
MİHRE KARA
Gece yarısı koridordan gelen tıkırtılarla gözlerim aralandı. Bu biraz korkmama neden oldu. Yerimden usulca kalktım. Elim ışığa gitmedi. Odayı sadece gece biraz da olsa aydınlanması için yaktığım gece lambası aydınlatıyordu. Yavaşça parmak uçlarımda ses çıkarmadan kapıya doğru ierledim. Kapı kulpunu olabildiğince yavaş aşağı indirdim. Koridorda adım sesleri duyuluyordu. Yürüyen kişi her kimse olabildiğince sessiz olmaya çalışıyordu. Kendimi göstermeden kim olduğuna bakmaya çalıştım. Üzerinde kırmızı, kısa saten bir gecelikle Sevda Ertuğrul Beyin odasından dışarı çıktı. Bu nedense midemin bulanmasına neden oldu. Bu sabah evin içinde ne için saten geceliklerle dolaştığı belli oldu sanırım. Aralarında gerçekten ne tür bir ilişki vardı merak etmeye başlamıştım. Çünkü Ertuğrul Bey o gün her ne kadar ailesine düşündüğünüz gibi bir şey yok dese de gördüklerim bunun tam tersini ispat ediyordu. Önce onları mutfakta öpüşürken görmem, şimdi de kadının yarı çıplak şekilde odasından dışarı çıkması. Sevgilisi miydi? Yoksa tek gecelik ilişkileri mi vardı.Hiçbir fikrim yoktu. Ses çıkarmadan adımlarım kendi yatağıma ilerledi. Yatağa uzandığımda aklımdan hala o anlar geçiyordu. Göz kapaklarımın ardında mutfakta onları öpüşürken gördüğüm an ve şimdi de kadının yarı çıplak şekilde odasına girmesi canlanıp duruyordu. Beni ne ilgilendirirdi ki . Bana neydi. Neden bu kadar çok üzerinde durmuştum ki. İlk gördüğümde bu kadar da önemsememiştim halbuki. Şimdi değişen neydi. Hiçbir şey, değişen hiçbir şey yoktu. Uyu Mihre uyu. Düşünmemeye çalış. Kendi kendimi telkin ederek uyumaya çalıştım ve bir süre sonra başarılıda oldum. Sabah gözüme gelen ışıkla göz kapaklarım tekrar aralandı. Banyoya gidip işlerimi hallettim. Sonrasında odaya geri dönüp üzerimi giyinmek için dolaba yöneldim. Bugün Ertuğrul Bey'den üçüncü dosyayı da alacaktım. Burada olabildiğince işlerimi çabuk halledip bir an önce gitmem gerekiyordu. Çünkü kendime itiraf etmek istemesem de aklım karışmaya başlamıştı. Kalbimin olaya müdahil olmasına izin vermeden bir an önce bu karışıklığı gidermeli ve buradan defolup gitmeliydim. Böylelerine göre ben fazla saf kalıyordum. Onların tek gecelik ilişkilerine heba edecek bir kalp yoktu bende. Ona karşı en ufak bir ilgi kırıntı mı sezerse eminim ki beni yatağına davet edecekti. Bu düşünce bile kendimden iğrenmeme neden oldu. Ne olursa olsun böyle bir şeyin olmasına asla izin vermezdim. Ben bir yıllık nişanlılık sürecinde bile Caner'in bana yaklaşmasına izin vermemiştim. Kaldı ki şimdi kendini beğenmiş bir adamın tek gecelik zevki olmayacaktım. Üzerime krem rengi balıkçı yaka bir kazak geçirdim. Altına da aynı renk kadife pileli bir etek. Havalar soğuk olduğu için içine çorap giymeyi de tabi ki ihmal etmedim. Adımlarım ilk Şirin'in odasına gitti. Dünden sonra nasıl olduğunu merak ediyordum.
Kapıyı yavaşça aralayıp bedenimi içeri buyur ettim. Hala huşu içinde uyuyordu. Adımlarım yavaşça başucuna ilerledi. Ellerim kumral saçlarını okşadı, uzanıp anlına dudaklarıma bastırdım.
"Şirin'im, meleğim hadi uyan."
Seslenmeme rağmen gözleri aralanmadı. Düne göre ateşi bayağı bir düşmüştü.
"Meleğim..."
Ela gözleri yavaşça aralandı gözleri tüm yüzümü taradı dudaklarım yukarı doğru kıvrıldı.
"Günaydın canımın içi. Hadi bakalım yüzünü yıkayalım sonra da üzerini değiştirelim terlemişsin .Ondan sonra da doğru kahvaltıya anlaştık mı?"
Bana cevap vermese de koltuk altlarından tutup kucakladım. Önce banyoya ilerleyip yüzünü yıkadım. Sonrasında havlu ile kuruladım. Tekrar kucağıma alıp odaya yöneldim.
"Fıstığım. Bugün ne giymek istersin?"
Bana cevap vermedi. Elimi dolabındaki kıyafetlerin üzerinde gezdirdim. En son benimki gibi balıkçı yaka bir kazak ve kot bir bahçıvan tulumunun üzerinde durdu. Eminim ona çok yakışacaktı. İkisini de elime alıp yatağa onun yanına ilerledim.
Karşısında diz çöküp yüzüne baktım. Gözlerinde çok farklı bir anlam vardı. Ne olduğunu bir türlü çözemedim. Ellerim üzerindeki pijamanın eteklerine gitti. Biraz yukarı kaldırdığımda ise gözlerim şokla aralandı. Boğazıma öyle bir yumru oturdu. Nefes almak o an için imkansız hale geldi. Gözlerim doldu. Aklım yanmaya başladı. Kalbim olduğundan çok daha hızlı atıyordu. Bu çocuk, bu çocuk şiddet görmüştü. Karnında, göğsünde, kalçasında, bacaklarının üst kısmında, özellikle kıyafetlerinden belli olmayacak, görünmeyecek noktalarda morluklar vardı. Ellerim pijamasının üzerinden kendiliğinden düştü. Pijamayı sıyırıp üzerinden çıkaramadım bile. Kendimde o gücü bile bulamadım.
"Şirin!"
Yüzüme öylece baktı. Tepki yok göz kırpma yok. Tebessüm yok. Hiçbir tepki yok. Belki de bu çocuğun tepkisizliğinin nedeni buydu. Elim göğsüme gitti.
Şirin'im ,meleğim, bunu sana kim yaptı?"
Hiçbir tepki yok.
"Güzelim .Hadi söyle bana bu izleri sana kim yaptı?"
Yine tepki vermedi. Konuşmayacağını biliyordum zaten. Ama bir işaret bir mimik verse yeterdi bana. O an beynimde yankı bulan düşüncelerle nefesim sıklaştı. Buraya geldiğimden bu yana olup biten her şey....
"Meleğim.... bu bunu sana o mu yaptı. Bunu sana Sevda mı yaptı birtanem?"
Ela gözlerinden yaşlar firar etti kolları hızla boynuma dolandı. Ve bu tepki de bana yetti. Kollarım belini buldu. Saçlarını, sırtını okşadım. Olabildiğince göğsüme bastırdım. O an mümkün olsa onu göğüs kafesine koyar orada saklardım. Nasıl fark etmemişlerdi. Amcası ,babaannesi ,halası, akrabaları bunca zaman hiç kimse nasıl fark etmemişti. Bu kadın bu evin içerisinde bunca korumaya, bu aileye rağmen bu kadar ileri nasıl gidebilmişti. Herkes nasıl bu kadar kör olabilmişti. Dudaklarım yüzünde, saçlarında, boynunda gezindi. Gözlerimdeki yaşlar benden bağımsız yanaklarıma doğru süzüldü. Bedenimi hafif geri çekip yüzüne baktım. İki elimi yanaklarına koydum.
"Güzelim ben şimdi aşağıya ineceğim. İndikten sonra Ayşe teyzeyi senin yanına göndereceğim tamam mı. Korkmana hiç gerek yok. O kadın bir daha senin yanına bile yaklaşamayacak. Sana hiçbir zarar veremeyecek. Sakın korkma olur mu. Ben indikten sonra aşağıdan ne ses gelirse gelsin. Ne duyarsan duy ,sakın aşağı inme. Ben hemen senin yanına geleceğim. İşimi halledip hemen koşa koşa yanına geleceğim. Bir daha hiç kimse sana zarar veremeyecek. Anladın mı bir tanem."
Başını aşağı yukarı salladı.
"Aferin benim Meleğime"
Dudaklarımı alnına son defa bastırıp ayaklandım. Ellerim iki yanımda yumruk halini almıştı. Sevdiğim insanlar mevzubahisken içime öyle bir karanlık çöküyordu ki. O korktuğum karanlıktan bile daha büyüktü. Daha sonsuzdu. Sanki kara bir delikti. Çevremde ne kadar kaos, karanlık ,öfke, hırs varsa hepsini içine çekiyordu. Kendimden emin adımlarım aşağıya yöneldi. Herkes salonda oturuyordu. Aileden olmayan Poyraz Bey ve yanlarında kumral yeşil gözlü başka bir adam vardı. O an için hepsi bana bakıp bir şeyler söyledi. Lakin kulaklarımda öyle bir uğultu vardı ki hiç birinin söylediğini duymadım. Bakışlarım o kadındaydı. O an yüzüne bakmak bile midemin kalkmasına neden oldu. İğrençti gerçekten iğrençti.
"Avukat iyi misin?"
"Mihre canım bir şey mi oldu?"
"Kızım neden orada dikiliyorsun gelsene yanımıza."
"Mihre Kızım ne oldu?"
Sorulan soruların hiçbirine cevap veremedim. Bana doğru gelen Ayşe teyzeye bakışlarım döndü.
"Ayşe teyze yukarı ,Şirin'in yanına çıkar mısın? Mümkünse ona bir şarkı falan aç aşağı inmesine engel ol."
"Çıkarım elbet kuzum."
Ayşe teyze yukarı çıkarken gözlerim karşımdaki kadına odaklıydı. Onuna niçin öyle baktığımı hala anlamamıştı. Birkaç dakika sonra Ayşe teyzenin odaya vardığına dair ses geldi.
"Nasıl yaptın? Elin nasıl vardı? Çok mu güçsüz geldi sana? Ona bakmak ağır mı geldi söylesene. Her acı verdiğinde sesinin çıkmayışı sana zevk verdi mi? Ama ne var biliyor musun? Senin çığlıkların da aynı şekilde bana zevk verecek."
Her kelimemde adımlarım biraz daha ona doğru yaklaştı. Her adım attığımda midem biraz daha bulanmaya başladı. Ona doğru her adım attığımda gözlerim biraz daha kararmaya başladı. Diğerleri de ayaklanmıştı. Ama hala ortada ne döndüğüne dair hiçbir fikirleri yoktu. Adımlarım tam karşısında durdu. Yüzüne iğrenç bir şeye bakıyormuş gibi baktım. Elim hırsla havaya kalkıp yanağına indi. Attığı tokadın etkisiyle yere yığıldı. Ama bu bana yetmedi. Diğerleri daha neye uğradığını şaşırıp müdahale edemeden, hemen yanına eğilip saçlarını elime doladım. Çığlıkları evin tamamında yankılanıyordu.
"Cevap versene bana. Sana bana cevap ver dedim. Söylesene onun da canını böyle yaktın mı? Saçlarına dokundun mu mesela. Ağladı mı senin gibi?"
Onu sırt üstü çevirip karnının üzerine oturdum. Her iki elimle yüzüne tokatlar atmaya başladım. Yüzünde ,gözünde, boynunda her yerinde tırnak izlerim vardı. Saçlarının bir çoğunu öyle bir yolmuştum ki avuç içlerimde saçları vardı. Birden biri belimden tutup beni onun üzerinden kaldırdı. Lakin benim gözlerim öyle bir kararmıştı ki yanımdaki adama da tekme atmaya başladım.
"Bırak beni. Bırak da bitireyim şu aşağılık şeyin işini. Bırak dokunma. Bırak diyorum sana bırak."
Ama sanki benimkisi nafile bir çabaydı.Ne dersem diyeyim belime mengene gibi yapışmış kollarını bir türlü çözemedim. Tırnaklarımı elinin üzerine bastırdım. Arkadan belime sarıldı. Başını omzuma koydu.
"Sakin.. Avukat sakin ol.....Avukat sakin ol diyorum... Sakin ol tamam bir şey yok. Arif al şu kadını dışarı çıkar."
"Arif hele bir o dediğini yap yemin ederim seni de parçalarım. Onunla daha işim bitmedi."
"Lan oğlum ne bakıyorsun hala dediğimi yapsana."
"Arif seni elimden kimse alamaz."
Arif dediğim ile derince yutkundu, ama benim değil onun söylediğini yaptı. Arif kadını dışarı çıkarınca ben de hırsla kendimi ondan uzaklaştırmaya çalıştım.
"Bırak beni ,sakın sakın bir daha dokunayım deme."
Öfkeli bakışlarıma karşılık sadece şaşkın bakışları vardı. Hiç kimse neler olduğunu anlamıyordu.
"Tamam dokunmayacağım .Ama sen de bana ne olduğunu anlatacaksın."
İki elinide havaya teslim oluyormuş gibi kaldırdı.Ağzımdan alayvari bir gülüş koptu. Bunca zaman anlamadığı şeyi benden ona anlatmamı istiyordu.
"Ben anlatırım anlatırımda da sen anlayabilecek misin ondan emin değilim? Bunca zaman görmediğini şu an görebilecek misin emin değilim. Kendi uçkurunun peşinde koşup himayendeki bir çocuğun acılarını görmezden gelirken şimdi gerçeği görebilecek misin emin değilim?"
Söylediğim her kelimede biraz daha bakışları karardı. Neler olduğunu anlamadığı aşikardı. Lakin böyle bir çıkışta beklemiyordu.
"Mihre'cim canım ne oldu anlat."
Bakışlarım bu defa Ayla ve Seher Hanım'a odaklandı.
"Hadi oğlunuz anlamadı ya siz. Siz nasıl görmezsiniz. Küçücük çocuğun bakışlarındaki korkuyu nasıl anlamazsınız. Hepiniz nasıl bu kadar kör olabildiniz.
"Yeter. Yeter her birimize sayıp sövmekten başka yaptığın hiçbir şey yok. Neler olduğunu artık açıklayacak mısın?"
Öfkeli bakışlarımın hedefi yine oldu. Gözlerimden akan yaşlara engel olamadım. Sanki deminki öfkemin yerini bu defa hüzün almıştı. Onun da gözlerindeki karanlık dağıldı. Yerine anlayış geldi. Gelip ellerini yanaklarıma koydu. Akan gözyaşlarımı baş parmaklarıyla sildi.
"Avukat ne oldu ?Hadi anlat bana. Seni bu kadar çileden çıkaracak böyle ağlatacak ne oldu?"
Başımı yana eğdim akan yaşların yerini yenisi alıyordu sanki.
"Şirin..."
Ağzımdan çıkan isimle kaşları çatıldı.
"Şirin'in bedeninde morluklar var. O yapmış. Sordum o yapmış. Canını yakmış onun. O daha çocuk çok korkmuştur. Çok canı yanmıştır."
Daha fazla ayakta duracak gücü kendimde bulamadım. Sanki o morluklar benim vücudumdaydı. Küçükken o yurtta, o kadın bize de vururdu. Düşmanına vururmuş gibi vururdu. Böyle kötü kalpli insanların bu mesleği niye seçtiğini o zamanlar hiç anlamazdım. Madem bir çocuğa tahammülün yoktu, niçin kalkıp yetiştirme yurduna müdür olurdun ki. Madem sessiz bir çocuğun nazını çekecek kadar bir kalbin yoktu, neden bir çocuğa bakıcı olurdun ki... Dizlerimin üzerine yere çöktüm. O da benimle birlikte çöktü. Kolları bedenimi sardı. Ellerim benden habersiz sırtını buldu. Üzerindeki gömleği avuçlarımla sıktım. Hıçkırıklarım salonda yankı yapıyordu.
"Çok yanmıştır canı. Çok morluk vardı."
Ben konuştukça bedeni daha fazla geriliyordu.
Kendimi ondan biraz uzaklaştırdım. O da kollarını gevşetti. Arkamdaki kadınlara baktım, ikisinin de gözleri yaşlıydı. Diğer iki adamsa bana şaşkınlık ve hüzünle bakıyorlardı. Demin kadının saçını başını yolan kadın gitmiş onun yerine küçük bir kız çocuğu gelmişti haklıydılar. Onları da suçlayamazdım.
"Ben yukarı çıkıyorum ona hemen geleceğime dair söz verdim."
Adımlarım merdivenlere doğru ilerledi. Ayla'nın adımları Ertuğrul Bey'in karşısına doğru ilerliyordu. Tam karşısında durdu. Arkamda bıraktığım adamın ise elleri iki yanında yumruk olmuştu. Karanlık bakışları tam karşısındaydı. Hiç kimseye bakmıyordu. Hiç kimseyi duymuyordu sanki. O an yanına gidip bakmak istesem de, onun için bir şeyler yapmak istesem de durdurdum kendimi. Şu an ondan daha önemli bir sorunum vardı. Bir an önce gidip o küçük kızın yaralarını sarmalıydım. Küçük Şirinler, küçük Mihreler ,küçük Gamzeler, küçük Çiçekler, küçük Nazlılar vardı bu hayatta. Kimse onların yaralarını sarmaz acılarını görmezdi. Bizim acılarımızı sadece bizim gibiler görürdü. Adımlarım kapının önünde durdu. İçeriden bir çizgi filmin sesi duyuluyordu. Kapıyı tıklatıp hafif araladım. Ayşe teyze her ne kadar tabletten çizgi filmi açsa da Şirin bakmıyordu. Bakışları öylece yerdeydi. Bu içimin ezilmesine neden oldu. Gidip tam karşısında durdum. Dizlerimin üzerine çöküp göz kontağı kurdum.
"Meleğim"
Başını kaldırıp yüzüme baktı. Ela gözleri hala nemliydi. Ellerini uzatıp yanaklarımdaki yaşları silmeye çalıştı. Gözlerimdeki yaşlara rağmen dudaklarım yukarı doğru kıvrıldı. Kollarımı bedenine sardım.
"Bitti bir tanem. Bir daha hiç kimse sana zarar veremeyecek. İzin vermeyeceğim. Ne olursa olsun, seni herkesten ,her şeyden koruyacağım tamam mı?"
Kolları her geçen saniye boynumu biraz daha sıkıyordu.
"Şimdi üzerini değişelim mi ? Bu üzerindeki terlemiş hasta olursun. Hem daha iyileşmedin... Bak bu kazakla benim kazağım aynı. Aynı oluruz ikimiz de ,hem sonra saçını da örerim. Örmemi ister misin?"
Başını aşağı yukarı salladı. Bu dudaklarımın kıvrılmasına neden oldu. Uzanıp üzerindeki pijamayı sıyırdım. Pijamanın çıkışıyla gövdesindeki morluklar daha net şekilde gözle görülmeye başladı. Yanımdan gelen burun çekme sesi ile bakışlarım Ayşe teyzeye kaydı.
"Ayşe teyze morluklar için krem getirir misin?"
Başını aşağı yukarı sallayıp onayladı sonra da odanın dışına çıktı. Şirin'in bacaklarından pijamasının altını da çekip çıkardım. O ise karşımda öylece duruyordu. Sadece yüzüme bakıyordu. Ayşe teyzenin getirdiği kremi elime biraz sıktım.
