28. Bölüm

28. Bölüm

Tuba eye
tugbalal

MİHRE KARA

 

 

Son birkaç gün ev halkının koşuşturmacası ,Yeliz denen kadının kıskanç bakışları. Ertuğrul beyin yakın olma çabası. Ve tabi benim bu yakınlaşmalardan kaçmaya çalışmam ile geçmişti. Özellikle Umay'ın gelişinden sonra kendimi olabildiğince ondan uzak tutuyordum. Yanlız kalmamaya özen gösteriyor, Şirin ile o işteyken vakit geçiriyor. O gelince geri çekilip onların yalnız kalmasına müsaade ediyordum. Tabi ben kendimi ne zaman geri çeksem Yeliz fırsatı kaçırmıyor diplerinde bitiyordu. Bu durum Umay'ın da dikkatini çekmiş olacak ki birkaç defa müdahale etmiş. Kadını uyarmadan , bildiğin tehdit etmişti. Sinirlendiği zaman içinden çok farklı bir kadın çıkıyordu. Ve bu kadını Yeliz'e her defasında göstermekten çekinmiyordu. Sanırım benim ilişkisi için bir tehdit oluşturmadığımı anlamıştı. Sevgilisi olan birine her ne olursa olsun yanaşmazdım. Hoş Umay olmasaydı da ondan uzak duracaktım. Diyorum ya bu adam beni öldürürdü. Bedenimi olmasa dahi ruhumu öldürürdü. Kadınlık onurumu ayaklar altına alamazdım. Onun tek gecelik zevki olmayacaktım. Ondan uzak durma çabam elbet dikkatinden kaçmamıştı. Özellikle akşam yemeklerimi erken yiyiyor. O gelmeden odama çıkıp bir süre çalışıyor. Sonrada uyuyordum. Kahvaltıyı onlardan sonra tek başıma yapmaya başlamıştım. Bu durum diğerlerininde dikkatinden kaçmamıştı. İlk gün aç olmadığımı söylesemde. Sonraki günlerde Ayşe teyzeye geç saatlere kadar çalıştığımı geç uyandığım için onlara eşlik edemeyeceğimi söylemiştim. Dava dosyası ile alakalı soruları ise yüz yüze konuşmak yerine telefonla arayıp soruyordum. Birkaç günden sonra onlarda bu duruma alışıp beni zorlamamaya başladılar. Şimdi ise odama ben rahat çalışayım diye getirilen çalışma masasına oturmuş neler yapabileceğime bakıyordum. Başım ağrımaya başlamıştı. Kapıdan tıkırtılar gelmeye başladı. Biri içeri girmeye çalışıyor. Ama gücü yetmiyordu. Ve ben bu birinin kim olduğunu biliyordum. Bir kaç uğraşın sonunda kapım açıldı. Ve Şirin elinde bir kağıtla içeri girdi. Küçük adımları benim önümde durdu. Eğilip yüzünü avuçlarımın arasına aldım. Yanaklarından öptüm.

"Meleğim, hoş geldin."

Yüzüme bakıp kucağıma tırmanmaya çalıştı. Onu bekletmeden kucaklayıp dizlerime oturttum.

"Bu ne?"

Elinde getirdiği zarfı bana doğru uzattı. Elinden alıp okumaya başladım.

'Sevgili velilerimiz 10. 03.2025 çarşamba günü yapılacak aile günü etkinliğine katılımınızı dileriz. Bu şekilde ebeveyn ve çocukların birlikte iş bölümü ve kişisel paylaşımlarını desteklemek istiyoruz. Katılımınız için şimdiden teşekkür ederiz.'

Altta küçük bir not daha vardı. Her aileden yapılacak etkinliğe bir yemek yapmaları istenmişti. Ve bu yemeği çocuklarla birlikte yapmamız gerektiği özellikle belirtilmişti. Anladığım kadarı ile Şirin bunu benimle yapmak istiyordu.

"Bunu benimle mi yapmak istiyorsun?"

Başını evet anlamında salladı. Sonrada elini davetiyenin üzerindeki aile resminde bulunan baba figürüne koydu.

"Sanırım amcanıda istiyorsun?"

Başını yine evet anlamında salladı. Derin bir soluk bıraktım. Günlerdir kaçıyordum. Ama şimdi ona kendi ayaklarım ile gidecektim.

