26. Bölüm

26. Bölüm

Tuba eye
tugbalal

MİHRE KARA

 

Masada çok büyük bir gerginlik vardı. Nedenini anlamasamda şuan bu masadaki hiç kimse Yeliz hanımdan hoşlanmıyordu. Herkes önündeki yemeğe odaklanmıştı. Bende kendi halimde yemeğimi yiyiyordum. Bakışlarım yanımdaki meleğe kaydı. Tabağına hiç dokunmamıştı bile. İçime hüzün çöktü.

"Meleğim niçin yemiyorsun?"

Başını kaldırıp sadece baktı. Gözlerindeki duyguyu bir türlü çözemedim. Hüzünlüydü. Korkuyordu. İyide neden. Bir daha kimse ona zarar veremezdi. Şunu iyi biliyordum şuan bu masadaki hiçkimse buna izin vermezdi. Hepsi hatasından ders çıkarmıştı. Kreşe giderken Rüzgar'ın okul kapısında beklemesi. Ertuğrul beyin içerideki temizlik personeline para verip içeriden haber alması. Babaannemin gözlerinin sürekli üzerinde olması. Diğerlerinin sürekli tetikte durması. Hepsi bir daha aynı şeylerin yaşanmaması içindi.

"Ama bu yemeği bende yaptım. Tadına bakarsan çok mutlu olurum."

Gözlerinde farklı bir ifade oluştu. Tabağındaki içli köftelerden birini eline alıp ısırdı. Gülümseyerek ona baktım.

"Şirincim elinle yemez misin?"

Kaşlarım çatıldı. Bu kadının derdi neydi. Biz çocuk bir şeyler yesin diye uğraşıyorduk. Şirin'in deminki bakışı değişmiş hüzünlenmişti. Çocuktu o. İstediği gibi yerdi. Kaldı ki olmasa dahi istediğini yapabilirdi. Tabağımdaki içli köftelerden birini elimle alıp ısırdım. Şirin'in bakışları yüzümü buldu. Gülümseyerek yüzüne bakıp göz kırptım. Bu yaptığımla demin bıraktığı yemeğini tekrar eline alıp yedi. Kadın sinirle bana bakıyordu. Ama benim umrumda dahi olmadı. Beni asıl güldüren benden sonra Çınar ve Umay'ın da bizim gibi elle yemesi oldu.

"Anlaşılan bu evde epey değişiklik olmuş. Baksanıza evin hizmetçisi bizimle aynı masada oturabiliyor. Evdeki çocuğun terbiyesine karışabiliyor. "

Kadının söylediği ile alayla yüzüne baktım. Ben tam cevap verecektim ki yanımdaki adam benim yerime cevap verdi.

"Mihre bu evin hizmetçisi değil ailemden biri. Kaldı ki Şirin'in terbiyesi elle yemek yediği için bozulmaz. Terbiye dediğimiz şeyin senin düşündüğün şey olmadığına eminim. Ayrıca bu evde herkes istediğini yapmakta özgür. Özellikle de Şirin."

Son söylediğinden sonra eline bir içli köfte alıp ağzına attı. Gülümseyerek önce Şirin'e sonra bana baktı. Bende onu karşılıksız bırakmadım. Yeliz hanım ise bozulmuş suratı ile yemeğine döndü.

"Ertuğrul baloya kiminle geleceksin?"

Çınar'ın Ertuğrul beye sorduğu soru ile merakla onlara baktım. Ne balosuydu acaba. Nedense onun gözleri benim üzerimde gezindi.

"Henüz kimseyi davet etmedim."

Umay ile katılırdı herhalde. Sonuçta kız arkadaşıydı.

"Şirket balosu mu?"

Yeliz hanımın sorduğu sorunun cevabını bende merak ediyordum. Ama üzerime vazife olmadığından soramamıştım.

"Evet. Bu yıl katılım her zamankinden büyük. Son yıllardaki büyüme ile yurt içi yurt dışı çok fazla insan katılacak."

Diye açıklamıştı Ayla.

