
Ay, solgun ışığını toprağa düşürmekten kaçınıyor gibiydi; sanki Vaelkar'ın laneti gökleri bile titretmişti.
Gece, yalnızca gökyüzüne değil, insanların ruhlarına da çökmüştü. Vaelkar'ın uyanışı, halkların ruhlarına çökerek her krallıkta korku ve kaos tohumlarını ekmişti.
Geceleri kulakları tırmalayan çığlıklar yükseliyor, halk hükümdarlarının kapısına dayanıyordu. Umutsuzluk, her taş duvarın içine işleyen bir sızı gibi yayıldı.
Hükümdarlar, tahtlarına oturup halklarının feryatlarını dinlerken, her biri kendi geçmişiyle, korkularıyla ve sorumluluklarıyla yüzleşmek zorunda kalıyordu.
Kızıl Ateşlerin Diyarı – Tyran'ın Sarayı
Tyran'ın sarayının önündeki geniş avlu, öfkeli halkın yankılanan sesleriyle sarsılıyordu.
"Bizi koruyun, hükümdarımız!" diye bağırıyordu yaşlı bir adam. "Vaelkar uyanmış! Onun gölgesi bile evlatlarımızın uykusunu kaçırıyor!"
Bir kadın, gözleri korkudan büyümüş halde öne çıktı. "Bizi diğer krallıklarla birleştirin! Eğer yalnız kalırsak hepimiz ölürüz!"
Tyran, avlunun taş basamaklarında durdu, altın zırhının yansısı ateş meşalelerinin ışığında parlıyordu. Yüzünde beliren sert ifade, öfkeyi ve şüpheyi aynı anda taşıyordu.
"Beni korkak mı sanıyorsunuz?" diye gürledi. "Ben, Ateşlerin Hükümdarıyım! Beni tehdit edenin sadece ölmesi değil, varlığının kül olması gerekir!"
Bir adam yere diz çöktü, yalvarırcasına elini kaldırdı. "Lütfen! Bu düşman bizden güçlü! Yalnız kaldığımızda bize ne olacağını biliyorsunuz!"
Tyran'ın gözleri kısıldı. Bir an için sustu. Onların sözlerinde doğruluk vardı. Diğer krallıklardan gelecek cevapları beklemişti ve sadece Denizler Krallığı'ndan olumlu yanıt alabilmişti. Diğerleri henüz bir karar vermemiş ya da kendi yollarına gitmeyi seçmişti. Ama bu onun kararını değiştirmeyecekti.
Denizler Krallığı – Elion'un Sarayı
Elion, sarayının en yüksek balkonunda durmuş, denizin çalkantılı yüzeyine bakıyordu. Altında toplanmış halk dalgaların sesiyle karışan bir uğultu içinde ona sesleniyordu.
"Hükümdarımız, deniz bile bu karanlıkta huzur bulamıyor!"
"Krallar birleşmeli! Başka çaremiz yok!"
Elion'un yüzü gölgelerin ardında kaldı. Kendi ellerini sıkarken, halkın bu kadar korkuya kapılmasını beklemiyordu. Denizler Krallığı her zaman güçlüydü. Ama şimdi, halkın korkusu dalgalar gibi onu da sarsıyordu.
"Beni dinleyin!" diye sesini yükseltti. "Deniz asla korkmaz! Biz de korkmayacağız! Ancak savaş bir kişiyle değil, bir orduyla kazanılır. Eğer gerçekten birleşmemizi istiyorsanız... O zaman kimlerle yan yana duracağımızı iyi seçmeliyiz!"
Bir genç adam öne çıktı, gözlerinde çaresizlikle, "O zaman seçin! Seçin ve bizi kurtarın!"
Elion, dudaklarını sıktı. Tyran'ı düşünüyordu...
Onunla olan geçmişini, onunla olan gizli bağını...
Vaelkar'la tek başına savaşı kazanamayacağını biliyordu.
Bozkır Krallığı – Altun'un Meclis Salonu
Altun'un tahtının önündeki taş zemin, ayak sesleriyle titriyordu. Halkı, kadın erkek, genç yaşlı herkes saraya doluşmuştu. Onların gözlerinde dehşet vardı.
"Vaelkar bizleri yok edecek! Altun, halkını yalnız bırakma!"
Altun, keskin bakışlarını halkın üzerine gezdirdi. Altın işlemeli zırhının omuzlarını daha da geniş gösterdiği sert ve güçlü bir duruşu vardı. Uzun kahverengi saçları, rüzgârın da etkisiyle hafifçe savruluyordu. Yanında duran kurdu, dişlerini göstererek homurdandı.
"Birleşmek mi?" diye sordu Altun, sesi buz gibiydi.
"Kiminle? Ateşin kibirlisiyle mi? Doğayı yok edenlerle mi? Denizin zalimleriyle mi?"
Kalabalıktan biri ileri çıktı. "Kralınız olarak, bu halkın kurtuluşunu düşünmek zorundasınız! Eğer birleşmezsek, hepimiz ölürüz!"
Altun dişlerini sıktı. Halkını yalnız bırakmayacağını biliyordu. Ama Tyran'a güvenmek... Onunla aynı safta savaşmak... İçinde asla kabul edemeyeceği bir şeydi.
"Bunu düşünmem gerek," dedi en sonunda, sesi keskin ama kararsızdı.
Dağlar ve Kuzeyin Krallığı – Kaelan'ın Kalesi
Orman halkı sessizdi, ama korkuları havaya sinmişti. Kaelan, tahtının önünde ayakta duruyordu, halkının bakışları ona çevriliydi.
"Kuzey'in toprakları, fırtınalar kadar güçlüdür," dedi Kaelan, sesi rüzgâr gibi sert ve güçlüydü. "Ama şimdi, bu rüzgâr Vaelkar'ın lanetiyle savruluyor."
Bir yaşlı adam öne çıktı. "Hükümdarım, doğa bile huzursuz. Ağaçlar fısıldıyor. Toprak, ölüleri taşıyor. Eğer yalnız kalırsak, her şeyimiz yok olacak."
Kaelan, gözlerini kıstı. Diğer krallıklara güvenmek ona imkânsız geliyordu. Fakat halkı korku içindeydi. Bu korku onların aklını bulandırıyordu. Öfkeyle iç çekti.
"Halkımın kurtuluşu için elimden geleni yapacağım. Ama önce... Bu krallıkların bizim düşmanımız olup olmadığını göreceğim."
Halktan bir kadın, çocuğunu ileri itti. "Bu çocuğun bir geleceği olacak mı? Lütfen bize yardım edin!"
Kaelan, çocuğun gözlerine baktı. Saf korku... Gelecek onun ellerindeydi. Ama bu nasıl bir gelecek olacaktı?
Hükümdarlar, dört farklı diyardaki halklarıyla yüzleşirken, hepsinin aklında tek bir soru yankılanıyordu:
Vaelkar'a karşı birleşecekler miydi?
Yoksa kendi yollarını mı seçeceklerdi?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |