
ERTUĞRUL ARSLANLI
Sabah uyandığımda içim kıpır kıpırdı. Mihre'm ,sevdiğim kadın. Bana bir şans tanımıştı. Ve ben bu şansı sonuna kadar hak edip, ikimiz için bir şeyler yapacaktım. Kim bilir belki bir gün o güzel kalbinde bana da yer ayırırdı. Tüm aklım, fikrim o olmuştu. Çevreme o kadar kapanmıştım ki insanların varlığından bile bihaberdim. Çevremde bu kadar güzel, bu kadar masum bir şeye yer yok gibiydi. Ama ona baktığımda aklımda sadece tek bir fikir yer ediniyordu. Onu kendime ait kılmak. Alıp göğüs kafesimde saklamak. Ben canımı sadece onlara adadım. Şirin ,ablam, babaannem ,can dostlarım. Benim onlardan başka kimim vardı ki bu hayatta. Sadece onlar için şimdi belki de bir dayanak olacaktı hayatımda. Kim bilir belki benim de ailem diyebileceğim biri olacaktı. Bir konuşabilsem. Ona içimdekileri bir anlatabilsem. Zamanı vardı. Günü geldiğinde onun da kalbi bana ait olacaktı. Vazgeçmek yok. Dur durak yok. Ne olursa olsun ondan vazgeçmeyecektim. Aşağıya indiğimde Ayşe teyze kapıya bakıyordu. İçeri ilk Poyraz girdi. Gülen yüzünden bir şeylerin olduğunu anladım zaten. Hemen ardından ise içeri giren kişi Çınar'dı benim kardeşim dediğim adam. Belki de ona canımı, hayatımı, tüm sevdiklerimi emanet edebilirdim ve asla ihanet etmeyeceğini biliyordum. Poyraz ve Çınar çok uzun yıllardır birlikte olduğum can dostlarım, kardeşlerim ,iş ortaklarım. Kısacası hayatımın her yerinde yer alan insanlardı. Karşısına dikildiğimde kollarını açtı.
"Hayırdır Arslanlı bir hoş geldin sarılması yok mu?"
Tebessüm ederek yüzüne baktım ben de kollarımı açınca gelip sarıldı. Ne olursa olsun hala bir çocuk gibiydi. İş hayatı dışında. Çapkın, oyunbaz ,şakacı bir insandı.
"Geleceğini niye söylemedin?"
"Hayırdır kutlama mı hazırlayacaktın?" Söylediği şeyle ben de gülümsemiştim. Ondan da anca böyle bir cevap beklenirdi. Üçümüz de gülerek salona geçip oturduk. Çınar ve Poyraz'ın anlamlı bakışlarından Poyraz'ın ona bir şeyler anlattığının farkına vardım.
"Sor hadi sor. Çatladın iki dakikada, ne istiyorsan sor söyleyeyim."
Salonda gülüşü yankılandı.
"Vallahi kardeşim soracağım şey belli. Meraktan da çatladım evet . Kim bu kız? Niye bize hiç bahsetmedin? Ne zamandan beri var? Senden haberi var mı ? Yoksa platonik mi takılıyorsun?"
"Lan oğlum bir sakin, ulu orta konuşmayı kes."
Sorularına daha devam edecekti ki durdurmak zorunda kaldım.
"Tamam tamam sakinim, ama sen de bir yerden başla anlatmaya."
"Anlatacak bir şey yok aslında. şu anda sadece avukatım."
"Ama sanırım sadece şu anda."
"Kesinlikle öyle."
Dediğim ile ikisi de gülmüşlerdi bana.
Çünkü ne olursa olsun sadece avukatım olarak kalmayacaktı.
"Peki nasıl biri?"
"Aşağı geldiğinde tanışırsın zaten. Çok naif, çok kırılgan ,çok masum. Kalbi o kadar güzel ki Şirin bile ona tepki veriyor. İki gün de onu kendine bağladı. Zaten nasıl bağlanılmaz ki. Babaannem, Ablam herkes onu çok ama çok seviyor. Ödüm patlıyor onu kıracak, incitecek bir şey yapacağım diye. Ama her defasında bir bokluk çıkıyor.
Hayatımda o kadar iyi kalpli bir insan daha tanımadım. Hatta böyle bir insanın varlığından bile şüpheliyim ne yalan söyleyeyim."
"Peki bu kız sadece iyi kalpli ,saf , masum, kırılgan biri mi?"
İma ettiği şeyin farkındayımdım. Ben de yüzüne bakıp sırıttım.
"Çok da güzel. Haddinden fazla."
Bu defa gülen ikisi olmuştu.
"Kardeşim geçmiş olsun. Ne yalan söyleyeyim hayatta böyle birşeye ihtimal vermezdim. Ama seni kaybetmişiz."
Yanımdaki kırlenti suratına fırlattım. Havada yakalayıp sırıttı.
"Kes lan. Bak onun yanında da böyle konuşma. İzini bile bulamazlar haberin olsun."