"Ayla sen bana eşlik ediyorsun unutma."

Poyraz beyin söylemi ile bakışlarım ona döndü.

"O zaman Umay benimle. İtiraz kabul etmiyorum. "

"Ya ama ben neden bu şebekle kaldım."

"Şuna bak birde beni beğenmiyor. Kızlar benimle gelmek için deliriyor be."

Çınar ve Umay'ın atışması ile yemeğimiz ilerlemişti. Aralarında nasıl bir ilişki vardı ki. Neden sevgilisine eşlik etmiyordu. Dahası Ertuğrul bey neden bir şey dememişti. Daha fazla üzerinde durmadım.

"Ertuğrul senin eşin daha yok sanırım. Eğer istersen eşlik edebilirim."

Yeliz hanımın teklifi ile başım ağrıdı artık. Ama başımı kaldırıp onlara bakmadım. Sanki onları hiç duymuyormuş gibi davrandım. Şuan dışarıdan bakan biri o ortamda olmadığımı düşünürdü.

"Henüz karar vermedim Yeliz. Ama senin eşlik etmen doğru olmaz."

Kibarca red mi etti o. İçimden gülmek gelsede tepkisiz durmaya özen gösterdim.

"Mihre kızım sende katılacaksın değil mi?"

Babaannemin sesi ile ona döndüm.

"Yok babaanne benim katılmam doğru olmaz. Zaten şirketle alakam yok"

"Kızım bizim ailemizdensin. Şirketten sana ne."

"Mihre hanım tam olarak kim. Ne biliyim aileden diyorsunuz ama ben daha önce hiç görmedim. Nasıl bir samimiyetse Seher hanıma babaanne diyebiliyor."

Yeliz hanım ben cevap veremeden araya girdi.

"Ertuğrul beyin avukatıyım. Babaannem ile olan ilişkim ikimizi bağlar. Tabi diğerleri ile olanda."

Bu defa başımı kaldırıp kadına ben cevap verdim. Çünkü sorduğu sorular sorgulayıcı değil aşağılayıcıydı.

"Demek avukatsın. Peki."

Daha fazla muhatap olmadan yemeğime döndüm. Bu konuşmalar esnasında üzerimde siyah gözleri hissetsem de ona bakmadım. Artık gerçekten kadınlarını benden uzak tutması gerekti. Çünkü kadının ona yiyicekmiş gibi bakan gözlerini bir tek ben görüyor olamazdım. Ayrıca adamın yanında kız arkadaşı vardı. İnsanda biraz çekinme olurdu.

"Doydun mu birtanem"

Şirin başını kaldırıp yüzüme baktı. Başını olumlu anlamda salladı.

"O zaman elimizi yıkıyalım mı?"

Sandalyesinden kalkmaya çalışınca yardımcı olmaya çalıştım.

"Mihre hanım!"

Bakışlarımı Yeliz hanıma çevirdim.

"Mümkünse yeğenim ile ben alakadar olmak istiyorum. Sizden ricam ben varken onunla bu kadar ilgiliymiş gibi davranmayın. Onun her şeyi ile ben alakadar olucam. Kaldı ki bu çocuğun bakıcısı nerde. Böyle kulaktan dolma bilgisi olan birinin bakmasını istemiyorum. Nas..."

"Yeter! Kes sesini. Onunla daha fazla bu şekilde konuşma. Şirin onu çok seviyor. Dahası bizde öyle. Ve bu evde ne isterse onu yapabilir. Buna Şirin'in eğitimi de dahil. Haddini aşma."

Ertuğrul beyin sesi sakindi. Ama bir o kadarda korkutucu. Gözlerim ona kaydı. Gözlerimin içine her şey yolunda dermiş gibi baktı.

"Şirin senin olduğu kadar benimde yeğenim. Merak ediyorum avukatın ne zamana kadar burda kalacak. Ona bu kadar yakın davranırken bunu hesap etti mi?"

Son soruyu bana sormuştu. Kadın haklıydı. Burda sürekli kalmayacaktım. Onu kendime alıştırmam yanlıştı. Ben alışabilirdim. Dayanmak zor olurdu ama bir yolunu bulurdum. Ya o. O daha çocuk. Bakışlarım yeri buldu.

"Yeliz hanım haklı. Ben... kusura bakmayın."

Onları arkamda bırakıp kaldığım odaya girdim. Kendimi dava dosyasına verdim. Aradan yarım saat geçmişti ki kapım çalındı. Ertuğrul bey kapıyı aralayıp içeri girdi.

"Girebilir miyim?"

"Tabi buyrun."

Gelip yatağın üzerine oturdu. Gözleri üzerimdeydi. Bende yönümü ona çevirdim.

"İyi misin?"

"Evet sorun yok"

"Avukat bak Yeliz..."

"Yeliz hanım haklı Ertuğrul bey... O haklı. Şirin daha çocuk. Benim daha dikkatli davranmam gerekiyordu. Bana alışıyor. Günü gelip gittiğimde canı çok acıyacak."

"Gitmeyi hala istiyorsun yani"

Derin bir nefes aldım. Yüzüne baktım sakin görünüyordu. Gözlerinde tedirginlik hakimdi.

"Ertuğrul bey siz bana kızıyorsunuz ama. İstediğiniz kadar karşı çıkın burda sonsuza kadar kalamam. Eninde sonunda gitmem gerekiyor. Kaldı ki sözünüzü unutmayın. İşim bittiğinde bana izin vereceksiniz."

Gözlerinde gördüğüm hüzün müydü. Hayır değildi değil mi. Kendimi kandırmayı bırakmalıydım. Dahası bence artık o da beni kandırmayı bırakmalıydı. Şuan belki hüzün vardı. Ama bir kaç saniye sonra tüm acımasızlığı ile saldırmayacağının garantisini kimse bana veremezdi. Hoş versede inanmazdım. Ona karşı olan duygularım tamamen benim sorunumdu. Kimseyi bağlamazdı.

"Avukat."

"Efendim."

"Şey. Acaba baloda bana eşlik eder misin?"

Elini ensesine atıp mahçupça kaşıdı. Gözlerinde çok farklı bir duygu vardı. Utanmış mıydı o. Peki ben şimdi ona ne diyecektim. Onunla gitmem doğru değildi.

"Ertuğrul bey bu pek doğru olmaz bence."

"Doğrular kime göre şekillenir avukat. Bana seninle katılmak gayet doğru geliyor çünkü."

"Keşke Çınar bey yerine Umay ile siz gitseydiniz. "

Söylediğim ile kaşları çatıldı. Anlamsızca gözlerime baktı.

"Neden Umay ile ben gitmeliydim."

Bakışlarımı kaçırdım. Adama ne diyecektim şimdi. Sessiz kalmayı tercih ettim.

"Sanırım gelmek istemiyorsun. Seni buna zorlayamam."

Kırılmış mıydı. Kalbim neden bu duruma dayanamadı ki. Yerinden kalkıp kapıya doğru ilerledi. Daha odanın ortasına varmamıştı ki sesim onu durdurdu.

"Ne giymem gerekiyor."

Siyah gözleri bana baktı. Yerimde kıpırdandım. Önüme gelen saçımı kulağımın arkasına ittim. Gözleri parlıyordu. Ve bu onu olduğundan çok daha fazla çekici kılıyordu.

"Davet günü kızlar için gelecekler. Elbise, saç, makyaj ne gerekiyorsa.Senin içinde uygunsa o gün hazırlanırsın. "

"Peki."

Daha fazla bir şey söylemeden odadan çıktı. Arkasında kalbi kuş gibi çırpınan bir ben bıraktığının farkında mıydı. Hiç sanmıyorum. Telefonu elime alıp kızları aradım. Kısa bir çalıştan sonra üçüde tek tek açtı.

"Selam nasılsınız?"

"İyidir de sen pek iyi değilsin sanki."

Gamze'nin sorusuna diğerleride başını salladı.

"Sorun o adam mı?"

