
MİHRE KARA
Benim adım Mihre , güneş demek Sevgi demek. Lakin ömrü hayatım boyunca ne bir sevgi görmüştüm. Nede hayatımı aydınlatan bir güneşim olmuştu. Hayat bana hep karanlık tarafını göstermişti. Ben Mihre henüz bir haftalık bir bebekken anne ve babası tarafından yağmurlu bir gecede bir yetimhanenin kapısına bırakılmış zavallı bir bebek. Ben ,Mihre. Adının anlamı güneş olan gel gör ki hayatında en büyük korkusu karanlık olan. Karanlık gecelerde yatağının kenarına anne yazan. Hayat bana gülmemişti. Bende hayata inat güçlü olmak zorunda kalmıştım. Benim gibiler güçlü olmak , dik durmak zorundaydı. Çünkü düşersek kaldıranımız olmazdı. Zaten aslında bakarsanız asıl mesele düşmek değil, düştükten sonra ayağa kalkabilmekti. Hayatımın on sekiz yılını yetimhanede geçirmiştim. Çok çalışmıştım. Allaha şükürler olsun ki başarmıştım da. Bu hayatta tek ailem yetimhanedeki kardeşlerimdi. Devlet bize sahip çıkmıştı. Verilen burslar ve desteklerle bir çoğumuz hayatımızı kurmuş. Güzel yerlere gelmiştik. Çok çalışmamın karşılığını almıştım. Beş yıl önce İstanbul Hukuk Fakültesini bitirmiş. Kendi büromu kurmuştum. Şimdi ise hayatımı idame ettiriyordum. Diyeceksiniz ki hayatında hiç mi hata yapmadın. Elbette yaptım ,insanım. Bir yıl önce hayatımı birleştirme kararı aldığım adam bana ihanet etmişti. Hemde yakın bir arkadaşımla birlikte. Aslında sevmiyordum. Ama o kadar ısrar etmişti ki, mantığım kabul etmemi söylemişti. Zaten o kararımdan sonra bir daha mantığımla hareket etmemem gerektiğini anlamıştım. Çünkü görüldüğü üzere bende işler farklı yürüyordu. Şimdilerde ise bir daha öyle bir adım atmayı bırak. Aklımdan geçirmiyordum bile. Sonuçta anne ve babasının sevmediği birini bir başkası neden sevsindi ki. Hayatta herkes eşit yaratılmıştır derler. Kimse sevmese dahi ilk doğduğunuz anda anneniz sizi severmiş. Ben daha doğduğum anda terk edilmiştim. İstenilmemiştim. İşte o zaman anladım ki ben diğer insanlarla eşit yaratılmamışım. Çalan telefonumun sesi ile gözlerim masadaki telefonuma kaydı. Gördüğüm isimle yüzümde tebessüm oluştu.
"Efendim Çiçeğim"
"Naber güneşim. Napıyorsun.?"
"Çalışıyorum ne olsun. Sen ne yapıyorsun?"
"Çocuklarla uğraşıyorum. Akşam bir şeyler yapalım mı diyecektim. Kaç gündür buluşamıyoruz "
"Olur kuzum. Sen bana konum atarsın."
"Tamam o zaman akşam görüşürüz."
"Görüşürüz." Telefonu kapatıp elimdeki dosyaya son defa baktım. Çiçek benim yurttan arkadaşımdı. Aynı zamanda kardeşimdi. Bizimki kan bağı değildi. Can bağıydı. O uğruna her şeyi göze alabileceğim tek insandı. Kendisi şimdi çok iyi bir resim öğretmeniydi. Başımın ağrısı ile elimdeki dosyayı kenara bıraktım. Kafam kazan gibiydi. Masadaki telefonun titremesi ile elime alıp baktım
"Yarın o duruşmaya girersen bu gireceğin son duruşma olur"
Her zaman ki tehdit mesajlarıydı. Her zaman böyle birileri çıkardı. Sizi ya canınızla yada sevdiklerinizle tehtid ederlerdi. Son aldığım dava bir mekan içindi. Mekanın sahibi istememesine rağmen mekanından çıkarılmak isteniyordu. Adam önce tehdit edilmiş. Sonrasında mekanına saldırı yapılmış ve darb edilmişti. Adam bir çok avukata gitmesine rağmen korkudan kimse davayı üstlenmek istemiyordu. Yarın davanın ilk celsesi görülecekti. Banada davadan çekilmem için bir çok tehdit gönderilmişti. Ama benim kaybedecek kimsem yoktu. Bir allahın verdiği can vardı. O da zaten benim değildi. Kendime bir kahve doldurup pencerenin kenarına geçtim. Dünümü düşündüm. Bu günümü ve belkide yarınımı. Bakalım yarın ki dava nasıl geçecekti. Bu öyle, adam gönderip tehditler savunmaya benzemezdi. Öyle değil mi? Yarın görecektik bakalım kimmiş bu Ertuğrul Arslanlı...
Havanın kararmaya başladığını görünce daha fazla oyalanmak istemedim. Burası öyle bir dünyaydı ki bu dünyada en ucuz şey insan hayatıydı. Ondan daha ucuzu ise kadın hayatıydı. Yaş ,meslek , statü fark etmezdi. Adliye koridorlarında bile hakim karşısına geçip pişmanım, namusumu korudum dedilermi hemen başlardı cezayi indirimi. Gecenin o saatinde orda olmasaymış denirdi. Üzerine onu giymeseymiş. Kocasıymış bir kere vurduysa ne olmuşmuş. Bu ülkede kadının en büyük şanssızlığı erkeğin ise en büyük şansı o yasalar yazılırken yada değiştirilirken o an bir kadının orda olmamasıydı. Allah biliyor ya elimden gelse böylelerini bir yere kapatıp tek kibritle yakmak geliyor. Ama elimden bir şey gelmiyor. Elinden bir şey gelenler ise hiç bir şey yapmıyor. Ve kendi sevdiklerinden birini kurban verene dek yapmak istemeyeceklerdi . Üzerime ceketimi giyip çantamı alıp çıktım. Arabaya bindiğimde Çiçek'te gideceğimiz mekanın adresini atmıştı. Beklemeden adrese doğru yol aldım. İstanbul trafiğinden gerçekten nefret ediyorum. Ama gidecek bir yerim bile yok ki. Benim gibilerin bir memleketi olmazdı. Doğum günü bilinmezdi. Bizim gibiler ölse ardından kimse ağlamazdı. Bazen neden derdim. Neden beni bıraktınız. Anne baba. Benim günahım neydi. Diğer çocuklar ebeveynleri sayesinde dünyaya gelmişti. Ama ben onlar yüzünden gelmiştim. Bir bebeğe sahip çıkmak bu kadar zor muydu.
Bazen arada kafamın içinde onları haklı çıkarmaya çalışırdım. İstemeden bıraktılar belki diye. Ama yok ,bunun açıklaması yoktu işte. Arabayı restoranın önüne park edip arabadan indim. Çantamı yanıma alıp indim. Kendimden emin adımlarım ile ilerledim. Topuklu ayakkabılarım adeta yeri dövüyordu. Her bir adımımda birileri bana dönüyordu. Bu bakışlara alışıktım. Pencere kenarındaki bir masada oturmuş olan arkadaşımı görünce oraya doğru ilerledim. Beni görünce gülümsedi ayağa kalkıp bana sarıldı. Bende onu bekletmeden kollarımı boynuna sardım.
"Hoş geldin canım "
"Hoş buldum çiçeğim"
Yerime oturup sipariş verdim. Gözlerim karşımda oturan arkadaşıma kaydı.
"Eee avukat hanım ne var ne yok"
"Ne olsun be öğretmenim aynı şeyler uğraşıp duruyoruz "
"Mihre"
"Efendim."
"Şu tehdit mesajları hala geliyor mu?"
Derin bir nefes alıp bakışlarımı yüzüne diktim.
"Her zaman olan şeyler. Kafaya takılacak bir şey değil."
"Mihre! Dikkat et. Ne olur."
"Merak etme."
Başka bir şey dememiştim. Yemeklerimiz gelince sessizlikle yemiştik. Çok geç olmadan da evlerimize dağılmıştık. Biraz daha dosyaya göz gezdirdikten sonra yatağa uzanıp uyumaya çalıştım. Yarın önemli bir gündü. Kendime daha fazla düşünme fırsatı tanımadan kendimi karanlığa bıraktım.
**********
Harika! Aman ne güzel. Allah kahretsindi. Zaten böyle adamların mahkemeye geleceğini düşünmek büyük hataydı. Ama ben ona yapacağımı bilirdim. Karar çıkarıp seni polis zoru ile adliyeye getirmezsem banada Mihre Kara demesinler. Hırsla arabama doğru ilerledim. Arabanın kapısını açmıştım ki. Binemeden iki tane iri yarı adam kollarımdan tuttu.
"NE OLUYOR BE. ÇEKİN ELLERİNİZİ ÜZERİMDEN."
"Sakin olursan sana bir zarar vermeyiz."
"BANA BAK DAĞ AYISI HEMEN ÇEK ELLERİNİ ÜZERİMDEN. "
Bağırışım ile kolumu dahada sıktı.
"Bağırıp durma. Abim seni görmek istiyor. Zorluk çıkarmada yürü."
