4. Bölüm

Savaş Mir Soykırım

Eftalya Atalar
tugayydemir_cevike

"İki gün oldu niye hala uyanmıyor bu kız anlamıyorum."


Yazgı'nın kederli sesini duydum fakat çok uğultulu geliyordu sesler. Başım ağrıyordu ama feci bir şekilde ağrıyordu.


"Buda mı bir oyun?"


Komiser düşünceli sesi ile ortama derin bir sessizlik çöktürdü. Yazgı konuşamazdı. Gözlerimi açmam gerekiyodu fakat açamıyordum. Kirpiklerim yapışmış gibiydi.


"Öğreneceğiz Komiser. Kalbini durduracak ne olmuş olabilir öğreneceğiz."


Savcı? Oda mı buradaydı? Ah, tabiki elindeki beni kaybedemezdi değil mi? Bende sorularının çoğu cevabı vardı çünkü.


"Siz zaten biliyorsunuz savcım?"


Kaşlarımı çatmak istedim ama onlara duyduğumu belli edemezdim. Neyi biliyordu?


"Evet biliyorum ama ani gelişmesi normal değil."


İçim rahatlamıştı. Bildiği şeyin bu olduğunu sanıyordum.


"Belkide sadece canına kıymak isteyen bir kızdır."


Gülmek geldi içimden. Asla canıma kıyacak bir insan değildim.


Aynen. Geçen gün bileğini kesende bu can içsesdi zaten değil mi Blue?


Neden olduğunu biliyorsun içses. Yoksa seviyorum ben yaşamayı.


Ben sevmiyorum. Senin bu şekilde hayatını mahvedişini hiç sevmiyorum.


Bitecek içses güven bana.


Güvenmek zorundayım Blue.


Güvenme içses. Bu sefer güvenme. Ellerim nasırlı, tutamıyorum artık ipimi.


İçses sustu, ben sustum. Güneş açtı ama yağmurlar yağdı. Çukurlar kazıldı ama çamura dönüştü. İnanmıyordum hayat neşesine, inanmıyordum mutlu bir geleceğe.
İnanmıyorum kalbi kırık olanların sözlerine.


"Mavi öyle bir kadın değil. Siz anlamak istemiyorsunuz."


Savcının alaylı gülüşü odada yankılandı.


"Öyle miymiş avukat? Daha düne kadar intihar eden bir kızdı. Hatırlamıyor musun yoksa? Herşeyiniz bir oyun bunu biliyorum. Ama amacınız ne bilmiyorum. Kısa sürede anlayacağım. Şüpheniz olmasın."


Allah'ın NPC'si. Ne boku anlayacaksın sen yürüyen mumya.


Mumyalar zaten yürür manyak.


Mal mumyalar gerçek bile değil.


Sen kafamı karıştırdın kes sesini.


Ben mi dedim karış diye? Kafanı yönetme özelliğim yok maalesef.


Çok komiksin bugün. Nerden bu enerji?


Şu yakışıklı savcıdan. Keşke mumya olmas. Zalımın oğlu bir anlasa neler yapardık.


Lan sen deli misin? Bir savcıya düşmediğin kaldı. Asla olmaz.


Ben istersem olur. Yalan mı? Yakışıklı işte kabul et.


Sus artık.


Yazgı cıkladı. Net sesini duyduğum an Yazgı'nın benim için bir şans olduğunu fark ettim.


"Savcı, savcı. Her kıyılan can, istenildiği için kıyılmaz. İntihar bir çeşit kurtulma şeklidir kimine göre. Biz şeklimizi farklı kullanıyoruz. Siz bizim amacımızı anlayana kadar biz zaferin tadını çıkarıyor olacağız emin olun. Bir kasayı şifresini bilmiyorsanız zor yöntemlere başvurursunuz. Unutmayın kasalar sadece şifreyle açılmaz."


Şifreyi siz çözene kadar.


"Şifreyi öğrenebileceğime şüphem yok."


"Şifreyi asla öğrenemezsiniz."


"Benim kurallarımda 'asla' gibi bir kelime yer almaz. Takarsam yaparım ve yapamadığım olmamıştır. Bulamazsam buldururum. Konuşmayanı konuştururuz yeterki yaşasın."


Acımasın kalbin, acımasın Mavi. Katlanamıyorum canının acımasına.


