
MİHRE KARA
İki gün önce çiftlikten dönmüştük. Gerekten çok güzel anılar biriktirmiştik. Şirin'de eğlenmiş. Çevresinde olup bitene daha çok katılır ,tepki gösterir olmuştu. Üzerimi bir kere daha kontrol edip aşağıya indim. Hemen herkes buradaydı. Ertuğrul bey ve Şirin hariç. Onlar henüz inmemişti. Arkamdan duyduğum adım sesleri ile oraya döndüm. Kucağında Şirin ile aşağıya inmişti. Sabah duş almış olacak ki kokusu burnuma doldu. Kendimi toparladım. Bu böyle olmayacaktı. Bir yol bulmalıydım.
"Günaydın. "
"Sizede"
Başka bir şey demeden kahvaltı sofrasına ilerledik. Yerlerimize oturunca herkese afiyet olsun diyip kendi kahvaltıma odaklandım. Önüme konan börekle bakışlarım ona döndü. Ama o bana bakmak yerine çatalına başka bir börek alıp bu defa Şirin'in tabağına koydu. Onunda bakışları benim gibi amcasına kaydı. İkimizde sessizdik. O ise kendi tabağına odaklanmıştı.
"Kardeşim bize börek yok mu?"
Çınar beyin sorusu ile ona döndü. Ben ise bir tık utandım. Resmen banada çocuk muamelesi yapıyordu.
"Elin mi yok Çınar?"
"Var da. Ne biliyim sen öyle herkesin tabağına servis edince. Herkese verirsin diye düşündüm."
"Boş konuşma kardeşim. Beni de sınama, börek istiyorsan uzan al."
"Aşk olsun yani. Pabucum dama atıldı resmen. Benim gibi birinden bu kadar çabuk vazgeçmen."
Başını onaylamazca salladı. Ertuğrul beyin ise gözlerinden öfke akıyordu.
"Poyraz al bunu şirkete götür."
"Götürsem ne olacak. Tüm gün bilgisayarda oyun oynuyor. "
"Aşk olsun Poyrazım. Hemen de ispiyon. Sana hiç yakışmadı."
Kınayıcı bakışlarını bu defa Poyraz beye çevirmişti. Ben ise tebessümle onlara bakıyordum.
"Yalan mı lan. Senin yüzünden tüm işler bana kaldı. Ertuğrul desen diğer işlerle meşgul. Kaç gündür evimde uyuyamıyorum. "
"Ama aşk ponçiğim. Ben çok değerli bir zat olduğumdan kendimi yoramam."
"Çınar seni bir yorarım üç hafta kendine gelemezsin. Bilmem anlatabildim mi. Çocuğa yardım et. Yoksa seni yanıma alırım. Gerisini sen düşün."
"Bu gün muhasebe ile toplantımız vardı. Sen hala oturuyorsun Poyraz hadi hadi. Aaaaa."
Bu defa ağzımdan kaçan kıkırtıya engel olamadım. Üzerimde hissettiğim bakışlar ile istemsiz olarak ona baktım. Gözlerindeki o bakış. Çok farklıydı. Nasıl anlatılır bilmiyorum. Hayran gibi. Ne biliyim sever gibi. Ne anlamam gerekti bilmiyorum. Lakin ben buna kanmamaya yeminliyim. Onun gözlerinde gördüğüm hiç bir şeye inanmazdım. O benim bakışlarımda ne gördü bilmiyorum. Lakin gözlerindeki parıltılar bir bir söndü. Sanırım aklımdan geçenleri okudu. Ben duygularını onun kadar iyi gizleyen biri değildim ki. Derince yutkundu. İçimi kaplayan hüzne inat dudaklarım tebessüm etti. Ve bakışlarımı çevirdim. Ona heba edecek kalp yoktu bende. Gerçekten çok yakışıklı, çok güçlü biriydi. Zeki ve zengindi. Bir çok kadının hayalini süslerdi. Beni kendine çeken bunların hiç biriydi. Allah biliyor ya ona böyle kapılmamı sağlayan neydi bilmiyorum. Ama diğer kadınlardan alacağını alabilirdi. Ben o kadınlardan değildim. Onun yatağını ısıtan tek gecelik bir zevk değildim. Olmayacaktım....
"Avukat kahvaltını yap."
"Yaptım zaten."
"Tabağını bitir."
"Doydum ama."
Derin bir nefes bıraktı. Kulağıma doğru yaklaştı. Sıcak nefesi yüzümü okşuyordu.
"İnan bana sana yedirmekten zevk alırım. Sen bilirsin. "
Gözlerim far görmüş tavşan gibi açıldı. Onun ise dudakları yukarı doğru kıvrılmıştı. Şaşkın suratım hoşuna gitmişti sanırım. Hemen yüzümü toparlayıp önümdeki böreği ağzıma alıp ısırdım. Ben yiyince Şirin'de eline alıp benim gibi yemeye başlamıştı. Sanırım beni taklit ediyordu. İstemsiz tebessüm ettim.
"Ertuğrul bey diğer dava dosyasını alabilir miyim?"
Yüzüme tebessümle baktı.
"Arif'e söylerim sana ulaştırır. Bir şeye ihtiyacın olursada ara. Yada akşam geldiğimde konuşuruz."
"Teşekkür ederim. "
Onlar işe gitmek için ayrıldılar. Yarım saat sonrada Şirin Rüzgar ve Kenan ile kreşe gitmişti. Seher hanım ve Ayşe teyzede mutfakta akşam için hazırlık yapmaya başlamıştı. Bende salonda oturmuş Arif'in getirdiği dosyayı inceliyordum. Bir yıl önce işlenen bir cinayet... maktülün kimliği belirsiz. Cinayet silahı Ertuğrul Arslanlı'ya ait. Emniyete yapılmış isimsiz bir ihpar var. Ama tanık yok. İşin garibi cesette yok. Bu nasıl bir saçmalıktı böyle. Birileri resmen bile isteye adamın üzerine oyun kurmuştu. Bir sirk kurulmuş onun etrafında dönüp duruyordu. Akşam üzerine kadar dosyalar, isimsiz ihbarın ses kaydından kopyalanmış yazılı beyan, balistik inceleme, alınan ifadeler. Kafam kazan gibi oldu. Bir bardak su alıp dışarı çıktım. Bir yudum içip başımı yukarı kaldırdım. Gerçekten çok yorulmuştum. Birden üzerime dökülen su ile neye uğradığımı şaşırdım. Çok değildi ama üzerim ıslanmıştı. Şok bakışlarım arkama kaydı.
Çınar Bey bana sırıtarak bakıyordu.
"Canını seviyorsan kaç."
"Ama Mihrecim sana seslendim bakmadın. Uyandırmak istedim bende."
Dedikleri ile sinirim tepeme çıktı. Bir kaç yudum içtiğim suyu ona doğru fırlattım. Ama o yana kaçınca attığım su hiç gitmemesi gereken birinin üzerine boca edilmişmişti. Ertuğrul bey gözleri kapalı öylece duruyordu. Ev ahaliside bize şok bir şekilde bakıyordu. Karanlık gözlerini açıp yüzüme baktı. Yüzünden sular damlıyordu. Alt dudağıma dişlerimi geçirdim.
"Avukat!"
"Hıı"
"Kaç."
Söylediği kelime ile üzerime doğru gelmesi bir oldu. E hali ile benimde ordan topuklamamda. Bahçede ben önde o arkamda koşmaya başlamıştık. İstemsiz gülmeye başladım.
"Gül sen gül. Seni elime geçirince de bakalım böyle gülecek misin."
"Ya ama. Benim suçum yok gerçekten. Aslında dinleseniz."
Ne dediysem beni dinlemedi. Diğerlerine doğru bağırdım.
"Ya bari siz bir şey söyleyin."
Ama bize gülmek dışında bir şey yapmadılar. Bahçedeki oturma gurubunun etrafında bir kaç tur atıp sağa doğru koştum.Çok yorulmuştum. Beni belimden yakalaması ile ağzımdan bir çığlık kaçtı.
"Gel bakalım küçük cadı. Cezalardan ceza beğen"
İki eli belimi sardı. Çok yakındı.
"Ama istemeden oldu. Gerçekten. Çınar Bey yüzünden hep."
"Ama bu seni cezadan kurtarmayacak."
Ben daha ne olduğunu anlayamadan beni kucakladı. Adımları bahçedeki havuza doğru ilerledi. Akıma gelen şeyi yapmayacaktı değil mi.
"Düşündüğüm şeyi yapmayacaksınız değil mi?"
"Aslında bakarsan yapıcam."
Bedenimi biraz daha kavrayıp havalandırdı. Kollarımı hızla boynuna sardım. Sıkı sıkıya tutundum.
"Yapma lütfen"
Kendini biraz geri çekip yüzüme baktı. Gözlerinde gördüğüm şefkatle içimdeki korku bir nebzede olsa dindi.
"Ben yüzme bilmiyorum. Havuza atmayın."
Bakışlarım yüzünde gezindi. İçimdeki korkuyu anlasın ,bilsin istedim. İyide neden. Ben kimsenin beni bilmesini istemezdimki. Şimdi o neden bilsin istiyordum.
Elleri biraz daha sıkılaştı.
"Bilmiyor musun."
"Hıhı bilmiyorum. Başka bir ceza talep ediyorum. Beni suya atarsanız boğulurum."
"Asla ,buna asla izin vermem."
Dediği ile dudaklarım kıvrıldı.
"Teşekkür ederim. "
Bedenimi yavaşça yere bıraktı. Neydi ondaki bu efsun. Bu büyü. Ahenk. Adı her neyse. Adamın sesi bile beni kendine çekiyordu. Gözlerim gözlerine daldı. Ayaklarım yere bassada kendimi geri çekemiyordum. Peki o neden çekilmiyor. İki elide belimi sarmıştı. Vücut ısılarımız bir birine karışıyordu. Titrek bir nefes kaçtı dudaklarımdan.
"Ohooo bizde havuza atacakta video çekicez diye bekliyoruz. "
Gelen sesle aramızdaki bağ koptu o an için. Gerçek hayata döndük sanki. Bakışlarımız az ötemizde duran Çınar beye kaydı. Elinde telefon ile bizi çekiyordu. Kaşlarım çatıldı. Yanı başımdaki bedenin gerildiğini hissettim.
"Ulan senin kadar ölmeye meraklı biri daha tanımadım hayatımda."
Poyraz Bey Çınar beyin ensesine bir sille çakmış elindeki telefonu almıştı.
"Hepsi sizin yüzünüzden oldu. Bana su atmasaydınız olaylar bu duruma gelmeyecekti."
Sitemli sesim ile yanımdaki adamında sinirli sesi duyuldu.
"Ne yaptı, ne yaptı.."
"Şey Ertuğrul canım kardeşim açıklayabilirim."
"Arif, Kenan ..."
Arif ile Kenan aldıkları komut ile biz ne olduğunu anlayamadan Çınar beyi suya atmıştı. İlk bir kaç saniye şoka girsemde sonrasında kahkahalarla gülmeye başlamıştım. Daha komiği ise demin bizi çektiği telefon ile şuan Poyraz Bey onu çekiyordu. Bahçede hepimizin kahkahaları duyuluyordu. Ama o sadece tebessüm ile bana bakıyordu. Yüzümü ona dönünce kendimi durdurmaya çalıştım. Utanmıştım. Saçlarımı kulağımın arkasına attım. Boynumu hafif kaşıdım. Ama üzerimdeki bakışlarını çekmedi. Gelen araç sesi ile o tarafa döndüm. Rüzgar Şirin'i getirmişti. Adımlarım koşarak onlara doğru ilerledi.
