17. Bölüm

17. Bölüm

Tuba eye
tugbalal

MİHRE KARA

 

Bugün Ertuğrul Bey'in ikinci davası olduğu için sabah her zamankinden biraz daha erken kalktım. İçimde tuhaf bir huzursuzluk vardı. Özellikle davanın savcısının Caner olması beni biraz korkutuyordu. Zaten elimizde çok fazla bir şey yoktu. Kararın bir şekilde lehimize çıkmasını sağlamalıydım. Bunu hem kendim için hem de Şirin için yapmalıydım. Kapının tıklatılması ile gir komutu verdim. Ayşe teyzenin gülen gözleri yüzümü buldu.

"Günaydın Ayşe teyze"

"Günaydın kuzum, hazırsan kahvaltıya çağırmaya geldim. Ertuğrul Beyler de seni aşağıda bekliyor."

"Tamam geliyorum."

O aşağı indiğinde ben de son defa aynadaki yansımama baktım. Üzerimde gri bir plaza pantolon ve onun takımı olan gri bir yelek vardı. İçime beyaz bir gömlek giymiştim. Zaten mahkemede üstüme cübbemi giyecektim. Hakim karşısında dış görünüşünüzün bile çok önemi vardı. Daha fazla oyalanmadan aşağıya indim. Herkes kahvaltı sofrasında beni bekliyordu. Şirin hariç sanırım saat daha erken olduğu için o henüz uyanmamıştı.

"Herkese günaydın"

Hepsinin tek tek günaydın demesi ile ben de her zamanki yerime oturdum. Üzerimde bakışlar hissetsem de başımı tabağımdan kaldırıp bakmadım. Kahvaltımız bittiğinde Ben, Ayla , Poyraz Bey ve Ertuğrul Bey birlikte arabalara geçtik. Ben Ertuğrul Bey'in arabasında gidiyordum. Ayla ise Poyraz Bey'e eşlik ediyordu. Adliyenin önüne geldiğimizde derin bir nefes aldım. Arabadan tam iniyordum ki birdenbire kapıların kilitlenmesi ile neye uğradığımı şaşırdım. Bakışlarım yanımdaki adama kaydı.

"Bir sorun mu var?"

"Onu senin söylemeni bekliyorum Avukat. Fazla gerginsin her zamankinden çok daha fazla."

Derin bir nefes aldım bal rengi gözlerim siyahlarında takılı kaldı. Gerçekten şu an ne düşündüğünü bilmeyi o kadar isterdim ki.

"Içeride ne olacağını düşünüyorum. Davanın nasıl sonuçlanacağını. Özellikle dava savcınızın eski nişanlım olduğunu varsayarsak. Ki çıkan haberlerden dolayı fazlasıyla duygularını işine katacağını biliyorum. Açıkçası içim pek rahat değil."

"Ben sana güveniyorum. Benim sana güvendiğimin yarısı kadar kendine güvensen yeter. Bugün burada karar ne çıkarsa çıksın elinden gelinin en iyisini yapacağına eminim."

"Teşekkür ederim. Böyle düşünmenize çok sevindim."

Daha fazla bir şey söylemedi. Aracın kapılarını açmasıyla ikimiz de yavaşça aşağıya indik. Bizim inmemizle gazetecilerin etrafımızı sarması bir oldu. Nereden haber almışlardı. Ne için buradalardı. İnanın artık ben bile sorgulamıyordum. Kendimden emin adımlarla adliye koridorlarında ilerliyordum. Hemen bir adım arkamdan o geliyordu. Onun arkasındaysa Ayla ve Poyraz Bey. Tabi korumaları unutmamak gerek. İçeri girmeden önce birçok koruma basın mensuplarını uzaklaştırmaya çalışmış. Fotoğraf ve görüntü almalarını engellemişti. Ama buna rağmen yan yana çekilmiş onlarca fotoğrafımız olduğuna eminim.

Mahkeme salonuna geçip yerimizi aldık. Üzerimizde hissettiğim bakışlarla başımı kaldırdım. Öfke ve kıskançlıkla bakıyordu. Yüzüm iğrenç bir şeye bakıyormuş gibi buruştu. Bu gözlerindeki öfkenin büyümesine neden oldu. Hakiminde içeri girmesiyle önce hepimiz ayaklandık. Böylece dava başlamış oldu. İlk başta savcının savlarıyla başladı. Her şey gerçekten çok iyi hazırlanmıştı.

"Söz savunma makamının"

Duyduğum sesle kendime geldim. Ana döndüm. Hadi Mihre yaparsın sen. Yapmak zorundasın. Derin bir nefes alıp ayağa kalktım.

"Efendim savcılık makamının tüm tezlerini reddediyoruz. Çünkü ellerinde herhangi bir kanıt yok. Evet müvekkelimin tırlarında uyuşturucu madde yakalanmış olabilir. Lakin tırların sadece mülkiyeti müvekkilime ait. Kullanım hakları ortakları olan Koraltanlara ait. Tarafınıza arz ettiğimiz evraklarda anlaşma şartları mevcut. Ertuğrul Bey sadece işin lojistik kısmında yer alıyor. İçersinde taşınan malların ne olduğu ile alakalı en ufak bir fikri dahi yok. Kaldı ki malların ona ait olması tamamen savcılık makamının tezlerine dayanıyor. Ve tabii karşı tarafın suçlamalarına. Kendisi burada suçlu değil aslında mağdurdur. Tarafına yapılan suçlamaların düşürülmesini talep ediyorum."

"Sanırım Avukat Hanım'a taleplerini destekleyeceği bazı kanıtlar sunması gerektirdiği öğretilmemiş. Zira taşınan malların sözleşmesinde müvekkilinin imzası var."

Caner'in araya girmesi ile sinirim tepeme çıktı. Gerçekten yüzsüz bir insandı. Bunca zaman ben bunun gerçek yüzünü nasıl görememiştim hayret.

"Size kanıtımızın olmadığını kim söyledi. Gerekli kanıtları ve evrakları mahkemeye sunduk zaten. Sanırım size de mahkemeye çıkmadan önce dosyaları ayrıntılı incelemeniz gerektiği öğretilmemiş."

Kurduğum cümle ile epey sinirlendi. Yüzü bozuldu. Kulaklarının kızardığına şahit oldum. Yanımdaki adamın ise dudakları yukarı kıvrılmıştı. Sanırım onu bozmam hoşuna gitmişti. Sözü tekrar devraldım.

"Efendim sunduğumuz evraklarda, ilk sözleşmede siz de göreceksiniz ki atılan imzalar son maddenin hemen altına atılmış. Ve bu sözleşmede tırların mülkiyet hakkının müvekkilme ait olduğu, içinde taşınan mallarla hiçbir alakasının olmadığı açık şekilde belirtiliyor. Lakin ikinci sayfada gelişi güzel imzalar atılmış. Ve ayrıca atılan her iki imzanın da birebir aynı olması gözümüzden kaçmıyor. Evraklar bir uzman tarafından ayrıntılı şekilde incelendi. Bu da elimizdeki uzman raporu. Kendisi de ayrı şekilde size birebir ifade verdi zaten. Dünya üzerinde hiçbir kimse aynı imzayı milimi milimine atamaz. Kendisinin beyanı bu şekilde. Lakin sözleşmelerde gördüğünüz üzere her iki imza da aynı. Birebir kopyası. Yani biri müvekkilimin imzasını alıp bir diğer evrağa kopyalamış. müvekkilim mağdurdur. Hakkındaki suçlamaların düşürülmesini tekrar talep ediyorum."

.Efendim evraktaki imza sahte olsa dahi bu şahsın suçlu olmadığını göstermez bize."

"Tırların müvekkilime ait olması da suçlu olduğunu göstermez. Ama siz onu suçluyorsunuz. Söyler misiniz neye dayanarak?"

"Asıl siz neye dayanarak müvekilinizin suçsuz olduğunu savunuyorsunuz."

"Masumiyet karinesine sayın savcım. Masumiyet karinesine ,kişinin suçu ispatlanana kadar herkes masumdur ilkesine dayanarak."

Yüzü her geçen saniye daha fazla bozuldu.

Hakimin tokmağı kürsüye vurması ile onunla aramdaki diyaloğu kestim. Zaten onunla konuşmak istemiyordum. Ama sürekli araya girip bir şeyler söylemesi ve davama çomak sokması onunla iletişime geçmeye zorluyordu beni. Hepimiz ayağa kalktık ve hakimin son sözlerini söylemesini bekledik. Duyduğum sözler ile her geçen saniye içimdeki sıkıntı biraz daha dağıldı. En son hakimin

"Ertuğrul Arslanlı'ya yönelik suçlamaların düşürülmesine karar verilmiştir."

Cümlesini söylediğinde derin bir nefes verdim. Gülen gözlerim hemen yanımdaki adama kaydı. Tebessümle bana bakıyordu.

"Kazandık!"

"Sen kazandın Avukat. Ve kazanacağına dair en ufak bir kuşkum dahi yoktu."

Hakim dışarı çıktığında Ayla ve Poyraz Bey'de yerinden kalkıp bize doğru geldi. Hemen kollarını boynuma doladı.

"Mihre Sana inanamıyorum. Gerçekten bir harikaydın. Seninle gurur duyuyorum."

"Çok teşekkür ederim Ayla'cım. Darısı diğer davalarımızın başına."

Söylediğimden sonra o da genişçe gülümsemişti. Daha fazla orada oyalanmadan biz de dışarı çıktık. Arkamdan gelen sesle adımlarım bir kez daha durakladı.

"Bu günlük kazanmış olabilirsin. Ama unutma önümüzde onlarca dava var Mihre Kara. Ve eninde sonunda sevgilinin suçlarını ispatlayıp onu içeri tıkacağım."

"Elinizden geleni ardınıza koymayın sayın savcım. Zira ben de onu savunmak için elimden ne geliyorsa yapacağım."

Son sözlerimi söyleyip ardımı dönüp oradan uzaklaştım. Diğerleri de peşimden geliyordu. Dışarı çıktığımızda adeta basın mensuplarının saldırısına maruz kaldım. Neye uğradığımı şaşırdım. Yüzüme patlayan flaşlarla gözlerim önümü göremez hale geldi resmen. Yanımdaki adam elini sahiplenici bir şekilde belime koydu ve beni kendine çekti. Ona yaslandım. Poyraz Bey de Ayla'yı aralarından geçirmeye çalışıyordu. Arabaların önümüzde durması ile hızlıca beni bindirdi .Sonra da kendisi arabanın diğer tarafını dolanıp bindi. Araç İstanbul trafiğinde ilerlemeye başladı.

Eve vardığımızda Seher Hanım'ın salonun ortasında bir sağa bir sola dönmesine şahit oldum. Sanırım çok merak etmişti. Bizi görünce endişeli yüzünde tebessüm belirdi. Gelip Ertuğrul Bey'e kollarını sardı.

"Çok şükür. Çok şükür öyle korktum ki."

Onları tebessümle izledim. Gerçekten zor bir davaydı. Bu şekilde karar çıkmasını ben de beklemiyordum. Ama lehimize karar çıkması hepimizi çok mutlu etmişti. O an beklemediğim şey Seher Hanım'ın gelip bana da sarılması oldu. Ellerim iki yanımda öylece kalakaldım. Yüzüm artık nasıl bir hal aldıysa bu, diğerlerinin kahkaha atmasına neden oldu. Bu şekilde durmanın hoş olmayacağını düşünüp bende ellerimi sırtına koydum. Anne şefkatiyle sardı bedenimi. Bu o kadar iyi hissettirdi ki. O geri çekilince ben de bıraktım.

"Sen bugün bana evladımı getirdin ya dile benden ne dilersen."

"Şey, ben sadece görevimi yaptım. Benim işim bu."

Yüzüme tebessümle baktı. Bir süre sonra mutfaktan bize doğru gelen Şirin'i görünce yüzümdeki gülümseme büyüdü.

"Şirin..."

Sesimle bakışları bana döndü yüzündeki mahzun duruş dağıldı. Hemen kollarımı açıp ona doğru koştum. Önünde diz çöktüğümde o da bana sarıldı. Bu sarılış bugün duyduğum tüm yorgunluğu üzerimden çekip aldı. O kadar iyi hissettirdi ki... Kalçasından destek verip kucakladım. Ben de gidip koltuğa diğerlerinin yanına oturdum. Ortada koyu bir sohbet dönüyordu. Ayla durmadan mahkemedeki halimi anlatıp benimle övünüyordu. Bu biraz utanmama neden oldu. Koltukta biraz daha küçülüp kendimi Şirin'in arkasına saklamaya çalıştım. Ama ne mümkün. Hepsinin gözü sanki benim üzerimdeydi. Özellikle siyah irisleri üzerimde hissetmek çok tuhaf hissettiriyordu. Niye o kadar dikkatli bakıyordu ki...