"Tamam meleğim. Ben amcanla konuşurum. Yarın bize zaman ayırır. Sonraki günde birlikte gideriz olur mu?"

Kollarını boynuma doladı. Saçlarına dudaklarımı bastırdım. Benim kaçışım onun mutluluğundan daha değerli değildi. Bir süre daha benim odamda birlikte zaman geçirdik. Kağıttan rüzgar gülü yapıp oyun oynadık. Akşam yemeği saati gelince elinden tutup aşağıya indirdim. Herkes yemeğe oturmuştu. Kaç gündür yemeğe inmesemde yerime kimse oturmamıştı. Masada ben ve Şirin'in sandalyesi boştu. Adım seslerimize bakışları bize döndü.

"Herkese iyi akşamlar. "

"Oo sizi görmek ne şeref"

Çınar'ın abartılı reveransı ile gülümsemiştim.

"Sen bizim gibi sıradan halkla yemek yermiydin prenses. "

Poyraz'ın sözleri ile gülüşüm büyüdü.

"Arada halkın arasına karışıyorum işte. Ne yaparsın."

Benim cevabım ile masadaki herkes kahkaha atmıştı.

"Aman ne şeker!"

"Bir şey mi dediniz Yeliz hanım?"

Duysamda duymazlıktan geldim. O da yüzünü toparladı.

"Yok size öyle gelmiş.

Yılışık şey ne olacak. Üzerimdeki gözleri hissetsem de bakamadım. Gel gör ki gözlerim bu duruma isyan etti. Ondan kaçmak istedikçe aklım ona daha fazla çekiliyordu. Çünkü en çok neyden kaçmaya çalışırsak o bize çekici gelirdi. Ama şu da bir gerçekti. Onunla konuşmam gerek. Derin bir nefes alıp yönümü ona çevirdim. Siyah gözleri bu yaptığım ile ışıldadı. Kendimi sakinleştirmeye çalıştım.

"Ertuğrul bey "

Bakışları beklenti ile yüzüme baktı. Elimdeki zarfı ona uzattım. Kaşları havaya kalktı. Sanırım daha önce görmüştü.

"Şirin'in okulundan yollamışlar."

"Ertuğrul!"

Ayla'nın şaşkın sesi ile ona döndüm.

"Bir sorun mu var?"

Gözleri nemlenmişti. Hem mutluluk, hem hüzün ,hem şaşkınlık bir çok duyguyu aynı anda barındırıyordu. Bana cevabı yanımdaki adam verdi.

"O okuldan bu eve gelen üçüncü davetiye bu. Şirin diğer ikisine bırak katılmayı bize göstermemişti bile. Net tarih yoktur. Yönetim ne zaman isterse. Bazen yılda birkaç defa yaparlar böyle etkinlikler. Genelde etkinlikten sonraki gün okuldan aranır katılıma neden gitmediğimiz sorgulanırdı. Çünkü onlara göre böyle etkinlikler çocukların gelişimine çok katkı sağlıyor. İlk defa bu davetiye elime ulaştı. Genelde hep dolabın dibinde yada defterinin arsında bulurduk."

Gözlerim nemlendi. O zaman iyiki bu gün onunla gitmeyi kabul etmiştim.

"Şirin o etkinliğe katılmak istiyor. İkimiz ile...."

Son sözlerimi söylerken sesim biraz kısıldı. Onun ise gözleri parıldadı.

"Acaba yarın akşam biraz zaman ayırır mısınız. Birlikte yemek yapılacak. Sonraki gün o yemek ailecek okula götürülecek. Ve orda vakit geçirilecek. Yani bir sonraki günümüzde ona ayrılacak. Planlarınızı ona göre yapmalısınız."

"Pardonda Şirin'in nesi olarak o etkinliğe gideceksin?"

Yeliz hanımın sözleri ile bakışlarımız ona döndü.

"Oraya gitmem için bir vasfa ihtiyacım yok. O istiyorsa bu benim için kafi. Giderim."

"Ailesini istiyorlar. Aile avukatını değil."

Şirin bakışlarını yere eğdi. Sinirle karşımdaki kadına baktım.

"Senin derdin ne? Bana bak, eğer bir kez daha onu üzecek bir şey yaparsan sana öyle şeyler yaparım ki aklın şaşar."

