
MİHRE KARA
Sabah gözlerim gün ışığı ile aralandı. Ayağım eskisine göre çok daha iyiydi. Artık üstüne basmak zor gelmiyordu. Yerimden doğrulup banyoya ilerledim. Artık bu odaya alışıyordum. Yada alışmaya çalışıyordum. Beni bırakmayacaktı. Ne kadar ısrar etsemde vazgeçmiyordu. Nedenini bilmiyordum bile. Aynadaki yansımama baktım. Yüzümden su damlaları akıyordu. Yandan havluyu alıp yüzümü kuruladım. Sekerekte olsa odaya geri döndüm. Üzerime çeki düzen verip aşağıya inmek için dışarı çıktım. Merdivenlere ulaşmadan karşı odada sesler işittim.
"Şirin'im halacım hadi ama. Kalk lütfen. Geç kalacaksın."
Ayla , Ertuğrul bey ve Seher hanım Şirin'in odasındaydı. Bu bir kaç gün içinde öğrendiğim Şirin bir kreşe gidiyordu. Evde olduğu süreçte de Sevda ilgileniyordu. Seher hanım çocuk bakmak için fazla yaşlıydı. Diğerleri işe gittiğinde yalnız kalıyorduk. Adımlarım oraya ilerledi. Kapıyı çalıp içeri adım attım. Sevda'nın gözlerinde nefret belirdi. Onu anlayabiliyorum. Geçen gece su içmek için odadan dışarı çıktığımda mutfakta o ve Ertuğrul beyi fazla yakın bir şekilde görmüştüm. Ama onlar beni görmemişti. Kadın adamın dudaklarına yapışmıştı. Bende onlar beni fark etmeden geri dönmüştüm. Sonrasında olabildiğince Ertuğrul beyden uzak durmaya çalışıyordum. Sanırım aralarında iş ilişkisi dışında bir ilişki vardı.
"Bir sorun mu var?"
"Yok sizi ilgilendiren bir şey değil."
Bu kadının derdi neydi. Ertuğrul bey ve diğerleride öfke ile ona baktı.
"Şirin kreşe gitmek istemiyor. Nedenini anlayamıyoruz"
"Bence dikkat çekmek istiyor. Bu aralar fazla boşladınız onu."
Sevda her defasında araya giriyordu. Son sözlerini sevgilisine bakarak söylemişti. Adımlarım Şirin'e ilerledi. Yatak kenarına oturdum. Elimi sırtına koydum. O öyle şımarık bir çocuk değildi. İlgi için böyle şeyler yapmazdı.
"Şirin?"
Bana dönmedi bile. Yatağında yüzü duvara dönük uzanıyordu.
İçim burkuldu.
"Meleğim bana bakmayacak mısın?"
Yine dönmedi.
"Şirin.... Bu gün ,anneler günü olduğu için mi gitmek istemiyorsun?"
Yüzünü bana döndü. Ela gözlerinden yaşlar süzüldü.
"Ben... Ben seni anlıyorum. Şirin. Belki bilmiyorsun ama benimde annem ve babam yok. O yüzden ,seni anlıyorum. "
Konuşmak çok zordu. Bu gün anneler günüydü. Okullarda annelere şiirler yazılır. Alınan hediyeler konuşulurdu. Ama kimse annesi olmayan bir çocuğun kalbini düşünmezdi. Yataktan doğrulup küçük kollarını boynuma doladı. Bende küçük bedenini sardım. Gözlerimden yaşlar süzüldü. Üzgünüm canım. Bunları yaşamak zorunda kaldığın için çok üzgünüm. Arkamdan gelen burun çekme sesi ile yüzümü onlara döndüm. Seher hanım ve Ayla ağlıyordu. Ertuğrul beyin ise gözlerinde hüzün vardı. Ayla elini kucağımdaki kızın sırtına koydu.
"Halacım çok üzgünüm ben unutmuştum. Çok üzgünüm."
Ama Şirin başını boynumdan kaldırıp ona bakmadı.
"Şirin'cim. Kahvaltıya inelim mi?"
Kollarını sıktı. Sanırım bu hayır demekti.
"Bak eğer kahvaltını yaparsan anne ve babaya gideriz. Olur mu?"
Başını kaldırıp yüzüme baktı.
"Mezarlarını ziyarete gidelim mi meleğim. Hem anneye çiçekte alırız. Olur mu?"
Yanağıma dudaklarını bastırdı. Bende kollarımı ona doladım. Kalçasından destek verip kucakladım.
"Avukat. İstersen ben taşıyayım. Ayağın."
"Ayağım iyi Ertuğrul bey. Siz isterseniz hazırlık yapın. Çünkü kahvaltıdan sonra önce mezarlığa gidicez. Sonrasında yurda gitmek istiyorum. Ve bana engel olmaya kalkmayın."
Son sözlerimi söyleyip dışarı çıktım. Arkamdaki bakışlarını hissediyordum. Muhtemelen ona böyle kafa tutmamı beklemiyordu. Ama anlık olarak bana gelen cesaretle her şeyi yapabilirdim. Çünkü öyle zamanlarda kendimi gerçekten kaybediyordum. İkimiz birlikte kahvaltı masasına oturduk. Yine kucağımda kahvaltı yaptı. Doyduğunu anladığımda onu kucağımdan indirdim.
"Hadi bakalım meleğim. Şimdi hazırlanalım tamam mı?"
O bakıcısı ile giderken bende kendi odama ilerledim. Üzerime dizlerimin altında biten siyah renk uzun kollu bir elbise giydim. Yanıma siyah bir şal aldım. Aşağıya indiğimde herkes burdaydı. Ayşe hanım dahil. Hepsi beni bekliyordu. Şirin amcasının elini tutmuştu. Yanlarına gittiğimde uzanıp diğer elini benim elimin içine uzattı. Bu yaptığına ikimizde şaşırdık. Ama bir şey demeden dış kapıya ilerledik. Arka arkaya sıralanmış en az on araç vardı. Her birinin yanında onlarca koruma vardı. Ben, Şirin ve Ertuğrul bey birine bindik. Diğerleride kendi araçlarına ilerledi. Yolda ilerlerken yol üstünde Poyraz beyde bize katıldı. Yolda gördüğüm çiçekçi ile Arif'e seslendim.
"Arif sağda durur musun?"
"Ne oldu avukat?"
"Çiçek."
Bakışları camdan önce dışarı kaydı. Sonra yüzümü inceledi. Unuttuğumu mu düşünmüştü.
"Şirin hadi anneye çiçek alalım"
Üçümüz birlikte araçtan indik. Diğer araçlarda biz durunca durmuştu. Çiçekçiye girince etraf mis gibi koktu.
"Buyrun ne arzu edersiniz?"
"Kolay gelsin. Şirin'cim ne alalım"
Bakışları yüzümde gezindi.
"Ama ben annen ne sever bilemem değil mi bebeğim. Bana yardımcı olursun değil mi?"
Başını salladı. Bu gülümsememe sebep oldu. Gözlerim etrafta dolaştı. En son bir kaç adım illerimizde duran kır çiçeklerine takıldı. Uzanıp elime aldım. Burnuma yaklaştırıp kokladım. Mis gibi kokuyordu.
"Şirin bu nasıl?"
Yanına gidip elimdeki çiçeği ona gösterdim. Eline alıp benim yaptığım gibi burnuna yasladı.
"Sende sevdin mi?"
Başını yine sallaması ile gülümsedim.
"Şey biz bu çiçeklerden bir buket alalım lütfen."
Yanda duran hercai çiçeklerine gözlerim kaydı. Küçük saksılardaydılar.
"Bunlardan da alalım mı?"
Küçük adımlarla onlara gidip onlarıda kokladı. Bakışları yüzümü buldu.
"Bebeğim bunlar hercai. Yani menekşe. Onların kokusu olmaz. Baharda açarlar. Eğer istersen bir kaç tane alıp topraklarına ekeriz. Böylece seni her zaman yanlarında hissederler. "
Eline küçük bir saksı alması ile istediğini anladım.
"Şey bunlardan da bir kaç tane alabilir miyiz?"
Arif hercaileri alırken bende kır çiçeklerini almıştım. Şirin ise kucağında tuttuğu küçük saksıya sarılmıştı. Bizler önden ilerlerken. Ertuğrul bey hemen ardımızda geliyordu.
Araç bir süre sonra bir mezarlığın önünde durdu. İnmeden önce çantamdaki şalı çıkarıp saçlarıma örttüm. Üstümdeki bakışlarla ona döndüm.
"İnebiliriz ."
Başka bir şey demedim. Araçtan indiğimde Seher hanımın bakışları ilk bende sonrada saçlarıma attığım şalda gezindi. Dudakları memnuniyetle kıvrıldı. Sanırım mezarlıkta nasıl hareket ediceğimi bilmem onu memnun etmişti. Onlar arkadan gelirken biz üçümüz önde ilerliyorduk. Bir süre sonra büyük bir aile mezarlığının yanında durduk.
Dört kişilik bir mezar.
Mehmet Arslanlı
Şule Arslanlı
Kemal Arslanlı
Asiye Arslanlı
Sanırım diğer ikisi anne ve babalarıydı. İki kişinin ölüm yıl dönümü aynıydı. Bunlar Şirin'in anne ve babası olmalıydı. Şirin mezar taşına gidip yanına çöktü. Şule Arslanlı yazan mezar taşına dudaklarını bastırdı. Sanırım bu annesiydi. Yanına ilelerdim.