Ayşe teyzenin gelip yemeğin hazır olduğunu söylemesi ile hepimiz mutfağa ilerledik. Şirin yine kucağında yemeğini yemişti. Bana alışıyordu. Bu beni her ne kadar mutlu etse de bir yandan da korkutuyordu. Çünkü bana alıştığı kadar ben de ona alışıyordum. Günün birinde burada işim bittiğinde gitmeye kalkarsam ne olacaktı. Bu düşünce ile derince yutkundum. Bakışlarım kucağındaki küçük kıza kaydı. Hiçbir şeyden habersiz demin yedirdiğin yemeği çiğnemeye çalışıyordu.

"Avukat ne oldu ? Neden birden durgunlaştın?"

Yanı başımdaki adam merakla yüzümü inceliyordu. Haklıydı. Daha demin şen şakrak konuşan kadın gitmiş. Yerine düşünceyle içine kapanık bir kadın gelmişti.

"Şey ben.. Bir an aklıma bir şey takıldı da önemli değil."

Bakışları inanmadığını gösteriyordu. Ama yine de üzerime fazla gelmedi. Başını aşağı yukarı tamam anlamında sallayıp önüne döndü. Güne her ne kadar biraz stresli başlamış olsak da güzel bir şekilde bitirmiştik. Kendimi yatağa attığımda gerçekten zihinsel olarak çok fazla yorulduğumun farkına vardım. Ve daha fazla oyalanmadan gözlerimi karanlığa kapadım.

Sabah gözlerim gözüme gelen ışıkla açıldı. Geceleri uyurken sanırım perdeyi kapatmaya artık akıl etmeliydim. Çünkü bu şekilde gün doğumunda uyanıyordum. Bir daha uyuyamayacağımı bildiğim için yataktan doğrulup banyoya girdim. Oradaki işlerimi hallettikten sonra içeri döndüm. Üzerime kahverengi balıkçıya triko bir elbise geçirdim. Sonrasında da aşağıya inmek için odanın dışına çıktım. Ev her zamankinden daha fazla sessizdi. Henüz kimse uyanmamış mıydı. Oysaki normal şartlar altında bu saatlerde mutlaka uyanık olurlardı. Adımlarım mutfağa gitti. Ayşe teyze tek başınaydı.

"Günaydın Ayşe teyze"

"Günaydın kuzum, gel kahvaltı hazır"

"Bu sabah kimse yok mu?"

"Ayla kızım ve Poyraz Bey işe gitti Seher hanım ise bir yakınını ziyarete ,Ertuğrul Bey zaten dün gece yarısı evden çıkmış olmalı sabah odasına girdiğimde odasında değildi."

Başımı tamam anlamında salladım.

"Ayşe teyze Şirin nerede?"

"Onu daha görmedim. Yüksek ihtimalle daha uyanmamıştır."

Ben de tek başıma sessizce kahvaltımı yaptım. Sonrasında kahvaltı sofrasını toplamak için Ayşe teyzeye yardım ettim. Bunu yapmamı her ne kadar istemesede ısrarlarıma dayanamamış yardımımı kabul etmişti. Tuhaf olan ise evde hala kimse yoktu. Şirin ise odasından çıkmamıştı. Bakıp bakmamak arasında gidip geliyordum. En son merakıma yenik düştüm. Adımlarım yukarı çıktı. Odasının kapısına geldiğimde yavaşça tıklattım. Her ne kadar çocuk da olsa mahremiyeti vardı. İçeriden ses gelmeyince adımlarım içeri girdi.

"Şirin canım uyandın mı?"

Odaya girdiğimde Şirin yatağında hala uyuyordu. Neden bu kadar saat uyumuştu ki. Normalde hiçbir zaman bu kadar uyumazdı. Yatağına doğru yaklaştım.

"Şirin meleğim uyanmayacak mısın sabah oldu bak."

Ne kadar seslensem de bırak gözlerini açmayı hareket dahi etmedi. Bu biraz endişelenmeme sebep oldu. Hemen yanına yaklaşıp elimi alnına yerleştirdim. Aman Allah'ım bu çocuk cayır cayır yanıyordu. Çok ateşi vardı. Geceden beri kimse nasıl fark etmemişti.