Merdivenlerden gelen ayak sesleri ile bakışlarımız oraya döndü ablam ve babaannem aşağıya iniyordu İkisi de gelip Çınar'a sarıldılar. Sonrasında oturup koyu bir sohbete başladılar. Salonda yankılanan topuk sesleri ile bakışlarım o tarafa döndü. Sevda yine ayaklarındaki bir metre topuklularla etrafı inletiyordu. Bir insan bu kadar yüksek topuklu ile evin içinde nasıl yürürdü hiç anlayamıyordum. Sıradan bir kadındı işte. İnsan kendi değerini kendi belirliyordu. Ve bu kadın kendini değerli kılmak yerine olabildiğince düşürüp ucuzlaştırıyordu. Sanırım doğru kelime buydu. Ucuz. Bu kadın gerçekten çok ucuzdu. Geçen gece yorgun bir şekilde işten eve geldiğimde adımlarım mutfağa yönelmişti. Oldukça fazla alkol almıştım. Kafamın içi bulanık olsa da hala kendimdeydim. Niyetim bir bardak su içip göğsümdeki yanmayı dindirmekti. Ardından yaklaşan bedeni hissettiğimde arkamı dönüp baktım. Yüzünde ki iğrenç gülümsemesi midemin kalkmasına neden oluyordu. Ben daha ne olduğunu anlayamadan dudaklarıma yapışmıştı. Hem sarhoş olmam hem de ani yaptığı bu hareketle birkaç saniye duraksıdıktan sonra hızla onu kendimden ittim. Tek gecelik çok fazla ilişkim olmuştu yalan yoktu. Lakin bu kadın onlardan biri bile olamazdı. Bu evde tutulmasının tek nedeni Şirin'di. Abimleri kaybettiğimiz dönemlerde birçok bakıcı almıştık eve. Şirin o dönemlerde ne yemek yiyor , ne konuşuyordu. Günden güne zayıflıyor sağlığından oluyordu. Bu kadın ise ona yemek yedirmeyi beceren ilk kişiydi. Şayet durum bu şekilde olmasa onu bu evde bir dakika bile tutmazdım. Hoş o da bu durumu kullanabildiği kadar kullanıyor ,ileri gidebildiği kadar ileri gidiyordu. Hele ki o gün avukata söyledikleri ,sergilediği davranışlar. Ona baktıkça midemin daha fazla bulanmasına neden oluyordu. Birkaç dakika sonra arkamızdan adım sesleri tekrar geldi. Bu defa görmeyi beklediğim yüzdü. Hepimizin bakışları ona doğru döndü. Lakin çok donuk bakıyordu. İki eli hemen yanında yumruk şeklini almıştı. Bir şeyler ters gidiyordu farkındaydım. Lakin ne olduğunu çözemedim. Bakışlarını Sevda'ya dikmiş öylece duruyordu. Normal bir sinir değildi. Onu daha önce sinirliyken görmüştüm. O zaman da bile bal rengi gözlerinde alev alev parıltılar vardı. Şimdi ise karanlıktı. En az benim karanlığım kadar karanlık bakıyordu. Ayşe teyzeyi yukarı Şirin'in yanına gönderdikten sonra Sevda'ya doğru adımlamaya başladı. Her adım attığında başka bir cümle kuruyordu. Kurduğu cümlelerden hiçbir şey anlayamıyordum. Söylediklerinden hiçbir çıkarım yapamadım. Diğerleri de en az benim kadar şaşkındı. Daha ne olduğunu anlayamadan Sevda'nın yere kapaklanmasıyla hepimiz şokla ikisine baktık. Müdahale etmeli miydim. Onu bu kadar çileden çıkaran ne olmuştu bilmiyorum. Ama en son kadının karnına oturup yüzünü tokatlamaya başladığında artık onu durdurmam gerektiğini anladım. Hızla gidip belinden kavradım onu. Lakin ona yetmedi. Tırnaklarını elime geçirdi. Bu bile onu bırakmama yetmedi. Kollarımı belinden sardım. Hiç durmadan ileri atılıp ona ulaşmaya çalışıyordu. Lanet olsun üzerindeki kısacık eteği açılıyordu. Çınar ve Poyraz bile olsalar hiçbir erkeğin yanında bu şekilde durmasını istemiyordum. İçimdeki kıskançlık alevi yanmaya başladı. En son iki kolunu da mengene gibi sarıp hareket kabiliyetini kısıtladım. Omzunun üzerinden onu telkin edecek sözler söylemeye başladım. Arif'e Sevda'yı dışarı çıkarmasını söylediğimde ise hiç beklemediğim cümlelerle karşılaştım. Cesurdu ,gerçekten çok cesur bir kadındı. Hem de dış görünüşüne nazaran çok fazla. Benimle sürekli inatlaşıyordu. Sanırım bu hayatta bana karşı gelebilecek cürete sahip tek kadındı. Onun yanında ben olabiliyordum. Kendim olabiliyordum. Karanlığın kralı ,Ertuğrul Arslanlı olmama gerek yoktu. Sadece Ertuğrul olabiliyordum. Onun yanında gülebiliyordum. Biraz olsun sakinleştiğinde önce öfkeyle söylediği cümleler beni çileden çıkarsa da sonrasında gözlerinin dolması, ağlaması.... Hele ki Şirin'in şiddet gördüğünü söylemesi... Beni beynimden vurulmuşa çevirdi. Ne yapmam gerekiyordu hiç bilmiyorum. O an yapabildiğim tek şey, belki de gidip o kadının kafasına sıkmama engel olabilecek tek şeyi yaptım. Kollarımı ona doladım. Çevreden bakan herkes onu sakinleştirmeye çalıştığımı düşünse de, aslında ben kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Öfkemi dindirmeye çalışıyordum. Ne kadar başarılı olduğum ise tartışılır. Biraz olsun iyi hissettiğinde adımları yukarı çıktı. Ablam gelip tam karşımda durdu.
