
MİHRE KARA
"Ertuğrul'a hayvan mı dedi demin o?"
"Sus sus. Ben asıl demin kardeşimin tebessüm etmesindeyim."
Sessiz konuştuklarını sansalarda onları duyuyordum. Tabağımdakileri bitirdim. Yemekler gerçekten güzel olmuştu.
"Eline sağlık Ayşe teyz... Yani hanım."
Bakışlarım korkuyla yanımdaki adama kaydı. Diğerleride son anda yaptığım düzeltmeye ve ona olan bakışlarıma takılmış olacak ki bize bakıyorlardı. Onun bakışlarıda yüzümü arşınladı. Ne gördü bilmiyorum. Yada ne çıkarımda bulundu. Derince yutkunuşuna şahit oldum.
"Teyze demende bir sakınca yok canım. Ayşe teyze takılmaz böyle şeylere."
Ayla hanımın konuşması ile yüzüne baktım.
"Ertuğrul bey istemiyor. Ayla hanım. Evdeki çalışanlarla samimi olmam yada bahçeye çıkmam yasak."
Ağlamak istiyordum. Ama yabancılar olduğu için sustum. Dediğimden sonra o da kardeşine şokla bakıyordu.
"Anlamadım?"
Sorusu kardeşineydi.
"İşime karışmayın."
Son cümlesi oldu sanırım. Çünkü kim ne derse desin umrunda değildi. Onun için sadece kendi istekleri vardı. Kimseyi umursamıyordu.
"Yemeğim bitti. Kalkabilir miyim?"
Başım önüme eğilmişti. Kendimi çok güçsüz ve aciz hissediyordum. Bana cevap vermeden kendisi ayaklandı. Beni kucaklayıp salona götürdü.
Diğerleride peşimizden gelmişti. Hepsi karşımdaki koltuklarda oturmuş beni izliyordu.
"Mihre'cim bize biraz kendinden bahseder misin?"
Ayla hanım gerçekten tatlı bir kadındı. Aramızda çok yaş farkı yoktu sanırım. Yada çok genç görünüyordu.
"Adım Mihre Kara Avukatım. Dediğim gibi bir kaç gün öncesine kadar kardeşinizin davalarına bakıyordum. O kadar "
"Ailen ,neredeler?"
Seher hanımın sorusu ile bakışlarım donuklaştı.
"Ailem yok. Be ben yetimhanede büyüdüm"
Dediğim ile gözlerinde başka bir duygu oluştu. Şevkat, pişmanlık ve belki birazda sempati. Ama çok bakmadım. Gözlerim çaprazımda amcasının kolunun altında oturan kıza kaydı. Etraftan tüm bağını koparmıştı sanki.
"Merhaba, seninle tanışmadık. Mihre ben."
Ama bana bırak cevap vermeyi bakmamıştı bile. Kaşlarım hafif çatıldı.
"Mihrecim Şirin konuşmuyor."
Konuşmuyor mu. Engelimi vardı. Hüzünle ona baktım.
"Şey ben düşünemedim. Kusura bakmayın."
"Önemli değil canım. Bu arada siz diye hitap etmene gerek yok."
Bakışlarım yine ona kaydı. Pişmanlık mı. Hüzün mü, neydi. Bu duygu. O kadar iyi gizliyordu ki okuyamıyordum.
"Teşekkür ederim. Ama ben yinede siz diyim."
Üzgünce kardeşine baktı. Ama daha fazla zorlamadı. İçeri topuklu ayakkabı sesi doldu. Bende topuklu giyerdim. Hatta kısa boylu olduğumdan çok tercih ederdim. Ama bu kadar çivi gibi platformu olan heleki kırmızı. Bakışlarım karşımdaki kadına kaydı. Bakışları Ertuğrul beyi baştan aşağı süzdü. Sonrasında küçük kıza baktı.
"Şirin'cim hadi bakalım uyku vakti."
Elini uzatsada Şirin tutmak yerine amcasına yaslandı. Korkuyor muydu. Yoksa bana mı öyle gelmişti. Düşüncelerim ile kendime kızdım. İnsanlarda art niyet aramak hoş değildi. Şirin her ne kadar gitmek istemesede bir süre sonra kalkmak zorunda kaldı. Benimde uykum gelmişti. Onlar oturdukları için kalkamıyorumdum. Ama gözlerim kapanıyordu. En son hatırladığım Ayla hanım ile Poyraz beyin bana tebessüm ile baktıklarıydı. Havalandığımı hissettim. Başım beni taşıyan kişinin omzuna düştü. Bedeni sıcacıktı. Biraz daha sokuldum. Bir süre sonra soğuk çarşafla buluştu bedenim. Ağzımdan hoşnutsuz mırıltılar çıktı. O sıcaklıktan sonra bu soğuk çarşaf iyi gelmemişti. Ama her ne dediysem bu yanımdakini eğlendirmişti. Kulağıma tanıdık olmayan bir gülüş doldu. Sonrası karanlık.
Sabah uyandığımda odadaydım. Beni kimin getirdiğini artık merak etmiyordum. Çünkü Ertuğrul bey her fırsatta beni taşıyordu. Yerimden doğrulmaya çalıştım. Ayağımda ki şişlik geçmeye başlasada morluk hala yerini koruyordu. Olabildiğince ağırlığımı diğer ayağıma vermeye çalıştım. Banyoya girip işlerimi hallettim. Saçlarım çok kirliydi. Üzerimdeki pijamadan kurtulup kendimi duşa attım. Sıcak su bedenime iyi gelmişti. Ayağım sızlamaya başlayınca keyfini çıkaramadan çıkmak zorunda kaldım. Bedenime havluyu sarıp odaya geçtim. Dolaba doğru ilerliyordum ki kapı birden açıldı. Şaşkın bakışlarım kapıya kaydı. İnsan bir kapıyı çalar. Müsait misin diye. O da beni böyle görmeyi beklemiyor olacak ki gözleri şokla bakıyordu. Ellerim üzerimde ki havluya sıkı sıkı tutundu.
"Ne yaptığınızı sanıyorsunuz? Çabuk çıkın."
Cırlamam ile hızla arkasını döndü.
"Ben yardım etmek için gelmiştim. Ayrıca bana sesini yükseltme."
"İnsan kapıyı çalar. Belki müsait değilim. Ki değilim."
"Tamam avukat. İlk defa çıplak kadın görmüyorum. Abartma."
Ne diyordu bu ya. Bu bu nasıl kendini savunma şekli.
"Ben sizin yatağınıza aldığınız kadınlardan değilim. Kaldı ki hala odadasınız. Çıkın lütfen."
"Arkamı döndüm ya avukat. Giyin seni aşağıya indiricem."
"Ertuğrul bey çıkın dedim."
Yüzünü hızla bana döndü. Emrivaki konuşmam hoşuna gitmemiş olacak ki sinirle üzerime gelmeye başladı. O bir adım atmıştı ki. Bende korku ile geri adım attım. Adımları yerinde durdu. Gözlerimdeki korkuyu görmeyi beklemiyor muydu?
"Sana bir şey yapmayacaktım avukat."
Sesi üzgündü. Ama bakışları duvar gibiydi.
"Neden üzerime geldiniz o vakit?"
"Ben sadece. Sen sesini yükseltince sinirlendim. Ama sana bir daha zarar vermem. Yüz yüze konuşmak istedim o kadar."
"Size güvenmemem benim kabahatim değil."
"Güvenini tekrar kazanmanın bir yolu yok mu?"
Bakışları beklenti ile yüzümde gezindi. Neden şu dakka ne istersem yapacakmış gibi bakıyor.
"Yok. Ben hayatta kimseye ikinci bir şans vermem"
"İnsan kendi şansını kendi yaratır avukat. Ve ben o şansı senden alıcam."
Gözleride sözleride kendinden emindi.
"Çıkar mısınız? Üşüdüm."
Üzerimde kalçamın bir kaç santim altında biten bir havlu dışında bir şey yoktu. Açıkçası çok utandığım için bırak üşümeyi bedenim utançtan cayır cayır yanmıştı. Ama tedirgin olmuştum. Dediğim ile başını sallayıp dışarı çıktı. O çıkınca bende derin bir nefes aldım. Üzerime bir eşofman takımı geçirdim. Kapının tıklatılması ile oraya döndüm.
"Girebilirsiniz."
Komutum ile tekrar içeri girdi. Gitmemiş miydi. Neden beklemişti ki.
"Saçlarını kurut inelim."
"Gerek yok kendi kendine kurur. Ayrıca ayağım daha iyi kendim inerim."
"Böyle olmaz. Hasta olursun. Zaten daha tam iyileşmedin. Ayrıca doktor uzun bir süre üstüne basmasın dedi."
Bir yandan konuşurken diğer yandan banyoya doğru gidiyordu. İçeri geri geldiğinde elinde saç kurutma makinesi vardı.
"İstemiyorum "
"Konu tartışmaya kapalı avukat."
"Beni sürekli bir şeylere zorlamanızdan nefret ediyorum. "
"Seni sürekli zorluyorum. Çünkü sürekli benimle zıtlaşıyorsun."
Kaşlarım çatılmıştı. Ama korkutucu olmaktan çok komik duruyordum. Beni yatak kenarına oturttu. Kendiside arkama geçti. Saçlarımı kurutmaya başladı. Epey bir zaman geçmesine rağmen hala işini bitirmemişti yeter desemde durmuyordu. Kapının açılması ile ikimizde oraya baktık. Ayla hanım bize şaşkınlık ile bakıyordu. Bende biraz utandım. Ama onun umrunda değildi. Yeterli olduğuna kanaat getirince makineyi kapattı.
"Bende Mihre'yi kahvaltıya çağırmaya gelmiştim."
Şaşkınlığı sesinden okunuyordu.
"Geliyoruz."
Bu kadar. Çok kısa ve net cevap veriyordu. Ayağa kalkıp tekrar beni kucakladı. Ayla hanım önden inmeye başladı.
"Avukat şu kollarını boynuma dolar mısın?"
"Hayır"
"Neden?"
"Çünkü istemiyorum "
"Eğer kollarını boynuma dolamazsan seni bırakırım."
"Yapamazsınız."
"İddiaya girer misin?"
Cümlesi biter bitmez tutuşunu gevşetti. Hızla kollarımı boynuna doladım. Dudakları yukarı doğru kıvrıldı. Pislik, mendebur.
"İçinden sövmeyi kes"
Başımı öbür yana çevirdim. Mutfağa geçtiğimizde tüm bakışlar bizi buldu. Şirin'in bakıcısı olan kadın bana çok kötü bakıyordu. Yine mi ya. Beni kendi yanındaki sandalyeye oturttu. Şirin'in başına dudaklarını bastırdı.
"Amcam. Günaydın."
Ama Şirin oralı bile olmadı. Onun bu hali beni bile üzdü. Herkese günaydın dedikten sonra kahvaltımı yapmaya başladım. Gözlerim yanımdaki kıza kaydı. Hiç bir şey yemiyordu. Israr etselerde yememişti. Önündeki kahvaltılıklara çatalımla şekil verdim. Gülen yüz şekli alınca bende tebessüm ile ona baktım. Sanırım geldiğinden bu yana ilk defa başını kaldırıp bana baktı.
"Eğer sen yemeğini yersen sana böyle güler. Yemezsen üzülebilir. Çünkü onu sevmediğini zanneder."
Tepki bekledim ama sadece yüzüme baktı. Kendi tabağımdaki salatalıktan bir parça alıp ağzıma attım. Gülümseyerek ona baktım. Sonra bir parça alıp ona uzattım. Ve belkide ilk defa tepki verdi bana. Ağzını araladı. Salatalıktan bir ısırık aldı. Benim gibi gülmesede en azından yemişti. Bana tepki vermesine çok mutlu olmuştum çünkü çocukları çok severdim. Bu defada çatala bir parça peynir alıp uzattım. Yine ağzını araladı. Böyle böyle kahvaltısını yaptırmıştım. Kendimi ana o kadar kaptırmışım ki başımı kaldırdığımda tüm gözler bize bakıyordu. Ayla hanım ve Seher hanımın gözleri dolmuştu. Diğerleride şaşkındı. Ne olmuştu yine. Bu insanlar ne tuhaftı. İlk defa mı çocuğa yemek yediren birini görüyorlardı. Önümdeki tabağa bir dilim poğaça kondu yanımdaki adama baktım.
"Bakma öyle, ama istersen bende sana yediririm."
Kulağıma fısıldaması ile gözlerim açıldı. Hemen elime alıp yemeye başladım. Çünkü yapardı. Bu hareketime tebessüm etmişti. Kahvaltımız bitince o ayağa kalktı.
Önce Şirin'e gidip saçlarına dudaklarını bastırdı. Sonra yüzü bana döndü. Tebessüm ile yüzümü arşınladı gözleri.
"Akşama bir şey ister misin?"
Aslında istemezdim ama yanımda mahzunca duran çocuğa bakınca fikrim değişti. Önünde diz çöktüm. Göz kontağı kurdum.
"Şirin, çikolata yiyelim mi? Ben yemeyeli çok oldu."
Yavaşça başını salladı. Benimde gülüşüm büyüdü. Gözlerimi başımızda bekleyen adama çevirdim.
"Zahmet olmayacaksa sütlü, fıstıklı çikolata alır mısınız?"
"Siz yeterki isteyin güzel hanımlar. Emrinizdeyim."
O da oyunuma iştirak etmişti. O dış kapıya giderken bende salona gitmeye çalıştım. Ama çok zorlanıyordum.
"Ayşe teyze yardım eder misin?"
"Ederim elbet kuzum."
Bana doğru gelip koluma girdi.
"İstersen bende yardım edebilirim."
"Yok Sağolun Ayla hanım"
"Bak işte bu olmuyor. Hanım diyince kendimi yaşlı hissediyorum "
"Ama Ertuğrul bey..."
"O bize karışamaz. Sen bana istediğin gibi hitap et, lütfen. "
Peki diyip gülümsemiştim. Bu süre zarfında Seher hanım ne konuşmuştu. Nede müdahil olmuştu. Ayşe teyzenin kolunda içeri geçmeye çalışırken beklemediğim bir şey oldu. Diğer avucumda küçük bir el hissettim. Bakışlarım elimi tutan küçük kıza kaydı. Ama o bana bakmıyordu. Dudaklarım kıvrıldı. Sanırım beni sevdi. Salona geçtiğimizde de hemen yanıma oturdu. Onunla anlaşmak bana iyi hissettirdi.
"Şirin benim canım sıkıldı. Sen sıkılmadın mı?"
Sadece yüzüme bakmakla yetindi.
"Boyan var mı?"
Bakışları önüne döndü. Yok muydu. İçim burkuldu. Neden yoktu acaba. Ailesi ona her istediğini alacak insanlardı. Aklıma gelenle Arif'e seslendim. Bir kaç saniye sonra yanımda bitti.
"Buyrun Mihre hanım?"
"Arif bize resim malzemesi alır mısın. Her çeşitten. Parmak boyası, sulu boya ne bulursan. Birde yapboz"
"Tabi efendim."
Arif gidince bende televizyondan çizgi film açtım. Şirin'in bakışlarını üzerimde hissetsemde dönüp bakmadım. Bir kaç saniye sonra oda açtığım çizgi filmi izlemeye başladı. İzlediğimiz iki çizgi filmin sonunda Arif elinde poşetlerle içeri girdi.
Elindekileri önüme koyunca gülümseyerek ona baktım.
"Ne aldın. Bakayım. Ay çok merak ettim."
Koltuktan kalkıp yere oturdum. Poşetleri tek tek açmaya başladım. Yanıma gelmesini beklesemde ondan bir adım gelmedi. Sadece izlemekle yetinmişti. Elime parmak boyasını alıp parmağımı batırdım. Burnunun ucuna değdirip geri çekildim. Yüzüme öylece bakıyordu. Gülüşlerim salonda yankılandı. Arif'e işaret verince o da bana yaklaştı. Yüzüme yeşil boyadan sürünce şaşkınlıkla ona baktım.
"Şirin yardım et bak bana ne yaptı?"
Yakınmam ile bir bana birde bize gülerek bakan Arif'e baktı. Hevesle olmasada yavaşça yerinden kalkıp eline pembe boyayı aldı. Küçük parmakları ile Arif'in yüzüne biraz boya sürdü. O sırada mutfak girişinden bize hem hüzün hemde tebessümle bakan üç kadın olduğunu bilmiyordum. Ama ben o gün bu küçük kızla küçük oldum. Akşama kadar ondaki hüznü dağıtmaya çalıştım. Ne kadar başardım bilmem ama akşama kadar boyalarla oynadım. Üzerim yüzüm saçlarım hep rengarenk boyalarla kaplıydı ve tabiki Şirin 'in de aynı şekilde....
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 87.59k Okunma |
6.68k Oy |
0 Takip |
88 Bölümlü Kitap |