"Şirin bir tanem aç gözünü hadi"

Gözlerini aralamadı bile. Kapının açılması ile bakışlarım oraya kaydı. Sevda üzerinde saten bir gecelikle odaya girdi. Evin içinde bu şekilde dolaşması pek de normal gelmedi bana o an. Yine de fazla üzerinde durmadım.

"Sizin burada ne işiniz var?"

"Seni hiç ilgilendirmez Sevda. Ama illaki merak ediyorsan söyleyeyim Şirin'in ateşi var."

"Ben ilgilenirim siz dışarı çıkın."

Bakışlarım öfke ile yüzünü buldu bu kadar öfkelenmemi beklemiyordu sanırım. Derince yutkundu seslere Ayşe Teyze de yukarı çıktı.

"Kızım ne oldu?"

"Ayşe teyze Şirin'in çok ateşi var bir şeyler yapmamız gerekiyor."

"Size söyledim ben ilgilenirim"

Gelip beni kenara itti. Bu yaptığına ağzım açık şokla baktım. Gidip demin Şirin'in üzerinden aldığım kalın yorganı tekrar üzerine örttü.

"Ne yapıyorsun sen, çocuğun ateşi var diyorum sana"

"Tamam işte ateş olduğu için ben de üzerini örtüyorum. Eğer terlerse çabucak iyileşir."

Bu kadın kafayı yemişti çocuğa havale geçirtecekti. Daha fazla dayanamadım tüm karşı çıkmalarına rağmen Şirin'in üzerindeki yorganı hırsla yere fırlattım. Daha sonra kucakladığım gibi banyoya ilerledim.

"Ne yapıyorsun sen hasta çocuğa banyo mu yaptıracaksın? Daha fazla hasta edeceksin kendine gel. Sana benim işime karışma yetkisini kim verdi .Kime söylüyorum?"

Peşimden ne kadar söylenirse söylensin onu dinlemedim. Bana müdahale etmesine de izin vermedim. Şirin'le birlikte duşakabine girip suyu ılık bir şekilde açtım. Su ikimizin üzerinden de akıyordu. Bir elim kalçasından desteklerken. Diğeri sırtındaydı. Başı omzuma düşmüştü. Arada gözlerini aralayıp bana bakıyor sonra tekrar kapatıyordu. Bir süre suyun altında bekledikten sonra yeterli olacağını düşündüm. Sonrasında dışarı çıktım. İkisi de bana şokla bakıyordu.

"Ayşe teyze dolaptan Şirin için pamuklu bir şeyler getir. İnce olsun. Tam Şirine doğru yönelmiştim ki kadın önüme geçti.

"Sen istersen önce kendi üstünü değiştir. Şirini ben değiştiririm."

Bu dönüşüne biraz şaşırsam da kabul ettim. Kendi odama gidip üzerimi değiştim. Sonrasında tekrar Şirin'in odasına ilerledim. Üzerinde uzun kollu ince pamuklu bir pijama vardı. Elim alnına gitti. Ateşi biraz olsa da deminkine göre daha iyiydi. Ne olmuştu daha dün bu çocuğun hiçbir şeyi yoktu. Bu sabah nasıl bu şekilde hastalandığını anlayamıyordum. Elimle yüzündeki saçları geriye ittim. Açık kumral saçları yumuşacıktı. Çok tatlı bir kız çocuğuydu. Yaptığıma gözleri hafif aralandı ela bakışları bal rengi gözlerimi talan etti. O kadar çaresiz bakıyordu ki. Onun o çaresizliği benim yüreğimi yangın yerine çevirdi.

"Bebeğim. Birtanem hasta oldun. Ama korkma. İyi olacaksın tamam mı?"

Uzanıp anlına dudaklarımı bastırdım.

Gözleri tekrar kapandı. Evde kimse yoktu acaba aramalı mıydım. İyide hiç birinin numarasını bile bilmiyordum ki. Birkaç saat bu şekilde devam ettik. Şirin'in ateşi her ne kadar soğuk duştan sonra düşecek gibi olsa da tekrar yükselmişti. Şu anda ise çok fazla titriyordu. Bu duruma daha fazla seyirci kalamazdım. Üzerindeki battaniyeyi tekrar yere fırlattım. Onu kucakladığım gibi ayaklandım. Sevda tekrar karşıma dikildi. Bu kadının derdi neydi anlamıyordum.