"Bir tanem bu biraz soğuk ama sana iyi gelecek tamam mı?"
Başını yine aşağı yukarı salladı. Aldığım onayla kremi yavaş yavaş bedenine yedirmeye başladım. Canı acımasın diye özellikle olabildiğince nazik davranmaya çalışıyordum. Arkamdan duyduğum seslerle bakışlarım hafif geriye kaydı. Diğerleri de gelmişti Ertuğrul Bey'in bakışları çok karanlık bakıyordu. Seher Hanım ve Ayla ise ağlıyordu. Poyraz Bey ve yanındaki adam da şaşkındı. Bunca olup biteni nasıl göremediklerine onlar da şaşırıyorlardı. İşim bitince Şirin'in üzerine önce kazağı geçirdim sonrasında tulumunu giymesine yardımcı oldum. En son elime tarağı alıp yavaş yavaş saçlarını taramaya başladım. Yumuşacıktı zaten saçları, hemencecik taramıştım.
"Meleğim tekli mi örelim ikili mi?"
Ellerini sabah balıksırtı yaptığım saçlarıma uzattı. Sanırım benimki gibi istiyordu. Dudaklarım yukarı doğru kıvrıldı.
"Benimki gibi mi yapalım?"
Başını aşağı yukarı salladı. Verdiği onayla saçlarını tepeden balık sırtı şekilde örmeye başladım. En son kendi saçımdaki tokayı çıkarıp onun saçlarına taktım. Ona daha fazla yakışmıştı. Özellikle mavi tulumunun üzerine mavi kurdeleli bu toka çok hoş durmuştu. Zaten çok güzel bir çocuktu.
"Çok güzel oldun. Bakmak ister misin?"
Başını tekrar aşağı yukarı salladı. Aynayı getirip ona gösterdim. Başını önce sağa sonra sola doğru çevirdi. Sonra da yüzü tekrar benim yüzümü buldu.
"Beğendin mi?"
Başını yine olumlu anlamında salladı. Tebessüm ettim.
"Hadi bakalım o zaman şimdi doğru kahvaltıya."
Elinden tutup aşağı yöneliyordum ki diğer koluma dolanan parmaklarla bakışlarım ona döndü. Gözlerinde hüzün ,merak ,öfke acı, merhamet, minnet birçok duygu vardı.
"Konuşmamız gerek."
"Ayşe teyze Şirin'i kahvaltıya götürür müsün?"
Yanımdaki kız çocuğunun karşısında diz çöktüm.
"Meleğim sen Ayşe teyze ile aşağıya in kahvaltıya otur ben hemen geliyorum tamam mı?"
Onu Ayşe teyzeye teslim edip muhatabım olan adama döndüm.
"Sizi dinliyorum."
"Nasıl?"
"Ne nasıl?"
"Böyle bir şey nasıl mümkün olabilir?"
"Şu an sorulması gereken bu mu? Bunun nasıl mümkün olabileceği mi? Yoksa sizin evinizde ,sizin gözlerinizin önünde yatağınıza aldığınız kadının yeğeninize zarar vermesi mi?"
"Ne saçmalıyorsun sen yok öyle bir şey."
"Gerçekten mi? Size mi inanmalıyım yoksa kendi gözlerime mi? Kaldı ki ne yaşadığınız, ne olduğu zerre kadar umrumda değil. Ama yine de size dostane bir tavsiye. Bir dahaki sefere yatağınıza aldığınızı evinize, evinize aldığınızı yatağınıza almamayı öğrenin. Zira sizde potansiyel bir salaklık oluşturuyor bu durum..."
Son söylediğimden sonra hırsla oradan uzaklaşmıştım. Ne düşündüğü yada ne hissettiği zerre kadar umrumda değildi. Gözümle gördüğümü inkar edişi sinirimi bozuyordu. Aptal yerine konacak bir insan değildim.....
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 87.59k Okunma |
6.68k Oy |
0 Takip |
88 Bölümlü Kitap |