Acımıyor içses. Hiç olmadığı kadar dayanıklı.


Biz seninle bir bütünüz Mavi. Kalbinin ağrısı acım demek, başının ağrısı acım demek, sırtının ağrısı acım demek. Yapma bunu, yapma.


"Önünüzdeki kadın size hiçbirşey vermeyecek. İstediğini alana kadar durmayacak. Dediğim gibi o bir kadın ve bir kadına sözünüzü kendisi istemeden geçiremezsiniz. Ona kız demekten vazgeçin. Kız olacak yaşları atlattı."


"Birşeyler biliyorsun. Belkide herşeyi biliyorsun değil mi?"


Yazgı'nın topuklu sesleri yanı başımda durdu.


"Ne yapacaksınız? Benide mi sorgulayacaksınız?"


"Buna hakkımız yok. Yasa yasadır. Öğreneceğim ve öğrendiğim gün bitireceğim bu çelişkiyi."


"O halde müvekkilimle yanlız kalmak istiyorum."


"Hay-hay avukat. İyi günler dilerim."


Yazgı sesini çıkarmadı. Kapı seslerinden ve ayak seslerinden gittiklerini anladığı an ellerimde ellerini hissettim.


"Uyan artık. Endişeleniyorum Mavi."


Yavaş yavaş yapışmış kirpiklerimi araladım. Işık gözümü alırken bulanık görüntüden Yazgı'ya bakmaya çalıştım.


Yazgı'nın ilk gözleri kocaman oldu ardından sevinçle kısıldı. Hızlıca bana sarıldığında başımın zonkalamasıyla baş etmeye çalışıyordum.


"Seni mahvedeceğim. Bu kadar hızlı olmasını beklemiyordum."


"Özledin sanırım beni?"


Hafifçe sırtıma vurdu. Küçük bir kıkırtı çıktı ağzımdan. Boğazımın kurukluğundan olsa gerek sesim kısık çıkıyordu.


"Ödüm koptu gerizekalı! Öleceksin sandım, gittin sandım."


"Daha çok işimiz var avukat. Ölüm sürünsün peşimden."


"Nasıl bu kadar hızlı oldu? Anlamıyorum. Kafam çok karıştı. İki gündür bunu düşünüyorum. Savcı da kesmiyor sesini. Yok öğrenecekmiş de, yok bulacakmış da. Doğduğun saate kadar bulur bu herif ben sana söylüyorum."


"Sen bana ilk bir su versene. Boğazım kurumuş konuşamıyorum."


"Kafa mı kaldı kızım şu günlerde."


Yandaki sehpanın üstündeki şişeyi aldı ve yatağımı dikleştirdi. Dudaklarıma suyu uzatırken düşünüyordum. Bu işin sonu ölümüm mü olacaktı?


Korkuyorsun şu an. Neden?


Ölüm içses. Ölüm.


Kendine zarar verirken yoktu bu korku. Şu an çok yoğun.


Biliyordum yaşayacağımı. Fakat bilmiyorum sonumu içses. Ben ölemem içses.


Soruyorum sana, ya ölmezsek?


Ona o zaman bakarız içses.


"Konuş artık. Bırak içsesi dünyaya dön."


Kendime döndüğümde sonumu düşünüyordum hala.


"Zamanı bekliyorum. Hala zaman gelmedi. Oyalanmamız lazım."


"Canınla oyalanmaktan bahsediyorsun şu an? Ölmek istemeyen bir kız için bu istekler biraz ağır sanki diyorum?"


"Hepsi ölmeyeceğimi bildiğim için."


"Ya bir gün bilemezsen Mavi? Ya bir gün bilemezsen ve o gün o aklındaki soru işareti gerçekleşirse? Katlanamam buna. Yapma bunu. Canınla kumar oynama."


Ölümdem bahsediyordu. Ölüm.


Kafamı omzuma düşürdüm. Benim için endişelenmemesi gerekiyordu.


"Endişelenme. Bilmediğim bir gün olursa oda herşeyin sonunda olur. Beklemediğim bir bıçak darbesş gibi. İşte bu sonum olur."


"O bıçak erkende saplanabilir Mavi."


"Kaldırabilirim. Merak etme. Buna gücüm var."


Bir kaşını kaldırdı. İnanmayacağını biliyordum.


İnanmaz tabiki aptal. Kimi kandırıyorsun sen?


