
Vaelkar, ihtişamlı taş tahtında otururken gölgeler salondaki ışıkları yutuyor, etrafını ölümün soğuk sessizliği sarıyordu. Burası yaşayanlar için değil, Zincirsizler içindi.
Artık ölümün esareti altında olmayan, zincirlerinden kopmuş ve Vaelkar'a hizmet etmeye mahkum edilmiş ölülerdi bunlar. Her gün ordusuna yeni katılanların kemikleri salonun yankılanan sessizliğinde çıtırdıyordu.
Zincirsizler büyüyordu, güçleniyordu, durdurulamaz oluyordu.
Ama o gece, Vaelkar'ın huzurunu bozan bir şey vardı. Kendisini uyandıran büyücünün titreyen nefesi.
Büyücü, Vaelkar'ın huzuruna çıkmadan önce defalarca yutkunmuş, kelimeleri zihninde ölçüp tartmıştı. Ama karşısında, efsanelere konu olan ölümsüz kral duruyordu. Gölgenin, karanlığın, dehşetin efendisi. Vaelkar'ı kızdırmak, ölümden beterdi. Yine de, söylemek zorundaydı. Çünkü bildiği sır, sadece bir kaderi değil, bütün dünyayı değiştirebilirdi.
Büyücünün sesi kısık ve titrek çıktı:
"Efendimiz... Size bir sır getirdim. Ama bu sır, belki de sizin için bir lanet olacak."
Vaelkar, tahtında hafifçe doğruldu. Gözleri büyücünün titreyen siluetine sabitlendi. "Konuş," dedi, sesi ölüm gibi soğuk ve otoriterdi.
"Beni uyandıracak kadar önemli olduğunu düşünüyorsan, şimdi suskunluğa gömülme."
Büyücü dizlerinin üzerine çöktü, başını eğdi ve gerçeği fısıldadı:
"Lira, yaşıyor."
Bu iki kelime Vaelkar'ın zihninde yankılandı. Önce bir an sessizlik oldu. Sonra taht salonunun taş duvarları, sanki karanlığın kendisi bile titremiş gibi, sarsıldı. Lira...
Vaelkar'ın gözleri bir an karanlıktan arındı, ama sonra daha da koyu bir gölge çöktü bakışlarına. Büyücünün devam eden sesi, ölüm krallığını bile susturacak bir yankıyla boğuk bir mırıldanmaya dönüştü.
"Lira bir bedende yeniden doğmadı, Efendimiz. O bir ruh olarak bir başka bedene özümsendi. Ve kaderin ironisine bakın ki, sizin yok etmeye and içtiğiniz insanların soyunda yeniden can buldu."
Büyücünün sesi kesildiğinde, salonun içindeki gölgeler kıvrılarak hareket etmeye başladı. Vaelkar bir an nefes aldığını sandı, ama aslında o zamana kadar nefes almadığını fark etti. Lira... Onun Lira'sı...
Sevdiği kadın, eskilerde kalan, geçmişin gölgelerine gömülmüş olan Lira...
Şimdi, yok etmeye çalıştığı insanların soyunda mıydı?
Bu mümkün olabilir miydi?
Öfkesi, nefretle birlikte yükseldi ama aynı anda içinde gömülü kalmış bir endişe, umut ve sevgi belirdi. Vaelkar, göğsünde yanmakta olan bu yeni duyguyu bastırmaya çalıştı ama Lira'nın varlığı, en derin korkularını bile gerçeğe dökmüştü.
Şimdi artık sadece düşmanları değil, kendi içinde de bir savaş başlıyordu.
Ama hiç kimse, hiçbir varlık, onun bu sırrı taşıdığını bilmemeliydi.
Bu sır açığa çıkarsa, onun zayıf olduğunu düşüneceklerdi.
Zincirsizler, gölgeler, düşmanları ve hatta müttefikleri bile, onun titremeyen ellerinin bu gerçeği öğrendikten sonra nasıl sarsıldığını bilmemeliydi.
Ama kahinler çoktan görmüştü...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |