekti ve bir anda hepimiz yerimizden fırladık. Etrafta bir kargaşa başladı; sandalye sesleri, telaşlı adımlar ve endişeli fısıltılar birbirine karışıyordu.

 

Ona yardım etmeye çalışırken, içimdeki korku ve çaresizlik büyüyordu. Kalbim göğsümde çarpıyor, zihnimden bin bir olasılık geçiyordu. Eren’in gözlerindeki panik ve boğulma hissi, herkesin üzerine bir gölge gibi çökmüştü. Herkesin bir şeyler yapmaya çalıştığı ama ne yapacağını bilemediği o an, sonsuz gibi geliyordu.

 

"Oğlum, ne oluyor?" dedi Nur, sesi endişeyle titreyerek.

 

Erdeniz,"İkiz, kendine gel," diye seslendi bir diğeri, panik içinde.

 

Ne oluyordu lan! Durumun ciddiyetini kavramaya çalışırken, aniden bir hizmetçi kız koşarak içeriye girdi. Yüzü korku ve pişmanlıkla doluydu, gözlerinde yalvaran bir ifade vardı.

 

"Lütfen beni affedin, Hazar Bey," dedi, sesi titreyerek. "Eren Bey'i zehirlememi istedi."

 

Hizmetçi kızın yalvaran sesi, odadaki gerilimi daha da arttırdı. "Ne!" Ağzım açık, olanları anlamaya çalıştım. Şok dalgaları zihnimi sarsarken, hizmetçi kızın ellerinde tuttuğu şişeye gözlerim kaydı. O şişe bana aitti, ama ben ondan böyle bir şey yapmasını asla istememiştim. İçimdeki karışıklık ve panik hızla büyüyordu.

 

Odada bir an için sessizlik hüküm sürdü. Herkesin gözleri, şok ve dehşet içinde hizmetçi kıza dikilmişti. Bu beklenmedik itiraf, odadaki havayı bir bıçak gibi kesmişti. Hazar'ın adı, kulaklarımda yankılandı, kalbimde bir tokat gibi patladı. Bu beklenmedik gelişme, içimdeki korkuyu ve öfkeyi daha da körükledi.

 

Tam o sırada Eren, kan kusmaya başladı. Gözlerim dehşetle açıldı, içimden bir lanet savurdum. Siktir! Benim aldığım zehir sadece gıda zehirlenmesi belirtileri gösterirdi. Demek ki şişenin içinde bambaşka, çok daha ölümcül bir zehir vardı. Bu farkındalık, mideme bir yumruk gibi oturdu.

 

Odanın atmosferi daha da ağırlaştı. Hizmetçi kızın yüzündeki korku ve pişmanlık, herkesin üzerine sinmişti. Herkesin bakışları, hem beni hem de o zavallı kızı sorgular gibiydi. Bu karmaşanın ortasında, Eren'in hayatı parmaklarımızın arasından kayıp gidiyordu. İçimdeki çaresizlik ve öfke, dalga dalga yükseliyordu.

 

Kafamın içinde bin bir düşünce dönüyordu: Kim, neden, nasıl? Bu ihanetin arkasında kim vardı? Hizmetçi kıza dönüp, titreyen bir sesle sordum, "Bu zehri sana kim verdi? Neden Eren'i hedef aldın?"

 

Ama cevabı duymadan, Eren'in acı dolu iniltileri tüm dikkatimi yeniden ona çevirdi. Eren'in hayatı ellerimden kayıp gidiyordu ve ben bu kabusun ortasında, cevapsız sorularla baş başaydım.

 

Bir el silah sesi yankılandı, ve aniden her şey dondu. Zaman sanki durmuş, odadaki herkes şok içinde kalakalmıştı. Gözlerim, bir anda kanlar içinde yere yığılan hizmetçi kıza kaydı. Yerde yatan kızın cansız bedeni, odadaki dehşeti daha da derinleştirdi.