"Şey merhaba. Mihre ben. Kızınızın ablasıyım ben. O yalnız değil. Aileside yanında değil mi Şirin. Ama biliyor musunuz onunla gurur duyabilirsiniz. Çünkü o çok güçlü. Çok cesur. Hepimiz onu çok seviyoruz. Siz cennetten bakıp üzülmeyin olur mu. Hem bakın bu çiçekleri size o seçti. Bu gün anneler günü diye. Değil mi meleğim. "
Elim saçlarına gitti. Kucağımdaki çiçekleri ona uzattım. Küçük elleri ile alıp toprağın üzerine bıraktı.
"Meleğim çiçekleri ekmek ister misin?"
Başını sallayınca diğer çiçekleri istemek için arkama döndüm. Ama bize ağlayarak bakan insanları görmeyi beklemiyordum. O hariç. Duygularını öyle bir gizliyordu ki. Sadece üzgün olduğunu anlayabiliyordum.
Her birimiz elimize bir çiçek alıp toprağa eğildik. Şirin yanıma geldi. Anne ve babasının mezarlarının tam ortasındaki toprağı ellerimle eşeledim. Yeteri kadar kazdığımızı görünce yanımızdaki çiçeği elime aldım. Zarar vermemeye çalışarak saksısından çıkardım. Kazdığımız küçük çukura yerleştirdim.
"Şimdi etraftaki toprağı etrafına kapat canım"
Dediğimi yaptı. Bende elimle biraz bastırdım. Kenan'ın getirdiği suyu elime aldım. Onun küçük ellerinide suyun üzerine koydum.
"Meleğim bak buna can suyu denir. Toprağa bir şey ekilince verilen ilk suyun adıdır. Onu suluyacaz ki yerini sevsin. Çiçek açsın. Hayat bulsun."
İkimiz beraber çiçeğe zarar vermeden suladık. Geri kalan suyu mezarın üzerine dökmeye başladım. Üzerimde bakışlar vardı. Ama dönüp bakmadım. Elimdeki su bitince mezarın başına tekrar diz çöktüm. İki elimi havaya kaldırıp dua etmeye başladım.
"Allahım sen bu mezarda yatan kullarının günahlarını affet. Onları cennetine kabul et. Cehennem azabından koru. Sevdiklerine onları sevenlere sabır ver. Amin..."
Ben elimi yüzüme sürünce yanımdaki küçük kızda avuçlarını yüzüne sürdü. Tebessümle ona baktım.
"Gidelim mi canım"
Bana baktı. Ama gitmek istemediğini anladım.
"Meleğim yine gelirsiniz. Amcana söylersin seni hep getirir değil mi?"
Başımı kaldırıp bize bakan adama baktım. Yanımıza gelip diz çöktü.
"Getirirm elbet. Amcam sen iste hep getiririm."
Gitmek için ayaklandık. Mezardan uzaklaşmıştık ki Şirin'in durması ile bakışlarım ona döndü.
"Ne oldu canım?"
Elini bana doğru yöneltti. Sonrada mezarlığa. Alt dudağıma dişlerimi geçirdim. Benimde anne ve babamın burda olduğunu sanmıştı. Önünde diz çöktüm.
"Şirin'cim... benim anne ve babam burda değil."
Anlamaz gözlerle yüzüme baktı.
"Güzelim ben onlar nerde bilmiyorum. Ben onları hiç görmedim. Yani onlar annen ve babanın yanında değiller."
Gözümden akan yaşa engel olamadım. Kollarını boynuma sardı.
"Üzülme ama. Benimde bir sürü kardeşim var. Biliyor musun. Hemde bir sürü."
Geri çekilip yüzüme baktı. Başımı kaldırıp ona baktım. Ne istediğimi anladı. Başını tamam anlamında salladı. Konuşmadan anlaşmak bu muydu.
"Seni onlarla tanıştırayım mı? Senin yaşında olanlar da var. Senden küçüklerde. Benim kadar olanlarda..."
Nemli gözlerime rağmen gülümsedim. Başını salladı. Onu kucağıma aldım.
Arabaya yöneldik.
"Arif yurda gidiyoruz."
Bir kaç saniye duraksadım. Sonra yine yüzüne baktım.
"Hem bu gün Çiçek'te gelecekti."
Yüzünün kızarması ile kıkırdadım. Araca binmemiz ile hareket ettik.
"Demin ne oldu öyle?"
Yanımda duran adam bana merakla bakıyordu. Dudaklarımı birbirine bastırdım. Yüzünde tebessüm oluştu.
"Şey, sanırım en yakın adamını damat alıyoruz."
"Ne?"
Başımı evet anlamında salladım. Lakin onun gözlerinde çok farklı bir ifade belirmişti.
"Nasıl? Hangi ara"
"Daha dikkatli bakmalısınız."
Gözleri öndeki Arif'e kaydı. Hiç bir şey söylemedi. Araç şehrin caddelerinde ilerledi. Bu defa hayatımın büyük bir çoğunluğunu geçirdiğim yere yalnız gitmiyordum. Dudaklarımda güzel bir tebessüm yer edindi....
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 87.59k Okunma |
6.68k Oy |
0 Takip |
88 Bölümlü Kitap |