"Meleğim. Hoş geldin bir tanem."
Kollarımı açınca o da beni geri çevirmemiş. Koşar adım kollarıma atılıp kollarını boynuma sardı. Saçlarına dudaklarımı bastırdım.
"Güzelim benim hoş geldin. Nasıl geçti günün?"
Başını geri çekip yüzüme baktı.
"Bir sorun varmı küçük hanım?"
Başını olumsuz anlamda salladı.
"Amcam. Hoş geldin."
Benim kollarımdan çıkıp bu defa amcasına koştu. Onları gülümseyerek izledim. Ertuğrul bey beklemeden onu koltuk altlarından kaldırıp kucakladı. Kendi etrafında döndürdü. Yanağına dudaklarını bastırdı.
"Şirinim benim. Var mı yaramazlık. Karışan , rahatsız eden?"
Şirin bunlarada başını olumsuz anlamda salladı.
"Bir şey olursa ne yapıyorduk."
Şirin bu defa kollarını boynuna dolayıp başını omzuna koydu.
"Aynen öyle canını sıkan en küçük şeyde amcamıza geliyoruz. O gereğini yapıyor. Özellikle erkeklere dikkat tamam mı?"
"Yok artık!"
"Ne yok artık. Var artık. Ben kıskanç biriyim Avukat. Bu kadar güzel bir kızdan o zibidileri uzak tutmam gerek."
Hızlıca yanına gidip Şirin'in kulaklarına ellerimi kapadım.
"Ertuğrul bey çok ayıp. Çocuk onlar daha. Böyle argo kelimeler söylememeniz gerek."
Derin bir nefes bıraktı. Bende ellerimi çektim.
"Amcam sen son söylediğimi unut olur mu. Onlar kaka kelimeler. Kötü."
Bu defa bana baktı.
"Oldu mu"
"Sizce oldu mu?"
"Bence ilkide olmuştu. Ama sen kızıyorsun. Bu yaşta senden azar işitiyorum. "
Ağzım açık baka kaldım. Ben ne demiştim de azar anlamıştı.
"Hadi prensesim gel biz gidelim. Yakında bu cadı banada kızmaya başlar."
Arkalarından baka kaldım. Olduğum yerde daha fazla durmamak adına bende adımlarımı içeri yönlendirdim.
Kaşlarımı çatıp tam karşılarındaki koltuğa oturdum.
"Ben cadı değilim."
"Hı hı aynen."
Diğerleride bize gülüyordu. Bunlarada eğlence çıkmıştı.
"Kaba adam"
Sessizce yerimde söylendim.
"Seni duydum"
Dediği ile yerime biraz daha sindim. Şirin amcasının yanağına dudaklarını bastırıp geri çekildi. Sonrada bana doğru gelip benim yanağımdan öptü. İçim sıcacık oldu. Gözlerim kapandı. Küçük elini kaldırıp yanağımı okşadı sonrada saçlarımı. Sanırım cadı kelimesine alındığımı düşündüğü için yapıyordu. Onu kucaklayıp dizlerime oturttum.
"Canım benim. Üzülmedim merak etme."
Başını göğsüme koydu. Eli hala saçlarımı okşuyordu.
"Amcam. Biz avukatla şakalaşıyoruz. Hem ne cadısı. Ona baksana peri kızı kadar güzel değil mi?"
Şirin başını olumlu anlamda salladı. Benim ise söyledikleri ile kalbim depara kalktı. Yüzünde aşık olunası bir gülümseme vardı.
(Hayır Mihre. Sakın. Bak sakın ciddiye alma. Yeğeni için öyle söyledi. Sadece o üzülmesin diye üzerine alınma ne olur.)
Beynimdeki sese inat kalbim hızla çarpıyordu. Burası biraz fazlamı sıcak oldu.