"Ertuğrul!"
Boş bakışlarım camdan dışarıya odaklıydı. Ablamın sesi sanki çok uzaklardan geliyordu. İki elini yanaklarıma koydu. Gözlerimi kendi gözlerine çevirdi. Farkındaydı çok az kalmıştı. Kendimi kaybetmeme, ortalığı yakıp yıkmama çevremde ne var ne yoksa yok etmeme ve çok az kalmıştı.
"Ertuğrul bana bak. Sakin ol sakinleşmen gerek. Şu an hepimizin ,en çok da Şirin ve Mihre'nin sana ihtiyacı var. Sakin olman gerek. Sonrasında söz veriyorum sana engel olmayacağım. Gerekirse yanında duracağım. Ama karşında olmayacağım."
Ablam bugüne kadar hep yaptığım işlere karşı çıkmıştı. Beni bu karanlıktan kurtarmaya çalışıyordu. Ama farkında değildi. Ben karanlığın ta kendisiydim. Benim hayatımda aydınlığa yer yoktu.
Adımlarım onun peşinden yukarı çıktı. Diğerleri de benimle birlikte geliyordu. Kapı aralığından gördüğüm şeyle beynimden vurulmuşa döndüm. Şirin'im benim küçük meleğim. Küçücük bedeninde morluklar vardı. Bunca zaman nasıl görememiştik. Nasıl hiçbirimiz hissedememiştik. O görmüştü. Sadece o. Belki de yaraları aynı olduğu içindi. Aynı yerden yaralandıkları içindi. Şirin'e sarılışı, saçlarını örüşü tıpkı bir anneydi. İçimden iyi ki dedim. İyi ki burada, iyi ki yanımızda, iyiki Şirin'e sahip çıkıyor. Çünkü ben beceremedim. Ben abimin emanetine, canım dediğim küçücük bir cana sahip çıkamadım. İşlerini bitirip de kahvaltıya gideceklerdi ki elim benden habersiz koluna dolandı. Sormak istediklerim vardı. Duymak istediklerim. Duyacaklarımdan her ne kadar korksam da. Nasıl olurdu böyle bir şey, bilmek istiyordum. Bunca zaman nasıl bu kadar kör olabilmiştim duymak istiyordum. Lakin söylediği şeyler bir kere daha yüreğimin parçalanmasına neden oldu. Hayatımda ne zaman ufak bir ışık olsa bir şekilde karanlık onu yok ediyordu. Yatağına aldığını evine evine aldığını yatağına alma demişti. Peki ya sen , seni hayatıma alsam, kalbime alsam olmaz mı küçük kız. Gözümle gördüğümü yalanlama diyordu. Ne görmüştü ,ne duymuştu .Benden bu kadar nefret edeceği ne görmüş olabilir ki. Zaten daha fazla benimle muhatap olmadı.
Ardını dönüp giden kadının ardından sadece bakabildim. Bu sabah gördüklerim ve duyduklarım kalbime fazla geliyordu.
ŞİRİN.
Yaşadıkları. Ben nasıl görememiştim. Abimin emanetiydi. Canımdı. Çektiği acıyı nasıl görmemiş hissetmemiştim. Çevreme nasıl bu kadar kör olabilmiştim. Hepimiz. Hepimiz suçluyduk. Ayakta kalacak gücüm dahi yoktu. Yatağın üzerine çöktüm. Boş bakışlarım diğerlerine kaydı. Ayla ve babaannem hala şoktaydı. Duyduklarından beri sadece ağlayabilmişlerdi. Benim ise içimde fırtınalar kopuyordu.
"Ertuğrul?"
Bakışlarım Çınar'ı buldu.
"İyi misin?"
"Değilim....Olmakta istemiyorum.... Poyraz."
Yüzüme baktı.
"Umay'ı ara gelsin. O kadını ona ver. Öldürmesin ama ölmekten beter etsin."
Söylediklerimden sonra derince yutkundu. Kadınlara dokunmazdım. Böyle durumlarda Umay bizim için gereğini yapardı. Benim bile çekindiğim yanları vardı. Öyle işkenceler yapardı ki insanın aklı şaşardı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 87.59k Okunma |
6.68k Oy |
0 Takip |
88 Bölümlü Kitap |