7. Bölüm

Kimsem yoktu

Eftalya Atalar
tugayydemir_cevike

"Cimcime! Kız koşma gel buraya!"

 

Kahkahalar atarak ve küçük adımları ile koşarak bahçelerinde 4 dönüyordu küçük Mavi. O kadar masumdu ve o kadar mutluydu ki sesi hiç kesilmiyor her dakika kahkaha atıyordu.

 

"Abiciğim terleyeceksin hemen hasta oluyorsun!"

 

"Abim beni iyileştirir ki!"

 

Abisine duyduğu güven ve sevgi yüreğini kaplıyordu. Küçücük yaşta bile onun bir doktor strange olabileceğini düşünüyordu.

 

Çok fazla film izletiyordu ona abisi.

 

"Abicim kaç defa diyeceğim ben doktor strange değilim!"

 

"Öylesin! Sen ellerini sallarsın böyle' ellerini ileri geri sallayarak' ben hemen uf der iyileşirim! Doktor süzgeç benim abim!"

 

Gülme sesi geldi abisinden. Mavi daha çok güldü. O üzülürse abisi de üzülürdü, o mutlu olursa abisi de mutlu olurdu. Her daim korumak için yanından ayrılmazdı.

 

"Mavi düşersen görürsün süzgeci! Annem seni bu sefer o süzgeçten kıyım kıyım çıkarmadan durmaz!"

 

"Annem evde bile değil ki! Sen yanımdaysan bir şey olmaz bana! Güçlü abim!"

 

Abisine dönüp gülmek üzereyken takıldığı minik bir taş ile küçük bedeni savruluverdi. Dizlerinin üzerine düşmüştü. Canı acımıştı.

 

Ama abisi vardı. Korkmazdı.

 

"Mavi!"

 

Telaşla kardeşinin yanına çökerken yüzüne dikkatle baktı. Bir yerine birşey olursa içi yanardı.

 

"Kızım demedim mi ben sana o kadar hızlı koşma diye! Al bak dizlerin ne hale geldi! Bir kere de lafımı dinlesen her yerin kabul bağlamayacak ama kime laf anlatıyoruz! Dağdaki keçiye anlatsam dinlerdi lafımı!"

 

Kıkırdadı Mavi kocaman boncuk gibi gözleriyle. Abisinin kızışı bile ona çok masum geliyordu. Sesindeki telaş fark edilmeyecek gibi değildi.

 

"Hadi süzgeçten geçir de iyileşeyim abiciğim."

 

Aval aval kardeşine bakarken yaptığı aptallığı yeni fark ediyordu.

 

Sanırım kardeşine Marvel izletmeyi acilen bırakmalıydı. Yoksa başına iyi şeyler gelmeyecekti.

 

"Lan cimcime süzgeçten geçir ne? Büyü o büyü!"

 

Kocaman gözlerini kırpıştırdı abisine doğru. Hani büyüler gerçek değildi?

 

"Ne yani büyüler gerçek miydi? Yani o yaşil parlak içeceği içebiliyor muyuz?"

 

İçecek dediği şey yine büyüydü ama aklındaki ilk şey çocuklara Marvel izletilmemesi gerektiğiydi.

 

"Hayır abiciğim, onlar içilmiyor ama ne yapılıyor biliyor musun?"

 

Merakla abisine bakarken heyecanlanmıştı. Çünkü onlarla ne yapılıyorsa abisi de yapabilirdi. O bir doktor süzgeçti.

 

Abisi bir anda kardeşini kollarından tuttuğu gibi kaldırdığında yatay pozisyona getirdi ve hızlı adımlarla kardeşini uçamaya başladı.

 

"İşte böyle uçak olup süzgeçler tarafından uçuruyorlar!"

 

Mavi neşeyle gülerken kollarını iki yana açmıştı.

 

Düşme tehlikesi?

 

Abisi varken ayakları çamura bile batmazdı.

 

"Savaş! Oğlum bak bir sana gelmişler."

 

Annesi bahçe kapısında belirdiğinde yeni geldiği anlaşılıyordu. Üstelik çantası bile kolundaydı.

 

"Kimmiş anne?"

 

Annesinin bakışları maviye yönelirken Savaş onu kucağından yere indiriyordu.

 

"Sana seni oyalamaması için onunla oyun oynama demiştim. Yine lafımı dinlemiyor musun? Hiç bir şeye odaklamıyorsun!"