Kendimi kaybedip ona saldırmamak için zor duruyordum. Bakışlarını bu defa Ertuğrul beye dikti.

"Sen gitmeyi planlıyor musun? Hayır bunca işin arasında. Davette yaklaştı. Saçma bir okul etkinliği."

Derin bir nefes aldım. Sakin Mihre ,sakin. Yeliz'in boyadan yanmış saçlarını yolup eline vermek kibar bir davranış değil. Dahası yasalda değil.

"Değil davet şirket batsa o gün prensesimin etkinliğine gidicem. Beni hiç bir güç bundan alı koyamaz.... Ve eğer, avukatımın da dediği gibi. Bir daha onun kalbini kırarsan.... İnan bana keşke avukatın elinde kalsaydım dersin."

"Ben diyorum. Sizin için zevkle ilgilenirim diye."

Umay'da son dokunuşu yapmıştı. Ve artık şunu biliyordum ki ilgilenmekten kastı bizim anladığımız sıradan bir ilgi değildi.

"Yalnız Mihre. Senin içinde ne güzel bir kadın yatıyor. Benim en sevdiğim tip."

Bana bakıp gülümseyerek söyledikleri ile diğerleri gülmeye başladı.

"Sen asıl onu Sevda'nın saçlarını yolarken görecektin. İçinden zeyna çıktı. Bildiğin panter. İzlemesi acayip keyifliydi."

"Hadi be !"

"Valla bak. İnanmıyorsan Poyraz'a sor. Ertuğrul zor ayırdı. Keşke ayırmasaydı."

Çınar ve Umay'ın konuşmalarına bu defa Poyraz'da katıldı

"Valla Çınar haklı. Kadını evire çevire bir dövdü aklın hayalin durur."

Söyledikleriyle oturduğum sandalyeye biraz daha sindim. Utancımdan kıpkırmızı kesildim. Diğerleri ise bu durumdan gayet memnun şekilde bana bakıp gülüyordu.

"Şey... Yemek yiyelim. Ben çok acıktım. Siz acıkmadınız mı?"

Kurduğum cümle ile deminki gülüşleri kahkahaya dönüştü. Yanımdaki adam ise tebessümle bana bakıyordu. Kaşlarımı çatıp önüme döndüm. Ama bu korkutucu olmaktan çok komikti. Ben de onlarla uğraşmaktansa yanımdaki küçük kıza döndüm. Bakışları bir diğerlerinde bir bende dolaşıyordu. Şaşkın şaşkın etrafına bakınıyordu.

"Meleğim, sen bakma onlara ,gel biz yemeğimizi yiyelim."

Sofradaki makarna ve köfteden onun tabağına servis ettim. Sonra aynı şekilde kendi tabağıma da servis yaptım. Diğerleri de zaten bir süre sonra kendi yemeğine odaklanmıştı. Yemekten sonra bir süre salonda oturmuş sohbet edilmişti. Saatin ilerlediğini görünce ben de kendi odama çekildim. Sabah yine ve yeniden gözüme vuran güneş ışıklarıyla uyandım. Her ne kadar yatağımda biraz daha uyuyup yatak keyfi yapmak istesem de yerimden kalkmak zorunda kaldım. Önce banyoya girip işlerimi hallettim. Sonrasında üzerime mavi renkli bir eşofman takımı giydim. Adımlarımı direkt Şirin'in odasına çevirdim. Kapıyı çalıp içeri girdiğimde o zaten uyanmış dolabının karşısında kıyafetlerine bakıyordu.

"Aa meleğim sen uyandın mı!"

Önce yüzüme baktı. Sonrasında başını olumlu anlamda salladı. Yanına gidip ben de onunla birlikte dolaba baktım.

"Bu gün mutfakta biraz işimiz var. O yüzden biraz rahat şeyler giyelim ne dersin?"

Başını tekrar olumlu anlamda salladı. Ben de dolabından pembe renkli ,hafif benimkine benzeyen eşofman takımını çıkarıp ona giydirdim. Saçlarını da benimki gibi tepesinden topuz yaptım. İkimiz de aynanın karşısına geçip üzerimize baktık. Anne kız gibi görünüyorduk. Onun da dudaklarında çok hoş bir tebessüm yer edinmişti.

"Bence çok tatlı olduk. Ne dersin?"