Bu defa Nazlı konuşmuştu. Başımı olumlu anlamda salladım.

"Güneşim sana kötü mü davranıyor."

Çiçek endişelenmişti.

"Hayır kötü değil de..... kızlar benim kafam karışıyor."

"Nasıl bir karışıklık?"

Nazlı'nın sorusunu Gamze benden önce cevapladı.

"Karışanın kalbin değil de kafan olduğuna emin misin?"

Gözlerim nemlendi. Üçüde anlayışla bana baktı.

"Ben ne yapmam gerek bilmiyorum. Bu duyguları ilk defa hissediyorum. Daha önce kimse için böyle olmadım. Şimdi ilk defa bu kadar yoğun duygularım var ama yanlış insan için."

"Mihre. Neden yanlış olduğunu düşünüyorsun ki."

"Adamın hayatına giren tek gecelik kadınlar inan bana şehrin yarısı eder Nazlı . Diğerleride sırada."

Ağızları o şeklinde açıldı.

"O kadar diyorsun."

Başımı evet anlamında salladım.

"Bu hafta bir balo varmış. Benden ona eşlik etmemi istedi."

Dudaklarıma benden izinsiz bir tebessüm kondu.

"Mihre bak öylelerine güven olmaz. Sakın kendini kaptırma."

Gamze sanki kafa sesimdi.

"Ya Gamze'm sen neden bu kadar kuşkucusun. Belki o da birşeyler hisseder."

"Bu kız ciddi mi yoksa benle taşak mı geçiyor."

Gamze ne kadar realist ise Çiçek o kadar hayalperestti. İkisinede gülmüştüm.

Sonrasında biraz daha sohbet edip kapatmıştık. Daha fazla oyalanmadan yatağa geçip kendimi uykunun kollarına bıraktım.

Sabah gözlerim kendiliğinden açılmıştı. Normalde bu kadar erken uyanmazdım. Hava henüz yeni aydınlanıyordu. Bende kendimi banyoya attım. Mutsuzken banyo yapmak insana iyi gelirmiş. Bende bu inançla suyun altına girdim. Epey bir zaman sadece durdum. Keşke banyoda küvet olsaydı. O şekilde suda durmak daha güzeldi. Sonrasında saçlarımı ve vücudumu yıkayıp çıktım. Sırtımda ve kasıklarımda ağrı oluşmaya başlamıştı. Göğüslerimde hassaslaşmıştı. Sanırım günüm yaklaşıyordu. Öyle çok fazla ağrı çeken biri değildim. Ama bazı aylarda yataktan çıkamaz hale gelirdim. Özellikle soğuk aldıysam. Üzerimi değişip aşağıya doğru indim. Evin çoğunluğu burdaydı. Bu gün hafta sonuydu. Beni ilk fark eden Ayla oldu.

"Günaydın canım"

"Günaydın."

Tebessümle herkese baktım. Onun bakışları ise hala nemli olan saçlarımdaydı. Yerimde huzursuzca kıpırdandım. Dudakları yukarı doğru kıvrıldı.

"Avukat saçlarını neden kurutmadın."

Yerdeki bakışlarımı ona çevirdim.

"Kendisi kuruyor zaten."

Çocuk gibi söylenmem ile gülüşü büyüdü. Umay burdayken bu şekilde davranması hoş değildi. Kaşlarım çatıldı. Onunda yüzündeki gülüş yavaş yavaş soldu. Merdivenlerden gelen ayak sesleri ile oraya baktım. Şirin üzerinde pijamaları ile aşağıya inmişti. Gözlerinden yeni uyandığı belli oluyordu. Normalde ben hazırlandıktan sonra onun yanına gider hazırlanmasına yardımcı olurdum. Ama bu gün dün yaşananlardan sonra gidemedim. Bakışlarım hüzünle yeri buldu. Küçük adımları gelip tam karşımda durdu. Gözlerim nemlendi. O yüzüme bakıyordu ama ben bakamadım. İkimizde hareket dahi edemedik.

"Halacım seni bu gün ben giydirsem olur mu?"