 

Gözlerim korkuyla Asrın'a döndü. Silahı hala elinde tutuyordu, gözlerinde soğuk bir kararlılık vardı. Bu sefer gerçekten de beni öldürecekti. Kalbim deli gibi atıyordu, korku tüm bedenimi esir almıştı. Titreyen ellerimi ve başımı iki yana sallayarak, "Hayır," diye fısıldadım, sesim kırılmış bir yaprak gibi cılızdı.

 

Asrın'ın gözlerinde bir an için tereddüt görmeyi umdum, ama onun bakışları, içimdeki tüm umut kırıntılarını yok etti. Korkunun ve çaresizliğin derinlerine gömüldüm. Bu sessiz ama yoğun karşılaşma, odadaki herkesin nefesini tutmasına neden oldu. Artık kaçacak yerim kalmamıştı, Asrın'ın gözlerinde gördüğüm kararlılık, sonumun yakın olduğunu haykırıyordu.

 

O anın gerilimi, odadaki havayı daha da ağırlaştırdı. Asrın'ın gözlerinde karanlık bir fırtına vardı, ve ben bu fırtınanın tam ortasında, çaresizce savruluyordum. Bu dehşet dolu an, içimdeki tüm korkuları gün yüzüne çıkarmıştı. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.

 

Midem bulanıyor, başım dönüyordu. Eren, yere yığılıp kalmıştı. Gözlerim, bulanık bir perde arkasından olanları izliyordu. "Senin yüzünden oğlum ölüyor! Karan, senin piçin yüzünden oğlum ölüyor! Yardım edin!" diye bağırdı Nurun, sesi yırtıcı bir öfkeyle doluydu.

 

Karan bana bakıyordu. O an, onun gözlerinde sadece suçlama ve nefret gördüm. Zorlukla yutkundum. Ne dersem diyeyim, bana inanmayacaktı. Bu evdeki kimse bana güvenmezdi. Derin bir nefes aldım, içimdeki panik ve çaresizliği bastırmaya çalışarak.

 

"Evet, şişe bana ait," dedim, sesim titriyordu. "Ama ben yapmadım. Ben bunu neden yapayım?" Sözlerim, odadaki gergin havada yankılandı. Karan'ın bakışları altında ezilirken, içimdeki karmaşık duyguların girdabında boğuluyordum.

 

Bunu yapacağımı kim biliyordu? Bu evin içinde yaşayan biri bunu biliyordu, ama kim? Şüphelerim zihnimde dolaşıyordu. O an, Eren'in yerde yatan bedenine bakarken, içimdeki adalet duygusu ve korku arasında bir savaş yaşanıyordu.

 

"Bu evde birisi, bu korkunç planı biliyordu," dedim, sesim daha kararlı bir tonla. "Ama ben değilim. Bana güvenmeyeceğinizi biliyorum, ama bunu ben yapmadım."

 

Sözlerim, odadaki herkesin yüzünde bir yankı buldu. Herkesin bakışları, suçluyu bulmak için birbirine kayıyordu. Bu evdeki entrikaların derinliği, içimdeki korkuyu daha da büyütüyordu. Kimseye güvenemeyeceğimi biliyordum, ama gerçeği ortaya çıkarmak zorundaydım. Bu kaosun ortasında, suçsuzluğumu kanıtlamak için son bir umutla mücadele ediyordum.

 

Asrın, silahını alnıma bastırdı. Soğuk metalin temasını hissederken, kalbim deli gibi atıyordu. Nur ve Erdeniz bağıra bağıra ağlıyorlardı, acı ve korku içinde kıvranıyorlardı. Karan, ambulansı aramıştı ama ben tamamen donup kalmıştım. İçimdeki panik ve çaresizlik beni felç etmişti. Bir tepki göster, yoksa öleceksin, diye düşünüyordum. Gözlerimi kırpıştırarak kendime gelmeye çalıştım.

 

"Baba, izin ver öldüreyim bu piçi," diye bağırdı Asrın, sesi öfke ve nefretle doluydu. Gözlerinde intikam ateşi yanıyordu, bu adam benim ölüm sebebim olacaktı. Odadaki hava, korku ve gerilimle doluydu. Silahın soğuk namlusu, alnımda daha da baskı yapıyordu. Asrın'ın nefesi, yüzüme vuruyor, ölümün nefesi gibiydi.

 

Karan, hiç düşünmeden cevap verdi. "Onu ailemize sokarak büyük bir hata yaptım. Oğlum ölüyor, onun da yaşamaya hakkı yok."

 

Kalbim sanki bir an durdu, her şey donup kalmıştı. Bu korkunç anın içinde, ne yapmıştım da bunu hak etmiştim? Gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı, boş ve umutsuz bir şekilde Asrın'a baktım. Sanki görünmez bir el boynumu sıkıyordu, nefes almakta zorlanıyordum.

 

Her şey bulanık ve karanlıktı. Hava ağır ve nefes almak neredeyse imkansızdı. Boğazımdaki düğüm daha da sıkılaşıyor, nefes almak gittikçe zorlaşıyordu.

 

Gözlerim Asrın'a odaklanmışken, onun kararlılığı ve öfkesi beni daha da çaresiz hissettirdi. Kendimi bir çıkmazın içinde bulmuştum. Bu anın dehşeti, tüm benliğimi sararken, yaşadığım korku ve çaresizlik, beni içten içe tüketiyordu.

 

Zihnimde bin bir düşünce yankılanıyordu; çaresizlik, korku ve pişmanlık iç içe geçmişti. Asrın'ın gözlerindeki nefret, içimdeki her umut kırıntısını yok ediyordu. Gözyaşlarım, yüzümden süzülerek yere damlarken, boğazımdaki sıkışma hissi artıyordu.

 

Hava ağır ve nefes almak neredeyse imkansızdı.Boğazımdaki düğüm daha da sıkılaşıyor, nefes almak gittikçe zorlaşıyordu. Gözlerim Asrın'a odaklanmışken, onun kararlılığı ve öfkesi beni daha da çaresiz hissettirdi. Kendimi bir çıkmazın içinde bulmuştum. Bu anın dehşeti, tüm benliğimi sararken, yaşadığım korku ve çaresizlik, beni içten içe tüketiyordu.

 

Gözlerimdeki yaşlar, birer birer dökülürken, içimdeki çığlık dışarı çıkamıyordu. Bu kabusun içinde, tek başıma, yalnız ve savunmasızdım. Sanki hayatımın ipleri başkasının ellerindeydi ve ben sadece bir kukla gibi hissediyordum. Nefes almakta zorlanırken, içimdeki karanlık ve umutsuzluk daha da derinleşiyordu.

 

Asrın, elindeki silahı daha sıkı tutmaya başladı. Tam tetiği çekecekken, ağzımdan kan gelmeye başladı. Titreyerek, gözlerimi kapattım ve ölmeyi bekledim. Nefes almakta zorlanıyordum, bedenim titriyordu. Dengemi koruyamayıp yere düşmeye başladım. Bir metal sesi duyuldu ama ne olduğunu anlayamadım.

 

Gözlerimi açtığımda, karşılaştığım ilk şey, yeşil gözlerdi. Asrın, beni kolları arasında tutuyordu. Canım acıyordu, bedenim zehirlenmişti. Neden kendimi öldürmek istemiştim ki? Bugün hayatta kalsam bile, îçimdeki ölüm duygusu beni mahvediyordu. Beni hiç tanımaya çalışmayan bir baba ve abi tarafından öldüm bugün.

 

Bu evdeki entrikaların, bana verdiği acıyı hiçbir şey dindiremezdi artık. Gözlerimden süzülen yaşlar, içimdeki fırtınayı yansıtıyordu. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Bugün, hem fiziksel hem de duygusal olarak ölmüştüm. Bu acı gerçek, yüreğimde derin bir yara açmıştı.

 

Canımdan can gidiyordu, sanki bedenimden ayrılıyordu. Eğer bana İyilikle yaklaşmış olsalardı, onlara karşı da aynı şekilde iyi davranırdım. Ama bugün her şey bitmişti, bu saatten sonra aramızda hiçbir şey olmayacaktı. Ambulansın sesi, uzaklardan geliyordu. Kendimden geçmeden önce, Can'ın bana sırıtarak baktığını görmüştüm.