Belime silah dayanması ile öfkem hat safhaya ulaşmıştı. Gidip bakalım madem abilerinin derdi neydi. Abileri kimin nesiydi. Belimdeki silahla dürtüklemesi ile ileri doğru ilerlemeye başladım. Kendi arabamın kapısını kapatıp onların aracına ilerledim. Arabanın ön kısmında şoförle birlikte bir kişi daha oturuyordu. Beni arkaya oturttular. Her iki yanıma iki kişi yerleşti. Kapılar kapanır kapanmaz araba son sürat otoparktan çıktı. Araç bir süre sonra tenha yollarda ilerlemeye başladı. İşte bu biraz tedirgin olmama neden oldu. Çünkü bir kadınsanız korkmanız gereken sadece canınız olmuyordu. Hatta ondan da önce namusunuz oluyordu. Yola çıktığımızdan bu yana yaklaşık yirmi dakika geçmişti. Araba dev bir kapının önünde durdu. Kapı iki yana açılınca araç tekrar hareketlendi. İki katlı bir villanın önünde durdu. Bahçenin sonu görünmüyordu. Ama kapının her iki yanından anladığım yüksek duvarlarla sarılmıştı. Duvarların üzerinde elektrik telleri vardı. Kapının önünde büyük yuvarlak bir süs havuzu vardı. Kolumdan tutan dev adam kolumdan tutup beni ilerletti. Kolumu ondan çektim. Bakışları beni buldu. Epey sinirlenmişti. O önde ben arkasında içeri girdik. Kapıyı orta yaşlı bir kadın açmış biz girincede ortalıktan kaybolmuştu. Kendimden emin adımlarım korkusuz bakışlarım kendime cesaret vermek için elimden ne geliyorsa yaptım. Zaten dik omuzlarım dahada dikleşti. Cesur değilsem bile öyle görünecektim. Salon olduğunu düşündüğüm yere doğru ilerledik. Yüksek pencerenin önünde tamamen siyah giyimli biri arkası dönük dışarı izliyordu. Beklediğimden daha gençti. Ne biliyim ben yaşlı bir mafya babası bekliyordum. Onu elbet araştırmıştım
Hakkında çok az bir bilgi vardı. Olanlar ise karanlık işler yaptığını gösteriyordu. Adım seslerimizden geldiğimizi anlayıp yüzünü bize döndü. Geceyi andıran gözleri kahvelerime kenetlendi. Gözlerinde hiç bir duygu yoktu. Yüzü bir duvar kadar sabitti. Tek bir mimik yoktu.
"Neden burdayım"
"Burdasın çünkü görmek istedim."
"Neyi?"
"Aylardır bana kafa tutan avukatı."
"Ne istiyorsun?"
"Davayı geri çekeceksin. Ve o adamı mekanı bana satmaya ikna edeceksin."
Dudaklarım alayvari bir şekilde kıvrıldı.
"Yapmazsam"
"Senide, onuda gömerim."
"Elinden geleni ardına koyma"
"Korkmuyorsun?"
"Senin aksine. Sen tam bir korkaksın. Bir kadının karşısına çıkamayıp dört adamını gönderecek kadar korkak. Onu silah zoru ile ayağına getirtecek kadar saygısız... Er dediğin kadına çocuğa dokunmaz. Er dediğin yapacağını adam gibi yapar. Şimdi görelim bakalım sen ne kadar ersin
ER-tuğrul bey ..."
Söyleyeceğimi söyledikten sonra beklemeden ardıma dönüp çıkmak için kapıya ilerledim. Kapıda iki adam önüme geçti. Ardıma dönüp yüzüne baktım. Gözlerindeki öfke ateş olsa dünyayı yakmaya yeterdi. Allah biliyordu ya korkudan dizlerimin bağı çözülmek üzereydi. Ama asi bakışlarım öfkeli bakışlarına kenetlendi. Başım dikti ben yanlış bir şey yapmamıştım. Adamlarına gözleri ile işaret verince ikiside önümden çekildi. Hızlı ve sert adımlarla önce evden sonrada bahçeden çıktım. Allahım kalbim öyle bir atıyordu ki... Ben şimdi burdan eve nasıl gidecektim. Burdan taksi geçmezdi. Arabamda otogarda kalmıştı. Yolda bir kaç metre ilerlemiştim ki ardımdan bir araba sesi geldi. Yanımda durdu. Bu beni buraya getiren adamdı.
"Avukat hanım lütfen araca binin sizi aracınıza kadar götürelim."
Demek istediğinde kibar olabiliyordu. Aman ne güzeldi. Bir şey demeden arka kapıyı açıp oturdum. Beklemeden ilerledik. Ne garip bir gündü bu böyle.....
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 87.59k Okunma |
6.68k Oy |
0 Takip |
88 Bölümlü Kitap |