21. Bölüm

21. Bölüm

Tuba eye
tugbalal

MİHRE KARA

 

Odanın içerisinde bir sağa bir sola dolanıp duruyordum. Bu yaşadıklarım doğru değildi. Ona bu kadar yakın olmak.

( O sadece müvekkilin. Etik kurallar çerçevesinde hareket etmelisin. Daha önce kaç müvekkilinin evinde kaldın Mihre.) Diye bir ses yankılandı beynimde. Benim hatam. Bu kadar yakın davranmamalıydım. Şirin söz konusu olunca kendimi kaybediyordum. Ama artık öyle olmayacak. Olabildiğince az muhatap ol. Sadece işini yap. Şirin ile o olmadan da zaman geçirebilirim pekala. Akşam yemeği saati gelince bende aşağıya indim. Herkes salondaydı. Ben inince sofraya geçmek için ayaklandılar. Ayla oturunca bende gidip onun yanına oturdum. Normalde beni kendi yanına oturtuyordu. Bu yaptığım gözünden kaçmadı. Ve tabiki diğerlerininde. Lakin bir şeyde diyemediler. Ben köşeye oturunca Şirin ayakta beklemeye başladı. Normalde ben Ertuğrul Beyin soluna oturunca o da benim soluma otururdu. Ama şimdi benim yanım boşluktu.

"Meleğim yanıma gelmek ister misin?"

Başını yerden kaldırmasada adımları bana yöneldi. Koltuk altlarından tutup kucağıma oturttum. Saçlarından derince öptüm.

"Yemek istediğin bir şey var mı?"

Gözlerini masada gezdirdi. En son patates kızartmasında karar kılmış olacak ki parmağı ile işaret etti. Kendi tabağıma biraz aldım. Kendim içinde biraz pilav aldım. Ve ikimize yetecek kadar köfte.

"Hadi bakalım. Yemeğimizi yiyelim."

Çatalı eline alıp yemeğe başlayınca bende kendi yemeğime odaklandım. Yemek boyunca üzerimde siyah gözler dolaşsada dönüp bakmadım. Gözlerimi ona değdirmemeye özen gösterdim. Herkes sessizlik içinde yemeğini bitirdi. Ayşe teyze ve yanındaki kadın sofrayı toplarken biz koltuklara geçmiş sohbet ediyorduk.

"Ee Mihre biraz kendinden bahsetsene."

Çınar beyin sorusu ile ona döndüm.

"Yani... Aslında anlatılacak çokta bir şey yok. Ama merak ettiğiniz bir şey varsa sorun söylerim."

"Avukat olman dışında bir şey bilmiyoruz ki. Sen baştan anlat."

Dediği ile tebessüm ettim.

"Tamam o zaman. Adım Mihre Kara. İstanbul hukuk fakültesi mezunuyum. Kısa bir süre bir avukatla ortak bir büroda çalıştım. Anlaşamadığımız için şimdi yalnız çalışıyorum. Kısa bir süre öncede Ertuğrul beyle çalışmaya başladım."

"Aslında ben iş hayatını merak etmemiştim. Bunları internete yazarakta bulurum. Ben normal Mihre'yi sordum."

Dediği ile yutkundum. Ama saklayacak bir şey yoktu.

"Mihre... altı günlük bir bebekken yetiştirme yurduna bırakıldı. Orda aile bildiği arkadaşlar edindi. Çiçek, Gamze ve Nazlı... Onlar benim ailem, herşeyim. Müdür babamız var. Zaten başkada kimsemiz yok. Beyaz rengi çok sever. Sonra beyaz laleleride. Öyle işte başka ne söyleyebilirim bilmiyorum..."

Tebessümle yüzüne baktım. Diğerleride pür dikkat bana bakıyordu.

"Yanlış anlamazsan bir sorum var."

Bu defa soran Poyraz beydi.

"Buyrun"

"Erkek arkadaşın falan var mı?"

"Bir yıl öncesine kadar nişanlıydım."

"Peki neden bitti?"

"Aldattı."

"Şey ben üzgünüm. Kırılmış olmalısın."

"Aslında hiç kırılmadım. Sadece aptal yerine konduğum için çok sinirlendim."

"Nasıl yani. Aşık değil miydin?"

"Mantık evliliği olacaktı. Ne biliyim epey bir peşimden koştu bende bir şans veriyim dedim. Hem aşk diye bir şeye inanmıyorum. Zaten bir daha hayatıma birini almayı da düşünmüyorum. "

Sözlerim ile hepsinin bakışları değişti. Ne olmuştu ki.

"Son bir soru bize neden durmadan bey diye hitap ediyorsun?"

Sorduğu soru ile bakışlarım siyah irislere değdi. Derince yutkunduğunu gördüm. Bakışlarım yine Çınar beye kaydı.

"Öyle emir aldım."

"O ne demek"

"Önemi yok"

Kucağımda uyuklayan kız ile bakışlarım ona kaydı. Başını göğsüme koymuş bir eli saçımda gözleri kapanıyordu. Çok tatlıydı.

"Çocukları çok seviyorsun."

Tebessümle kucağımdaki çocuğa baktım.

"Kim sevmez ki. Hele bu kadar tatlısını."

Söylediğim ile hepsi gülümsemişti. Ertuğrul bey ayaklanıp bana doğru geldi.

"Ben onu yatırıyım. "

Başımı tamam anlamında salladım. Bana doğru eğilip Şirin'i kucakladı. Bu esnada yüzü bana çok yakındı. Doğrulmadan yüzüme baktı. Lakin ben yine ona bakmadım. Ardını dönüp giderken kaşları çatılmıştı. Bir süre sonra tekrar aşağıya indi. Gelip eski yerine oturdu.

"Ertuğrul bey!"

Bakışları beni buldu.

"Diğer dosyayı alabilir miyim?"

"Diğer dava iki ay sonraya değil mi?"

"Evet öyle"

"Bu acelen niye hazırlanacak vaktin var."

"Olsun ben şimdiden başlayayım. Biran önce işimi bitirmek istiyorum."

Her kelimemde kaşları biraz daha çatıldı. Siyah gözleri biraz daha karardı.

"Geri dönünce alırsın dosyayı."

Sert sesi ile neye uğradığımı şaşırdım. Bu kadardı işte. İstemediği bir şey olduğunda hemen o kaba adama dönüşüyordu. Daha bu sabah bana sanki uçuyormuşum gibi hissettiren. Bana güven diyen. Hayatımda bir ilki yaşatan adam gitmiş. O karanlık adam geri gelmişti. Neyeydi bu öfkesi gitmek istediğimi zaten biliyordu.

"Ben yanlış bir şey mi söyledim?"

"Gitmek istediğini biliyorum zaten, her fırsatta bunu dile getirmene gerek yok."

Kamera şakası falan mıydı bu.

"Evet istiyorum. Ama siz kendi burnunuzun dikine gidip bırakmadığınız için her fırsatta dile getirmek zorunda kalıyorum. Kaldı ki bana söz verdiniz. Er dediğin sözünde durur."

"Hatun dediğin ise sözden az geri durur. Senin gibi olmaz."

"Neyim varmış benim?"

"Bir şeyi bir kere söylediğinde anlıyorum durmadan kafamın etini yemene gerek yok."

"Ben öyle bir şey yapmıyorum. Niyetim olsaydı. Kafanızın etini yemez direk kırardım."

Öfke tüm bedenime hükmediyordu.

"Merak ediyorum. Karşımda bu şekilde konuşurken kime güveniyorsun."

"Sana."

Söylediğim ile dudakları kıvrıldı. Opss sanırım bunu söylemeyecektim. Ama bende geri vites yoktu.

"Ne kadar güçlü olduğumu bilip güvenmen güzel."

"Güçlü olmanız vesairesi ile alakası yok. Söz verdiniz. Bana bir daha zarar vermeyeceksiniz. "

Bakışları derinleşti.

"Asla... Bir daha asla sana zarar vermem. Başkasının vermesinede izin vermem."

Sesi öyle dingindi ki. Demin tartıştığım adam bu muydu. Allahım ne oluyordu bana. Gözlerindeki karanlığa öyle bir daldım ki. Kara delik gibiydi. İnsanı içine çekiyordu. Ve bir o kadar da korkunçtu. Bir kere kapılırsam dönüşü yoktu. Bu benim sonum olurdu....

Yanımızdan gelen boğaz temizleme sesi ile kendime geldim. Gözlerim sabahtan beri bizi film izlermiş gibi izleyen insanlara kaydı. Hepsinin gözlerinde tebessüm vardı. O da bana sırıtarak bakıyordu. Hızla yerimden kalktım. Böyle izlenmek utandırmıştı.

"Şey ben . Ben yatıyım geç oldu. Size iyi geceler."

Kimsenin bir şey söylemesine fırsat vermeden oradan uzaklaştım. Resmen kaçtım. Odaya girip sırtımı kapıya yasladım. İçim kıpır kıpırdı. Neyseki beynim beni sağ duyulu olmaya davet ediyordu. Dolaba doğru gidip üzerime kiraz desenli beyaz bir şort takım çıkardım. Üzerimi değişip yatağa uzandım. Çok oyalanmadan kendimi karanlığa bıraktım. Gece saçlarımda bir el hissediyordum. Sevgi ile okşuyordu sanki. Kimdi bu. Gözlerimi açmak istesemde yapamadım. Saç diplerimde dudaklarını hissettim. Sonra anlımda. Derince kokumu soluduğunuda anımsıyorum. Ama uyku o kadar ağır bastı ki gözlerimi açamadım. Onun yerine huysuz mırıltılar çıkardım. Başımı yastığa sürtüp uykuma devam ettim....

*****************

Sabah gözlerim dışarıdan gelen seslerle aralandı. Sesler arka bahçeden geliyordu. Benim kaldığım odanın pencereside oraya bakıyordu. Yerimden doğrulup pencereye ilerledim. Çıplak ayaklarım parkede adeta sürünüyordu. Keşke biraz daha uyuyabilseydim. Ama geç olmuştu. Pencereden bakmamla gözlerim açıldı. Ayla ve Çınar beyin elinde yavru bir kuzu vardı. Pencereyi açıp onlara seslendim.

"Ayla. Onu nerden buldunuz."

"Bir hafta önce doğmuş. Mihre şunun tatlılığına bak. Hadi sende gel sevelim."

Başımı hızlı hızlı sallayıp dolaba koştum. Üzerime beyaz bir kazak geçirdim. Altınada siyah kot pantolon giyip aşağıya koştum. Onların yanına gittiğimde Ayla hala kuzuyu seviyordu. Ben gidince benim kucağıma verdi.

"Allahım ne kadar tatlı bir şey bu."

Başını okşadım.

"Mihre şunun güzelliğe bak yerim seni."

"Siz kadınları anlamıyorum. Ben ona bakınca sadece kebap görüyorum"

İkimizinde bakışları Çınar beye kaydı.

"Nasıl yani?"

"Ne nasıl yani. Bir kaç aya kebap olacak. Yada belki kuzu tandır. Kavurmada olur."

"Ke kesecek misiniz?"

"Tabiki kesicez."

"Hayatta olmaz, kestirmem."

"Kesilecek. Ne yapıcaz everecez mi. Kesmek için besliyoruz."

Bakışlarım Ayla'ya kaydı. O da bana bakıyordu. Bu konuda bir şeyler yapacaktım.

"Adı ne olsun bu tatlı şeyin."

"Baksana kar gibi kartopu olsun."

"Kurban olsun"

Sinirli bakışlarım Çınar beyi buldu omuz silkip önüne döndü.

"Beyaz olsun mu?"

"Külbastı da olur"

Öfke ile ona döndüm. İki elini havaya kaldırıp teslim olurmuş gibi pes etti.

"Ne yapıyorsunuz sabah sabah."

Gelen sesle hepimiz o tarafa döndük. Ertuğrul bey bize doğru geliyordu. Kendimi onu süzmekten alı koyamadım. Üzerinde siyah bir kazak vardı. Altınada siyah bir pantolon giymişti. Saçları dağınıktı. Ve bu onda çok iyi duruyordu. Kimse fark etmeden yaptığım şeyi kestim. Adımları hemen yanımda durdu.