Kendimi.


"Saçmalıyorsun şu an. Güçlü bir kadın olduğunu elbette biliyorum ama her güce karşı kalkanını sonsuza dek kaldıramazsın. Bir zaman sonra kırılır kalkan, kaldıramaz hiç bir şeyi. O gün gücünün tükendiğini anlarsın. Tüketme gücünü, dik tut başını, kalkanını her an savurma çünkü kalkan ne kadar her an kaldırsan bile darbe alır ve yıpranır. İzin ver ve kendini ikna et. 'Yapacağım.' de kendine. Yapacaksın ve kalkanının ömürü uzayacak."


Bilmiyordu ki kalkanımın şu ana kadar yıprandığını.


Aslında biliyordu ama kendini kandırıyordu.


"Söylesene 'Nerde benim kalkanım?' diye. Söylesene Mavi! Niye susuyorsun? O kalkana şimdiden zarar verdiğini bilmiyor muyum ben? Her şeye rağmen ayakta kalabilme sebebin o kalkan sanıyordum. Hayır değil. Kendini iyileştirdin sen. Kalkanı kullanmadın ve yara aldın, yaraları kendin diktin. Kalkanın sağlam değil ama ruhun da sağlam değil. Kendine gel. Bu kadar şeye gücüne güvenerek katıldın ve gücünü kaybetmene ne kendin, ne başka biri izin versin."


Gelde bana anlattır Yazgıcım.


Kes sesini. Ben nereye sen oraya. O kadar.


Öyle olmak zorunda. Biz bütünüz çünkü Blue.


"Yazgı inan bana yapabilirim. Bıçaksa bıçak, silahsa silah, hançerse hançer. Kaldırabilirim bunları biliyorsun. Tek korkumu da en iyi sen biliyorsun. Eğer ona karşı koyamazsam yapamam. Kaldıramam. Durdurmak zorunda kalırım."


Yazgı ters bir bakış attı. Bir elini beline, bir elini ise alnına yaslamış öylece odada dolanıyordu. Kalp atışlarım hızlanmıştı. Bu konu beni geriyordu. Belkide 2 gün önceki bayılmaydı bu kalp atış ritmemin bozuluş sistemi.


"Kalbi durduramazsın Mavi. Anlıyor musun? Kendin onu durduramazsın, karşı koyamazsın. İzin vermez buna asla. Kalp onu senin harcaman için var olmadı."
Sızlamaya başlamıştı. Sus.


"Bir kere yaptım. Bir dahada yaparım. Ben onu birileri eline geçirip mantığımı sustursun diye yaşatmıyorum. İstersem öldürebilirim, çekinmem ve bunu biliyorsun. Karşı koyamazsam ya öldürürüm ya öldürtürüm. O yüzden susmalı orası anlıyor musun? Hem benim hem onun için."


Yazgı'nın kederli gülüşünü çözmeye çalıştım. Anlamıyordum neresine gülüyordu?


"Bir gün öyle dolacak ki orası, aklın şaşacak. Susturamayacaksın orasını. Öldüremeyeceksin ama öldürtmeyeceksin de. Durduramacaksın Mavi aklın karışacak."


"İzin vermem."


Yazgı gülümsedi. Samimi bir gülümseme değildi, kederli bir gülümsemeydi.


"Öyle bir vereceksin ki..."


Gözlerimi kaçırdım. Verebilir miydim? Verebilirdim ama gerçekleşmesine izin vermezdim. En emin olduğum ve güvendiğim şey buydu.


Kapının açılma sesi ile çenemi dikleştirdim.


"Sürekli başına bir şey gelen ve geldirten çok zeki kızımız uyanmış."


Bu herif susmayacak mıydı?


Öyle deme sesi bile yakışıklı.


Susmanı tercih ediyorum.


Optimus Primeler zaten hep yakışıklı olur ama bu başka blue! Savcının yakışıklısı ve en delisi bize geldi!


Tamam sus artık.


İnkar etmedi duyuyorsunuz.


Aptal uğraşmam şu an dikkatimi dağıtma.


"Savcı? Beni beklediğinizi bilsem daha önce uyanırdım. Ne bu telaş?"


Savcı çatık kaşlarını gözlerime dikmişken, soğuk ve alaylı bakışlarım üzerindeydi. Komiser de içeri girdiği an tebessümüm genişledi.


"Kafandakiler. Onları öğrenene dek peşindeyim."


Gözlerimi devirdim. Atlasam benimle beraber mi atlayacaktı?


"Ölsem benimle mezara mı gireceksiniz savcı?"


"Evet. Seni tekrar uyandıracağım."


"Ölü insan uyanmaz savcı."


"Uyandırırız. Sen orasını düşünme. Ölmene de izin vermem."


Bu kadar mı değersizdi canım?


Üstelik daha hiçbirşey bilmiyorlardı. Ne bu tıkma çabası?


Başımı geriye atarak kahkaha attığımda Yazgı dışında diğerleri bana garip garip bakıyorlardı.


"Savcı vazgeçmeyeceğinizi biliyorum ama inanın bende yarıyolda pes eden bir insan değilim değil mi? Yoksa burada bulunmaz, sizin tantanınızı çekmek zorunda kalmazdım. Aynı şeyi tekrar etmekten bıktım ama siz anlamamakta ısrarcısınız? Daha ne biliyorsunuz benim hakkımda ve bu kadar ön yargılı olabilirsiniz? Soruyorum size dikensiz gül neden yok düşündünüz mü hiç? Dikeni olmayan gül kalkansız, savunmasız ve çaresizdir. Gül dikenine sığınır, ona güvenir. Diken onu korur ama nereye kadar? Dikenler dökülür, gül savunmasız kalır ama en çok dikenlerini öldüren insanlara sinirlenir. O dikene dokunmaya çalışılan el kırılır. Dikene karşı dayanıklı ve tecrübekli olan kolaylıkla koparır dikenleri. Ve benim bu zamana kadar o dikenlerimi kırabilen olmadı. Siz mi kıracağınızı sanıyorsunuz?"


Savcı ellerini cebine attı ve yatağın tam başucunda durdu.


"Peki belkide gül sağlam değildir ve dikenler onu korumak için daha fazla güç harcayarak yoruluyordur? Belkide dikenlerin kendi kendine dökülmesine az kalmıştır?"


Alayla burnumdan nefesimi verdim. Yazgıya bir bakış attım ve o beni anladı. Her zaman anlardı.


"Gülün her zaman sırtını dayadığı bir dalı vardır. Belkide dallar savcım. Gülü ayakta tutan o dal sizin aklınızın şaşacağı işleri yapar. Gülü canlandırır, gövdesini dikleştirir, gücünü ona gösterir, kökleri sağlamlaşır. O dal her zaman en iyisidir ama unutmayın suyu ve güneşi. Bize güneşi de gösteren, suyu da bulan aynı kişi değildir."


Komiser ellerini camın pervazına dayamışken, burnundan bir nefes verdi. Bıkmış gibi görünüyordu.


"O halde yardım aldığını kabul ediyorsun?"


Boş boş baktım yüzüne. Dediklerimden çok anlam çıkardı. Anlayabilene tabiki.


Bir süre yüzüme odaklandı, bir mimik aramak için ama boş boş bakıyordum sadece. Daha sonra tek kelime etmeden adımlarını kapıya yönlendirdi. Komiser de bunu gördüğü an bize gözlerini devirerek savcının peşinden odadan çıktı.


"Güneş , su ve dal ha? Bilmece mi bırakıyorsun?"


Gözlerim Yazgının üstündeki lacivert takımda dolaştı ve ardından yüzüne çıkardım.


"Bilmek onlara kalmış. Ayrıca kökü de unutmamak lazım."


Yazgı anlamayan gözlerle yüzüme baktı. Kökün kim olduğunu bilmiyor muydu? Tabiki bilmiyordu.


"Kökler sağlamlaşır dedin. Sağlamlaşan ne Mavi?"


"Kök."


"Komik miydi lan?"


"Komikti oğlum gülsene."


Böyle diyince gülmüştü. Ne garip kızdı buda.


Ben çok seviyorum Yazgı'yı keşke onun içsesi olsam.


Öyle mi içses? İstemiyorsun beni yani?


Sen mal mal haraketler yapmasan mükemmelsin Blue. Ama yaptığın bu kumardan sonra aynı şeyi düşünmüyorum. Delirdin sen besbelli.


Hayat delirtti içses. Elimde olan birşey miydi?


Berbat olan hayatını dahada berbat yaptın ama? Bu senin elindeydi.


Daha berbat olamaz değil mi içses? Bir annem yok, bir babam yok. Baba bile demek istemiyorum o herife. Bir abim yok. Abi sözünü bile hak etmeyen. Yanlızım. Neyi kaybedebilirim?


Aşk. Gönlüne yerleşirse kaldıramazsın.


Komiksin içses. Bu yapabileceğim en kolay şey.


Hiç aşık olmadığın için böyle konuşuyorsun.


Ne o? Sen mi oldun yoksa?


Ben nasıl olabilirim salak. İçsesim ben her duygunu anlayabiliyorum.


Aşık olduğumu da mı sen anlayacaksın?


Sana hissettireceğim.


Hissetmek istemiyorum içses.


Her neyse. Bunu o zaman anlayacaksın zaten.


"Lan Mavi! Bana bak lan gittin yine içsesin dünyasına."


Gözlerimi daldığım yerden ayırdığımda içsesin yarattığı kafa karışıklığı ile Yazgı'ya boş boş baktım. Yenilebilir miydim?


"Ne bakıyorsun kızım aval aval? Ne oldu?"


"İçses birşeyler anlattı. Kafam karıştı Yazgı."


Yazgı olduğu yerden ayrılıp başucumda oturdu. Ona anlatacaktım başka kime anlatacaktım? Babam mı? Çok komik olurdu bu.


"Kaybedebileceğim bir şey yok dedim, oda bana aşk dedi. Bu yolda en son yaşanacak şey bu fakat eğer olursa ve buna yenilirsem ne yaparım bilemiyorum."


Yazgı gözlerini devirdi. Sağ elini bacağım üstüne attı.


"Bu düşünebileceğin son şey iken nerden çıktı?"


"İçses işte. Konuşuyor habire kafamı karıştırıyor."


"Elimde olsa şu hergeleyi ben döveceğim."


Gülerek baktım yüzüne. Ondan önce ben yapardım emindim ki.


Şu an beni kim dövecek kavgası mı edeceksiniz gerçekten?


Kes sesini bir. Her yerden çıkıyorsun.


Ulan ben sana-


Sus içses sus!


"Senden önce ben döverdim. Sağlam kemik bırakmayacak kadar hemde."


Yazgı heyecanla ayaklandı. Ellerini çırptığında neden heyecanlandığını anlamadan anlatmaya başladı.


"İlk ağzını zımbalardık birbirine. Bir daha asla açamazdı! Dilini de yapıştırırdık. Sonra iç organlarının yerini değiştirirdik! Beyni kalbi olurdu mesela. Daha sonra ayaklarını da zincirlerdik ki yürüyemesin değil mi! Harika olurdu!"


Lan öldüm ben öldüm! Ne diyor bu manyak Mavi? Parçalarım lan ben bunu!


Zımbalama kısmını ben yapardım. Geri kalanı çok sevdiğin Yazgıcığın yapardı sana.


Vazgeçtim bu hayata içses olarak gelmeyeceksin. Kız kafasında öldürdü beni.


Kendi kendime gülerken Yazgı hala heyecanlı heyecanlı devam ediyordu.


"Çenesini de alır zımparalardık. Gözlerini de kapatırdık göremesin! Daha sonra parmaklarının yerini değiştirirdi-"


"Ay yeter! Tamam kafanda öldürdün içsesi!"


Sanırım Yazgı beni sevmiyor. Sanırım.


"Hakediyor ama değil mi?"


Nefes nefese durduğunda gözlerini kocaman açmış bana bakıyordu.


"Yani zımbalamak kısmı dışında hayır."


Adamsın kızım sen!


Yazgı ağzını açtığı an kapı sertçe açıldı ve suratım kasıldı. Çatık kaşlarımı savcıya yönlendirirken, buraya neden bu kadar hızlı ve ani geldiğini sorguluyordum.
"Savaş Mir Soykırım senden şikayetçi. Bakalım buna ne diyeceksin Mavi Soykırım."


Savaş Mir Soykırım. Abim. Abi kelimesini hak etmeyen abim.


Sildiğim tozlu sayfanın el yazılarını görüyordum. Yeniden gelmişti, yeniden mahvedecekti.


Gerçekten bu cehennem miydi?

Bölüm : 01.03.2025 15:11 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Hikayeyi Paylaş
Loading...