"Alacağın olsun Ertuğrul. "
Çınar beyin aşağı inip sitemle söylenmesi ile odak noktamız o oldu. İyikide oldu. Gelip boş yerlerden birine oturdu.
"Çınar.. az sus kardeşim. Valla kafam kaldırmıyor. "
Çınar Bey eline telefonunu alıp bir şeyler yaptı. Sonrasında onun telefonundan ses geldi.
"Bu kıyağımı unutma Arslanlı. "
Biz ne olduğunu anlamıyorduk. O da ilk başta anlamadı. Ama telefonunu çıkarıp ekrana baktı. Her ne gördüyse dudakları yukarı doğru kıvrıldı. Gözlerindeki bezmişliğin yerini parıltılar aldı. Acaba ne göndermişti. Çünkü bariz mutlu olmuştu.
"Elini çabuk tutta sadece fotoğrafla kalma torun."
Seher hanım hemen tepesinde dikilmişti. E hali ile fotoğrafta ne olduğunuda görmüştü. Meraklanmadan edemedim. Sonrasında bakışları bana kaydı. Neden bana bakıyordu ki. Ertuğrul beyde telefonun ekranını kapatmış sonrasında cebine atmıştı. Ayşe teyzenin gelip yemeğe çağırması ile hepimiz ayaklandık.
"Şirin'i ben alayım Avukat. Kabul etmesende ağırlaştı. Büyüyor benim prensesim. "
Eğilip kucağımdaki küçük kızı saçlarından öptü. Sonrada kucağına aldı. Şirin eskisi gibi yabani davranmıyordu ona. Onun kucağına gidince amcasına kollarını sardı. Bende peşlerinden mutfağa girdim. Yerime oturduğumda yemekler servis edildi. Şirin bu defa amcasının kucağında yemeğini yemeyi tercih etmişti.
"Şey benim sormam gerekenler var. Müsait bir zamanınızda gelsem."
"Tabi yemekten sonra ne zaman istersen gel."
"Teşekkür ederim."
Gülümseyerek önüne döndü. Önümdeki tabağa yine ve yeniden bir şeyler kondu. Bakışlarımı ona doğru çevirdim.
"Bence artık alış ve tartışma. Kimin kazanacağını ikimizde biliyoruz. "
Oflayıp önüme döndüm. Ama şuda bir gerçekti ki. Adam istediğini her zaman alıyordu. İşinde ve hayatında bu kadar başarılı olmasından belli oluyordu.
"Ne düşünüyorsun. "
(Seni.)
"Hiç ,hiç bir şey."
İnandırıcı olamasam bile daha fazla üstelemedi. Yenilen keyifli bir akşam yemeği ile hepimiz gülümsüyorduk. Yurttaykende kalabalık içinde yemek yerdik. Lakin onunla bunun arasında çok büyük bir fark vardı. Gözlerim hepsinin üzerinde dolaştı.
"Mihrecim iyi misin?"
Ayla'nın sesi ile gerçek hayata döndüm.
"Ha ne! Bir şey mi dedin, ben duymadım."
"Sana seslendim ama bayağı derine dalmışsın iyi misin?"
"Evet iyiyim. Sadece. Ne biliyim ilk defa kalabalık bir aile yemeğinde bulunuyorum. Biraz tuhaf hissettirdi. Yani tuhaf derken güzel işte."
Tebessümle onlara baktım.
"Alışsan iyi olur kızım. Bundan böyle bu ailenin bir ferdisin. "
Seher hanımın kurduğu cümle ile yüzüne baka kaldım. Ağzım balık gibi açılıp kapandı. Ailelerinden biri miydim bende. Bu kadın söylediği şeyin benim gibiler için önemini ve imkansızlığını biliyor muydu.
"Babaanne kıza kal geldi sanırım. Canım iyi misin?"
Ayla'nın elini sırtıma koyması ile kendime geldim. Kadın yüzüme gülümseyerek bakıyordu.