"Ne yaptığını zannediyorsun? Onu bu şekilde dışarı çıkaramazsın. Demin buz gibi suyun altına soktun çocuğu. Şimdi de buz gibi havada üstü çıplak şekilde dışarı çıkarıyorsun."

"Derdin ne anlamadım ama çekil önümden. Şirin'in ateşi çok yüksek hastaneye gitmesi gerekiyor."

"Hastaneye gitmesi gerekiyorsa ararız amcasının gelir götürür .Bu sizin üzerinize vazife değil bu yaptığınızı Ertuğrul Bey'e ileteceğim."

"Selamımı da ilet"

Daha fazla onunla vakit kaybetmeden adımlarım aşağıya doğru ilerledi. Ayşe teyze aşağıda beni gördüğümde ilk kucağımdaki çocuğa sonra da bana baktı.

"Ayşe teyze Arife haber ver hemen hastaneye gidiyoruz."

Beni beklemeden hızla dışarı çıktı. Birkaç saniye içerisinde arabanın yanında Arif, Kenan, Rüzgar toplandı. Arif arka kapıyı açınca ben de hızla bindim. Kenan'da hemen benim yanıma bindi Rüzgar'sa ön koltuğa binmişti . Biz dışarı çıktığımızda peşimizden de iki araç dolusu adam geliyordu. Araç hastanenin önünde durduğunda beklemeden kucağımdaki çocukla dışarı çıktım. Acil kapısından içeri girdiğimde zaten birkaç hemşire ve bir doktor beni karşıladı.

"Çok ateşi var evde soğuk duş yaptırdım. Lakin düşer gibi olsa da ateşi tekrar yükseldi."

Doktora gerekli bilgiyi verdiğimde beklemeden sedyeye yatırıp içeri götürdüler. Ben ise acil kapısında öylece bekliyordum. Yanımda Kenan Rüzgar ve Arif dışında kimse yoktu. Bu kendimi kötü hissetmeme neden oldu.

"Mihre Hanım iyi misiniz?"

"Iyiyim Arif Şirin'in iyi olduğunu duyarsam daha iyi olacağım sanırım."

O da başını aşağı yukarı salladı. Aradan yaklaşık yarım saat geçti ama kimse çıkıp bir şey söylemedi. Biz bekleme salonunda öylece duruyorduk. İçeride ne oluyordu. Şirin kendine geldi mi .Kendine geldiyse bizi arıyor mudur. Bu sorularla resmen kafayı yemek üzereydim. Biraz ötemizden gelen adım sesleri ile bakışlarımız o tarafa döndü. Ertuğrul Bey ,Ayla , Poyraz Bey, Seher Hanım hepsi koşar adım bu tarafa doğru geliyorlardı. Bakışların da endişe vardı. Acaba haber vermeden buraya geldiğimiz için bana kızar mıydı.

Hızla bana doğru geldi .Tam karşımda durdu.

"Şirin, Şirin nerede?"

"Içerde doktorlar ilgileniyor."

"Bana niye haber vermediniz?"

"Numaranız yoktu bende ,arayamadım."

Tam başka bir şey söyleyecekti ki içeriden doktorların çıkmasıyla hepimizin bakışları ona döndü. Orta yaşlı saçlarında beyazlar olan adamın bakışları bize döndü.

"Şirin Arslanlı'nın yakınları Sizler misiniz?"

"Evet buyurun"

"Merak etmeyin korkulacak bir şey yok. Küçük hanım biraz üşümüş o kadar. Biz gerekli müdahaleyi yaptık. Zaten annesinin evde soğuk duş aldırması iyi olmuş. Aksi takdirde buraya gelene kadar havale geçirebilirdi. Lakin anne, babası olarak biraz daha dikkat etmenizi öneririm. Bu mevsimlerde çocuklar çok çabuk hastalanıyor ne yazık ki. Geçmiş olsun."

Annesi mi demişti o adam. Sanırım öyle demişti. Anne ve babası zannetmişti sanırım bizi. Biz daha hiçbir düzeltme yapamadan yanımızdan çekip gitti. O gidince bizim de adımlarımız onun çıktığı odaya yöneldi. Şirin'in uzun saçları yastığına dağılmıştı gözleri kapalı huzurla uyuyordu. Koluna serum takmışlardı. Gidip yanına oturdum. Elim benden bağımsız saçlarını okşadı.