Ayla gelip omzuna dokundu. Ona minnettardım. Her ne kadar Ayla elini tutup onu odasına çıkarsada giderken dahi bakışları benim üzerimdeydi. Boğazımda oluşan yumru ile derince yutkunma ihtiyacı hissettim. Yeliz denen kadın oralı bile olmamıştı. Dün onunla ilgilenmek istediğini söyleyen o değil miydi. Şimdi neden bu şekilde umursamaz davranıyordu. Bir kaç dakika sonra Şirin ve Ayla aşağıya indi. Hepimiz kahvaltıya oturduğumuzda bile üzerimde bakışlarını hissediyordum. Buna kayıtsız kalmak çok zordu. Kahvaltısını yapmıyordu. Gözlerim doldu. Yapamazdım. O bana böyle bakarken umrumda değil gibi davranamazdım. Masadaki bal ve tereyağını bir dilim ekmeğin üzerine sürüp ona doğru uzattım. Dolu gözlerime inat gülümsedim. Uzattığım ekmeği ağzına alıp bir ısırık aldı. Masadaki herkes bize odaklanmıştı. Onlarında yüzünde birer gülümseme vardı.

"Şirin'in bakımı konusunda anlaştığımızı sanıyordum avukat hanım."

Duyduğum ses ile bakışlarım karşımdaki kadına kaydı.

"Onunla ilgilenmek istediğinizi söylemiştiniz ama benim gördüklerim çok farklı davrandığınızı gösteriyor. "

Çatık kaşlarım ve sert sesim ile biraz afalladı.

"Sana daha öncede söyledim. Onu kendine alıştırma. Sonsuza kadar yanında kalamazsın. Ben bu şekilde davranıyorum. Çünkü onun bazı şeyleri tek başına yapmasını istiyorum. "

Daha fazla muhatap olmamak adına önüme döndüm. Masadaki herkes çok gergindi. Ama şüphesiz en gerginleri yanımdaki adamdı. Kahvaltımızı bir şekilde yapmıştık. Şimdi ise salonda oturuyorduk. Şirin elinde topla yanıma geldi. Yeşil gözleri çipil çipil bakıyordu. Sanırım oyun oynamak istiyordu. Çaresizce ona baktım. Onunla ilgilenmeyi seviyordum. Bu kadını daha fazla üzerime çekmekte istemiyordum.

"Şirincim gel biz seninle oynayalım. Avukat hanımda kendi işi ile ilgilensin."

Yeliz'in sesi ile ikimizde aramızdaki bakışmaya son verip ona döndük. Yerinden kalkıp Şirin'in elinden tuttu. Sonrada balkon kapısından dışarı çıktılar.

"Bu kadın ile ilgilenebilirim"

Umay'ın sesi ile bakışlarım ona döndü. Gözlerinde gördüğüm bakışlar ile biraz gerildim. Her zaman şen şakrak olan o kadından eser yoktu.

"Şimdi değil Umay... Henüz değil."

Ertuğrul beyin ona verdiği cevapla neyi kast ettiğini ise hiç anlamamıştım. Oturduğu yerden kalkıp yukarı doğru çıkmaya başladı. Gitmeden bakışları kısa bir sürede olsa benim üzerimde gezindi. O yukarı çıkınca bende yerimden kalkıp camın önüne geldim. Şirin elindeki topla tek başına oynuyordu. Yeliz ise bir kaç adım ötesinde telefonuna bakıyordu. Bir kaç dakika böyle devam etti. İyide birlikte oynamak bu değildi ki. Yelizin telefonu çalınca açıp kulağına dayadı. Telefonda her ne duyduysa gülmeye başladı. İlk başlarda kendi etrafında hareket etsede bir süre sonra ordan uzaklaşmaya başladı. Bakışlarım Şirin'e kaydı. Elindeki topu yere çarpıp tutmaya çalışıyordu. Aynı hareketi tekrarladı. Ama son seferinde topu tutamadı. Yerde yuvarlanan top havuzun içine düştü. Şirin havuza doğru ilerledi. "Şirin!"