"Ama. Ama ben. Yani. Olmaz. Olmaz değil mi. Ben sadece avukatınızım. Doğru olmaz. Etik değil."
Ard arda kurduğum cümleler ile kaşları çatıldı. En az Ertuğrul bey kadar korkutucu göründüğünün farkında mıydı.
"Ne etiği. Ne doğrusu. Kaldı ki sen torunumun avukatısın bizim değil. Ayrıca bize siz demekten de vazgeç bakayım"
Bakışlarım hüzünle yanımdaki adama kaydı. Bakışlarımı yere indirdim.
"Ona hiç bakma. Ona siz diye hitap etmeni istiyorsa öyle demeye devam et. Ama ben kızım olarak gördüğüm birinin bana siz demesini istemiyorum. "
"Helal be Seher sultan. İçimden geçeni dile getirdin."
Çınar beyin tezahürat ile söyledikleri ile gözlerim açıldı.
"Hiç öyle bakma Mihre Çınar haklı. Ertuğrul istedi diye bizimle arana mesafe koyamazsın. İzin vermiyorum. "
Poyraz Bey de içindekileri dökmüştü.
Seher hanım ayaklanıp bana döndü.
"De hayde gel bakalım babaannene"
Söylediği ile yerimden kalkıp hızla kollarına atıldım. Gözlerim doldu. Oda beni geri çevirmedi. Anne şefkati ile sardı bedenimi.
"Teşekkür ederim. "
"Teşekkür ederim ne."
Dediği ile gülüşüm büyüdü.
"Teşekkür ederim babaanne"
"İşte şimdi oldu. "
Geri çekildiğimde Poyraz gelip beni kolunun altına aldı.
"Ee artık bir abin olduğununda farkına var. Öyle boynunu bükmek yok anlaştık mı. Ama yinede abi deme kendimi yaşlı hissederim."
Gülümseyerek göğsüne sığındım.
"Boşver sen bu yaşlıları tatlım takıl bana hayatını yaşa"
Çınarın Poyraz'ı hafif kenara itip beni kolunun altına alması ile gülüşüm büyüdü. Bakışlarım birden ona kaydı. Bize hem hüzün hemde tebessümle bakıyordu. Boğazımı temizleyip ona baktım.
"Ertuğrul bey yemeğiniz bitti ise çalışmaya başlayalım mı?"
Dediğim ile bakışlarında oluşan hayal kırıklığını gördüm. Lakin umursamamaya çalıştım. Onunla aramızda aşılmaz duvarlar vardı. Aradaki mesafeyi kaldıramazdım. Geçmişte yaptıklarını söylediklerini affetsem bile kendi içimdeki karmaşa yüzünden mesafeyi korurdum. Başını olumlu anlamda salladı. Diğerleride hüzünle bize bakıyordu. İkimizde ard arda mutfaktan dışarı çıktık. Kapının çalınması ile Ayşe teyze kapıya gitti. İçeri saçları omuzlarında olan. Siyah saçlı esmer yirmilerinin ortalarında bir kız girdi. Gözleri bizim üzerimizde gezindi. En son Ertuğrul beyin üzerinde durdu.
"Sarılmak için davetiye mi gerek."
Cümlesi biter bitmez kendini onun kollarına atttı. Ertuğrul beyde onu sıkıca sardı. İkiside gülüyordu. Diğerleride gülümseyerek onlara doğru geldi. Peki benim kalbim neden bu kadar acıyordu. İçimdeki acıya inat yüzüme içten bir tebessüm yerleştirdim. Ne olursa olsun içimdeki savaş benimdi. Kimseyi bunun için suçlayamazdım. Ve biliyordum ki kalbim ve aklım arasındaki savaşı ne olursa olsun aklım kazanacaktı. Onun kazanması için elimden geleni yapacaktım....
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 87.59k Okunma |
6.68k Oy |
0 Takip |
88 Bölümlü Kitap |