 

Gözlerim kararıyordu, bilincimi yitiriyordum. Bedenim, acılar içinde kıvranırken, zihnim karmaşık düşüncelerle doluydu. Bugün yaşadıklarım, beni derin bir boşluğa sürüklemişti. İyilik ve kötülük arasında gidip gelen duygularım, içimde bir fırtına gibi esiyordu.

 

Gözlerim kararıyordu, bilincimi yitiriyordum. Bedenim, acılar içinde kıvranırken, zihnim karmaşık düşüncelerle doluydu. Bugün yaşadıklarım, beni derin bir boşluğa sürüklemişti. İyilik ve kötülük arasında gidip gelen duygularım, içimde bir fırtına gibi esiyordu.

 

Ambulansın sesi, gitgide yaklaşıyordu, ancak ben artık duymuyordum.

Bedenim, acının ve zehrin etkisi altında çırpınıyordu. Bu trajik olayın ardından, artık her şeyin değiştiğini biliyordum. Hayatımın bu karanlık ve acı dolu anında, kendimi yalnız ve terk edilmiş hissediyordum. Artık geri dönüş yoktu, bu olayın izleri benimle birlikte olacaktı.

 

---

 

3 hafta sonra

Hazar Saraçoğlu

 

Hiçbir şey hissetmiyorum, ruhum paramparça olmuş gibi hissediyorum. Kendime geldiğimde, etrafımda kimse yoktu. Yalnızlık ve terkedilmişlik duygusu içimi kapladı. Kıyafetlerimin bir koruma tarafından getirildiğini biliyordum, ama bu detay bile içimdeki boşluğu dolduramıyordu.

 

Odada sessizlik hüküm sürüyordu, geçmişte yaşadığım acı dolu anılar zihnimde yankılanıyordu. İnsanların birbirlerine nasıl bu kadar acı çektirebileceklerini anlayamıyordum. Her şey o kadar hızlı gelişmişti ki, ben ise bu karanlık olayların ortasında yalnız kalmıştım.

 

Gözlerimi odanın çevresine dikip etrafa bakındım, her şey aynıydı ama içimdeki boşluk ve yalnızlık hissi beni sarhoş ediyordu. Ne yapacağımı, nasıl devam edeceğimi bilmiyordum. Geleceğim kararmış gibi görünüyordu, umutsuzluğun ve kederin karanlığı beni sarmalıyordu.

 

Kendime gelmeye çalışırken, içimdeki bu derin yara iyileşmeyecek gibi görünüyordu. Yaşadığım bu acı dolu olayın ardından, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Bu yaşadığım travmanın izleri, ömrüm boyunca benimle olacaktı.

 

Eren iyiydi, midesi hasar görmüştü ama hayati tehlikesi yoktu. Sadece birkaç günlük tedavi ile iyileşebilecekti. O zehiri bize verenin Can olduğunu biliyordum, ama bunu kanıtlamak için elimden bir şey gelmiyordu. İçimdeki öfke ve hüsran beni kemiriyordu.

 

Onlar, içimdeki aile sevgisi görmek isteyen bir çocuğu öldürmüştü. Bu saatten sonra, bir aileye ihtiyacım olmadığını fark ettim. Artık tek başımaydım, güvenebileceğim tek kişi kendimdim. Yaşadığım bu acı dolu olay, beni derinden etkilemişti.

 

Zihnimdeki karmaşık duygularla boğuşurken, içimdeki acı ve öfke beni terk etmiyordu. Hayatımın bu karanlık döneminde, yalnızca kendime güvenebileceğimi biliyordum.

 

Hah! Bana soy ismini bile vermekten aciz bir adamın yanında daha fazla duramazdım. Kapı açılınca o tarafa baktım onu görünce yüzümü buruşturup tavana geri bakmaya başladım. İçeriye girip koltuğa oturdu yorgun ve bitkin görünüyordu.

 

"Sana inanmadım, ağzından kan gelince bile, bunu ölmek için yaptığını düşünmüştüm," dedi Asrın.

 

"Salak herifler, hepinizden nefret ediyorum," dedim. Ona hakaret etmemi umursamadan konuşmaya devam ettim.

