3. Bölüm

KAN BÜYÜSÜ

Tuğba
tugba_mortaldance

VAELKAR'IN UYANIŞI

Kan Büyüsü ve Doğanın Çığlığı

Zamanın Dışı, Ruhların Unutulduğu Mezarlık

Gecenin en karanlık anında, ay ışığı bile toprağı terk etmiş, gökyüzü kan rengine bürünmüştü. Zamanın bile uğramadığı bu kadim mezarlıkta, sessizlik insanın ruhunu kemiren bir uğultuya dönüşüyordu. Mezar taşları eğilmiş, yosunlarla kaplanmış ve tarih tarafından unutuşa terk edilmişti. Ancak bu gece, unutulmuş olan geri dönecekti.

Siyah pelerinine kan sıçramış bir büyücü, dizlerinin üzerinde bir çemberin ortasında duruyordu. Önündeki taş sunağın üzerine yerleştirilmiş altın bir hançer, hâlâ yeni kesilmiş damarların sıcaklığıyla parlıyordu. Büyücünün gözleri, koca bir kâbusu çağırıyormuş gibi simsiyahtı. Dudaklarından dökülen kadim sözler, insanın kulaklarını sağır eden bir fısıltı gibiydi.

Kan büyüsü başlamıştı.

Büyücünün titreyen elleri, sunağa yerleştirdiği kadim taşı sıktı. Vaelkar'ın gömüldüğü taş lahit, yerin altında yankılanan bir iniltiyle titremeye başladı. Toprak altından bir inilti yayıldı, sanki dünya yüzyıllardır bastırdığı bir çığlığı şimdi haykırıyordu. Büyü, eski bir lügatle devam etti:

"Kan, kandır. Ruh, ruhtur. Ölüm, uykudur. Şimdi uyan, gölgenin efendisi, adın kanla yazılsın, Vaelkar."

Ve sonra... dünya sarsıldı.

Vaelkar'ın ruhu, bedeniyle tekrar buluştuğunda sadece mezarlık değil, bütün dünya inledi.

 

Altun, kurtlarıyla beraber avdaydı. Gökyüzü açık, yıldızlar göz kırpıyordu. Ancak bir anda, rüzgârın yönü değişti. Kuzeyin buz gibi soğuğunu taşıyan bir kasırga, bozkırın derinliklerine kadar ulaştı. Altun'un içini nedensiz bir ürperti kapladı. Kurtları ulumaya başladı; ama bu alışıldık bir uluma değildi. Onlar bile doğada yanlış giden bir şeyler olduğunu hissediyordu.

Bozkırın toprakları çatlamaya, rüzgâr delice savrulmaya başladı. Toprak, bir ölü nefesi gibi soğuktu. Altun, atından indi ve avuçlarını yere koydu. Kalbi küt küt atıyordu. Gökyüzünde, kuzeyden gelen kara bulutlar belirdi.

"Bu... bir felaketin habercisi," diye fısıldadı kendi kendine. Kurtları ona doğru yaklaşıp etrafında toplandı. Onlar bile korkuyordu.

 

Kaelan, derin ormanda, kadim ağaçların köklerinin arasında duruyordu. Büyük bir geyik avlamış, ona saygı göstermek için dua ediyordu. Ancak birdenbire ormanın sesi kesildi. Kuşlar sustu, yapraklar kımıldamayı bıraktı. Ormanın içinde tek bir çıtırtı bile duyulmuyordu.

Ardından toprağın derinlerinden gelen bir inilti duyuldu. Ağaçların kökleri sarsıldı, eski ağaçlar devrildi. Kaelan'ın keskin gözleri kuzeyin gökyüzüne çevrildi ve gözbebekleri büyüdü. Kara bir şimşek, bulutların arasında çaktı.

"Neler oluyor?" diye mırıldandı. O an, içindeki ilkel korku su yüzüne çıkmıştı.

 

Tyran, volkanik dağların zirvesinde, dövme yapılan büyük taş ocağında duruyordu. Etrafı, lavların ışığında parlayan demirciler ve askerlerle doluydu. Fakat bir anda lavlar garip bir şekilde soğumaya başladı. Kıpkırmızı kaynayan lavlar, sanki karanlık bir el tarafından söndürülüyormuş gibi katılaşıyordu.

Tyran kaşlarını çattı ve elini yere koydu. Toprak hâlâ sıcak ama ölü gibi hissediliyordu. Kılıcını kavradı, huzursuzluğu her geçen saniye artıyordu.

"Bunun anlamı ne?" diye kükredi. O an gökyüzünde karanlık bir delik açılır gibi oldu ve kuzeyden bir rüzgâr esti. Sıcak toprak bile bir an için buz kesti.

 

Denizlerin hükümdarı Elion, büyük bir fırtınanın ortasında gemisinin pruvasında ayakta duruyordu. Normalde denizleri ve dalgaları hissedebilirdi, ama şimdi... su, onun bile tanımadığı bir dille konuşuyordu. Dalgalar birden çekildi, deniz aniden huzursuzlaştı.

Denizaltındaki yaratıklar yüzeye çıkıp çırpınıyor, balıklar kaçışıyordu. Elion, kendini derin bir boşluğun içinde hissetti. Sular, Vaelkar'ın uyanışını ona fısıldıyordu.

"Eğer o döndüyse... savaş kaçınılmaz."

 

Vaelkar'ın uyanışı, sadece doğayı değil, insanları da değiştirdi. Bebekler çığlıklarla uyandı, yaşlılar bilinmeyen dillerde sayıklamaya başladı. Kadim yazıtlar, uyarı dolu sözleriyle yanmaya başladı. Herkes biliyordu: Bir çağ sona erdi ve bir felaket doğdu.

Ve dört hükümdar, bir daha asla eskisi gibi olmayacaklarını o an anladılar. Vaelkar'ın uyanışı, onları birbirine düşman eden ne varsa yerle bir etmişti. Artık, düşmanlıklarını unutup aynı cephede savaşmak zorundaydılar.

Çünkü karşılarında, insanoğlunu ve tüm krallıkları sonsuza dek yok etmeye ant içmiş bir varlık vardı.

Vaelkar geri dönmüştü.

Ve dünya titriyordu.

 

Bölüm : 29.08.2024 09:03 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...