"Meleğim"

Seslenmem ile ela gözleri yavaşça açıldı. Bu dudaklarımın kıvrılmasına sebep oldu. İyiydi daha da iyi olacaktı. Ben ona çok güzel bakacaktım. Annesi olmayabilirdim. Ama ona çok güzel bir abla olacaktım. Bana odaklı bakışlarını bu defa da sağ tarafındaki atama çevirdi.

"Amcam iyi misin?"

Başına aşağı yukarı salladı. Bu dudaklarımın yukarı doğru kıvrılmasına neden oldu. İlk defa ona da tepki veriyordu. Bu onun da dikkatinden kaçmamış olacak ki ki şaşkınlıkla yüzüme bakıyordu. İkimizde tebessümle birbirimize baktık. Şirin çok yorulmuş olacak ki daha fazla dayanamadı gözlerini usulca kapattı tekrar. Sağ eli benim avuçlarımda, sol eli amcasının avuçlarındaydı. İkimiz de onun için çok endişeliydik. Ya biraz daha geç kalsaydım, ya havale geçirseydi. Bu düşünceyle kalbim sıkıştı.

"Bu arada selamını aldım."

Dediği şey ile alt dudağıma dişimi geçirdim. Sanırım evden o şekilde çıkmak pek de hoş olmamıştı. Ama ben de adabı muaşeret kurallarını düşünecek durumda değildim.

"Şey...ben... yani o an..."

"Teşekkür ederim"

"Ne!"

"Benim için yapmadığını biliyorum ama yine de teşekkür ederim."

"Önemli değil ben herkesin yapması gerekeni yaptım."

Yüzüme şefkatle baktı. Son zamanlarda gözlerindeki duygu değişimini o kadar net bir şekilde görebiliyordum ki. Tanıştığımızdan bu yana ,belki de son birkaç gündür ilk defa duygularını bu kadar salt halde görebiliyordum. Saklanmıyordu benden. Bu farklı hissettiriyordu. Aradan geçen yaklaşık iki saatin sonunda Şirin onun kucağında hastaneden çıkıyorduk. Seher Hanım ve Ayla bir çok kez bana teşekkürlerini sunmuş ve kendilerini suçlamışlardı. Eve vardığımızda Sevda'nın kıskanç bakışlarına maruz kalmaktan kendimi koruyamadım ne yazık ki. Ama onunla fazla uğraşmak istemedim. Ertuğrul Bey Şirin'i yukarı kendi odasına götürürken ben de peşlerine takıldım. Şirin'i yatağına yatırıp yatak ucuna oturdu. Ben de yanına gittim. Bakışlarım küçük kızdaydı. Kendimi çok tuhaf hissetmeme neden oldu. Ne bileyim sanki gerçekten karı kocaydık da Şirin bizim çocuğumuz gibiydi. Sanırım bu küçük kıza gereğinden fazla bağlanmaya başladım. Ya da bugün doktorun söylediğinden sonra beynin bu durumu düşünmeden edemiyordu. Bu tür şeyler düşünmeyi acilen bırakmalıydım. Yoksa bir süre sonra hayaller kurmaya başlayacaktım.

"Ne oldu Avukat? Yine nereye daldın bu kadar?"

"Ben düşünüyorum da sanırım Şirin'e bu kadar bağlanmam yanlış."

"Neden böyle düşünüyorsun?"

"Çünkü farkındayım benim bağlandığım kadar o da bağlanıyor. Ve burada işimi bitirip gitmeye kalktığımda çok üzülecek. Buna izin vermemeliyim. Ama kendimi ona yaklaşmaktan da alıkoyamıyorum. Bu çok bencilce geliyor."

Kurduğum cümlelerle derince yutkundu. Kısa çok kısa bir anda olsa gözlerinde korku ve hüzün gördüm sandım. Hiçbir şey söylemedi. Sadece öyle yüzüme baktı ben de daha fazla orada durmayıp adımlarımı kendi odama yönlendirdim. Kendime bunları düşünme fırsatı tanımamalıyım sanırım. Çünkü düşündükçe işin içinden daha fazla çıkamıyorum....

Bölüm : 14.01.2025 16:34 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...