 

Mavi herşeyden habersiz dizlerini silkelerken aklı tek bir şeyde kalmıştı.

 

"Odaklanmak ne demek abi?"

 

Abisinin annesine bakarkenki kaskatı bakışları küçük kardeşine dönünce yumuşadı ve önünde eğildi.

 

"Bir şey üzerine çok kafa yormak demek sayılır abiciğim."

 

Mavi gülerek abisinin kafasına bir tane çaktığında Savaş şaşkınlıkla ona baktı.

 

"Kafa yorulmaz ki salak abi! Bak kafam çıkmıyor bile nasıl yürüyerek, koşarak yorulacak?"

 

Bu çıkışına güldü Savaş. Kız kardeşinin elinden tutup doğruldu ve annesine doğru yürüdü. Kadın deccal gibiydi. Öyle bir bakıyordu ki karşısındaki anında soluyordu.

 

Sırf annesi kardeşini azarlamasın diye onunla beraber kapıya kadar geldi. Kimin geldiğini tahmin ettiği için rahattı.

 

Kendisi daha 13 yaşında olabilirdi ama çoğu kişiye göre olgun ve zeki biriydi. Oraya ilk gittiği andan beri hiç pişman değildi.

 

Kapıyı açtı ve karşısında bizon gibi olan bir adam ile karşılaşınca küçük bir selam verdi ve tokalaşırken eline çarpan kağıt parçası ile tebessümü genişledi.

 

Yaşayacaktı. Kendisi gibi kardeşini de yaşatacaktı.

 

Kağıdı sağ eli arasına alarak cebine yerleştirdiğinde normal bir konuşma şekli ile bizon adama yine tebessümünü gönderdi.

 

"Naber Tuğrul abi? Kötü bir haber yoktur inşallah?"

 

Bizon adam cüssesine rağmen sıcacık bir şekilde gülümsedi. Yüzünde abi sıcaklığı vardı. Mavi olayı çözmeye çalışırken ikisi askerlik arkadaşı gibi konuşuyorlardı.

 

Mavi elini abisinin elinden çektiği gibi Savaşın bakışları öne yöneldi. Mavi bu seferde abisinin bacağına indirmişti şamarını.

 

"Abi insanlar kapıda bekletilmez, eğer biri gelirse ilk içeri almak için büyür etmemiz gerektiğini sen söylemedin mi? Oyunbozancılık yapma!"

 

"Çüş! Abi sen istersen geç içeri sen o öküz abime bakma. Öküzdür o ama seversin. Bende çok seviyorum."

 

İki kolunu sonuna kadar açıp abisinin beline yapıştı. Garip bir çocuktu.

 

"Ben öğrettim de sen benim öğrettiğimle beni vurmayı kimle öğrendin bakalım?"

 

Mavi sırıttı ve iki kere yerinde tepindi.

 

"Senden abiciğim."

 

"Ha şöyle! Benim kardeşim!"

 

Savaş bizon adamı uğurlarken Maviyi uyuttu ve ardından cebinden küçük kağıdı çıkardı.

 

Okumaya başladığında içinin huzurla dolduğunu hissetti.

 

Hâlâ adaleti mi istiyorsun, hâlâ eşitliği mi istiyorsun, hâlâ özgürlük mü istiyorsun, hâlâ bu vatanın kanının yere dökülmesine engel mi olmak istiyorsun? Vatan beklemez evlat. Adalet sindiği yerden elbet çıkar. Eşitlik kalbe bağlıdır. Özgürlük ise rahat nefes alındığında gerçekleşir.

Duman bir sis etkisi oluşturur, göremezsin, kaybolursun. Fakat senin görünmeni ve görünmezliğini sağlar. Kalkanını oluşturur. O kalkan seni ölümden bile korur. Kalkan içine girmek istiyorsan sadece yapman gereken işareti göndermek ve veda gerekir.

 

Mavi'nin saçlarını koklayıp öperken hissettiği iki duygu vardı.

 

Güç ve vefa.

 

"Allah aşkına sadece bir simit istedik! Hayvan mısınız açlıktan öleceğim burda!"

 

Sinirle bağırırken gerçekten midemden çıkan sesler beni delirtme eşiğine getirmek üzereydi. 2 gündür buradaydım ama bana bir simit bile verilmemişti! Bu hiç etik değildi.