Daha fazla beklemeden dışarı doğru koşmaya başladım. Ben balkon kapısına ulaştığımda Şirin havuzun içine düştü. Koşarak bende peşinden atladım. Bedenim suyun içine dalar dalmaz su beni dibe çekti. Ayaklarımı yere değdirmeye çalıştım. Çok azda olsa su boyumu geçiyordu. Havuzun içinde ona doğru yürüyüp küçük bedenini kucakladım. Can havliyle çırpınıyordu. Bende o da su yutmuştuk. Hem suyun içinde olmam hemde onun ağırlığı bedenime fazla gelmişti. Olabildiğince onu su yüzünde tutmaya çalıştım. Ama kendim için aynı şeyi söyleyemem. Zorlanarak başımı su yüzeyine çıkarıp nefes almaya çalışıyordum. Biri bedenimi sarıp su yüzeyine çıkarıdı. Bu sayede bende derince nefes aldım. Yaşlı gözlerim kurtarıcıma kaydı. Dediğini yapmıştı. Ne benim nede kucağımdaki küçük kızın boğulmasına izin vermemişti. İkimizide havuzun kenarına çıkardı. Şirin'i Poyraz'a verdim. Hemen ardından bende hızla bedenimi havuzdan çıkarıp onun yanına yanaştım. Kesik kesik nefes alıyordum. Şirin ise baygındı. Tüm ev halkı ve korumalar etrafımızda toplanmıştı. Yeliz şok olmuş şekilde bize bakıyordu. Diğerleri ise oldukça üzgündü.

"Şirin... Bebeğim aç gözlerini."

İki elimide yanaklarına koydum. Hafif sarstım. Gözlerimden akan yaşlar onun yüzüne düştü.

"Meleğim ne olur aç gözlerini... Şirin çok özür dilerim. "

Ertuğrul beyde benim gibi baş ucuna gelmiş dolu gözleri ile ona bakıyordu.

Elini avuçladı.

"Amcam. Hadi uyan. Kurban olayım aç gözünü."

"Ertuğrul neden uyanmıyor?"

Ayla'nın ağlayışı doldu kulaklarıma.

"Çınar ambulansı ara."

Poyraz'ın sesinide işittim. Ama dönüp bakamadım.

"Özür dilerim. Meleğim çok özür dilerim."

Başımı her iki yana salladım. Ağlayışım şiddetlendi. Umay babaannemi sakinleştirmeye çalışıyordu.

"Meleğim... aç gözünü ne olur."

Elim yüzüne yapışan ıslak saçları geri itti. Yeşil gözleri yavaşça aralandı. Bakışları ilk benim üzerimde gezindi. Sonra amcasına baktı. Gözleri çok fazla açık duramadı. Göz kapakları tekrar kapandı.

"Şirin. Birtanem aç gözünü."

Gözlerim ona kaydı. Elimi uzatıp omzuna koydum.

"Bir şey yapalım. Ertuğrul bey ne olur. Hastane. Hastaneye gidelim."

Bakışları kısa bir an bana kaydı. Transtan çıkmış gibi bir hali vardı.

"Dayan amcam. Dayan iyi olacaksın."

Onu hızla kucağına aldı. Küçük bedeni cansızmış gibi duruyordu kollarında. O arabaya doğru giderken bende hemen ardından ilerledim. Arabanın arka koltuğuna geçince Şirin'i kucağıma verdi. Kapıyı kapatıp hızla direksiyona geçti. Demin çaresizlik ile çöken adam gitmiş. Yerine kendinden emin biri gelmişti. Sürücü koltuğuna oturur oturmaz gaza bastı. Diğerleri de hemen ardımızdan geliyordu. Araçların arasında makas atarak ilerliyorduk. Gözlerim kucağımdaki kıza kaydı. Allahım ne olur onu alma. Ne olur. Herkesi aldın. Kimsem yok bu hayatta. Ne olur onu alma......

 

Bölüm : 06.02.2025 17:10 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...