35. Bölüm

35. Bölüm

Tuba eye
tugbalal

ERTUĞRUL ARSLANLI

 

Sabah gözlerim açıldığında dudaklarım kendiliğinden kıvrıldı. Ne çok güler olmuştum bu aralar. Oysaki ondan önce en son abimler hayattayken gülmüştüm. Lakin şimdi onun yanında mütemadiyen gülüyordum. Güzelim benim. Beni seviyordu. Tıpkı onu sevdiğim gibi. Gel gör ki hala ona bir adım atamamıştım. Bir şekilde bir şeyleri yoluna koymam gerekiyordu. Kim bilir nasıl üzülüyordu. Arada hüzünlenmesinden bunu anlayabiliyordum. Çocuk kalpliydi benim sevdiğim. Bazı anlarda yırtıcı bir aslana dönsede çocukların ki kadar saf ve temiz bir kalbi vardı. Dün o kadınlara hadlerini bildirişi. Annesiyim demişti. Şirin'i annesi gibi sevmiş, koruyup kollamıştı. Kimse onun bu yaptığını kolay kolay yapmazdı. Benim kanımdandı. Yeğenimdi. Lakin o. Onların arasındaki bağ. Çok başkaydı. Beni görünce ise çocuklaşmıştı yine. Şu küsmeleri yok muydu. Kırılınca çocuk gibi küsüp konuşmuyordu. Şirin'den hiçbir farkı kalmıyordu o zamanlarda. İşte o zaman onu göğüs kafesimde saklayasım geliyordu. Dün gece mutfakta beni görünce ne çok korkmuştu. Birde o geceyi sorması vardı.

[Karşımda sandalyesine yaslanmış bal rengi gözlerini gözlerime kitlemişti sanki. Güzelim sen bu şekilde dikkatli bakarsan ben sana nasıl yalan söylerim. Ama doğruyuda söyleyemem. Kollarını bir birine doladı.

"Sizi dinliyorum. "

"Şimdi şöyle ki.... Sen ne kadarını hatırlıyorsun."

Bakışlarını önüne eğdi. Gözlerinde ki hüznü gizleyemiyordu. Yada ben gerçeği öğrendiğimden beri daha net anlıyordum bazı şeyleri.

"O kadın yanınıza geldikten sonra, ben sizi yalnız bırakmak için bahçeye çıktım. Çok susadığımı ve yanımdan geçen garsonun tepsisindeki kadehi su sanıp kafama diktiğimde var aklımda. Sonrasında boğazım çok acımıştı. Tadı berbattı. Sahi siz o şeyi nasıl içiyorsunuz?"

Dediği ile yüzümdeki gülüşe engel olamadım. Anlaşılan artık içki içmemeliydim. Madem sevdiğim sevmiyordu. Gayrı ağzıma sürmezdim.

"Başka?"

"Başkaa. Sonrasında sizin geldiğinizi de hayal meyal hatırlar gibiyim. Birde yıldızlarla alakalı bir şeyler."

Dediği ile gülüşüm büyüdü.

"Sen gidince bende peşinden geldim. Lakin bir tanıdık durdurunca hemen gelemedim."

(Aslında hemen geldim. Lakin yanına gelmeye çekindim. Hayatımda ilk defa bir kadının beni istemeyecek olma ihtimalinden korktum. Uzaktan usul usul seyrettim seni. Gözlerim ile sevdim, dokunmadan.)

"Seni bulduğumda sarhoştun. Göz kapakların açılmıyordu. Gözlerin gökteki yıldızlara dalmıştı. Büyük ihtimalle ordan kalmıştır aklında.İçki içtiğini anlayınca bizimkileri aradım. Sonrasında seni kucaklayıp arka kapıdan çıkardım.

(Başını omzuma yasladın. İlk başta beni yanında istemedin. Yıldızlara gitmek istedin. Sen bilemesende ben onları sana getirmeye söz verdim.)

 

"Eve geldiğimizde kendin yürümek istedin. Israr edince izin verdim. Biz içeri girince bizimkilerde o halini gördü. Ayakta kalacak halin olmadığı için seni odana çıkardık. Zaten konuşmadın hiç."

(Kendin yürümek istedin. Düşmemen için seni tekrar kucakladım. Güzel kokun ciğerlerime doldu. İçeri girdiğimizde tatlı dilin bir türlü susmak bilmedi. Hayatımda duymak isteyipte duyamam sandığım o güzel kelimeleri döktün o güzel ağzından. Bana beni sevdiğini söyledin. Allahın izni ile beni cehennemden azat ettin. Umay'ı sevgilim sandığın için nasıl üzüldüğünü anlattın. Bana tüm bu yanlış anlaşılmaları düzeltmek için bir şans verdin.)

"Ohh. Çok şükür. Sizi de kendimi de rezil edecek bir şeyler yaptım diye içim içimi yedi kaç gündür."

Dediği ile gülümsedim. Benim güzel ,saf sevgilim. Özür dilerim birtanem. Ama sana doğruyu söyleyemem. Söylersem benden gitmeye kalkarsın.

"Yok dediğim gibi. Sen içince dili mühürlenen tiplerdensin. Tek kelime etmedin."

Onunda içi rahat etmiş olacak ki gülüşü büyüdü.

"Ee bana eşlik edecek misin?"

"Söz ağızdan bir kere çıkar."

Bu defa gülümseyen ben oldum. İyi geceler dileyip odasına çekilmek için ayaklandı. Kapıdan çıkmadan tekrar bana döndü.

"Ertuğrul bey!"

Bakışlarım gül yüzünü buldu.

"Üzerimdeki elbise?"

"Ayla çıkardı. Öyle rahat edemezsin diye."

"Teşekkür ederim "

Tam ardını dönmüş gidiyordu ki bu defa onu durduran ben oldum.

"Mihre!"

"Efendim?"

"Şey... acaba yarın gece birlikte bir yemek yesek. Senin içinde uygun olur mu?"

"Yemek mi?"

Bakışlarında ki tedirginliği gizleyemedi. Aklından az çok neler geçtiğini anlayabiliyordum.

"Sade bir yemek. Eğer istersen öğle yemeğide olur."

Aklında bir şeyleri tarttı.

"Yarın öğle olsa."

Bunada şükür. Başımı tamam anlamında salladım. Bu defa mutfaktan çıkabilmişti.]

Şimdi ise içim içime sığmıyordu. Belki bu gün ona yaklaşmanın ,kendimi anlatmanın bir yolunu bulabilirdim. Yatakta daha fazla oyalnamadan ayaklanıp kendimi duşa attım. Hayatımda en son ne zaman bu kadar mutluydum ben. Banyoda işim bitince üzerime siyah takım elbisemi geçirip aşağıya inmeye başladım. Ben tam inerken onun kapısı açıldı. Kalbim kalbine karşı kurban olduğum. İyiki Allah'tan seni dilemişim. Üzerine krem renkli bir etek giymişti. Onun üstüne ise dantel görünümlü omuzları açık aynı renk bir kazak. Kazak göbeğini kapatmıyor lan. Adımını kapı eşiğinin dışına atınca bacağı açıldı. Siktir... Bu eteklerin bacağını niye dikmiyorlar bunlar. Derince yutkunma ihtiyacı hissettim.

"Günaydın."

Lakin ben cevap veremedim.

"Ertuğrul bey!"

Kendime gelip ona döndüm.

"İyi misiniz."

"Evet. Evet iyiyim. "

(Değilim güzelim. Değilim hatun. Bu eteğin dikişli olanı yok muydu?)

Başını tamam anlamında sallayıp önden yürümeye başladı. Allahım bu nasıl kıyafet. Güzel teni hep dışarıdaydı.

"Mihre!"

"Efendim"

"Şey... ıhm. Belki haberin yok ama eteğinin dikişi açılmış."

Durup şaşkın bakışlarını eteğinde gezdirdi.

"Bacak kısmı."

Dudakları kıvrıldı. Tamam dikişinin sökülmediğini bende biliyorum. Gel görki bunu bir tek ben biliyorum.

"Yok onun modeli öyle."

"Böyle model mi olur. Adamlar bildiğin sana dikişi olmayan eteği kakalamış."

Biz konuşarak aşağıya indiğimizden bu söylediklerimi diğerleride duymuş ve benim bu halime gülüyordu. Onlarada eğlence çıkmıştı.

"Kuzum hayırdır?"

"Hiç babaanne. Ertuğrul bey eteğin dikiş kısmının açıldığını sandı da. Bende ona yırtmaçlı olduğunu söyledim."

Verdiği cevapla babannem bana ima ile güldü.

"Babası kılıklı"

Ağzının içinden söylediği şeyi ben duydum. Ama Mihre Şirin'in yanına gidip onu kucakladı. Yanaklarına dudaklarını bastırıp mutfağa geçti.

"Kardeşim! Kıskançlık başlamış."

Poyraz'ın gülerek söylediği şeye sinirle bakmakla yetindim.

"İlerde senide görürüz Poyraz efendi."

Dediğime sadece kahkaha atmıştı. Bende mutfağa gidip yerimi aldım.

"Bu arada kazağında suda çekmiş sanırım."

Gözleri bu defa kazağının açıkta bıraktığı göbeğine kaydı.

"Yok modeli öyle."

"Böyle model mi olur. Adamlar resmen Şirin'in kazağını sana kitlemişler. Bildiğin küçük bu."

"Küçük değil!"

"Kumaşından çalmışlar. Böylelerini piyasadan silmek gerek. Hangi mağazadan aldıysan söyle. Orayı satın alıp düzelttiricem"

Dediğim ile gözleri açılıp kapandı. Büyük ihtimalle ne diyor bu adam diye düşünüyordu. Ama haklıydım ben.

"Kızım üzerindekiler çok yakışmış. Maşallah pekte güzel taşıyorsun. Su gibisin."

"Sağol babanne."

"Babanne elbiseler defolu. Nasıl güzel."

(Allahım sen affet. Kurban olduğum öyle güzelsin ki kalbe zarar. Ama böyle dışarı çıkmasaydı keşke. )

"Çirkin mi olmuşum"

Sen böyle çipil çipil bakarken ,peri gibi güzelken sana çirkin diyen dil lal olur güneşim.

"Yok. Yok ben öyle bir şey demedim. Sadece.... sadece elbiseler biraz tuhaf."

"Bana bak hergele. Kız çok güzel olmuş. Karışma kızıma. Külahları değişiriz. Kaldı ki karışamazsın da."

Babaannemin dediklerinin alt yazısı, elini çabuk tut yoksa elinden kayıp gider demekti. Ve oldukça haklıydı. Hayatında kıyafetlerine karışacak vasıfta değildim. Hoş olsaydım da haddim değildi. Gel gör ki kalpti işte kıskanıyordu. Benim bu kadın. Bakmayın , görmeyin demek istiyordu bu yürek. Gelen ayak sesleri ile bakışlarımız oraya kaydı. Yeliz akşamdan kalma hali ile mutfağa girdi.

"Ayşe hanım bana bir kahve yap."

Gelip diğer yanımdaki sandalyeye oturdu.

"Herkese günaydın. "

Sofradan bir kaç kişi nezaket gereği günaydın desede hiç birimiz burda olmasından memnun değildik. Gel gör ki Şirin'in teyzesiydi. Yengemle bu kadının kardeş olduğunu düşünmek imkansızdı sanki. İki insan anca bu kadar zıt karakter olabilirdi.

"Ertuğrul, bu gün müsait misin. Sana uğramak istiyorum. "

"Önemli bir şey mi var."

"Ha yok hayır. Belki birlikte bir şeyler yaparız diye düşündüm."

"Vaktim yok. Bu gün çok önemli bir işim var."

Bu gün güzel sevgilime giden yolda ki taşları yolumdan çekmeye çalışıcam.

Kurduğum cümle ile Mihre'nin bakışları beni buldu. Ona göz kırpıp önüme döndüm.

"Avukat hanım hala buradasınız."

"Nerde olmamı isterdiniz."

"Ne biliyim işim bitince gidicem falan diyordun."

"Diyordum. Hala diyorum. İşim bitince gidicem."

Dediği ile bakışlarım hızla onu buldu. Olmaz. Gidemez. Biz birbirimizi bunca severken gitmeyi aklından çıkarmalıydı. Yerimden hızla kalktım. Herkesin bakışları beni buldu. Sesimi sakin tutmaya çalıştım. Onun bir suçu yoktu ki. Benim sevdamdan haberi yoktu. Ama olacaktı elbet. İşte o zaman gitmek istemeyecekti. O zaman yanımdan, tenimden bir an olsun ayırmayacaktım onu.

"Öğlen gelip seni alırım. Olur mu?"

Ona dönüp kurduğum cümle ile aşağıdan yüzüme bakmaya başladı. Şimdi öpmek vardı işte. Kokusunu doya doya solumak.

"Tamam. Sonra görüşürüz o zaman. "

"Siz nereye gideceksiniz ki?"

Yeliz'in meraklı sorusu ile konuşan ben oldum. Onunla muhatap olmasını istemiyordum. Sanki üzerindeki çamuru ona sıçratacakmış gibi hissediyordum.

"Yemeğe çıkıcaz. Başka sorun yoksa."

"Önemli iş dediğin avukatınla yemek yemek mi!"

"Bence çok, ama çok önemli "

Ona göz kırpıp daha fazla muhatap olmadım. Evden ayrılmadan önce Arif ve Kenan'a gideceğimiz yer hakkında bilgi verdim. Etrafın güvenliğini sağlamalıydılar. Mert piçi an kolluyordu. Özellikle iki gün önceki uyuşturucu sevkiyatını ihbar etmem kudurmuş bir köpek gibi saldırmasına neden oluyordu. Çıkmadan Rüzgar'a da bundan böyle Şirin'i okula götürürken daha dikkatli olmasını ve yanına birkaç adam daha almasını tembihledim. Aracıma binip şirketin yolunu tuttum. Bu gün işlerimi erken bitirmek istiyordum. Bir an önce eve geri dönüp sevdiğim kadın ile vakit geçirmek istiyorum.

Şirketteki odamda yarın ki toplantının dosyasını kontrol ediyordum. Bizim gibi bir şirket için küçük olsada karlı bir ortaklık anlaşmasıydı. Odanın kapısı hızla açıldı. Poyraz, Umay ve Çınar içeri girdi. Üçünün de gözlerinde panik hakimdi.

"Bir şey mi oldu."

"Tırlar.... yakalanmışlar. Sevkiyat ihbar edilmiş. Tüm silahlar polisin elinde."

Poyraz'ın panikle kurduğu cümle ile arkama yaslandım.

"Ertuğrul ne dediğini duydun mu. Milyar dolarlık sevkiyatın şimdi polisin elinde."

Çınar'ın dediği ile dudaklarım kıvrıldı.

"Abi. İyi misin."

"İyiyim. Sorun yok..... silahlar poliste değil. Şuan ak deniz sularını geçip okyanusa açıldılar. Yarın sabah alıcının elinde olacaklar."

"Nasıl!"

Poyraz'ın şaşkın suratı ile ona döndüm.

"Sevkiyat tırlarla değil. Gemi ile yapıldı. Mert denen puştun böyle bir hamle yapmasını bekliyordum."

"Bize neden söylemedin?"

"Söyleseydim dikkat çekerdik. Sizin dikkatinizin tırlarda olması ,onların gerçek sevkiyatı anlayamamasına neden oldu."

Çınar'ın ağzı açılıp kapandı. Yerimden kalkıp koltuğun sırtında asılı ceketimi aldım.

"Sonra şaşırırsınız. Ben çıkıyorum."

"Nereye"

Poyraz'a gülümsedim.

"Sevdiğim kadını yemeğe çıkarıcam... Bu arada şirketteki köstebeği bulun."

Daha fazla bir şey söylemelerine fırsat vermeden şirketten ayrıldım. Allah biliyor ya eve gelene kadar dakikaları hatta saniyeleri saydım. Evin bahçesine girdiğimde telefonu elime alıp geldiğime dair mesaj attım. Çok beklemeden cevap geldi. Bir kaç dakika sonra kapı açıldı. Ve ruhuma şifa olan kadın göründü. Sabahkinin aksine üzerinde dizlerinin altında biten siyah dar bir elbise giymişti. Güzel saçları dalga dalga omuzlarına dökülüyordu. Yüzünde hafif bir makyaj vardı. Mahkemesi yoksa yada özel bir şey yoksa makyaj yapmıyordu. Benim için hazırlanmıştı. Ya Rab bu kadını bu kulun sevsin kul köle olsun diye mi yarattın. Adımları bana doğru ilerledi. Arabanın kapısını açıp yanımdaki koltuğa yerleşti. Daha yerine oturmadan mis kokusu ciğerlerime doldu.

"Hoş geldin."

"Hoş buldum."

"Çok güzel olmuşsun."

"Teşekkür ederim. "

Utangaç cevabı ile dudaklarım kıvrıldı. Arabayı gideceğimiz restorana doğru sürdüm. Gözlerim dönüp ona bakmadan edemiyordu. O ise bana yakalanmamaya çalışarak çaktırmadan bakıyordu. Bu utangaç halleri ile dudaklarımda engel olamadığım bir gülüş peyda oluyordu.

Mekana geldiğimizde önce ben indim. Vale onun kapısını açınca zarif bir şekilde dışarı süzüldü. Yanıma geldiğinde elimi beline koymadan edemedim. Benim olduğunu bir şekilde belli etmek istiyorum ne yapayım. Mekanın içine girdiğimizde bir kaç göz dönüp bize baktı. Gönül isterdi ki baş başa olalım. Ama ürkek ceylanımı daha fazla korkutmak istemiyorum. Benimle yalnız olmak onu gericekti. Cam kenarında bizim için hazırlanan masaya geçtik. Gelen menüler ile sipariş seçmeye başladık. Ben ne yiyeceğime karar vermiş öylece karşımdaki kadını izliyordum. Sanki içinden konuşuyormuş gibi bir hali vardı. Yüzündeki mimiklere hakim olamıyordu. Bazen uykusunda da konuşuyordu. O halleri favorimdi.

"Yardım edebilir miyim."

Bakışlarını önündeki menüden çekip bana baktı.

"Aslında iyi olur. Ben seçemedim."

Tebessümle yüzüne baktım.

"Özellikle sevmediğin yada alerjin olan bir şey var mı."

"Deniz mahsüllerini pek sevmem. Kılçıklarını ayıklaması zor oluyor. Birde kara bibere alerjim var."

Dediği ile bakışlarım yüzünü buldu.

"Alerjin olduğunu bilmiyordum."

"Normal değil mi. Birbirimizi henüz tanıyoruz."

Dediği ile anlayışla başımı salladım. Haklıydı. Biz birbirimizi tanımadan sevmiştik. Öyleki ben sesini duymadan ,adını bilmeden sevmiştim.

"Peki o zaman. Buranın balığı çok güzel olur. İstersen söyleyelim kılçıkları senin için ayıklarım. Olur mu."

"Siz nasıl isterseniz."

Gülüşüm her saniye neden daha çok büyüyordu. Gelen garsona siparişleri verip beklemeye başladık. Bakışları dışarıdaydı. Dalgalanan denizi izliyordu.

"Denizi sever misin?"

"Evet. Çok güzel değil mi. Gök yüzü ne renk olursa o da o rengi alıyor."

"Peki yüzmeyi neden hiç öğrenmeye çalışmadın. Bence onuda severdin."

"Aslında öğrenmek istedim. Ama beceremedim. Neredeyse boğuluyordum. Gamze ile kursa yazıldık. Aslında bakarsanız üniversite yıllarında önümüze gelen her kursa yazıldık. Yüzme kursu hüsranla bitenler arasında. Kızlar öğrendi de ben zirvede bıraktım."

Söyledikleri ile sesli bir şekilde güldüm. Bakışları öylece yüzümdeydi. Şaşkın sevgilim benim. Ama bunuda yapılacaklar listesine yazdım. Sana yüzmeyi öğretmek güzel olacak güzelim. Gelen balıklar ile önümdeki balığın kılçıklarını ayıkladım. Hepsinin temizlendiğinden emin olduktan sonra tabağı onun önüne bıraktım. Diğer tabağı alıp kendi balığımı ayıklamaya başladım.

"Sen başla istersen."

"Yok birlikte başlarsak sevinirim."

Peki diyip hızlıca kendi balığımıda ayıkladım. Bir çatal alması ile bakışlarım onu buldu. Umarım severdi. Gözleri kapandı. Ağzından beğendiğine dair mırıltılar çıkardı.

"Ertuğrul bey bu çok güzel."

"Beğendin mi?"

"Beğenmek ne kelime. Bayıldım. Artık hep gelirim ki ben buraya."

"O zaman seni buraya hep getiririm. Ve balığın kılçıklarınıda ayıklarım. Olur mu?"

Gözlerinde hüzün peyda oldu.

"Siz hep yanımda olamazsınız ki."

"Şayet izin verirsen olurum."

Daha fazla konuşmadı. Önündeki yemeğini yemeye devam etti. Sen iste yanından bir an ayrılmam. Canımdan geçerim senden geçmem. Yemeğimizin geri kalanı sessizlik içinde geçmişti. Saat ilerledikçe ben daha fazla geriliyordum. Gitmek istemiyordum. Benimle kalsın istiyordum.

"Şey ben lavaboya gidiyim. İsterseniz sonrasında kalkalım."

"Olur sen nasıl istersen. "

Bana hoş bir tebessüm bahşedip ayaklandı. O giderken arkasından baktım sadece. Adımları ilerlerken restoranın ortasında bulunan masalardan birinin yanında durdu. Masada oturan dört adamdan biri gevşekçe konuşuyordu. Arkası dönük olduğu için onun yüz ifadesini anlayamadım. Müvekili falan mıydı acaba. Onlara bir şeyler söyleyip yoluna devam edecektiki demin konuşan adamın onun bileğinden tutması ile benim aynı hızda onlara doğru ilerlemem bir oldu. Zaten bu yemek sessiz ve olaysız bitse şaşardım....

Bölüm : 05.03.2025 10:35 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...