 

"Savcının emiri. Yapabileceğimiz birşey yok diyorum. Anlamıyor musun?"

 

Demire sertçe yumruğumu indirirken geri çekilmişti. Lafta savcımız ojemi getirecekti. Bırak ojeyi açlıktan ölmeme sebep olacaktı!

 

"Savcınızı alın münasip bir yerlerinize indirin! Açlıktan öleceğim burada diyorum! Savcının böyle bir hakkı yoktur diye biliyorum? Ayrıca suçum kesin bile değilken ne diye aç bırakılıyorum? Ne biçim Adalet anlayışınız var sizin! İşinize gelince Adalet diyorsunuz! Her şeye dayanırım ama açlığa dayanamam! Açım diyorum bari biriniz su verin amınakoyayım! Ölüyorum burada ne yapmamı istiyorsunuz hala?"

 

Dünki obez yerine başka bir zargana gelmişti ve baya yaşlı görünüyordu. Adam benden bıkmıştı ama o kadar açılmıştım ki kimse umurumda değildi.

 

"Biraz daha sessiz olacak mısın artık?"

 

Hemen sağ tarafımdan gelen ses ile başımı o yöne çevirdim. Yere çömelmiş ve boş bakışlar ile bana bakan en fazla 25 yaşında gösteren esmer bir kız vardı. Bu kaç gündür buradaydı?

 

"Sen kimsin lan?"

 

Kaşlarını kaldırıp inanılmaz bir bakışla bana baktı.

 

"Birincisi 'lan' mı? İkincisi ben 1 gündür buradayım ama beni hala fark etmemiş miydin? Üçüncüsü çok sesin çıkıyor ve bu katlanılmaz derecede fazla."

 

"Hay sikeyim ya!"

 

Gözlerini bıkmış şekilde devirdiğinde hala ona bakıyordum. Burada o kadar sıkılmış ve açılmıştım ki biriyle konuşma ihtiyacı hissediyordum. Bu obez ve zargana polislərlə konuşulmuyordu.

 

"İlk geldiğimde 'Bu kızın burada ne işi var, çok masum duruyor.' dedim ama dememle bağırarak sövmen başladı. Hiç belalı bir tip durmuyorsun ama duruyorsunda."

 

Saçlarımı havalı bir şekilde geri attığımda elime çarpan yağ hissiyle yüzümü buruşturdum. Hemen yağlanan saçlar berbat birşeydi.

 

Yürüyerek onun tarafına bakan demirlere yapıştığımda sonunda konuşacak biri bulduğum için mutluydum.

 

"Bebeğim bizde işler böyledir. Ama burada suçsuz halde hala tutuluyorum ve üstüne üstlük aç karnım bana meydan okuyor! Sana birşey veriyorlar mı yoksa bana mı özel bu şey anlamıyorum!"

 

Dudak büzdüğümde mal mal suratıma baktı. Suçsuz yere burda tutulduğumdan emin değil gibiydi.

 

Zargana polisin sesini duyduğumda kaşlarımı çattım. Bu adamın bu yaşta burada ne işi vardı gerçekten?

 

"Sana özel. Görüyorum ki iyi yapmış?"

 

Senden uzunum lan cüce! Ayağımın altında kalacaktı.

 

Gülümsediğimde demir parmaklıklardan 'Gel, gel' işareti yaptım.

 

Bir an tereddüt etsede Demir parmaklıkların önünde geldiğinde kafasındaki dökülmüş tüm saçlarla bakışıyordum. Bu adamı emekli eder misiniz lütfen?

 

"Bende diyordum ki buradan çıkınca ilk işim ne olsa, ne olsa? Eğlenceleri çok severim bilir misin polis bey?"

 

Bir adım gerilediğinde yarım yamalak bir şekilde güldüğünü gördüm.

 

"Güzeldir tabi eğlenceler. Bazı eğlenceler ise en güzelidir."

 

Vücudumu süzdüğünde bende atan şarteller ile ona fırsat vermeden yakasını parmaklıklara çektiğim gibi kafamı sağa eğip yüzümü eğdim.

 

"Eğlenceyi sana göstereceğim ben biliyor musun polis? Adın neydi senin?"

 

Korkuyla geri gitmeye çalışırken parmaklıklardan içeri soktuğu elini gördüğüm gibi tırnaklarımı batırıp sertçe geri ittim.

