
Sisle kaplı mağara, zamanın kendisini bile unuttuğu bir yerdi. Binlerce yılın yorgunluğunu taşıyan duvarlarında, kadim yazıtlar gizemli alevler gibi ışıldıyordu. Havada tütsü ve çürümüş yaprak kokusu vardı, rüzgâr taş levhaların üzerindeki ince tozu usulca süpürüyordu. Burada zaman durmuştu ve yalnızca bir varlık hareket ediyordu:
Dünyanın en eski kahini.
Cübbesi neredeyse kemikleşmiş kadar eskiydi, içinde yılların ve kehanetlerin ağırlığını taşıyordu. Yüzü, binlerce hikâyeye tanıklık etmiş bir taş kadar derin çizgilerle örülmüştü. Gözleri, bakışıyla zamanı bile delip geçebilecek kadar keskin, ama aynı zamanda sonsuz bir bilgelikle doluydu.
Ellerini havaya kaldırdığında, mağaranın içinde gölgeler titreşti, dumanlar ona doğru kıvrıldı. O, gerçeklerin ve kaderin aynasıydı.
Fısıltılar yankılanarak büyüdü, mağara duvarları bile kehanetin ağırlığı karşısında titrer gibi oldu. Kahin, gözleri boşluğa bakarak kısık bir sesle mırıldandı:
"Ölülerin Efendisi, ölmemiş bir kalbin yankısını duydu."
Bir an göz kapakları titredi. Kehanetin yükü ağırdı. Dudakları, bilinen dünyanın en eski kelimelerini söyleyerek devam etti:
"Gölge artık yalnız değil, çünkü geçmiş peşine düştü."
Bir an sarsıldı, sanki yeryüzü ayaklarının altında çöküyordu. Bir elini taş levhaya dayadı, ama kehanet zihnini zorlamaya devam etti. Kendi nefesi bile ona ihanet etmiş gibi titrediğinde, tekrar konuştu:
"Gözleri karanlığa alışmış olan, şimdi ışığın gölgesini taşıyor."
Birden gözlerini açtı. Göz bebekleri, içindeki yıldızları kaybetmiş bir gökyüzü gibi karardı. Sesi, kadim dünyanın en derin çukurlarına bile ulaşacak kadar kudretliydi:
"Vaelkar, zincirlerini kopardı ama bir zincir hâlâ boğazını sarıyor."
Kahin duraksadı. Dudakları kuruydu, zihni sonsuz çağlardan gelen fısıltılarla doluydu. Ama hissettiği tek şey, dehşetti.
Çünkü bu sefer, kehanet ilk defa onun bile titremesine sebep olmuştu.
"Ölülerin Efendisi, ölmemiş bir kalbin yankısını duydu."
Göz kapakları titredi, dudakları sayısız kehaneti fısıldadı.
"Gölge artık yalnız değil, çünkü geçmiş peşine düştü."
Bir an gözleri bulanıklaştı, sonra bir düşüş yaşar gibi sendeledi. Kendi nefesi bile ona ihanet etmiş gibi titrediğinde, tekrar konuştu:
"Gözleri karanlığa alışmış olan, şimdi ışığın gölgesini taşıyor."
Kahin, derin bir nefes aldı ve birden gözlerini açtı. Sanki göz bebekleri cam gibi kırılmıştı. Sesi, gecenin içinde yankılandı:
"Vaelkar, zincirlerini kopardı ama bir zincir hâlâ boğazını sarıyor."
Sessizlik çöktü.
Kehanet tamamlanmıştı.
Ve sır, artık evrenin en karanlık noktalarına bile ulaşmıştı...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |