135. Bölüm

135. Bölüm

Tuba eye
tugbalal

EFLAL KARCA

 

Kendime geldiğimde belimi sıkı sıkıya saran bir çift kol vardı. Saçlarımın arasında düzenli nefes alışını hissediyordum. Gece boyu bir an olsun kolları gevşememişti. Aralıklı olarak uyanmış yüzümü, bedenimi sevmişti. Elleri saçlarımda yüzümde dolanmıştı. Boynumdan derin soluklar almış, öpüp koklamıştı. Ve ilginçtir ben dün gece bir kez olsun uyanmamıştım. Onun kollarında huzurla uyumuş ,nefesim hiç kesilmemişti. Yüzümü ona doğru döndüm. Kirpiklerinin gölgesi göz altlarına düşmüştü. Yüzünde her zaman bulunan sert ifade yoktu. O ifade bir uyurken birde bana bakarken yoktu zaten. Elimi uzatıp saçlarını okşadım. Usul usul sevdim saçlarını. Doğrulup yanağına dudaklarımı bastırdım. Parmaklarımın tersi yüzünde gezindi. Saçlarım yan tarafıma doğru döküldü.

"Yüzbaşım!"

Sesime yanıt vermedi. Parmak uçlarım kirpiklerinde gezindi. Sanırım gece epey geç uyumuştu. Yoksa şimdiye uyanırdı. Baş parmağım dudaklarında gezindi. Neden bu kadar güzeldi ki. Çok yakışıklıydı. Haddinden fazla. Biraz daha yanaşıp kokusunu soludum. Muhtaçtım bu kokuya. Bu tene müebbet yemiş gibi tutsaktım.1

"Sevgilim......."

Dudaklarım iki yana kıvrıldı. Elimi yanağına yerleştirdim. Baş parmağım elmacık kemiklerini okşadı.

"Yüzbaşım uyan artık..... Alparslan bilerek mi uyanmıyorsun!....... canımın içi uyan hadi."

Mavi gözleri yavaşça aralandı. Gök gözlerini görünce benimde yüzümdeki gülüş büyüdü.

"Nefesim. "

"E şükür yani. Ne ağır uykun varmış. Uyanmadın bir türlü."

"Canımın canı rüyada mıyım?"

Şaşkın sesi ile gülüşüm daha da genişledi.

"Rüya mıyım."

Eli yüzüme uzandı. Gözlerinde beliren ifade ile gülüşüm yüzümde soldu. Ne olmuştu.

"Yüzbaşım! İyi misin?"

Yüzümdeki elinin avcuna dudaklarımı bastırdım.

"Sensin"

"Sevgilim.... benim. Senin canın. Senin Lâl'in. Tüm varlığı ile senin olanım. Yanındayım, kollarında."

Gözlerindeki hüzün dağıldı. Eğilip dudaklarına küçük bir buse kondurdum. Sonrasında dudakları ile yanağının birleştiği noktaya. Ordan çenesine ilerledim. Hiç kıpırdamadı. Ne yapacağımı bekledi. Şah damarının üzerine dudaklarımı bastırdım. Sonrasında adem elmasının üzerine. Boynunun diğer tarafına geçtim. Bu defa boynunu dişlerimin arasına alıp var gücümle ısırdım. Muhtemelen moraracaktı. Ağzından acı bir inleme çıktı.

"AAHHH"

Beni kendinden uzaklaştırmaya çalışınca insafa gelip bıraktım. Geri çekilip eserime baktım. Eli boynuna gitmiş bana bakıyordu. Yüzüne gülerek baktım.

"Güzelim neden ısırıyorsun!"

"Benim olanı işaretliyorum."

Gözleri fal taşı gibi açıldı. Kahkaha atmamak için dudaklarımı birbirine bastırdım. Beni hızla altına aldı. Çıplak bedeni tenime değince içimdeki ateş yanmaya başladı bile.

"Bu durumda benimde seni mi işaretlemem gerek."

Dudaklarında çok güzel bir tebessüm vardı.

"İstiyorsan evet. Senin izlerini taşımak bana gurur verir."

Başımı yana çevirip ona yer açtım. Onun öpüşleri, ısırıkları benim hoşuma gidiyordu. Boynumda ılık nefesini hissettim. Kendimi acıya hazırlamıştım ki dudaklarını şah damarıma bastırdı. Dili tenimi yaladı. Dudakları tekrar tekrar öptü. Ağzımdan kaçan inlemeye engel olamadım.

"Yüzbaşı....."

"Yüzbaşının canı... nasıl kıyarım bu tene. Nasıl acıtırım. Mabedim burası. Cennetim. Gül kokulu Sevgilim."

Geri çekilip yüzüme baktı. Gözleri yaz aylarındaki gök yüzünü andırıyordu. Elimi yanağına koydum.

"Seninim her zerrem ile. "

"Seninim etimle kemiğimle. Kalbim ve ruhumla."

"Yüzbaşı acıktım."

Eğilip dudaklarıma küçük bir buse bıraktı.

"O zaman güzel karımı doyurmalıyım."

Önce üzerimden kalktı. Sonra ellerimden tutup doğrulmama yardım etti. O sırada telefonu çalmaya başladı. Benimde meraklı bakışlarım onu buldu. Kolunu bedenime sarıp beni göğsüne yasladı. Telefonu açıp kulağına yasladı.

"Efendim anacım........yukardayım kıznın yanında............. yok merak etme ikimizde iyiyiz.......... evet. Çok şükür hasret sona erdi.......Peki geliriz birazdan."

Telefonu kapatıp bana döndü.

"Annem kahvaltıya çağırdı. Özellikle senin sevdiğin böreği yapacakmış."

"Valla mı"

Kahkahası odada yankılandı.

"Valla"

Başımın üzerinden öpüşü ile içimden ılık birşeyler koptu.

"Yüzbaşı!"

"Yüzbaşının canı."

"Seni çok özledim."

Geri çekilip gözlerimin içine baktı. Eğilip dudaklarımızı birleştirdi. Alt dudağımı ağzına alıp yavaş yavaş emmeye başladı. Dili dilime dolandı. Ellerim ensesine gidip saçları ile oynamaya başladı. Tek bir dokunuşu, tek bir öpüşü kendimi kaybetmeme yeterdi. Adımlarım geriye doğru ilerledi. Bedenimi yatağa doğru bırakırken onuda üzerime doğru çekmeye çalıştım. Eli belimden bana destek verdi. Sırtım yatakla buluştuğunda ağırlığını üzerime vermeden üzerime eğildi. Nefesim kesilmeye başlamıştı. Dudaklarımızı ayırıp yönünü boynuma çevirdi. İlk önce nefes borumun üstünden öptü. Sonrasında gerdanıma dudaklarını bastırdı. Ağzımdan kaçan titrek soluklara engel olamıyordum.

"Alparslan!"

"Cennetim."

Dili boynumun her yerinde gezindi. Allahım aklımı yitiricem. Elim sırtına ilerledi. Dudakları boynumu tekrar bulup öpmeye başladığında tırnaklarımı sırtına geçirdim. İstemsiz olarak kendimi ona bastırdım. Bacak aramda ince bir sızı başlamıştı bile. Uzun, çok uzun zamandır onun olamamışlığın ihtiyacı ile kıvranıyordu bedenim. O da en az benim kadar açtı.

Doğrulup dudaklarımızı kısa bir an tekrar birleştirdi. Gözlerim hüsranla onu buldu. Dudakları kıvrıldı. Onu istediğimi ve alamayınca huysuzlandığımı biliyordu.

"Güzelim aşağıya inicez.... ama inmiyelim dersen...."

Onu üzerimden itmem ile neye uğradığını şaşırdı.

"Ayıp olur. İnelim...... Hem akşam yine birlikte oluruz....... Oluruz değil mi?"

Son söylediğim ile gülüş sesi duyuldu.iki elini yanaklarıma koydu. Dili dudaklarını ıslattı.

"Bir ömür. Bundan böyle bir ömür birlikteyiz. Her anlamda."

Kollarımı boynuna doladım.

"Hadi, annem beklemesin. Hem barışmamıza kim bilir nasıl sevinir değil mi"

"İnip bakalım madem ne kadar seviniyormuş. "

O elbiselerini giymeye başlayınca, bende kendi dolabıma ilerledim. Üzerime kırmızı renk, askılı, dizine kadar yırtmacı olan günlük bir elbise giydim. Saçlarımı taramak için ayna karşısına geçmiştim ki , tarak elimden alındı. Gülen gözlerim aynadan mavi gözleri ile kesişti. Eli yavaşça saçlarıma uzandı. İncitmeden ,tek bir saç telimi koparmadan taradı.

"Örelim mi"

Başımı hevesle evet anlamında salladım. Saçlarımı her zaman yaptığı gibi ördü. Bu şekilde gerdanım ve boynum açığa çıktı. Arkamdan eğilip boynuma dudaklarını bastırdı.

"Çok, çok güzelsin Lâl'im. Sevgim. Arzum. Aşkım. Her şeyim."

Dudakları boynumdayken mırıldandıkları ile Elim saçlarını buldu.

"Yüzbaşım....."

Başını kaldırıp yüzüme baktı.

"Canımın canı, o kadar şey söyledim. Senin karşılığın bu mu. Yüzbaşı..."

Dediği ile bu defa kahkaha atan ben oldum. Çocuk gibi yüzü asılmıştı. Hakkı mıydı. Evet. Ona istediğini verecek miydim. Hayır.

"Yüzbaşım."

Omuzları aldığı nefes ile hareket etti.

"Sanırım bu ilişkinin odunu benim."

Dediğim ile beni kendine çekip sarıldı.

"Odun Sevgili..... bizimde nasibimize bu düştü ne yapalım."

"Ne o şikayetçi misin?"

"Asla. Ne mümkün."

"Aferin. Yok şikayetçi isen söylede bilelim."

Gülüşü her kelimemde büyüdü. En son elimi avuçlarına alıp üzerine dudaklarını bastırdı. Sonrada elimi bırakmadan yönünü aşağıya çevirdi. Annemlerin kapısına geldiğimizde ikimizinde yüzünde güller açıyordu. Alparslan uzanıp zili çaldı. Kapı hemen açılmıştı. Annem heycanla bize bakıyordu.

"Yavrularım gelmiş. Allaha şükürler olsun. "

İkimizde yan yana içeri girdik. Annem beni kendine çekip sardı.

"Oh benim güzel kızım."

Saçlarıma dudaklarını bastırdı. Geri çekildiğinde gözlerinin içi parlıyordu.

"Çok şükür sizi tekrar böyle yan yana gördüm ya. Allahtan başka dileğim yok."

"Annem."

Bende kollarımı ona doladım. Alparslan'ı arkamızda bırakıp sarmaş dolaş içeri girdik. Timin tamamı burdaydı. Ağzım şaşkınlıkla aralandı. Babam bile oturmuş bana gülümsüyordu. Şaşkın bakışlarımı yüzbaşıya çevirdim. Lakin o da en az benim kadar şaşkın görünüyordu.

"Yüzbaşı ben hala uyuyor muyum."

"Yok güzelim. Herkes burda da, hangi ara."

"Ben çağırdım evladım. Sizin barıştığınızı duyunca topladım herkesi. Birlikte güzel bir kahvaltı yapalım istedim."

Annemin açıklaması ile bende tebessüm ettim. Onlarda bizimle birlikte üzülmüştü. Şimdi bizimle gülmek haklarıydı.

"Haklısın Annem. Çok iyi yapmışsın. "

Onun kollarının altından çıkıp babama ilerledim. Eğilip elini öptüm. O da yerinden kalkıp anlıma dudaklarını bastırdı.

"Hep mutlu ol."

"Sizinle olayım başka bir şey istemem babam."

"E hadi madem herkes sofraya."

Annemin sesi ile herkes bir yerlere sıkıştı. Çok kalabalık olduğumuz için iki farklı sofra kurulmuştu. Yetmemiş bazılarımız koltuklarda oturmuştuk. Ali ile Fulya'nın birbirine attığı kaçamak bakışlar ile bakışlarımı Alparslan'a çevirdim.

"Yüzbaşım!"

"Söyle nefesim."

Gülen gözler ile bana bakıyordu.

"Alparslan biz barıştık. Allah nasip ederse mutlu olucaz. Lakin kardeşlerimiz...."

O da gözlerini onlara dikti. İkiside çekindikleri için en uzak noktalara oturmuşlardı. Bakışları yerdeydi.

"Ali sana söylemek istemiş aslında. Söylediği gibi senden korkmamış. O gün sen Fulya'ya kızma diye öyle dedi. Biz ayrı olduğumuz için Fulya sana diyememiş. O böyle aşk acısı çekerken, ben abime nasıl aşkımı anlatırdım dedi bize. Senin acın varken çekinmiş. Ne olur onlara bir şans ver."

Konuşmam boyunca gözlerime baktı. En son dudaklarını anlıma bastırdı. Gözlerinde anlayış vardı.

