5. Bölüm

DOĞU KRALLIĞI

Tuğba
tugba_mortaldance

Bozkırın üzerinde ağır bir sessizlik vardı. Rüzgâr bile nefesini tutmuş gibiydi. Koyu gri bulutlar gökyüzünü kaplamış, sanki gökler bile yaklaşan felaketi sezmişti. Altun, hükümdarlık çadırının önünde, ayakta dikiliyor, gözlerini ufka dikmiş düşünüyordu. O an, içini kemiren huzursuzluğun nedenini bilmiyordu ama doğanın kendisine bir şeyler fısıldadığını hissediyordu. Kurtlar da huzursuzdu. Her zaman sadakatle yanından ayrılmayan dişi kurdu, Ulhart, kulaklarını dikmiş, uzakları kokluyordu. Bozkırın ortasında yavaş yavaş bir şeyler değişiyordu.

Tam o anda, kamptan içeri, nefes nefese bir adam girdi. Üzerinde kanlı postlar vardı, atından iner inmez dizlerinin üzerine çöktü.

"Hükümdarım!" dedi boğuk bir sesle. "Bir şeyler oluyor... Kötü bir şeyler!"

Altun kaşlarını çattı, adamın gözlerine baktı. "Nedir?"

Adam, gözlerindeki dehşeti gizleyemiyordu.

"Batıda, Kara Dağlar'ın eteklerinde... Bütün hayvanlar kaçıyor, gökyüzü kızıl bir örtüyle kaplandı. Toprak titriyor, sular tersine akıyor... Hâlâ inanasım gelmiyor ama anlatılanlara göre, ölüler mezarlarından çıkmış!"

Altun'un yüzü karardı.

İçinde bir inkâr isteği yükseldi.

Ölülerin mezarlarından kalkması?

Bu, ancak korkakların uydurduğu bir masal olabilirdi. Ama içindeki ses susmuyordu. Sonunda yavaşça sordu: "Bunu kim söyledi?"

Adam, derin bir nefes aldı. "Dumanlı Tepeler'in bilgesi... O, Vaelkar'ın geri döndüğünü söylüyor."

O isim.

Vaelkar.

Altun'un yüreği bir an için sıkıştı. Bu mümkün olamazdı!

Kan büyüleri, eski lanetler... Bunlar unutulmuş çağlara aitti. Ama içindeki huzursuzluk bir tokat gibi yüzüne çarptı. Eğer gerçekten döndüyse...

Tam o anda, çadırın kapısından bir ulak içeri girdi. Üzerinde Kızıl Ateşler Diyarı'na ait, Tyran'ın simgesi olan yanan bir mızrak damgası vardı. Altun, kaşlarını çatıp mektubu aldı. İçinden derin bir homurtu yükseldi. Tyran. Ona güvenmezdi. Hiçbir zaman güvenmemişti. Ama Vaelkar dönmüşse, bu mesele kişisel nefretlerin ötesine geçebilirdi.

Altun, mektubu açtı ve okudu:

"Hükümdar Altun, Gözlerimizi kapatamayacağımız bir felaket kapımızda. Vaelkar uyandı. Bizler ya birlikte duracağız ya da tek tek düşeceğiz. Krallığımda dehşet verici alametler görüldü. Ateşin bile sönmeye korktuğu bir varlıkla karşı karşıyayız. Şimdiye kadar nefret ettik, savaştık, öldürdük. Ama şimdi başka bir savaşın eşiğindeyiz. Bozkırın kudreti olmadan bu savaşı kazanamayız. Kızıl Diyarı'nı temsilen seni acil toplantıya davet ediyorum.

Hükümdar Tyran."

Altun mektubu yavaşça kapattı. Onun hakkında ne düşündüğünü gayet iyi biliyordu: Kibirli, acımasız ve güvenilmez. Geçmiş, aralarındaki nefreti kanla yazmıştı. Ama en acısı, bu nefretin kaynağıydı.

Tyran, Altun'un ablasına âşıktı. Ama ablası onu hiç sevmemişti. Kalbi bir başkasına aitti. Altun, ablasının kocasıyla birlikte mutlu olmasını izlemişti ama Tyran bunu izleyememişti. Bir savaş çıktığında, Tyran onların ikisini de öldürmüştü.

Şimdi bir düşmanı ile müttefik mi olacaktı?

Bu asla olmayacaktı!

Altun'un gözleri ateş gibi parladı. Hançerini çekti, Tyran'ın mührünü taşıyan mektuba sapladı ve ulaklara döndü.

"Cevabım şudur!" dedi sert bir sesle.

"Bozkırın hükümdarı, düşmanı ile masaya oturmaz! Krallığımı tek başıma savunacağım."

Bu sözler bozkıra yayıldığında, sadece insanlar değil, rüzgâr bile Altun'un kararlılığını duydu. Tyran'ın, Altun'un inadı karşısında nasıl bir tepki vereceği ise bir muammaydı.

Ama bir şey kesindi:

Krallar arasındaki eski savaşlar henüz bitmemişti ve Vaelkar'ın dönüşüyle birlikte yeni bir savaş kapıdaydı.

 

Bölüm : 29.08.2024 09:05 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...