 

"Kamil. Adım Kamil."

 

"Biliyor musunuz Kamil bey? Şu an size bu muameleyi yaptığım için buraya gelecekler ve bu mahkememe de yansıyacak. Fakat kimse demeyecek ki 'Neden bunu yaptı?' diyecek mi? Demeyecek. Suçlu ben olacağım. Polis memuruna saldırdı diye adım geçecek, peki ben ne yapacağım? Senin bu korkudan titreyen hâlini zihnime kazıyarak sadece güleceğim. Ceza umurumda mı? Öyle birine mi benziyorum sizce?"

 

Kafasını hemen iki yana salladığında hafif bir kahkaha döküldü dudaklarımdan.

 

"Bir daha kadınlara karşı böyle bir iğrençlik gösterir isen seni bulurum Kamil. Emin ol benim asıl işimin ne olduğunu öğrenmek istemezsin. Anlatabildim mi?"

 

Kafasını yine hemen aşağı yukarı salladığında yakasını daha çok çekiştirdim.

 

"Şimdi ne yapacakmışsınız Kamil bey?"

 

"Bir daha bu yaşanmayacak söz veriyorum. Söz veriyorum yemin ederim!"

 

"Ha şöyle! Ne güzel anlaşıyoruz seninle değil mi Kamil?"

 

Yakasını bıraktığımda gerilediği adımlarıyla dışarı adımladı. Bunları da cesur diye alıyorlardı buraya.

 

Islık sesi ile kafamı yeniden sağa çevirdiğimde esmer kızın ayaklandığını ve kollarını iki yana bağlayarak duvara yaslandığını gördüm.

 

"Vazgeçtim. Artık insanları tipleri ile yargılamayacağım. O neydi kızım öyle?"

 

"Sende duydun sözlerini. Bunu böyle parmaklıkların ardındaki bir kadına yapıyorsa her kadına yapıyordur. Dayanamadım kendi istedi."

 

İlk defa sıcak bir tebessümünü gördüğümde aslında çok güzel bir kadın olduğunu fark ettim. Onun burada işi neydi?

 

"Sen kötü biri değilsin. Peki burada işin ne?"

 

Tam cevap vercekken gelen adım sesleri ile zarganayı beklerken yüzüne hasret kaldığımız savcı kapıdan giriş yapmıştı.

 

Tüm asaleti ile yürürken bugün hiç konuşmadığı için şükrettiğim iç ses bir anda ateşlendi.

 

Yanlız adam çok seksi değil mi?

 

İç ses yok olsana sen? Neyi bekliyorsun? Ne güzel yoktun bu adamı görünce mi uyanıyorsun sen anlamıyorum ki!

 

Ne sandın blue? Baksana şunun tipine.

 

Sanki sinirli gibi. Ama emin olamadım.

 

Bir bokada emin ol.

 

Kes sesini.

 

Arkadan gelen memura işaret verdiğinde açılan kilit sesi kaşlarımı kaldırmama sebep oldu.

 

Dövecek gibi bakıyordu ama dövmezdi herhalde.

 

Saçmalama ne dövmesi?

 

"Sen iyice haddini aştı farkında mısın?"

 

"Koşa koşa gelmişsiniz savcım? Günlerdir beni hakkınız olmadığı halde aç bırakmanızın sebebini öğrenebilir miyim?"

 

Üstüme yürüdüğünde sadece duruyordum.

 

"Yerinde dursan aç bırakmazdık! Dakika başı birşey yapıyorsun! Polis memurunu parmaklıklar arasına çekip tehdit etmek ne demek? Ne haddine bunu yapıyorsun sen?"

 

İnanamıyor gibi baktığımda o zargananın akıllanmayacağını biliyordum ama belki bir ihtimal demiştim. Boşuna konuşmazdım ben. Göz göre göre eceline yürüyordu çok akıllı.

 

Savcıya beni şikayet etmek?

 

"Siktir ya! Gerçekten inanıyor musunuz o çok bilmiş adama? Tabi buradan ses çıkmıyor değil mi? Baktığınız kısım sadece onu parmaklıklara çektiğim an mı? Öncesi? Aklınıza bile gelmedi değil mi? Neden bunu yapmış olabileceğimi his düşünmediniz değil mi? Bir baksaydınız, bir kere olsun baksaydınız anlarsınız. Ama siz yine ve yine tek taraflı oynuyorsunuz. O bir memur, devlet adına çalışıyor ama ben burda hala kanıtlanmamış bir suçlu ve delinin tekiyim değil mi? Olaya sadece benim adıma bakmak yerine keşke genel olarak baksanız. Baksaydınız görürdünüz. Şimdi çıkmanızı rica ediyorum. Uyuyacağım."

 

Tek kelime etmeden arkasını döndüğünde bir anda durdu ve cebinden çıkardığı lacivert ojeye kocaman gözlerle baktım.

 

Vay anasını amınakoyayım!

 

Çıkmadan kapının kenarına koyduğunda sessizce uzaklaştı ben ise arkasından bakakaldım.

 

"Bu neydi lan şimdi?"

 

Esmer kıza kafamı çevirdiğimde onu unuttuğumu fark ettim. Al başına belayı.

 

"Koskoca savcı sana lacivert oje mi getirdi gerçekten? Noluyor lan burada? Ayrıca o konuşma neydi?"

 

Hiç dedikoducu bir tipe benzemeyen bu kız mahalle teyzeleri kesilmişti.

 

Başımı ojeye çevirdiğimde o kadar mutlu oldum ki yerimde zıplayarak ojeyi aldım. Sonunda!

 

Ojeye öpücükler kondururken olduğum yere çöktüm ve hemen sürmeye başladım.

 

"Deli misin lan sen? Ne çeşit bir manyaksın? Savcıya meydan okumuş ama burda oje sürüyorum diye seviniyor!"

 

"Sus bı kızım ya! Ne dır dır ettin. Günlerdir bunun hasretiyle kavruluyorum ben farkında mısın sen? Hayatta sevdiğim iki şey var. Birincisi ben ikincisi ojem."

 

"Başka karakol yokmuydu da ben buraya düştüm ya!"

 

Kafamı kaldırıp ona baktığımda adını hala söylemediğini fark ettim. İçim ısındığı için merakla sordum.

 

"Adın neydi senin?"

 

"Alev. Seninki ne?"

 

"Alev gibi kızsın maşallah. Benimki Mavi."

 

Güldüğünde taşan ojeyle burun kıvırdım. Ellerimin çoğu yeri kabul bağlamıştı ama ojeleri unutamazdım.

 

"Yemin ederim sen söylemesen tahminim Mavi olacaktı. Gözlerinden ve üstündekilerden çıkarım yapmıştım."

 

"O zaman bende senin üstündekilerden ve gözlerinden adının siyah olduğu çıkarımını yapabilirim değil mi?"

 

Küçük bir kahkaha attığında bu kızı sevmeye başlamıştım.

 

"Söylesene neden buradasın? Merak etme benden sır çıkmaz diyeceğim ama ilk günden tabikide bana güvenmezsin. Sadece istersen anlat ben dinlerim. Burada olan burada kalır."

 

Dünden razıymış gibi aramızdaki parmaklıklara yaklaştı ve oturdu. Hikayesini merak ediyordum.

 

"Annem bizi terk ettiğinde daha 8 yaşındaydım."

 

Gözleri tam karşısındaki duvara bakıyordu. Geçmişe gitmiş gibiydi. Ojelerimi sürerken pür dikkat onu dinliyordum.

 

"Benden 6 yaş büyük bir abim vardı. Annem onu severdi ama beni hiç sevmezdi. Elimden bir iş de gelmezdi. Sadece koşar, yaramazlık yapar, bağırır çağırırdım. Abim her daim annemin göz bebeği olmuştu. Onun ailəsinə gelecek olacağını düşünüyordu."

 

Başını önüne eğdiğinde senaryonun devamını kafamda netleştirmek üzereydim bile.

 

"Ama annem yine bana bağırır ve beni azarlarken abimden bir haber geldi. Motosiklet kazası yapmış. Motorları çok severdi."

 

Gözleri dolduğunda saklamak ister gibi başını diğer tarafa çevirdi ama sesi titriyordu, anlıyordum.

 

"Hastaneye nasıl gittiğimizi bilmiyoruz. Aceleyle giderken annem ağlıyordu. Benim için tek damla göz yaşı dökmezken abim için bağıra çağıra ağlıyordu. Yanlış anlaşılma olmasın, abimi çok seviyordum ve önemsiyordum ama annem bir kez benim için gözyaşı bile dökmemişken abim için bu kadar ağlaması kalbimi acıtıyordu."

 

Bilirdim. Onu o kadar çok anlıyordum ki yönümü ona çevirmiş ve başımı kırdığım dizlerime yaslamıştım.

 

"Biz haber beklerken bir doktor çıktı büyük bir kapının önünden ve bize uyanamayabileceğini, sinirlerinin zedelendiğini ve tam bilmese de yüksek ihtimal sakat kalabileceğini söyledi. Annem öyle yıkılmıştı ki sakinleştirici ile zor tutabilmişlerdi. Ben ise tek başıma yoğun bakım denilen yerde bekliyordum. Neresi olduğunu, neden abimin orada olduğunu dahil bilmiyordum ama kötü olduğu için ve bir yerinin uf olduğunu düşündüğüm için bekliyordum."

 

Başımı sağ omzuma eğdiğimde artık gözlerinden yaşlar dökülen kıza bakıyordum.

 

"Annem hala uyurken ben uyumadan öylece bekliyordum. Ama bir süre sonra muayeneden çıkan doktor tek yakın beni görünce küçük olduğumu umursamadan 'Üzgünüm, felç geçirdiği için artık yürüyemez, koşamaz veya harhangi bir araç kullanamaz.' dedi. Ona şok içinde bakarken arkasını döndü ve uzaklaştı. Abimin motor sevgisi aklıma gelince artık bende bağıra çağıra ağlamaya başlamıştım. Kendim için değil annem için değil abim için."

 

Gözlerim sadece ona bakarken o sadece ağlıyordu ve anlatmaya devam ediyordu.

 

"Abim uyanmadan annem uyandı. Doktorlardan haberi almış. Haberi aldığı gibi ortadan kaybolması bir oldu. Babamda yoktu zaten benim. Annemde sevmezdi beni. Sadece abim vardı ve oda hayalleri ile beraber dizleri üzerine düştü. Annem terk etmişti, babam her gün başka kadınla takılırdı, abim yaşadığı düşüş ile bana bakmaz oldu. Tek kaldım anlıyor musun? Geçinecek paramız bile yoktu. Abime bakmak zorunda kalmıştım aylarca. Sırf abim için yemek yapmayı bile öğrendim. Yağmurlu havalarda bile dışarı çıkıp birşeyler satmaya ve para kazanmaya çalışırdım. Acıyan vardı ama çoğu görmezden geliyordu. Marketlerden alınan siparişleri götürürdüm. Eve gelince direkt yemek yapmak için uğraşırdım. Abim bunalımdaydı. Konuşmuyordu. Zaten aylarca konuşmadı ama ben el kadar çocukken ona bakmaya çalıştım. Annem ve babamda yoktu. Düştüm hep, ama kendim kalkmayı da öğrendim. Ağladım ama susmayı da kendim öğrendim. Fakat hiçbir zaman mutlu olmayı öğrenemedim."

 

Hıçkırıklarla ağlarken yanan gözlerimle hala ona bakıyordum. Ne ile sınanıyorduk biz? Kimsesizlikle mi? Yalnızlıkla mı? Niye hep bizim kalbimiz acıyordu?

 

"Bir akşam kazandığım paralar ile abime yapacağım yemeği düşünürken koşa koşa girmiştim eve. Temizlik bile yapamıyordum, yıkanamıyordum. Hem ev hem kendim leş gibiydim. Sadece abimi yıkayabiliyordum akşamları. Kendime vakit ayıramıyordum. O akşam abimin odasına girdiğimde gördüğüm görüntü hiç aklımdan çıkmaz biliyor musun? Ciğerim sızlar, yüreğim kasılır. Abim tekerlekli sandalyenin üstünde kanlar içindeki bacaklarıyla ve ruh gibi acik gözleriyle tam karşısına bakarken ben sadece bakıyordum. Sadece aklıma gelen şey-"

 

"Ben onun neyine yetemedim?"

 

Gözlerini bana çevirdiğinde bende onun gözlerine bakıyordum. Bu kadar tramvaya rağmen hala dimdik durması o kadar içimi sıcacık etmişti ki gülümsedim. Oda hafif bir tebessüm ettiğinde yeniden önüne döndü.