"Ali!"

"E Emredin komutanım. "

Ali'nin paniklemesi ile dudakları kıvrıldı.

"Çay koysana"

"Emredersiniz "

Ali ne olduğunu anlamasada Alparslan'ın ondan istemesi onu mutlu etmişti. Çünkü kaç gündür onunla direk iletişime geçmiyordu. Ve bu durum onu çok üzüyordu. Ali çayı tazeliyince bu defa bakışları Fulya'ya kaydı.

"Güzelim börekten kaldı mı?"

Ah güzel sevgilim. Açık açık onay veriyorum diyemiyor. Onun yerine böyle iletişime geçiyordu.

"Getiriyim abi."

Fulya gülerek ona baktı. Bakışları beni bulunca göz kırptım. O mutfağa ilerlerken bende sevdiğim adama baktım.

"Seni öyle çok seviyorum ki. Tarifi yok."

Elim eline dolandı.

"Bende bebeğim. Bende seni çok seviyorum. "

"Eee yüzbaşı."

İkimizinde bakışları babamı buldu.

"Bu işi daha ne kadar uzatacaksın."

İkimizde birbirimize baktık.

"Lâl ne zaman derse komutanım. Şayet evet derse ben bu gün düğün yapmayı istiyorum. "

Sesinde öyle bir hasret vardı ki.

"Bilemedim, sen şimdi öyle söyleyince."

Derince yutkundu. Şapşal sevgilim. Merak etme çok süründürmem. Az bir şey. Çok az. Zira deli gibi özledim seni. Ve tek bir saniye ayrı kalmak istemiyorum. Ama bu düşüncemi ona söylemedim. O da derin bir nefes alıp kaderine razı geldi. Bakışlarında bu kadarına da şükür dediğini duyarmış gibiydim. Hep birlikte yapılan güzel bir kahvaltının ardından babam işleri olduğunu söyleyip ayrılmıştı.

"Eflal!"

Çınar'ın sesi ile ona döndüm. Bana doğru gelip tam karşımda durdu.

"Efendim canım?"

"Senin ne zaman kızın olacak?"1

Dediği ile gözlerim fal taşı gibi açıldı. Yanımda oturan Alparslan ise zevkle çayını yudumladı.

"Oğlum ne diyorsun.... Eflal kusura bakma ne olur."

Nergis ablanın sesi ile bu defa ona döndük. Rıdvan abide şaşkınlıkla oğluna bakıyordu.

"Ama babam onun kızı olacak sana onu alıcaz dedi. Alparslan amcam benim gelinimi aldı."

Sesinde öyle bir tını vardı ki sanki oyuncağını almışlar gibi üzgündü. Bu defa söyledikleri sevgili kocamın hoşuna gitmemiş olacak ki sırıtışı soldu.

"Amcacım Eflal benim gelinimdi. Onu ilk ben gördüm. Hem o beni çok seviyor. Valla bak."

Ona cevap verdikten sonra Rıdvan abiye döndü.

"Abi oğlunu karım ve kızımdan uzak tut."

"Kardeşim biz Eflal ile akraba olacaz başka yol yok."

Dediği ile bu defa gülen ben oldum.

"Amcam benim kızım çok küçük. O senin gelinin olamaz. Daha portakalda vitamin bile değil. Boş ver bekleme sen onu. Başka güzel kızlara bak."

Çınar dediklerini kafasında bir süre tarttı. Sonra tekrar babasına döndü.

"Baba peki Şehrazat'ı alalım mı. O da çok güzel."2

Dediği ile Karan ağzındaki çayı püskürttü. Şaşkın bakışları bir etrafına çekingen bakışlar atan karısına, bir Çınar'a, bir Rıdvan abiye kaydı.

"Çınar. Amcam o benim gelinim. O olmaz. Lan kendi karını kızını kıskanıyorsun diye neden benim karıma musallat ediyorsun."

Dediği ile bu defa şaşkınlık ve tebessüm ile ona bakan Şehrazat oldu. Sanırım Karan'ın onu böyle sahiplenmesi hoşuna gitmişti. Alparslan ise omuz silkmekle yetindi.

"E ama Eylül'de Sinan amcamın gelini olacak. Benim neden gelinim yok."

Çınar'ın bu serzenişine hepimiz gülmüştük.

"Sen hep böyle gül olur mu. Alparslan'ın gelini."

Kulağıma fısıldadığı sözler ile gözlerim yüzünü buldu.

"Sen yanımda ol bir ömür gülüşüm solmaz."

Hepimiz uzun zaman sonra gülüyorduk. En son ne zaman böyle gülmüştüm sahi. Herkes yanındaki insanla mutluydu. Annem Ali ve Fulya ile bir şeyler konuşuyordu. Rıdvan abi ve Nergis abla Çınar'ı oyalayacak bir şeyler anlatıyordu.

Dursun ve Devran telefondan bir şeylere bakıp hararetli bir şeyler tartışıyorlardı. Sinan Eylül'ü bağrına basmış saçlarından kokusunu soluyordu. Ateş ve Songül köşeye çekilmiş, Songül'ün ona uydurduğu kahve falı ile ilgileniyorlardı. Karan Şehrazat'ın kaçamak bakışlarına nazaran karısının yüzünü ezberlemek istermiş gibi bakarken. Şehrazat utanıyor olacak ki eli ayağı titriyordu.

"Ne düşünüyorsun güzelim?"

"Ailemizi.... baksana ne kadar güzel. Keşke hep böyle olsak."

"Allah nasip ederse daha da güzel olacak. Daha büyük. Ve o zaman ortalıkta koşan küçük bebeklerimiz olacak."

"Hımmmm. Demek bebekler. Peki kaç taneden bahsediyoruz. "

"Çok. Üç, dört belki beş. Yada daha fazlası."

Dediği ile ağzımdan küçük bir kıkırtı kaçtı.

"Sana benzeyen gök gözlü oğlanlar. Kokuları senin gibi olan."

"Yada saçlarını geceden çalan güzel, cennet kokulu kız çocukları."

"Olur mu ki?"

"Neden olmasın ki. Sen bana vatan oldun. Şimdi seninle çocuklarımıza devlet olmak boynumun borcu."1

"Yüzbaşım."

"Canımın canı"

"Biliyor musun , bu güne kadar her şeyde ölçülüydüm ben. Her şeyde bir sınırım vardı. Ama sen. Sana olan sevgim. Yüzbaşı, seni severken haddimi aşmak istiyorum. Öylesine sonsuz. Öylesine soluksuz. Nefesini keser gibi."

Anlını anlıma yasladı. İkimizinde gözleri kapanmıştı. Verdiği soluğu ciğerlerime doldurdum.

"Edepsiz duygularımın baş kahramanısın güzelim. Sana hayli arsızım. Sana açım. Sana sussuzum. Sana hasta ,sana tutkunum. Sen allahın bana lütfusun. Huzurumsun. Nefesimsin. Öyle özledim ki."1

"Bende. Öyle hasretim ki. Yüzbaşı bir şey yap ne olur. Kaçır beni. Koynuna al. Kokuna bula. Bir şey yap. Ne olursa."

Sesim öyle çaresiz ve muhtaç çıkıyordu ki. Kendime engel olamıyordum. Çok özlemiştim. Benim suçum değildi. Hafif geri çekilip gözlerimin içine baktı. Onu nasıl arzuladığımı görmesi için duygularımı tüm çıplaklığıyla gösterdim. Saklamadım. Gizlenmedim. Bilsindi. Bilmesi gerekiyordu. Gözlerindeki mavilik koyulaşmıştı. Yutkundu. Adem elmasının hareket etmesi ile oraya dudaklarımı bastırmamak için kendimi zor tuttum. Yan yana oturuyorduk. Lakin ikimizinde bedeni alev almıştı. Yaşamak isteyipte yaşayamadığım şeyler vardı. Ve bunların acilen yaşanması gerekti. Boğazını temizleyip diğerlerine döndü.

"Bizim dışarıda biraz işimiz var. Sonra görüşürüz."

Ayağa kalkıp benimde elimden tutup kaldırdı. Bende bunu bekliyordum zaten.

"İsterseniz biz gidelim komutanım siz zahmet etmeyin."

Dursun'un önerisi ile Alparslan bakışlarını ona dikti. Zorlama kardeşim. Olan sana olur.

"Yok koçum. Siz oturun. Biz hallederiz. "

Kimsenin başka bir şey demesine izin vermeden elimden çekiştirip beni dışarı çıkardı. İkimizde ayakkabılarımızı giyip dışarı çıktık. Kapıdan çıkar çıkmaz dudaklarıma kapandı. Öyle tutkulu öpmüştü ki ağzının içine inlemeden edemedim. Geri çekildiğinde gözlerim kapalıydı.

"Eve gidelim."

Dediğime karşılık sadece başını salladı. Son defa dudaklarıma küçük bir buse kondurdu. İkimizde el ele merdivenleri çıktık. Özlem gidermezsek ikimizde delirecektik. Kapıya geldiğimizde titremekten anahtarı kilide bir türlü yerleştiremedim. Elimin üzerine elini koydu.

"Bebeğim."

Yüzümü ona doğru kaldırdım.

"Şey ben...."

Anahtarı yavaşça elimden aldı. Yanağını yanağıma sürttü. Kulağıma doğru nefesini verdi.

"Senin bedenin titriyor. Sen birde benim içimi gör bebeğim. İçimdeki yangını görsen içeri girmek yerine kaçmak isterdin."

"Senden kaçmayı istemem için ruhumu kaybetmem gerek."

Dediklerim ile dudaklarındaki tebessüm açık bir gülüşe döndü. Kilide anahtarı yerleştirip kapıyı açtı. Onun açması ile dudaklarımızı birleştirip onu içeri ittim. Dudaklarındaki gerilmeden güldüğünü anladım. Ama şuan daha önemli bir işim vardı.......1

 

Bölüm : 29.03.2025 01:16 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Tuba eye / KUZGUN / 135. Bölüm
Tuba eye
KUZGUN

232.4k Okunma

21.35k Oy

0 Takip
162
Bölümlü Kitap
KUZGUN2. Bölüm3. Bölüm4. Bölüm5. Bölüm6. Bölüm7. Bölüm8. Bölüm9. Bölüm10. Bölüm11. Bölüm12. Bölüm13. Bölüm14. Bölüm15. Bölüm16. Bölüm17. Bölüm18. Bölüm19. Bölüm20. Bölüm21. Bölüm22. Bölüm23. Bölüm24. Bölüm25. Bölüm26. Bölüm27. Bölüm28. Bölüm29. Bölüm30. Bölüm31. Bölüm32. Bölüm33. Bölüm34. Bölüm35. Bölüm36. Bölüm37. Bölüm38. Bölüm39. Bölüm40. Bölüm41. Bölüm42. Bölüm43. Bölüm44. Bölüm45. Bölüm46. Bölüm47. Bölüm48. Bölüm49. Bölüm50. Bölüm51. Bölüm52. Bölüm53. Bölüm54. Bölüm55. Bölüm56. Bölüm57. Bölüm58. Bölüm59. Bölüm60. Bölüm61. Bölüm62. Bölüm63. Bölüm64. Bölüm65. Bölüm66. Bölüm67. Bölüm68. Bölüm69. Bölüm70. Bölüm71. Bölüm72. Bölüm73. Bölüm74. Bölüm75. Bölüm76. Bölüm77. Bölüm78. Bölüm79. Bölüm80. Bölüm81. Bölüm82. Bölüm83. Bölüm84. Bölüm85. Bölüm86. Bölüm87. Bölüm88. Bölüm89. Bölüm90. Bölüm91. Bölüm92. Bölüm93. Bölüm94. Bölüm95. Bölüm96. Bölüm97. Bölüm98. Bölüm99. Bölüm100. Bölüm101. Bölüm102. Bölüm103. Bölüm104. Bölüm105. Bölüm106. Bölüm107. Bölüm108. Bölüm109.Bölüm110. Bölüm111. Bölüm112. Bölüm113. Bölüm114. Bölüm115. Bölüm116. Bölüm117. Bölüm119. Bölüm120. Bölüm121. Bölüm122. Bölüm123. Bölüm124. Bölüm125. Bölüm126. Bölüm127. Bölüm128. Bölüm129. Bölüm130. Bölüm131. Bölüm132. Bölüm133. Bölüm134. Bölüm135. Bölüm136. Bölüm137. Bölüm138. Bölüm139. Bölüm140. Bölüm141. Bölüm142. Bölüm143. Bölüm144. Bölüm145. Bölüm146. Bölüm147. Bölüm148. Bölüm149. Bölüm150. Bölüm151. Bölüm152. Bölüm153. Bölüm154. Bölüm155. Bölüm156. Bölüm157. Bölüm158. Bölüm159. Bölüm160. Bölüm161. Bölüm162. Bölüm163. Bölüm
Hikayeyi Paylaş
Loading...