 

"Ama zehirin ölümcül olduğunu öğrendim. Sana kendini savunma hakkı bile vermedim. Seni öldürecektim. Gerçekten yapacaktım."

 

"Siktir git," dediğimde, gözlerindeki öfke ve nefret beni yıldırmadı. Beni öldüreceğini biliyordum zaten, o an her şeyi kabul etmiştim. Asrın ve onun ailesinden nefret ediyordum,

hala oturmaya devam ediyordu, yüzünde hiçbir duygu belirtisi yoktu.

 

"GİT DEDİM SANA!" diye bağırdım, bu sefer sesimde daha fazla öfke vardı. Artık sabrım tükenmişti, onun yüzünü bir daha görmek istemiyordum. Artık tek isteğim uzaklaşmaktı.

 

Sinirim sadece ona değil, kendime ve herkese yönelmişti. Ona bağırdıktan bir dakika sonra, beni yalnız bıraktığında içimde tuttuğum çığlık serbest kaldı. Uyandığımda, dört kez sinir krizi geçirmiştim. Bedenim ve zihnim, yaşadığım bu travmatik olayın etkileriyle sarsılmıştı.

 

O an, içimdeki öfke ve çaresizlik beni ele geçirmişti. Gözlerim kararmış, nefes almakta zorlanmıştım. Yaşadığım bu sinir krizleri, bedenimi ve ruhumu derinden etkilemişti. Kendimi kontrol etmekte zorlanırken, içimdeki bu fırtına bir türlü dinmek bilmiyordu.

 

Ve şu an olduğu gibi, hemşireler odaya dalarak bana sakinleştirici iğne vurdular. Ben ise bas bas bağırıyordum. Ne dediğimi, ne yaptığımı bilmiyordum, ama çoğu söz, o aileye ettiğim küfürlerdi. Asrın ise kapının önünde durarak bana bakıyordu.

 

O an, içimdeki karmaşık duyguların ve öfkenin dışa vurumu gibi hissediyordum. Hemşirelerin beni sakinleştirmeye çalışması, ancak içimdeki fırtınayı durduramıyordu. Gözlerim kararmış, bedenim titriyordu. Yaşadığım bu travmatik olay, beni derinden sarsmıştı. Artık ne yapacağımı, nasıl davranacağımı bilemiyordum.

 

Asrın'ın bana bakması, içimdeki öfkeyi daha da artırıyordu. Onun yüzündeki ifadeyi görmek, beni daha da çılgına çeviriyordu. Ama artık ne kadar bağırırsam bağırayım, ne kadar küfürler savurursam savurayım, yaşananlar geri dönülemez bir noktaya gelmişti. Bu olayın izleri, ömrüm boyunca benimle kalacaktı.

 

"Senden nefret ediyorum Asrın Çakır bana yaşatığını yaşamadan ölme."

 

Sakinleştirici iğnenin etkisiyle uykuya dalmak, saniyeler bile sürmemişti. Hayatımın içine etmişlerdi, bundan sonra sessiz kalmak yoktu. Ölümse ölüm, amına koyayım.

 

Uykuya dalışım anlık gibiydi, ancak içimdeki fırtına dinmemişti. Uyandığımda, kararlılıkla dolmuştum. Artık sessiz kalmayacak, yaşadıklarımın hesabını vereceklerdi. İçimdeki öfke ve intikam duygusu, beni adeta ateş gibi yakıyordu.

 

Ölümü bile göze alacak kadar kararlıydım. Bu olayın ardından, artık eski ben değildim. Bazen diyorum ki, "Keşke çocukluğum karşıma geçip otursa da ona sarılabilsem." O çocuk büyürken kimse ona sarılmadı. Onun saçını sevmedi, o çocuk kirliydi, pisti. Kim onu severdi ki?

 

Çok iyi hatırlıyorum, çocuk esirgeme kurumundan kaçtığım zamanın üzerinden beş ay geçmişti. Bir sokağın kenarına sinip oturuyordum. Birden yanıma bir kadın gelmiş, saçımı karıştırıp önüme para bırakıp gitmişti. Önüme para bıraktığı için değil, saçımı karıştırdığı için saatlerce ağlamıştım.

 

O an, içimdeki yaraları deşmiş, geçmişimdeki acıları yeniden hissettirmişti. Çocukluğum boyunca hissettiğim yalnızlık ve terkedilmişlik duygusu, beni hala etkiliyordu. O an, yaşadığım tüm zorlukları ve acıları bir kez daha yaşamış gibi oldum. Çocuken yaşadığım acılara dayanmak, benim için her zaman zor olmuştu.

 

Bir sokak köpeğini bir kerecik bile olsa severseniz, o köpek sizi unutmazdı. Ben güçlü olmak istemedim, ama buna zorlandım. Gördük gördünüz zayıf göründüğüm için o ile beni yerle bir etti buna bir daha asla izin vermezdim.

 

Kendime geldiğimde bana verilen odaydım. Nalet bir döngüye hapsolmuş gibi hissediyorum kendimi. Herşey Yolundaymış gibi davran ev ahalisi yüzünden sinir hastası olmaktan korkuyorum ki zaten sinir hastasıyım.

 

Günler geçtikçe, aynı evin içinde yaşayan yabancılara dönüşmüştük. Onlarla yemek yemiyor ve aynı ortamda bulunmuyor, sadece arada Eren'in yanına gidip geliyordum.

 

Ve şu an, odamda yatağımda oturmuş, karşımdaki adama boş boş bakıyordum. Hiç kimse benden özür dilememişti, gerçi ben de istemiyorum. Yaşadığımız olaylar, aramızdaki kopukluğu derinleştirmişti. Artık herkes kendi yolunda ilerliyordu, birbirimize yabancılaşmıştık. Yaşadığım bu yalnızlık ve içsel çatışma, beni daha da izole etmişti. Artık sadece kendimle ve içimdeki karmaşık duygularla baş başa kalmıştım.

 

"Çocuklarla vakit geçir, seni tanısınlar," dedi Karan. Kahkahalar arasında sordum, "Beni mi tanısınlar?" İrkilerk bana baktı ve kafasını salladı.

 

"Sen beni tanıyor musun da oğullarımı tanısınlar?" diye hafifçe alaycı bir tonla sordum.

 

"Haza-," dedi Karan, cümlenin sonunu tamamlayamadan kesildi.

 

"Kes sesini! Hiç çaba sarf etmedin beni tanımak için, lan sen!" diye bağırdım. "Sikik bir DNA testi yaptın ve oğlun olduğumu söyledin, ama sürekli beni aşağılayıp durdun! Senin için sadece bir hata olduğumu söyledin, benim için hiçbir değerin olmadığını belirttin. Belki aynı kanı taşıyoruz ama unutma, sen asla benim gözümde bir baba konumunda olmayacaksın! Sana sesimi yükselttim ya, git, büyük oğlunu gönder, diğer elimde bir kurşun sıksın!"

 

Bağıra bağıra söylediklerimden sonra derin bir nefes aldım, içimdeki öfke ve hayal kırıklığıyla dolup taşıyordum. Kapıyı açıp onu odadan kovdum, adımlarımın yankılanmasını duyabiliyordum. Yüzüme birkaç dakika boyunca bakıp oturduğu yerden kalktı, bedenindeki hüzün belli belirsiz bir şekilde okunuyordu. Odayı terk etti, kapıyı sessizce kapattı. Ben ise yere oturup dizlerimi kendime çekip kollarımı bacaklarıma doladım. Zihnim karmaşık düşüncelerle doluydu, yaşadıklarımın etkisiyle hala titriyordum.

 

Sinir krizlerim artmıştı, bu yüzden ilaç almam gerekiyordu. Bu aile beni anlamak istemiyordu, kırılan bir cam eskisi gibi olmazdı. Onu toplamaya kalkarsanız sizi keserdi, ben de onları kestiğim için, benden uzak duruyorlardı. Ama ne demişler, intikam soğuk yenilen bir yemektir. Bu duygular içinde, yalnızca kendimle baş başa kaldım.

Bölüm : 19.12.2024 00:29 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...