 

"Ben onun neyine yetememiştim? Kendime bile bakmayarak abime o yaşta en iyisini yaşatmaya çalışıyordum. Onu besler, onu temizler, onunla konuşur, ona kitap okur, onunda uyur və onun için çalışırdım. Kalanlardan kendim birşeyler yer ve sadece onunla ilgilenirdim. Ama o herşeye rağmen bacaklarını keserek intihar etti. Peki hiç düşündü mü ben ne yapacaktım?"

 

O kadar çok yüreğim sızlıyordu ki kelimelerim bitmiş gibiydi. Tek yaptığım ona bakarak sessizce iç çekişlerini dinlemekti.

 

"Sonrası zaten beklendiği gibi. Bu sefer ben toparlanamadım. Sokaklardan çıkmazdım, geceleri sokaklarda uyurdum, köpekleri ve kedileri arkadaş bilirdim, evdeki tüm herşeyi satardım. Onlardan geriye kalan herşeyi yok etmek için çabalardım. Soğuğa karşı vücudum direnç kazanmıştı. Uzun süre soğukta durabiliyordum ama başlarda çok hasta oluyordum. O eve gitmek yerine bulduğum küçük mekanlarda kalırdım. Bir adam geldi buldu beni. Herşeye rağmen eğitti. Tek amacım intikam almaktı. Kendimi geliştirdim, bir gün alacağım intikam ile motive oldum. Belki yapmamam gerekirdi ama yaptım."

 

Ailesini katletmişti. Onu anlayabilirdim. Kesinlikle anlayabilirdim.

 

"Anlıyor musun ben yapmasaydım o adam bana yapacaktı. Ben onun hiç istemesem de öz kızıyım! Bir insan niye öz kızını-"

 

"Sana dokunmaya mı çalıştı?"

 

Sessizce başını saklarken çenem seyiriyordu. Bir baba kızını taciz etmeye mi kalkmıştı?

 

"Habire içerdi. Karı kızın peşine düşerdi. Pazar verir karşılığında bir gece isterdi. Onu buldum ama beni tanımadı ya da tanıdı hiç bir fikrim yok. Para teklif etti sonra yaklaştı."

 

Yumruğunu beton zemine geçirirken hissettiği duygunun bir tarifi yoktu. Bir tacizin kadın üstünde nasıl etki bırakabileceği, üstelik babası tarafından bunun yapılmış olmasının herhangi bir tarifi yoktu.

 

"Emindim o an bitirecektim. Fakat benden önce davrandı. Yaptığım davranışlardan ve ellerimin haraketlerinden birşeyler olduğunu sezdi. Aniden geri çekildiğinde sendeledi fakat belindeki silahı gördüğüm an hiç düşünmeden o iğrenç kalbine sıktım iki kere. Hiç acımamıştım. Hiç bir duygu da hissetmiyordum. Bir kapıdan çıkan çıplak kadın gördüğü an polisi aradı ama kaçmadım bekledim."

 

Kaderine teslim olmak bu mu demekti? Hayır o kadar iyi yapmıştı ki o yapmasaydı ben gidip yapardım.

 

"Geldiler aldılar beni. Bir gün önce tıkıldım buraya. Anlayacağın o öleli bir gün oldu."

 

Gülümsediğimde eline uzandım ve tuttum. Bana döndüğünde yüzüne dikkatle baktım. Çeneni dikleştirdiğimde içindeki o cesur kızı görebiliyordum.

 

"Kalp yaşananları kaldıramaz bazen biliyorum. Sen el kadar çocukken bu yaşananlara göğüs germişsin. Ne olursa olsun düşmemişsin hiç. Annem yok babam yok kimsem yok dememişsin, kendi başının çaresine bakmışsın. O adam kim elbet bilmiyorum ama ona minnettarım. Sana en iyi şekilde baktığını göz ucuyla bakınca bile anlayabiliyorum. Kendini asla ezdirme, her daim dimdik dur. Düşürmeye çalışan olursa ayaklarının altına al. Bu zamana kadar yapmışsın. Sendeki o gücü görebiliyorum ben Alev. Ve bilki en çok seni ben anlarım. Benimle gel seninle bu bok çukurundan kurtulalım."

 

Anlamaz gözlerle baktı.

 

"Nereye?"

 

Ellerini sıkarken yüzüne eğildim ve kendi bilmiş tebessümüm ile kulağına doğru fısıldadım.

 

"Asıl gerçek evine."

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 22.06.2025 15:16 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Hikayeyi Paylaş