"Kuzuyu seviyoruz."

Ayla hepimizin yerine cevap verdi.

"Onu kesecek misiniz?"

Sorduğum soru ile bakışları bana döndü. Tebessümle yüzüme baktı.

"Evet dedim ya Mihre'cim. Sizin kuzu kebap olacak."

Çınar beyin araya girmesi ile hüzünle kuzuya baktım.

"Madem istemiyorsunuz kesmeyiz. "

Yerdeki bakışlarım onu buldu. Gülümseyerek bana bakıyordu. Benimde dudaklarıma en samimi gülüşlerimden biri yerleşti.

"Gerçekten mi?"

"Elbette. Madem çok sevdin. Hem baksana kucağınada çok yakıştı."

Kuzuya biraz daha sarıldım.

"Kebap yiyemiyor muyuz şimdi."

Çınar beyin çıkışı ile hepimizin sinirli bakışı onu buldu. Tabi geri adım atması gecikmedi.

"Bence Şirin de çok sevecek onu"

Yüzüme öyle bir tebessümle bakıyordu ki, kalbim sanki o an depara kalktı. Ne olduğunu hissetmem ile hemen kendimi toparladım.

"Ben içeri geçeyim."

Kuzuyu alelacele Ayla'nın kucağına bırakıp oradan hemen uzaklaşmaya başladım. Son zamanlardaki davranışlarımı garip bulduğunun farkındaydım. Ama elimden başka türlüsü gelmiyordu. Eve doğru ilerlerken sırtımda üç çift göz hissediyordum. Ama dönüp bakmadım.

Yönümü direk Şirin'in odasına çevirdim. Yukarı çıkarken salonda Ayşe teyze ve Seher Hanım'ı görsem de günaydın dedikten sonra hemen koşar adım yukarı çıktım. Odaya girdiğimde Şirin hala yatağında mışıl mışıl uyuyordu. Küçük adımlarla yanına doğru ilerledim. Başucunda diz çöktüm. Açık kumral saçları yastığına dağılmıştı. Yavaş yavaş okşadım. Uzanıp anlına dudaklarımı bastırdım.

"Şirin bebeğim hadi kalk."

İlk seslenişimde cevap vermemişti. Ben de şansımı bir kere daha denedim.

"Meleğim... Hadi uyan."

Yeşil gözleri yavaş yavaş aralandı. Uyku mahmurluğu ile etrafına bakındı. En son benim yüzüme odaklandı. Dudaklarında belli belirsiz bir tebessüm oluştu. Bu benim yüzümdeki tebessümün genişlemesine neden oldu. Çünkü bu da ilkti. Geldiğimden bu yana ilk defa gülümsemese bile buna yakın bir mimik oluşmuştu yüzünde. Yavaşça yerinden doğruldu.

"Günaydın küçük hanım. Hadi bakalım önce yüzünüzü yıkıyoruz. Sonra da doğru kahvaltıya .Anlaştık mı?"

Başını aşağı yukarı sağladıktan sonra yerinden kalktı. İkimiz birlikte banyoya gidip önce yüzünü yıkadık. Sonra odaya geri dönüp üzerini değiştirdik. Elinden tutup salona ilerledim. Diğerleri kahvaltı sofrasına oturmuş sohbet ediyorlardı. Biz gidince kahvaltıya başladılar. Bu defa diğerleri bizden önce oturduğu için ben yine Ertuğrul Bey'in yanında ,boş olan sandalyeye oturdum. Şirin de hemen benim yanıma oturdu. Sessizlik içerisinde kahvaltımızı yapmaya başladık.

Kahvaltımız bittikten sonra şirin'i kucaklayıp koltuklara geçtim. Diğerleride bizimle beraber kalktı. Gözlerim istemsiz olarak ona kayıyordu. Ne zaman baksam bana bakarken yakalıyordum. Bu durum hem heycanlanmama hemde utanmama neden oluyordu. Odak noktası değiştirmeye karar verdim.

"Şirin oyun oynamak ister misin?"

Kucağımda kafasını kaldırıp yüzüme baktı. Dudaklarımdaki tebessüm genişledi.....

Bölüm : 22.01.2025 19:35 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...