Kollarını havaya doğru kaldırınca eğilip onu kucağıma aldım. Yanağına dudaklarımı bastırdım. Sonra da adımlarımı aşağıya yönlendirdim. Salona indiğimizde herkes koltuklarda oturmuş bizi bekliyordu. Diğerleri iş kıyafetiyle dururken Ertuğrul beyin üzerinde bizimkine benzeyen siyah renkli bir eşofman takımı vardı. İçimden 'hadi canım' dedim. Bu kadar tesadüf normal miydi? Şu an dışarıda olsak ve birileri bizi görse, direkt aile derdi. Onun da gözleri bizim üzerimizde dolaştı. Dudakları yukarı doğru kıvrıldı. Sanırım onun da aklından aynı şeyler geçiyordu. Benim düşüncelerim de ,duygularım da belliydi. Peki ya onun. Bu durum onun niye hoşuna gitmişti ki. Benim yerimde şu an Umay olsa, veyahut başka bir kadın... Yine aynı şekilde mutlu olur muydu. Ben olmazdım. Şayet onun yerinde başka biri olsaydı ,aklımdan bu düşünceleri geçirmezdim.

"Günaydın herkese"

"Günaydın güzel kızım. Hadi kahvaltıya geçelim."

Babaannemin ayaklanması ile diğerleri de ayaklandı. Hepimiz mutfağa kahvaltıya geçtik. Keyifle edilen kahvaltının ardından diğerleri işe giderken biz üçümüz ,salonda oturmuş, ne yapacağımızı düşünüyorduk.

"Tatlı mı yapsak."

Ertuğrul beyin öne sürdüğü seçenekle başımı hayır anlamında salladım. Bakışlarım bu defa Şirine kaydı. O da bizim gibi oturmuş düşünüyordu.

"Ben daha önce hiç böyle bir etkinlikte bulunmadım. Ama zaten herkes kek ,pasta, kurabiye falan getirir. Biz biraz farklı bir şey yapalım. Sen ne dersin Şirin?"

Şirin de bana bakıp başını olumlu anlamda salladı.

"Börek yapalım o zaman."

"Ben hamur işlerinde rezaletimdir. Ama diyorsanız ki ben açarım orası ayrı."

"Yok . Her işte çok iyiyimdir. Ama mutfakta iddialı olduğumu söyleyemem."

Söylediği ile bu defa gülen ben olmuştum.

"Buldum!"

İkisi de merakla yüzüme baktı. Ben ise kendimden emin ve çok bilmiş bakışlarımı ikisinin üzerinde gezdirdim.

Yaklaşık yarım saat sonra üçümüz de mutfakta oturmuştuk. Yaptığım sarma içine tuzu da döktükten sonra kaşıkla iyice karıştırıp harmanladım. Onlar ise yanımda oturmuş işimi bitirmemi bekliyorlardı. Harcın iyice karıştığını düşündükten sonra ben de geçip yanlarına oturdum.

"Avukat bu fikirden emin misin?"

"Elbette eminim. Şimdi şöyle düşünün. Bu okuldaki insanların çoğu zengin. Yarısı büyük ihtimalle hizmetçilerine yaptıracak. Diğer yarısı dışarıdan hazır alacaktır. Ama biz kendimiz yapacağız. Ve inanın bana çok lezzetli olacak göreceksiniz."

"Peki... Bizim sarabileceğimizi sana düşündürten ne?"

"Size benim öğretecek olmam."

Söylediğim ile yüzüme bakıp gülümsemişti.

"Şimdi öncelikle ikiniz de önünüze birer tane yaprak alın. Sonrasında hazırladığımız pirinçten çok az bir miktar kendimize doğru olan kısma tek çizgi halinde yerleştireceğiz. Sağ ve soldan içe doğru katlayacağız. Sonra kendimizden karşı tarafa doğru yavaş bir şekilde saracağız. İşte oldu."

Elimle sardığım sarmayı havaya kaldırdım. Bakışlarım onlara döndü. Ertuğrul beyin önündeki sarma üç parmak kalınlığındaydı. Çok kötü görünse de en azından sarabilmişti. Ve sanki bir şahesere bakıyormuş gibi bakıyordu. İki dudağımı da birbirine bastırıp gülmemeye çalıştım. Şirin ise iç harcı yerleştirmeyi becerememiş. Hem etrafa hem de yaprağın üstüne yaymıştı.

"Şimdilik idare eder. Siz devam edin ben Şirin'e yardımcı olayım."

O başını olumlu anlamda sallayıp işine devam ederken. Ben Şirin'in arkasına geçip küçük ellerinden tuttum.

"Meleğim bak şimdi. Eğer kaşıkla bu şekilde dağınık bırakırsan sarması daha zor olur. Böyle çok az koyacağız. Biraz daha derli toplu olacak. O zaman yaprağı etrafına sarmak daha kolay olur."

Şirinin küçük ellerinden tutup kendi elimin içinde olabildiğince anlatarak, tarif ederek sarmasına yardımcı oldum. İlkini birlikte sardığımız için daha düzgün olsa da. Sonrakiler en az Ertuğrul beyinki kadar kötü olmuştu. Ama bu bile beni gülümsetmişti. Mutfakta geçirdiğimiz üç saatin sonunda büyükçe bir tencereye çeşitli boyutlarda ,çeşitli düzende sarmalar sarmış. Bolca gülmüş birbirimizle dalga geçmiştik. En son ne zaman bu kadar çok güldüğümü hatırlamıyordum. Onun böyle kahkahalarla güldüğünü ise neredeyse hiç görmemiştim. Şirin'in bile dudaklarında kocaman bir tebessüm vardı. Bu beni daha da çok mutlu etti. İşimiz bittiğinde sarmaların üzerine suyu döküp ocağın üzerine bıraktım. Sonra da etrafı toparlamaya başladım.

"Şimdi bu kaç saat sonra pişecek?"

"Çok uzun sürmez. Yani pişme derecesine göre. Altını hafif açtım. Bir yarım saat kırk beş dakikaya pişer herhalde."

Başını anladım anlamında salladı.

Onlar Şirin ile salona geçerken, ben de çıkan bulaşıkları makineye yerleştirdim. Sonrasında ben de yanlarına gittim. Ertuğrul bey ve Şirin oturmuş çizgi film seyrediyorlardı. Ben de gidip yanlarına oturdum. Üçümüzün de dikkati çizgi filmdeydi.

"Siz harbi harbi çizgi film mi izliyorsunuz?"

Bakışlarımı sesin geldiği yöne çevirdim. Çınar, Poyraz ,Ayla ve Umay bize gülerek bakıyordu.

"Neden izleyemez miyiz?"

"Yani ne bileyim avukat hanımcığım sen ve Şirin izleyebilirsiniz de... yanınızdaki koca devden beklenmeyecek hareketler."

Söylediği ile kıkırtıma engel olamamıştım.

Onların gelişiyle benim de ocağa bıraktığım yemeğim aklıma geldi. Yerimden kalkıp mutfağa gittim. Sarmalar istediğim gibi pişmişti. Birkaç tanesini bir tabağa alıp içeridekilerin yanına döndüm.

"Sarmalar hazır. Hadi tadına bakın bakalım nasıl olmuş."

"Zehirlenmeyiz değil mi?"

Çınar'ın söylediği ile gözlerimi kısıp yüzüne baktım.

"Aşk olsun. Biz bunlarla ne kadar uğraştık haberiniz var mı?"

Söylediğimden sonra her biri birer tane alıp tadına bakmıştı.

"Of kardeşim acayip iyi olmuş."

"Elinize sağlık canım. Gerçekten çok güzel."

"Böylesini yemedim."

"Bunun devamı var mı?"

Her birinden ayrı ayrı beğendiklerine dair cümleler işitsem de. Son cümleyi kuran Çınar'a gözümü diktim bilmişçe sırıtım.

"Devamı var da ,zehirlenirsin diye ben vermiyorum."

"Aşk olsun ama ,benim canım kardeşim. Benim gibi yakışıklı, boylu ,poslu ,kaslı bir kardeşine kıyamazsın bence."

"Yooo gayet de kıyarım."

Dediğim ile diğerleri gülmeye başladı. Kapı tekrar çaldığında Ayşe teyze gidip baktı. İçeri giren Yeliz ile var olan bir gıdım neşemizde kayboldu.Tabi benim içimde yarın yaşanacak olan olayların heyecanı vardı. İlk defa Şirin'in yakını olarak bir etkinliğe katılacaktık. Hem de birlikte, İkimiz... Bu kalbimin depara kalkmasına neden oluyordu.....

Bölüm : 13.02.2025 08:57 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...